SANAYİ EKONOMİSİ - Ünite 4: Farklı Endüstri Yapılarında Firmalar-II Oligopol Modeli Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 4: Farklı Endüstri Yapılarında Firmalar-II Oligopol Modeli

Giriş

Oligopol birbirlerine etki edebilecek kadar az sayıda satıcı firmanın çok sayıda alıcı (müşteri) ile karşı karşıya geldiği bir piyasa türüdür. Tam rekabet ile monopol arasında yer alan bu piyasa gerçek ekonomik hayatta en fazla görülen piyasa türüdür. Oligopolist firmalar tarafından üretilecek mallar standartlaştırılmış olabileceği gibi farklılaştırılmış da olabilir.

Oligopol piyasasında satıcıların az sayıda olmasından anlaşılması gereken sudur: Piyasada kaç tane firma olursa olsun, (2, 8, 15, 20) bunlardan herhangi birinin satış politikası ile ilgili olarak aldığı bir karar öteki firmaları etkiliyorsa bu piyasada az sayıda firma var demektir. Oligopol piyasasına ilişkin açıklamalar genellikle bu piyasada sadece iki firmanın var olması varsayımı altında yapılır ve ulaşılan sonuçlar genelleştirilir. Oligopolde birbirine etki edebilecek az sayıda firma olduğundan bu piyasadaki firmalardan herhangi birinin üretim miktarı, fiyat ya da reklam konusundaki kararı, öteki firmaları yakından ilgilendirir. Dolayısıyla her bir firmanın davranışının rakiplerin davranışlarına bağlı olması bu piyasada dengeyi açıklayacak tek bir kuramın oluşturulmasını olanaksız kılmaktadır. Herhangi bir oligopolcünün üretim ya da fiyat üzerindeki kararına karşı rakiplerin tepkisi farklı olacağından, her olası tepkiye göre, farklı bir oligopol kuramı geliştirmek söz konusudur. Bu şekilde ortaya çıkan değişik oligopol kuramlarından her biri bazı varsayımlar altında özel oligopolcü dengesini açıklamaktadır.

Satıcıların davranışlarına göre oligopol teorileri iki grup etrafında toplanabilir. İlk gruba geleneksel oligopol teorilerini, ikinci gruba ise modern oligopol teorilerini koyabiliriz. Birinci grup teoriler, oligopolcüler arasında rekabetçi davranışın varlığını esas alırlar. Klasik modeller denilen bu modellerde, her satıcının fiyat, miktar ya da reklam politikasında öteki firmalardan bağımsız davrandıkları varsayımından hareket edilmektedir.

Geleneksel Oligopol Teorileri

Oligopolcüler arasında rekabetçi davranışın varlığını esas alan geleneksel oligopol teorilerinden Cournot Modeli, Bertrand Modeli, Edgeworth Çözümü ve Stackelberg Modelleri açıklanacaktır.

Cournot Modeli

İlk sistematik oligopol modeli A. Cournot’a aittir, 1838 yılında geliştirilmiştir. Burada firma sayısındaki farklılığın piyasa performansını nasıl etkilediği çok net bir şekilde ortaya konmuştur. Hâlâ teorik ve ampirik olarak popülaritesini korumaktadır. En basit sekliyle Cournot’un teorisinde homojen bir malın üretildiği ve üretim maliyetinin sıfır olduğu varsayılmaktadır. Yine doğrusal bir talep fonksiyonundan hareket edilmektedir. Cournot modelinde ve diğer klasik modellerde önemli olan rakibin davranışlarının incelenmesidir. Rakibin reaksiyonu oligopol modelinin temelini oluşturmaktadır. Klasik oligopol teorilerini modern teorilerden ayıran da rakibin reaksiyon fonksiyonunun detaylı belirlenmesidir.

Klasik oligopol teorisinde rakibin nasıl davranacağı her bir firma açısından tahmin edilebilmektedir. Modern oligopol teorilerinde ise amaç ortaya konmakta, bu amaca göre tüm endüstrinin birlikte kâr maksimizasyonu için mi hareket ettiği yoksa olabilecek en kötü sonuçların en avantajlısının mı arandığı tespit edilmekte ve amaca en uygun davranışların hangisi olacağı tespit edilmektedir. Temelde bunlar ayrı şeylerdir. Cournot bu ayrıcalığı fark etmesine rağmen, oligopol modelinde hem birleşme hem de anlaşma yoluyla ulaşılan birlikte kâr maksimizasyonunu (Joint profit maximization) model dışında bırakır. Dolayısıyla tek firma monopolü ve iki ya da daha çok firmanın monopolleşme girişimlerini ayrı ele almaktadır. Cournot modelinde stratejik değişken olarak çıktıyı (üretimi) alır. Fiyatı tüm firmalar için sabit kabul eder. Her bir satıcı kârını maksimize edecek şekilde birbirinden bağımsız olarak piyasada faaliyetini sürdürür. Yine tüm firmalar kendi maliyet fonksiyonunu, endüstri talebini, piyasa fiyatını ve rakiplerin üretim düzeylerini bilmektedir.

Cournot’un sisteminde bir firmanın kendi üretiminde yaptığı değişiklik karşısında rakiplerin üretimlerini değiştirmeyeceği varsayılmaktadır. Her bir satıcı rakipler tarafından karşılanılmayan piyasa talebi için üretimde bulunur. Sonuç olarak dengeye firmaların bağımsız üretim kararları sonucu ulaşılır. Denge noktasının istikrarlı olduğu kabul edilen bu sistemde en çok firmaların miyopik oldukları, firmaların davranışlarını görmede hata yapılabileceği eleştirisi yapılmaktadır.

Bertrand Modeli

Firmalar piyasada ilk defa faaliyette bulunuyorlar ve birbirinden bağımsız eş anlı olarak fiyat düzeyini seçiyorlar. Bertrand modelinde firma sayısı fiyat düzeyini belirlemede önemli yer tutmaz

Basitlik sağlamak amacıyla düopol yani iki firmanın bulunduğu bir endüstriyi ele alalım. Analiz çok sayıda firma için genelleştirilebilir. Şimdi iki firmanın her yönüyle aynı malı ürettiğini, yani bunların birbirinin tam ikamesi olduğunu (tüketici fayda fonksiyonunda) varsayalım. Dolayısıyla tüketiciler daha düşük fiyat tespit eden firmanın malına yöneleceklerdir. Eğer her iki firma aynı fiyatı tespit etselerdi, bizim tüketicilerin bu iki firma arasında dağılımı ile ilgili varsayımı yapmamız gerekiyordu. Her iki firma aynı anda ve birbirinden bağımsız olarak kendi fiyatlarını belirlerler. Yani firmaların her biri kendi fiyatını belirlediğinde diğerinin fiyatı “hangi düzeyde tuttuğunu gözleyememektedir. Sadece tahmin edebilmektedir. Eğer doğru tahmin edebilirse Bertrand dengesine ulaşabilir.

Sonuç olarak tüm firmaların (modelde iki firmanın) fiyatları marjinal maliyete eşit olacaktır. Firmaların kârları sıfır olacaktır. Dolayısıyla monopolleşme çok özel bir durum olarak görülmektedir. Düopol durumunda bile tam rekabet modeli ortaya çıkmaktadır. Bu Bertrand Paradoksu olarak isimlendirilir.

Edgeworth Çözümü

Edgeworth, Bertrand Paradoksuna, firma kapasitelerinin sınırlı olduğu düşüncesinden hareketle çözüm getirmeye yönelmiştir. Çünkü firmalar ürettiklerinden fazlasını satamayacakları için böyle bir sınırlama ile karşı karşıyadırlar. Bu durumda Bertrand modeli için bir dengeden bahsedilemez.

Genel olarak kapasitenin sınırlı olması durumunda firmalar pozitif kâr sağlayacaklardır. Diğer bir anlatımla piyasa fiyatı marjinal maliyetin üzerinde olacaktır; buradaki sorun, firmaların tüm piyasa talebini karşılayacak şekilde sermaye birikimine yönelip yönelmeyecekleridir. Yanıt ise hayır şeklinde olacaktır çünkü sermaye birikimi hem çok maliyetlidir hem de firmalar sıfır kâr durumunu istemeyeceklerdir. Kapasite kısıtı altında rekabetçi olamayan fiyat uygulamalarını görmek olasıdır. Örneğin küçük bir şehirde iki otel olduğunu varsayalım, kısa dönemde otellerin hiçbiri kapasitesini (yatak sayısını) değiştiremiyor. Bu iki firma (otel) tek başlarına piyasa talebini karşılayamıyorsa sıkı bir rekabete girişmeleri anlamsızdır. Bunlar uzun dönemde de kapasitelerini çok fazla değiştirmeyeceklerdir. Çünkü aralarındaki şiddetli rekabetin her ikisine de zarar vereceği iki firma tarafından bilinmektedir. Bu durumda Bertrand Paradoksunun gerçekleşmeyeceği Edgeworth tarafından ortaya konmaktadır.

Stackelberg Modeli

En kolay şekliyle modeli açıklamaya çalışırsak; yine iki firma her yönüyle özdeş bir malı üretmekte ve bu iki firmanın üretim maliyetleri de aynı düzeydedir. Diğer modellerle karşılaştırmayı kolaylaştırmak için aynı talep ve maliyet fonksiyonlarını kullanarak modeli açıklamaya çalışalım. Modelde stratejik değişken; Cournot modelindeki gibi üretim (output) düzeyidir. Zamanlama yönünden Cournot modelinden ayrılmaktadır. Bu modelde önce firmalardan biri (piyasada lider olarak anılan) faaliyete geçer, diğer firma bunun davranışını izler ve kendi kararını verir. Bu firmaya takipçi veya izleyici (follower) denir.

Stackelberg modelinde takipçi firma (follower) Cournot’un düopolist modelindeki firma davranışının aynısını gösterir. Yani aynı reaksiyon fonksiyonuna sahiptir. Stackelberg düopolist modelini, Cournot düopolist modeli ile karşılaştırdığımızda ilginç durumlar ortaya çıkmaktadır. Şöyle ki aynı maliyet ve talep fonksiyonlarına rağmen fiyat düzeyi Stackelberg modelinde daha düşüktür. Dolayısıyla düopolistlerden birinin daha çok bilgiye sahip olması tüketiciler açısından yarar sağlamaktadır. İkinci olarak, toplam kâr Stackelberg modelinde daha düşük olmakla birlikte, lider firma Cournot’daki düopolist firmalardan daha avantajlı durumdadır, oysa takipçi firma (follower) daha kötü durumdadır. Bu durumda hiç bir firma takipçi durumda olmak istemeyecektir veya kaybın telafi işini isteyecektir. Bu modelde hangi firmanın lider olacağı açık değildir.

Modern Oligopol Teorileri

Klasik oligopol modellerinde piyasada iki firma bile olsa bunların birbirlerinden bağımsız davrandıkları kabul edilmekteydi. Oysa modern oligopol teorileri firmaların birbirlerinden bağımsız hareket etmediklerini kabul etmektedir. Getirdikleri yeni metotlarla fiyat anlaşmaları, iş birliği formları, fiyat liderliği ve fiyat takipçiliği gibi, günümüz sorunlarına daha çok yaklaşmaktadırlar. Özellikle Neumann ve Morgenstern’in geliştirdikleri oyun teorisinin modellerde kullanılması problemlerin çözümüne başka bir açıdan bakma olanağını sağlamıştır. Kısaca özetlemek gerekirse modern oligopol teorilerinde tepki katsayısının sıfır olmadığı varsayılmaktadır. Yani bir firmanın aldığı karar rakip firmanın faaliyetini etkilemektedir.

Bu teorilerde piyasada payı büyük olan firma veya firmalar neleri etkileyebilecekleri ve rakiplerin nasıl davranacakları hakkında fikir sahibidir. Yine rakipler bu firmalar hakkında bilgi sahibidirler. Firmalar değişik iş birliği formları çerçevesinde birbirlerini etkileyebilmektedir. Firmaların birbirleriyle olan bağlılıkları nedeniyle oligopolün monopol sonuçlarına yönelme eğilimine girebileceği değişik teorilerde ortaya atılmıştır. Bunlardan Chamberlin ve Fellner’n teorileri özellikle oligopoller arası bağımlılığa yer vermeleri açısından önemlidir.

E. H. Chamberlin

Chamberlin, firma sayısının endüstri performansını nasıl etkileyeceği ve endüstrinin yoğunlaşması konularında belirsizlikler olan teoriler öne sürmüştür. İlk olarak, piyasada tam bilginin bulunduğu varsayımından hareketle, düopolde her bir satıcı firmanın piyasayı önemli derecede etkilediğini kabul etmektedir. Bu durumda eğer firmalar, fiyatlar üzerinde etkili ise fiyatlarda monopol piyasasındaki düzeye doğru bir eğilim ortaya çıkacaktır. Firma sayısı üç veya daha fazla olsa bile yine monopolleşme fiyatına doğru yönelme gözlenebilecektir. Yani Cournot modelinde olduğu gibi firma sayısındaki artışlar fiyatları yavaş yavaş aşağıya doğru çekmeyecektir. Ne zamanki tek bir firmanın fiyat üzerindeki etkisi ihmal edilebilecek derecede az olursa o zaman bu işlem duracaktır. Bu teorinin gerçek dünya ile bağdaştığını düşünenlere göre endüstrideki birleşmeler ve/veya anlaşmalar bu gelişmeleri sağlayacaktır. Chamberlin, belirsizliği ve zaman gecikmelerini ayrı inceler. Genel olarak belirsizliğin sorunun çözümünü güçlüğe soktuğunu ileri sürer.

W. Fellner

Chamberlin’e oranla daha çok oligopol piyasası ile ilgili çalışmış, özellikle aralarında bir anlaşmanın olmadığı oligopollerde birlikte kâr maksimizasyonu üzerine durmuştur. Fellner’e göre temelde endüstri için kâr maksimizasyonun gerçekleşmesi firmalar açısından daha yararlı sonuçlar doğurabilir. Şöyle ki endüstride olası en yüksek kâr sağlanacak daha sonra bu kâr firmalar arasında paylaştırılacaktır. Burada da hareket noktası, rekabetten zarar görmek istemeyen oligopolcülerin, bir monopolcü gibi davranarak en yüksek kârı aralarında paylaşacak anlaşmalar yapmalarıdır. Ancak bu birlikte kâr maksimizasyonu gerçekleştirmede çok büyük güçlüklerle karşılaşılmaktadır. Bu güçlükler; kârın nasıl dağıtılacağı, belirsizlik ve hatalar, firmalar arasındaki maliyet ve üretim farklılıkları, firmalar arası risk değerlendirme farklılığı, yönetici ve pay sahiplerinin tercihlerini uyumlaştırmadaki güçlük, araştırma geliştirme (R&D) ve reklamlarla ilgili koordinasyonun yapılmasındaki güçlükler gibi. Birçok durumlarda aralarında anlaşma bulunan firmalar bile bu birlikte kâr maksimizasyonunu sağlamada başarılı olamıyorlar ve aralarında sık sık fiyat savaşları doğuyor. Bu nedenle oligopolistler arası anlaşmazlıklar olasıdır fakat oligopolistlerden kartel türündeki kolektif davranış izleyenler bir derece daha avantajlıdır. Fellner’de firma sayısıyla ilgili bir açıklama getirmemiştir. Güçlükler ve fiyat savaşı büyük ölçüde firma sayılarıyla ilişkilidir. Çünkü çok sayıdaki firmaya oranla az sayıda firmanın anlaşmaları daha kolaydır.

George J. Stgler

Modern oligopol teorisiyle ilgili daha belirgin ve daha farklı teoriler aşağıdaki önermelerden hareketle geliştirilebilir:

  • Firmalar kendi aralarında açık veya gizli anlaşma yapabilirler.
  • Anlaşma, az sayıda firma olursa daha kolay yapılır.
  • Rekabet, firmalar arası anlaşma yoluyla sağlanabilecek kâr düzeyini aşağı çeker.

Stigler’in teorisi, istatistiksel ve bilgi (information) teorisi çerçevesinde geniş bir varsayımlar kümesinden hareket eder. Teorinin temel hipotezleri nicel ve test edilebilirdir ayrıca bazı ampirik gözlemlerle de desteklenir. Stigler, öncelikle, oligopolistlerin anlaşmaya istekli olduklarını ve birlikte kâr maksimizasyonuna yöneldikleri varsayımını yapar. İstekler ve gerçekleşmeler farklı şeylerdir. Bu teoride anlaşmaların etkinliğini sağlayan sistematik faktörler incelenmektedir. Stigler’in teorisi anlaşma ile çerçevelenmiş olmasına rağmen, ne varsayım olarak ne de sonuç olarak oligopolistlerin birlikte kâr maksimizasyonu, monopolcü kâr maksimizasyonunu garanti etmez. Anlaşma olmaması durumunda ise oligopol piyasası monopolden çok daha büyük farklılık gösterir. Her ne kadar oligopolistlerin birbirleri hakkında tam bilgiye sahip olabilecekleri varsayımı çok güçlü olsa bile, gerçekte rakipler, birbirleri hakkında hiç bir zaman tam ve eksiksiz bilgiye sahip olamazlar. Bu nedenle, oligopolistler arasındaki karşılıklı bağımsızlık, bilgi eksikliği ile gerçeklere daha yakın gözükmektedir. Böylesi bir durumda, Stigler piyasada firmaların gizlice fiyat indirimine gidebileceklerini inceler. Fiyat indirimini teşvik eden unsurlar ile müşterilerin, satıcıların sayısındaki değişmeler ve davranışlarındaki değişmeler incelenir. Fiyat indirimleri yapılmıyorsa müşterilerin daha önce hangi satıcıdan alımlarını yapıyorlarsa daha sonraki dönemlerde de aynı satıcıdan almaya devam edecekleri varsayımı yapılır. Fiyat düzeyi marjinal maliyetin üzerinde ise aralarında anlaşma bulunan her bir firma veya her bir kartel üyesi için gizlice fiyat indirimine yönelmek çekicidir.

Firmalar Arası Rekabet İlişkisi

Bir endüstriyi veya bir piyasayı incelerken genelde istenen denge durumundaki fiyat ve miktar düzeylerinin belirlenmesidir. Önemli bir kavram olarak 1951 yılında Matematikçi John Nash tarafından literatüre kazandırılan kavram Nash dengesidir. Nash dengesine göre: Her bir firmanın rakiplerinin ne yapıyor oldukları veri iken yapabildiğinin en iyisini yapması durumudur. Bir Nash dengesi iş birliğine dayanmayan bir dengedir. Her firma rakiplerinin hareketlerini gözlemleyerek kendisine en yüksek kârı sağlayacak şekilde kararlar alır. Firmaların ulaşabildikleri kârlılık düzeyleri incelendiğinde; diğer piyasa yapılarında rekabet piyasasına oranla daha yüksek kâr elde ederler ancak bu kârlılık düzeyi firmalar arasında iş birliği olduğu durumla karşılaştırıldığında daha düşük olabilmektedir. Firmalar arasındaki iş birliği yasal olmadığından, çoğu yöneticiler bunun dışında kalmayı yeğlerler. Fakat iş birliği yüksek kârlar sağladığı için firmalar gizli iş birliğine yönelebilirler. Bunun için firma ve rakipleri birlikte kârı maksimize eden fiyatı belirleyerek her firma bu fiyatı uygular ve rakiplerinde bunu uygulayacağını bekler. Ancak sorun rakiplerin iş birliği durumundaki belirlenecek fiyatı uygulamaması durumunda ortaya çıkar. Çünkü rakip firma biraz daha düşük fiyat belirlemekle avantajlı konuma geçecektir. Firmalar için hangi fiyatı uygulayacaklarına karar almaları bir bakıma iş birliğine dayanmayan oyun kuramı içinde değerlendirilmektedir. Her bir firma rakibin davranışlarını dikkate alarak bağımsız bir şekilde yapabileceklerinin en iyisini yapmaya çalışmaktadır. Oligopolistik firmaların karşı karşıya bulundukları problemi açıklamada oyun kuramında kullanılan örnek mahkûmlar açmazı “Prisoners’ Dilemma”dır. Problem şöyle oluşmaktadır; iki mahkûm bir suç için iş birliği yaptıkları konusunda suçlanmaktadırlar. Bu mahkûmlar birbirleriyle iletişim yapmalarını engelleyecek şekilde ayrı ayrı hücrelere kapatılmışlardır. Her bir mahkûmdan suçu itiraf etmeleri istenmektedir. Eğer her ikisi de itiraf ederse 5 ay süreyle hapis cezası alacaktır. Tutuklulardan hiçbirisi suçu kabullenmiyorsa dava ile ilgili karar güçleşmekte ve karara itirazlar da göz önüne alınarak her biri için 2’ser aylık ceza öngörülmektedir. Öte yandan suçlulardan birisi itirafta bulunur ve diğeri bulunmazsa itirafta bulunan 1 ay ceza alırken öteki 10 aylık bir cezaya çarptırılacaktır.

Oligopolistik Fiyatlamada Mahkumlar Çıkmazı (Prisoners’ Dilemma)

Açıklamamıza şu soru ile başlayalım; prisoners’ dilemma acaba oligopolist firmaları aktif rekabet ve düşük kârlılık durumuyla karşı karşıya bırakır mı? Buna verilecek cevap evet olmayabilir. Çünkü prisoners’ dilemma bir defalık oyun için geçerlidir. Firmalar çoğunlukla fiyatlarını ve çıktı düzeylerini yeniden ayarlayabilirler, rakiplerin davranışlarını izleyerek ayarlamalarını yeniden yaparlar. Böylece firmalar birbirlerinin itibarları ve güvenilirliği konusunda bilgi edinmiş olur. Sonuçta oligopolistik koordinasyon ve iş birliği bazen sürdürülebilir. Prisoners’ dilemma çözümlemesi bazı endüstrilerde oluşmakla beraber tüm endüstriler için geçerli olmayabilir. Bazı yöneticiler, zımni anlaşmadan doğan yüksek kârlara razı olmayarak, aktif rekabetle pazarın büyük bölümünü ele geçirmeyi tercih edebilir. Bazen de zımni anlaşmaya ulaşmak çok güç olur. Şöyle ki firmalar farklı maliyet yapılarına sahip olduklarında ve piyasa talebini farklı şekilde değerlendirdiklerinde, zımni iş birliği sağlayan fiyat düzeyi üzerinde yanlış anlamalar ortaya çıkabilir.

Fiyat Sabitliği ve Dirsekli Talep Eğrisi (Sweezy Modeli)

Firmalar arasında zımni iş birliği kolaylıkla bozulma eğiliminde olduğundan, oligopolcü firmalar istikrar için özellikle fiyat istikrarı için çok isteklidirler. Bu nedenle fiyat sabitliği oligopolcü endüstrilerin bir karakteristiği sayılabilir. Firmalar maliyetler veya talepte değişiklik olsa bile fiyatı değiştirmeye isteksizdirler. Bu fiyat sabitliği oligopol piyasada bilinen “dirsekli talep eğrisi” veya Sweezy Modeli’nin temelini oluşturur. Bu modele göre, her firma hâlihazırda geçerli olan fiyat düzeyinde (P*) dirsek yapmış bir talep eğrisi ile karşı karşıyadır. Bu fiyat düzeyinin üzerinde talep eğrisi oldukça esnektir. Çünkü firma fiyatını bu düzeyin üzerine çıkarırsa rakiplerinin kendisini izlemeyeceklerine inanmaktadır. Dolayısıyla firmanın satışlarında azalma olacak ve piyasa payını düşürecektir. Öte yandan, eğer firma fiyatını P*’ın altına indirirse diğer firmalarda piyasa paylarını kaybetmemek için fiyat indireceklerdir. Dolayısıyla bu fiyat düzeyinin altındaki bölgede talep eğrisi inelastik olacaktır.

Fiyat Sinyali ve Fiyat Liderliği

Firmalar arasında zımni fiyat iş birliğinde temel engellerden birisi; firmaların birbirleriyle konuşmaksızın, hangi fiyatın iş birliği fiyatı olacağı konusunda anlaşmaları oldukça zordur. Özellikle maliyet ve talep koşulları farklı olduğunda, doğru iş birliği fiyatı da farklı olacak, anlaşma daha da güçleşecektir. Bu güçlüğü aşmada ya da zımni iş birliği sağlamada fiyat sinyali bir yöntem olarak kullanılmaktadır. Örneğin bir firma basın yoluyla fiyatını yükselttiğini ilan eder ve rakiplerinin de bunu bir sinyal olarak görüp fiyatlarını yükseleceklerini umar. Eğer rakipler de kendisini izlerse fiyat liderliği modeli oluşturulmuş olur. Burada ilk firma fiyatı belirlemekte ve diğer firmalar kendisini izlemektedirler. Bu düzenleme fiyat üzerinde anlaşma problemini çözmüş olur.

Hakim Firma Modeli

Bazı oligopolistik piyasalarda, satışların önemli bir kısmı bir büyük firma tarafından gerçekleştirilir. Küçük firmalardan oluşan grup ise piyasanın kalanı için ürününü arz eder. Bu büyük firma kârını maksimize edecek şekilde fiyatını belirler ve hakim firma olarak piyasada hareket eder. Bireysel olarak fiyat üzerinde çok düşük bir etkiye sahip diğer firmalar ise rekabetçi piyasa çerçevesinde davranışta bulunurlar. Çünkü hakim firma tarafından belirlenen fiyatı veri kabul ederek üretimlerini buna göre düzenlerler. Hakim firmanın belirleyeceği fiyat düzeyi ise diğer firmaların üretim düzeylerini de dikkate alarak kârı maksimize eden bir seviyede belirlenir.

Kartel

Kartel rekabeti sınırlamak için bir alıcı grubu ya da bir satıcı grubu arasındaki anlaşma olarak tanımlanır. En yaygın biçimiyle karteldeki üreticiler çıktı düzeyi ve fiyatın belirlenmesi konusunda açıkça anlaşırlar. Bir endüstrideki tüm üreticilerin kartele katılması gerekli değildir. Çoğu karteller üreticilerin bir alt kümesini içerirler. Eğer yeteri sayıdaki üretici kartel anlaşmalarına bağlı ise ve eğer piyasa talebi yeterince inelastik ise bu kartel, fiyatları rekabet düzeyinin çok üzerine çekebilir. Karteller genelde uluslararası boyutta olurlar. Bazı ülkelerde firmaların kartelleşmesi yasalarla önlenirken (örneğin ABD), bazı ülkelerde bu yasaklayıcı yasalar güçsüzdür hatta kartelleşmeye açık kapı bırakmaktadır. Uluslararası boyuttaki karteller için en çarpıcı örnek OPEC kartelidir. Petrol üreten bu ülkeler uzun süre petrol fiyatlarının yüksek düzeylerde kalmasını sağlamışlardır. Yine bazı karteller başarılı olamamışlardır. Örneğin; bakır, kahve ve kakao kartelleri gibi.

Kartelde Fiyatlama

Kartelin oluşumunda, endüstrideki bir malın tüm üreticilerinin anlaşması nadiren görülebilir. Ancak toplam üretimin belli bir oranını arz eden üreticiler tarafından kartel oluşturulmasına daha sık rastlanır. Bu durumda kartel fiyat belirlemede kartel dışındaki üreticilerin davranışlarını dikkate almak durumundadır. Kartelde fiyatlama ile ilgili olarak hakim firma modelinden yararlanılabilir.

OPEC ve CIPEC örnekleri şu gerçekleri ortaya koymaktadır. Başarılı bir kartel oluşumu için;

  • İlk olarak ürün için toplam talep fonksiyonun fiyat esnekliği düşük olmalı,
  • İkinci olarak kartel, dünyadaki bu ürünün üretiminin çok büyük bir kısmını gerçekleştirmeli eğer bunun bir kısmını gerçekleştiriyorsa kartel dışındaki üreticilerin arz eğrisinin esnekliği çok düşük olmalıdır.
  • Üst otorite (hükûmetler veya düzenleyici kurullar) tarafından ağır bir cezaya çarptırılmanın beklenmemesi de üçüncü bir koşuldur.
  • Başka bir koşul da kartelin oluşumu ve devamı için gerekli organizasyon maliyetlerinin düşük olması eklenebilir.

Bu koşullar sağlanamadığında kartel organizasyonları başarılı sonuca ulaşamamaktadırlar.