ŞEHİRCİLİK - Ünite 8: Çevre Sorunları ve Çevrenin Korunması Özeti :
PAYLAŞ:Ünite 8: Çevre Sorunları ve Çevrenin Korunması
Ünite 8: Çevre Sorunları ve Çevrenin Korunması
Giriş
Çevre sorunları ve çevrenin korunması küreselleşme gibi diğer etmenlerle birlikte düşünüldüğünde insanların ve diğer canlıların yaşamlarını derinden etkileyen bir konu olarak gündemdeki yerini her zaman korumuştur. Bugün için geliştirdiğimiz çevre sistemi gelecek için yetersiz olabilir. Bu bağlamda, her şeye yeniden başlamak yerine çevrenin yeni şartlara ve dönüşümlere nasıl uyarlanabileceği öngörüsünü veya tahminini yapmaya çalışmak en doğru durum olacaktır. Örneğin, enerji krizi ve küresel ısınma gibi faktörler doğrudan yaşam alanlarımızı etkilerken, gelecekte de bu konulardan bağımsız düşünemeyeceğimiz açıktır. Ancak bu noktada öncelikle çevrenin ne olduğunu iyi bilmemiz önem kazanmaktadır.
Çevre ve Çevrebilim: Tanım
Çevre, fiziki ve toplumsal özellikleri olan bir dış ortamdır. Bu ortam, farklı özellikleriyle toplumun ve canlıların yaşamlarını etkiler. Bu bağlamda, çevre farklı özelliklere sahip olan ve barındırdığı canlıların yaşamlarını etkileyen, bu etkileşim nedeniyle iyi veya kötü yönde değişebilen bir dış ortamdır diye tanımlayabiliriz.
2872 sayılı Çevre Kanunu’nda çevreyle ilgili gerekli terimler tanımlanmıştır. Bu terimler; Çevre, Çevre korunması, Çevre kirliliği, Sürdürülebilir çevre, Sürdürülebilir kalkınma, Alıcı ortam, Doğal varlık, Doğal kaynak, Kirleten, Ekosistem, Atıksu, Atıksu altyapı tesisleri, Arıtma tesisi, Ekolojik denge, Sulak alan, Biyolojik çeşitlilik, Atık, Katı atık, Evsel katı atık, Tehlikeli atık, Tehlikeli kimyasallar, Kirli balast, Çevresel etki değerlendirmesi, Proje tanıtım dosyası, Stratejik çevresel değerlendirme, Çevre yönetimi, Çevre yönetim birimi/Çevre görevlisi, Çevre gönüllüsü, Hassas alan, Çevreye ilişkin bilgi, İş temin planı, Risk değerlendirmesi, İyonlaştırıcı olmayan radyasyon, Elektromanyetik alan, Koku ve Hava kalitesidir.
Çevre Bilinci
Çevre bilinci, bugün kişisel çabaların yanında kurumsallaşma yoluyla da çevrenin korunması, yaşatılması ve gelecek kuşaklara güvenli bir çevreyi bırakabilmek üzerine çok yönlü ve gelişmiş bir ağı oluşturmaktadır. Bu kapsamda çevresel planlama ve sürdürülebilirlik, çevre sağlığı ve ekosistemlerin korunması, atıkların yönetimi, geri dönüşüm gibi alt başlıklarda çalışmalar derinleşmektedir.
Çevre Özellikleri
Çevre, yaşayan tüm canlıları etkileyen dış etmenler olarak ele alındığında kastedilen dış etmenler;
Fiziki ve
Toplumsal olmak üzere alt gruplara ayrılır:
Çevrenin Fiziki Özellikleri: Çevre içinde ilk alt grubu oluşturan fiziki özellikleri doğal ve yapay çevreden oluşan bir bütündür. Doğal çevre, üzerinde yaşadığımız yer kabuğundan başlayarak çevremizdeki doğal kaynaklar, nesneler, iklim koşulları gibi unsurlarca oluşur. Yapay çevre ise, insan tarafından üretilmiş en küçük üründen kentlere kadar düşünebileceğimiz tüm nesne ve koşulları kapsar.
Doğal çevre, doğal oluşumların yarattığı bir mekândır. Boşluğun doğal elemanlarca sınırlandırılması ve biçimlendirilmesi ile oluşmuştur. Bu oluşumlar doğal etmenler yoluyla, başka bir deyişle, deprem, rüzgâr gibi çeşitli doğa olayları sonucunda meydana gelmişlerdir. Örneğin bir göl, ırmak veya dağ ile sınırlanmış alanlar doğal çevreyi oluşturur.
Çevre, doğal şartları göz önüne alındığında iklim, topoğrafya yani arazinin eğimli yapısı, yerel malzemeler ve yerel kaynaklar gibi yönlendirici etmenlerin etkisinde fiziki olarak oluşur. Mimar bu doğal çevrenin özelliklerini en iyi şekilde analiz etmek en verimli yani uygun değerlerini tespit ederek istenilen amaca en uygun yapay çevreyi yaratmak üzere çalışır. Bu noktada iklimsel veriler (sıcak, ılıman veya soğuk iklim ve bunların kuru veya nemli olma özellikleri, güneşlenme süreleri, güneşlenme yönü, meteorolojik veriler gibi) yapay çevrenin biçimlenmesinde, malzeme seçiminde son derece önemli rol oynar. Yakın ve uzak çevre, çevredeki kullanılabilir doğal kaynaklar, altyapı özellikleri de ayrıca değerlendirilmesi gereken unsurları oluşturmaktadır. Ormanın yoğun olduğu alanlarda ahşap evlerin bulunması, soğuk iklimlerdeki yapılaşma özellikleri, iklim, topoğrafya, yerel şartlar ve yerel malzemenin biçimlendirmesi ile oluşan birer yapılı/yapay çevrelerdir. Ancak yapay çevrenin oluşmasında yönlendirici unsur sadece bu değerler değildir. Çevrenin toplumsal özellikleri de bir diğer etmendir.
Çevrenin Toplumsal Özellikleri: Çevre içinde ikinci alt grubu oluşturan toplumsal çevredir. Çağımız insanı ve toplumu çevresi ile kendi arasındaki etkileşimin bilincine vardıkça, çevresine bilinçsizce egemen olmaması gerektiğini öğreniyor. İnsanı ve toplumu dengeli bir yaşama yöneltmek amacıyla, insan ve çevrenin bir bütün olarak incelenmesi, karşılıklı etkilerin saptanması ve fiziksel çevre düzenlemesinde göz önüne alınması gerekiyor.
Çevrenin toplumsal bağlamda insan davranışı dışında bir diğer değeri demografik değeridir. Yörede yaşayan insan sayısı, yaş ve cinsiyet grupları, doğum-ölüm oranları, çocuk ölüm miktarı gibi hususlar belirlenmek suretiyle çevrenin demografik özellikleri tespit edilir. Çevre içinde bir alt grubu oluşturan ekonomik değeri toplumsal çevre kapsamında değerlendirilebilir. Bununla beraber, ekonomik değer aynı zamanda bir çevrenin var olmasında ve toplumun yapısında önemli bir unsurdur.
Çevre, fiziki şartların yanında toplumsal verilerin de etkisiyle biçimlenir. İçe kapalı yaşayan toplumlardaki oluşan çevre özellikleri ile modern toplumlardaki çevre özellikleri farklıdır. Örneğin, Geleneksel Türk evlerinde ve diğer yapılarında kuş evleri bulunmaktadır. Geleneksel Türk yapı ustaları yapay yani yapılı çevreyi inşa ederken aynı zamanda çevre bilinci ve çevredeki doğal yaşama gösterdikleri saygı ile kendileri için ev yaparken kuşlar içinde aynı ev üzerinde yerler tasarlamışlardır. Bu yaygın bir şekilde geleneksel mimarlığımızda görülmektedir. Ancak bugün bu özelliği kültürel olarak zaman içinde değişim yaşandığından görememekteyiz.
Çevre ve Sürdürülebilirlik
Çevre sorunları ve korunmasında konferanslar, imzalanan uluslararası protokoller, gerekli yasal düzenlemeler halkın bilinç düzeyinin artırılması yönünde önemli bir fayda sağlarken, bilim ve teknolojinin de önemli desteği vardır. Bu bağlamda ekonomik, çevresel ve sosyal sürüdürülebilirlik bileşenlerine sahip sürdürülebilir kalkınma bugün için en temel konudur. 1987de Birleşmiş Milletlerce yayınlanan “Ortak Geleceğimiz/ Our Common Future” başlıklı Brundtland Raporu’nda sürdürülebilir gelişimin ötesinde kavramsal ve stratejik hedefler ortaya konmaktadır. Öneri olarak küçük şehirler ve kasabalar kurmak, onları kendi kırsal alanlarında birleştirmeyi sunmaktadır. Kent 4 ana fonksiyondan oluşur: Çalışma, Dinlenme, Eğlenme ve Ulaşım.
Sürdürülebilir çevre kapsamında Türkiye Bilimler Akademisi-TÜBA Çevre Çalışma Grubu farklı ölçeklerde çalışmalar sunmaktadır. Çevre Komitesi ilk çalışma konusu olarak da “Yaşam Kalitesi Göstergeleri: Türkiye İçin Bir Veri Sistemi Önerisi” 2003 yılında yayınlanmıştır.
2018-2022 dönemi Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Stratejik Planı kapsamında, “Sürdürülebilir şehirler yaklaşımına uygun olarak şehirlerde atık ve emisyon azaltma, enerji, su ve kaynak verimliliği, geri kazanım, gürültü ve görüntü kirliliğinin önlenmesi, çevre dostu malzeme kullanımı gibi uygulamalarla çevre duyarlılığı ve yaşam kalitesi artırmayı amaçlıyoruz. Önümüzdeki dönemde akıllı şehir uygulamalarıyla vatandaşlarımızın hayatlarını kolaylaştırmayı, bu uygulamalarla enerji ve zaman israfını önlemeyi ve böylelikle ekonomimize katkı sunmayı da hedefliyoruz” diye belirtilmektedir.
Diğer yandan Çevre Ve Şehircilik Bakanlığı, Altyapı Ve Kentsel Dönüşüm Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından sunulan “Sürdürülebilirlik Performanslı Kentsel Dönüşüm Hakkında Gerekçe Ve Yönetmelik Taslağı” da yer almaktadır. Ayrıca “Geri Dönüşebilir Katı Atık Toplama Otomatı” (Akıllı Konteyner)” gibi uygulamalar ile Sosyal projelerle de çevrenin korunmasına destek verilebilmektedir.
Çevrenin Korunmasında Sürdürülebilir Çevre ve Yavaş Şehirler
Çevrenin korunmasında, sürdürülebilir çevre ve sürdürülebilir kalkınma, yerel-bölgesel kalkınma uygulamaları önemli kavramlardır. Toplumun bu düşünceyi benimsemesi ondan kazanılacak fayda ile doğru orantılıdır. Toplum çevrenin korunması ve geliştirilmesinde sürdürülebilir hedefleri doğru koyarak olumlu bir yaklaşımın ve bilincin yerleşmesini sağlayabilir. Bu açıdan ele alındığında, Beypazarı, Ankara iyi bir sürdürülebilir çevre örneğini vermektedir. Yerel halkın da desteğiyle ve gördüğü ekonomik fayda nedeniyle Beypazarı özgün değerlerini ortaya çıkartmış ve mali bir kazanca dönüştürmüştür. Bu durum hem kültürün yaşatılmasını, hem kültürel bilgilerin sürdürülebilirliğini ve geliştirilebilmesini hem de bölgeye dinamizmi sağlamıştır.
Çevrenin korunmasında bir diğer önemli kavram ve yaklaşım “cittaslow-yavaş şehir” kavramıdır. İlk kez 1999’da İtalya’da küresel yemek zincirine karşın yerel tatları ve mutfakları öne çıkaran bir yaklaşım olarak başlamıştır. Bu yaklaşımı kentin tüm unsurlarıyla ele alınması “yavaş şehir” kavramını tanımlanmasını sağlayacaktır. Yavaş şehirler şu koşullara sahip olmalıdır:
Yer aldığı bölgenin ve kentsel düzenin niteliklerini korumak, geliştirmek amacıyla yeniden kullanmak ve çevresel politikalar belirlemek,
Toprak kullanımının geliştirilmesi için işlevsel bir altyapı politikası belirlemek,
Çevrenin ve kentsel düzenin geliştirilmesine yönelik teknoloji kullanmak,
Doğal yollarla üretilen genetiği ile oynanmamış yiyecek maddelerinin üretilmesi,
Bir bölgenin kültür ve geleneklerine bağlı kalarak yerli üretimin benimsenmesi,
Tüketicilerle, kaliteli üreticiler ve satıcılar arasında doğrudan iletişimin sağlanabileceği ortamlar ve mekânlar oluşturulması,
Yerel toplum ile özgün özellikleri arasında bağ kurulması, kentin kaynaklarının eksiksiz ve yaygın olarak kullanılması, bu kapsamda fiziksel ve kültürel engellerin kaldırılması,
Yavaş kentte yaşam bilincinin toplumda oluşturulması gereklidir.
Çevrenin korunmasında ilk ve en önemli durum ekolojik bir düşünce yapısının benimsenmesidir. Bu bağlamda, kurulan ilişkiler hem tüm canlılar arasında hem de tüm canlıların çevreleriyle olan ilişkilerinde doğal dengeyi gözetmek ana hedeftir. Yavaş şehirler kavram olarak bugün ekolojik dengenin korunması, mevcut özgün kültürün içerdiği ekolojik dengeye zarar vermeyen üretim ve yaşam biçiminin benimsenmesi düşüncelerini kapsar.
Ülkemizde bu kapsamda ilk yavaş şehir Seferihisar, İzmir olmaktadır. Akyaka, Muğla da bu süreci başlatan bir diğer yerleşimdir. Bu yerleşimler kendi özgün kültürel bilgilerini ortaya çıkartmak ve yaşatmak yani sürdürebilmek gayreti içindedirler. Bu noktada ekolojik yaşamın hakim kılındığı yavaş şehir düşüncesinde ortaya koyulan hedeflerin yapılabilirliği, yani mali boyutu ve sürdürülebilirliği, yani benimseme ve devam ettirilebilme olasılığı önem kazanmaktadır.
Çevrenin Korunmasında Stratejiler: Çevresel, Sosyal, Ekonomik, Kurumsal, Sürdürülebilirlik
Çevrenin korunması ve sürdürülebilirliği konusunda en önemli strateji, çevre bilincinin yerleştirilmesidir. Çevre bilinci olmadan zorunlu tutulan belgelerin veya onayların alınması bir noktaya kadar çevrenin korunabilmesini sağlayacaktır. Tüm yurtta yaygın olarak bu bilincin kazandırılması, çevrenin neden ve nasıl korunması gerektiğine dair bilgilendirici bir politika izlenmelidir. Bu durumda;
Çevre bilincinin yaygınlaştırılması,
Çevreyi korumanın ve geliştirilmesinin neden ve nasıl olacağı konusunda bilgilendirmenin tüm yurt genelinde eş ağırlıklı olarak yapılması,
Eğitimin tüm kademelerinde programların içinde yer alması,
Sürdürülebilir tasarıma önem verilmesi,
Yeşil sertifika sistemlerini öncelikle 2000 m2 den başlayarak özellikle yeni binalarda zorunlu hale getirilmesi,
Mevcut binalar içinde yeşil sertifika alma zorunluluğunu kademeli olarak sağlanması,
Her ülkede olduğu gibi ulusal koşullara uygun bir değerlendirme sisteminin hızlıca oluşturulması
Geri dönüşüm yani atık yönetiminin devamlılığı/sürdürülebilirliği ilk anda gerçekleşmesi gerekli stratejilerdir.
Ulaşım sistemlerinde fosil yakıttan uzaklaşılmalıdır.
Çevrelerin ve binaların güneşlenme durumları ve süreleri önemlidir.
Yüksek yapılaşmalardan gerekmedikçe bu nedenle kaçınmak doğru olacaktır. Binaların verdikleri gölge izini gösteren haritaları da bu nedenle önemlidir. Bu noktada iklimsel veriler de mutlaka birlikte değerlendirilmelidir.
Çevrenin Korunmasında Stratejiler: Yenilenebilir (Temiz) Enerji Kaynakları
Yenilenebilir enerji kaynakları güneş enerjisi, rüzgâr enerjisi, dalga enerjisi, biyokütle enerjisi, jeotermal enerji, gelgit enerjisi, hidrolik enerji, hidrojen enerjisi vb. kaynaklardır. Güneş enerjisi, gelgit enerjisi, dalga enerjisi en temiz ve yenilenebilir enerji kaynaklarıdır.
En son bu konudaki uluslararası konferans 7-8 Temmuz 2016’da Paris’te (the Second Global Conferenceon Healthand Climate) yapılmıştır. Bu noktada yaşadığımız kentlere dair en önemli sonuçları Paris Antlaşması (12 aralık 2015) ortaya koymaktadır.
Termik santraller ile Çernobil veya Fukushima gibi çevresel felaketlere yol açabilecek risk faktörü çok yüksek nükleer enerji istasyonları günümüzde terk edilmeye başlanmıştır. Güneş enerjisi, Türkiye'nin coğrafi olarak güneş enerjisi için en fazla yararlanma potansiyeline sahip olan “güneş bandı” olarak adlandırılan bir bölgede yer almasından dolayı bir ana itici güçtür.
Dünya Sağlık Örgütünün (WHO) Sağlık Ekonomisi Ve İklim Değişikliği Çalışma Grubu “sağlık ekonomisi ve iklim değişikliği ile ilgili bilimsel ve ekonomik bilgileri üç alanda düzenlemeye yardımcı olacaktır. Birincisi, iklim değişikliği, fosil yakıt kullanımı ve halk sağlığı arasındaki bağlantılar; ikincisi, iklim değişikliği ve fosil yakıt kullanımı nedeniyle hastalık yükünün ekonomik maliyetleri; ve üçüncü olarak, sağlık ve iklim güvenliği için dekarbonizasyonun ortak faydaları.”
Çevrenin Korunması ile İlgili Sertifikalar ve Kurumlar
Çevrenin korunması ve sürdürülebilirliği adına dünyada önemli kurum, kuruluş ve sertifika programları bulunmaktadır. Örneğin, Amerikan Mimarlık Derneği ve Çevre Komitesi AIA/COTE (American Institute of Architects/Committee On The Environment), mesleki olarak, bina endüstrisinde, akademik ortamlarda ve toplumda doğal çevre ve bina sistemlerini entegre etmek, tasarım kalitesini ve yapay/yapılı çevrenin çevresel performansını zenginleştirmek üzere tasarım uygulamasını ilerletmek ve savunuculuğunu yapmak üzere çalışan bir kurumdur. Sürdürülebilir tasarım ve bina bilimi ve verimliliği yani performansına yönelik olarak hem Amerikan mimarlar odasının hem de topluma hizmet etmektedir.
Amerikan Yeşil Bina Konsülü (USGBC- United States Green Building Council), düşük (verimli olarak) maliyetli ve enerji etkin yeşil binalar üzerinde sürdürülebilir bir gelecek için çalışmaktadır. Bu amaçla kurum LEED 101, LEED 201 ve LEED 202 bilişim teknolojisinden faydalanarak internet üzerinden erişilebilir dersler olarak vermektedir. LEED (Leadership in Energy and Environmental Design – Enerji ve Çevresel Tasarımda Liderlik) yaşadığımız çevreyi, işi ve bilgilerimizi yeniden düşündüren, uluslararası kabul görmüş olan, bina sahiplerine ve uygulamacılarına, uygulanabilir ve ölçülebilir fayda ve kimlik bilgileri verilmesi için bir çerçeve sunmaktadır. Bu çerçeve yeşil bina tasarımı, inşası, uygulaması ve bakımına dair çözümler önermektedir. Bu noktada, yapılı çevremizi nasıl tasarlamamız gerektiğini bina yaşam döngüsü boyunca kapsamlı ve esnek olarak en küçük yapı ölçeğinden en geniş kent ölçeğine kadar yaygın olarak dönüştürebilmektedir.
Ülkemizde USGBC’nin bir benzer kuruluşu olarak Çevre Dostu Yeşil Binalar Derneği ÇEDBİK bulunmaktadır. Çevre Dostu Yeşil Binalar Derneği, 2007 yılında Türkiye’de yapı sektörünün sürdürülebilir ilkelere bağlı olarak gelişmesine katkı sağlamak üzere kurulmuş bir organizasyondur. Kuruluş, bütüncül bir yaklaşım ve ekolojik duyarlılıkla inşa edilmiş bina ve yerleşimler ile daha sağlıklı yaşam ortamlarının yaratılmasını desteklemektedir. Bu kapsamda, toplumsal farkındalığı arttırmak ve inşaat sektörünü bu ilkeler doğrultusunda teşvik etmek için eğitimler düzenlemekte, yerel yönetimler, üniversiteler vb. ilgililer ile çalışmalar yapmakta ve yaygınlaşması için çalışmaktadır.
Binalarda Enerji Performansı Yönetmeliği (BEP), yapıların tasarlanmaları konusunda önemli şartlar getirmekte ve Avrupa Birliği yönetmeliklerine paralel olarak düzenlenen bu yönetmelikle binaların ısıtma, soğutma, mekanik havalandırma ve aydınlatma ihtiyaçlarının öncelikle mimari tasarım yoluyla minimum düzeyde tutulmasını şart koşmakla öncelikle mimarlara önemli bir görev vermektedir.
Çevre Sorunu Olarak Küresel Isınma, Çevre Kirliliği ve Yok Olan Yaşam Alanları
Çevre kirliliği havanın, suyun, toprağın kirlenmesi, gürültü, görüntü, ışık kirliliği, su kirliliği, denizlerin kirlenmesi, radyoaktif kirlilik, ozon tabakasının incelmesi/delinmesi, küresel ısınma, yok olan yaşam alanları, ekolojik dengenin olumsuz etkilenmesi gibi etmenlerin tespit edilmesi ile fark edilen tehlikenin büyüklüğü dünya ülkelerini bu küresel probleme karşı birleşmeye zorlamıştır. Bu kapsamda ülkeler bir takım protokollerle küresel ölçekte tedbir almaya çalışmaktadırlar. Küresel ısınma ve iklim değişikliğinin etkilerini besin kaynaklarında değişim ve biyosfer üzerinde oluşturacağı etkilerle birlikte buzulların erimesiyle deniz seviyesi ve tatlı su miktarındaki değişiklikler olarak kısaca belirtilebilir. Küresel ısınma nedeniyle ısının olumsuz etkilediği modern tarım ve üretim üzerinde kendi ihtiyacı kadar veya daha fazla tarım ürünü yetiştiren bazı ülkeler gelecekte muhtemelen tarım ürünü ithal eder konuma gelebilecektir. Küresel ısınma canlı türleri içinde yok olan yaşam alanları anlamına gelecektir.
Yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanılması, orman alanlarının artırılması, denizlerde plankton gelişiminin desteklenmesi ve kuvvetlendirilmesi ile doğal karbon kullanıcılarının oranını artırmak doğru adımları oluşturmaktadır. Sonuç olarak, karbon miktarının atmosferden emecek çözümlere ihtiyaç vardır ve en pratik çözümde CO2 emen ve yerine O2 üreten ağaç miktarını artırmaktır. Bu noktada, bitki duvarları ve yeşil çatılarda dahil her türlü yeşil alanların artırılması da havanın temizlenmesinde faydalı olacaktır. Geleceğin kentleri, evleri ve iş yerleri, doğa ile mekânı paylaşan insanlarıyla, daha yeşil, daha temiz, daha serin ve daha sakin ortamlara yeşil çatılarla kavuşabileceklerdir.
Çevre Sorunu Olarak Küreselleşme: Benzer Çevreler Yaratan Bir Kimliksizleşme
Küreselleşme, bir çevre sorunu olarak kimliksizleşmeyi de beraberinde getirmektedir. Bugün herhangi bir finans merkezi olan bir kentten alınan görüntüler son derece benzerdir yani sürdürülebilir çevrede görebildiğimiz kimlik yoktur. Örneğin, Hong Kong ile New York görüntü olarak son derece benzerdir. Bu benzerlik aynı zamanda bir kimliksizleşmeyi de getirir. Oysaki bu alanda var olan yapılaşma ve ondan kazanabileceğimiz kültür nasıldı artık bilmenin olanağı kalmamıştır. Ya da sıradanlaşmak, her yerde aynı imajı, kültürel çevreyi görmek, bu çevre içinde yaşamak kuşkusuz kültürel çevrenin bir değişimdir. Küreselleşme ile gelen kentlerdeki benzer mimari çevrelerin, koruma bilincinin artmasıyla olumsuz etkileri fark edilmeye başlanmıştır. Kültürel çevre bir yapılı yani yapay çevredir.
Kültürel çevre de su, hava, toprak, flora-fauna gibi kirletilebilen ya da yitirilebilen bir çevredir ve yaratılmış kültür, yaşayan kültürün yıkıcı ya da bozucu etkisiyle karşı karşıyadır. Başka bir deyişle, zaman içinde toplumların yaşam biçimleri, gelenekleri, sanatları, teknikleri, beğenileri gibi kültür dediğimiz bilgi ve görgü ile var olmuş ve özgün mimari dokuyu meydana getirmiştir. Toplumların dünya görüşü ve birbirleri ile olan etkileşim arttıkça yaşam biçimleri, mekâna dair ihtiyaç, istek ve beğenileri değişmeye başlamıştır.
Çevre Sorunu Olarak Rant Değeri ve Kentsel Değişim/Dönüşüm
Kültürel çevrenin korunmasına yönelik toplumsal bilincin yeterince gelişmemiş olması, kentleşmenin hız kazanması ile kentsel arsa rantının çok yüksek düzeylere ulaşması, ekonominin yapısal nedenleriyle taşınmazların spekülasyon aracı olması, kültürel çevreyi korumak, onarmak için yeterli kaynak bulunmaması ile de birleşince, kültürel çevreyi korumak oldukça güçleşmektedir. Küreselleşme ile oluşan kimliksizlik gibi getirim ile oluşan değişim/dönüşüm kente, kentin dokusuna zarar veren bir çevre sorunu olarak karşımıza çıkmaktadır. Örneğin, bahçeli tek aile evi olarak geliştirilmesi düşünülen yerleşimler kentin büyümesi ile kent merkezlerinde kalmalarıyla zaman içinde dönüşmeye ve yükselmeye başlamışlardır. Bu durum, başta konut ve ona uygun altyapı ve sokak büyüklüklerini zamanla taşıyamaz olmuş, güneşin ulaşamadığı dar ve karanlık sokakların, insan yoğunluğunun artmasına ve araba yığını yolların oluşmasına ve de gürültü gibi çevre kirliliklerine sebep olmuştur.
Çevre Sorunları ve Korunması Hakkında İlgili Mevzuat
9/8/1983 tarihli ve 2872 sayılı “Çevre Kanunu”nun amacı, “bütün canlıların ortak varlığı olan çevrenin, sürdürülebilir çevre ve sürdürülebilir kalkınma ilkeleri doğrultusunda korunmasını sağlamaktır.” Aynı kanunla “Çevrenin korunmasına, iyileştirilmesine ve kirliliğinin önlenmesine” ilişkin genel ilkeler de belirlenmiştir. Çevreyle ilgili diğer ilgili Yönetmelikler şöyle sıralanabilir:
05/12/2008 tarihli ve 27075 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan “Binalarda Enerji Performansı Yönetmeliği”
19/07/2012 tarihli ve 28358 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan “Korunan Alanların Tespit, Tescil Ve Onayına İlişkin Usul Ve Esaslara Dair Yönetmelik”
2/5/2013 tarihli ve 28635 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan “Tabiat Varlıkları ve Doğal Sit Alanları ile Özel Çevre Koruma Bölgelerinde Bulunan Devletin Hüküm ve Tasarrufu Altındaki Yerlerin İdaresi Hakkında Yönetmelik”
8/12/2014 tarihli ve 29199 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan “Sürdürülebilir Yeşil Binalar İle Sürdürülebilir Yerleşmelerin Belgelendirilmesine Dair Yönetmelik”
23/12/2017 tarihli ve 30279 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan “Binalar İle Yerleşmeler İçin Yeşil Sertifika Yönetmeliği”.
Çevre konusunda 3 Altyapı Yönetmeliği bulunmaktadır.
6 Ocak 2017 tarihli 29940 sayılı “Atıksu Toplama Ve Uzaklaştırma Sistemleri Hakkında Yönetmelik”
12 Ekim 2017 tarihli 30208 sayılı “İçme Ve Kullanma Suyu Temini Ve Dağıtım Sistemleri Hakkında Yönetmelik”
23 Haziran 2017 tarihli 30105 sayılı “Yağmursuyu Toplama, Depolama Ve Deşarj Sistemleri Hakkında Yönetmelik”