ŞEHİRCİLİK - Ünite 2: Şehirleşmenin Nedenleri Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 2: Şehirleşmenin Nedenleri

Giriş

Bilim adamlarından bazıları şehirlerin uzun zaman içinde, köylerin ortak bir merkez etrafında toplanmasıyla, ayrıca şehirlerin genelde coğrafi, etnik ve dinsel olarak birbirinden ayrı düşmüş insanlardan oluşmuş olabileceğini vurgulamıştır.

Klasik Şehirleşme Nedenleri

Şehirleşmenin başlangıcını çok eski çağlara kadar götürebiliriz. İlk kentler, MÖ 3000 yılından önce Nil vadisinde ve Mezopotamya’da doğmuş, daha sonra Filistin, Anadolu, Orta Asya, İran, Suriye ve İndus vadisine yayılmıştır. Özellikle Sanayi Devrimi’yle birlikte şehirlerin gelişmesi olağanüstü bir güç kazanmıştır.

Klasik kentleşme nedenlerini şu şekilde sıralayabiliriz:

  • Tarım tekniklerinin ilerlemesi
  • Çalışma olanakları
  • Ulaşım tekniklerinin gelişmesi
  • Coğrafi nedenler
  • Hukuki ve siyasi nedenler
  • Göç etme eğilimi

Tarım Tekniklerinin İlerlemesi: Sanayileşme öncesindeki tarım ekonomisi devrinde, tarım işleri daha ilkel koşullarda yapılmaktaydı. Çiftçiler zamanlarının çoğunu tarım ürünlerinin üretimine ayırıyor, tarım arazilerinde yoğun bir işgücüne ihtiyaç duyuluyordu. Tarım tekniklerindeki ilerlemeler üretimin daha az işgücüyle yapılmasına olanak sağlamış ve tarım işçilerinin bir bölümünün bu alandan başka iş alanlarına geçmesine sebep olmuştur. Tarım tekniklerindeki gelişmeler olumlu sonuçlanınca tarım alanındaki işgücü “sanayi kentlerine” akın etmiştir. Buradan da anlaşılacağı gibi, tarım tekniklerinde sağlanan ilerleme şehirleşme eğilimini artırmıştır.

Çalışma Olanakları: Şehirlerdeki iş sahalarının çeşitliliği ve sağladığı olanaklar şehirleşme için “çekici” bir etki oluşturmuştur. Ayrıca, işbölümündeki uzmanlaşmanın artmasıyla doğru orantılı bir şekilde daha fazla iş imkânı sağlanabilmiştir. Şehirlerdeki çalışma olanakları, şehirden şehre farklılık gösterebilir. Şehirlerden birisi ülkedeki iş sahası açısından “kamu kesimine çalışma” açısından önem taşırken, bir başka şehir “özel kesimde çalışma” açısından önem taşıyabilir.

Ulaşım Tekniklerinin Gelişmesi: Ulaşımın yeterince gelişmediği dönemlerde, sanayi kuruluşları ürettikleri malları sınırlı bir alanda pazara sunabiliyorlardı. Ulaşımın gelişmesiyle beraber bu kuruluşlar mallarını çok uzaklardaki pazarlara sunabilmişlerdir. Ayrıca bir yerden başka bir yere hareket hızı ve kolaylığı sağlayarak, nüfusun kırlardan sanayi merkezlerinin bulunduğu şehre doğru kayma sürecini hızlandırmıştır.

Coğrafi Nedenler: Eski çağlardan bu yana şehirlerin nehir kenarlarında veya yakınında bulunması önemli bir tercih sebebi olmuştur. Nehirler, ulaşım, sulama ve enerji sağlama gibi pek çok amaçla kullanılabildiği için şehirleşme açısından hayati bir öneme sahip olmuştur. Şehirlerin oluşumunda olağan seyir coğrafi açıdan hem hammadde kaynaklarına yakın hem de ulaşıma (deniz- kara) elverişli yerlerde kurulması olmuştur. Gelişmiş ülkelerdeki birçok büyükşehir -Rotterdam, Londra, New York, San Fransisco gibi- deniz taşımacılığının önem taşıdığı zamanlarda kurulmuş kıyı yerleşme alanlarıdır.

Hukuki ve Siyasi Nedenler: Birçok ülkede yönetim yapısının özellikleri, hukuki yapı ve yönetimlerin verdiği siyasi-hukuki kararlar şehirleşme üzerinde etkili olmuştur. Ülke yönetimlerinin belirledikleri plan-program çerçevesinde şehirleşmeyi geliştirmek istemeleri ve bu konularla ilgili yasal düzenlemeler getirmeleri de şehirleşme açısından önemli faktör olmuştur. İngiltere’de 1946 yılında “bahçe kentler” ya da “yeni kentler” başlıkları altında tartışılan ve kentleri fiziksel çevre sorunlarından kurtarmayı amaçlayan “Yeni Kentler Yasası” çıkarılmıştır. Bu yasayla önerilen çözüm, sanayileşme ile doğaya dönük yerleşim yerlerini bir arada barındıracak çevre yaratmaktır. Bu yasa çerçevesinde 30’dan çok yeni kent kurularak, farklı bir kentleşme modelinin adımları atılmıştır .

Göç Etme Eğilimi: Şehirler barındırdığı çeşitli olanaklar itibariyle “çekici”, kırsal alanlar ise yoksunluklarından dolayı “itici” bir etki yaratmıştır. Sanayi merkezlerine ve gelişmiş sosyal olanaklara sahip olması genellikle şehirlerin çekici yanıdır. Kırsal kesimdeki iş sahalarının darlığı ve çeşitli sosyal olanakların götürülememesi ise kırsal alanların itici yanıdır. Bu nedenle kırsal alanlardan şehirlere doğru olan göç eğilimi şehirleşmeyi etkilemektedir.

Çağdaş Şehirleşme Nedenleri

Şehirleşmeye etki eden çağdaş nedenler şu şekilde sıralanabilir:

  • Ekonomik işbirliği toplulukları
  • Serbest bölge uygulaması
  • Yabancı işçiler
  • Toplu taşımacılık alanındaki ilerlemeler

Ekonomik İşbirliği Toplulukları: Ticaret hacminin gitgide artması ve rekabet ortamının şiddetlenmesiyle beraber devletler ayakta kalabilmek için ekonomik işbirliği sürecine yönelmişlerdir. Genel anlamıyla ekonomik işbirliği, ulusal düzeyde örgütlenen ekonomilerin dünya ölçeğindeki bölünmüşlük derecesini azaltmak için bu ekonomilerin bütünleşmesidir.

14 Aralık 1960 tarihinde imzalanan Paris Sözleşmesi’ne dayanılarak kurulan ve 30 Eylül 1961 tarihinde resmen faaliyete başlayan OECD (İktisadi İşbirliği ve Gelişme Teşkilatı), 1948 yılında kurulan OEEC’nin (Avrupa Ekonomik İşbirliği Örgütü) mirasçısıdır.

Ekonomik işbirliği bakımından bir diğer önemli adım ise Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu Antlaşması’dır.1952 yılında yürürlüğe giren Antlaşma aynı zamanda bugünkü Avrupa Birliği’nin de temellerini oluşturan 1951 Paris Antlaşmasıyla imzalanmıştır.

Ekonomik işbirliği topluluklarının küresel çapta en önemlilerinden biri Avrupa Ekonomik Topluluğudur. AET, 1992 yılında Maastricht Antlaşmasının yürürlüğe girmesi sonucu siyasal bir nitelik de kazanarak Avrupa Birliği (AB) ismini almıştır. Avrupa Birliği, tüm üye ülkeleri bağlayan standart yasalar aracılığıyla, insan, eşya, hizmet ve sermaye dolaşımı özgürlüklerini kapsayan bir ortak pazar (tek pazar) geliştirmiştir. Ortak bir pazar oluşumu üretilen malların birçok devlete rahatça pazarlanmasının önünü açtığından üretim yerlerinde ticaret de yoğunlaşacaktır. Bu yoğunlaşma nihayetinde buralara hizmet çalışanlarını çekeceğinden şehirleşmeyi önemli ölçüde etkileyecektir.

Serbest Bölge Uygulaması: Genel olarak, serbest bölge ülkede geçerli ticari, mali ve iktisadi alanlara ilişkin hukuki ve idari düzenlemelerin uygulanmadığı veya kısmen uygulandığı, sınai ve ticari faaliyetler için daha geniş teşviklerin tanındığı ve fiziki olarak ülkenin diğer kısımlarından ayrılan yerler olarak tanımlanır. Serbest bölgeler ülke içi ve ülke dışı yerlerden yoğun göçe maruz kalmaktadır. Bundan dolayı da şehirleşmeye etki eden bir faktör olarak göze çarpmaktadır.

Yabancı İşçiler: Ailevi, sosyal, ekonomik gibi nedenlerden dolayı diğer ülkelere göç ederek oradaki işgücüne katılan ve bulundukları kentin nüfusunu önemli ölçüde değiştiren “yabancı işçiler” şehirleşme açısından bir faktördür. Bu kişiler sanayi bölgelerinde yoğunlaşarak buradaki nüfusun dengeli dağılımını etkilemekle beraber ülkeler arası demografik yapıyı da bozmaktadırlar.

Toplu Taşımacılık Alanında İlerlemeler: 20. yüzyılın başlarında gelişen otomobil sektörü insanların yer değiştirme faaliyetlerini hızlandırmıştır. Daha sonraları motorlu sanayideki ilerlemelerle birlikte araç, demiryolu ve hava taşımacılığında önemli adımlar atılarak toplu taşımadaki dönüşümler son derece hız kazanmıştır. Taşımacılığı sağlayan araç üretimi sanayi gelişmiş, ayrıca kendi içinde bir hizmet sektörü de oluşturmuştur. Sanayinin ve hizmet sektörünün geliştiği yerlere nüfus kaymasıyla beraber şehircilik de bu yerlerde artmıştır. Buradan da anlaşılacağı gibi hem ulaşımı hızlandırması sebebiyle şehirleşmeyi daha etkin hale getirmiş, hem de sağladığı işgücü olanaklarıyla şehirleşmede yoğunlaşmaya neden olmuştur.

Türk Şehirlerinin Gelişimi

Tarihi kaynaklarda 6. yüzyıldan itibaren Türk kale kentlerinden söz edilmektedir.

Anadolu Türk Şehirlerinin Tarihi Gelişimi: Türklerin; göçebe ve yerleşik yaşama dair tüm kültürleri ile birlikte, 9. yüzyılda başlayan ve yaklaşık iki yüz yıl süren Orta Asya’dan Anadolu’ya göç hareketi sürecinde, karşılaştıkları birtakım farklı millet ve kültürlerle temasları sonucunda Anadolu’da İslam dünyasında görülmeyen bir anlayışla, taassuptan uzak Türk-İslam kültür ve medeniyeti olarak adlandırılan yeni ve özgün bir kent medeniyeti meydana getirdikleri söylenebilir.

Göçebelikten yerleşikliğe geçiş eğiliminin güçlendiği dönem, Uygurların kültürel olgunluk dönemi (10. yüzyıl) ile çakışmaktadır. Uygur halkı, yerleşime eski kentlere oturarak geçtikleri gibi, kendilerinin kurduğu kentlere de yerleşmişlerdir. Uygur kentlerinin genel özelliklerinin aynı olduğu söylenebilir: Kerpiçten sur ile çevrilmiş kareye yakın bir dörtgen olan kentin dışında da hendeklerle sur tahkim edilmiştir. Kalenin çevreyle bağlantı kuran yollara açılan kapıları, dört yanında en az birer tanedir.

İlk kentli Türk topluluğu kabul edilen Uygurlardan sonra özellikle 18. yüzyıldan sonra Anadolu’da şehirleşme faaliyetleri hız kazanmıştır. Türkler’in Anadolu’ya hakim olmalarından sonra buradaki kentlerin Türkleşmesi şu şekilde olmuştur:

  • Eski kentlerin gelişerek yeni bir yapısının ortaya çıkması,
  • Yeni kentlerin kurulması veya kendiliğinden oluşmaları,
  • Göçebelerin kentlere yerleşmeleridir.

Selçuklular döneminde kurulan kentler olmakla beraber, eskiden kurulan kentlerin imarı da yapılmıştır. Öte yandan, mekânsal kedemelenme açısından bir değerlendirme yapılırsa, Selçuklu kentler sisteminin;

  • Dönemin askeri-siyasal koşullar gereğince örgütlenen subaşılık merkezleri işlevindeki kentler,
  • Selçuklu dağıtım sisteminin bir unsuru olmalarının ötesinde gerektiğinde savunma işlevi de üstlendiği anlaşılan ve süreç içinde kentsel yerleşme niteliği kazanan kervansaray ya da ribat yerleşmeleri,
  • Milletlerarası ticaret yolları üzerinde coğrafi eşiklerin aşıldığı bölgelerde kurulduğu anlaşılan ekonomik etkinlik ve mübadele merkezleri işlevinde mevsimlik pazar ya da panayırlardan gelişen bölgesel ticaret merkezleri,
  • Dönemin kültürel ve siyasal yapılanma farklılıkları kapsamında Türk-İslâm kolonizasyon faaliyetlerinin örgütlendiği dinsel etkinlik ya da propaganda merkezleri,
  • Göçebe yaşam geleneğinin Anadolu coğrafyasına aktarılmış mirası olarak mevsimlik yer değiştirme tercihleri ile Selçuklu kolonizasyon politikalarının yönlendirdiği, özellikle Uc olarak tanımlanan Bizans-Selçuklu sınır bölgelerindeki, mevsimlik yaylak ve kışlak alanları ile göçebe ve yarı-göçebe Türk kitlelerinin çeşitli teşviklerle iskân edildiği tarımsal üretim merkezleri olmak üzere, işlevsel farklılıklara dayanan bir kademelenme gösterdiği belirlenmiştir.

Osmanlı devletinin kuruluş ve yükseliş dönemlerinde, yeni mahallelerin kurulmasıyla kent sınırları oldukça genişlemiştir. Ancak, yükselme döneminin bitimiyle genişleme durmuştur. 19. yüzyıl sonlarında ise yaşanan teknolojik ve siyasi gelişmelerle beraber kentlerin mekânsal yapısında gelişme olduğu gözlenmiştir. Demiryollarının geçtiği kentlerde ticaret gelişmiş ve buralara ulaşım kolaylaştığı kentsel yapıda genişleme olmuştur. Siyasi gelişmelere paralel olarak idari merkezler ve askeri kışlalar kurulması, bunların bulunduğu kentleri çekim merkezi haline getirmiştir. Böylece, bu kentlerin mekânsal yapısında da bir değişikliğe gidilmiştir.

Cumhuriyet Döneminde Türkiye’de Şehirleşme: Şehirleşme, pek çok gelişmekte olan ülkede olduğu üzere Türkiye’de de 20. yüzyılın ortalarından itibaren ivme kazanan bir süreçtir. 1927 yılında şehirsel yerleşmelerin büyük bir kısmını kasabalar ve daha küçük kasabalar oluşturmaktadır. Orta ölçekli ve daha fazla nüfusa sahip olanlar ülkenin özellikle batı kesiminde yer alırken, diğer bölgelerde 10.000’den az nüfuslu merkezlerin dağıldığı gözlenmektedir.

1927 yılı için şu noktaların altı çizilebilir:

  • 1927’de, şehirsel yerleşmelerin %93’ü kasabalardan meydana gelmekte, bunlar, ülke yerleşme sistemi ve genel şehirleşme olgusu içinde önemli yer işgal etmektedir.
  • 1927’de sayıları çok az olan Türkiye şehirleri, genelde orta büyüklüktedir. Şehirlerden sadece iki tanesi büyüklük olarak 100.000 nüfusu aşmış durumdadır.
  • Türkiye bu tarihlerde, büyük şehir ve şehirsel hiyerarşi oluşturma sürecinin henüz başlangıç evresini yaşamaktadır.
  • Cumhuriyetin ilk yıllarında, ülke nüfusunun ancak ¼’ü kasaba ve şehirlerde toplanmış, ¾’ü kırsal yerleşmelerde yaşamaktadır.
  • Kasaba ve şehirler neredeyse aynı oranda şehirsel nüfusun toplandığı yerlerdir.
  • Ülke genelinde kasabalaşma ve şehirleşme düzeyleri oldukça düşüktür.
  • 1927 yılında Türkiye’nin bölgelere göre kasabalaşma oranları birbirine yakın, şehirleşme oranları ise, çok farklıdır.
  • Genel şehirleşme düzeyi en düşük bölge, Karadeniz’dir. Doğu Anadolu ve Orta Anadolu bölgeleri de ülke ortalamasının altında oranları sahip diğer alanlardır. Marmara Bölgesi, Cumhuriyetin kuruluş yıllarında dahi % 50’ye yaklaşan genel şehirleşme düzeyi sergilemektedir.

1950’lilerden itibaren iç göçlerin yarattığı ivme ile hız kazanan şehirleşme süreci, 1960’a gelindiğinde şehirsel yerleşme sayısını; 580’i kasaba, 82’si de şehir olmak üzere 662’ye çıkartmıştır. 100.000’den fazla nüfuslu şehir sayısı 2’den 9’a ulaşmıştır. 1950-1955 devresinde İstanbul, milyonu aşan nüfusuyla bir metropol konumuna yükselmiştir. 1960’da bütün bölgelerdeki şehir sayısı, 1927’ye göre 1,4 ile 5,3 kat arasında artış göstermiştir.

1960 yılından sonra Türkiye’de sosyo-ekonomik sorunlara plânlı/programlı çözümler getirilmeye çalışılmış ve bu amaçla beşer yıllık kalkınma plânları ve birer yıllık icra programları uygulama aracı olarak kullanılmaya başlanmıştır:

  • Kalkınma plânlarından ilkinde tarım sektöründe çalışan nüfusun endüstri ve hizmetlere kaydırılması hedeflenmiş, dolaylı olarak da şehirleşme özendirilmiştir.
  • İkinci plân döneminde şehirleşme, ekonomi için itici bir güç, sosyal değişme için ise hızlandırıcı bir unsur şeklinde düşünülmüştür.
  • Üçüncü plân döneminde devlet şehirleşmenin daha çok orta büyüklükteki şehirler üzerinden gerçekleşmesini istemiştir.

2000 yılına gelindiğinde şehirleşme, büyük şehirlerde, özellikle de metropollerde nüfus birikim sürecine (metropolleşmeye) dönüşmüştür. Sadece şehirler ölçeğinde ele alındığında 1927 den 2000’e bu artış 11 katı bulmuştur. 1960’da 100.000’den fazla nüfus barındıran şehir sayısı 9 iken 2000’de bu sayı 58’e çıkmıştır.

2000 yılında şehirsel yerleşme sayısının artması yanında, şehirsel yerleşmeler arasındaki hiyerarşinin iyice belirginleştiği gözlenmektedir.