SİYASAL İLETİŞİM - Ünite 4: Siyasal İletişimde Kriz Yönetimi Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 4: Siyasal İletişimde Kriz Yönetimi

Ünite 4: Siyasal İletişimde Kriz Yönetimi

Kriz, Krizin Süreçleri ve Krizle Mücadele

Kriz, insanoğlunun şahsi veya kitlesel ihtiyaçları neticesinde şekillenen sistemlerinde yaşanan aksaklıkları, beklenmedik sonuçlarla karşı karşıya kalınmasını takiben oluşan olumsuz tepkileri içeren istenmeyen ya da istenmediği yansıtılan sosyolojik, iktisadi, politik veya doğal konumlandırmaların tanımıdır. Kriz seviyeleri, ortaya çıkış sebepleri, sonuçları ve yarattığı etkileri bakımından oldukça çeşitli bir problemler bütünüdür. Krize dair bir planlama yapılmış ve altyapı gereksinimi karşılanmış olsa, bahse konu olan krizin hiç yaşanmayacağı anlamı doğacak ve bir çözüm aranması gerekmeyecektir. Krizi, kelimenin birebir anlamıyla kriz yapan en önemli husus krizin çıkışına dair bir neden bilinebilse dahi, sonuçlarına dair kesin yargılara varmak mümkün değildir. Krizin sosyolojik, iktisadi ve siyasal alanlardaki temel nitelikleri şu şekildedir:

  • Beklenmeyen (göz ardı edilmiş de olabilir) olarak nitelendirildiğinden, sabit bir süresi yoktur.

  • Tarafları net biçimde belli olmayabileceği gibi, sorumluların konuya dahli zaman alabilir.

  • Boyutları, devamlılık süresiyle ilgili olarak ani değişiklikler gösterebilir.

  • Belirli bir kesimde etki yaratabileceği gibi, kitlelere de hızlı biçimde yayılabilir.

  • İnsan faktörüyle oluşmamış olabilir.

  • Herhangi kesin bir sonuç vaadinde -süresi belli olmaksızın- bulunulamaz.

  • Tedbirlerin alınmış olması, problemin devamlılık göstermeyeceği anlamına gelmez.

  • Hiyerarşi ve bürokrasiyi kırabilecek ölçüde farklılıklar gösterebilir.

  • Zaman ve mekândan bağımsız olarak olağandışı konumlandırmalarda meydana gelebilir.

  • Geçmiş tecrübelerin hiçbiri ile ortak paydaşa sahip olmayabilir.

  • Ani bir zamanlama ile gelebileceği gibi, uzun bir dönemde yapılan hataların birikimi sonucu ortaya çıkabilir.

  • Kişisel sebepler ile psikolojik dinamiklerden kaynaklanabilir.

  • Hukukun, daha doğrusu koyulan yasaların bizatihi kendi yapısından kaynaklanabilir.

  • Sosyal çevrede bir cevap bulmuyorsa, maddi kaynakların etkin kullanımı amacıyla ortaya çıkmış olabilir.

  • Her zaman doğal değildir; doğrudan insan faktörü ile bilinçli biçimde oluşturulmuş olabilir.

  • Önceki türleriyle homojen bir değer taşımaz; zamana ve duruma bağlı değişkenler kaynaklı, kendine özel bir farklılığı mevcuttur.

Krizin Türleri ve Temel Yapıları

Krizlerin tamamı kendilerine has karakteristik yapılara sahiptir. Genel anlamda krizin siyasi ve benzeri alanlardaki oluşumları için yapılan tanımlamalarda, iki farklı başlıkla karşılaşmaktayız. (Pearson ve Mitroff’un 1993 tarihli çalışmalarında temel ve belli başlı kriz türlerini ve çıkışlarını aktardıkları tablo için sayfa 83 bakınız). Krizler yönelimleri bakımından olduğu kadar sonuçları itibarıyla da farklı tipte kimliklere sahiptirler. Birden fazla etkenin birlikte ortaya çıkabileceği kriz türlerindeki mücadele ile tekil ve daha önce tecrübe edilmiş krizlere yönelik planlamalar denk değildirler. Bunun sebebi de, disiplinler bakımından kriz ile muhatap olarak yetkili kurum ya da kuruluşların varlıklarının krizin kendi disiplinlerine göre olan halleri orantısında eğitilmiş olmalarıdır. Önemli olan krizin zamanını ve şeklini doğruya en yakın biçimde tahmin ederek; toplumu ve sistemleri krize hazır hale getirebilmektedir. Hazırlık aşamalarında çeşitli regülasyonlar, denetimler ve yaptırım işlemleri, fiziki eylemsel planlar, toplantılar, eğitimler ve bunun gibi çeşitli aktif programlar uygulanmalıdır. Kısacası, ne ile karşılaşıldığında ne gibi refleks sergilenmelidir sorusunun cevabı, krizden önce belirlenmeli ve uygulama safhasında vakit tasarrufu sağlanmalıdır (problemlerin oluşturduğu referanslara dair çözüm önerilerinin bazıları için bakınız sayfa 83). Ticari kurum ve kuruluşlar (tüzel kişilikler) ile şahısların (gerçek kişilik) girişimlerindeki iç ve dış tedbirleri bu katmanlara bağlı olarak çoğaltmak mümkündür. Temel nokta olarak incelenen kriz türü ve önerileri, genel prensipler altında iletişim, sosyoloji, iktisat ve politika alanlarında sıklıkla dile getirilen ortak zemini teşkil etmektedir. Bu problemlere, sistemler içerisinde yaşanan farklı tipte problemleri de eklememiz mümkündür. Bu özel problemleri ve davranış problemlerini, bilgi akışlarından kaynaklanan sıkıntılar olarak da yorumlayabiliriz. Felaket senaryolarındaki bilgi akışı kaynaklı problemler şu şekildedir:

  • Kurum içi problemler: Kriz anında karşılaşılan refleksler gereği oluşan ani iletişim kurma çabalarıdırlar. Hiyerarşik düzen bozulmayla karşı karşıya kalır.

  • Farklı kurumlar arası iletişimden doğan problemler: Krizin o ana özel olması sebebiyle kişilerin tecrübeleriyle bir sonuca varabilme ihtimaline karşın, farklı iki tipteki kurumun aralarındaki bilgiye dayalı kopukluklardan ve oluşacak karşıtlıklardan kaynaklanan problemler, bilgi akışını ve sonuca gitmeyi zorlaştıran en önemli etkenlerdendir.

  • Bilgi akışının kurumlardan kamuya açılımı: Halkın önemli olarak addedilen hususlardan haberinin olması, siyasi erklerin kendi yapılarını muhafaza etmelerini sağlamalarının yanında, aynı zamanda uluslararası yasalarca belirlenmiş metinler dâhilinde büyük önem taşımaktadır.

  • Kamudan gelen bilgilerin kurumlarla paylaşılması: Meydana gelen sıkıntılı süreçlerin ardından resmi yetkililerle temasa geçen kişilerden alınan bilgilerin, ilgili kurum ve kuruluşlarla doğru biçimde paylaşılması, bu paylaşımın kiminle yapılacağına karar verilmesi, sıkıntının karara vardırılması adına kritik bir noktayı teşkil eder.

  • Farklı teknik uzmanlık alanlarına bağlı sistemlere sahip organizasyonların iletişimi: Siyasi ve sosyolojik yapılar bir yana, iktisadi, askeri, teknolojik, hukuki ve diğer alanların aralarındaki problemlerin en önemlisidir. Zira, siyasi sıkıntılar ve özellikle toplum taraflarının tamamını ilgilendiren önemli konularda kilit rol üstlenmektedir. Kriz anındaki en büyük tehlike bilgi akışının aksamasından ziyade, cevapsızlık ile karşı karşıya kalınması riskidir.

Türkiye’de bilgi ihtiyacından doğan eksiklikleri kapatmak ve halkın karar alıcılara ulaşma isteği hususunda önemli bir görevi yerine getiren BİMER (Başbakanlık İletişim Merkezi) 2006 yılında hizmete girmiştir.

Krizin oluşu ile sonuca bağlanması mesafesindeki hızı, bilgi akışı üzerindeki kişilerin ve kurumların yetkinlik dereceleri ile doğru orantılı olarak şekillenmektedir. Problemlerin yetkinliklere göre dağıtılması ve hiyerarşik yapının kendisini belirli bir kısımda konumlandırarak yardımcı olması büyük önem taşımaktadır. Kriz türlerinin, politik alanda farklı tipte cereyan etmesi olasıdır. Kendi karakteristik yapısı gereği mevcut bilinmezlik ve uygulama tedirginliği altında, kişi ya da kurumların yetkili mercileri her ne kadar ellerinden geleni yaparak bir organizasyon şeması ve yönetmelik uygulamasını eyleme dökmeye çalışacak olsalar dahi, en önemli görev şüphesiz ki, karar alıcıların üst seviyesindeki idari amirlere düşmektedir. Yapının analizi ve karşılaşılan görevin çetinliği karşısında, idari amirler, ast ve üst ekiplerle birlikte şartları değerlendirip; en uygun çözüm yöntemlerini üretirler. Stratejinin duruma uyum sağlayıp sağlamaması, tecrübelerin başarılı zeminler üzerine oturup oturmadığı ile ilişkilidir.

Karar ve uygulama aşamaları, deneyimlere bağlı olduğu kadar, aynı zamanda genel sistem yapıları itibarıyla da birbirlerinden ayrılmaktadır. Standart özel nitelikli politik olmayan veya yarı politik olarak adlandırabileceğimiz uluslararası olma özelliği kısıtlı kriz durumlarındaki tavır ile tam siyasi krizler arasındaki tedbirler farklılık göstermektedir. Krizlerin çerçeveleri bakımından, özel ya da resmi anlamda belirli tarafları bulunmaktadır. Ortak paydaş değerlerinde, iktisadi, hukuksal veya politik ya da sosyolojik tüm kriz yapılarında karşılaşılabilen bu tarafların kriz anındaki pozisyonları da kendi bulundukları iş prensiplerine göre değişiklik göstermektedir. Medya, sendikalar, işçiler, rakipler, tedarikçiler, karar alıcılar, pazar yöneticileri, tüketiciler gibi taraflar tamamen bir paydaş kimliğine sahip olsalar dahi, bu paydaşların krizlere, kriz tiplerine göre mesafeleri aynı değildir.

Günümüzde Krizlerin Yapısı

Günümüzdeki krizlerin temel yapılarının, geleneksel olarak da adlandırabileceğimiz küreselleşmenin güçlü biçimde hissedilmediği, sayısal ortamın etkisinin bu denli etkin olmadığı dönem ile kıyaslandığında, olağanüstü farklılıklar içerdiği görülmektedir. Boin ve Lagadec, çalışmalarında (2000), uzmanlığa doğru kısıtlanmış geleneksel hata yönetiminin yeterli olmadığını savunmaktadır. Buna neden olarak da, günümüzdeki farklı tipteki alanlarla işbirliği içine girilmesinin şartı gösterilmektedir. Geleneksel yapıya dair mevcut yapıyı şu şekilde sıralamışlardır:

  • Geleneksel yöntemlerle şekillendirilmiş bilindik bir durum.

  • Teknik, iktisadi ve sosyal açıdan yönetilebilir.

  • Tahmin edilebilir maliyetlere sahip olup; önceki durumlardan yola çıkılarak belirlenebilen maliyetlere sahiptir.

  • Sınırlı bir zamana sahiptir, kısa sürelidir.

  • Yöntemler kesin biçimde belirlenmiş olup; uzmanlıklar bu konularda eğitilmişlerdir.

  • Sınırlı sayıda uzmanla birlikte, her uzman problemin bir kısmını çözebilecek yetkinlikte uzmanlaştırılmıştır.

  • Herkesin ne yapacağı belli ve hiyerarşik yapı ile sorumluluk dağılımı net biçimde bilinir.

Bahse konu olan geleneksel tipteki müdahaleler, tekil müdahale hatlarına imkân vermektedir. Bir kişi, müdahale etmesi gereken farklı bir alana doğrudan uzmanlık eğitimi ile alakasız kalacağından yardım edemeyecektir. Dolayısıyla da krizin çözümü uzayacak ve daha karmaşık bir hal alacaktır. Oysaki günümüzde, kişiler yetkinlikleri ölçüsünde daha esnek bir sistem alanı içerisinde hareket etmelidirler. Boin ve Lagadec, aynı çalışmalarında modern krizi ise şu şekilde tanımlamaktadır:

  • Geniş etki alanı ile birlikte, çok sayıda insan etkilenir.

  • Çok yüksek iktisadi maliyetleri bulunmaktadır ve bilindik anlamdaki sigorta kavramı karşılamayabilmektedir.

  • Önemli kaynakları etkileyebilecek ölçüde beklenmedik ve karmaşık, girift sorunlardır.

  • Kartopu olarak da tabir edilen ve çok büyük etkileri olabilecek durumlardır.

  • Acil müdahale sistemleri eski ve uygulama dışı kalabilmektedir.

  • Bitene kadar anlaşılamayacak şekilde aşırı şekillenmiş belirsizlik haline sahiptir.

  • Tehdidin evrimine bağlı olarak uzun döneme yayılabilmektedir.

  • Çok sayıda kişi ya da kurum ve kuruluşun aynı anda etkilenebilmesine sebebiyet verir.

  • Kişiler, basın ve kurumlar arasında önemli iletişim sorunları yaratır.

  • Ortak paydada her türlü etkisi yayılma gösterir.

Krizin yapısı itibarıyla sayısal ortamın, krizi büyütmek ve sorunu çözmek olarak bir araç olarak kullanılması söz konusudur. Teknik ve sosyolojik yapının değişmesi ile birlikte küreselleşmenin kendisini daha güçlü biçimde ifade etmeye başlaması dolayısıyla, siyasi kimliklerin de yansımalarında önemli ölçüde bir değişim yaşanmıştır. Artık parti programları yerine, kişilerin, iletişim araçlarında yer almaya başlaması, parti programlarındaki ifadeler yerine, haberlerde kişilerin ifadelerinin ön plana çıkması bunun bir sonucudur. Dolayısıyla karşımıza siyasi alanda başka bir önemli konu olan siyasal iletişimin kişiselleşmesi çıkmaktadır. Bu kişiselleşme, bahse konu olan politik ifadelerin, iktisadi ve sosyal yapıya dair yapılacak yorumlarda kişiye odaklanarak; bireyin kendi düşüncelerinin ön plana çıkmasını ifade etmektedir. Sözler, mimikler ve tüm yaşantısı ile siyasi figürler artık asıl önemli olan konumuna geçmişlerdir. Sosyal hayatta yapılan her eylem ve her söz, doğrudan politik açıdan bir bağlayıcılık sergileyecektir.

Krizlerde Siyasi Manevra Alanı

Krizlerin kendi önemli bir özelliği de aslında konu olduğu pazarla ya da kurum ve kişilerle bağımsız değerlendirilemeyeceğidir. Bu özel bir kurum sebebiyle oluşsa da, resmi kurumların taraf olmasıyla oluşsa da değişmeyen bir kuraldır. Yetkililer ve etkilenenler ile konuya bir biçimde dahli olan hiçbir kimse, krizin temel unsurlarından soyutlanamaz. Bunun sebebi, aslında etki alanı dışında kalmış olsa bile kişilerin bir örnek teşkil edecek durumlarda olabilecek olmasıdır. Unutulmamalıdır ki, hiçbir kriz bir daha tekrar etmeyecek diye bir genel kabul görür anlayış barındırmaz. Dolayısıyla, büyük felaketlerdeki sorumluluk tüm toplumda olduğu gibi, toplumun belirli bir kısmını ilgilendiren sorunlar da aslında toplumun tamamını ilgilendirir niteliktedir.

Geleneksel anlamdaki kriz yapısı ile günümüzde gelinen noktadaki kriz yapısı bir olmamaktadır. Teknolojinin gelişmesi ile birlikte toplumsal olayların internet ve internete dayalı teknolojiler vasıtasıyla haberleşmesini takiben meydana gelen yeni farklı toplumsal olaylar bunun en net kanıtıdır. Bu kanıta ışık tutabilmek için, öncelikle siyasi anlamdaki temel politik sıkıntıları belirlememiz gerekmektedir. Devletlerin yapılarını doğrudan ve/veya dolaylı yollardan etkileyen kriz faktörlerini şu şekilde sıralayabiliriz:

  • Dış siyasi alanda -ülke kontrolü dışında alınan kararlar ve planlamalar dâhilinde ülkeye empoze edilen hususlar vesilesiyle çıkan krizler.

  • Dış siyasete dair –ülkenin yerel, bölgesel veya belirli bir coğrafi hedef gözeterek/gözetmeksizin kontrol alanına aldığı ya da almak istediği- bilinçli biçimde alınan kararlar ve planlamalar dâhilinde, kararlara konu olan yönetimlerin uyuşmazlık göstermesi ve çatışmanın yaşandığı krizler.

  • Ülke dışından, iç siyasete dair yapılan müdahaleler sonucunda ortaya çıkan krizler.

  • Ülke içerisinde, dış siyaseti etkilemeye yönelik oluşan krizler.

  • Kontrol dışında vuku bulan olağandan farklı doğa olayları, felaketler neticesinde oluşan krizler.

Krizin politik anlamdaki rolü iç ve dış siyasetin birbirini tetikleme ölçütleri ile birlikte değerlendirilmektedir. Bu kademede kitle iletişim araçlarının toplumu aydınlatması çok önemlidir. Krizlerin, ülkelerin gündemlerini etkileyen önemli toplumsal olaylar olduğu bilinmektedir. Ancak sadece iktisadi sebeplerle ortaya çıkan ya da yayılan değil, ülkeler arasındaki hammadde kaynaklarına bağlı coğrafya üstünlüğü kurma arayışları, kültürlerarası çatışmaların neticesinde çıkan problemler, kıta sahanlığı ihlalleri gibi daha bir- çok etkene bağlı sorun ile karşılaşılabilmektedir. Buradaki en önemli husus, kitle iletişim araçları ile ilgili konunun kamuoyu ile paylaşılması ve durum hakkında genel de olsa kamunun bilgi sahibi yapılmasıdır. Bu zorunluluğun pek çok sebebi bulunmaktadır: Örneğin borsa işlemleri ve yatırımsal konularda, siyasi konjonktür birincil referans konumunda olduğundan dolayı, doğrudan bir etkileşim ortamı yaratılmalıdır. Ayrıca probleme konu olan ülkelerde akrabaları olanlar veya bizatihi kendi malvarlıkları ile bölgede yaşamlarını idame ettiren vatandaşların can ve mal güvenlikleri için konulardan haberdar olmaları gerekmektedir. Tabii kitle iletişim araçlarının yanında büyükelçilik yetkilileri tarafından bu tip çıkmazlarda bağlı bulunan vatandaşlar uyarılırlar ve önlemleri almaları hususunda direktif alırlar. Elçilik toprakları, ilgili ülkenin bayrağının dalgalanması dolayısıyla, toprak olarak kabul edildiğinden, sığınma ve benzeri durumlarda da sıklıkla başvurulan adresler olmaktadırlar. Bütün bunların yanında en önemli husus, iletişim kanalının kamuya kapalı kısmında bağlantının nasıl kurulduğu sorusudur.

Ülkeler arasındaki en temel iletişim yöntemi elçilikler vasıtasıyla yürütülen resmi bağlantılardan oluşmaktadır. Devletin yönetim kademesindeki Hükümet liderini temsilen görev yapan Büyükelçi, ülkenin temsili için atanan devlet memuru statüsündeki kişiler, aslî vazifeleri yürütmekle ve olası problemlerde öncelikle bilgi aktarılan kişiler olmaktadırlar. Bu sebeple; iki taraf arasında çıkan anlaşmazlıkların durumu ciddi denebilecek bir ölçü taşıyor ise, ilgili unvandaki kişiler, o andaki mevcudiyetlerine göre yapılan sıralama doğrultusunda (yardımcı vb. isimler ve sonrası) yönetimin sistem merkezine çağırılarak bilgi alışverişinde bulunulur. Siyasi anlamda oluşabilecek krizler şunlardır;

  • Toprakların işgali,

  • Hammadde ve enerji (petrol, kömür, doğalgaz) kontrolünün paylaşılmaması,

  • İstenmeyen isimlere dair anlaşmaya yanaşılmaması (suçluların teslim edilmemesi),

  • Farklı bir toprakta yaşayan vatandaşların hukuki haklarının güvence altında olmaması,

  • Bölgesel askeri çatışmalar gibi sebeplerle ani biçimde meydana çıkabilirler.

Bu tip durumlarda, ülkeler kriz koordinasyon kurullarını toplamak suretiyle, iletişim merkezli çözüm çalışmaları hazırlarlar. Bu iletişim faaliyetleri, bilgi toplama yanında yerel ve uluslararası basında kamuoyu oluşturulması suretiyle bir farkındalık oluşturulmasına yöneliktir. Siyasal yapıdaki krizler sadece birbirlerine zıt politik sistemler ile yönetilen ülkeler arasında çıkmamaktadır. Aynı zamanda ittifak içinde bulunulan ülkelerle de iktisadi anlamda kimi zaman gerginlikler çıkabilmektedir. Siyasal iletişimdeki kriz anlarında, resmi eylemlerin kesinliği mevcuttur. Bazı kriz anlarında, yetkililer tarafından olağandışı bir tavır sergilenebildiği de gözlemlenebilir. Bunun sebebi de, politik anlamda eli güçlendirmek ve kamuoyunda güçlü hale gelmeyi hedeflemektir. Ancak böyle durumlarda her ne olursa olsun sükûnetin korunması söz konusu olmamaktadır ve karşı bir hamle de tercihler arasında olagelmiştir. Bu karşıt hamlelerin genel adı kabiliyet ve mütekabiliyet olarak adlandırılır. Kabiliyet, mevcut ülke şartlarında yapılabilecek resmi seviyeleri tanımlar ise, mütekabiliyet, yapılan eylemin derecesine aynı oranda cevap verme ile tanımlanır.

Kriz görüşmelerinde bağlı bulunan resmi yetkililer üzerinden aktarılan en önemli iki sistem; mekaniği nota ve ültimatomdur. Nota, taraflardan birinin çıkarlarına veya prestijine yönelik olumsuz bir etki yarattığı düşüncesiyle karşı tarafa gönderdiği uyarı mahiyeti taşıyan bildiridir. Elçilik görevlisinin, sistem koordinasyon merkezine çağrılması (Dış İşleri Bakanlığı’na veya belirlenen bir noktaya) akabinde, karşı tarafın yöneticilerine aktarılmasını sağlayacak şekilde teslim edilir. Yazılı bir bildiri olabileceği gibi, sözlü konuşmalar ve sürecin değerlendirilmesi de aynı süreç içerisinde gerçekleştirilebilir. Nota sonrası ilk adım ise ültimatomdur. Resmi nihai uyarı olarak da kabul gören bu bilgilendirme ardından ilişkilerin kesilmesi ve krizi meydana getiren olayın çözülmemesi halinde çok daha büyük olumsuz sonuçların ortaya çıkacağının bildirilmesi eylemidir. Tıpkı nota takdiminde yapıldığı üzere, burada da aynı iletim yolu izlenir.

Resmi kanallar arasında çıkan krizlerin içerikleri, çıktıkları yapıların ve karşıt doktrinlerin gösterdikleri farklılıklar ölçüsünde yorumlanır. Modern koşullarda, halk ile birlikte, halkın ortak değerleri hususunda hareket eden siyasi kimlikler, sayısal ortamın da getirilerinden faydalanmak suretiyle, iletişim ağlarını yaygınlaştırmışlardır. İnternet adeta sonsuz bir kayıtlar dünyası olması sebebiyle, bireylerin söylenen sözleri ve yapılan eylemleri kayıt altına almaları gibi bir sonuca yol açmıştır. Bu da, klasik propaganda faaliyetleri açısından başka bir sıkıntılı süreç anlamına gelmektedir. Yorumlama açısından bu durumu, kişilerin hak ve özgürlükler bağlamında lehine işlerken; siyasi organizasyon şemaları için artı bir külfet olarak yorumlamamız mümkündür.

Krizle Mücadele

Krizle mücadele, argümanların hazırlığı ve yönetmeliklerin uygunluğu ölçüsünde kurulan birimlerce yönetilen temel savunma (hakların hukuki ölçüde anlatılması, bilgilendirme çalışmalarının yapılması), taarruz (reddetme ve kabul etmeme üzerine tavır alma), kabullenme (kabullenme ve özür mahiyetli tazminat benzeri uygulamaların gerçekleştirilmesi) veya önlem (tekrarının engellenmesi, problemin yaygınlaşmasının önüne set çekilmesi) çalışmalarının tamamını kapsamaktadır. Mücadelenin en önemli ayağı olan iletişim araçları vasıtasıyla kontrol sağlama mekanizmasının devreye sokulmasında iki taraf mevcuttur. Birinci taraf geleneksel medyayı temsil eden günlük gazeteler, haftalık-aylık dergiler, radyo, televizyon ve sinemadır. Krizin genel yapısı içerisinde teknik/iktisadi veya sosyal nedenlerden kaynaklanan problemlerin çözümleri kimi zaman kabullenme, kimi zaman reddetme ve kimi zaman çeşitli yan açıklamalar yapma yoluyla bertaraf etme tiplerinden oluşur.

İletişim Araçlarının Toplum Bağlantısı ve Anlaşmazlıklardaki Yeri

Tarihsel açıdan insanlığın ilk varoluş sürecinden beri fiilen devam eden iletişim faaliyetleri, toplumsal birlikteliğin güçlenmesi, nüfusun artması ve artışa dayalı üretim mekaniklerindeki değişim süreçleri sayesinde sürekli biçimde kendini geliştiren sistemler bütünü haline gelmiştir. Medya, artık bir haber verme ya da bilgi edinme aracı değil, birey ve toplumlar arasında doğrudan sosyolojik ve iktisadi anlaşma yaratım vasıtası halini almıştır. Sanal ortamın 2006 yılında sosyal medya mecralarının güç kazanmasıyla farklı bir boyuta geçtiği tüm dünya tarafından ortak biçimde kabul edilmektedir. Bilginin, iletişim ağından, şahsa ulaşıncaya kadar kaydedilen süreçte değişebileceği veya manipüle edilebileceği unutulmamalıdır. Bilginin probleme dönüşmemesi için, ilgili manipülasyonların bireyin aklî sınamasına tabii tutulması gerekmektedir. Ön bilgide karşılaşılabilecek eksiklikler veya hatalı ön yargılar neticesinde, elde edilen verilerin yanlış yorumlanması, bireyi olduğu kadar, bireyin bağlı olduğu toplumsal yapıyı da etkileyecektir. Sosyal medya kavramı ile vücut bulmuş olan yeni medya ve sayısal ortam yayıncılığı üzerinden yeniden şekillenen alıcı-kaynak ilişkisi sayesinde, bu yapı, toplumun duyarlılığının ve geri bildiriminin refleks gücüyle birlikte bir kontrol mekanizmasının da gözlemi altına girmiştir. Mevcut siyasal yapının, medyadaki değişimle birlikte topluma bakışı ve toplumun genel mekaniği üzerindeki eğilimi kendini sürekli biçimde yenilemektedir. Dilin yayın araçlarında farklı türevleriyle birlikte etkin kullanılabilmesi, siyasi anlamda ortaya çıkabilecek problemlere öncül çözümler bulunması adına en hızlı ve etkin çözümleri sunmaktadır. İletişim araçları, toplumun iç ve dış bağlantısı arasında kesintisiz bir köprü vazifesi görmesi açısından büyük önem taşımaktadır. Ancak sadece gücün kontrolü ve/veya sistematik bir haberleşme aracı olarak düşünülmemesi gerekmektedir.

İletişim araçlarının anlaşmazlık bağlamındaki temel noktalarını maddelersek;

  • Siyasal mekanizmalar açısından vazgeçilmez olması,

  • Bireylerden ve toplumun genelinden bağımsız olarak yapılandırılamayacağı,

  • Kitlelerin birbirlerine bağlanmasında anahtar görevi gördüğü,

  • Dilin vermiş olduğu ulaşım olanağı sayesinde uluslararası alanda bir itibar sembolü olduğu,

  • Sonuçlandırma ve hedef oluşturulmasında etken olduğu sonuçlarını çıkarabiliriz.