SİYASAL İLETİŞİM - Ünite 2: Siyasal iletişimde Kamuoyu, Siyasal Propaganda ve Kampanyalar Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 2: Siyasal iletişimde Kamuoyu, Siyasal Propaganda ve Kampanyalar

Kamuoyu

Kamuoyu kavramı, halkın bir konuya yönelik oluşturduğu ortak kanaatlerdir. Kamu olarak adlandırılan halkın bir konu üzerindeki oyu ve fikir birliği onların kanaatidir.

Kamuoyu kavramını ilk kez 1741’de ‘halkın düşüncesi’ anlamında İngilizler kullanmışlardır. Fransa’da ise bu kavramı ilk kez 1744’de Rousseau ‘toplumun tavrı’ anlamında kullanmıştır. 1780’lerde kamuoyu kavramını yaygınlaştıran ilk kişi Fransız krallığının ilk maliye bakanlığını yapan Neker’dir.

Kamuoyu kavramı, toplumu ilgilendiren konular hakkında, halkın büyük çoğunluğu ya da bir kısmının ortak düşüncesini yansıtan bir olgudur. Ortak bir kanaatin yaratılmasında yer alan grup üyelerinin her zaman bir arada olması ve birçok konuda beraber hareket etmesine geremez. Bir konuya yönelik kamuoyunun oluşabilmesi için halkın geneli tarafından benimsenmiş bir görüşün olması gerekmemektedir. Ortak bir görüşün kamuoyu olarak nitelendirilebilmesi için, o görüş etrafında fikir birliği bulunan halk gruplarının bunu açığa çıkarması ve üzerinde uzlaşılan konuya siyasal otoriteleri ya da diğer güç gruplarını harekete geçirecek somut biçim kazandırması gerekmektedir. Kamuoyu kavramı ile ilgili olarak yapılan tanımlar genel olarak üç temel özelliği kapsamaktadır:

  1. Birincisi kamuoyu için açıklık prensibinin bir önkoşul olmasıdır. Bireysel tutumlar özel alanın karşıtı olan kamusal alanda yerlerini alacaklarsa açıkça ifade edilebilmelidir.
  2. İkincisi, kamuoyunun dayanışmayı gerektirmesidir. Kamuoyu düşünceleri, bireyden kolektif bir ortama taşımaya yardımcı olan bireyler arasındaki ilişki ve etkileşimleri kapsamaktadır.
  3. Üçüncüsü ise, kamuoyunun kararları kapsamasıdır.

Kamusal fikrin oluşumunda tartışmanın var olması gerekir. Kamuoyu karşılıklı iletişimin, bilgi alışverişinin ve dayanışmanın bir ürünüdür. Açığa çıkmamış ve somut bir davranış şekline dönüşmemiş fikirler kamuoyu kanaati olarak nitelendirilemez. Ayrıca aynı konuyla ilgili birkaç kamusal kanaatin olması söz konusudur.

Kamuoyunu Oluşturan Unsurlar

Gerçekçi ve sağlıklı bir kamuoyunun oluşabilmesi için öncelikle demokratik bir sistemin olması gerekir. Kamuoyunun hareketli ve dinamik bir yapısı vardır. Kamuoyundaki tutum ve görüşler anlık olarak oluşmaz. Uzun bir sürecin ve birikimin bir yansımasıdır. Bu nedenle kamuoyunun oluşabilmesi için gerekli unsurlardan biri de kararlılıktır.

Kamuoyu, gücü ellerinde bulunduranların çıkar ve isteklerinin bir temsili değil, genel halkın temsilidir. Bu nedenle kamuoyu herhangi bir sınıf farkı gözetmeksizin tüm kişilerin düşünce ve talebine dayanmalıdır.

Sağlıklı bir kamuoyunun meydana getirilmesinde kitle iletişim araçlarına önemli görevler düşer. Kitlelere aynı anda ve hızlı bir biçimde ulaşabilen medya araçlarının görevi halkı temsil etmek, genel halk ile yönetenler sınıfı arasında bağ kurmak ve gerektiğinde bu zümrenin işleyişlerini denetlemektir. Bu nedenle sağlıklı bir kamuoyunun oluşabilmesi için medya araçlarının kamunun var olan sorunlarını yansıtması, bu konular hakkında meydana gelen gelişmeleri takip etmesi ve genel halkı doğru, tarafsız ve yeterli bir biçimde bilgilendirmesi sorumluluğu bulunmaktadır. Kamuoyu, bireylerin parçası olduğu toplumsal yapıdan beslenmektedir. Bireyin toplumsallaşması ve bir tutum oluşturmasında, içinde yetiştiği ve beslendiği toplumun kanaat önderleri etkin bir rol oynamaktadır.

İletişim akademisyeni Abdullah Özkan Siyasal iletişim adlı çalışmasında kamuoyu oluşumundaki etken ve aşamaları şöyle aktarmaktadır:

  • Kamuoyunun oluşumunda birinci aşama; ‘kitle davranışı’ dönemidir. Kanaatler bu dönemde birincil gruplar içinde oluşmaktadır. Kanaat oluşumunun sağlanabilmesi için toplum üyelerinin mevcut sorunların neler olduğuna ilişkin yeterli bilgiye sahip olması gerekmektedir. Bu noktada toplumun kanaat önderlerine ve kitle iletişim araçlarına önemli görevler düşmektedir.
  • İkinci aşama, ‘kamusal tartışmalar ve çelişkiler’ dönemidir. Bu dönemde biçimlenen kanaatler ikincil gruplara aktarılmaktadır. Mevcut sorunlar hakkında bilgi sahibi olan bireyler, sorunların çözüm yollarına eğilmektedir. Bu aşamada özgür ve demokratik bir siyasal sistemin varlığı önemlidir. Kamuoyu asıl bu aşamada oluşur ve somut bir biçim alır.
  • Son aşama ise, ‘kurumsallaşmış karar verme’ aşamasıdır. Bu aşama sonucunda da olumlu ya da olumsuz bir eylem ortaya konulmaktadır. Sorunların çözümünde yetkililerin harekete geçirilmesi durumu söz konusudur. Çoğulcu bir demokratik sistemin varlığı gerekmektedir.

Kamusal bir tutum ve kanaatten bahsedilebilmesi için tüm geneli ilgilendiren, kamusal olarak halkın ortak çıkarlarını etkileyen ve genel halk kitlelerinin ilgisine hitap eden konular, olaylar ve gelişmelerin olması gerekir.

Kamuoyu ve Demokrasi İlişkisi

Otoriter ve totaliter rejimlerde yönetimin gücü kamuoyu üzerinde doğrudan ya da dolaylı olarak kurulan baskı ve korku kültürüyle sağlanır. Bu yönetim biçimlerinde tek yönlü bir akış politikası hâkimdir, fikirlerin serbestçe dolaşımı ve tartışılması ise ya sınırlıdır ya da hiç mümkün olmamaktadır.

Demokratik yönetimlerde ise, temelinde toplumsal rıza bulunmaktadır. Herhangi bir baskı söz konusu olmaksızın fikirlerin serbestçe dolaşabildiği ve tartışılabildiği bir ortamda, halkın üzerinde hem fikir olduğu kanıların yönetenler üzerinde etkinliği, demokratik sistemlerin temel yapı taşını oluşturmaktadır. Kamuoyu, gerçek anlamıyla demokrasi içinde var olur. Kamuoyunun gerçek anlamda var olabilmesi, bağımsız ve özgür bir ortamda oluşturulmuş kolektif akıl ile açıklanabilir. Katılımcı bir demokrasinin temelini oluşturan halk egemenliği, özgürlük, eşitlik gibi değerler gerçek anlamda kamuoyu davranışı ile vücut bulmaktadır.

Kamuoyunun ve Kamuoyu Araştırmalarının Siyasal İletişim Açısından Önemi

Siyasal iletişim, siyasal aktörlerin kendilerini seçmen kitlelere tanıtması ve seçmenlerini anlamaya çalışması faaliyetleri olarak açıklanabilmektedir, ancak siyasal iletişim temelinde iknaya dayalı bir süreçtir. Siyasal iletişim, özünde siyasal aktörlerin seçmenleri ikna etme amacına dayanan faaliyetler bütünüdür. Her siyasal aktör, kendini seçmen kitlelerine en iyi şekilde tanıtabilmek ve benimsetmek amacıyla giriştiği iletişim sürecinde, seçimlerde yeterli oy sayısını karşılayabilmek ve rekabetten başarıyla ayrılabilmek için en geniş kitleleri çeşitli yol ve tekniklerle ikna etmeye çalışır. Ancak bunun mümkün olabilmesi için aday aktörlerin, seçmen kitlelerin niteliklerine ve beklentilerine uygun stratejiler belirlemesi gerekmektedir. Siyasal aktörler, iletişim sürecinin kapsamı, yöntemi ve stratejilerini İknanın başarısını sağlayacak şekilde belirlemeye çalışırken her zaman seçmenler hakkında bilgi sahibi olma eğilimi içine girmekte ve bu konuda en iyi bilgi sağlayıcı mekanizma olarak da ‘kamuoyu’nu görmektedir. Kamuoyu, siyasal iletişimin temel işlevi olan tanıma ve tanıtma etkinliklerinin yerine getirilmesi işlevini üstlenmektedir.

Genel halk kitlelerinin siyasal partiler ile ilgili düşünceleri, tutumları, üzerinde uzlaşılan konuların neler olduğu, halkın neleri sorun olarak gördüğü, siyasal sistemden beklediği talepler gibi birçok konuda geliştirdiği ortak kanaatin partiler tarafından öğrenilmesi ve bu sayede kamusal nabzın tutulabilmesi gerekir. Bu noktada ise ‘kamuoyu araştırmaları’ olgusu ön plana çıkmaktadır.

Kamuoyu araştırmalarının temel özelliği, zamanın belli bir döneminde sonuçları belli bir gruba yansıtılmak üzere o grubu temsil eden bir gruptan bilgiler elde etmesidir. Araştırmalarda elde edilen bulgular, amaca göre verilerin toplandığı döneme ilişkin durumu yansıtır. Kamuoyu araştırmaları, çeşitli şirketler veya medya kuruluşları tarafından gerçekleştirileceği gibi, kendi taktik ve stratejilerini kamuoyu kanaatine göre biçimlendirmek isteyen partiler ya da liderler tarafından da yaptırılabilmektedir. Çünkü kamuoyu araştırmaları, siyasal iletişimin başarısında çok önemli iki işlevi yerine getirmektedir:

  1. Birincisi, kamusal tutum ve kanaatlerin neler olduğunu öğrenmek suretiyle kamuoyunun nabzını tutmak,
  2. İkincisi, örneklem gruplar üzerinde yapılan araştırma çalışmalarıyla elde edilen verilerin kamunun bütünüyle paylaşılması ve kamunun geneline mal edilmesi sayesinde, siyasal tutumlarında kararsız olanları ve karşıtları etkilemeye çalışmaktır.

Kamuoyu araştırmaları politik liderler ve adaylar için önemli bir güç kaynağı niteliğindedir. Siyasal kampanyalar sürecinde gerçekleştirilen kamuoyu araştırmalarıyla partiler, bu kampanyaların başarısını ölçebilmekte ve gerekirse başarılı olmadığı kanaatine vardığı stratejilerini geliştirme veya değiştirme yoluna gidebilmektedir. Kamuoyu araştırmaları, genel olarak halkın belli konular üzerindeki ortak kanaatini yani oluşturduğu kamuoyunu siyasal otoritelere ulaştırmasını sağlayan ve politik lider ve adaylar ile seçmen kitlelerini uzlaşımcı bir noktada birleştiren çok önemli bir işlev üstlenmektedir. Kamuoyu araştırmalarının bir diğer işlevi ise daha önceden yaşanmış ya da tartışılmış sorunları ve konuları yeniden gündeme getirmesi sayesinde, konuyla alakalı bilgisi olmayan kişilerin fikir edinmesini sağlamaktır.

Türkiye’de siyasal nitelikli ilk kamuoyu araştırmaları 1950’li yılların çok partili hayata geçiş döneminde gazeteler tarafından yapılmıştır. Kamuoyu araştırmaları genel itibariyle nitel ve nicel araştırma yöntemleri olmak üzere ikiye ayrılmaktadır:

  • “Kalitatif yöntem (nitel), araştırılan konuya ilişkin sayısal verilerin değil, nitel bilgilerin toplanmasını amaçlayan araştırma yöntemidir.
  • Kantitatif (nicel) yöntem ise, araştırılan konuya ilişkin olarak sayısal verilerin toplanmasını amaçlayan, bu doğrultuda matematik ve istatistik alanlarında geçerli analiz türlerinden yararlanan araştırma yöntemi olarak dikkat çekmektedir. Nicel araştırma yöntemlerinin temel hareket noktası genellemelere dayanmasıdır.

Kamusal fikirlerin önemsendiği siyasal sistemler demokratik sistemler olarak nitelendirilebilir. Dolayısıyla seçmen tutumunu birincil değer olarak gören siyasal bir anlayış için kamuoyu araştırmalarının vazgeçilemez olduğunu söylemek gerekir. Kamuoyu araştırmaları yalnızca siyasal partilerin stratejik planlamalarına hizmet eden gizli yöntemler değildir. Araştırma sonuçlarının kamu ile paylaşılması da seçmen tercihlerini etkileyen ‘bilimsel ve güvenilir’ veriler olarak önem taşımaktadır. Türkiye’de basın tarafından yapılan ilk geniş çaplı kamuoyu araştırması 1975 yılı ara seçim dönemi için Milliyet gazetesi tarafından gerçekleştirilmiştir. Ardından 1977 ve 1978 yıllarında Politika ve Tercüman gazeteleri tarafından da siyasal içerikli geniş kamuoyu araştırmaları yapılmıştır.

Seçmenlerin Tutumunu Etkileyen Bir Unsur Olarak Propaganda

Seçmenlerin oy verme davranışı üzerindeki kararlarını etkilemeye yönelik olarak siyasal parti liderleri tarafından kamuoyu araştırmaları, birebir görüşmeler, toplantılar, imaj yönetimi ve kampanyalar gibi birçok faaliyet gerçekleştirilmektedir. Seçmen davranışlarını etkilemeye yönelik her faaliyette propaganda olgusu kendini göstermektedir.

Seçmenlerin siyasal seçim dönemlerinde hangi partiye ya da lidere oy vereceğine ilişkin davranışsal eğilimlerinde bireysel tutumları belirleyici bir etken olarak görülmektedir. Tutum, bireyin herhangi bir konuya ya da soruna ilişkin gösterdiği somut davranışsal eğilimleridir. Belli bir sürede kişinin öznel olarak gerçekleştirdiği birikimleri onun konulara ve gelişmelere yönelik tutumlarını oluşturur. Aday siyasal parti liderleri gerçekleştirdikleri propaganda faaliyetlerinde seçmenlerin tutumsal eğilimlerine odaklanarak, onların belli yönde karar vermesi konusundaki eğilimlerini de kuvvetlendirmeye çalışmaktadır. Birçok araştırmacının, tutumları etkileyerek hedef kitleleri denetim altına alma faaliyeti olarak açıkladığı propaganda; “propagandacının amaçlarını gerçekleştirmesi niyetiyle, hedef kitlelerin algılarının şekillendirilmesi, bilgilerinin yönlendirilmesi ve davranışlarının yönetilmesi sonucunu doğuracak motivasyonlar oluşturacak şekilde girişilen maksatlı ve sistematik çabalardır. İkna ile birlikte değerlendirilen propaganda, siyasal iletişim faaliyetlerinin her aşamasında kendini gösteren bir olgudur.

Propaganda, özellikle yeni iletişim teknolojilerinin aktif olarak kullanılmaya başlanmasından sonra daha kolay ve hızlı gerçekleştirilmeye başlanmış, siyasal partiler de propaganda ve ikna faaliyetleri için kullandıkları seçim bütçelerinin önemli bir kısmını bu yeni alana yoğunlaştırmıştır. Propagandanın ahlaki olup olmamasıyla ilgili niteliği, bu ikna faaliyetinin gerçekleştirildiği toplumun siyasal anlayışı ile yakından ilgilidir. Ancak hangi siyasal sistem yapısı olursa olsun, propagandayla ilgili varılabilecek en genel kanı, propagandanın temelde ikna amacına dayanması ve bireylerde belli bir yönde tutum ve kamuoyu oluşturma fikri taşımasıdır. Propaganda teriminin ilk kez 1622’de, Protestan kiliselerinin ortaya çıkmaya başladığı bir dönemde Roma Katolik kilisesi tarafından kullanıldığı bilinir. Bu dönemde kilise, öğretilerine karşı gelenleri propaganda ile yola getirmeyi amaçlamıştır.

Propagandada Hedef Kitle ve Stratejiler

Propaganda stratejilerinin belirlenmesinde, hangi türde propaganda yapılacağına karar verilmesi ile birlikte hitap edilen hedef kitlelerin niteliklerinin ne olduğu sorusu önem arz etmektedir. Pazarlama olarak nitelendirilebilecek propaganda faaliyetlerinin amaçlar yönünde başarı sağlayabilmesi, büyük ölçüde hedef kitlenin niteliklerine uygun propaganda stratejilerinin belirlenmesine bağlıdır. Hedef kitleyi seçmenlerin oluşturduğu siyasal propaganda türünde, propagandacının hedef kitlenin nitelikleri bağlamında stratejiler geliştirmesi, onun aynı zamanda hangi propaganda tekniğini uygulaması gerektiği konusuna da ışık tutmaktadır. Propagandanın ikna edilmesi en kolay hedef kitle grupları;

  • Fakirlik düzeyinde alt gelir grubuna ait olanlar,
  • Belli bir siyasal tutuma sahip olmayıp bu konuda bir istikrarı bulunmayanlar,
  • Kendini ifade etme ve düşüncelerini açığa çıkarma konusunda çekingen davrananlar,
  • Çeşitli yaşam tercihleri ve alışkanlıkları nedeniyle toplumun genel düzenine uyum sağlayamayanlar,
  • Umutlarını yitirmiş olup da karamsarlığa kapılanlar
  • Demografik nitelikleri itibariyle duygusal davranmaya meyilli gençler ve yaşlılardır.

Bu sıralanan niteliklere sahip hedef kitle gruplarının ikna edilebilirliğini kolaylaştıran faktörler ise onların sosyodemografik bağlamda belirgin çizgilerle ayırt edilebiliyor olmasından, psikolojik niteliklerine göre sınıflandırılabiliyor olmasından ve hangi ihtiyaç kategorisinde bulunduğunun kolayca tahmin edilebilmesinden kaynaklanmaktadır. Hedef kitlelerin nitelikleri bağlamında uygulanabilecek propaganda stratejileri şöyle sıralanabilir:

  • Öncelikle aday siyasal parti ve liderlerin imajını güçlendirmeye yönelik çalışmalar gerçekleştirmek,
  • Kendi ideolojilerini haklılaştırmak diğer partilerin faaliyetlerini kötülemesi ve rakiplerin imajını zedelemeye çalışmak,
  • Siyasal parti ve liderlerin, seçmenleri ikna etmek için somut olgulardan hareket etmesi suretiyle mantıksal muhakemelerin yolunu açmak,
  • Ulusçuluk ve milliyetçilik, demokrasi gibi olguların kullanılarak seçmenleri duygusal bir paydada birleştirmek
  • Amaçları hedef kitleye açıkça duyurmak ya da faaliyetleri örtülü bir biçimde sürdürmek,
  • Kararsız olan ve fikrini açığa çıkarmaktan çekinen seçmenlerin siyasal sürece katılmasını sağlayacak aleniyet olgusunun vurgulamak,
  • Korku unsurundan yararlanmak,
  • Seçmenleri ideolojilere ve ikna sürecine ortak etmek
  • Dedikodulardan yararlanarak, olmamış şeyleri olmuş gibi hikayeleştirmek ve abartmak
  • Siyasal partilerin kendi faaliyetlerini haklılaştırmaya ve diğer rakip partileri zedelemeye çalışmak.

Siyasal seçim dönemleri genellikle iktidar ve muhalefet partileri arasında bir çekişme içinde geçmektedir. En çok kullanılan propaganda türleri ise ‘kışkırtıcı ve bütünleştirici’ propaganda türleridir.

Siyasal İletişimde Propaganda Teknikleri

Siyasal pazarlama ve ikna faaliyetlerinde başvurulan propaganda teknikleri şöyle anlatılabilir:

  • Propagandacı ikna faaliyetlerinin başarıya ulaşması için amaç ve ideolojilerini, belirlediğihedef kitle tarafından kolay anlaşılır olmasını ister. Bu nedenle de iletişim kurmak için belirlediği simgeleri ve kodları mümkün olduğunca basite indirger. Propagandacının uyguladığı bu teknik ‘yalınlık’ olarak adlandırılır. Seçmen kitleleri hedef alan politik gruplar ya da aktörler propaganda faaliyetleri gerçekleştirirken, gönderilen mesajların kolayca anlaşılır ve kabul edilir olmasını hedefler.
  • Propagandacı, amaç ve ideolojilerinin haklılığını sağlamak ve en fazla sayıda bireyi ikna edebilmek için olayları ve durumları abartma yolunu seçebilir. Propagandacının bazı konuları abartarak vermesi ve diğer konuları arka plana itmesi tekniğine abartma ya da şişirme tekniği denir.
  • Siyasal propagandada çokça kullanılan tekniklerden bir diğeri ad takmaktır. İstenmeyen ya da çıkarlarla çatışan bir kişi, kuruluş ya da oluşuma karşı negatif çağrışımlar içeren nitelemeler kullanılmaktadır.
  • Konuların, ideolojilerin ya da gelişmelerin gösterişli bir üslupla abartılarak verilmesi de kullanılan diğer bir tekniktir. Bu teknikte propagandacı olay ve olguları süsleyerek verir ve teknikte seçmen kitlelerine ümit aşılamaya çalışılır.
  • Siyasal iletişim faaliyetlerinde simgelerden de yararlanmaktır. Burada amaç, propagandacının faaliyet ve mesajlarının hedef kitle tarafından sürekli hatırlanabilmesini sağlamaktır.
  • Propagandacı, hedef kitle üzerindeki etkisini arttırabilmek ya da daha fazla insana ulaşabilmek için hayran kitlesine sahip ve saygı duyulan ünlülerden yararlanma yoluna da gidebilmektedir. Buradaki amaç, ünlülerle birlikte onların hayran kitlelerini de siyasal partilere çekmek ve oy verme davranışı üzerindeki kanaatlerini yönlendirmektir.

Propaganda ve lobicilik birbiriyle karıştırılmamalıdır. Lobicilikte gerçek olgu ve verilere sıkı sıkıya bağlı kalınır. Propagandada ise, olay ve olgular abartılabilmekte, saptırılabilmekte ve olmamış bir şey olmuş gibi sunulabilmektedir.

Siyasal Seçim Kampanyaları

Kampanya, aynı toplumsal yapı içinde benzer alanlarda faaliyet gösteren kişi, grup ya da kuruluşların amaçlarına ulaşmak adına gerçekleştirdiği rekabet çabalarının bir yansımasıdır. Siyasal partiler seçim dönemlerinde gerçekleştirdiği kampanyalarla seçmen davranışlarını etkilemeye ve kendi etrafında daha fazla destek grup oluşturmaya çalışmaktadır. Bu amaçla aday partilerin gerçekleştirdiği seçim kampanyalarının temel stratejisi ikna politikalarıdır.

Seçim kampanyaları sayesinde aday partiler amaçlarını, ideolojilerini ve uzun vadeli planlamalarını seçmen kitlelerine aktarırken, seçmenlerin de oy verme davranışı için ihtiyaç duyduğu bilgi gereksinimini karşılamaktadır. Seçim kampanyaları, partilerle yönetilen halk arasında bağ kurulması aracı olarak da görmek mümkündür. Seçim kampanyaları, özellikle oy verme davranışı üzerine henüz belli bir karar vermemiş seçmenler üzerinde etkili olmaktadır. Kararsız olarak nitelendirilen bu seçmen grupları, siyasal konulara ve gelişmelere ilgi göstermeyenler veya çok ilgili olup da son dakikaya kadar tüm partilerin amaçlarını, vaatlerini ve planlamalarını görüp karşılaştırmak isteyenler olabilmektedir. Bu gruplar için seçim kampanyalarının açık mesajlarla, etkili sunumlarla, sloganlarla, simgelerle ve güvenilir verilerle gerçekleştirilmesi ve bu sayede siyasal konulara yönelik ilgisinin arttırılması sağlanmalıdır.

Seçim Kampanyalarının Amaçları ve Fonksiyonları

  • Seçim kampanyalarının ilk amacı olumlu bir imaj yaratmak ve oy sayısını arttırmaktır.
  • Seçim kampanyaları sayesinde partiler kendileriyle ilgili bir meşruiyet oluşturmaya çalışırken; aynı zamanda seçmenlerin rakip partilere yönelik olumlu tutumlarını da zayıflatma amacı taşımaktadır.
  • Partinin, toplumsal yaşamın her alanındaki sorunlar ve sorun çözümleriyle ilgili gerçekliğe uygun biçimde, duyarlı olduğu imajını yaratmak ve geliştirmek
  • Seçmenleri bilgilendirerek onların tutumlarını belirlemeye çalışırken, aynı zamanda seçmenlerin siyasal hayata katılımını da teşvik etmek,
  • Seçim faaliyetlerinde siyasal aktörler ile seçmenler arasında yakın bir ilişki ve bağ kurabilmek,
  • Kararsız seçmenlerin dikkatini partiye çekmek,
  • Seçim kampanyaları ile partilerin kendileriyle ilgili eleştiri ve tepkileri öğrenme fırsatı elde etmektir.

Seçim Kampanyası Stratejileri ve Aşamaları

Öncelikli olarak; “siyasal seçim kampanyaları belirli bir düzen içerisinde tek merkezden yönetilen bir iletişim stratejisiyle yönetilmezse bilgi ve görüntü kirliliğinden öteye gidemez. Bu yüzden siyasal seçim kampanyalarını dört aşamalı bir süreçle yönetmek mümkündür: 1. Araştırma ve hazırlık, 2. Planlama, örgütlenme ve stratejinin geliştirilmesi, 3. İletişim, 4. Değerlendirmedir.

Seçim Kampanyalarını Etkileyen Unsurlar

  1. Siyasal parti ve lider: Siyasal partinin ideolojisi, genel seçmen kitlesinin birbirinden ayrışmasını sağlayan ve seçmenlerin oy verme tutum ve kanaatini belirlemesine yardımcı olan bir faktördür. Adayın hedef kitle üzerinde oluşturduğu imaj, seçmenin o siyasal partiye yönelik görüşünü de etkilemekte, güven ve bağlılığını arttırmaktadır.
  2. Seçmenin nitelikleri: Siyasal partilerin, kampanya çalışmalarından başarıyla ayrılabilmesi için hedef kitleye yalnızca sosyo demografik özellikler, talep, beklenti ve sorunlar bağlamında eğilmeleri değil aynı zamanda parti bağlılığı konusunda birbirinden ayrılan seçmenlerin bu niteliklerine göre çeşitli stratejik planlamalar oluşturulmalıdır.
  3. İletişim yöntem ve araçları: seçilen yöntem ve belirlenen mesajlar, seçmenlerin niteliklerine uygun, açık, anlaşılır ve gerçekçi olmalı, eylem-söylem uyumluluğuna dikkat edilmeli, kullanılan iletişim teknikleri bir plan dâhilinde yürütülmeli, dağınık, kopuk ve hazırlıksız bir iletişim sürecinden uzak durulmalıdır.