SİYASİ DÜŞÜNCELER TARİHİ - Ünite 8: Fransız Devrimi: Ulus-Devlet Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 8: Fransız Devrimi: Ulus-Devlet

Sieyès ve Ulusal Egemenlik

1788’de XVI. Louis, Fransa’nın içinde bulunduğu ekonomik krizden kurtulması amacıyla, 175 yıldır toplanmayan États Généraux’yu 1789’da toplanmaya çağırdı. Kralın basın özgürlüğüne izin vermesiyle ortaya çok sayıda kitap, broşür, makale çıktı. En çok yankı uyandıran kitap din adamı ve düşünür olan Sieyès’in “Üçüncü Sınıf” Nedir? (Qu’est-ce quele Tiers état?) kitabı olmuştur. Sieyès’e göre toplum, ortak bir düzene bağlı olmalıdır ve soylular statülerinden dolayı bu toplumun içinde yer alamazlar. Tiers état, aslında halk demektir ve Sieyès ile Fransız devrimcileri “halk” ile “ulus” kavramlarını eşit şekilde kullanır.

“Ulusal egemenlik kuramının yaratıcısı” olarak görülen Sieyès’e göre devletin oluşumunda üç evre rol oynar:

  1. Evre: Belli sayıda insan, kendi iradeleri doğrultusunda birleşerek ulusu yaratırlar.
  2. Evre: Egemenlik ulusa ait olduğu için özel çıkarlarını sadece ortak yarara dayandırılabilir. Bu özel çıkarla yasa ile sınırlandırılmıştır. Soylular kendilerini daha ayrıcalıklı gördüklerinden dolayı yurttaş sayılmazlar.
  3. Evre: Kişi sayısının çokluğundan dolayı ortak iradeyi kendileri sağlayamadığından temsili iktidarlar devreye girer. Artık ulusal egemenlik, milletvekilleri tarafından sağlanmış olur. Böylece halk artık seçme ve seçilme hakkına sahip olur. Fakat Sieyes, özgürlükten yoksun kadınlara, dilencilere ve hizmetkarlara bu hakkı vermez.

1789-1792: Arayış İçindeki Devrim

Mayıs 1789’da tiers etat temsilcilerin önce “Ulusal Meclis”, sonra “ Ulusal Kurucu Meclis” adıyla Versailles Sarayı’nda toplanan Etat Generaux bir anayasa yapmaya başladılar. 14 Temmuz’da devrimci ve küçük burjuvalardan oluşan Paris halkı Bastille Kalesi’ni ele geçirdi. Böylece o bölgenin halkı iktidarı eline alır. 4 Ağustos’ta köylülerin ayaklanması sonucu Kurucu Meclis feodal yönetimi kaldırma kararı aldı.

İnsan haklarını korumak amacıyla Ulusal Kurucu Meclis 26 Ağustos 1789’da İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi’ ni yayınlandı. Bu bildiriye göre:

  • İnsanlar, özgür ve eşit olarak doğar ve yaşarlar.
  • İnsanlara özgürlük, mülkiyet, güvenlik ve baskıya karşı direnme hakları verilir.
  • Her insan düşüncelerini özgürce ifade edebilir, böylece her insan bir birey haline gelir.
  • Egemenlik ulusundur.
  • Özgürlük başkalarına zarar vermeden her şey yapabilmektir. Dolayısıyla bildiri toplumsal yani yurttaş hakları içerir.

Bu bildiri her ne kadar bireysel hakları ile ilgili olsa da insanları devlete bağlar. O zamana kadar siyasal ve yurttaşlık hakları tanınmayan kadınlara Olympe de Gouges Eylül 1791’de Kadın ve Kadın Yurttaş Hakları Bildirisi ’ni yazmasına sebep olmuştur.

Haziran 1791’de devrimin ilk beş yılında etkinliğini gösteren Jakoben Kulübü adındaki modern bir siyasal partinin bölünmesiyle, Robespierre’in liderliğindeki grup kulübü ele geçirdi. Ardından 13 Eylül 1791’de yeni anayasa ilanından sonra Ulusal Kurucu Meclis dağıldı ve 1 Ekim 1791’de Yasama Meclisi toplandı. 20 Nisan 1792’de meclisin Avusturya ve Prusya’ya karşı açtığı savaş Fransa’nın aleyhine döndü ve Konvansiyon adında yeni bir meclis kuruldu.

Burjuva devrimcilerine göre, ulusal birliğin (halk birliğinin) oluşması, herkesin yurttaş olmasıyla mümkündür. Çünkü yurttaşlıkta, sosyo-ekonomik farklılıkların ve eşitsizliğin önemi yoktur. Tiers état temsilcisi Target’e göre, herkes sadece yurttaş olmalıdır.

Devrimci burjuvanın ulusal birlik tutkusunun çeşitli sonuçları şunlardır:

  • Soylular dışlanır, hatta halk düşmanları sayılırlar.
  • Herkes kendini tek kimlikle tanımlamalı.
  • Her türlü gruplaşma ve dernekleşmenin iyi görülmemesinden dolayı “sivil toplum örgütleri”nin kurulamamasıdır. Milletvekili Delfau’ya göre, bütün Fransızların tek ve büyük bir derneği vardır.

Ulusal Kurucu Meclis emredici vekaleti yok sayıp, siyasal temsile mutlak bir anlam kazandırarak halkı iktidarın kullanımından yoksun bırakır. 1791 Anayasası ile pasifaktif yurttaş ayrımı ortaya çıkar. Pasif yurttaşlık kadınları ile yoksul erkekleri, aktif yurttaşlık ise zengin erkekleri kapsar. Mournier’e göre, yoksul olan, boş zamanı ve bilgisi olmayan insanlara siyasal hak tanınamaz.

Egemenliğin halkta olduğu ilan edildikten sonra kralın yetkileri Anayasa ile belirlendi. Bunun yanında halk egemenliği ve çok kapsamlı dokunulmazlık hakkı verildi, ayrıca devlet krallık olarak adını sürdürdü.

Haziran 1791’de kralın kaçma girişiminde bulunup yakalanınca krallık ve cumhuriyet tartışmaları artar. Sansculotte’lar cumhuriyeti savunurken, ılımlı devrimciler cumhuriyeti karalarlar. Bu devrimcilerin Montesque’nün görüşlerinden de etkilenerek çıkardıkları gerekçeler şunlardır:

  • Cumhuriyet, Fransa gibi büyük nüfuslu ülkelere uygun değildir.
  • Uzun geçmişi olan ve belli gelenek-görenekleri olan Fransa’da cumhuriyet kurulamaz.
  • Cumhuriyet antik Roma’daki gibi bir pleb (yani aşağı halk sınıflarının) yönetimidir; dolayısıyla ülkeyi buhrana sürükler.
  • Cumhuriyet Sezarizme, yani diktatörlüğe sebep olur.

Ilımlı devrimcilerin cumhuriyetten nefret etmelerinin asıl nedenleri şunlardır:

  • Kazanmış oldukları otoriterliği kaybetme korkusu,
  • Cumhuriyetin demokrasi anlamıyla birlikte sınıf iktidarlığın yıkılması,
  • Aktif yurttaş-pasif yurttaş ayrımının yok olmasıyla sömürgecilik ve köleliğin bitmesi,
  • Özel mülkiyet sisteminin sona ermesi.

Demokrasiden korkan ılımlı burjuvazi devrimcilerinin hedefi, mevcut düzeni korumak, yani Devrim’i dondurmaktır.

10 Ağustos 1792’de halkın ayaklanmasıyla kralın devrimcilerle yaptığı anlaşmalar ortaya çıkınca Konvansiyon krallığı bitirme kararını aldı ve Cumhuriyet’i resmen ilan etti. 21 Ocak 1793’te kral yargılandı ve idam edildi. Bu sefer devrimciler cumhuriyeti sahiplendiler ve krallık sistemini sürdürmek istediler. Fakat halk artık cumhuriyetin eşitlik ve özgürlük kavramlarını benimsediğinden dolayı bunu başaramadılar.

1792-1794: Jakoben Devrim

Cumhuriyet’in ilanından sonra Konvansiyon’da iktidar olmak için çoğu Jakobenler Kulübü üyesi olan ve Konvansiyon’un üst sıralarında oturan milletvekillerinden oluşan Dağlılar Grubu ve liderlerinden çoğu Bordeaux kentinin bulunduğu Gironde bölgesinden seçilmiş milletvekillerinden oluşan Jirodenler Grubu ile mücadele eder. Jirodenler burjuvayı, Dağlılar ise Devrim’in radikalleşmesini savunuyorlardı. Meclis hükümeti şeklinde çalışan bu sistemde, iktidar savaşı sürerken Konvansiyon Kral XVI. Louis’yi 21 Ocak 1793’te idam ettirir. Daha sonra Fransa’nın İngiltere ve Hollanda, daha sonra İspanya’ya savaş açtı ve bu savaşın Fransa’nın aleyhine dönmesiyle isyanlar ve ekonomik çöküntü meydana gelir. Dağlılar iktidara gelirler ve 2 Haziran 1793’te Jiroden milletvekilleri ve bakanları tutuklanır.

Jakobenler Robespierre’in önderliğinde Kamusal Esenlik Komitesi’ni kurar ve Fransız Cumhuriyeti’nin “Devrimci Yönetim” ile yönetileceği kararını verirler. Ayrıca 7 Mayıs’ta siyasete manevi-dinsel bir temel kazandırmak amacıyla Konvansiyon’a Yüce Varlık inancını kabul ettirmesi üzerine ılımlı devrimciler bu gruptan çıkıp, 27 Temmuz 1794’te Jakoben liderlerini tutuklama kararı alırlar. Devrim’le başa çıkamayan ılımlı devrimciler, Devrim’i sona erdirmek için Napolyon Bonapart’a teslim edeceklerdir.

Jakobenizm, Devrim’i sonuna kadar götürmek amacıyla ortaya çıkan çeşitli sorunlara çözümler getirerek karşıt siyasal güçleri ortadan kaldırıp ulusal birliği sağlama ve bunu yaparken de beliren her yeni durumu ideolojik söylem düzeyinde akla uygun hale getirdi. Jakobenler her ne kadar belli ilkeleri siyasal eylem içinde gerçekleştirmek isteseler de değişen koşullara uyum sağlayabilmek için düşüncelerini değiştirmek zorunda kaldılar. Rousseau’dan esinlenmiş, düşüncelerini onun kuramı içine yerleştirmeye dikkat etmişlerdi. Fakat kuramı kesin bir biçimde uygulayamamışlardı. Bu kuramdan ödünç aldıkları düşünsel öğeleri gerektiğinde yeniden yorumlamışlardı. Bu bakımdan Jakobenliğin vardığı kapsayıcı devlet anlayışı, önceden tasarlanan bir program çerçevesi içinde ve sistemli bir biçimde ortaya konamamıştı.

Mirabeau, Ulusal Kurucu Meclis’teki inanç ve ibadet hakkındaki konuşmasında hoşgörüyü değil de din özgürlüğünü savundu. Çünkü O’na göre hoş görmek ile hor görmek arasında ince bir çizgi vardır. Kilise mülklerinin kamusallaştırması ve din adamlarının ayrıcalıklı olmaktan çıkarılması sonucu Ruhbanın Sivil Yapılması yasası kabul edildi. Din adamlarının devlet adamlarına dönüşmesiyle kilise devlete bağlanmış oldu. Papazların buna karşı çıkma sonucu kiliseler kapatılır ve kiliselerdeki değerli eşyalara el konulur. Fakat dinin insanlar üzerindeki yararlı etkisine inanan Robespierre, 7 Mayıs 1794’te Yüce Varlık Kültü’nü yasalaştırır. Bu yasadaki inanç özgürlüğünün altı çizilmesiyle diğer dinsel inanışlara izin verilir. Ancak Jakobenlerin düşüşüyle birlikte bu yasa rafa kalkar.

Jakobenlere göre halkın esenliği en yüce yasadır ve halkın esenliğini bozan pozitif yasalar bile hukuka aykırıdır. Dolayısıyla bazı durumlardan halka egemenliğini doğrudan kullanma yetkisini verir.

Jakobenler halkı çok önemsemelerine rağmen, onlara göre insanların en büyük düşmanı yine içlerindedir. Onlara karşı çıkan herkesi düşman sayarlar. Önce halk savunucusu, sonra halkın sesi olduklarını ileri sürerler. Ancak bu durum Jakobenler iktidar olduktan sonra değişir ve halk iradesi temsilcilere geçer.

Jirodenlerin yok olmasıyla Konvansiyon kendisini halktan sayar, böylece halk ile temsilciler eşit haklara kavuşur. Ancak Kamusal Esenlik Komitesi’nin “diktatörlüğü”nü devreye sokmak amacıyla 1793 Anayasası Jakobenler tarafından yürürlüğe girmeden kaldırılır.

Jakobenler tarafından üretilen özgürlük despotizmi kavramı, devrimci yönetim ve terör kelime anlamlarının birleşmesiyle oluşmuştur. Robespierre’e göre, Devrim’i gerçekleştirip Cumhuriyet’i kurmak için devrimci yönetime, bu rejimi sürdürebilmek için de anayasal yönetime ihtiyaç vardır. Dolayısıyla devrimci yönetim olmadan, anayasal yönetime geçilemez. Jakobenlerin ideolojisine göre devrimci yönetim, demokratik bir anlam taşımaktadır.

Terörü demokrasinin ve devrimci yönetimin bir parçası olarak gören Jakobenler, halkın içinde gizlenmiş halk düşmanlarını ortaya çıkarmayı görev olarak sayarlar. Onlara göre halk, özel çıkarları uğruna yoldan çıkmaya hazırdır ve bunun tek çözümü insanı gerçek bir yurttaş, halkı da gerçek bir halk yapmaktır.

Jakobenlerin ulusal birlik tutkusu, psikolojik bir saplantı haline dönüşür. Onlara göre, bütün isteklerin gerçekleşmesinin ilk aşaması halk birliğinin ve genel iradenin bütünlüğüdür. Burada bireysellik tehlike arz eder ve insan iyi bile olsa toplum içinde bencil olabilir ve toplumsal bütünlüğü bozabilir. Bunun olmasını engellemek ve ulusal birliğinin sağlanması için insan yurttaşa dönüştürülmelidir. Jakobenler, Rousseau’nun önerdiği yöntemleri izleyerek, yurttaşlık bilincinin aşılanması için eğitime önem verirler. Robespierre’e göre, bu eğitimin en önemli kurumlarından biri ulusal bayramlardır. Çünkü bayramlar kardeşlik bağlarını, vatan sevgisini ve yasalara olan saygıyı güçlendirir. Ayrıca Saint-Just’e göre, halkı yeniden yaratmak için belli bir kalıba koyup, kurulu düzen doğrultusunda davranması, düşünmesi ve konuşması sağlanmalıdır.

Robespierre, Saint-Just ve diğer Jakoben önderler, kamu gücünün (özellikle yöneticiler) halk egemenliği ile bireysel haklara yönelik bir tehdit olduğun vurgularlar ve buna ilişkin alınması gereken önlemlerin altını çizerler.

Jakobenlerin gözünde “sonuna kadar devrimcilik”in anlamı, halkın iç ve dış düşmanlardan kurtarılması ama önemlisi Cumhuriyet’e uygun, Cumhuriyet’i yaşatacak ve onunla yaşayacak bir insan tipinin yaratılmasıdır.

Gerçekte Jakobenler, halka sürekli övgüler düzüyorlarsa da (tıpkı 1789’un ılımlı devrimcileri ya da Jirodenler gibi) kesinlikle halka güvenmezler. Çünkü halkın, etkisinden kurtulamadığı eski önyargılar ve değerler nedeniyle, özgürlüğünü kolayca yitirebileceğini düşünürler. Öyleyse yapılması gereken şey (Montesquieu’nün dediği gibi) halkın özgürlüğünün üzerine bir şal örtüp bir “kültür devrimi” gerçekleştirmek ve böylece halkı cumhuriyetçi özgürlük bilincine sahip kılmak anlamında yeniden yaratmak, dolayısıyla da (Rousseau’nun dediği gibi) insanın doğasını dönüştürerek ona “toplumsal özgür insan” doğası kazandırmak, yani insanı sözde değil ama gerçekte yurttaş olarak biçimlendirmektir.

Jakobenler tarihte, siyasal devrimin bir “kültür devrimi”yle sürdürülüp pekiştirilmesini savunan ilk devrimciler oldukları söylenebilir.