SOSYAL GÜVENLİK - Ünite 6: Sosyal Güvenliğin İktisadi ve Mali Boyutu Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 6: Sosyal Güvenliğin İktisadi ve Mali Boyutu

Sosyal Güvenlik Harcamaları: Seviyesi ve Seyri

Sosyal güvenlik harcamalarının seviyesi ve gelişme seyri, ülkelerin milli gelirlerinden ayırdıkları pay ile ölçülür. Bu ölçü, ülkeler arasında karşılaştırmalar yapılmasına ve her ülkenin kendi güvenlik sistemine ait performansının değerlendirmesine imkân verir.

Sosyal güvenlik harcamalarını artıran temel faktörler:

  • Sosyal koruma kapsamının genişlemesi,

  • Sosyal refah devleti anlayışının güçlenmesi,

  • Demografik faktörler,

  • Programların olgunlaşması,

  • Sosyal yapıdaki değişiklikler,

  • Sağlık hizmetlerinin maliyetindeki artışlar,

  • İşsizlik,

  • Uluslararası emek ve insan göçü,

  • İktisadi krizler,

  • Kötü yönetim.

Sosyal güvenlik harcamalarının seviyesi ile ülkelerin iktisadi gelişme seviyesi arasında sıkı bir bağ vardır. Kendi içlerinde farklılıklar göstermesine rağmen, gelişmiş ülkelerin sosyal güvenlik harcamaları, diğer ülkelerden daha fazladır.

Sosyal güvenlik harcamalarının seviyesi, sosyal güvenlik sistemlerinin

  • Kurumsal yapısına,

  • Kişi bazında kapsamına,

  • Kapsama alınan sosyal risklerin sayısına

bağlı olarak ülkeler arasında farklılıklar gösterir.

Sosyal güvenlik harcamalarının seviyesi, değişik ülke grupları tarafından oluşturulan bölgeler bazında incelendiğinde bütün bir kıta olarak Avrupa (özellikle Batı Avrupa ülkeleri) için; ülkeler bazında incelendiğinde ise İsveç için diğer bölge ve ülkelerden daha yüksektir.

İçinde bulunduğumuz yüzyıl için sosyal güvenlik harcamalarının geleceğini etkileyen en önemli faktörlerden biri nüfustur.

Demografik fırsat penceresi,Nüfusun yapısal olarak değişimi ile ilgili olup, aktif (çalışan) nüfusun en yüksek, bağımlı (emekli) nüfusun ise en düşük seviyede olduğu dönemi ifade eder. Yeterli iktisadi büyüme hızına ulaşılması durumunda, ülkenin iktisadi olarak sıçrama yapma olasılığının en yüksek olduğu durum olarak kabul edilmektedir.

Nüfusun yaşlanması bütün dünya için ortak bir problem olmakla birlikte, Japonya ve Almanya başta olmak üzere birçok gelişmiş ülke, özellikle de Avrupa ülkeleri, içinde bulunduğumuz yüzyılın ilk yarısında yaşlı nüfus problemini en fazla yaşayan ülkeler olacaktırlar.

Sosyal güvenlik sisteminin geleceği ve alınması gereken tedbirler bakımından demografik (doğum oranları, ortalama hayat ümidi) ve ekonomik faktörler (büyüme, istihdam, verimlilik, emek arzı) gibi değişkenler göz önünde bulundurularak geleceğe yönelik projeksiyonlar yapılmaktadır. İçinde bulunduğumuz yüzyılın ilk yarısına ait yapılan projeksiyonlarda, ülkelerin sosyal güvenlik harcamalarının artma seyrinin devam edeceği; harcamalar sigorta kolları itibariyle incelendiğinde, işsizlik sigortası harcamaları bu dönem içinde azalırken, en büyük artışın emeklilik ve sağlık harcamalarında ortaya çıkacağı öngörülmektedir.

Sosyal güvenlik harcamalarını azaltma veya kontrol altına almaya yönelik çabaların, yaşlılık sigortası ile sağlık sigortası üzerinde yoğunlaşacağı öngörülmektedir. Bunlara ek olarak zaman içinde yapılacak düzenlemelerle:

  • Yaşlılık aylığına hak kazanma şartlarının zorlaştırılması ve emekli olma yaşının yükseltilmesi,

  • Sosyal güvenlik garantisi sağlamada bireysel sorumluluk alanının genişletilerek kamu programlarının sağladığı sosyal korumanın seviyesinin düşürülmesi,

  • Kayıt dışılığın önlenerek, prim ödeyenlerle ilgili tabanın genişletilmesi,

  • Sağlık hizmetlerinden faydalananlardan alınan katkı payının artırılması,

  • Kaynak kullanımında etkinliğini sağlayacak iyi yönetim modellerinin geliştirilmesi

yöntemlerinin gündeme gelmesi söz konusudur.

Sosyal güvenlik harcamalarının seviyesi ile GSYİH’nin birey başına milli gelir arasında doğrudan bir ilişki vardır. Ülkelerin iktisadi ve sosyal yapı farklılıkları, sosyal gelişim süreci ve devlet anlayışı ile devlet politikaları sosyal güvenlik harcamalarının seviyelerini belirlemektedir. Sosyal refah devleti anlayışının hâkim olduğu, demokratik rejime sahip ülkelerde sosyal güvenlik için daha yüksek pay ayrılırken; aynı iktisadi ve siyasi kuşak içinde olan ancak daha liberal iktisadi politikalar uygulayan ülkelerde sosyal güvelik harcamaları daha düşük seviyelerde gerçekleşmektedir. Kısaca, sosyal devlet anlayışı güçlendikçe, milli gelir artışı ile sosyal güvenlik harcamalarının arasındaki ilişki de artmaktadır.

Sosyal Güvenlik Fonlarının Yatırımı

Fon oluşturmak, sosyal güvenlik sistemlerinin birincil amaçlarından biri değil; finansman yöntemi ile ilgili tercihlerinin doğal bir sonucudur. Büyük miktarlara ulaşan sosyal güvenlik fonlarının muhafazası ve bu fonların yatırımı ile ilgili süreç ve işlemler, sosyal güvenlik kurumlarının önemli problem alanlarından birini oluşturur. Sosyal güvenlik fonları doğrudan yatırım amaçlı oluşturulan fonlar değildir.

Sosyal güvenlik fonlarının yönetimi ve yatırımı sonucu ortaya çıkacak başarı veya başarısızlık bir bütün olarak sosyal güvenliğin finansman yöntemleri ile ilgili tercihleri etkilemektedir. Birçok ülke yaşanan kriz ve sosyal güvenlik sistemlerinin geleceği ile ilgili olumsuz beklentileri de dikkate alarak finansman yönetimi olarak dağılım yönetimi yerine tam fon biriktirme yöntemini tercih etme eğilimi içinde olmasına rağmen; bazı ülkeler için ise fonların iyi değerlendirilmemesi ve özellikle enflasyon sebebiyle erimesi, fon biriktirme yönteminin bir zaafı olarak kabul edilmekte ve sosyal güvenlik programları için finansman yöntemi olarak fon biriktirme yönteminin tercih edilmemesine gerekçe olarak ileri sürülmektedir.

Kamu sosyal güvenlik kurumlarının fon büyüklüğü, milli gelir seviyesi yanında sosyal güvenlik kapsamına alınanların sayısı, programların kuruluş tarihi ve oluşturulan fon sayısına bağlı olarak da değişir.

Sosyal güvenlik fonları, uzun dönemli ve istikrarlı fonlar olduğu için, tasarruf eğilimi düşük ve sermaye birikimi yetersiz olan gelişmekte olan ülkelerde uzun dönemli yatırımların finansmanı için kullanılabilirler.

Sosyal güvenlik fonlarının asli fonksiyonu, sosyal güvenlik kurumlarının gelecek dönemlerde yerine getirmesi gereken yükümlülükleri (emekli aylıklarının ödenmesi) için karşılık oluşturmaktır. Ancak, fon bir defa oluştuktan sonra, asıl fonksiyonuna ilaveten

  • Sosyal güvenlik kurumlarına ilave gelir sağlama,

  • Sermaye birikimi sağlama,

  • İktisadi amaçlı yatırımlar için finansman kaynağı oluşturma,

  • Sosyal amaçlı yatırımlar için finansman kaynağı oluşturma,

  • Durgunluk dönemlerinde iktisadi istikrarı sağlama

fonksiyonları da kaçınılmaz olarak ortaya çıkmaktadır.

Sosyal güvenlik fonlarının değerlendirilmesi sürecinde, birbiri ile karşılıklı etkileşimi olan aşağıdaki prensiplerin de göz önüne alınması gerekir:

  • Hedeflerin açıklığı (belirginliği),

  • Politik müdahalelerden uzak olma,

  • Sigortalılara hesap verme,

  • Güvenilir yönetim,

  • Düşük maliyetli yönetim,

  • Basiretli (ihtiyatlı) yatırım.

Varlık yönetimi ile ilgili olarak, kamu-özel ayrımı olmaksızın; en yüksek getiriyi sağlamak, en düşük riskle çalışmak, uzun dönemli öngörülerde bulunmak, sürekli performans değerlendirmeleri yapmak gibi temel kriterler olmakla birlikte sosyal güvenlik fonlarının yatırımı ile ilgili olarak; güvenlik, gelir, likidite ve ekonomik sosyal fayda kriterleri genel kabul görmüş yatırım kriterleri olarak benimsenmiştir. Bu kriterlerden güvenlik, gelir ve likidite kriteri objektif kriter; ekonomik ve sosyal fayda kriteri ise subjektif kriter olarak sınıflandırılabilir.

Güvenlik (Emniyet) Kriteri:Sosyal güvenlik kurumlarının üstlendiği, sigortalılardan almış oldukları primlere karşılık bu kişilerin ihtiyaç duydukları dönemde gelir ve aylık ödeme taahhüdü gibi yükümlülüklerin yerine getirilmesi için yatırılan fonların geri dönüşünün garanti altına alınması ve değer kaybetmeden yatırılması anlamına gelmektedir. Bu kriter, sosyal güvenlik fonlarının borsa gibi riski yüksek, spekülatif kazançlara imkan veren alanlara yatırılmasını engeller.

Gelir Kriteri:Bu kritere göre sosyal güvenlik fonları, öncelikle enflasyondan dolayı ortaya çıkacak değer kaybını önleyecek, ilaveten artı geliri sağlayacak alanlara yatırılmalıdır. Bu ilave getiri oranının ne olacağı ülkeden ülkeye ve o ülkedeki ekonomik politikalara, banka ve para piyasasına ve sermaye piyasasının durumuna göre değişir.

Likidite (Nakde Çevrilebilirlik) Kriteri:Bu kriter, sosyal güvenlik kurumlarının kısa dönemli harcamalarını karşılamak için hesaplarında nakit para tutmaları veya kolay nakde çevrilebilir alanlara yatırım yapmaları ilgilidir. Kolay nakde dönüştürülebilen alanlara yapılan yatırımların getiri oranı düşük olduğundan, nakit akış ihtiyacı ve karşılıkları sağlıklı hesaplanmalıdır.

Ekonomik ve Sosyal Fayda Kriteri:Güvenlik, getiri ve likidite kriterleri bakımından şartlar tatmin edici olduğunda fonların ekonomik ve sosyal fayda kriterlerine göre yatırımı gündeme gelir ve bu kritere göre yapılan yatırımların sigortalının eğitim, sağlık ve bir bütün olarak hayat standardının iyileşmesine yönelik doğrudan veya dolaylı katkıları olur.

Fonların ekonomik ve sosyal fayda kriterlerine göre, özellikle gelir kriteri göz ardı edilerek belirli alanlara yatırılması bazı tartışmaları da beraberinde getirebilmektedir. Örneğin, sosyal sigorta programları düşük gelirli çalışanları kapsama alıyorsa, bunların ödemiş olduğu primlerle oluşan fonların ekonomik ve sosyal fayda kriterlerine göre alt yapı yatırımlarına yöneltilmesi, kalkınma finansmanının düşük gelirlilere yüklenmesi anlamına gelir. Ancak devlet garantisi olması şartıyla, gelişmekte olan ülkelerde sosyal güvenlik fonları kaçınılmaz olarak iktisadi büyümeyi hızlandıracak alt yapı yatırımlarının finansmanında kullanılabilmektedir. Ayrıca sosyal güvenlik fonlarının özellikle çalışanların sosyal refahına katkıda bulunacak alanlar için yatırılması, sosyal fayda görüşü ile daha kolay savunulmaktadır. Buna göre sağlık tesislerinin yapımı, konut inşaatları ve eğitim yatırımları gibi alanlar sosyal güvenlik fonları ile finanse edilebilecek sosyal projelerdir.

Sosyal Güvenliğin İktisadi Etkileri

Sosyal güvenliğin,

  • Milli gelir ve iktisadi büyüme etkisi,

  • Emek arzı ve istihdam seviyesine etkisi,

  • Gelirin yeniden dağılımına etkisi,

  • Tasarruf eğilimi ve sermaye birikimine etkisi

ekonomik boyutu ile ilgili tartışmaların konularını oluşturmaktadır. Sosyal güvenlik sistemlerinin belirtilen alanlara etkisi her ülke ve her dönem için aynı seviyede ve yönde gerçekleşmez. Sosyal güvenlik programlarının ekonomik etkilerinin yönünü ve derecesini belirleyen faktörler;

  • Sosyal güvenlik kurumlarınca bağlanan aylıkların ortalama kazançlara oranı,

  • Sosyal güvenliğin finansmanı için kullanılan gelir kaynakları, bu kaynakların prim veya vergi olması, kimlerden hangi oranda tahsil edildiği,

  • Aylıklar ile ödene primler arasındaki ilişkinin varlığı ve derecesi,

  • Aylıkların yeniden belirlenmesinde kullanılan ayarlama yöntemleri,

  • Sosyal güvenlik kurumlarının finansman metodu olarak fon veya yılı yılına finansman metodunu benimsemesi,

  • Sosyal güvenlik fonlarının kullanım alanları ve değerlendirilme şekilleri

olarak sıralanabilir.

Sosyal güvenlik, işgücünün verimliliğini arttırdığı ve sosyal istikrarı sağladığı ölçüde ekonomik büyümeye katkıda bulunur. Sosyal güvenliğin bu etkisi sigorta kollarına göre değişir.Sigorta kolları itibarıyla bu etkileri incelemek gerekirse;

  • Sağlık sigortasının varlığı işgücünün sağlık standardını iyileştirdiği ve hastalanmaları halinde kısa sürede tedavi imkanı sağladığı ölçüde çalışma hayatlarının kesintisiz ve sürekli olmasına imkan verir ve çalışılan süre olarak toplam istihdamı arttırır.

  • Yaşlılık sigortasının varlığı, verimliliği düşen yaşlı işgücünün işgücünden ayrılmasına, işsiz ancak verimliliği yüksek gençlerin işgücüne katılmalarını sağlar.

  • Hastalık sigortasından sağlanan ödenekler, sigortalının iyileşme ve işine dönme süresini kısaltır.

  • Analık sigortası, kadın çalışanların genel sağlık durumları ve işgücüne katılımlarının sürekliliğini sağlar.

  • İş kazaları ve meslek hastalıkları sigortası, bu sebeple ortaya çıkan işgünü kayıplarını azaltır.

  • İşsizlik ödeneği, işsizlik baskısının azalmasına yönelik olarak kendileri için en uygun ve verimli işi seçme konusunda daha sağlıklı kararlar verirler.

  • Aile ödenekleri sigortası, ailenin yoksulluk tehlikesini azalttığı ölçüde çocukların eğitime katılma sürelerini arttırır ve vasıf seviyelerinin yükselmesine imkan hazırlar.

Sosyal güvenlik sistemleri iş piyasasına, ekonomik performansı arttıracak ve iktisadi büyümeyi hızlandıracak dolaylı etkilerde bulunur. Bu dolaylı etkiler:

  • Sosyal güvenlik garantisi sağlanmış, gelecek endişesi olmayan, moral gücü yüksek çalışanların işgücü verimliliği daha yüksektir.

  • Sosyal güvenlik garantisine sahip olmak için işgücüne katılma oranları yükselir.

  • İnsanların sosyal güvenlik garantisine sahip bir işte çalışma arzusu, işgücünün kayıt dışı sektörden kayıtlı sektöre, tarım kesiminden kentlere ve sanayi sektörüne geçişini hızlandırır.

  • Sağlık hizmeti arzını arttıracak sağlık tesisleri yatırımları ile yaşlılar, engelliler ve çocuklara yönelik hizmetler için yapılacak fiziki yatırımlar ve bu kesimlere yönelik hizmet alımları milli geliri büyütür, büyüme hızını arttırır.

  • Fon biriktirme esasına göre finanse edilen sosyal güvenlik sistemlerinin fonları ekonomik büyümeyi hızlandıracak yatırımlar için gerekli finansman ihtiyacını karşılar.

Çalışabilecek insanların emekli olarak çalışma hayatından ayrılması, özellikle ekonominin tam istihdamda olduğu dönemlerde emek arzı yetersizliği yaratabilmekte ve iktisadi büyümeyi olumsuz etkileyebilmektedir. Sosyal güvenlik sisteminin finansmanı için ayrılan primlerin kişilerin kullanabilir gelirlerini azaltması dolayısıyla bireylerin çalışma-boş zaman tercihlerini değiştirmesi, yaşlılık sigortasında faydalanma ve ev kadınları/öğrenciler gibi sosyal güvenlik sisteminden faydalanmak isteyenlerin çalışma hayatına girmelerinin emek arzına etkileri bulunmaktadır.

Tersine dönen emek-arz eğrisi,ücret seviyesi artarken çalışmak isteyenler bir noktaya kadar artar. Ancak, bu noktadan sonra ücret artmasına rağmen çalışmak isteyenlerin sayısında azalma meydana gelir. Ücret ile çalışan işçi sayısı arasındaki ilişkiyi gösteren eğri olarak tanımlanabilir.

İkame etkisi,bir malın fiyatı düştüğü zaman, bu malın diğer mallar karşısında daha ucuz hale gelmesi dolayısıyla tüketicilerin tercihlerini değiştirerek bu maldan daha fazla talep etmeleri ile ortaya çıkan talep artışıdır.

Sosyal güvenlik sistemleri, toplam emek arzını olduğu kadar emek talebini de etkileyerek istihdam seviyesine etki eder. Primlerin emek maliyeti üzerindeki etkileri ülkeleri işveren primlerinin bir kısmının devlet tarafından ödenmesi gibi bir takım önlemleri almaya sevk eder. Çünkü sosyal güvenlik primlerinin yüksekliği, emek maliyetini arttırdığı ölçüde kayıt dışı çalışmayı arttırır.

Sosyal güvenlik sistemleri, bireysel tasarrufları, kurumsal tasarrufa dönüştürme mekanizması olarak tarif edilebilir ve gelişmekte olan ülkelerde önemli fon yaratma kapasitesine sahiptir.

Sosyal güvenliğin tasarrufla ilk etkisi, bireyin kullanılabilir gelirinin tüketim ve tasarruf arasında dağılımında yani tasarruf eğilimine yöneliktir. Ancak bu etki bireyler arasında farklılık göstermektedir.

Sosyal güvenlik sistemlerinin bireysel tasarrufları kurumsal tasarruflara dönüştürmesi, bu tasarruflarla oluşan sermaye birikiminin makroekonomik amaçlarla kullanımını kolaylaştırır.

Sosyal güvenliğin tasarruf eğilimi ve toplam tasarruflar üzerindeki etkileri, sermaye birikimini etkilemektedir.

Sosyal güvenlik sistemleri, gelirin yeniden dağılımı ile sosyal politikanın sosyal adaleti sağlama amacını gerçekleştirir. Ancak, sosyal sigortaların işleyişinde ödenen primlerle sağlanan faydalar arasındaki ilişki (nimet-külfet dengesi) sağlıklı şekilde kurulmazsa, sistem negatif gelir dağılımına yol açabilir. Sosyal güvenlik ile nesil içi, nesiller arası ve zamanlar arası gelir transferi mümkündür. Sosyal güvenlik sistemlerinin, yüksek gelirlilerden düşük gelirlilere doğru gelir transferi sağlaması beklenir.

Sosyal güvenlik sistemlerinin, iktisadi istikrarın sağlanması ve yatırımların teşvik edilmesi gibi iktisadi etkileri bulunmaktadır. Ayrıca, iktisadi durgunluk dönemlerinde talebin canlanması ve enflasyon dönemlerinde de kısılması yönündeki etkileri ile iktisadi istikrarın sağlanmasına katkıda bulunur. Bununla birlikte, belirli sektörlerdeki gelişmeyi ve bu sektörlerde yapılacak yatırımları teşvik eden veya hızlandıran bir etkiye de sahiptir.