SOSYAL GÜVENLİK - Ünite 4: Sosyal Güvenliğin Yönetimi Özeti :
PAYLAŞ:Ünite 4: Sosyal Güvenliğin Yönetimi
Sosyal Güvenlik Sistemlerinin Yönetiminin Önemi ve Kapsamı
Sosyal güvenlik sistemlerinin başarısı için anahtar faktör kamuoyunun güvenini sağlamaktır ve bu güveni sağlamanın yolu da iyi yönetimden geçer. Sosyal güvenliğin yönetimi konusunu önemli hâle getiren faktörleri aşağıdaki başlıklar altında toplamak mümkündür.
Herkesi kapsama alma hedefi:Yirmibirinci yüzyılın ilk on yılında yaşanan ekonomik krizler, sosyal güvenlik kapsamında olanların krizin olumsuz etkilerinden daha az etkilendiğini göstermiş, yoksulluğa karşı en etkin mücadelenin sosyal güvenlik sistemlerinin kapsamının genişletilmesi ile mümkün olabileceği anlaşılmıştır. Kayıt dışı çalışmanın bu kadar yaygın olduğu bir ortamda sosyal güvenliğin kapsamının genişlemesi, sosyal güvenlik programlarının iyi ve etkin yönetimi ile mümkün olacaktır.
Sosyal diyalog ve katılımcı yönetim anlayışının güçlenmesi:ILO, sosyal güvenlik sistemlerinin başarısı bakımından sosyal tarafların yönetim ve karar süreçlerine katılımını desteklemektedir.Çok taraflı katılım ve yönetim anlayışı sosyal güvenlik kurumlarının yönetimini hizmet götürdüğü kesimlere karşı daha duyarlı ve sorumlu hâle getirecektir.
Sosyal güvenlik için ayrılan kaynaklarda üst sınıra gelinmesi:İktisadi gelişme seviyesi ve sosyal güvenlik garantisinin seviyesi arasında doğrudan bir bağlantı vardır ve ülkelerin iktisadi gelişmişlik seviyesi arttıkça sosyal güvenliğe ayrılan payın da arttığı belirtilmiştir. Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde sosyal güvenlik harcamaları bakımından üst sınıra gelinmiştir. Kaynak kullanımında verimliliği artırmanın yollarından biri olan “aynı kaynakla daha fazla fayda sağlamak” ancak daha iyi bir yönetimle mümkün olacaktır ve bu temel ilke sosyal güvenlik sistemleri için de geçerlidir. Sosyal güvenlik sistemlerinin iyi yönetimi, ilave kaynak tahsisi yapmadan sosyal güvenlik korumasının standardının yükseltilmesinin araçlarından biri hâline gelmiştir.
Vatandaş (müşteri) odaklı hizmet anlayışı:Sosyal güvenlik kurumlarını diğer kamu kurumlarından farklı olarak“vatandaş odaklı”hizmet sunma zorunda bırakan önemli bir özellik; sosyal güvenlik kurumlarınınhizmetlerinden faydalanan insanların, yalnızca hizmetten faydalanan olarak değil,prim ödeyerek sistemin finansmanına doğrudan katılmalarıdır. Özel sektörde iyi yönetimin tüketici memnuniyetini sağlama amacı, kamu sektöründe vatandaş memnuniyeti veya kamuoyu memnuniyeti sağlama amacına dönüşmüştür. Bunu sağlamanın yolu da iyi yönetimdir.
E-devlet anlayışının yaygınlaşması:E-sigorta vee-devlet uygulamalarındaki işlemlerin elektronik ortamda yürütülmesi, zaman ve maliyet kaybını önlemesi yanında kayıtlarda güvenilirlik de sağlamaktadır.
Mevcut kurumların idari yapılarında değişim ihtiyacı:Herkesi sosyal güvenlik kapsamına alma hedefi doğrultusunda geliştirdiği“mikro sigortacılık”benzeri uygulamalar, primlerin ilgili sosyal güvenlik kurumları tarafından toplanması veya vergi idarelerince toplanmasına yönelik tercihler, ihtiyaç sahiplerinin belirlenmesi, gelir ve aylıkların ödenmesi, sosyal yardım ve hizmetlerin ihtiyaç sahiplerine ulaştırılmasına yönelik yöntem değişiklikleri de sosyal güvenlik sistemlerinin yönetim yapılarında değişim ihtiyacı doğuran gelişmelerdir.
Özelleştirme:Kriz sonrası dönem başta demografik faktörler dolayısıyla mevcut sosyal güvenlik sistemlerinin de yeniden yapılanması gereğini ortaya çıkarmıştır.
Sosyal güvenlik reformları:Türk sosyal sigorta sisteminin temel kurumları olan SSK, Bağ-Kur ve Emekli Sandığı’nın faaliyetlerine son verilerek 2006 yılında Sosyal Güvenlik Kurumunun (SGK) oluşturulması sistemin yönetim yapısı ile ilgili bir değişikliktir. Reform çalışmaları gerekçelendirilirken“Adil, kolay erişilebilir, yoksulluğa karşı etkin koruma sağlayan, mali açıdan sürdürülebilir bir sosyal koruma sistemine ulaşmak”temel hedefler olarak sayılmıştır.
Herkesi sosyal güvenlik kapsamına alma, herkese insan haysiyetine yaraşır yeterlilikte ve süreklilikte bir sosyal koruma sağlama, belirlenen politika ve stratejileri gerçekleştirecek sonuçlara ulaşma hedeflerinin ne ölçüde gerçekleştirildiği sosyal güvenlik yönetimlerinin başarısının ölçülmesinde kriter olarak kullanılabilir.
Sosyal güvenlik sistemlerinin, “herkesi, her tehlikeye karşı, sosyal güvenlik garantisine kavuşturma” hedefini ne ölçüde gerçekleştirdikleri ile ilgili değerlendirme yapmak gerekirse, “bir ülkede çalışanlardan ne kadarının aktif sigortalı olarak kapsama alındığı, emeklilik yaşına gelenlerden ne kadarının emekli aylığı alma hakkı kazandığı; işsiz kalanlardan ne kadarının işsizlik sigortası ödeneklerinden faydalandığı, iş kazaları ve meslek hastalıkları kapsamında olması gerekenlerden ne kadarının bu sigorta kolunun sağladığı haklardan faydalandığı” oran olarak o ülke sosyal güvenlik sisteminin başarısını ve etkinliğini belirler. Bu ölçütü diğer sigorta kolları için de kullanarak; nüfusun ne kadarının sağlık sigortası kapsamında olduğu, analık sigortasının ve aile ödenekleri sigortasının kimleri ne oranda kapsama aldığı diğer başarı ölçütleri olarak kullanılır.
Ölçülebilir bir başka kriter de sağlanan sosyal güvenlik garantisinin seviyesi ve standardı ile ilgilidir. Buna göre, sosyal güvenlik kurumlarının bağladığı gelir ve aylıkların satınalma gücü ve sağladığı hayat standardının seviyesi sosyal güvenlik korumasının yeterliliğini belirleyecektir. Sosyal güvenlikte iyi yönetimin bir diğer ölçüsü sağlık hizmetlerinin sağlık hakkının kullanılmasını engellemeyecek standartlarda ve kolay ulaşılabilir olmasıdır. Sosyal güvenlik, özünde bir gelir transferi mekanizmasıdır ve sosyal güvenlik amaçlarının gerçekleştirilmesi bu amacı gerçekleştirmek için kullanılabilecek kaynakların yeterliliği ile ilgilidir. Hangi organizasyon yapısı ve yönetim şekli benimsenmiş olursa olsun, ülkenin sosyal güvenlik politika ve stratejileri ile belirlenen amaçlarına en uygun ve etkin şekilde gerçekleştiren yönetim başarılı bir yönetimdir.
Sosyal güvenlik kurumlarının mali yönetimlerinin yönetim başarısının temel değişkeni olduğu gerçeğinden hareketle sosyal güvenlik kurumlarının kendilerine ayrılan kaynakların kullanımı ile ilgili olarak amaca uygun kullanım (etkinlik), en düşük maliyetle kullanım (verimlilik), belirlenen amaçları gerçekleştirmek bakımından yeterlilik (sürdürülebilirlik) ve kaynak kullanımında açıklık (şeffaflık) ilkeleri de yönetim başarısının değerlendirilmesi bakımından önemlidir.
Sosyal güvenlik sistemlerinin yönetiminden bahsedildiği zaman, öncelikle kamu-özel ayrımından hareketle sosyal güvenliğin yönetim konusu incelenmelidir.Bütün ülkeyi kapsamına almaya yönelik, millî sosyal güvenlik sistemini oluşturan kamu sosyal güvenlik sistemleri;
Primli rejimler olarak adlandırılan sosyal sigortalar,
Primsiz rejimler olarak adlandırılan sosyal yardımlar ve hizmetler,
olmak üzere iki ana grupta toplanmaktadır. ILO, sosyal güvenlik garantisinin sağlanması bakımından en kapsamlı kurumsal yapılanmanın sosyal sigortalar olduğu gerçeğinden hareketle sosyal güvenliğin yönetimi sorununu daha çok sosyal sigortaların yönetim sorunları olarak görmüştür.
Sosyal Sigortaların Yönetimi
Devlet sosyal sigorta kurumlarının kurucusu, garantörü, gözeticisi, denetleyicisi ve sosyal taraflarından yalnızca biri olarak da kısmen yöneticisidir. Sosyal sigorta kurumları, kamu kurumu olmakla birlikte yönetim bakımından özerk yönetime sahip kurumlardır. Ancak, birkaç ülke dışında hemen hemen bütün ülkelerde, sosyal sigorta kurumlarının kamu yönetimi ile ilişkileri genel olarak çalışma hayatı ve sosyal güvenlik alanında faaliyet gösteren bir veya birden fazla bakanlık aracılığıyla gerçekleştirilir. Birçok ülkede sosyal sigortalar sektör veya çalışma statüsü farklılıklarına göre oluşturulurlar. Birden fazla sosyal sigorta kurumunun olduğu ülkelerde sosyal sigorta kurumları arasındaki koordinasyon ve iş birliğini sağlamak üzere “üst kurul”, “koordinasyon kurulu” gibi çatı organizasyonlar da oluşturulabilmektedir.
Bir ülkede bütün sosyal sigorta kolları için tek bir sosyal sigorta kurumu oluşturulabileceği gibi, birden fazla sosyal sigorta kurumu da oluşturulabilir. İşçiler için ayrı (SSK-1945), memurlar için ayrı (T.C. Emekli Sandığı-1950), kendi adına bağımsız çalışanlar için ayrı (Bağ-Kur-1971), sosyal sigorta kurumları oluşturan Türkiye, 2006 yılında bu üçlü yapıya son vererek Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) altında sosyal sigorta kurumlarını birleştirmiştir. Ancak, işsizlik sigortası bu yapılanmanın dışında kalmıştır.
Sosyal sigortalarda özerkliğin iki boyutu vardır: idari özerklik ve mali özerklik. İdari özerklik, yönetim yetkisinin karar süreçlerine kamunun yanı sıra sosyal tarafların da katılımı ile paylaşıldığı bir durumu ifade eder. Yönetim özerkliği, kamunun yönetim sürecindeki etkinliğinin sınırlandırılması anlamına da gelir. Mali özerklik ise sosyal sigorta kurumlarının giderlerini karşılayabileceği yeterli gelir kaynaklarına (mali imkânlara) sahip olması durumudur. Genel kamu bütçesinden ayrı ve bağımsız bütçeleri vardır.
Sosyal sigortalarla doğrudan ilgili dört sosyal taraf vardır. Bunlar; devlet, işverenler, sigortalılar ile gelir ve aylık alanlardır. Bazı durumlarda bir beşinci taraf olarak diğer sosyal güvenlik kurumları sayılabilir.
Sosyal sigortaların yönetim özerkliği yönetim organlarındaki temsil oranları ve karar yetkisi ile şekillenir. Genel olarak devletin yanı sıra, sigortalıların, işverenlerin ve emeklilerin örgütleri aracılığıyla (sendikalar, meslek kuruluşları) yönetim organlarında yer alırlar. Türkiye, 1945 yılında İşçi Sigortaları Kurumu (SSK) ile birlikte özerk yönetim ilkesini sosyal sigortaların yönetiminde hayata geçirmiş, yasal mevzuatı bu ifade ile düzenlemiş ancak hiçbir zaman yönetimdeki ağırlığından vazgeçmemiştir.
Özerklik, sistemin finansmanını sağlayan sosyal tarafların yönetim sürecine katılmalarını sağlamak ve siyasi iktidarların sosyal güvenlik kurumlarının yönetimine müdahalelerini ve etki alanlarını sınırlandırmak amacıyla tercih edilir. Özerklik, siyaset mekanizmasının tek taraflı olarak sosyal güvenliğe yönelik müdahalelerini sınırlandırır. Ayrıca özerklik sosyal taraflara yönetime katılma hakkı verirken bazı sorumluluk alanlarını da beraberinde getirir. Sosyal sigortaların yönetim mekanizmalarında yer alan sosyal taraf temsilcileri karar süreçlerinde, kendi temsil ettikleri sosyal grubun menfaatlerini korumaya çalışırken, diğer tarafların ve bir bütün olarak sosyal güvenlik sisteminin ve sosyal güvenlik kurumunun menfaatlerini koruyacak ve gözetecek bir yönetici davranışı göstermeleri gerekir. Bu durum, sosyal tarafların kendilerini temsil edecek kişileri seçerken bu nitelikte ve tecrübeye sahip kişileri seçmesi ile mümkün olabilecektir. Benzer durum devlet temsilcileri için de geçerlidir. Ayrıca sosyal tarafların, kendilerini temsil edecek kişileri seçerken seçilen kişilerin bu önemli kararları verebilecek nitelikte olmasına özen göstermeleri bir zorunluluktur.
Sosyal sigortaların özerkliği konusunda nasıl bir model geliştirilebilir? Bu özerkliğin sınırları ne olabilir? Bu soruların tek doğrusu olan bir cevabı yoktur. Devletin, daha doğrusu siyasi iktidarın sosyal sigortaların yönetimine karşı tutumu, sosyal tarafların yönetimdeki temsil haklarını kullanmalarına yönelik tutum ve davranışları ile zaman içinde oluşan gelenekler özerkliğin sınırlarını belirler.
Sosyal güvenlik hizmetlerinin idari organizasyonu mutlaka merkez ve taşra örgütlenmesi şeklinde gerçekleştirilir.
Merkez örgütleri:Sosyalsigortaların merkez örgütü bünyesi içinde; yönetim, karar, denetim ve danışma organları (başkanlık veya müdürlük, yönetim kurulu, genel kurul, denetim birimleri, danışma kurulları vb.) ile birlikte sosyal sigorta kurumlarının üstlendiği görevleri yerine getirmeleri için olması gereken idari birimler (insan kaynakları, inşaat, satınalma, fon yönetimi, halkla ilişkiler birimleri gibi) yer alır. Sosyal sigortaların merkez örgütleri, sigortalılarla ilgili kayıtların tutulduğu ve saklandığı; gelir ve aylık bağlama işlemlerinin sonuçlandırıldığı, idari işlemlerde ortaya çıkan uyuşmazlıkların çözümü ile ilgili işlemlerin sonuçlandırıldığı, gelirlerin toplandığı, harcama ve yatırım kararlarının verildiği, kısacası nihai işlemlerin yapıldığı örgütlerdir. Hizmetin yürütülmesi ile ilgili olarak taşra kurumları arasındaki işbirliği ve koordinasyonun sağlanması da merkez örgüt tarafından yerine getirilir.
Taşra Örgütleri:Taşra birimleri en son noktada kişilere ulaştırılması gereken hizmetlerin verildiği birimlerdir. Sosyal sigortaların taşra örgütlenmesi, ülkenin coğrafi ve idari örgütlenmesine göre değişebilir.Sosyal sigorta kurumlarının elektronik ortamdan faydalanarak e-sigorta işlemlerini yaygınlaştırması, en fazla taşra örgütlenmesini etkilemektedir ve bu etki olumlu yöndedir. Bu bakımdan sosyal sigorta kurumlarının taşra hizmetlerini ve örgütlenmesini; e-sigorta öncesi dönem (evrak kayıt ve dosyalama sistemi) ve e-sigorta sonrası dönem olarak ikiye ayırmak yanlış olmayacaktır. E-sigorta hizmetlerin yaygınlaşması, sosyal sigorta kurumlarının taşra birimlerinin iş yükünü önemli ölçüde azaltmaktadır.
Vatandaş odaklı hizmet anlayışınınyaygınlaşması, taşra birimlerinde yüz yüze hizmetlerin önemini artıracaktır. Özellikle, engelliler, kadınlar, çocuklar, göçmenler ve benzeri dezavantajlı gruplara yönelik hizmetler kişisel ihtiyaçlar dikkate alınarak ve yüz yüze verilen hizmetler olduğu için taşra birimlerinin hedef hizmet grubu ve organizasyonu değişecektir.
Sosyal sigortaların kurumsal yapısı ve organizasyonu ile ilgili başlık altında ele alınması gereken birkaç konu daha vardır. Bunlar; primlerin nasıl toplanacağı, fon varsa yönetiminin nasıl gerçekleşeceği ve şikayet, başvuru ve bilgi alma mekanizmalarının varlığı ile ilgilidir. Sosyal sigorta kurumlarının primlerin tahsilatı, kendi organizasyonu içinde yer alan birimler tarafından gerçekleştirilebileceği gibi, vergi toplamakla görevli kamu idaresi (vergi idaresi vb kurumlar) tarafından da gerçekleştirilebilir.Türkiye, başlangıçtan itibaren sosyal sigorta kurumlarının primlerini kendisinin tahsil etmesi yöntemini benimsemiştir.
Eğer sosyal sigortalar fon biriktirme yöntemine göre çalışıyorsa, fon yönetimi sosyal sigortaların diğer yönetim işlerinden ayrılabilir. Bu amaçla bağımsız bir fon yönetimi kurumu oluşturulabilir.
Sigortalı, işveren, sosyal sigortalar kurumları ve varsa üçüncü kişilerle ilişkilerde ortaya çıkan problemler için başvuru, şikayet ve bilgi alma ile uyuşmazlıkların çözümü için de yönetim etkin yöntemlere organizasyonu içinde yer vermelidir.Sigortalı, işveren ve sosyal sigorta kurumları arasındaki uyuşmazlıkların idari mekanizmalarda çözülmesi çabukluk ve etkinlik sağladığı kadar sigortalıların ve işverenlerin sisteme ve kurumlara olan güvenlerini de belirler.
Sosyal Yardımlar ve Hizmetlerin (Primsiz Rejimlerin) Yönetimi
Sosyal yardımlar ve hizmetlerin yönetiminde üç farklı boyut öne çıkar. Bunlar;
Sosyal yardımların kurumsal yapılanması ve organizasyonu,
Sosyal yardım ve hizmetlerin kapsamının belirlenmesi,
Sosyal yardım ve hizmetlerin finansmanı.
Kurumsal yapılanma ve organizasyon:Hemen hemen her ülkede sosyal yardımlar ve hizmetlerin üst örgütlenmesi bir veya birkaç bakanlık bünyesinde gerçekleştirilir.Bizdeki uygulamasıyla Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, yalnızca bu faaliyetler için oluşturulmuş bir bakanlıktır ve bu alanda farklı bakanlıklar ve birimlerce yürütülen hizmetlerin birleştirilmesi ve dağınıklığın giderilmesi amacıyla bu yöntem tercih edilmiştir.
Ülkelerin ekonomik, sosyal ve kültürel yapı şartlarının farklılığı ile tarihsel gelişim sürecine bağlı olarak sosyal yardım ve hizmetler birden fazla bakanlığın faaliyet konusu da olabilir. Hatta, ülkemiz uygulamasında olduğu gibi, sosyal yardım ve hizmetlerin önemine bağlı olarak bu hizmetler Başbakanlık teşkilatı bünyesinde götürülebilir.
Sosyal yardım ve hizmetlerin organizasyonu, çeşitli bakanlıklar bünyesinde doğrudan ona bağlı birimler tarafından yürütülebileceği gibi hiçbir bakanlığa doğrudan bağlı olmayan, sosyal taraflarında temsil edildiği bir yönetim yapısına sahip kurumlar aracılığı ile de yürütülebilir.
Sosyal yardım ve hizmetlerin ister aynı bakanlık, isterse birden fazla bakanlık bünyesinde olsun farklı kurumlar tarafından yürütülmesi halinde aralarında koordinasyon ve işbirliği sağlama zorunluluğu ortaya çıkar. Bu amaçla, kurumlar üstü, bakanlıklardan bağımsız, çok zamanda ilgili sosyal tarafların katıldığı kurullar oluşturulur.Ülke çapında oluşturulan bu kurum veya kuruluşlar “millî-ulusal” koordinasyon, işbirliği ve üst kurullar olarak adlandırılır.
Sosyal yardım ve hizmet kurumlarında, doğrudan ihtiyaç sahibi kişilere gelir transferi sağladığı ve hizmet götürdüğü için son noktada yüz yüze hizmet sunma anlayışı hakimdir. Sosyal sigortalar merkezileştikçe, ortaya çıkan boşluğu doldurmak için sosyal yardım ve hizmetler yerelleşir, yerel hizmet birimlerinin önemi artar. Bu sebeple bütün sosyal yardım ve hizmet birimlerinin gerek yardım taleplerinin alınması gerekse yardım verilmesi ve hizmet sunulmasında taşra örgütleri vardır.
Sosyal yardımlar ve hizmetler organizasyonu içinde gönüllü veya yarı gönüllü organizasyonların çok önemli fonksiyonları vardır. Üçüncü sektör olarak adlandırılan sektör içinde yer alan gönüllü yardım kuruluşları, gelişme seviyesi ne olursa olsun bütün ülkelerde giderek artan öneme sahip olan bir fonksiyon görmektedirler.Gönüllü kuruluşların en belirgin özelliği çok çeşitli yapıları ile esnek ve yaygın bir örgütlenme ağına sahip olabilmeleridir.
Sosyal yardımlar ve hizmetlerin kapsamı:Sosyal yardım ve hizmetler, vergilerle finanse edildiği için vergi ödeyenlerle bu yardım ve hizmetlerden faydalanan kişiler farklıdır. Hatta yardım ve hizmetlerden faydalananlar, hiç vergi ödemeyenlerdir.Vergi gelirleri ile finanse edilen sosyal yardımlar ve hizmetlerden gerçekten ihtiyacı olanların faydalanması arzu ediliyorsa, o ülkenin nüfus, doğum-ölüm oranları, mülkiyet, ikametgah, gelir seviyesi, servet birikimi, aile büyüklüğü gibi temel verileri hakkında hükûmetin ayrıntılı ve sağlıklı verilere sahip olması gerekir. Hâlbuki bu veriler gelişmekte olan ülkelerde ya yoktur ya da son derecede yetersiz ve güvenli olmayan verilerdir. Kaldı ki bu ülkelerde nüfusun ve ekonomik faaliyetlerin önemli bir kısmı kayıt dışı ekonomi içindedir. Eğer, gelir veyaservet testine dayanan bir sosyal yardım ve hizmet programı uygulanacak ise bu veriler olmadığı veya yetersiz olduğu için bu programlarla istenilen amaçlara ulaşılamayacaktır.
Hükûmetler, sosyal yardım ve hizmetlerin uygulanmasında kötüye kullanımları önleme konusunda tamamen de çaresiz değildirler.Mesela, para ödemelerinin düzenli kayıt tutulan bankalar aracılığı ile yapılması, yardım alanların diğer bütün mali işlemlerini bankalar üzerinden yapması, mümkün olan bütün kayıtların zaman içinde tek merkezden ulaşılabilecek ve çapraz kontrollerin yapılmasına imkân verecek şekilde elektronik ortamlarda yapılması bu tedbirlerden ilk akla gelenleridir.
Sosyal yardımlar ve hizmetler konusunda bir başka kontrol ve amaca uygun program uygulama mekanizması, yardımların şartlı olarak verilmesidir.
Sosyal yardımlar ve hizmetlerin etkin organizasyonu konusunda başvurulacak en etkin yöntem, bütün ülke için geçerli bir yoksulluk sınırı belirlemek ve bu sınır esas alınarak yardım ve hizmetleri yönlendirmektir.
Sosyal yardımlar ve hizmetlerin finansmanı:Sosyal yardım ve hizmetler, gelir ve şirketler vergisi yoluyla doğrudan veya mal ve hizmetler üzerine konulan dolaylı vergilerle finanse edilir. Sosyal yardım ve hizmetlerin finansmanı için de tıpkı sosyal sigortalarda olduğu gibi yıllık gelir ve giderlerini dengeleyecek aktüeryal hesapların yapılması gerekir. Giderlerin, bütçeden tahsis edilen miktarı aşması hâlinde ya ödemelerde kısıntı yapılacaktır, ya da sistem sürdürülemez hâle gelecektir.Sosyal yardım ve hizmetlerin bütçelemesi, genel bütçeden bu amaçla ne kadar kaynak tahsisi yapılacağına karar verecek siyasi iktidar ile bu programları yürüten kurum ve kuruluşlar arasında çok yakın bir işbirliğini gerektirir.
Sosyal sigorta kurumları gibi sosyal yardım ve hizmet kurumlarının da yönetim giderlerinin, kaynakların etkin kullanımına imkan verecek şekilde, düşük olması gerekir. Kamunun özellikle taşradaki örgütlenme ağından faydalanarak sosyal yardım ve hizmetlerin verilmesi önemli tasarruflar sağlayabilir ve yönetim giderlerini azaltıcı etki yapabilir. Makul olarak kabul edilemeyecek yükseklikteki yönetim giderleri ve hizmet sunum maliyeti, sosyal yardım programlarının kamuoyundaki algısını olumsuz etkileyebilir ve programların sürdürülebilirliğini tehlikeye sokabilir.