SOSYAL HİZMET ETİĞİ - Ünite 2: Sosyal Hizmet Etiğinin Felsefi Temelleri Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 2: Sosyal Hizmet Etiğinin Felsefi Temelleri

Sosyal Hizmetin Değeri

Sosyal hizmet ne ve kim içindir? Sosyal hizmetin farklılığını ortaya koyan nedir? Sosyal hizmet nasıl yapılmalıdır? Sosyal hizmetin belirleyici ilkeleri nelerdir? Bu tür soruların her biri sosyal hizmet etiği sınırları içinde yapılacak felsefi bir sorgulamayı gerekli kılan sorulardır. Böyle bir sorgulama, sosyal hizmet etiğinin esas meselesini oluşturması bakımından insanların yapıp etmelerine, ilişkilerine dair sorunlara işaret ederek, bunların anlaşılmasının yolunu açacaktır. Ancak daha da önemlisi bu sorunların eleştirilmesinde, değerlendirilmesinde ve insanın değerini gözetecek yaratıcı fikirlerin öne sürülmesinde etik sınırları da yine bu sorgulama belirleyecektir. Sözü edilen felsefi sorgulamaya ‘sosyal hizmetin değeri nedir?’ sorusuna yanıt aranarak başlanması, doğası gereği politik ve etik olan sosyal hizmetin özgünlüğünün anlaşılabilmesi için önemlidir.

Bir akademik disiplin olmasının yanı sıra insan yaşamına dokunan bir meslek olması nedeniyle, sosyal hizmette etik meseleler oldukça önemli bir yerde durmaktadır. İnsanın -insan olarak- değerinin gözetilmesini amaçlayan bu dokunuş, sosyal hizmetin hem bir disiplin hem de bir meslek olarak özgünlüğünü oluşturmaktadır.

Sosyal hizmetin insan anlayışı, insanın yalnızca insan olması bakımından değerli olduğu kabulüne dayanır. İnsanın değerini gözetme çabası ise sosyal hizmetin değerini oluşturmaktadır. gerek bireysel düzeyde gerekse toplumsal düzeyde insan haklarının korunması, ihlallerinin önlenmesi ve sosyal adaletin sağlanması -sosyal hizmetin tanımıyla da uyumlu bir biçimde- başlı başına sosyal hizmetin varlık sebebi hâline gelmektedir. Bu meseleler ise aynı zamanda etiğin sınırları içerisinde yer almaktadır ve sosyal hizmet etiğinin de temelini oluşturmaktadır.

Bir Meslek Etiği Olarak Sosyal Hizmet Etiği

Sosyal hizmet etiğini değerlendirdiği çalışmasında Reamer, 1950’li yıllara kadar meslek etiğine ilişkin ciddi bir çalışmanın olmadığına dikkat çekmekle birlikte 20. yüzyılın henüz başlarında sosyal hizmet etiği kapsamında değerlendirilebilecek bazı çabalardan söz eder. Bu erken tarihli çabalar, mesleğin etik ilkelerinin yazılması, sosyal hizmette etik sorunlara ilişkin bir komite oluşturulması ve bazı sosyal hizmet okullarında değer ve etik üzerine dersler verilmeye başlanması şeklinde gerçekleşmiştir. Sosyal hizmetin bir meslek olarak kabul görmesinden yaklaşık elli yıl sonra ise meslekte etik standartlar ve rehberler yayınlanmaya başlanmıştır.

Sosyal hizmet etiği de benzer biçimde doğru eylemin ne olduğunu tartışır ve koyduğu eylem ilkeleriyle mesleğin uygulayıcısı olan sosyal hizmet uzmanının mesleki eylemlerinde insanın değerinin harcanmamasını ‘bir ölçüde’ sağlamayı amaçlar.

Meslek etiklerinin kurallar, ilkeler yoluyla mesleğin sınırları içinde eylemde bulunanların doğru eylemlerde bulunmalarını olanaklı kılabildiklerine ilişkin bu temel bilgilendirmenin ardından, sosyal hizmet etiğini oluşturan bileşenlere daha yakından bakmak, konunun ayrıntılı ele alınabilmesi açısından bir gereklilik olarak ortaya çıkmıştır. Böylelikle ünitenin girişinde sorulan sosyal hizmetin belirleyici ilkelerinin ne olduğu sorusu da sosyal hizmetin değerleri ve ilkeleri bağlamında yanıtlanabilecektir.

Sosyal hizmetin değer temeli: Bilgi ve beceri temelleriyle birlikte sosyal hizmetin üzerine kurulu olduğu değer temeli, mesleki tüm eylemlerde baskı ve ayrımcılığın karşısında insanı amaç olarak belirlemenin, insandan taraf olabilmenin olanağını sağlayacak güçlü bir dayanak oluşturmaktadır. Bu anlamda sosyal hizmetin değer temeli, mesleklerini etik sorumlulukla gerçekleştirmeleri sırasında karşılaşabilecekleri olası dışsal ve içsel engellemeler ve baskılar karşısında da sosyal hizmet uzmanlarını güçlü kılmaktadır. Çünkü mesleki uygulamaların, meslekleşme sürecinde temel rol oynayan- sosyal hizmetin değerleriyle uyum içinde olması gerekliliği sosyal hizmet etiğinin temel savlarından birisidir.

Sosyal hizmetin mesleki değerleri, sosyal hizmet uzmanının değer yargılarıyla hareket etme olasılığından doğabilecek sorunların en aza indirilmesi konusunda hem mesleği ve meslek elemanlarını hem de sosyal hizmetlerden yararlananları koruyucu bir nitelik taşır.

Mesleki değerlerin koruyucu olma özelliği, sosyal hizmet uzmanlarının toplumun yaygın olarak kabul ettiği değer yapısı dışında kalmış, kendilerinden farklı sosyoekonomik, kültürel ya da politik özelliklere sahip kimselerle çalışmak durumunda olmasıyla ilişkilidir. Bu durum, sosyal hizmet uzmanının kendi kişisel değer sistemini herkes için geçerli görmemesi gerektiğini göstermektedir.

Sosyal hizmet uzmanları, kişisel değer yargılarının içinde yer aldıkları aile, akran grupları vb. ile toplumda yaygın değer yargılarıyla biçimlendiğinin bilincinde olmalı, eylemlerini düşünümsel/ dönüşümsel (reflective) bir şekilde gerçekleştirmelidir. Düşünümsel/ dönüşümsel uygulama ile ulaşılmak istenen amaç, çeşitli sosyoekonomik, duygusal, kültürel ve politik kaynaklardan gelen karmaşık bilgileri ve değer sistemlerini değerlendirerek, insan haklarını korumaya ve sosyal adaleti sağlamaya çalışmaktır.

Sosyal hizmetin geleneksel değerleri: Biestek’in yedi basamaklı değerler şeması, sosyal hizmet uygulamasının başarısı için oldukça etkili noktalara işaret etmektedir.

Bireyselleştirme: Her bir insanın, pek çok açıdan biricik özelliklere sahip bireyler olduğunun kabul edilerek davranılması gerekliliğidir. Bu anlayıştan hareketle sosyal hizmet uzmanı, kişisel farklılıklarıyla birlikte herkesin insanca muamele görme hakkına sahip olduğu bilinciyle hareket etmelidir. Bu nedenle bireyselleştirme değeri, insan haklarının gerçekleştirilmesiyle doğrudan bağlantılıdır. Bireyselleştirme değerinin, sosyal hizmet uygulaması açısından önemli içerimler ve sonuçları vardır.

Duyguların Amaçlı Dışavurumu: Sosyal hizmet uygulaması, insanların duygularını dikkate alabildiği ölçüde başarılı olabilecektir. Bu nedenle sosyal hizmetlerden yararlanacak olan kişilere duygularını ortaya koyarak tartışma fırsatı verilmesi oldukça önemlidir. Bu noktada sosyal hizmet uzmanı olumsuz duyguların ifade edilebilmesinin zor olduğunu akılda tutmalı ve kişiye duygularını baskılamaması, duyguları olumsuz da olsa açık bir biçimde konuşması konusunda yardımcı olmalıdır.

Kontrollü Duygusal Katılım: Sosyal hizmetlerden yararlananlar tarafından doğrudan ya da dolaylı olarak dışa vurulan duyguların öneminin kavranması ve o birey için ne anlama geldiğinin doğru değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu nedenle sosyal hizmet uzmanı, hizmetlerden yararlananların dışa vurduğu duygulara samimi bir duruş geliştirmeli ve hassasiyet göstermelidir. Ancak bu şekilde açığa çıkan duygulara karşı uygun tepkiler geliştirebilmek mümkün olacaktır. Bu noktada sosyal hizmet uzmanının kendi duygularının farkında olması, tepkilerinin doğruluğunu keşfedebilmesi açısından hayati öneme sahiptir. Bu çerçevede sosyal hizmet uzmanının duygularını saklaması ya da çarpıtması yerine, şeffaf ve açık bir şekilde iletmesi önemlidir.

Kabul: Sosyal hizmet uzmanının, hizmet alan kişilerin güçlü ve zayıf yönlerini, uyumlu ve uyumsuz niteliklerini, olumlu ve olumsuz duygularını, yapıcı ve yıkıcı davranışlarını olduğu gibi kabul etmesi anlamına gelir. Bu kabul, bir yandan, sosyal hizmetlerden yararlanan kişinin bu süreci engelleyecek fiziksel, bilişsel, sosyal ve kültürel düzeyini olduğu gibi kabul ederek uygulama planı yapılmasını ifade eder.

Yargılayıcı Olmayan Tutum: Sosyal hizmet uzmanının onaylama ya da onaylamama duyguları içinde hizmetlerden yararlananları yargılaması, uygulama açısından bir yarar sağlamayacaktır. Sosyal hizmet uzmanı kabul edilemez görülen kimi eylemleri onaylamayabilir ancak bu, hizmetlerden yararlanmak üzere birlikte çalışılan kişinin onaylanmaması anlamına gelmez. Kişiye yönelen yargılayıcı tutumlar, kişilerin yaşadığı sorunların artmasını ve yayılmasını önleyemeyecek, onaylanmayan davranışın azalmasını sağlamayacaktır. Yardım etmekten kaçınmaya kadar ilerleyebilecek olan bu süreç, durumu daha da kötüleştirerek bir kısır döngü yaratacak ve sosyal hizmet uygulamasının başarısızlığı olarak anılacaktır.

Kendi Kaderini Tayin: Herkesin kendi yaşamıyla ilgili kararları alma hak ve özgürlüğüne sahip olduğunu ve sosyal hizmet uzmanının bunu kabul etmesi gerekliliğini vurgular. Ancak bu, kişinin kararlarının yasalar ve insan hakları çerçevesinde olumlu ve yapıcı olarak değerlendirilmesi gerekliliğiyle sınırlandırılmıştır. Bu değerle ilgili olarak sosyal hizmet uzmanının mesleki başarısı, hizmetlerden yararlanan kişilerle birlikte en iyi olanın ne olduğunu insanın değeri çerçevesinde araştırmada saklıdır.

Gizlilik: Sosyal hizmet uzmanı ve hizmetlerden yararlanan kişiler arasında kurulan mesleki ilişki içerisinde hizmet alanların paylaştığı özel bilgilerin gizli tutulmasına ilişkin bir değerdir. Sosyal hizmet mesleği açısından, sosyal hizmetlerden yararlanmak üzere gelen kişilerin hassas kişisel meselelerini rahatlıkla konuşabilmesi, güven ve dürüstlüğe dayalı bir ilişki ile mümkündür. Bu açıdan gizlilik, sosyal hizmet uzmanı için hem etik bir zorunluluk hem de etkili bir sosyal hizmet uygulaması için ön şarttır.

Sosyal hizmetin özgürleştirici değerleri: 1960’lı yıllar sosyal hizmet disiplininin daha geniş sosyal ve politik örüntüleri dikkate alması gerektiği konusunda önemli eleştirilere sahne olmuştur. Bu eleştiriler, radikal sosyal hizmetin gelişmesi ve ayrımcılık karşıtı uygulamanın temellerinin atılması ile birlikte, güç, eşitsizlik, sosyal adalet gibi olguların önemini vurgulayan yeni değerlerin ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştır. Böylelikle Biestek’in yedi basamaklı şemasının tamamlayıcısı ve çağdaş sosyal hizmetin değer temeli olarak öne sürülen yedi değer, sosyal hizmetin özgürleştirici değerleri olarak adlandırılmıştır:

Bireysellikten uzaklaşma: Bu değer, her bireyin biricik olduğunun kabul edilmesinin önemini vurgulamakla birlikte bireyin ihtiyaçlarını, koşullarını ve potansiyel çözümlerini belirleyen daha geniş sosyoekonomik, politik ve kültürel yapının bir parçası olduğunun dikkate alınması gerektiğiyle ilgilidir. İçinde yer aldıkları sosyal koşullar ve bu sosyal koşulları belirleyen güç ilişkileri bireylerin kimliğini oluşturur. Bu nedenle, sosyal hizmet uzmanının bireyi daha geniş bir bağlamda onu etkileyen baskıcı sosyal ilişkilerle birlikte ele alması gerekmektedir. Böylece insanlar, hem bireyselleştirme değerinin vurguladığı biçimiyle haklar bağlamında biricik hem de bireysellikten uzaklaşma değerinin vurguladığı biçimiyle sosyalekonomik, kültürel ve politik ilişkiler ağının bir parçası olarak görülebilecektir.

Birlikte çalışma: Sosyal hizmet uzmanının hizmet alan kişiler adına ya da onlar için karar veren değil, hizmetlerden yararlananlarla iş birliği içerisinde durum değerlendirmesi yapan, uygulama planı üzerinde anlaşma sağlayan, sorunların çözümü için atılacak adımlarda ve gerçekleştirilecek değerlendirmelerde karşılıklı sorumluluk ve katılım ilkeleri üzerinden hareket eden kişi olduğunu vurgular. Bu değer, aynı zamanda, diğer meslek elemanlarıyla (doktorlar, hemşireler, öğretmenler vb.) çok-disiplinli yaklaşımın bir parçası olarak iş birliği içerisinde çalışmak anlamını da içermektedir.

Güçlendirme: Sosyal hizmet uzmanının bireylerin yaşamları ve yaşamlarını belirleyen sosyoekonomik, kültürel ve politik koşullar üzerinde daha fazla kontrol sahibi olabilmeleri için çalışması gerektiğine vurgu yapar. Bireyin psikolojik engellerini fark etmesine yardımcı olarak bilinçlendirilmesi ve benlik saygısının arttırılması bireysel güçlendirmeye örnektir.

Otantiklik: Kişinin olayları içerisinde olduğu zaman diliminde tüm gerçekliğiyle fark ederek o anda nasıl yaşayacağının seçimini yapması, yapılan seçimin sorumluluğunu alması ve verdiği kararları yaşama aktarabilmesi anlamında varoluşçu yaklaşımla ilişkilidir. Çünkü yaşananlar, bir bölümüyle kişinin kontrolü dışında olmakla birlikte büyük bölümüyle de verilen kararlara bağlıdır. Otantiklik değeri, iki düzeyde işlev gören bir sosyal hizmet değeridir. Birinci düzeyde bu değer, sosyal hizmet uzmanlarının kendi eylemlerinin yarattığı etkiyi dikkate alması gerektiğini vurgular. İkinci düzeyde ise bu değer, hizmetlerden yararlanan kişilerin kendi sorunlarının çözümünde gerçekçi olmalarına ve sorumluluk almalarına yardımcı olmanın önemini gösterir.

Eşitlik: Sosyal hizmet uzmanlarının herkese eşit adaletle davranması gerekliliğini vurgulamaktadır. İnsanların ihtiyaçları farklı olduğu için sosyal hizmet uzmanı, her bir insanın ihtiyaçları doğrultusunda mesleki uygulamasını planlamalıdır. Dolayısıyla sıklıkla tek biçimcilikle karıştırılan eşitlik değeri çerçevesinde herkese aynıymış gibi davranmanın eşitsizlikleri pekiştirebileceği dikkate alınmalıdır. Eşitlik sadece bireyle ilgili bir mesele değildir. Sınıf, etnisite, toplumsal cinsiyet, yaş, engellilik ve cinsel kimlik ve cinsel yönelim bağlamında yapısal meselelerin varlığına ve eşitsizliğin kişisel önyargıların ötesinde toplumsal kurumların oluşturduğu ortak normlar, anlamlar ve kalıp yargılar üzerinden biçimlendiğine dikkati çeker.

Sosyal adalet: Sosyal adalet, toplumdaki her bireyin temel ve yurttaşlık haklarına sahip olduğu, eşit fırsat, kaynak ve sorumlulukları olduğu idealine dayanır. Sosyal hizmet açısından yoksulluk, yoksunluk ve sosyal dezavantajları deneyimleyen nüfus gruplarıyla çalışmak, sosyal adaletsizliklerin ciddi bir sosyal sorun olarak ele alınmasını gerekli kılmaktadır. Bu açıdan yalnızca temel ve yurttaşlık haklarından yararlanma konusunda eşitsizliğe neden olan pratikleri değiştirmeyi amaçlayan bir sosyal hizmet uygulaması, sosyal adaleti ve insani ilerlemeyi sağlayabilecektir. Dolayısıyla bir sosyal hizmet değeri olarak sosyal adaletin, aynı zamanda eşitlik ve yurttaşlık değerleriyle ilişkisi sıklıkla vurgulanır.

Yurttaşlık: Bu değer, sosyal hizmet disiplininin sosyal dışlanmaya maruz kalabilecek birey, aile, grup ve toplulukların yurttaşlık haklarından eşit ve adil biçimde yararlanmalarını sağlamadaki sorumluluğunu vurgular. Bu nedenle sosyal hizmet uzmanları, çalıştıkları ülkelerin yurttaşlarına sunduğu hakları bilmeli ve tüm yurttaşların haklarından eşit bir biçimde yararlanması bilinciyle hareket etmelidir. Yurttaş olmak ekonomik, sosyal ve siyasi haklara sahip olmak ve sosyal yaşama dâhil olmak anlamına gelir. Bu açıdan belirli yurttaşlık haklarından yararlanamayan, olumsuz etiketlemelerle bu hakların dışında bırakılmış kişi, grup ve toplulukların deneyimlediği baskı ve ayrımcılıklara meydan okuyan sosyal içerme kavramıyla yakından ilgilidir.

Sosyal hizmetin etik ilkeleri: Sosyal hizmet uzmanının hizmet alanla kurduğu mesleki ilişkinin niteliğine dair bir belirlenim ortaya koyarak uzmanı bilgilendiren, yönlendiren ve mesleki sorumluluklarının sınırlarını çizen etik ilkeler, insanlar arası ilişkilerde ortaya çıkabilecek etik sorunların benzerliği üzerinden biçimlendirilmektedir. Sosyal hizmetin değer temelinden üretilen bu ilkeler, sosyal hizmet uzmanlarının “karşılaştıkları belirli durumlar karşısında ne yapmaları ya da yapmamaları gerektiğine ilişkin sorulara genel bir yanıt verme” çabasını taşırlar. Bu sorulara verilen yanıtlarla mesleğin gerçekleştirildiği her zaman geçerli olacak mesleki davranış normları ortaya koyulmaya çalışılmaktadır. Ancak bu ilkelerin her zaman geçerli olması, onların aynı zamanda her tek durum için geçerli olduğu anlamına gelmemektedir. Bu ilkelerle her koşulda yapılması doğru olan şeyin ne olduğunun bulunabileceğini varsaymak, sosyal hizmet uygulamasının olmazsa olmazı olan “doğru değerlendirme”nin önündeki en büyük engeli ortaya çıkartacak ve sosyal hizmet uygulamalarında ezbere değerlendirmeler yapılmasına neden olacaktır.

Bu doğrultuda sosyal hizmet uzmanının mesleki uygulamalarında her zaman göz önünde bulundurması talebiyle pek çok ülkede ulusal düzeyde ve elbette uluslararası sosyal hizmet uzmanları birliklerince de etik ilke rehberleri yayınlanmıştır. Aşağıda Uluslararası Sosyal Hizmet Uzmanları Federasyonu ve Uluslararası Sosyal Hizmet Okulları Birliği’nin ortaklaşa hazırladığı etik ilke rehberinden başlanarak, tarihî açıdan köklü geçmişleri bulunan Amerika Birleşik Devletleri, Avustralya, Kanada ve Britanya ile son olarak Türkiye’de sosyal hizmet uzmanları için hazırlanan etik ilke rehberlerine mercek tutulmaktadır.

Uluslararası Sosyal Hizmet Uzmanları Federasyonu (IFSW) ve Uluslararası Sosyal Hizmet Okulları Birliği (IASSW), 2004 yılında Avustralya’da gerçekleştirdikleri toplantıda ilk kez 1994 yılında geliştirdikleri etik ilkeleri yeniden gözden geçirmişler ve ‘Sosyal Hizmette Etik, İlkeler Bildirgesi’ni yayınlamışlardır. Bildirgede belirlenen üç temel etik ilkeden;

  • İlki olan, ‘insan hakları ve insan onuru’nun altında kendi kaderini tayin, hizmet alanların katılımlarının sağlanması, insana bir bütün olarak davranma ve güçlendirme olmak üzere dört alt ilkeye yer verilmiştir.
  • İkinci temel ilke olarak belirlenen ‘sosyal adalet’in altında yer alan beş alt ilke ise negatif ayrımcılıkla mücadele, farklılıkları kabul, kaynakların eşit dağıtımı, adil olmayan politika ve uygulamalarla mücadele ve dayanışmadır.
  • Üçüncü temel ilke ‘mesleki davranış’tır. Bu son ilke altında yer verilen on iki alt ilkede sosyal hizmet uzmanlarının mesleki becerilerini geliştirmeleri, bu becerileri insani olmayan amaçlar için kullanmamaları, dürüst ve empatik olmaları, hizmet alanların ihtiyaç ve isteklerini dikkate almaları, uygun hizmetleri sağlamaları, gizliliği korumaları, mesleki davranışlarının hesabını verebilmeleri, sosyal hizmet okullarıyla iş birliği içinde olmaları, etik karar vermeleri, kararlarının nedenlerini açıklayabilmeleri ve etik ilkelerin gelişimi için çalışmaları gerektiği vurgulanmaktadır.

Sosyal hizmet alanında diğer etik düzenlemeler şunlardır:

  • (ABD) Ulusal Sosyal Hizmet Uzmanları Birliği (NASW
  • Avustralya Sosyal Hizmet Uzmanları Birliği (AASW)’nin ilk kez 1954 yılında geliştirdiği etik ilkeler.
  • Kanada Sosyal Hizmet Uzmanları Birliği (CASW), ilk kez 1938 yılında yayınladığı etik uygulama rehberi
  • Britanya Sosyal Hizmet Uzmanları Birliği (BASW), etik ilkeleri ilk kez 1975 yılında oluşturmuş, yıllar içinde birçok kez yenilemiş ve son olarak 2014 yılında güncellemiştir.
  • Türkiye’de ise Sosyal Hizmet Uzmanları Derneği tarafından 2001 yılında Uluslararası Sosyal Hizmet Uzmanları Federasyonu ve Ulusal Sosyal Hizmet Uzmanları Birliği’nin etik ilkeleri incelenerek ‘Sosyal Hizmet Mesleğinin Etik İlkeleri ve Sorumlulukları’ yayınlanmıştır.

Tüm bu etik ilke rehberlerinin ortak özelliği, sosyal hizmetin insanın değerini gözetmek için mücadele ettiği gerçekliği üzerine kurulu olmasıdır. Bu ilkeler, zaman içinde birden çok kez revize edilmiş olmakla birlikte, mesleğin ortaya çıkışından bu yana tüm sosyal hizmet uzmanları için mesleki eylemlerinde rehber olma ve her zaman geçerli olma iddiasını sürdürmektedir.

Sosyal hizmet uzmanının mesleki eylemleri: Thompson (2006, s.14) devlet ve yurttaşlar arasında kurulan çift yönlü ilişkide sosyal hizmet uzmanlarının mesleki eylemleriyle potansiyel güçlendirmeye ya da potansiyel baskıya sebep olması nedeniyle söz konusu ilişkide uzmanın rolünün oldukça önemli olduğunu tartışır. Sosyal hizmet uzmanının üstlendiği bu arabulucu role etik açıdan bakıldığında, uzmanın eylemlerinin sonuçlarını taşıma zorunluluğu da daha net görülmektedir. Çünkü her sosyal hizmet uygulamasının dâhil olunan, müdahale edilen insan yaşamında bir karşılığı bulunmaktadır.

Sosyal hizmet uzmanları, meslek adına yapıp ettikleriyle güçsüzleştirmeye, baskıya ve ayrımcılığa neden olan baskı mekanizmalarıyla mücadele edebilecekleri gibi, bu baskının ortaya çıkmasına veya sürdürülmesine de neden olabilirler. Bu nedenle sosyal hizmet uzmanlarının yer aldığı bu etkili ve önemli pozisyon, sosyal hizmetin amacı gereği uzmanın mesleki eylemlerinin doğru olması zorunluluğunu da beraberinde getirmektedir. Sosyal hizmet uzmanının mesleki eylemlerinin sonuçlarından sorumlu olması, hizmet alanların bu eylemlerden zarar görmemesi ve mesleğin hesap verilebilirliği açısından bir gerekliliktir. Sosyal hizmet uzmanının mesleki eylemlerinin taşıması beklenen değer, sosyal hizmetin değerinin korunması için bir ön koşuldur.

Sosyal hizmet uzmanının doğru eylemleri gerçekleştirebilmesi, onun her tek durumda yapılması gerekenin ne olduğunu bulmaya yönelik ezbere olmayan bir değerlendirme yapmasına bağlıdır. Bir başka deyişle sosyal hizmet uzmanı, mesleki sınırları içinde karşılaştığı her tek durum için “ne yapması gerektiğini bulmak zorundadır.” Eğer sosyal hizmet uzmanı etik bir kişi ise yani eylemlerinde insanın değerini gözetiyorsa ve insanı amaç olarak görüyorsa bu bağlamda gerekenin ne olduğunu bulacak ve ona göre davranacaktır.

Bu koşullarda sosyal hizmet uzmanının eylemi de doğru bir eylem olacaktır. Sosyal hizmet uzmanının mesleği dâhilinde yapıp ettikleri, hizmet alanlarla kurulan mesleki ilişkinin niteliğini belirlemektedir. Bu belirlenim, uzmanın, hizmet alanın kendisine, eylemlerine ve koşullarına ilişkin bir değerlendirmeyi içinde barındırır. Sosyal hizmet uzmanının değerlendirmesinin doğru olması ise yapılması gerekenin ne olduğunu bulabilmesi için bir ön koşuldur.

Sosyal hizmet uzmanının etik eylemde bulunabilmesi için bunu yapa yapa öğrenmesi ve doğru değerlendirme yapmayı bir alışkanlığa dönüştürmesi gerekmektedir. Uzman, doğru değerlendirme olanağını ancak böylelikle harekete geçirebilir. Bu nedenledir ki sosyal hizmet uzmanları, yalnızca meslek elemanı olmaları dolayısıyla değil, kişi olarak doğru değerlendirme yapabilmeyi yaşamlarının her anında gerçekleştirmek durumundadır.

Sonuç olarak sosyal hizmet uzmanı “mesleğini gerçekleştirirken yapılması gerekeni, mesleğe ait hazır ilkelerin gereklilik kalıplarıyla sınırlamadan bulabilmelidir.” Bu ise her durumda yapılması gerekenin nasıl bulunabileceğini gösteren eğitimle olanaklı hâle gelse de bunu yapıp yapmamak yine kişi olarak sosyal hizmet uzmanının kendisine bağlıdır.