SOSYAL HİZMET ETİĞİ - Ünite 6: Hizmet Alan Hakları Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 6: Hizmet Alan Hakları

Giriş

Türkiye’nin Sosyal Hizmet Uzmanları Derneği tarafından gözden geçirilerek yayınlanmış olan ve Uluslararası Sosyal Hizmet Uzmanları Federasyonu’nun ve Uluslararası Sosyal Hizmet Okulları Birliği’nin kabul ettiği “Sosyal Hizmet Mesleğinin Etik İlkeleri ve Sorumlulukları (2004)” belgesi, mesleki etiğin temel bileşeni olan hizmet alanların hakları konusunda rehber niteliğindedir. Bu belge, sosyal hizmet uzmanlarının (1) hizmet alanlara, (2) meslektaşlarına, (3) uygulama ortamına, (4) kendisine, (5) mesleğine ve (6) topluma olmak üzere altı alandaki sorumluluklarını kapsamaktadır.

Tartışmamıza şu soruyla başlayabiliriz:

Sosyal hizmet uzmanları danışanlarına karşı nasıl davranmalıdır?

Birey Refahı Ve Kamu Refahı Arasında Denge Kurmak

Sosyal hizmet mesleğinin etik çerçevesi içinde birey refahı doğrudan self-determinasyon ve bireyin onuruna saygı değerleri ile ilgilidir. Kamu refahı ise doğrudan, sosyal adalet ve eşitlik değerleri ile ilgilidir.

Bu anlamda, mesleğin kendisine has ideolojisinin varlığı ortaya çıkmaktadır. Ünlü İngiliz düşünür Charles Levy’nin ifade ettiği gibi; “sosyal hizmet farklılıklara hoşgörüsü olan bir meslektir fakat aynı zamanda kimin, hangi koşullarda ve nasıl bir yasam sürmesi gerektiğine ilişkin kesin kabulleri vardır”. Bu özelliği bize sosyal hizmetin yalnızca bir bilim ve sanat olmadığını aynı zamanda kendine has bir ideoloji olduğunu da gösteriyor.

Self-Determinasyon

Danışanın ‘self-determinasyon hakkı’ etik ilkesi mantıksal olarak kişinin saygınlığı inancından doğar. Bununla birlikte bu ilke, danışana uzman tarafından çeşitli alternatifler sunmayı da içerir. Zira alternatif seçimler danışanın önünde olmaz ise bunlar arasından bir seçim yapma özgürlüğü olur mu? Dolayısıyla uzmanların danışanları için uygun olan seçenekleri göstermeleri ve bunlar arasında kendilerinin en çok istediklerini veya benimsediklerini seçmeleri gerçekçi bir selfdeterminasyon uygulaması olarak düşünülebilir.

Self-determinasyonla ilgili akılda tutmamız gereken önemli bir diğer konu seçim yapmanın doğası ile ilgilidir. Bilinmesi gereken, danışanın değerlerinin ve isteklerinin ancak başkalarının özgürlüğünü kısıtlamaması şartıyla kabul edilebileceğidir.

Kamu Refahı ve Yasal Yetkinin Kullanımı

Birey refahını temel alan self-determinasyonun karşıtı olan kamu refahı, temelindeki ‘yüksek yarar’ etik ilkesiyle, sosyal hizmet uzmanının –belirli durumlarda ve vaka tiplerinde– yasal yetkilerini kullanmasını mümkün kılar.

Hangi durumlarda ve vaka tiplerinde self-determinasyon yerine yüksek yarar etik ilkesini referans alırız? İki grupta sınıflandırma yapabiliriz (Compton ve Galaway, 2005).

1. Korunma gereksinimi (korunmaya muhtaçlık statüsü) saptanan vakalarda.

  • Çocuklar (18 yas ve altı)
  • Engelliler (özellikle zihinsel engelleri olanlar)
  • Yaslılar (özellikle özbakımını yapabilecek fiziksel yetilerinde veya bilişsel yeterliklerinde ağır kayıpları olanlar)
  • Şiddet mağduru kadınlar.

Bu tip vakaların korunabilmeleri ve gereksinimlerini giderebilmeleri için başkalarına bağımlılıkları vardır. Bu kişilerin vasileri doğal olarak öncelikle aile üyeleri veya bakım verenleridir. Bu kişilerin işlevsel olmadığı durumda sosyal hizmet uzmanı yasal yetkisini kullanarak kamunun vasi olduğu – çocuk, yaslı, engelli bakımevleri gibi kuruluş bakımı hizmeti sunulur.

2. Toplumsal normları ve yasaları ihlal ettiği için zorunlu rehabilitasyon uygulanan vakalarda.

  • Çocuk ve yetişkin hükümlüler
  • Alkol veya madde bağımlıları
  • Ruhsal engelliler (psikotik bozukluğu olanlar)

Bu tip vakaların toplumun iyilik hâlinin ve sosyal kontrolün sağlanması amacıyla tutukevleri, madde bağımlılığı tedavi merkezleri, yatılı rehabilitasyon merkezleri gibi hizmet kuruluşlarında gönüllü olup olmadıkları referans alınmaksızın rehabilitasyonları sağlanır.

Vaka Görüşmelerinde Etik İlkeler

Felix Biestek (1961), sosyal hizmet uzmanlarının danışanlarına nasıl davranmaları gerektiğini gösteren ilk kişiydi. Biestek’in ilkelerini kendi görüşlerimizle geliştirerek karma bir ilkeler grubu oluşturabiliriz. Buna göre sosyal hizmet uzmanı danışanları ile görüşürken mikro düzeyde aşağıda sıralanan sekiz etik ilkeyi dikkate almalıdır (Biestek, 1961; Banks, 2001; Öztürk, 2009):

1. Bireyselleştirme:

Bireyselleştirme ilkesi danışanların ‘biricik’ –insan hakları çerçevesinde insanlığın özel bir parçası– olarak kabul edilmelerini ifade eder. Danışanımızı, kendisine has gelişimi, çevresel koşulları ve kişiliğinin farklılığı ölçüsünde ele almalı ve özgün bir müdahale planı uygulamalıyız.

Bu değer ya da ilke aynı zamanda, her insanın biricik ve değerli olarak görülmesi anlamına gelir. Bireyselleştirme ilkesiyle yakından ilgili kural “Danışanın bulunduğu yerden başla”dır: Burada ve Şimdi.

2. Duyguların amaçlı dışavurumu

Danışanımızın olumlu veya olumsuz duygularını özgürce dışavurumasınız kolaylaştırmalıyız. Danışanı görüşme sürecinde ayıplamayan, tam aksine değişim için cesaretlendiren bir aktif dinleme tekniğini benimsemeliyiz.

3. Kontrollü Duygusal Katılım

Danışanımızın duygularına karsı hassasiyet göstermeli, duygularının anlamını kavramaya çalışmalıyız. Ayrıca profesyonel olduğumuzu akılda tutarak kişinin hikâyesinin bizde yarattığı duyguları yalnızca kendisine yararlı olduğunda aktarmalıyız. Zira breyle çalışmada ve genelde psikoterapide sıklıkla sözü edilen ‘karsı-aktarım’ın bir sorun olduğunu ve profesyonel sürece –uzmanın nesnelliğini ortadan kaldırarak– zarar verdiğini bilmeliyiz.

4. Kabul Etme

Hizmet alanlar, güçsüz ve güçlü yanları, uygun ve uygun olmayan özellikleri ile birlikte, insan varlığına içkin olan saygınlıkları ve kişisel değerleri çerçevesinde bir bütün olarak kabul edilmelidir.

Bu ilkenin ayrıca en bilinen açıklamaları su şekildedir: “Yalnızca, aynı zamanda evrensel bir yasa haline gelmesini isteyebileceğin bir kurala göre davran.” “Her defasında insanlığa, -kendinde ve başkalarında- sırf araç olarak değil aynı zamanda amaç olacak biçimde eylemde bulun (Kant, 1785; Paton, 1948: 91).”

Sosyal hizmet uzmanı, felsefi olarak, her kişinin ya da grubun itibar, saygı ve anlayış ile muameleyi hak ettiğini kabul etmelidir. “Danışanı olduğu gibi kabul et” deyimi, sosyal hizmet uzmanına, danışanlarının davranışlarından, görüntülerinden ve durumlarından bağımsız olarak saygıyı hak eden, itibarlı insanlar olduklarını hatırlatır ve buna teşvik eder.

5. Yargılayıcı olmayan tutum

Yargılayıcı olmayan tutum ilkesine göre danışanların kişiliklerini değil, davranış ve tutumlarını değerlendirme esastır. Zira, damgalama ve önyargılarla düşünme, insanların ‘özgün’ sosyal koşullar içinde şekillendiği gerçeğinin gözden kaçırılmasına yol açarak, etkili bir değerlendirme yapmayı ve danışanın psikososyal ve kültürel niteliklerine uygun uygulamayı gerçekleştirmeyi engellemektedir.

6. Self-determinasyon

Önceden sıklıkla üzerinde durduğumuz ve aynı zamanda ‘kişinin kendi kaderini tayin etmesini’ mümkün kılan bir hak olan bu etik ilke, her koşuldaki ve tipteki hizmet alan için olabildiğince yoğun kullanılmalıdır. Bu ilke, kişinin seçim yapma ve karar verme hakkı olduğunu ve herkes gibi kendi adına eylemde bulunma hak ve özgürlüğüne sahip olduğunu ifade etmektedir.

7. Gizlilik

Mesleki çalışma sürecinde danışanın paylaştığı özel bilgileri gizli tutmak gerektiği, hiç şüphesiz en çok bilinen ve dikkate alınan etik ilkelerden birsidir. Bununla birlikte gizlilik, self-determinasyonda da olduğu gibi, mutlak değildir. Gizlilik danışandan veya çevresinden alınan belgelerin, diğer uzmanlarla birlikte değerlendirme yapma ve ilgili kuruluşlara bilgi aktarımı amacı dışında, danışanın izni alınmadan belgelerinin paylaşılmamasını gerektirir. Ancak bir başkasının veya kendisinin varlığına zarar verebileceği durumlarda elde edilen bilgelerin paylaşılması gerekmektedir.

8. Hesapverebilirlik

Buraya kadar değindiğimiz uygulama etik ilkelerinden gizliliğin –karşıtı gibi görünse de– tamamlayıcısı hesapverebilirliktir. Esasında Biestek’in –yukarıda verilen- yedi ilkesi arasında yer almamaktadır. Listeye biz ekliyoruz. Hesapverebilirlik, birinin bir şey için bir başkasına sorumlu olması gerektiği koşulunu açıklar.

Mesleğin etik ilkeleri belgesinde açıkça belirtildiği gibi, sosyal hizmet mesleğinin danışanlara, meslektaşlara, işverenlere, mesleğe ve topluma karsı hesapverebilir olması beklentisi vardır.

Bazen, pratik durumlar çalışanın tüm taraflara karşı tamamen ve eşit derecede hesapverebilir olmasını imkânsız kılan bir pozisyona germesine neden olabilir. Bu gibi durumlarda sosyal hizmet uzmanı her birine karsı olan hesapverebilirliğin_ artırmaya çalışmalıdır, ancak danışana karsı hesapverebilirliğe öncelik verilmelidir.

Buraya kadar sıraladığımız sekiz ilkeyi izleyerek, sosyal hizmet uzmanları ‘bireylere saygı göstermiş’ olurlar. Kurallarla belirlenmiş ya da yasaklanmış bir dizi eylem yerine, bu yaklaşım sosyal hizmet uzmanlarına eğer danışanlarına nasıl davranacaklarını bilmek istiyorlarsa, ahlaki ilkeler ışığında kendilerine önerilen eylemleri değerlendirmeleri gerektiğinin altını çizmektedir. Birçok ülkedeki sosyal hizmet uygulamasında kullanılan bu ilkelerde yer alan: “Bir sosyal hizmet uzmanı olarak, hizmet alanların haklarını korumalı ve onların menfaatlerine katkıda bulunmalısınız” seklindeki talimatlar ‘herkese birey olarak’ davranılmasını şart koşmaktadır. Ne var ki, hem Kant’ın felsefesi hem de Biestek’in değerler listesinin bir yansıması olan bu talimatlar beklentilerin ne olduğuna ve nasıl yerine getirileceğine dair –somut bir- rehberlik sunmamaktadır.

Hizmet Alanlara İlişkin Etik Sorumluluklar

Sosyal hizmet uzmanları danışanlarına nasıl davranmalıdır sorusunu yanıtlarken başvurabileceğimiz farklı yaklaşımlar mevcuttur. Bunlar içinde öncelikli olanı ise mesleğimizin etik ilkeler ve sorumluluklar belgesidir.

Sosyal hizmet uzmanının sorumluluklarının –önceden belirttiğimiz gibi- altı kısımda incelendiği belgede, hizmet alanlara ilişkin etik sorumluluklar 14 baslık altında somut olarak belirtilmiştir. Bunlara ve ilgili alt hükümlerine aşağıda yer veriyoruz. Metinde hizmet alanla (service user) es anlamlı olarak ama onun yerine ‘müracaatçı’ (client) kavramı tercih edilmiştir. Herhangi bir degişiklik yapmadan olduğu gibi kullanmakla yetindik.

1.01. Bağlılık

1.02. Kültürel Yetkinlik ve Sosyal Farklılık

Sosyal hizmet eğitiminin temel bir özelliği, öğrenceleri kültürel duyarlılığı olan bir çalışma yapmaya hazırlamaktır. Özellikle din ve maneviyat tüm kültürlerde önemli bir rol oynar.

Maneviyat “anlam, amaç ve ahlak duygusu geliştirmeye yönelik genel insan deneyimi” olarak tanımlanabilir. Sosyal hizmet literatüründe tinsellik olarak da kullanılan (Tuncay, 2007) maneviyatın anahtar bileşenleri yasamın anlamına dair kişisel arayış, kimlik ve değerler sistemidir. Tinsellik, bireyin kişisel bağlılığı, kişiler arası bağlılığı ve transandantal amaçlara ilişkin bağlılığı olarak tanımlanmakta ve bu tanımlama aynı zamanda tinselliğin boyutlarını içermektedir.

1.03. Kendi Kaderini Belirleme

Self-determinasyon olarak da adlandırdığımız kendi kaderini belirleme ilkesi, sosyal hizmet uzmanlarının çabaları hizmet alanların kendilerine yardımcı olabilme yetilerinin arttırılmasına yöneliktir. Danışanın sahip olduğu self-determinasyon hakkı her insanın doğuştan itibarına olan inançtan mantıksal olarak türetilir. Eğer insanların itibarı olursa, ardından kendi yasam tarzını da belirlemesine izin verilmesi gelecektir.

1.04. Mahremiyet ve Gizlilik

Mahremiyet ve gizlilik esasında kendi kaderini belirleme ilkesi ile birlikte düşünülmesi gereken etik bir kuraldır. Bir danışan başka birini veya kendisini yaralamaktan söz ederse ve konuştuklarının mutlaka aralarında kalmasını isterse, sosyal hizmet uzmanı danışanı niyetlendiği eylemleri hayata geçirmekten alıkoymak üzere müdahale etme konusunda bir değerlendirme yapar. Durum polise veya zarar görmesi olası kişiye iletilebilir.

1.05. Bilgilendirilmiş Olay

1.06. Kayıtlara Ulaşma

1.07. Hizmetlerin Kesintiye Uğramaması

1.08. Hizmetin Sonlandırılması

1.09. Çıkar Çatışmaları

1.10. Hizmetler İçin Ödemeler

1.11. Duygusal/Cinsel İlişki

Sosyal hizmet uzmanları su anki ve geçmişteki müracaatçılarıyla ister isteğe bağlı isterse zorla olsun, duygusal/cinsel aktivitelere ya da temasa girmemelidir.

Hizmet veren profesyonel (sosyal hizmet uzmanı veya eğitimcisi) ile hizmet alan (danışan veya öğrenci) arasında içkin güç farklılığı olduğunu bildiğimiz bir meslek_ etkileşime duygusal veya cinsel ilişki örüntüsü eklenirse ne olur? Çok önemli bir unsur olan nesnellik bundan zarar görür. İlaveten adil olma ve muhakeme gibi süreçler de olumsuz etkilenecektir.

1.12. Fiziksel Temas

Sosyal hizmet uzmanları, müracaatçıya psikolojik açıdan zarar verme olasılığı varsa, müracaatçıyla fiziksel temas (kucaklaşmak gibi) kurmamalıdır. Müracaatçıyla fiziksel temas kurulması durumunda, bu fiziksel temasın açık, makul ve kültürel açıdan kabul edilebilir sınırlarını oluşturmaktan sorumludur.

1.13. Cinsel Taciz

Sosyal hizmet uzmanları müracaatçılarını cinsellik içeren sözler ya da davranışlar vb. ile taciz etmemelidir.

1.14. Küçük Düşürücü Dil Kullanma

Sosyal hizmet uzmanları, müracaatçılarına yönelik ya da müracaatçıları hakkında yazılı ya da sözlü olarak küçük düşürücü dl kullanmamalı; müracaatçılarıyla ya da onlar hakkındaki her türlü iletişimlerinde özenli ve saygılı bir dil kullanmalıdır.