SOSYAL HİZMET KURAMLARI I - Ünite 8: Sosyal Hizmet Uygulaması-I: Uygulama Modelleri Özeti :
PAYLAŞ:Ünite 8: Sosyal Hizmet Uygulaması-I: Uygulama Modelleri
Ünite 8: Sosyal Hizmet Uygulaması-I: Uygulama Modelleri
Giriş
Sosyal hizmet mesleğinin temel amaçlarında biri; mikro, mezzo ve makro düzeyde uygulamalar yaparak sosyal adalet çerçevesinde bireylerin yasam kaliteler ve sosyal işlevselliklerin artırarak, bireylerin kendi yaşamlarını kontrol edecek ve yaşamlarına yön verecek beceriler sağlamalarına yardımcı olmaktır. Bu amaç ekseninde, sosyal hizmet çalışanları, bilgi beceri ve değer temeli kapsamında müracaatçıların sorunlarının çözülmesi ve duyuşsal, tinsel, fiziksel, bilişsel ve sosyal boyutlarda gereksinimlerinin karşılanması için uygulamalarda bulunurlar.
Ben Ötesi Yaklaşım
Bu yaklaşım, en üst seviyede mutluluk yönetimi ve kişiliğin gelişmemiş veya kaybolmuş karanlık kısımlarının bütünleşmesini kapsayan tinsel gelişime odaklanır.
Sağlık görüşü: müracaatçı tinsel olarak geliştiğinde, evrenle ve kendi ruhu ile daha geniş bir ilişki geliştirmektedir. Amaç acılardan kaçmak değil, kendisi ve evren ile bir kabul ve bir bilinç oluşturmaktır. Müracaatçılar olmak istedikleri kişilere dönüşürken çok fazla değişmemektedirler ve kendi kişiliklerini daha fazla sevmeyi öğrenmektedirler. Bireyler tinsel olmayı öğrenmeye çalışan insanlar olarak değil, olabilecekleri en iyi insan olmayı öğrenmeye çalışan tinsel varlıklar olarak görülür.
Patoloji görüşü: birey kendi tinsel yörüngesinin belirli bir aşaması boyunca yönünü belirlemekte zorluk yaşamıştır. Bu aşamalar; ben öncesi, ben ya da ben ötesi olabilir. Tinsel gelişim ömür boyu sürecek bir “egolardan kurtulma süreci” olarak görülse de insanlar, bu süreç içerisinde yeni ego bağımlılıkları kazanabilmektedirler.
Görüşe göre; “tinsel materyalizm” diye adlandırılabilecek çelişkili bir eğilim olan bir çeşit egoisttik form vardır. Bu durumdaki insanlar kısa süre içerisinde belli bir düşünceye veya hareket tarzına takıntı hale gelirler (Derezotes, 2000).
Uzman, birey ile yatay düzlemde bir ilişki geliştirir. Bu ilişkide uzman ve birey sadece eşit değildir, aynı zamanda ikisinin de dünya hakkında erdeme ulaşma imkânı vardır. Uzman bu ilişkide profesyonel taraf olarak kalmasına rağmen müracaatçıyı kendi hayatı için başka bir öğretmen olarak görür (Derezotes, 2000).
Güçler:Müracaatçıların yas, kültür, cinsiyet vb. noktalardaki farklılıkları ilişkilendirilebilir bir temel tinsel boyut elde etmek için dikkate alınır. Ben ötesi yaklaşım çok kapsamlıdır; Branç, Kınca ve Üçüncü Güç psikoloji kullanılır (Derezotes, 2000).
Sosyal hizmet çalışanlarının karşılaştığı problemlerin çoğu tinsel unsur barındırmaktadır. Bu unsurlar genellikle en çok görmezden gelinen unsur olmaktadır. Dördüncü güç müdahaleler potansiyeli olarak hayati derecede yardımcı yöntemler sağlar.
Ben ötesi yaklaşım bazı bireylerin kendi dini ve kültürel törenleri kullanılarak iyileşmesi ve gelişmesine yardımcı olmakta faydalı olabilir. Sosyal hizmet uzmanı özellikle uzmanın kültürü ve ırkı müracaatçıdan farklı olduğu durumlarda önerisi veya uyguladığı müdahalelerle legal müracaatçının ne hissettiği konusunda her zaman hassas olmalıdır (James ve James’ten aktaran Derezotes, 2000).
Sosyal Hizmetin Dört Gücü ile İleri Genelci Uygulamanın İçinde Yer Almak
Sosyal hizmet uzmanı tinsellik mevzusunu müracaatçı ile konuştuğu zaman bireyin tinsel gelişimini mutlaka göz önünde bulundurmalıdır. Tedavi edilmesi gereken tinsel bir travma varsa, problemin tinsel unsurunun dikkate alınması gereken durumlarda, bu yöntem uygulanabilir. Be ötesi, dördüncü güç yaklaşım, bilişsel duygusal, fiziksel kişiler arası boyutları da kapsar. Tinsel boyut bütün varlıkların doğal kendilerini mükemmelleştirme, hayatın anlamını keşfetme ve oluşturma çabaları olarak anlaşılabilir.
Ben ötesi psikoloji kişiliğin ötesinde, herkesin sahip olduğu ve hepimizi birbirimize bağlayan şeye ilişkin bir kavramdır. Batı kaynaklı psikoloji farkındalık ve acıdan kurtulma arayışı fonksiyonu gören ve kişilikle ilgili ilk üç gücü temsil eder. Ben ötesi psikoloji, kişiliği ilgi alanında dışlamaz, bunun yerine insan kişiliği üzerine yapılan çalışmaların üzerine, dünya üzerindeki birçok büyük dini geleneğin ilgilendiği, görüş bildirdiği daha yüksek seviyede bir bilinci hedefleyen insani arzular üzerine çalışmaları da ekler. Ben ötesi bakış açısı sadece mantıksal bilgi edinme ve bilimsel anlam konusunda değil, aynı zamanda alan olarak edebiyat, felsefe, sanat ve din alanında da bilgilidir. Ben ötesi müdahaleler sadece üst ve orta sınıfa özgü değildir.
Kendini Kabul Çalışması
Tinsel gelişmeyi devam ettiren verimli bir aşamadır. Bireyde tinselliği geliştirmenin en iyi yolu bireyin tinsel olarak şimdi ve burada bağlamında nerede durduğunu kabul etmesine yardımcı olmaktır.
Psikodrama Yöntemleri
Çeşitli psikodrama yöntemleri, bireyin tinselliğini geliştirmesine yardımcı olur. Geştalt terapisinde kullanılan boş sandalye tekniği müracaatçının kişisel farkındalık ve kişisel kabulünün artmasında kullanılabilir(Perls, 1969’den aktaran Derezotes, 2000).
Yönlendirmesiz Çalışma
Uzman müracaatçıya karşı yönlendirici olmaz. Uzman, bireyin sadece hedefleri değil müdahaleleri de belirtmesine olanak sağlar. Onu destekler. Uzman, bireyin ilk seanstaki ifadeleri doğrultusunda yol alır. Bu ifadeler her haftaki çalışmanın temelini oluşturur.
Tinsel Aktarım ve Karşı Aktarım
Tinsel aktarım ve karşı aktarım reaksiyonları uzman veya müracaatçının bir diğerinin tinselliğine verdiği tepkilerdir. Bilinen iki aktarım vardır. Ve bunlar birbirinin zıttı gibidir. Bunlar; tinsel idealleştirme ve tinsel onaylamamadır. İdealleştirme: müracaatçının uzmanı idealleştirdiği, onu çok iyi ve mükemmel tinsel öğretici olarak kabul ettiği bir gelişim basamağıdır. Müracaatçı, uzmanı idealize ettiğinde, tinselliğini geliştirmek için uzmanın bir takım özelliklerini bünyesinde toplar ve uzmanın bu durumu kabul etmesini bekler. Uzman, müracaatçı hazır olana kadar sınırlarını görmesine yardımcı olmaz. Onaylamama: müracaatçının uzmana eleştirel baktığı, uzmanı kötü hatta zararlı gördüğünde ortaya çıkar. Uzman, bireyin görüşlerini değiştirmeye çalışmaz. Onu anlamaya ve kabul etmeye çalışır.
Tinsel karşı aktarımlar, uzmanın müracaatçının tinselliğine verdiği tepkilerdir. Uzman ya aşırı özdeşim kurar ya da hiç kurmaz. Aşırı özdeşim kurma tepkisi, müracaatçının tinsel yörüngesini kendisininkiyle özdeşleştirdiğinde ortaya çıkar. Uzman, bireyin de kendisiyle aynı basamaklardan geçmesi gerektiği yanılgısına düşer.
Özdeşim kurmama, uzmanın müracaatçının gördüklerini hiç beğenmediği durumlarda ortaya çıkar. Uzman, bireyle empati kuramaz, onun tinsel yolunu onaylamaz. Bu genellikle uzmanın geçmişindeki tinsel veya dinsel travmayla ilişkilidir.
Ailesindeki yetişkinlerin aşırı baskı veya umursamazlıklarından dolayı öfkeli olan uzmanlar vardır. Bu yetişkinler çocuklarının kendi tinsel inançlarını geliştirmelerini engellemişler, kendilerinden utanmalarını veya dünyaya ilişkin yersiz korku edinmelerini sağlamışlardır (Derezotes, 2000).
Değerlendirme
Tinsel gelişim ölçekleri hala tam olarak gelişmemiştir. Bu nedenle sosyal hizmet uzmanları gayri resmi ölçümler kullanmaktadırlar.Bu tip ölçümler müracaatçıların katılımını içerir ve bireyin tinsel gelişiminin tamamlanması ve değerlendirilmesine yardımcı olur.
İlişkide yeterince güven varsa, uzman müracaatçılara bireysel ve kolektif olarak ben ötesi bir çalışma uygulanır. Diğer partner izlerken diğeriyle birçok defa bireysel çalışma yapar. Çiftlerin tinsel yakınlık kurmasına yardımcı olur. Tinsel yakınlık her iki partnerin kendi ruhlarıyla dünyayla ve birbirleriyle bağlantı kurdukları ruhların paylaşımı olarak tanımlanabilir.
Uzman müracaatçının tinsel yakınlığa olan açlığının farkında olması ve bu tip yakınlık yollarını araştırması adına ona yardım eder. Ailede yeterli güven olduğunda uzman ebeveynlerden ve çocuklardan tinsel gelişimlerinin daha çok farkında olmalarını ve bunu ifade etmelerini ister. Ebeveynliğin tinsel bileşeni ebeveyn ve çocukların ruhlarını paylaşmasıdır.
Günümüzde yapılan en büyük yanlış, ebeveynlerin kendi tinsel deneyimlerini çocuklarına aktarması ve çocuğun kendi tinsel deneyimlerini anlatmasını önleyerek yeterince dinlememeleridir. Uzman ebeveyn ve çocukların ilişkilerindeki tinsel boyutun geliştirilmesine yardım eder.
Uzmanlar ben ötesi çalışmada güdümlü görselleştirmeden yararlanır. Müracaatçılar gözlerini kapatarak rahatlar, kendilerini rahatsız hissetmedikleri hayali ya da gerçek ortamda görüşmeye başlarlar.
Görselleştirme sırasında, bireyler uzmanla konuşabilirler. Güvenli yerlerinde yapılan çalışmalarda bireyler sevgi ve bilgelik figürlerinin bu ortama girmesini seçebilirler.
Birey, Aile, Yerel Ve Kültürel Topluluklar Üzerine Etkiler
Ben ötesi sosyal hizmet uzmanı, tüm insanlığın tinsel gelişime ihtiyacı olduğunu düşünür. Aile üyeleri tinsel gelişime öncelik tanıdığında hem kendi öz ruhlarıyla hem de dış dünyayla bağlantı kurarlar. Aileler aile içindeki her bir ferdin tinsel gelişimini desteklediğinde her bir üye hayattaki sevgiyi deneyimleme yeteneğini geliştirir (Derezotes, 2000).
Yaşlı insanlarla tinsel çalışmalar topluluğun tümünün kültürünü güzelleştirebilir. Yaşlı müracaatçılar kendi tinselliklerini tartışmaya açtırlar. Jung ve diğer araştırmacıların ifadelerine göre; yaşamın ilerleyen yıllarında birçok insan için tinsel gelişim öncelik kazanmaktadır. Çünkü insanlar yaşlandıkça ölümlü oldukları gerçeğini daha fazla hatırlamaktadırlar.
Yapısal İşlevci Yaklaşım
Temelde sosyoloji alanında kullanılan bir yaklaşımdır. İşlevselcilik, “toplumsal ve kültürel olguların toplumsal-kültürel sistem içerisinde yerine getirdiği işlevlerin çözümlenmesi” olarak tanımlanmaktadır. Bu görüşe göre, sistemin herhangi bir yerindeki değişim, bir bütün olarak sistemin, yeniden düzenlenmesine sebep olmaktadır (Wallace ve Wolf, 2004). İşlevselcilik toplumsal yapının bütün özellikleri ve toplumsal kurumların genel doğası ile ilgilenir.
İşlevselciler, toplumu varlığını devam ettirebilmesi için gereklilikleri yerine getirirken beraber işleyen, birbirine bağlı birimlerin bütünlüğü olarak görülmektedir. İnsanlar toplumun ihtiyaçlarını yerine getiren davranışlar ve roller içerisinde sosyalleşmektedir.
Toplum, birbirine bağımlı parçalarından toplamından oluşan bir sistem olarak görülür. Toplumda nüfusun yeniden üretimi için yaşamsal önemde olan, işlevsel gereklilikler vardır. Aile, eğitim, hukuk, medya vb. gibi toplumun farklı parçalarının, toplumun tümünün işlevin, oluşturan buna katkı sağlayan öğeler olarak görülmesi zorunluluğundan bahsedilir (Çetin, 2014).
Yapısal işlevselcilik, bütüncül paradigma çerçevesinde değerlendirilir. Bu yaklaşım; siyaset blum, antropoloji, psikoloji, sosyo-biyoloji, sosyal psikoloji gibi disiplinler ve alt disiplinler bünyesinde sosyal bilimler alanında önemli bir hareket noktası konumunda olduğu görülmektedir (Çetin, 2014).
Temel konu toplum ve toplum yapısıdır. Ortaya konulmaya çalışılan toplumun bütünlük içerisinde kendi sürekliliğini sağlamasıdır. Değişim, toplumsal sistemi parçalar arasındaki bütünleyici ahengi yıpratabilmekte ve bozabilmektedir. Bu durumda toplumsal işlev yıpranır ve kendini yeniden inşa edecek, düzene oturtacaktır.
Yaklaşımın Bazı Temsilcileri
Talcott Parsons
Yapısal-işlevselci düşüncenin kaynağı Talcott Parsons olarak görülmektedir. Parsons’un yaptığı şey işlevselciliğe “yapı”yı getirmesidir. Parsons toplumun kendi üyelerinin üstünde ve ötesinde kendine ait bir hataya ve yapıya sahip canlı bir varlık olduğu düşüncesini teorik ve bilimsel bir önerme haline getirmiştir. Parsons tarafından ortaya konan yapısal-işlevsel çerçeve savaş sonrasında yaşanan ekonomik, toplumsal ve siyasi sorunların çözümünü amaç edinen bir perspektiften hareket etmekte ve bu doğrultuda toplumu “birbirine kenetlenmesi ve evrim süreçlerine tanıklık eden sistemler bütünü” olarak tanımlamaktadır.
Toplum alt sistem adı verilen ve gerek birbirleriyle gerekse bütünle karşılıklı bağımlılık ilişkisi içerisinde olan parçalardan oluşan bir yapı olarak karşımıza çıkar. Var olmak için birbirine ihtiyaç duyan alt sistemler zorunlu olarak dayanışma içine girer ve toplumsal bütünleşme ortaya çıkar. Asıl olan toplumdur ve onun gözünde toplum kendi kendine yetmektedir. Toplumun tüm ihtiyaçları alt sisteler tarafında karşılanmaktadır. Toplumsal kurumlar, toplumsal ihtiyaçları veya işlevler tatmin edecek ve toplumsal sistem arzularını karşılamaya yardımcı olacak, birbirleriyle ilişkili toplumsal normlar ve roller sistemler olarak tanımlanmaktadır (Wallace ve Wolf, 2004).
Emile Durkheim
Durkheim toplumu bir bütün oluşturmak amacıyla farklı işlevler üstlenmiş parçalardan oluşan biyolojik bir organizmaya benzetmektedir. Bu açıdan toplumun, onu oluşturan bireylere indirgenemeyecek nitelikte bağımsız bir gerçekliği olduğunu düşünmektedir.
Toplumun bireylerden bağımsız ve bireylerin üzerinde bir gerçekliği vardır. Durkheim toplumsal olguları kolektif bilinç temelinde ortak şekilde hareket etme, düşünme ve hissetme biçimleri olarak tanımlamakta ve bireysel bilinçlere indirgenemeyeceklerini savunmaktadır.
Toplumsal düzen ve dayanışma bir toplumun işlevsel öncelikli gereksinimlerinin en başında gelmektedir. Toplumda düzen ve dayanışmanın kaynağı iş bölümü ve uzmanlaşmadır. İş bölümü arttıkça bireylerin birbirlerine olan bağımlılığı da artmaktadır. “intihar” adlı çalışmasında Durkheim psikolojik nedenlere bağlı bireysel bir eylem gibi görünen intiharın bile aslında nasıl toplumsal nedenlere bağlı olabileceğini ve toplumsal bir olgu olduğunu öne sürmektedir.
Bir toplumda her ki değişkenin aşırı düzeyde ya da yetersiz düzeyde bulunması intihara yol açmaktadır. Bütünleşme ya da toplumsal dayanışma toplumsal dengeyi sürdürmek için önemlidir. Çok fazla ya da çok az bütünleşmiş ve düzenlenmiş toplumlarda intihar oranları yüksektir. Durkheim modern toplumu kuralsızlık yüzünden sağlıksız olarak görmektedir.
Robert King Merton
Merton işlevselciliğin en önemli olarak gördüğü açmazlarını aşmaya çalışmaktadır. İşlevselci analizin en önemli açmazlarından birisi toplumu işlevsel birlik hâlinde bütünleşmiş bir sistem olarak ele alması ve dolayısıyla sistemde bozuk işlevsel olan öge yokmuş gibi hep olumlu işlevler üzerinde yoğunlaşma olarak ortaya konması olarak ifade edilmektedir.
Sistem içerisindeki herhangi bir öğenin olumlu ve olumsuz işlevleri olabilmektedir. Sistem yaklaşımı sosyal hizmet uzmanlarına dünyayı nasıl inceleyecekleri ve görecekleri konusunda bir kavramsal bakış akışı sağlamaktadır. Sosyal hizmet uzmanları bireyin çevresindeki etkileşim içinde olduğu sisteme odaklanır. Bir sistem karşılıklı ilişkileri olan bir dizi unsurun oluşturduğu bir takımdır. Birey, sınıf, aile, okul, üniversite bir sistemdir. Her biri işlev görebilmek için birlikte çalışan birçok unsurdan oluşmaktadır.
Birey çevresi içinde bir bütündür. Çevresini etkiler ve çevresi tarafından etkilenir. Bireyin çevresiyle olan ilişkileri onun sosyal işlevselliğini etkiler. Sosyal sistemlerin varlıklarını sürdürebilmeleri ve işlevlerini yerine getirebilmesi için bireylerin büyük sistemin, yani toplumsal sistemin, gereksinimlerini karşılayabilmesi yönünde uyum sağlayıcı olmalıdır (Sheafor ve Horesji 2003). Sosyal hizmet uzmanı sosyal işlevsellik sorununu çözümlemek amacıyla yapısal-fonksyonel yaklaşımın “birey bir bütün olarak görme” noktasından faydalanabilir.
Bowen’in Yaklaşımı
Psikiyatr olan Bowen, şizofren tanısı konulmuş hasta ve aileleriyle yaptığı ilk çalışmasıyla tanınır. Yaptığı çalışmalar sonucunda Bowen, ruhsal rahatsızlıkların zihinsel bir bozukluk olmaktan çok ilişkilerdeki bozukluklardan kaynaklandığına inanmıştır. Bowen yaklaşımını daha iyi anlamak için onun kurumsal görüşleri içindeki bir takım anahtar kavramlardan bahsedilmektedir.
Anahtar Kavramlar
Üçgenler:insan etkileşiminde en temel öğedir. Üçgende iki kişi grubun içinde bir kişi ise grubun dışındadır. Üçgenler ilişkilerdeki stres seviyesi artınca oluşmaktadır. İki kişilik sağlam olmayan bir sistem varsa dengeyi yaratmak için üçüncü bir kişiye gereksinim duyulur. Kendisini düşük düzeyde ayrıştırmış bireyler daha fazla üçgen kurma eğilimindedirler.
Benliğin farklılaşması-kendini ayrıştırma:Bireyin kendisiyle ilgili güçlü bir duygu geliştirme ve diğerlerinin etkisinde bağımsız olarak seçimler yapabilme yeteneğiyle ilgilidir. Bowen yaklaşımına göre aile terapisinin amacı bireylerin aile içindeki ayrışma süreçlerini anlamaktır.
Aile yansıtma süreci:Duygusal üçgen ile ilgilidir, ebeveyne ait problemin çocuk üzerine nasıl yansıtıldığını açıklar.
Çekirdek ailenin duygusal sistemleri:Ailenin yansıtma sürecinin bir sonucudur. Dengesizliğin fazla olduğu ailelerde dengeli bir konuma ulaşmak için çabalar sarf edilir.
Kuşaklar arası aktarma süreci:Bireysel ve aile gelişimini kapsayan çoklu kuşak faktörlerine hitap eder.
Kardeş pozisyonları:Doğum sırasının önemiyle ilgilidir. Bir çocuğun doğum sırası onun yetişkinlik davranışının belirleyicisidir.
Bowen’in terapisi hastanın problemin kaynağı değil, daha çok aile içindeki duygusal kaynaşmanın bir sonucu olduğu inancına dayanır. Terapistlerin etkili olabilmesi için olabildiğince tarafsız kalmaları gerekmektedir. Ailelilerin duygusal sistemini etkisiz hale getirmek için, uzmanlar bilişsel müdahalelerde bulunmalıdır. Bowen bu stratejinin, aile dinamiklerinin daha iyi anlaşılmasına ve fonksiyonel olmayan kalıpların değiştirilmesine daha açık olmaya izin vereceğine inanmaktadır.
Genogram:En az üç kuşak aile bireylerinin oluşturduğu ve aile ağacına benzetilen grafik. Aile üyelerinin aile iletişim şekillerini anlamalarını ve belirlemelerini kolaylaştırır.
Göz önünde bulundurulması gerekenler
-Terapistler eksiksiz değerlendirme yapmalı, eşler arası ilişkiyi iyi tanımlamalı
-Uzmanlar kendilerini ailelerin duygusal sisteminden uzak tutmalı
-Duygusal sistemlerin fonksiyonlarını öğretmeli, bireylerin farklılaşmış ve işlevsel olmalarını sağlamalıdır.
-Terapistler ben pozisyonu alarak farklılaşmaya örnek oluşturmalıdır.
Satir’in yaklaşımı
Bu yaklaşımda insanın varlığını onaylama süreci vardır. Satir’in düşünceleri çok fazla yaşantısal ve hümanisttir. İnsanın biricikliğini vurgular. Odak olarak v-benlik saygısı ve kendilik değeri vardır. Satir insanlar arasındaki karşılıklı dayanışmanın önemini vurgulamış, kişisel gelişim ile bireyin diğerlerinin isteklerine saygı gösterme arasında iyi bir denge kurmaları gerektiğine vurgu yapmıştır.
Satir’e göre insan özünde sekiz boyuttan oluşmaktadır. Bunlar: beden, düşünce, duyum, bağlam, beslenme, ve ruhtur. Bireyler stresli olduklarında genellikle şu örüntüleri sergilerler;
Yatıştırıcılar:Bu kişiler daima başkalarının onayını olmaya çalışma ve karşısındakini memnun etmeye çalışan kişilerdir.
Suçlayıcılar:Genellikle sert ve gergindirler.
Hesapçılar:Her şeyi analiz ederler ve herhangi bir duygu belirtisi göstermezler. Soğuk ve mesafelidirler.
Dağıtıcılar:Söylediklerinin bir anlamı yoktur. Hiçbir zaman belli bir noktaya odaklanamazlar.
Fonksiyonel olmayan bir aile sistemi, aşağıdaki niteliklerin bazılarını ya da tümünü taşır;
Aile üyeleri bir diğer üyeye karşı ihtiyatlıdır.
Aile üyeleri birbirlerine karşı mesafelidir.
Aile üyeleri birbirine düşmandır.
Aile üyeleri güçsüzlük ve kontrol hissederler.
Aile üyeleri görüşlerinde ve davranışlarında esnek değillerdir.
Aile sisteminde tutarsız kurallar vardır: üyeler arasında tahmin edilemeyen şekilde hareket eden yapısal güç.
Üyeler arasında farklı olmayan bir dış görünüş vardır; iletişim şablonları ortak değildir.
Fonksiyonel olan bir aile sistemi ise;
Aile üyeleri birbirlerine karşı sıcak ve şefkatlidirler.
Aile üyeleri empatik, güvenilir ve açıktırlar.
Aile üyeleri bireyselliği tolere ederler ve diğerlerinin görüşlerine saygı gösterirler.
Aile üyeleri gücü paylaşırlar, beraber bir şeyler yaparlar ve birbirlerini desteklerler.
Anlaşma sağlanan ya da sağlanamayan durumlarda dürüstlük vardır.
Aile üyelerinin iletişimi doğrudandır.
Aile üyeleri kendi değerlerini bilirler ve bunu paylaşırlar.
Anahtar Kavramlar
Temel Üçgen (Anne-baba-çocuk üçgen):Çocuklar iletişim ve dünyayla nasıl bas edebileceklerini bu temel üçgenden öğrenmektedirler.
Olgunlaşma; Satir’in bakış açısının merkezinde olan bre kavramdır ve terapinin mihenk tasıdır. Olgun insan, kendi kararlarının ve tercihlerinin sorumluluğunu kabul edebilen ve yaşamının tüm yükümlülüğünü üzerine alabilen insandır.Olgun bir insanın özellikler şunları içerir: (1) kendi duygularıyla iletişim içinde olma becerisi, (2) değerlerle açık iletişim kurma becerisi, (3) kendinden farklı olan değerlerin kabul etme becerisi, ve (4) farklılığı ve farklılaşmayı bir tehlikeden çok gelişim ve öğrenme için bir güç olarak görmeye gönüllülük.
Kendine saygı,Bireylerin kendine saygı duygusunu geliştirmedikçe yüksek düzeyde bir olgunluğa erişemeyeceklerini varsaymıştır.iletişimin önemi; Satir’e göre iletişim, bir insan dünyaya geldiğinde, başkalarıyla ne tür ilişkiler kuracağını ve yaşamında neler olacağını belirleyen en önemli tek etkendir. Satir’e göre ailede dört boyut önemlidir.
-Kendilik değeri
-İletişim örüntüleri
-Ailedeki kurallar
-Ailenin toplum ile ilişkisi
Satir 4 başa çıkma tutumu oluğunu söyler. Tavizkârlık, suçlama, aşırı mantık, ve ilgisizlik. Bu tür tepkiler kişinin zayıflıklarını gizlemek ve reddedilmekten sakınması çin kullanılır. Satir’in yaklaşımda terapi süreç üç asamadan oluşmaktadır. Birinci asama temas, ikinci asama kaos ve üçüncü asama bütünleşmedir. İlk aşamada bireylere güven ortamının oluşturulması son derece önemlidir. Aile üyelerinden bir riskli alana girdiğinde ikinci asamaya geçilmiş olunur. Bu noktada uzman bireydeki gizli kalmış öte ve acının dışarı çıkmasına yardımcı olur. Üçüncü aşamada aile kaos yaratan düşüncenin üstesinden gelir.
Yapısal Yaklaşım
Bu yaklaşım, bugünkü uygulamalar içinde en önemli eylem-yaklaşımlı sisteler teorilerinden biridir. Yol gösterici yaklaşımı aile sistemi içindeki hızlı değişimleri önceden görebilmeyi sağlar.
Anahtar Kavramlar
Homeostazi-denge ve dengesizlik kavramları en önemli iki kavramdır.
Aile yapısı:Kimin kimle konuşacağı, kimin kimle oynayacağı gibi şeyleri içerir. Aileler alt sistemlere ya da aile içi küçük gruplara ayrılabilirler. Alt sitemleri, kimlerin bu sistemlerde yer aldığı, sistemin fonksiyonu gibi öğeler terapist tarafından iyice anlaşılmalıdır.
İletişim ve dairesel nedensellik:Ailede bireyler hem etkilenir hem de diğer bireyleri etkiler. Uzmanlar, ailelerin gelişimsel değişime uyum sağlamasını ve kriz durumlarında çatışmaları nasıl çözebilecekleri gibi konularla ilgilenir.
Dâhil olma:Problemin belirlenmesinde terapistin yanında tüm aile bireyleri de sürece dâhil olmalıdır. Danışman, ailenin kullandığı kelimeleri, sembolleri, geçmişi, değerleri doğru kullanmalı ve aileyi doğru şekilde anlamaya çalışır.
Aile iletişim kalıplarını harekete geçirme:Uzman ailenin şimdiki yapısını değerlendirmeli ve anlamalıdır. Uzman canlandırma tekniği ile ailenin nasıl yapılandığını öğrenir.
Sistemi yeniden kompoze etme:İki müdahale yöntemi vardır. Birincisi aileye, yeni alt sistemler belirleme ve ekleme. İkincisi, aileden üretici olmayan alt sistemleri elemektir.
Semptoma odaklaşma:Aileler genelde semptom belirdiğinde terapiye gelirler. Ancak uzman bu problemi ailenin tümünün neden olduğu fonksiyonel olmayan bir alt sistemler bütününe mal eder. Bu teknikler az çok semptomları merkez alır. Bunun için uzman şu teknikleri kullanabilir: Semptomu yenden nitelendirme, semptomun etkisini deştirme, semptomu genişletme, semptomu abartma, semptomun önemini azaltma, yeni semptoma hareket etme.
Yapısal değişiklik:Uzman, aileye dâhil olarak onun bir üyesi olur. Uzman hem yapısal değişiklik yapar hem de değerlendirmesini tamamlar. Teknik olarak; şimdiki aile gerçeğini reddetme, yeni alt sistemler yaratma, fonksiyonel olmayan kalıpları engelleme, yeni ve uyarlamacı aile yapısını güçlendirme, aile değişimi hakkında eğitme.
Ailenin değerlendirilmesinde dört aşamadan oluşan bir model sunulur:
Getirilen şikâyetin ne olduğunu açıklığa kavuşturmak,
Problemi vurgulamak ve etkileşime devam etmek,
Geçmişin yapısal olarak incelenmesi,
Alternatif ilişki kurma yollarının neler olabileceğinin araştırılması.
Stratejik Yaklaşım
Stratejik yaklaşım da yapısalcı yaklaşım gibi aile hiyerarşisiyle ilgilenir. Ancak stratejik yaklaşım ailede tekrarlanan iletişim örüntülerine daha fazla vurgu yapar.
Haley’e göre bu yaklaşımdaki önemli yaşam aşamaları şu şekildedir;
Flört dönemi,
Evliliğin ilk yılları,
Çocuğun dünyaya gelmesi,
Evliliğin orta yılları,
Ebeveynlerin çocuktan ayrılması, kopması,
Emeklilik ve yaşlılık dönemi.
Haley ilk danışma seansını beş aşamaya ayırmıştır;
Sosyal:Bu aşamada uzman aileyle konuşarak her bir aile üyesini tanımaya çalışmaktadır. Bu noktada her bir aile üyesinin kendisin önemli hissetmesi son derece elzemdir.
Problem:Bu aşamada aileye neden geldikleri sorulur. Her bir aile üyesi problem hakkında fikir beyanında bulunur.
Etkileşim:Bu aşamada aile üyelerinin problemle ilgili olarak birbirleriyle konuşması sağlanır.
Amaç oluşturma:Her bir aile üyesi arasında etkileşim oluşmaya başlayınca problem de tanımlanır ve problemin ne şekilde çözülebileceği de görülür.
Yapılacakları belirleme:Aileden yapmaları istenen ödevler aileye verilir.
Göz Önünde Bulundurulması Gerekenler
Pek çok aile için belirli ve önceden tahmin edilebilen bölümler ortak olduğundan, bireylerle ve ailelerle çalışırken bunların farkında olmak önemler.
Her aile üyesinin yanı sıra her aile de ayrı olarak değerlendirilmelidir.
Kültürel farklılıklar, cinsiyet konuları ve ailenin sevgi oryantasyonu gibi konular değerlendirilmeler. Çünkü bunlar hem bireysel hem de aile gelişim üzerinde önemli etkilere sahip olabilirler.
Tedavi müdahalelerini planlarken bireysel aile üyelerinin aileyi ve ailenin kendi üyelerin nasıl etkilediği göz önünde bulundurulmalıdır.