SOSYAL HİZMET MEVZUATI - Ünite 2: Kadın Hakları ve Aile Mevzuatı Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 2: Kadın Hakları ve Aile Mevzuatı

Kavramlar

Bu bölümde konuya ilişkin bazı anahtar kavramlar açıklanacaktır. Bu kavramlardan bazıları şunlardır;

Toplumsal Cinsiyet

Cinsiyet, bedenin biyolojik bir özelliğidir, anne karnında oluşur. Toplumsal cinsiyet, toplumun kadınlığa ve erkekliğe atfettiği anlamlardır. Toplumsal cinsiyet kavramı, kadın ve erkeklerin biyolojik farklılıklarından değil bu farklara atfedilen toplumsal anlamlardan kaynaklanır.

Ataerkillik

Max Weber, Ekonomi ve Toplum adlı eserinde, patrimonialismi (kalıtsalcılık) erkeklerin hane reisi olmasına dayanan yönetim biçimi olarak tanımlar. Patrimonializm geleneksel baba rolünde bir gücün halkı dışarıdan yönetmesidir. Weber, buna bağlı olarak da ataerkillik (patriarchy) kavramını haneyi ve toplumu erkeklerin yönettiği sistem olarak açıklar. Ataerkilliği, toplumsal hiyerarşinin toplumsal cinsiyetle örüldüğü bir toplumsal sistem olarak da tanımlayabiliriz. Ataerkil toplumlarda, toplumsal cinsiyet rolleri hem erkeklere hem de kadınlara dayatılır ve “kadınların biyolojik farklılıkları, toplumsal, kültürel ve politik baskı araçlarına dönüşür.”

Toplumsal Cinsiyet Eşitliği

Toplumsal cinsiyette eşitlik (gender equality); “fırsatları kullanma, kaynakların ayrılması ve kullanımında, hizmetleri elde etmede bireyin cinsiyeti nedeniyle herhangi bir ayrımcılığa uğramaması demektir. Toplumsal cinsiyette hakkaniyet (gender equity) ise; kadın ve erkeğin farklı gereksinimi ve güçlerinin olduğu, bu farklılıkların belirlenerek iki cinsiyet arasındaki dengeyi düzeltecek şekilde gerekenlerin yapılması anlamına gelmektedir.

Kadınların İnsan Hakları

İnsan hakları, en temel belgesi olan Evrensel İnsan Hakları Bildirgesiyle dünyada tüm insanların din, dil, irk, cinsiyetten bağımsız olarak temel haklara sahip olmasıdır; tüm insanların insan haklarından yararlandırılması uluslararası insan hakları belgelerini imzalayıp onaylayan tüm ülkelerin sorumluluğudur. Kadınların insan hakları, insan hakları bütünün bir parçası, insan haklarının kadınlar için de eksiksiz olarak uygulanmasıdır ve devletlerin vatandaşlarına karşı olan bir yükümlülüğüdür.

Toplumsal Cinsiyet, Ataerkillik, Kadınların İnsan Hakları ve Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Kavramlarının Sosyal Çalışma ile İlişkisi

Tanımlardan da anlaşılacağı gibi toplumsal cinsiyet, ataerkillik, toplumsal cinsiyet eşitliği, toplumsal cinsiyette hakkaniyet ve kadınların insan hakları birbiriyle yakından ilişkili kavramlardır.

Toplumun kadınlığa ve erkekliğe atfettiği anlamlar (toplumsal cinsiyet) farklılaşınca toplumsal cinsiyet oluşur. Bu farklılıklar hiyerarşik bir hal alınca, bir taraf üstün bir taraf zayıf olunca toplumsal cinsiyet eşitsizliği ortaya çıkar. Eril olanın üstün dişil olanın ikincil olduğu toplumsal cinsiyet rejimleri ataerkildir. Örneğin erkek kavramı ve babalık, kocalık rolleri gibi erkeklik rolleri erk sahibi, aktif, güçlü, baskın, hak sahibi, sert, yöneten, güvenilen, sahip, dövüşen gibi kavramlara ilişkilenirken, kadınlık kavramı ve annelik basta olmak üzere kadınlık rolleri ağır başlı, besleyen, verici, fedakar, cefakar, itaat eden, pasif gibi kavramlarla ilişkilenir. Ataerkil toplumsal cinsiyet algıları, bir toplumdaki tüm bireylerin, geçmiş, şimdiki zaman ve gelecekteki beklentilerini, eylemlerini ve toplumdaki konumlarını yani tüm yaşamlarını etkiler. Bu nedenle ataerkillik hem objektif hem de ideolojik olarak var olan bir toplumsal yapı olarak karşımıza çıkar. İnsan hakları açısından ataerkil toplumsal yapının dört temel olumsuz etkisi vardır:

  • Toplumda kadınlar ve erkekler eşitsiz konumlarda bulunurlar,
  • Eşit haklara sahip değildirler,
  • Yasada haklar herkes için yazsa bile kadınlar haklarını kullanamazlar,
  • Toplumda ezilen bir grup olarak kadınlar toplumsal olaylardan erkeklere göre daha olumsuz olarak etkilenirler.

“Kadın erkek eşitliği politikaları toplumsal fırsatlardan yararlanmada geride kalanlara ve toplumun ürettiklerinden payına düşeni alamayanlara öncelik veren, onların hak ettiklerini daha kolay almalarına yardımcı olan araçlardır. Eğer eşitliğe ulaşmaya ve gizli/açık ayrımcılığı ortadan kaldırmaya yönelik bir politik istek varsa, eşitlik politikaları ve özel önlem uygulamaları bunun için gerekli temel araçlardandır. Özel önlem terimi, toplumsal yaşamda yapısal eşitsizlik ve ayrımcılığa maruz kalanların fırsat eşitliğinden yararlanabilmesi için, gerekli durumlarda fırsat önceliği sağlama ilkesine dayanan olumlu eylem ya da olumlu ayrımcılık denen önlemleri tanımlamak için kullanılmaktadır”

Ülkemizde Kadın Haklarının Gelişimi

Kadın haklarının iyi bir şekilde kronolojik olarak anlaşılabilmesi için Osmanlı ve Cumhuriyet dönemlerinin ayrı ayrı incelenmesi doğru olacaktır.

Osmanlı İmparatorluğu’nun Son Döneminde Kadın Hakları

“Osmanlı toplumu, hala, zaman zaman sultanın örfi hukukuyla da tamamlanan İslam hukukunun, şeriatın egemen olduğu bir toplumdu. Şeriat ise, kadınların erkeklere göre “doğal” olarak ikincil konumda olduklarını varsayıyordu. “Kuran’da kadınların hiçbir hakkının bulunmadığı” savı doğru değildi ama, var olan hakların erkeklerle eşit sayılmayan bir kesime tanınmış olduğu da açıktı. Evlilik ve aileye ilişkin yasalar erkeğin çokeşliliğine izin veriyordu. (Bu “izin”, ekonomik koşullar nedeniyle erkeklerin çoğunluğu tarafından uygulanamamış olsa bile, yasal statü açısından erkek üstünlüğüne işaret eden bir olgudur.).

Cariyelik sistemi de yürürlükteydi ve erkekler istedikleri kadar köle kadınla birlikte yaşayabilirlerdi. Boşanma, erkek açısından kolaylaştırılmış durumdaydı ve bazı istisnalar dışında kadının boşanma hakkı yoktu. Aynı anlayışın bir uzantısı olarak, çocukların velayeti de babanın ve baba ailesinin üzerindeydi. Kadınların mülkiyet ve miras hakları bulunmakla birlikte, kadının mirastan aldığı pay erkeğinkinin yarısıydı.”

Çalışmalar gösteriyor ki, Osmanlı’da hâkim olan “kadını ‘mahrem’ sayan ve dolayısıyla 2 38 Sosyal Hizmet Mevzuatı da kamusal alandaki varlığını ‘zorunluluk’ halleriyle sınırlayan, engellemediği durumlarda da katı bir biçimde denetlemeye çalışan bir anlayıştır. Osmanlı toplumunda, kadınlar aleyhine eşitsizlik kurumsallaşmış durumdadır.”. Bu kurumsallaşmış eşitsizlik, Tanzimat döneminden sonra yavaş yavaş konu edilmeye başlamıştır. Bunun nedeni, feodalitenin çözülmesi, aydınlanma düşüncesinin yavaş yavaş kitlelere yayılması, çeşitli ülkelerde özgürlük ve ulusçuluk hareketlerinin birbirini tetiklemesidir.

19. yüzyılın ortalarında eğitimde bazı önemli adımlar atıldı. 1856 yılında kadınların köle ve cariye olarak alınıp satılmaları yasaklandı. 1858 yılında Kız Rüştiyeleri açıldı ve ‘Arazi Kanunnamesi’ ile kız çocuklar kadınlar miras yoluyla mülkiyet hakkını kazandı. 1869’da yayınlanan ‘Maarif-i Umumiye Nizamnamesi’ ile kızlar için zorunlu sübyan mektepleri açıldı. 1870 yılında ise ‘Dar-ül Muallimat’ yani kız öğretmen okulu açıldı.

Osmanlı Kadın Hareketi ve 1869’Dan Sonraki Gelişmeler

“El ayak, göz akıl gibi vasıtalarda bizim erkeklerden ne farkımız var? Biz de insan değil miyiz? Yalnız cinsimizin ayrı oluşu mu bu halde kalışımıza sebep olmuştur?” (1869 Terakki gazetesinde yazan Rabia Hanım, aktaran Berktay, 2004)

Eğitimdeki olumlu gelişmeler kadınların okuma yazmaya ve bilgiye ulaşmaları Osmanlı’da kadın hareketini besledi. 1869 yılında kadınların kendileriyle ilgili fikirlerini yazdıkları ilk kadın dergisi Terakki-i Muhadderat (Çakır, 1993) yayınlanmış, ilerleyen yıllarda bunu başka kadın dergileri takip etmiştir.

20. yüzyıla girerken kadın hakları Osmanlı’da tartışılan bir konu haline gelmiştir ancak, kadınları konu alan, onların giyimini ve kadınların gezinti yerlerindeki, alışveriş sırasındaki vb. davranışlarını ayrıntılarıyla düzenleyen uyarı ve yasaklamalar, Osmanlı’da özgürlüğü nispeten arttıran Tanzimat’tan sonra da devam etmiştir. 1876 Birinci Meşrutiyet ile kadınlara yeni yasal haklar verilmemiştir. 1908 İkinci Meşrutiyet’in ilanından 1917’de Hukuk-ı Aile Kararnamesi evlenme ve boşanmayı düzenleyen ilk Osmanlı kanunu olarak yayınlandı. Bu kararname, kızlar için 9 erkekler için 10 yaşından itibaren akdedilen evlilikleri uygun görüyor, bazı koşullarda kadınlara boşanma hakkı veriyor, erkeklerin karılarını kayıtsız şartsız boşayabilme yetkilerini yineliyor ve “çok karılı” evliliği ilk eşin rızasına bağlayarak bir nebze sınırlıyordu.

1898’den itibaren kadınlar yavaş yavaş yardım dernekleri altında örgütlenmeye başlamışlardır. Bu dernekler önce Selanik’te kurulmuş, daha sonra İstanbul, Konya, Samsun ve Edirne’de de yardım amaçlı kadın dernekleri çoğalmıştır. Kısa bir zaman içinde bu dernekler kadınların çalışma yaşamına katılmalarına önayak olmaya başlamışlardır. Örneğin, ufak biçki dikiş kursları ve anlaşmalı yerlerde az sayıda kadının dernek 2. ÜniteKadın Hakları ve Aile Mevzuatı 39 aracılığıyla çalışması gibi. 1916 yılında Enver Paşa’nın himayesinde kurulan ‘Osmanlı Kadın Çalışma Cemiyet-i İslamiyyesi’ sadece kadınların çalıştığı fabrikalar açmıştır. Bunun yansıra anlaşma yaptığı özel ve resmi kuruluşlarda kadınların çalışmasını sağlamıştır. Kadınların siyasal hayata örgütlenmesi 1900’lerin başında İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin Kadınlar Şubelerinin açılmasıyla olmuştur. İlk feminist kadın derneği, 1913 yılında kurulan ‘Osmanlı Müdafaa-i Hukuk-ı Nisvan Cemiyeti’, yani günümüz Türkçesiyle, Osmanlı Kadının Hukukunu Savunma Derneği’dir. Bu dernek aynı zamanda Kadınlar Dünyası adlı bir dergi de yayınlıyordu.

Cumhuriyet Döneminde Kadın Hakları

Cumhuriyetin ilanından günümüze kadar gerçekleşen kadın hakları konusundaki yasal kazanımları üç dönem altında incelemek doğru olacaktır:

  • Cumhuriyetin kuruluşu ve tek parti dönemindeki gelişmeler (1923-1950),
  • Yükselen kadın hareketi ve hak kazanımları (1980-2001),
  • CEDAW, çok parçalı çok sesli kadın hareketleri ve yeni yasal kazanımlar (2001

Cumhuriyetin Kuruluşu ve Tek Parti Dönemindeki Gelişmeler (1923-1950): Osmanlı kadın hareketi üst sınıf okumuş kadınlar arasında kadın haklarına dair önemli bilinç yükselmesine zemin hazırlamıştır. Ancak, kadınların haklarının ciddi anlamda ilerlemesi Cumhuriyet’in ilanından sonraki çağdaşlaşma, laikleşme ve modernleşme sürecinde yaşanmıştır.

Cumhuriyetin ilanının hemen ardından yazar Nezihe Muhittin (1889-1958) başkanlığında “Kadınlar Halk Fırkası” kurulması için örgütlenmiş, ancak bu siyasi oluşuma o dönemde henüz kadınların siyasi hakları sağlanmadığından izin verilmemiştir. 7 Şubat 1924’te yine Nezihe Muhittin’in başkanlığında Cumhuriyet’in ilk kadın derneği olan “Türk Kadınlar Birliği” kurulmuştur. Dernek, Cumhuriyet’in reformlarına destek veren çalışmalar yapmıştır.

Öncelikle eğitim reformu yapıldı. 3 Mart 1924’te Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile tüm eğitim kurumları Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlandı; eğitimde sağlanan birlik ile kızlar ve erkekler eşit haklarla eğitim görmeye başladı. Aynı yıl medeni kanun hazırlanması için çalışmalar başladı.

1925’de şapka devrimi hareketinde Gazi, çarşaf ve peçenin kaldırılmasını hedefliyor, kadınlar için ‘onlar yüzlerini cihana açsınlar’ diyor, kadınların kapatılmasına ve bunu meşrulaştıran dini otoriteye karşı çıkıyordu. 1924’de hazırlanan tasarı sonuç vermemiştir, 1926 yılında Avrupa’daki aile kanunlarının en mükemmeli sayılan İsviçre Medeni Kanunu’nun örnek alındığı Türk Medeni Kanunu kabul edilmiştir.

1926 Türk Medeni Kanunu’nu ile erkeğin çok eşliliği ve tek taraflı boşanabilmesi durumu ortadan kaldırılmış, kadınlara boşanma hakkı, velayet hakkı ve malları üzerinde tasarruf hakkı tanınmıştır. Kadınlara siyasetin kapısını aralayan 20 Mart 1930 tarihli Belediye Kanunu ile kadınlar ilk kez belediye seçimlerine katılma hakkı elde ederken kadınlara köylerde muhtar olma ve ihtiyar meclisine seçilme hakları 1933 yılında Köy Kanunu’nda değişiklik yapılarak verildi. 5 Aralık 1934’te Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nun 10. ve 11. maddeleri değiştirilerek kadınlara milletvekili seçme ve seçilme hakkı tanındı ve 1 Mart 1935’te ilk kadın milletvekilleri Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde yerlerini aldı.

Cumhuriyet Döneminde Kadınlarla İlgili İlk Yasal Düzenlemeler: 1936’da kadınların çalışma hayatını düzenleyen ilk kanun yapılmıştır: 1936 İş Kanunu erkek, kadın ve çocukların çalışma koşullarını düzenlemiştir. Doğum izni yasalaşmış ve kadınların yeraltında veya sualtında ağır ve tehlikeli işlerde çalıştırılması yasaklanmıştır. Bu kanunda sosyal sigortaların kurulması da öngörülmüş, ancak bu gelişme İkinci Dünya Savaşı sonrasında yapılabilmiştir.

1952’de Sağlık Sosyal Yardım Bakanlığı bünyesinde Ana Çocuk Sağlığı Müdürlüğü kuruldu ve ana çocuk sağlığı hizmetleri ana çocuk sağlığı merkezleri modeli ile verilmeye başlandı. 1965 yılında Nüfus Planlaması Hakkında Kanun ile gebeliği önleyici araçların satış ve dağıtımı ve tıbbi zorunluluk halinde kürtaj yasallaştı. Bir yıl sonra, eşit değerde iş için kadın ve erkek işçiler arasında ücret eşitliğini sağlayan 100 sayılı ILO (International Labor Organisation) (UÇÖ-Uluslararası Çalışma Örgütü) sözleşmesi onaylandı.

Özetlersek, Cumhuriyet’in kuruluşuyla başlayan hızlı toplumsal reform, kadınlar açısından eğitimden çalışmaya hayatın farklı alanlarında genel bir hak kazanımı dönemi olmuş, 1920’li 1930’lu yıllar boyunca kadınlar sadece okuma yazmada değil, üniversite düzeyinde eğitim şansı elde edip mimarlıktan mühendisliğe birçok farklı meslekte profesyonel olmuşlardır. Çok partili sisteme geçiş 1950’ler ve Demokrat Parti’li dönem Türk siyasetinde yeni bir dönem açmış olsa da kadın hakları açısından 1980’lere kadar fazla bir ilerleme kaydedilememiştir.

Yükselen Kadın Hareketi ve Hak Kazanımları (1980- 2001): 1982-83’den itibaren Türkiye’de kadın hareketli yeniden canlanmaya başlamıştır. 1980’lerden itibaren Türkiye’de feminist hareket, “özellikle varolan toplumsal cinsiyet kalıplarını, yani egemen kültür tarafından belirlenen kadınlık ve erkeklik kimliklerini ve rollerini sorgulayarak ataerkil değerlere karşı önemli bir ideolojik saldırı başlattı.

Türkiye’de 1980’lerden beri gelişen, örgütlü ve sesini duyurmada çok başarılı bir kadın hareketi var. Belirtmeliyiz ki bu hareket giderek çeşitleniyor; farklı siyasi kimliklerden, farklı yaklaşımlardan, farklı talepleri olan kadınlarla renkleniyor. Son otuz yıl içinde Türkiye’de örgütlü kadınlar varolan ataerkil sistemi çeşitli açılardan eleştirdiler, eleştirel tarih okumaları yaptılar, sokak eylemleri yaptılar, bu giderek toplumumuzda yavaş da olsa bir toplumsal cinsiyet duyarlığı yaratılabildi. Ancak, kadınların insan haklarını elde edebilmeleri, eşitliği sağlayıcı yasaların yapılması ve uygulanması hep çok uzun ve zorlu bir mücadele gerektiriyor.

1980’lerden bu yana kadın haklarında yaşanan gelişmeleri şöyle özetleyebiliriz:

  • 1985 yılında Türkiye kadınlar insan haklarının temel belgesi olan Birleşmiş Milletler Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesini (CEDAW) imzaladı.
  • 1990 yılında Başbakanlığa bağlı Kadının Statüsü ve Sorunları (KSS) Genel Müdürlüğü kuruldu.
  • 1995’de Pekin IV. Dünya Kadın konferansında alınan kararlar paralelinde “Üniversitelerde Kadın Sorunlarına İlişkin Araştırma Merkezleri”nin kurulmasına başladı.
  • Bu yıllarda kadın hareketi, “özel olan politiktir!” sloganıyla genelde ev ve özel alan üzerinden kadınlık hallerinin ve sorunlarının aslında siyasi bir mesele olduğunu haykırmaya başladı
  • 1989 yılında İstanbul’a başlayan mor iğne eylemini 1990’larda sarkıntılığın, taciz ve tecavüzün ciddi bir gündem haline gelmesi takip etti. ‘Cinsel taciz’ terimi bu tartışmalar içinde üretildi.
  • Yine 1990’larda evlilik içinde kadına karşı cinsel şiddet de konuşulur ve sorgulanır hale geldi.
  • 1990 yılında kadının çalışmasını kocanın iznine bağlayan Medeni Kanun’un 159. maddesinin Anayasa Mahkemesi’nce iptali ile, 1992 yılında madde resmen yürürlükten kalkmıştır.
  • Yine 1990 yılında mağdurun hayat kadını olması halinde tecavüz cezasının indirilmesini öngören Türk Ceza Kanunu 438. maddesi yürürlükten kaldırılmıştır.
  • Kadınlara eşitlik içinde, sosyal, ekonomik, kültürel ve siyasi alanlarda hak ettikleri statüyü kazandırmak üzere şimdiki adıyla Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü 20 Nisan 1990 günlü Resmi Gazete’de yayımlanan 422 sayılı KHK ile “Kadının Statüsü ve Sorunları Başkanlığı” adıyla ve Başbakana bağlı olarak kurulmuştur.
  • 1997 yılında, Türk Ceza Kanunu’nun kadının ve erkeğin zinasının suç oluşturmasını farklı unsurlara bağlayan 440 ve 441. Maddelerinde yer alan hükümler, kadın erkek eşitliğine aykırılık gerekçesiyle Anayasa Mahkemesince iptal edilmiştir.
  • 1998 Ailenin Korunmasına Dair Kanun kabul edilmiş olup; 4320 sayılı Kanun ile aile için şiddete uğrayan kişilerin korunmasına ve şiddet uygulayanın evden uzaklaştırılmasına ve kararda belirtilen uzaklaştırma süresi için nafaka ödemesine ilişkin tedbirlere hükmedilmesine yer verildi.
  • 1998’de gelir vergisinde aile reisinin beyanname vermesi uygulaması kaldırıldı. Kadınlar kocalarından ayrı olarak beyanname verme hakkına sahip oldular;
  • Devlete ait sığınma evleri olan kadın konuk evleri 12 Temmuz 1998 tarih ve 23400 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiş bulunan “Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu’na Bağlı Kadın Konukevleri Yönetmeliği” uyarınca hizmet vermeye başlamışlardır.

CEDAW, Çok Parçalı Çok Sesli Kadın Hareketleri ve Yeni Yasal Kazanımlar (2001-2019): Doksanlarda başlayan ve günümüzde de devam eden en önemli gelişme kadın hareketinin giderek çok parçalı, çok renkli hale gelmesidir. Bu noktada çok farklı siyasal görüşlerden kadınların birçok kadın örgütlerinde olduklarını, farklı şeyleri savunduklarını görüyoruz. Ancak ilginç olan bu giderek birbirinden kopuk gibi görünen kadın örgütlerinin ciddi fikir ayrılıkları yaşamakla birlikte bazı konularda özellikle kadınların istihdama katılımı ve kadına yönelik şiddet konularında ortak eylem yapabilmeleri ya da eşzamanlı tavır koyabilmeleridir.

2000’lerden sonra da özellikle kadına yönelik şiddet başta olmak üzere yasalar önünde eşitlik kadın hareketinin gündeminde önemli bir yer tuttu. Yeni Medeni Yasa ve Türk Ceza Yasasında yapılması gereken değişiklikler konusunda talepler yükseldi. 2002 yılında CEDAW’ın İhtiyarı Protokolü’nün imzalanmasıyla, hem hükümetler kadın hakları konusundaki ilerlemeleri Birleşmiş Milletler CEDAW Komitesine raporlamak yükümlülüğüne girdi hem de ‘gölge raporlar’ ile kadın örgütleri ülkelerindeki kadına yönelik ayrımcılıklarla ilgili durumu bağımsız olarak CEDAW Komitesine iletme şansı yakaladılar.

Yeni Türk Medeni Kanunu 2001 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edildi ve 1 Ocak 2002 tarihinde yürürlüğe girdi. Yeni medeni kanunla gelen kadınlara yönelik değişiklikler şöyle özetlenebilir:

  • Evlenme yaşı: Eskiden evlenme yaşı kadınlar için on dört erkekler için on yedi idi. Yeni yasa ile kadın ve erkek farkı olmadan herkes on yedi yaşını bitince evlenebiliyor (Md. 124/1).
  • Boşanma koşulları yeniden düzenlendi: Boşanma nedeni olan ‘cana kast ve pek fena muamele’ye ‘onur kırıcı davranış’ eklendi. ‘Terk’ nedeninin koşulları değişti.
  • Boşanma davasının açılabileceği yer düzenlemesi değişti: Eskiden sadece ikâmetgah yerinde açılabilirken yeni yasadan sonra tarafların son altı ayda oturdukları yerin mahkemesinde açılabiliyor.
  • Nafaka yeniden düzenlendi: Artık her iki taraf da eşit. Erkeklerde eğer boşanmada kendileri daha çok kusurlu değillerse nafaka talebinde bulunabilmekteler (Md. 175).
  • “181/2 madde ile de bir yenilik gelmiştir. Boşanma davası devam ederken davacı ölür ve sağˆ kalan davalının mirasçıları davaya devam ederek davalının kusurunu ispat ederlerse davalı davacının mirasçısı olamaz.
  • “Riyaset” sorunu: Artık evlilik birliklerinde “ailenin reisi” yok.
  • 192’nci madde eslerin çalışma ve meslek seçimini tamamen kendilerine bırakmıştır.
  • “Eslerden biri, diğer eşin açık rızası bulunmadıkça, aile konutu ile ilgili kira sözleşmesini feshedemez, aile konutunu devredemez veya aile konutu üzerindeki hakları sınırlayamaz.
  • Yeni yasa ile boşanma durumunda oluşacak refah paylaşımı da evlenirken düzenlenebiliyor. Buna ‘mal rejimi’ deniyor. Yeni yasada dört çeşit mal rejimi mevcuttur.
    • Edinilmiş mallara katılma rejimi
    • Mal ayrılığı (eskide de var olan rejim) rejimi
    • Paylaşmalı mal ayrılığı rejimi
    • Mal ortaklığı rejimi

Kadın hakları konusundaki önemli yasal gelişmelerden birisi de yeni Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) yapılması oldu. Bu yasanın toplumsal cinsiyet eşitliği temelinde hazırlanması ve çıkması için çeşitli kadın örgütleri üç yıl süreyle güçlerini TCK Kadın Platformu adı altında birleştirdiler ve “Kadın Bakış Açısından TCK Reformu” kampanyası ile birlikte ve kararlılıkla yeni yasal kazanımlar elde ettiler. Yeni TCK ile edinilen yasal kazanımları Ankara Kadın Platformu şöyle başlıklar altında özetliyor:

  • Kadını bir birey olarak ele alma: “Yürürlükten kalkmış olan TCK; kadının vücut bütünlüğüne yönelik tecavüz ve taciz gibi cinsel şiddet içeren suçları, birey-insan olarak kadına yöneltilmiş eylemler olarak değerlendirmiyordu.
  • Cinsel dokunulmazlık: Yeni TCK, “Cinsel dokunulmazlığı”, kişilerin vücudu üzerinde, rızaları dışında cinsel davranışlarda bulunularak beden bütünlüklerinin ihlali olarak tanımlamaktadır
  • Cinsel taciz.
  • Cinsel saldırı
  • Cinsel istismar

Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi, kadına yönelik şiddet, özellikle de ev içi şiddet konusunda, uluslararası alanda bölgesel olarak hazırlanmış ilk Avrupa Konseyi Sözleşmesidir. Mayıs 2011’de Türkiye tarafından İstanbul’da imzalandığı için kısaca İstanbul Sözleşmesi olarak anılıyor. İstanbul Sözleşmesi, imzalayıp onaylayan ülkelere, fiziksel, cinsel, ekonomik ve duygusal şiddet türlerini önlemek için gerekli yasal önlemleri alma yükümlülüğü getirdi.

Sözleşme kadınlara yönelik her türlü şiddetin önlenmesini ve faillerin kovuşturulmasını hedefliyor. Sözleşme, taraf devletlilerin sözleşme yükümlülüklerini yerine getirip getirmediklerini kontrol eden bir uzman grubu ile denetlenmesini düzenliyor. Bu grubun adı GREVIO (Kadınlara Karşı Şiddet ve Ev İçi Şiddete Karşı Uzman Eylem Grubu).

İstanbul sözleşmesine göre kadına yönelik şiddetle mücadelede 4 ilke vardır:

  • Önleme (şiddeti önleme),
  • Koruma (şiddet mağdurunu koruma),
  • Kovuşturma (şiddet uygulayanı soruşturma),
  • Politikalar (kadına karşı şiddetin sonlandırılmasına yönelik politikalar).

Toplumumuzda Ataerkillik ve Kadınların Durumuna Dair

Ataerkilliğin en belirgin görüntülerini aşağıdaki alanlarında gözlemleyebiliriz:

  • Eğitimde kadın erkek eşitsizliği
  • Çalışma hayatında kadın erkek eşitsizliği
  • Mülkiyet ve yoksulluğun dağılımında kadın erkek eşitsizliği
  • Evlilik ve aile yaşamında kadın erkek eşitsizliği
  • Kanun önünde kadın erkek eşitsizliği
  • Siyasete katılımda kadın erkek eşitsizliği
  • Medyada söz sahibi olmada ve medya kaynaklarına ulaşımda kadın erkek eşitsizliği
  • Sağlıklı olma ve sağlık gereksinimlerini karşılamada kadın erkek eşitsizliği

Kadına Yönelik Şiddet: Kadına yönelik şiddet fiziksel, psikolojik, ekonomik ve toplumsal olarak devam etmektedir. Bunun en belirgin kanıtı, fiziksel şiddetin en uç örneği olan kadın cinayetlerinde yaşanan artıştır. Türkiye’de kadın cinayetleri 2002’den 2009’a kadar %1400 oranında artmış yani on dört katına çıkmıştır.

Aile Politikaları ve Yasal Düzenlemeler

Aile politikasında temel iki yaklaşım vardır: Açık ve örtük aile politikası. Açık ve örtük aile politikası ayrımı esasen siyaset biliminin bir ayrımıdır.

1980’lerden bu yana Avrupa ülkelerinde aile politikalarının yaygınlaşmaya başladığı görülmektedir. Bu yaygınlaşmayla beraber, aile politikalarında kapsam değişikliği de söz konusudur. Yeni aile politikalarının üç temel özelliği vardır:

  1. Aile politikaları tüm ailelelere değil, ihtiyacı olan ailelere dönük olarak hazırlanmaktadır.
  2. Tek ebeveynli aile gibi değişen aile yapıları göz önüne alınmaktadır. (Bazı ülkelerde bu nedenle de ailelerin desteklenmesi yoluna gidilmektedir.)
  3. Danimarka gibi aile politikasıyla yeni tanışan ülkelerde, aile değil, çocuklar ön planda düşünülmekte, aile sadece çocukların ebeveynleri olarak düşünülmektedir. (Dumon,1991: 192).

Aile politikalarını konu bakımından üçe ayırmak mümkündür:

  1. Güçlendirme politikaları
  2. Eğitim ve danışma hizmetleri
  3. Ailenin yerini tutacak önlemler

Devletler tarafından aileyi etkilen faktör sadece aile politikası değildir; sosyal politikalar içinde aileyi dolaylı olarak etkileyen faktörler de vardır, Avrupa özelinde bu faktörleri şöyle özetleyebiliriz:

  • Vergilendirme
  • Sosyal güvenlik
  • Sosyal yardım
  • Eğitim
  • Nüfus politikası
  • Kadın erkek eşitliği politikaları
  • Sosyal refah politikası

Türkiye’de Aile Politikaları

Aile politikası genel olarak devletin aileyi doğrudan ya da dolaylı olarak etkilediği tüm politikalar olarak tanımlanabilir. Aile politikası ülkenin gelişmişlik düzeyinin de bir aynasıdır.

Türkiye’de aile politikaları genel sosyal politikalar içerisinde, kalkınma planları çerçevesinde ele alınmıştır;

  • Birinci Kalkınma Planı (1961-1966)
  • İkinci Kalkınma Planı (1967-1972)
  • Üçüncü Kalkınma Planı (1973-1978)
  • Dördüncü Kalkınma Planı (1979-1984)
  • Beşinci Kalkınma Planı (1985-1989)
  • Altıncı Kalkınma Planı (1990-1994)
  • Yedinci Kalkınma Planı (1995-2000)
  • Sekizinci Kalkınma Planı (2001-2005)
  • Dokuzuncu Kalkınma Planı (2007-2013)
  • Onuncu Kalkınma Planı (2014-2018)
  • On Birinci Kalkınma Planı (2019-2023)

Bu politikalara aile açısından baktığımızda;

  • sosyal politika içinde aile vurgusunun giderek arttığını,
  • 1970’lerden bu yana devletin sosyal refah ve yardımların planlamasında kullandığı birimin bireyden aile döndüğünü,
  • aile planlaması ve üreme sağlığı programlarının önemini koruduğunu
  • nüfus politikası içinde aileye özel yer verildiğini,
  • sosyal hizmetler açısından hedef ailelerin 1980’lerde tüm ailelerden 1990’lar ve 2000’lerde ihtiyacı olan ailelere dönüştüğünü,
  • sosyal hizmetler alanında gönüllü kuruluşların ve özel sektörün de katılımının desteklendiğini,
  • çocuk, yaşlı ve özürlü bakımında 2000’lerde ailenin rolünün vurgulandığını,
  • yedinci ve sekizinci planda kadınların statüsünü yükseltmeye ilişkin kararların olduğunu
  • Dokuzuncu ve onuncu planda aile genel bir birim olarak tüm politikaların içinde ele alınmakta olduğunu
  • On birinci planın özellikle 2023 hedefleri kapsamında kadın ve aile konusunda geniş yer verdiğini, kadın istihdamının arttırılması, geniş aile yapısının teşvik edilmesi gibi temaların öne çıktığını görmekteyiz.

2011 yılında Devlet Planlama Teşkilatı lağvedilmiş, yani ortadan kaldırılmıştır. Kalkınma Planlaması Cumhurbaşkanlığına bağlı Strateji ve Bütçe Başkanlığı tarafından yapılmaktadır. Yeni bürokratik düzen içinde 2011 yılında Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı kurulmuş, ardında bu bakanlık Çalışma Bakanlığı ile birleştirilerek 2018 yılında Aile, Çalışma ve Sosyal hizmetler Bakanlığı kurulmuştur. 2011 sonrası dönemde sosyal politikanın düzenlenmesinde ailenin temel birim olarak ele alınmaktadır.

Aileye İlişkin Güncel Yasal Düzenlemeler

Aileye ilişkin yasal düzenlemeler yapmak devletin anayasal görevlerinden biridir. Bu görev Anayasanın 41. Maddesiyle düzenlenmiştir.

Madde 41. Ailenin korunması ve çocuk hakları

MADDE 41.- (Değişik: 3.10.2001-4709/17 Md.) Aile, Türk toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır.

Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilâtı kurar.

(Ek fıkra: 7/5/2010-5982/4 Md.) Her çocuk, korunma ve bakımdan yararlanma, yüksek yararına açıkça aykırı olmadıkça, ana ve babasıyla kişisel ve doğrudan ilişki kurma ve sürdürme hakkına sahiptir.

(Ek fıkra: 7/5/2010-5982/4 Md.) Devlet, her türlü istismara ve şiddete karşı çocukları koruyucu tedbirleri alır.

Bu anayasal çerçevede 2001 yılında yeni Medeni Yasa ile evlenme, boşanma, velayet ve miras gibi aile hukukun temel konularını tekrar düzenlenmiştir. Yeni Medeni Yasa ile aile alanındaki gelişmeler kadın hakları ve toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması açısından önemlidir. Bu nedenle bu değişikliklerin çoğunu 2001-2019 CEDAW, çok parçalı çok sesli kadın hareketleri ve yeni yasal kazanımlar başlıklı bölümde inceledik. Bunların dışındaki aile mevzuatı alnındaki gelişimleri şöyle özetleyebiliriz.

Aile Mahkemeleri

Yeni Medeni Kanunu takiben gelen en önemli gelişme bu yeni yasayı uygulayacak aile mahkemelerinin 2003 yılında 4787 sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanunla kurulmasıdır.

Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun

Bu kanunun kabul tarihi: 08.03.2012; numarası 6284’tür.

T.C. Resmi Gazete sayısı: 28239, T.C. Resmi Gazete tarihi: 20.03.2012’dir.

Bu kanun ile 14/1/1998 tarihli ve 4320 sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanun yürürlükten kaldırılarak yerine daha kapsamlı bir şiddet önleme yasası getirilmiştir. Yasanın amacı şiddete uğrayan veya şiddete uğrama tehlikesi içinde bulunan kadınların, çocukların, aile bireylerinin ve tek taraflı ısrarlı takip mağduru olan kişilerin korunması ve bu kişilere yönelik şiddetin önlenmesi amacıyla alınacak tedbirlere ilişkin usul ve esasları düzenlemektir (Md. 1).

6284 Sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanuna İlişkin Uygulama Yönetmeliği

Bu yönetmeli yürürlüğe sokan kanun numarası: 6284, kanun kabul tarihi: 08.03.2012 T.C. Resmi gazete sayısı: 28239, Resmi gazete tarihi: 20.03.2012’dir.

Yönetmelik, 6284 sayılı yasada belirtilen ihbar aşamasından başlayarak ilgili tüm mercilerin neler yapması gerektiğini açıklamaktadır.

Yönetmelik, şiddete uğrayan veya şiddete uğrama tehlikesi bulunan kadınlar, çocuklar, aile bireyleri ve tek taraflı ısrarlı takip mağduru olan kişilerin nasıl korunacağını, bu kişilere şiddet uygulayanlara yönelik tedbirlerin neler olduğunu bu tedbirlerin nasıl uygulanacağını açıklar. Yönetmelik yasa da belirtilen ancak içeriği açıklanmayan bütün tedbirleri detaylandırmaktadır.

Sosyal Hizmetler İl müdürlüğü ya da ŞÖNİM’e yapılan şikâyet ve ihbarlar, bunlar tarafından acilen olayın özelliğine göre, kolluğa, mülki amire, Cumhuriyet başsavcılığına veya aile mahkemesine bildirilir. İhbar ya da şikayet kolluk güçlerine gelir ise, hemen ŞÖNİM’e haber verir. (madde 4 ve 5.)