SOSYAL HİZMET MEVZUATI - Ünite 7: Sosyal Güvenlik Mevzuatı Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 7: Sosyal Güvenlik Mevzuatı

Giriş

Günümüzde toplumlar açısından her yasanın sosyal yaşamı düzenleyici işlevi varsa da sosyal yasalar denildiğinde özel ihtiyaç gruplarını korumak; birey refahını değil, sosyal refahı yükseltmek amacıyla çıkarılan yasalar anlaşılır. Bireye insan onuruna yaraşır bir yaşam düzeyi sağlamaya yönelik tedbirlerin tümü sosyal güvenliğin kapsamına girmektedir. Sosyal güvenliğin kişiler açısından kapsamı ise yalnız çalışanlar değil, herkestir. Sosyal güvenliğe bu şekilde yaklaşıldığında yeterli gelire sahip olmayanlara yönelik sosyal yardımlar ile sanayileşme, kentleşme, göç ve hızlı toplumsal değişme sonucu toplum yapısında meydana gelen risklere karşı bir önlem niteliğinde olan sosyal hizmetler, sosyal güvenlik hakkının kapsamında düşünülmelidir.

Sosyal Güvenlik ve Uluslararası Sosyal Mevzuat

Sosyal güvenlik ile özdeş bir isim olan Beveridge, 1941’de bir İngiliz sosyal güvenlik sistemi kurulması hakkında rapor hazırlamakla görevlendirilmiştir. 1942’de basılan rapor, Social Insurance and Allied Services (Sosyal Sigortalar ve İlgili Hizmetler), Britanya sisteminin kurulmasına temel teşkil etmiştir. Ancak daha büyük ölçüde, İkinci Dünya Savaşı sonrası belli başlı ülkelerde yürütülen tüm reformlara esin kaynağı olmuştur. Modern refah devletinin kuruluşunun temel ilkelerini ilk olarak dile getiren belge bu rapordur. Sosyal güvenlik sözcüğü ilk olarak Roosevelt tarafından Social Security Act’in (Sosyal Güvenlik Yasası) hayata geçirilmesiyle 1935’te ABD’de telaffuz edilmiş olsa da bugün bu sözcüğe anlamını veren tek başına Beveridge’dir. Sosyal güvenlik terim ve düşüncesinin dünya çapında yaygınlaşma ve yerleşmesinde Birleşmiş Milletlerce 1948 yılında kabul olunan İnsan Hakları Beyannamesi’nin de rolü büyük olmuştur. Kuşkusuz Beveridge’nin 1940’larda İngiltere’de hazırladığı sosyal güvenlik metni, 1952 tarihli ILO sözleşmesi, yine 1961 tarihli Avrupa Sosyal Şartı, Avrupa Sosyal Güvenlik Sözleşmesi, Maastricht Antlaşması (sosyal koruma) ve Amsterdam Antlaşması (sosyal koruma ve ayrımcılığa, dışlanmaya karşı) bu terimin dünya ölçeğinde yaygınlaşmasının felsefesini beraberinde getirmiştir.

Yine özellikle 2. Dünya Savaşı’ndan sonra, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi (1948), Ekonomik, Sosyal, Kültürel Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme (1966), Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme (1966), Toplumsal Gelişme ve Kalkınma Bildirgesi (1969), Çocuk Hakları Evrensel Bildirgesi (1959), Çocuk Hakları Sözleşmesi (1989), Kadınlara Karşı Ayrımcılığın Kaldırılması Bildirgesi (1967) ile Sözleşmesi (1979), Açlık ve Kötü Beslenmeden Korunma Bildirgesi (1974), Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO 1919), Philadelphia Bildirgesi (1944), Dünya Gıda Örgütü (FAO 1945), Dünya Sağlık Örgütü (WHO 1948), Dünya Bankası (1944), BM Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF 1946), BM Kalkınma Programı (1950), Avrupa Ekonomik İşbirliği Örgütü (EEC 1948), Birleşmiş Milletlerin bildirge ve sözleşmeleri paralelinde Avrupa Konseyi’nce oluşturulan ve üye ülkelere taahhütler getiren Avrupa İnsan Hakları ve Temel Özgürlükleri Koruma Sözleşmesi (1950), Avrupa Sosyal Antlaşması (1961), Helsinki Sonuç Belgesi (1975), Kopenhag Deklarasyonu (1995) vb. uluslararası sosyal mevzuatı belirleyen önemli metinler olarak değerlendirilmektedir. Sosyal güvenlik insanlar için bir hak, bunun sağlanması da devletler için bir görev olarak ortaya çıkmaktadır.

Türkiye’de Sosyal Güvenliğin Gelişimi

Sosyal Devlet Sosyal Güvenlik ve Yaşam Kalitesi

Türkiye’de sosyal güvenlik sisteminin gelişimi sosyal devlete gösterilen ilgiyle yakından ilişkilidir. Sosyal güvenlik sistemlerinin gelişkin olduğu toplumlar sosyal hukuk devletleridir. Sosyal devlet; çalışanların çalışma koşullarına, engellilerin yaşama koşullarına, kimsesizlerin ve yoksulların barınma ve beslenme sorunlarına, yaşlıların ve çocukların, eğitim, sağlık vb. sorunlarına müdahale eden devlet biçimidir. Sosyal devletin sosyal araçları sosyal sigortalar, sosyal yardımlar ve sosyal hizmetlerden oluşmaktadır. İşsizlik, işten atılma, hastalık, engelli olma, yalnız kalma gibi kaygıların yanı sıra, evlenme, boşanma, doğum, çocukların eğitimi, çocukların evlendirilmeleri, ölüm gibi her insanın yaşamının bir döneminde karşılaştığı ya da karşılaşacağı durumlarda ekonomik, sosyal ve psikolojik destek arayışı olabilir. Bu destekleri sosyal devlet üç boyutta sunar: Primli sistem, (sosyal sigortalar), karşılıksız sistem (sosyal yardımlar), kurumsal sistem (sosyal hizmetler)dir. Sosyal hukuk devleti, güçsüzleri güçlüler karşısında koruyarak gerçek eşitliği yani sosyal adaleti ve böylece toplumsal dengeyi sağlamakla yükümlü devlet demektir. Hukuk devletinin amaç edindiği “kişinin korunması toplumda sosyal güvenliğin ve sosyal adaletin sağlanması yolu ile gerçekleşir” İnsanlar yaşamları boyunca olumsuz olaylarla karşılaşabilirler ve bu durum bireyin sosyal işlevselliğini engelleyebilir. Bu dönemlerde ve normal sağlıklı yaşam için sosyal destek değerlendirilmesi gereken önemli bir kavramdır. Bireylerin ve toplumların yaşamını düzenleyen bir süreç olarak sosyal güvenlik bir sosyal destek alanı oluşturmakla birlikte bireyin yaşam kalitesine etki etmektedir. Bu noktada üzerinde durulması gereken konu yaşam kalitesi haklarının gerçekleştirilmesi ile ilgilidir. Yaşam Kalitesi Hakları dört büyük BM anlaşmasında tanınmış durumdadır. Bunlar:

  • Uluslararası Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar/ICESCR-1966
  • Uluslararası Medeni ve Siyasal Haklar/ICCPR1966
  • Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Kaldırılması Konvansiyonu/CEDAW-1979
  • Çocuk Hakları Konvansiyonu/CRC-1989’dur.

Türkiye’de Sosyal Güvenlik: İnsanoğlunun karşılaştığı riskler çoğunlukla çalışma gücünün kısmen ya da tamamen; devamlı ya da sürekli olarak kaybına yol açmakta; aynı sebeplerle kişilerin gelirlerinin tümünün ya da bir kısmının sürekli ya da geçici olarak eksilmesi veyahut giderlerinin artması söz konusu olmaktadır. Böylesi zararlı sonuçlardan korunmak için kullanılan geleneksel yöntemlerin yetersizliği ve özellikle 20. yüzyılda sosyal devlet anlayışının gelişmesi, devletlerin vatandaşlarının güvenliklerini sağlamak konusunda faaliyete geçmesine yol açmış ve geleneksel yöntemlerin yerini, devletlerin kurduğu ya da kurulmasını sağladığı yöntemler, yani sosyal güvenlik sistemleri almıştır. Bir toplumda yaşayan bireylerin sosyal güvenliklerini sağlamak üzere devletçe düzenlenen kurum ya da kurumlar topluluğuna sosyal güvenlik sistemi denir. Türkiye’de bu sistemin Osmanlı’ya dayanan bir geçmişi olmakla birlikte sosyal güvenlik bir sistem olarak Cumhuriyetten sonra başlamış ve gelişmiştir. Osmanlılar döneminde çağdaş anlamda ilk sosyal güvenlik kurumu emeklilik hakkının gerçekleştirilmesi için 1806 yılında kurulan “Askeri Tekaüt Sandığı” ile başlamıştır. Cumhuriyet döneminde, sosyal güvenliğin gelişimi daha çok sosyal sigorta uygulamalarına önem ve ağırlık verilmesi biçiminde gelişmiştir. Bu alanda Cumhuriyet döneminde Emekli Sandığı, Sosyal Sigortalar ve Bağkur olmak üzere üç önemli sosyal güvenlik kurumu geliştirilmiştir. Cumhuriyet’e geçişle birlikte 1923 yılında çıkarılan “Amele Birliği İhtiyat ve Taavül Sandığı Talimatnamesi” ile Zonguldak ve Ereğli havzasında çalışan maden işçilerinin muhtaç ailelerine ayni yardımlar düzenlenmiştir. Yine aynı yıl 442 sayılı Köy Kanunu ile köylünün çoğunluğunun kararı ile köyün öksüzlerine yemeklik ve para yardımı yapılması, kimsesizlerin evlendirilmesi gibi düzenlemeler hükme bağlanmıştır. Medeni Kanunun kabulünden sonra (1926) emek ve sermaye ilişkileri hizmet akdi çerçevesinde Medeni Kanun’un borçlar kısmında alındı. Umumi Hıfzıssıhha Kanunu (1930) ve İş Kanunu (1936) çalışma hayatına bir düzen getirdiyse de ekonomik güvence oluşturmadı. Bütün dünyada 1930 ve 1940’larda başlatılan sosyal güvenlik ve sigorta hareketi ülkemize de yansıdı; kişinin gelir devamlılığını bozan risklere karşı devlete, vatandaşlarını bu tehlikelerden korumak, zararlarını telafi etmek veya azaltmak konusunda büyük görevler düştüğü kabul edildi.. Planlı dönemde sosyal güvenlik alanında dikkati çeken gelişmeler olmuştur. Planlı dönemin başında (1965) yılında 506 Sayılı Sosyal Sigortalar Yasası yürürlüğe girmiş ve bu yasayla daha önceleri işçilere çeşitli yasalarla tanınan işçi sigortaları tek bir çatı altında toplanmıştır. Planlı dönemdeki sosyal güvenlik alanındaki önemli bir gelişme ise 2. Plan dönemi sonunda yürürlüğe giren Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigorta Kurumu’nun (BAĞ-KUR) kurularak, ülkemizde geniş bir kesimi oluşturan bağımsız çalışanların sosyal güvenlik kapsamına alınmasıdır. 3. Plan döneminde (1976) çıkarılan 2022 sayılı Yasa ile 65 yaşını dolduran kimsesiz ve yardıma muhtaç tüm yurttaşlara aylık bağlanması sağlanmıştır. 5. Plan döneminde de (1986) Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Teşvik Yasası Parlamentodan geçirilmiş ve bu yasayla sosyal güvenlik kuruluşları dışında kalan ve yoksul yurttaşlara yardım yapılması olanağı sağlanmıştır. Sonraki süreçte çıkarılan, 31/5/2006 tarih ve 5510 sayılı Kanun (Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu), sosyal sigortalar ile genel sağlık sigortası bakımından kişileri güvence altına almak; bu sigortalardan yararlanacak kişileri ve sağlanacak hakları, bu haklardan yararlanma şartları ile finansman ve karşılanma yöntemlerini belirlemek; sosyal sigortaların ve genel sağlık sigortasının işleyişi ile ilgili usul ve esasları düzenlemektedir. Sosyal güvenlik alanındaki kuruluşları tek şemsiye altına almayı amaçlayan, 2011 yılında kurulan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, 10 Temmuz 2018 tarihli ve 30474 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 1 sayılı Cumhurbaşkanlığı Teşkilatı Hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’yle “Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı” olarak yeniden düzenlenmiştir.

Sosyal Sigortalar

Tarihsel olarak 2. Dünya Savaşı’ndan sonra Batı toplumlarında kurumlaşan sosyal devlet anlayışı, bireysel risklerin önemli bir bölümünün toplumsallaşmasına dayanıyordu. Yaşlılık, işsizlik ve hastalığın yarattığı gelir kaybına, iş kazasının yol açtığı zarara ve çocukların getirdiği maddi yüke karşı herkesin güvenlik sistemi içine alınması Batı Avrupa’da hızla yayıldı. Sistemin özü bütün çalışanların sosyal sigorta kesintisi biçiminde zorunlu tasarrufta bulunmasıydı. Böylece herkesin, o an hak sahibi olan için sosyal sigorta primi ödediği bir toplumsal dayanışma modeli kurdu. Sağlıklı olanlardan hastalara, çocuksuz ailelerden çocuklu ailelere, çalışanlardan emeklilere, işi olanlardan işsizlere doğru gerçekleşen bir toplumsal dayanışma ağıydı bu. Bu yöntemde sosyal güvenlik sosyal sigortalar yoluyla sağlanmakta; sosyal sigortalarda sigortacılık tekniğinden yararlanılmaktadır. Sosyal sigortalarda her sigortalıdan kişisel rizikosuna göre değil, belirli sınırlamalarla da olsa, gelir seviyesine göre prim alınmaktadır. Sosyal sigortalar başlıca beş ilkenin karışımından oluşmaktadır. Bu ilkeleri şöyle sıralayabiliriz: 1) Finansmana dışardan katkı ilkesi: Bu ilke uyarınca işverenler ve gereğinde devlet sosyal sigortaların finansmanına katkıda bulunmaktadır. 2) Sigortalılar arası yeniden gelir dağılımı ya da sosyal denge ilkesi: Bu ilke gereğince, yüksek gelirli sigortalılardan diğer sigortalılara oranla ve bunlar yararına daha yüksek prim alınmaktadır. 3) Kendi kendine yardım ilkesi: Bir sigortalı topluluğu çerçevesinde düşünülmüş olan bu ilkeye göre, her sigortalının kendi primini ödemesi gerekir. 4) Sigortacılık ilkesi: Bu ilkeye göre sigorta tekniğinden yararlanılarak sigortalılar arasında riziko eşitlenmesi sağlanmaktadır. 5) Zorunluluk ilkesi: Bu ilkeye göre sosyal sigortalıya katılış zorunludur.

Sosyal Sigortalar ve Türkiye

Türkiye’de sosyal sigortanın gelişimi bilimsel ve pratik anlamda 1936’lara gitmektedir. Bu tarihte çıkan 3308 sayılı İş Kanunu, 27 Haziran 1945 tarih ve 4772 sayılı İş Kazaları, Meslek Hastalıkları ve Analık Sigortası Kanunu,1949 İhtiyarlık Kanunu, 1950 Hastalık ve Analık Sigortası, 1950’de çıkan 5434 sayılı Emekli Sandığı Kanunu, 1957 Maluliyet, İhtiyarlık ve Ölüm Sigortası, 5 Ocak 1961 tarih 224 sayılı Sağlık Hizmetleri Sosyalleştirme Kanunu, 1965’de 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu, 1971’de 1479 sayılı Bağ-Kur Kanunu, ILO’nun 1952 tarih ve 102 sayılı Sosyal Güvenliğin Asgari Normlara İlişkin Sözleşmesi, 10 Temmuz 1976 tarihli 2022 kanunu, 1983 SHÇEK kanunu, 1983’te 2925 sayılı Tarım İşçileri Sosyal Sigortalar Kanunu, 1983’te 2926 sayılı Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu, 1992 Yeşil Kart, 2006 tarih 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu gibi düzenlemelerin hemen hepsi de sosyal sigortaların gelişimi hakkında bilgi vermektedir. 16/5/2006 tarih ve 5502 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumu Kanunu’nun temel amacı; sosyal sigortacılık ilkelerine dayalı, etkin, adil, kolay erişilebilir, aktüeryal ve malî açıdan sürdürülebilir, çağdaş standartlarda sosyal güvenlik sistemini yürütmektir. Bu kanuna göre sosyal güvenlik sistemi iş kazası ve meslek hastalığı, hastalık ve analık sigorta kollarını kapsayan kısa vadeli sigorta kolları ile malullük, ölüm ve yaşlılık sigorta kollarını kapsayan uzun vadeli sigorta kollarından oluşmaktadır. Kısa vadeli sigorta kolları kapsamında sigortalılara ve hak sahiplerine; sigortalıya, geçici iş göremezlik süresince günlük geçici iş göremezlik ödeneği verilmesi, sigortalıya sürekli iş göremezlik geliri bağlanması, iş kazası veya meslek hastalığı sonucu ölen sigortalının hak sahiplerine, gelir bağlanması, gelir bağlanmış olan kız çocuklarına evlenme ödeneği verilmesi, hastalık ve analık sigortasından sigortalıya hastalık veya analık hâllerine bağlı olarak ortaya çıkan iş göremezlik süresince günlük geçici iş göremezlik ödeneği, analık sigortası kapsamında emzirme ödeneği, cenaze ödeneği, askerlik ve doğum borçlanması hakları verilmektedir. Uzun vadeli sigorta kolları kapsamında; malullük sigortası kapsamında malullük aylığı, yaşlılık sigortası kapsamında yaşlılık aylığı ve toptan ödeme, ölüm sigortası kapsamında ölüm aylığı, ölüm toptan ödemesi ve aylık almakta olan kız çocuklarına evlenme ödeneği ile cenaze ödeneği verilmektedir. Genel sağlık sigortası kapsamında ise genel sağlık sigortalısı ve bakmakla yükümlü olduğu kişilere finansmanı sağlanan tıbbî ürün ve hizmetlerinin verilmesi, genel sağlık sigortalıları ile hak sahiplerinin hastalıklardan korunması amacıyla ilgili kamu idareleriyle kişisel koruyucu sağlık hizmetleri politikalarının tespitine ve etkin bir şekilde uygulanmasına katkı sağlanması, genel sağlık sigortalıları ile hak sahiplerini ve işverenleri genel sağlık sigortası mevzuatından doğan hakları ve ödevleri konusunda her türlü iletişim araçları ile bilgilendirilmesi hizmetleri verilmektedir.

Sosyal Hizmetler

Sosyal güvenlik sisteminin primsiz ödemeler kısmını sosyal hizmetler ve sosyal yardım uygulamaları oluşturmaktadır. Sosyal hizmetler genel olarak sosyal sorun yaşayan; yaşlı, yoksul, engelli, aile, kadın, çocuk gibi özel gereksinim gruplarına ve psikososyal destek anlamında toplumun tüm kesimlerine yönelmektedir. Kavramsal olarak sosyal hizmet; sanayi toplumunda özel gereksinim gruplarının bakım ve korunmalarının toplumun sorumluluğu ve görevi olduğu anlayışından hareketle kamusal, yarı kamusal ve gönüllü etkinliklerle bu tür nüfus gruplarının bakımlarını, korunmalarını iş edinen, insanların yardımsız çözemedikleri bireysel ve toplumsal sorunlarının çözümü için geliştirilen dizgeli, düzenli ve sürekli etkinliklere verilen addır. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun 10 Aralık 1948 tarih ve 217 A (III) sayılı kararıyla ilan edilen İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 22. ve 25. maddeleri sosyal hizmetlerin önemine değinmektedir: “Herkesin, toplumun bir üyesi olarak, sosyal güvenliğe hakkı vardır. Ulusal çabalarla ve uluslararası işbirliği yoluyla ve her devletin örgütlenmesine ve kaynaklarına göre, herkes onur ve kişiliğinin serbestçe gelişim için gerekli olan ekonomik, sosyal ve kültürel haklarının gerçekleştirilmesi hakkına sahiptir” (md. 22). Gözden Geçirilmiş Avrupa Sosyal Şartı’nda da (Strazburg, 3 Mayıs 1996) sosyal hizmetlere ilişkin 13, 14, 15, 16, 17, 23, ve 30. maddelerinde geniş yer verilmektedir. Ulusal anlamda 1982 Anayasası’nın sosyal hizmeti ilgilendiren maddeleri bulunmaktadır. Bunlardan ilki 2. Maddedir. Buna göre, “Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir”. Sosyal ve Ekonomik Haklar ve Ödevler bölümünde ailenin korunması ve çocuk hakları düzenlenmiştir.

Türkiye’de Sosyal Hizmetlerin Tarihsel Gelişimi

Sosyal hizmetlerin tarihsel gelişimine baktığımızda temel olarak 12.06.1959 tarihinde kabul edilen 7355 sayılı Sosyal Hizmetler Enstitüsü Kurulmasına Dair Kanunu görürüz. Kanun sosyal hizmetler alanında yapılacaklar, okullaşma ve alanda çalışacak meslek elemanlarıyla ilgili önemli yenilikler getirmiştir. 1961 yılında Sosyal Hizmetler Akademisi kurulur. YÖK Kanunu ile Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığına bağlı olan bu akademi Hacettepe Üniversitesine bağlanır. 1983’de 2828 sayılı Kanun’la kısa adı SHÇEK olan Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü kurularak sosyal hizmetler alanında verilen hizmetler birleştirilmeye çalışılır. Ancak hizmet sunumundaki bütünlük bir türlü sağlanamadığı için bu kurum başta olmak üzere sosyal yardım, kadın sorunları, engelliler gibi birçok sosyal sorun alanında hizmet veren genel müdürlüklerle birlikte 6/4/2011 tarih ve 6223 sayılı Kanun’la kurulan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığına bağlanır.

Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı: 10 Temmuz 2018 tarihli ve 30474 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 1 sayılı Cumhurbaşkanlığı Teşkilatı Hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’yle Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının yerine kurulan bu bakanlığın merkez teşkilatı hizmete özel çeşitli daire başkanlıkları olmak üzere; Aile ve Toplum Hizmetleri Genel Müdürlüğü, Çalışma GenelMüdürlüğü, Çocuk Hizmetleri Genel Müdürlüğü, Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü, Engelli ve Yaşlı Hizmetleri Genel Müdürlüğü, Hukuk Hizmetleri Genel Müdürlüğü, İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğü, Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü, Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğü, Şehit Yakınları ve Gaziler Genel Müdürlüğü, Uluslararası İşgücü Genel Müdürlüğünden oluşmaktadır.

Sosyal Yardımlar

Sosyal yardım kavram olarak: Toplumda iç ve dış dengeleri bozulmuş insanlara iş bulmadan destek hizmetlerine değin verilen her türlü mesleksel destek ve yardım hizmeti. Sosyal bakım da denebilir. Yaşam süresi içinde herhangi bir (bireysel, toplumsal) nedenle maddi yardıma gerekseme duyacak duruma gelmiş insanlara verilen her türlü özdeksel yardımlar. Sosyal güvenliğin en ilkel biçimi ve önlemidir. Kamu yardımı da denir. Parasal ve malsal olduğu gibi geçici ve sürekli çeşitleri de olabilir.

Türkiye’de Sosyal Yardım Mevzuatı

Yoksullukla mücadele politikaları çerçevesinde karşımıza çıkan en yaygın tekniklerden biri sosyal yardım tekniğidir. Sosyal yardımlar, kısaca, yeterli geçim kaynaklarına sahip olmayan kişilere devlet tarafından yapılan maddi ve ayni yardımlar olarak tanımlanabilir. Sosyal yardımlar, sivil toplum kuruluşları tarafından yapılabilirse de sosyal devlette bu görev esas olarak devletindir, gönüllü kuruluşların faaliyetleri ise tamamlayıcı niteliktedir. Her devlet tarafından sosyal yardım yapılmakla birlikte, bu yardımların ne ölçüde ve ne şekilde yapıldığı, benimsenen farklı devlet modelleriyle de ilişkilidir. Türkiye Anayasası başta olmak üzere birçok kanunda sosyal yardımlarla ilgili düzenlemeler söz konusudur. Köy Kanunu (442, 1923), Türk Medeni Kanunu (1926), Belediye Kanunu (1580, 1930), Umumi Hıfzıssıhha Kanunu (1593, 1930), Asker Ailelerine Yardım Kanunu (4109, 1941), Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlar Hakkında Kanun (1956) gibi kanunlarda da düzenlemeler mevcuttur.

Sosyal Yardıma Yönelik Eleştiriler

Temeldeki sorun sosyal adaleti kurumsallaştırmak, gelir dağılımı eşitsizliğini giderici çalışmalar yapmaktır. Görüyoruz ki sosyal yardım uygulaması daha çok bireysel-ailesel sorunlara eğilmekte, düşük istihdama yönelik lokal projeler desteklenmekte böylece genel sosyal refahın düzelmesine tam anlamıyla etki edememektedir. Yoksulluğun çoğu zaman bir kültür ve kısırdöngü olduğunu anımsayacak olursak sosyal yardımların ne kadar etkili olacağını kestirmek zor olmayacaktır. Öte yandan sosyal yardımların olumlu ve olumsuz yönleri bulunmaktadır. Faydaları: sosyal güvenlik sisteminin boşluklarını doldurma fonksiyonu, mevcut sosyal sistemleri olgunlaştırma fonksiyonları, tasarruf sağlama fonksiyonu bulunurken, sakıncaları da şu şekilde değerlendirilebilir: kişilerin vesayet altında tutulduğu görüşü, tembelliği teşvik edici olduğu görüşü,insan haklarını ihlal edici sonuçlar doğurduğu ve gıda fiyatlarının artmasına yol açtığı görüşleri, istismara açık olduğu görüşü.

Sosyal Yardım Mevzuatına İlişkin Uygulama

Türkiye’de sosyal yardım alanındaki hizmet dağınıklığını gidermeye yönelik olarak kurulan Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğü Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’na bağlı olarak hizmetlerini yürütmektedir. Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğü Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğü tarafından; Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Teşvik Fonu kaynağı kullanılarak, 3294 sayılı Kanun kapsamında yer alan vatandaşlarımıza yönelik çeşitli sosyal yardım programları uygulanmaktadır. Bunlar:

  1. Aile Yardımları,
  2. Sağlık Yardımları,
  3. Eğitim Yardımları,
  4. Engelli Yardımları,
  5. Özel Amaçlı Yardımlar’dır.

Şehit Yakınları ve Gazilere Yönelik Sosyal Güvenlik Mevzuatı

İkinci Dünya Savaşı sırasında çıkarılan, Asker Ailelerine Yardım Kanunu (4109, 1941), askerlik hizmetinde bulunanların, aileyi geçindiriyor olmaları koşuluyla, ailelerine (usul, füruu, karısı, muhtaç kız veya erkek kardeşi) ayni ve nakdi yardımın belediyelerce ve köy ihtiyar meclislerince asgari ücret dâhilinde verilmesini öngörür. 1982 Anayasası’nın 61.maddesine göre, Devlet harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleriyle, malül ve gazileri korur ve toplumda kendilerine yaraşır bir hayat seviyesi sağlar. Yine Belediye Kanunu (1580, 1930); belediyelere muhtaç çocuklar, yaşlılar, güçsüzler, yoksullar için, yatılı kuruluşlar oluşturmak, yardım sandıkları açmak, fakir hastalara ve doğum yapacaklara bakmak, asker ailelerine yardım etmek, geçici parasal ya da ayni yardımda bulunmak, aşevleri işletmek, yoksul cenazeleri kaldırmak gibi yükümlülükler getirir. SGK Primsiz Ödemeler Genel Müdürlüğü çatısı altında sosyal yardım uygulamasının dayandığı kanunlarda da konuyla ilgili kısımlar bulunmaktadır. Bu kanunlar şunlardır:

  • 1005 sayılı İstiklal Madalyası Verilmiş Bulunanlara Vatani Hizmet Tertibinden Şeref Aylığı Bağlanması Hakkında Kanun
  • 3292 sayılı Vatani Hizmet Tertibi Aylıklarının Bağlanması Hakkında Kanun
  • 2330 sayılı Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanun
  • 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanun