SOSYAL PSİKOLOJİ I - Ünite 1: Sosyal Psikoloji Nedir? Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 1: Sosyal Psikoloji Nedir?

Ünite 1: Sosyal Psikoloji Nedir?

Giriş

İnsanların varlıklarını sürdürmek için insanlar arası ilişkiler hakkında fikir sahibi olması gerekir. Sosyal psikoloji, her insanı ilgilendiren bu tür konuları çalıştığı için temel bir çalışma alanıdır.

Sosyal Psikoloji Nedir?

Sosyal psikolojinin kesin bir tanımını yapmak zordur çünkü bu disiplinin alanı çok geniştir ve içinde çok farklı araştırma geleneklerini ve yaklaşımları barındırır. Tanım yapmanın zorluğu aynı zamanda sosyal psikolojinin başındaki “sosyal” kavramının farklı yorumlanmasından kaynaklanmaktadır. Sosyal psikolojiyi psikolojinin bir alt dalı olarak gören sosyal psikologlar ise Allport’un “Sosyal psikoloji bir bireyin, davranış, duygu ve düşüncelerinin başkalarının gerçek ya da hayal edilen varlığından nasıl etkilendiğinin bilimsel yollarla araştırılmasıdır” tanımını kabul etmektedirler. Sosyal psikolojinin temelinde bu tanımda bahsedilen sosyal etkiyle birlikte sosyal algı ve sosyal etkileşim de bulunmaktadır.

Sosyal Psikolojinin Kısa Tarihi

Modern sosyal psikoloji 20. Yüzyılın başından itibaren ABD’de var olmuş, 1960’ların sonlarından itibarense Avrupa’da da sosyal psikoloji geleneğini oluşturacak bazı kuram ve araştırmalar ortaya çıkmıştır. Günümüzde de ABD ve Avrupa merkezli bir sosyal psikoloji ağır basmaktadır.

Sosyal psikolojinin Avrupa’daki kökleri: Modern sosyal psikolojinin temelleri 19. yüzyılın sonunda Avrupa’da ortaya çıkan iki entellektüel akıma dayanmaktadır: Völkerpsikoloji ve kitle psikolojisi. Völkerpsikolojisi, belirli bir sosyal gruba ait olan insanların bireysel değil kollektif düşünme eğiliminde olduğunu ileri sürer. Kitle psikolojisi ise geniş kitlelerin neden, nasıl ve ne zaman birlikte hareket ettiklerini inceler ve temel fikri “grup zihni”dir. Grup zihni, çeşitli psikolojik mekanizmalar aracılığıyla insan kollektivitesinin tek bir varlık, psikolojik kitle haline gelmesi kavramıdır.

Modern sosyal psikoloji: Modern sosyal psikolojinin başlangıç noktalarından biri sosyal psikolojik nitelikte görülen bir deney, diğeri de sosyal psikoloji ders kitaplarının yayınlanmasıdır. 19 yüzyılın sonunda Triplett tarafından yürütülen ve sosyal psikolojinin ilk deneyi olarak görülen deney, sosyal hızlandırma adı verilen deneysel çalışmaları başlatmıştır. Sosyal hızlandırma diğer insanların varlığının bireysel performansı arttırdığı süreçtir. Sosyal psikoloji alanında yayınlanan iki ders kitabı da psikolojik sosyal psikoloji ve sosyolojik sosyal psikoloji ayrımını yaratmıştır. Bunlardan daha yaygın olanı psikolojik sosyal psikoloji olmuştur.

\1. Dünya Savaşı sonrasında psikolojide zihin/içgüdü temelli anlayış, yerini davranışçı yaklaşıma bırakmıştır. Bu yaklaşımı sosyal psikolojiye Floyd Allport taşımış, sosyal psikolojinin deneysel bir bilim olması gerektiğini ve bunun için davranışçı ilkelerin uygulaması gerektiğini savunmuştur. Fakat zamanla sosyal psikolojideki gelişmelerle odak noktası davranıştan ziyade tekrar zihin/biliş olmuştur.

1920’lerde tutum ölçüm teknolojisi geliştirilmiş, tutum çalışmaları sosyal psikolojinin temel araştırma alanlarından biri olmuştur.

1930’larda Kurt Lewin, Solomon Asch ve Muzafer Sherif ABD’de davranışçılığın ağır bastığı bir sosyal psikolojiyi buldular. Gestalt psikolojisinden etkilenen bu bilim insanları davranışçılığı reddetmiş, zihinsel olguları sosyal psikolojiye tekrar sokmuş ve grup zihni yaklaşımını reddetmişlerdir. Özellikle Lewin grup süreçleri ve dinamikleri araştırmalarında bir gelenek başlattı. Lewin’in öğrencisi Festinger ise sosyal karşılaştırma (insanların kendi yetenek ve fikirleri hakkında bilgi sahibi olmak için kendilerini diğerleriyle karşılaştırma süreci) ve bilişsel çelişki (davranışla tutarsız olan tutumların yarattığı psikolojik sıkıntı ve bunun tutumları değiştirmek yönünde yarattığı baskı) kuramlarını geliştirdi.

1950’ler ve 1960’larda grup süreçleri ve tutumlar konusundaki araştırmalar devam etti. 2. Dünya Savaşı’ndan sonra ortaya farklı eğilimler çıktı. Bunların ortaya çıkma sebebi etkileyici iletişim ve ikna araştırmalarına, ırksal önyargı ve ayrımcılığa ve tutum ve tutum değişimine yönelik ilginin artması olmuştur.

1960’larda tutum çalışmaları gerilemiş ve sosyal temsiller ve sosyal kimlik yaklaşımları ortaya çıkmıştır. Sosyal temsiller, sosyal olguların verili bir kültür ya da toplumda anlaşılma biçiminin söz konusu sosyal olguları yorumlamada bir temel sağlamasıdır. Sosyal kimlik ise bireyin benliğinin bir parçasını oluşturan, grup üyeliklerinden elde ettikleri kimliktir; bireyin benliğini başka bir parçasını oluşturan ve bireyin biricikliğiyle ilgili olan bireysel kimlikten farklıdır. Aynı tarihlerde atıf kuramı da ortaya çıkmıştır. Atıf kuramı insanların sosyal etkileşimde neden ve sonuç ilişkilerini nasıl çıkarsadıklarını açıklamak üzere geliştirilmiş bir yaklaşımdır.

1970’lerde sosyal biliş yaklaşımı ortaya çıkmıştır. Sosyal biliş nesneler değil, insanlar hakkındaki bilgiyi işlemeyle ilişkili zihinsel süreçlerin çalışılması ya da sosyal etkileşimle ilgili zihinsel süreçlerin çalışılmasıdır. Bu yaklaşımın temel varsayımı sosyal dünyanın çok karmaşık olması, sınırlı bilgi işleme kapasitesi (kapasitesi insanın psikolojik kaynaklarının sınırlı olduğuna ve bu kaynakları korumanın psikolojik süreçlerin doğasını belirlediğine işaret eden bir terimdir) olan insan zihninin bu karmaşıklığın üstünden gelemeyip kestirme yollar kullanması ve hatalı sonuçlara vararak kalıpyargılar oluşturmasıdır.

Sosyal Psikolojide Araştırma Yöntemleri

Sosyal psikolojide araştırma yöntemleri deneysel ve deneysel olmayan yöntemler olarak ikiye ayrılır.

Deneysel olmayan yöntemler: Sosyal psikologların deneyin mümkün olmadığı durumlarda kullandığı yöntemlerdir. Bu tür araştırmaların sayısal veri elde edilebilenlerinde değişkenler arasındaki korelasyon (iki ya da daha çok değişken arasındaki ilişki) araştırılır. Bunlar korelasyon yöntemi (iki ya da daha çok değişken arasında kendiliğinden oluşan ilişkileri araştırma yöntemi) olarak adlandırılır. Her deneysel olmayan yöntemin güçlü ve zayıf yanları bulunmaktadır.

1. Doğal gözlem: Belirli bir davranış konusunda doğrudan ve betimsel bilgi edinmenin yoludur. Doğal gözlem bir davranışı sistematik bir biçimde gözlemeyi, kaydetmeyi ve kodlamayı içerir. Araştırmacı bazı durumlarda görünmeden gözlem yapar, bazı durumlardaysa grup ya da topluma katılır. Buna katılımcı gözlem denir.

2. Survey: Bir davranış ya da tutumun bir toplumda ya da belli bir grupta görülme derecesi ve bunların yaş, cinsiyet, eğitim düzeyi, sosyal ardalan vb. etmenlerle nasıl bir ilişki içinde olduğu araştırılmaktadır. Bu yöntemde veriler en çok anket ve görüşmeler vasıtasıyla toplanır. Survey yöntemindeki en önemli nokta yapılacak örneklem (geniş bir evrenden katılımcıların seçimi) seçimidir. Bir grubun tüm üyelerine ulaşmak mümkün değilse gruptan rastgele kişilere anket uygulanır. Böylece seçkisiz örneklem oluşturulur. Ya da araştırılmak istenen grubun önemli özelliklerini oran olarak yansıtan bir örneklem seçilebilir. Bu da temsil edici örneklemdir.

3. Arşiv araştırması: Bu yöntemde araştırmacı başkası tarafından ve çoğu zaman başka nedenlerle toplanmış ve kaydedilmiş veriyi kullanmaktır.

Deneysel yöntemler: Deney bir değişkenin diğer bir değişken üzerinde etkisinin araştırılarak bir denencenin sınandığı yöntemdir. Deney yönteminde bir ya da daha fazla bağımsız değişken manipüle edilmekte ve bu müdahalenin bir ya da daha fazla bağımlı değişken üzerinde yarattığı etki ölçülmektedir. Bütün araştırma yöntemleri içinde değişkenler arasında neden-sonuç ilişkisinin kurulabileceği tek yöntemdir. Bu ilişkiyi kurmayı gerçekleştirecek en önemli nokta deney grubu (bağımsız değişkende yapılan değişimin uygulandığı grup) ve kontrol grubu (deney grubu ile karşılaştırmak için oluşturulan ve bağımsız değişkende yapılan değişimin uygulanmadığı grup) oluşturulurken yapılacak denek seçimidir. Denekler, araştırmada önemli olan ve sonuçları etkileyebilecek özellikler açısından deney ve kontrol grubuna eşit dağıtılmalıdır.

Sosyal psikologlar deneysel çalışmalarının çoğunu laboratuvarda gerçekleştirse de, bazen doğal mekânları da kullanmaktadırlar. Deneysel yöntemleri yapıldığı yere laboratuvar ve alan deneyi olarak ayırmak mümkündür.

1. Laboratuvar deneyleri: Laboratuvar deneylerinin en belirgin özelliği dış dünyadan tamamen farklı yapay koşullar altında gerçekleştirilmesidir. Alan deneyi de dahil olmak üzere diğer tüm araştırma yöntemleri içinde kontrolün en üst düzeyde olduğu yöntemdir.

2. Alan deneyleri: Laboratuvar deneylerindeki gibi alan deneylerinde de bağımsız değişken, araştırmacı tarafından değişimlenir ve bağımsız değişken üzerindeki etkisi gözlemlenir ya da ölçülür. Alan deneyinde araştırmacının bağımsız değişkene etki edebilecek potansiyel etmenleri kontrol etme olanağı pek yoktur.