SOSYOLOJİDE YAKIN DÖNEM GELİŞMELER - Ünite 4: Kendisiyle Yüzleşen Toplum: Risk Toplumu Özeti :
PAYLAŞ:Ünite 4: Kendisiyle Yüzleşen Toplum: Risk Toplumu
Giriş
Küreselleşme sürecinin getirdiği sorunlar farklı kavramlarla ifade edilmekle beraber bu durum günümüz insanının daha fazla sorunla baş etmesi gerektiği gerçeğini ne yazık ki değiştirememektedir. İşte risk de küreselleşme süreciyle birlikte kullanılagelen bir kavramdır.
Risk Kavramı
Risk kelimesi, hem keşfettiğimiz, hem de normalleştirip denetlemenin yollarını aradığımız bir dünyaya göndermede bulunur. Burada “risk”, istenmeyen sonuçlardan kaçınma anlamını taşıdığı sürece olumsuz bir çağrışıma sahiptir.
Şans ya da tehlikeyle aynı şey olmayan risk gelecekteki olasılıklar düşünülerek etkin biçimde değerlendirilen tehlikeleri ifade etmektedir. Geleneksel toplumda risk esas olarak doğa güçlerinin müdahalesi ile tanımlanırken modern toplumlarda riskleri azaltma amacına dönük olarak teknoloji yardımıyla insanların doğaya müdahalesi, hükümet politikaları ve ekonomik faaliyetler aracılığıyla topluma müdahalesi önceden öngörülmeyen ve denetimi zor olan tehlikelere yol açabilmektedir. Risk kavramı, temelde kontrol etme özellikle de geleceği kontrol etme fikriyle birlikte biçimlenmiştir.
İki tür risk arasında ayrım yapılmalıdır:
- dışsal ve
- imal edilmiş¸ risk.
Dışsal risk, bireyleri beklenmedik bir anda (dışarıdan) vuran olayların yarattığı risktir. Yine de bu olaylar, bütün nüfus içinde az çok öngörülebilir olmalarına ve sigorta edilebilmelerine yetecek kadar düzenli ve sık meydana gelirler. Dışsal risk son derece etkili bir şekilde hesaplanabilir; zaman ve risk çizelgelerine bakılarak insanların nasıl sigortalanacağına karar verilebilir.
İmal edilmiş¸ risk, bizzat insanlığın gelişim sürecindeki değişimler, özelikle de bilim ve teknolojideki ilerlemeler tarafından yaratılır.
İmal edilmiş¸ risk, kişisel ve toplumsal hayata doğrudan girmektedir ve daha kolektif bir risk çerçevesi tarafın- dan sınırlandırılmamıştır. İmal edilmiş¸ risk yayıldıkça, riskin yepyeni bir risklilik durumu söz konusu olmaktadır. Yeni teknolojilerin kronik biçimde etkilediği ve eskiden kabul gören şeylerin neredeyse sonsuz kere yeniden gözden geçirildiği bir toplumda, gelecek bizi daha çok meşgul etmeye başlar ve aynı zamanda bulanık bir hâl alır.
Risk Toplumu Kavramı ve Kuramı
“Risk toplumu” kavramı ilk olarak Alman sosyolog Ulrich Beck tarafından 1986’da Almanca yayınlanan ve daha sonra 1992’de İngilizceye “Risk Society: Towards a New Modernity” ismiyle çevrilen eserinde kullanılmıştır.
Öte yandan İngiliz sosyolog Anthony Giddens’ın da risk toplumu konusunda önemli çalışmaları olduğu bilinmektedir.
Her iki kuramcı da modernleşme süreci sonunda ortaya çıkan risk kavramını günümüzde merkezî bir ilgi alanı olarak görmektedirler. Beck ve Giddens, geç modernite döneminde belirsizlik ve güvensizliğe karşı gösterilen başlıca tepki olarak düşünümsellik kavramını ön plana çıkararak, riskin daha çok politik yönü üzerinde durmuşlardır. Her iki kuramcı da, halktan kimselerin riske bakış açıları üzerinde durarak özellikle bu kimselerin uzmanlara, devlete ve sanayiye gösterdikleri tepkileri ele almaktadırlar.
Risk toplumu, özellikle Soğuk Savaş¸ dönemi sonrası toplumların değişen güvenlik ve risk algılamasını anlamaya yönelik olarak geliştirilen yaklaşımlardan biridir. Tehditlerin ve mağduriyetlerin değişen kitlesel boyutuna vurgu yapan risk toplumu yaklaşımı, özellikle yayılmacı bir ekonomi anlayışıyla alternatifsizmiş¸ gibi gösterilen sanayi temelli modernleşmenin, yine modernliğin kendi dinamikleri tarafından ters yüz edilmesine dayanmaktadır.
Beck’e göre, “Çevresel kazalar, toplumdaki geleneksel gelir ve refah eşitsizliğini kırmıştır. Bu alanlarda çağdaş¸ dünya, herkese eşit biçimde zarar veren nükleer ve kimyasal kirlenme ile karşı karşıyadır.
Beck, bilgi toplumunu bekleyen küresel risklerden bahsederken yeni bir toplumsal yapıya da işaret etmektedir Küresel riskler ise, küresel sanayileşmenin sonunda ortaya çıkmaktadır. Riskin kendisi de küreselleşmektedir.
Risk Toplumunun Özellikleri
Risk toplumunun sahip olduğu özellikler şöyle sıralanabilir:
- Güvensizlik veya tehditlerin aslında modern bir sorun değil, bütün kültürlerde ve dönemlerde görülen eski bir sorunu oluşturduğu ima edilmektedir. Modern dönemdeki tehditlerin özelliği; ekolojik, kimyasal ya da genetik mühendisliğiyle ilgili tehlikelerin birtakım kararlar sonucu meydana gelmesi olgusudur.
- Risk toplumunun sahip olduğu diğer özelliklerden biri ise yerleşik norm sistemlerinin başarısızlık göstermeleridir.
- Risk toplumunda tehditlerin denetlenebilirliği sorunu da üzerinde durulması gereken bir başka konudur. Tehditlere rağmen, kâr elde eden bir nükleer santralin ya da hormonlu yiyecek üreten bir şirketin üretimlerini durdurmasının sağlanıp sağlanamayacağı sorunu önem taşımaktadır.
- Sanayi döneminden risk dönemine geçiş¸ modernliğin arzu edilmeyen veya öngörülemeyen bir sonucudur. Risk toplumu kendi etkilerine ve tehditlerine kör ve sağır olan modernleşme sürecinin bir sonucudur
- İnsanlar giderek artan biçimde farklı toplumsal kimlikler, yaşam biçimleri, kanaatler ve gruplar ya da alt kültürler düzeni içinde seçim yapma riskini almak durumundadır.
- Tehlikelerle ilgili kültürel algılama (değerlendirme) farklılıklarının göz ardı edilmesi. Yaşamlarını tehdit eden ve kişisel olarak etki edemeyecekleri tehlikelerle yüzleşmek insanların ellerinde değildir.
- Risk toplumunun başka bir göstergesi, kişisel sigorta korumasının bulunmaması, hatta sınai ve teknik-bilimsel projelerin sigortalanamaz oluşlarıdır. Risk toplumu “güvensizleştirilmiş¸” bir toplumdur. Sigortalamanın sağladığı koruma, bu toplumda tehlikenin büyüdüğü oranda azalır.
- Her kültürün kendine özgü riskleri vardır.
- Risklere bağlı olarak ufkumuz da kararır. Çünkü riskler, neyin yapılmaması gerektiğini ifade eder. Dünyayı bir risk olarak tasarlayan kimse, sonunda eylem yeteneğini yitirir.
- Risk toplumunda, yaratılan hesaplanamazlığa ve düzensizliğe karşı, daha çok teknoloji, daha çok piyasa, daha çok devlet gibi eski sanayi toplumunun olanaklarıyla mı mücadele edilecektir? Yoksa iki-yanlılığı, muğlaklığı kabul eden ve olumlayan bir zihniyet ve eylemsellik değişimi mi başlayacaktır? Bu seçenek çok anlamlılık, belirsizlik, rastlantı kısaca “ve”nin merkezî bir konuma yerleştirilmesi ile geliştirilebilir.
-
Sanayi toplumlarının karşılaştığı temel problemler de nitelik değiştirecektir. Genel olarak sanayi toplumlarının karşılaştığı üç büyük problem şunlardır:
- İktisadi durgunluğun yol açtığı işsizlik
- Uluslararası sorunların yol açtığı savaşlar
-
Her türden diktatörlük.
Bilişim toplumlarını bekleyen tehlikeler ise şunlardır: - Çok hızlı seyreden toplumsal dönüşümlere ayak uyduramamaktan kaynaklanan gelecek korkusu
- Bireysel ve örgütlü terörün yaygınlaşması
- Özel hayatın mahremiyetine tecavüzlerin artması
- Özellikle bireylerin mahremiyetine devletin sınırsız müdahalesine imkan veren teknolojilerin yaygınlaşması.
- Bilişim çağında ve risk toplumunda ortaya çıkan bir başka problem, internet ile sunulan bilişim bombardımanının beraberinde “bilgi kirlenmesini” getirmesidir. Denetimsiz sunulan bilgilerin, bilimsel olup olmaması, doğru olup olmaması bağlamında sorun bulunmaktadır.
Risk Toplumunda Bireylerin Psikolojisi
Teknolojik gelişmeler sonucunda gerçeklesen oluşumların ne gibi riskler taşıdığının tam olarak bilinemiyor olması tüm insanlığı tedirgin etmektedir. Bu tedirginliğin daha da artması beraberinde belirsizlik olgusunun yükselmesine neden olmuştur.
Risk toplumundaki bu belirsizlik olgusu, bireylerde bir güvensizlik duygusunun oluşmasına neden olmaktadır. Söz konusu güvensizlik duygusu başlangıçta dış¸ dünyanın karmaşasına, belirsizliğine yöneliktir.
Kendi özel yaşantısını yücelten birey, zamanla dış¸ dünya ile bağˆ kurmaktan korkar hâle gelmiştir, çünkü dışarıda hep tehlike vardır ve orada incinecektir. Bu ‘içe kapanma ve dışarıda sürekli bir tehlikenin olduğu duygusu’ bazı bireylerin ruh sağlığına ciddi hasarlar verebilmekte ve bu kişilerin günlük yaşamını olumsuz etkileyebilmektedir.
Giddens da buna benzer olarak bireyin psikolojisinde ciddi hasarların oluşmaya başladığını vurgulamaktadır. İmal edilmiş¸ risk sadece doğayla (ya da doğa olduğu düşünülen şeyle) ilgili değildir. Yaşamın diğer alanlarına da girmiştir.
Geçmiş¸ dönemlerdeki bireylerin korkuları ve ruhsal durumları ile risk toplumu olarak tanımlanan günümüz toplumunda yaşayan bireylerin korkuları ve ruhsal durumları arasında ne gibi farklılıklar vardır? Bir başka deyimle, risk toplumunun karakteristiği içinde bireyin psikolojik durumu nasıldır? 20. yüzyılda bireyler genel olarak, belirsiz bir ruh hâli içindedirler. Kişi bir sıkıntı içindedir, fakat bu tanımlanamayan ve somut bir niteliğe sahip olmayan bir sıkıntıdır. Birey dış¸ dünya ile bağını kopararak kendisine dönmüştür, dışarıyla ilgilenmektense kendi içine kapanmıştır. Fakat kendi içine dönen birey bir doyum yaşamaz aksine kendine zarar verir, bir boşluk içindedir, ne hissettiğini anlamlandıramaz.
21. yüzyılın bireyinde ise, sürekli olarak çeşitli risklerle yaşayan birey ne yapacağını, nasıl davranacağını, ne yemesi gerektiğini bilemez. Özellikle iletişim araçlarının yönlendirdiği yaşamın her alanında, sürekli bir tehdidin var olduğu ve kişilerin tehlike altında olduğu şeklinde haberler, ilanlar bireyleri daha fazla korkutmaktadır.
Sonuçta ortaya çıkan insan oldukça garip bir yaratıktır. İnsanın yaşadığı başarısızlıklar, hatalı bir kararın sonucu ya da ders alınacak birer deneyim olarak görülmez, gündelik yaşamla baş edemeyen bir yaratığın doğal durumu olarak kabul edilir. İnsanın yaşamla baş edemeyeceği şeklindeki bu varsayım risk yelpazesini daha da genişletir.
Sonuç olarak, kişilerin psikolojik durumlarının bir sonucu olarak ortaya çıkan fiziksel rahatsızlıklar veya akıl sağlığı ciddi biçimde bozulmuş¸ bireylerin sayısı toplumda gittikçe artmaktadır.