TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK EDEBİYATI I - Ünite 7: Tanzimat Birinci Kuşak Tiyatro Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 7: Tanzimat Birinci Kuşak Tiyatro

Tanzimat Birinci Kuşak Tiyatronun Genel Özellikleri

Bu dönemde yazarlar, konu seçiminde yerli ve milli olana yönelirler. Toplum içi sanat görüşü hâkimdir. İslam ve Türk geleneklerine aykırı gördükleri eserleri ya çevirmezler ya da milli kültüre uyarlamaya çalışırlar. Abdülhâk Hâmid, Duhter-i Hindû Hatimesi’nde millî tiyatronun tanımını yapmaktadır. Zavallı Çocuk, Açıkbaş, Ecel-i Kaza, İnatçı yahut Çöpçatan, Felaket gibi eserler, gençlerin istedikleri kişilerle evlendirilmemesi sonucunda yaşanan intiharların ve hastalıkların dramatik kurgu içine yerleştirildiği eserlerdir. Gençleri kendi rızası olmadan ya da görücü usulüyle, istemedikleri kişilerle evlendirmenin sakıncaları Tanzimat tiyatrosunun önemli konularından biri olur. Aile kavramının önemini hususunda yazılan oyunların genelinde ahlaki zaafların, sadakatsizliğin, istenmeyen eşlerin ve aldatmanın evlilik ve aile kurumuna zarar verdiğine dikkat çekilir. Aşkı uğruna ölen kahramanlar, Tanzimat tiyatrosunda dram ağırlıklı bir anlayışın gelişmesine neden olur. Namık Kemal’in Zavallı Çocuk, Âkif Bey ve Kara Bela ; Şemsettin Sami’nin Besa; Ebuzziya Tevfik’in Ecel-i Kaza ; Ahmet Midhat’ın Ahz-ı Sâr yahut Avrupa’nın Eski Medeniyeti , Fürs-i Kadîmde Bir Facia yahut Siyavuş eserleri bu doğrultuda yazılmıştır. Dönem eserlerinde ayrıca vatan sevgisi, batıl inançlar, görgüsüz ya da cimri kişilerin çevreye verdikleri rahatsızlıklar gibi konular dikkat çeker. Namık Kemal’in Gülnihal, Âkif Bey, Celâleddin Harzemşah ; Ahmed Midhat’ın Fürs-i Kadîmde Bir Facia yahut Siyavuş; Şemsettin Sami’nin Besa, Seydi Yahya; Mehmet Rifat’ın Ya Gazi Ol Ya Şehit eserlerinde vatan sevgisi ya doğrudan ya da ikincil olarak işlenen temalardandır. Ahmet Midhat’ın Açıkbaş ve Çengi yahut Daniş Çelebi ile Feraizcizâde’nin Evhâmi adlı oyunları tamamıyla batıl inançların toplum üzerindeki etkisi üzerine kurgulanır. İster komedi ister dram ya da trajedi tarzında yazılsın, eserler, izleyiciye ders verme amacı içindedir. Dil ve üslup devrine göre sade ve anlaşılırdır.

Osmanlı’da Yeni Bir Tür Olarak Tiyatro ve Şinasi

Dinî ayinler, Osmanlı saraylarındaki düğün, sünnet gibi eğlencelerde yer alan cambazlar, hokkabazlar ve sihirbazlar tiyatronun kökenine ilişkin ipuçları sunmaktadırlar. Batı tarzı tiyatronun Osmanlı sınırlarında yerleşmesinden önce Türk kültürüne ait geleneksel tiyatroların varlığı yüzyıllar boyunca devam eder. Geleneksel tiyatrolar; köylü tiyatrosu ve halk tiyatrosu olmak üzere iki koldan gelişim gösterir. Toprağa bağlı bir yaşam sürdüren Türk köylüsünün eski bolluk kut törenleri ve canlılık (animisme) inançlarını devam ettiren seyirlik oyunları, zamanın şartlarına bağlı olarak biçim ve öz bakımından değişime uğrasa da günümüze kadar varlıklarını korumuşlardır. Halk tiyatrosu ise daha çok kentlerde icra edilen tiyatrodur. Karagöz-Hacivat, orta oyunu gibi örnekleri olan halk tiyatrosu türleri Türkiye’nin başka kentlerinde de görülmesine rağmen özellikle İstanbul’a özgüdür. Geleneksel tiyatrodan ayrı bir düzlemde ilerlemeye başlayan Batı tarzı Türk tiyatrosunun gelişim göstermesi Tanzimat yıllarındadır. Tanzimat Fermanı’nın ilan edilmesiyle Batılılaşma hareketlerinin hız kazanması, tiyatro türünde de etkisini gösterir. Namık Kemal’e göre, tiyatro eğlencelerin en faydalısıdır. Medeni milletlerin ilerlemelerine ve inkılâplarına diğer türlerden daha çok hizmet eder. Bu bağlamda tiyatro, medenileşme çalışmalarında önemli bir dayanak olarak görülür.

Tanzimat’ın ilanından sonra 1840’ta Naum Tiyatrosu’nda dili Türkçe olmayan oyunlar sergilenir. III. Selim döneminde, Batı tiyatrosu bilinmektedir. Ancak tiyatroya olan ilgi II. Mahmut döneminde artmaya başlar. Tiyatronun Türk gençleri tarafından icra edilmesi ise Sultan Abdülmecit döneminde gerçekleşir. Türk tiyatrosunun gelişmesinde Güllü Agop (Agop Vartovyan) önemli bir yere sahiptir. 1868 yılında Güllü Agop tarafından Gedikpaşa’da Osmanlı Tiyatrosu kurulur. 11 maddelik Şûra-yı Devlet Umumi Tezkeresi ile Güllü Agop tiyatrosuna birtakım yetkiler ve ayrıcalıklar verilir. Türk tiyatrosunun gelişmesine katkı sunan bir diğer önemli kişi de Ahmet Vefik Paşa’dır. Ziya Paşa da Adana’da valilik yaptığı sırada bir tiyatro yaptırır. Bu devlet adamlarının dışında, İbrahim Şinasi, Namık Kemal, Abdülhak Hâmid Tarhan, Ahmet Midhat gibi devletin değişik kademelerinde görev alan sanatçılar da bu türün gelişmesi için çalışırlar.

İlk yerli tiyatro ve Şinasi: İbrahim Şinasi’nin 1859 yılında yazıp Tercüman-ı Ahvâl gazetesinde 1860 yılında yayımladığı Şair Evlenmesi adlı eseri, metne dayalı ilk tiyatrodur. Şair Evlenmesi’nden önceki oyunlar şunlardır: Thomas Chabert’in Türkçe yazdığı ve Fransızca özeti de bulunan Hikâyet-i İbda-i Yeniçeriyân bâ Bereket-i Pîr-i Bektaşiyân Şeyh Hacı Bektaş Velî-i Müslimân üç perdelik dramdır. İkinci eser, yazarı belli olmayan üç perdelik ve manzum mensur karışık yazılmış olan Godefroi de Bouillon adlı Türkçe ve Fransızca eserdir. Şair Evlenmesi, Vambéry tarafından Almancaya çevrilmiştir. Şair Evlenmesi, yeni bir realizmin kapısını açmış ve mahalli unsurlardan faydalanılmıştır. Eserde kişiler halk dili ile ve yöresel ağızla konuşurlar. Tiyatroya olan ihtiyacın farkında olan Şinasi’ye bu piyesi yazdıran sebepler şunlardır;

  • Halkın, sahne eğlencelerine ve tiyatroya duyduğu eğilim,
  • Sahnelenen oyunların genellikle yabancı dillerde olması,
  • Türkçeye çevrilip oynanan eserlerin dil bakımından zayıf olmaları. Ayrıca bu eserlerin konu bakımından da yerli halkı pek ilgilendirmemeleri.

Eserin konusu, yazıldığı dönemdeki (1860’lı yıllar) sıradan insanların gündelik yaşamlarında karşılaşabilecekleri bir tarzda kurgulanır. Eserde, fakir ve genç bir şair olan Müştak Bey, Kumru Hanım’la evlenmek istemesi ele alınır. Şinasi, bu eseriyle görücü usulü evliliği yerdiği gibi oyundaki kişiler aracılığıyla da genel bir toplumsal eleştiri yapmaktadır.

Moliére Uyarlamaları Yapan ve Komedi Türünde Eser Veren Yazarlar

Ahmet Vefik Paşa: Ahmet Vefik Paşa, Moliére’den yaptığı adaptasyonlarla (uyarlamalarla) Türk tiyatrosuna katkı sağlar. Adaptasyon yabancı bir eserin içeriğinin korunarak yer ve kişi adlarının, deyimlerin ve gelenek göreneklerin yerli hayata uyarlanarak aktarılmasıdır. İlk ciddi tiyatro çeviri ve uyarlamalarını Moliére’den yapan Ahmet Vefik Paşa ve Direktör Âli Bey’dir. Ahmet Vefik Paşa’nın tiyatro alanındaki Moliére’den yaptığı on çeviri, altı da adaptasyon (uyarlama) olmak üzere toplam 16 eseri bulunmaktadır. Çevirileri, Savruk, İnfiâl-i Aşk, Dudukuşları, Kocalar Mektebi, Kadınlar Mektebi, Tartüf, Don Civani, Adamcıl, Yorgaki Dandini ve Okumuş Kadınlar’dır. Uyarlamaları ise Tabib-i Aşk, Zoraki Tabip, Azarya, Zor Nikâhı, Merâki ve Dekbazlık ’tır. Moliére’den yaptığı uyarlamalar içerisinde öne çıkan eserleri Zoraki Tabip ve Zor Nikâhı ’dır. Zor Nikâhı adlı eserde yaşlı ve zengin olan Pırpırı İvaz Ağa’nın genç bir kadınla evlenme isteği işlenir. Zoraki Tabip eserinde ise istemediği kişi ile evlendirilmeye çalışılan kızın sahte doktor olan Oduncu İvaz sayesinde sevdiği adamla evlenmesi konu edinilir.

Teodor Kasap: Tanzimat Dönemi’nin ilk mizah gazetesi olan Diyojen’i (1870-1873) çıkaran ve Kayserili bir Rum olan Teodor Kasap, özellikle Karagöz ve orta oyununun geliştirilmesinden yana bir tavır sergiler. Teodor Kasap, Moliére’den L’Avare (Cimri) adlı oyunu Pinti Hamit adıyla Türkçeye uyarlar. Teodor Kasap’ın İşkilli Memo adlı eseri Molière’in Sganarelle ou le Cocu imaginaire (Hayalde Aldatılmış Koca) adlı oyunundan uyarlamadır.

Direktör Âli Bey: Komedi türünde eser vermiştir. Toplumsal meselelere değinmez. Direktör Âli Bey’in Misafiri İstiskal (1869), Kokona Yatıyor (1870) ve Geveze Berber (1873) adlı oyunları komedi türüne örnektir. Misafiri İstiskal, Niyazı Akı tarafından Şair Evlenmesi’nden sonraki ilk komedi olarak kabul edilir. Eserde misafir olarak geldiği evde ev sahiplerini huzursuz eden Abdi Ağa’nın vurdumduymazlığı ve aşırı rahatlığı işlenir. Kokona Yatıyor konu itibarıyla Türk gelenek ve göreneklerine aykırı bir perdelik komedidir. Rum bir aile içinde geçer. Geveze Berber oyununda ise bir damat adayının önce bir berberin, ardından da gelinin halasının gevezeliğine maruz kalması işlenir.

Feraizcizâde Mehmet Şakir: Dünya klasik tiyatrosunun ustası sayılan Moliére tarzında eserler verir. Bu nedenle Metin And ve Cevdet Kudret kendisini Türk Moliére’i diye tanıtır. Feraizcizâde yazdığı tiyatro eserlerini Menâzırü’l Letaif (Güldürücü Manzaralar) başlığı altında toplar. Bu eserler şunlardır: İnatçı yahut Çöpçatan (1885), İcab-ı Gurur yahut İnkılâb-ı Muhabbet (1886), Evhâmi (1886), Kırk Yalan Köse (1886), Yalan Tükendi (1886), Teehhül Yahut İlk Göz Ağrısı. İnatçı Yahut Çöpçatan eserinde inatçı bir ihtiyarın ailesindeki gençlerin fikirlerini önemsememesi ve onları kendi istediği kişilerle evlendirmek için mücadele etmesi anlatılır. İcab-ı Gurur yahut İnkılâb-ı Muhabbet adlı eserde ise ölen babanın mirasına konup şımaran, çevreyi görmezden gelen ana oğulun mirası kaybedip tekrar yoksul duruma düşmeleri işlenir. Teehhül Yahut İlk Göz Ağrısı oyununda da yine bir çöpçatanlık konusu işlenir. Evhâmi boş inançlar üzerine kurulu bir oyundur. Feraizcizâde’nin Moliére’e en yakın eseri Evhâmi’dir. Bu eser, karakterleri, olaylar dizisi, entrikaları bakımından Moliére’in Hastalık Hastası ile Tartuffe’ünün bir karışımı gibidir. Birbirinin devamı niteliğinde olan Kırk Yalan Köse ve Yalan Tükendi oyunlarında ise dolandırıcılık konusu işlenir. Moliére, Jean-Baptiste Poquelin, daha bilinen adıyla Molière (15 Ocak 1622–17 Şubat 1673) Fransız oyun yazarı ve oyuncu, dünya komedi tiyatrosunun önemli yazarlarındandır. Eserlerinde özellikle belirli tipler üzerine yoğunlaşır. Cimri adlı eserindeki cimri tipi en bilinenidir. Türk edebiyatında Tanzimat kuşağı yazarları üzerinde önemli tesirleri bulunmaktadır.

Manzum Tiyatro ve Ali Haydar Bey

Türk edebiyatında manzum tiyatro (şiir şeklinde) türünün ilk örneği, 1866 yılında yayımlanan Ali Haydar Bey’in “üç fasıldan ibaret trajedi” olarak kurgulanan Sergüzeşt-i Perviz adlı eseridir. Bu eserini yine aynı yıl manzum olarak yazılan Sasaniyan Hükümdarlarından İkinci Ersas’ın Sergüzeşti piyesi takip eder. Trajedi olarak yazılan bu eserler, şekil bakımından divan şiiri geleneğindeki mesnevi tarzındadırlar. Sergüzeşt-i Perviz’de, Hoşhüma adlı şuh bir kadının kendisine âşık olanların paralarını ele geçirmesi üzerinde durulur. Ali Haydar Bey’in yazdığı ikinci eseri İkinci Ersas trajedi kurallarına daha uygun olarak kaleme alınan iki perdelik bir trajedidir. Eser, toprakları İran Şahı Şapur tarafından ele geçirilen Sasani Hükümdarı Ersas’ın kılık değiştirerek devrin Rum Kayser’inden yardım istemesi üzerinden ilerler. Yazarın ayrıca Rüya Oyunu (1876) adlı bir eseri bulunmaktadır. Eser üç kişinin bir zenginin parasını yemek için yaptıkları plan üzerine kuruludur.

Yerli ve Millî Tiyatroya Yöneliş: Ebuzziya Tevfik, Şemsettin Sami ve Ahmet Midhat Efendi

Ebuzziya Tevfik : Ebuzziya Tevfik’in Ecel-i Kaza (1872) adlı eseri Tanzimat Dönemi’nin ilk yerli mensur (düzyazılı) romantik dramları arasında yer alır. Bu eser, aynı zamanda Türkiye’de Türk halkına karşı sahnelenen ilk telif eserdir. Eserde aralarında kan davası bulunan iki ailenin birbirlerini çok seven çocuklarının birbirlerine kavuşamamaları ve sonu ölümle biten romantik aşkları işlenir. Ecel-i Kaza’da aralarında kan davası olan iki ailenin çocuklarının (Nimet ve Pertev) birbirlerine olan aşkları anlatılmaktadır. Beş fasıl beş perdeden oluşur. Ebuzziya Tevfik’in bir de Victor Hugo’nun Angelo Tyran de Padove (Padove Tiranı Angelo) adlı eserinden uyarladığı Habibe yahut Semahat-ı Aşk adlı tiyatrosu bulunmaktadır.

Şemsettin Sami: Şemsettin Sami’nin üç telif, iki de çeviri tiyatrosu bulunur. Kendi yazdığı Gave (1877) ve Seydi Yahya (1876) oyunları Şemsettin Sami’nin tarihe yönelme görüşü doğrultusunda yazılmış eserlerdir. İhtiyar Onbaşı ve Galatée ise çeviri piyesleridir. İlk tiyatro eseri Besa yahut Ahde Vefa (1875) Arnavutlar arasındaki besa (yemin) kavramından konusunu alır. Şemsettin Sami’nin ikinci oyunu Seydi Yahya ise konusunu Endülüs tarihinden alır. Eserde İspanya’daki Müslümanlarla Hristiyanlar arasındaki savaşlarda kahramanlık gösterip sonrasında büyük acılara maruz kalan korkusuz ve sorumluluk sahibi Seydi Yahya’nın macerası anlatılır. Şemsettin Sami’nin üçüncü tiyatro eseri olan Gave konusunu Şehname’den alır.

Ahmet Midhat Efendi: Tanzimat Dönemi’nin en çok eser veren yazarıdır. Ahmet Midhat’ın adı bilinen piyeslerinin sayısı on ikiyi bulmakta ise de, ancak yedisi basılmıştır. Tıpkı romanlarında olduğu gibi tiyatro eserlerinde de okurunu eğitmek amacındadır. Namık Kemal’in düşüncesine paralel olarak o da ahlaki gayeyi amaç olarak görür. İlk oyunu olan Eyvah (1871), iki kadınla evli olan Meftun Bey’in trajikomik hikâyesidir. Canlı bir anlatıma sahip olan eser, iki evli Meftun Bey’in acıklı macerası, tekrar evlenme şakaları ve tavla oyunuyla hemen hemen bir vodvil havasında başlar. Ahmet Midhat’ın Açıkbaş (1874) adlı ikinci tiyatro eserinde de evlilik konusu işlenir. Komedi türündeki bu dört perdelik eserde, genç karısına kendisini beğendirmek isteyen Hüsnü Bey ile ihtiyar kocasını aldatmak isteyen ikinci karısının yaşadıkları konu edinir. Açıkbaş oyununda yaş farkının getirdiği düzensizliklerin, batıl inançların ve medreseli kâtiplerin kullandıkları dilin tuhaflığından kaynaklanan komik ögeler yer alır. Batıl inançların topluma ve bireylere verdiği zararların işlendiği diğer bir eser Çengi yahut Daniş Çelebi adını taşır. Ahmet Midhat, Çengi adlı romanının birinci bölümünü alarak yine Çengi yahut Daniş Çelebi (1884) ismiyle oyunlaştırır. Daniş Çelebi adlı bir gencin batıl inançlar ve okuduğu hayal ürünü kitaplar yüzünden nasıl komik durumlara düştüğü eserin konusunu oluşturur. Ahz-ı Sâr yahut Avrupa’nın Eski Medeniyeti (1874) bir melodram niteliği taşır. İntikam alma anlamına gelen Ahz-ı Sâr adlı oyun başlığına uygun bir içeriktedir. Eserde yabancı isimlerin ve yabancı mekânların oluşu piyesin bir çeviri ya da uyarlama olabileceği izlenimi uyandıracağı endişesiyle Ahmet Midhat “…henüz vatandan çıkmamış bir Osmanlının Fransa hakkındaki tasavvuratından ibarettir” şeklinde bir açıklama yapar. Konusunu Şehname’den alan Fürs-i Kadîmde Bir Facia yahut Siyavuş (1885) adlı oyunda Ahmet Midhat Efendi, üvey oğluna âşık bir kadının yalanları ile faciaya sebep oluşunu işler. Konu itibarıyla Racine’in Phédre adlı eserine benzeyen Fürs-i Kadîmde Bir Facia yahut Siyavuş’un kurgusunda söz konusu eserle benzerlik görülür. İki oyunda da üvey annenin üvey oğluna âşık olması, üvey oğlun bu aşka karşılık vermemesi neticesi gelişen olayların, üvey oğulların oyunun sonundaki ölümleriyle sonuçlandığı görülmektedir.

Jean Babtiste Racine (1639- 1699) Fransız edebiyatındaki önemli trajedi yazarlarındandır. Fransız klasik trajedisinin gelişmesine ciddi katkıları olan ve Türk edebiyatını da etkileyen Racine, eserlerinde tarihî ve mitolojik konulara yer vermiştir.

Ahmet Midhat’ın son tiyatro eseri Çerkes Özdenler (1885) adını taşır. Bu eser hem tiyatroda oynanmak hem de roman gibi okunmak üzere tertip olunmuştur. Kadınlar arasında başlangıçta bir dedikodu olarak kulaktan kulağa yayılan küçük bir söylentinin kötü sonuçlar çıkarabileceği eserin mesajını oluşturur. Eserde Çerkez toplumunun karakteristik özellikleri anlatılır.

  • Ahmet Midhat Efendi’nin eserlerinde Tanzimat Dönemi’nin düşünceleri önemli yer tutar. Bu düşünceler şu şekilde sıralanabilir:
  • Evlilik meselesi: Gençlerin istedikleriyle evlenmeleri, evlilikte yaş uygunluğuna dikkat edilmesi ve çok eşliliğin sakıncaları
  • Batıl inançların zararları
  • Dil meselesi
  • Dürüstlüğün en büyük beşerî değer olduğu, insanın yetişmesinin terbiye ile sağlandığı Asaletin aileden gelen bir unvan değil, insanın tabiatında bulunan şahsi bir özellik olduğu

Namık Kemal

Halkı bilinçlendirmek ve yeni düşünceleri edebî eser aracılığıyla sunmak isteyen Namık Kemal’in altı tiyatro eseri bulunmaktadır. Avrupa’ya gitmeden önce tiyatro türünün önemini pek fark etmeyen Namık Kemal’in bu konuda neredeyse hiçbir yazısı bulunmaz. Yalnızca Tasvir-i Efkâr’da yayımlanan “Ramazan Mektubu” adlı yazısında geleneksel tiyatro hakkındaki düşüncelerine yer verir. Tiyatronun ahlaki yönden önemine vurgu yapan Namık Kemal orta oyununda bu duruma dikkat edilmediğine dikkat çeker. Özellikle orta oyunlarında ahlaka aykırı davranış ve sözlerin kullanılmasını da eleştirir. Geleneksel tiyatronun ahlaki kaygı gütmeden kaba bir komedi düzeni içerisinde kurulduğuna dikkat çeken yazar, medeni ülkelerde oynanan oyunlarda kullanılan sözlerin seçkin ve kibar sınıfını bile rahatsız etmediğini iddia eder.

O, hem türün özelliklerine hem de gelişimine katkı sağlayacak yazılar kaleme alır. Namık Kemal, Hadika gazetesinde kaleme aldığı “Tiyatro’dan Bahseden Arkadaşlara” başlıklı yazısında tiyatronun faydalı bir eğlence oluşundan söz eder. Namık Kemal, Vatan Yahut Silistre oyununun oynanmak üzere provaların yapıldığı sıralarda hem oyunun sahneleneceğini duyurmak hem de tiyatroyu halka sevdirmek amacıyla İbret gazetesinde “Tiyatro” başlıklı bir makale yazar. Yazısında tiyatronun edebî türleri içerisindeki önemine değinen Namık Kemal, bu yazısında da orta oyunun tiyatro olmadığını yineler.

Ona göre, orta oyunu sadece güldürür. Tiyatro ise kimi zaman ağlatır kimi zaman güldürür. Namık Kemal’in tiyatro hakkındaki düşüncelerini kaleme aldığı en önemli yazısı “Celâl Mukâddimesi” (Mukâddime-i Celâl)’dir. Celâleddin Harzemşah oyunu için Midilli’de (1874) kaleme aldığı bu ön sözde, tiyatro hakkındaki görüşleri dışında diğer konulara da yer verir. Romantik dram türünü tercih eden yazar, romantizmin de ülkemizdeki ilk temsilcilerinden olur. Romantik akımın kurucusu kabul edilen Victor Hugo, Cromwell adlı oyunun mukaddimesinde romantizmin ilkelerini açıklayarak akımın savunmasını yaparken Namık Kemal de aynı yolu izleyerek “Celâl Mukaddimesi” ile ona nazire yapar.

Namık Kemal’in tiyatro ile ilgili düşüncelerini dile getirdiği yazılarında tiyatroyu diğer edebî türlerden ayrıcalıklı görmesi, tiyatronun sosyal fayda anlayışına daha çok hizmet edeceği düşüncesinden kaynaklanır. Bir milletin kuvve-i nâtıkası (ifade gücü) edebiyat ise, timsal-i edebin (edebi türlerin) nâtıka-i zi hayatı da (en canlı timsali) tiyatrodur, diyen Namık Kemal, bu söze uygun olarak altı tiyatro eseri yazar. Bu oyunlar şunlardır: Vatan yahut Silistre (1873), Zavallı Çocuk (1873), Âkif Bey (1874), Gülnihal (1875), Celâleddin Harzemşah (1875), Kara Belâ (1876/1908).

Namık Kemal’in ilk tiyatro oyunu Vatan Yahut Silistre dört perdelik bir piyestir. Oynandığı sırada halkı galeyana getiren oyun yüzünden Namık Kemal, Magosa’ya sürgüne gönderilir. “Vatan Şarkısı” olarak bilinen şiir ile “İşte adu karşıda hazır silah/ Arş yiğitler, vatanın imdadına” şeklinde başlayan “Vatan Türküsü” Namık Kemal’in vatan şairi olarak şöhret kazanmasına sebep olur. Vatan yahut Silistre’de Ruslarla yapılan Kırım Savaşı’nın bir cephesi olan “Silistre Savunması” ele alınır. Vatan yahut Silistre’de vatan sevgisine kutsallık atfedildiği gibi vatan sevgisi ve beşerî aşk bir arada işlenir. Tarihî bir olaydan yola çıkılarak yazılan eserde hem Osmanlı askerinin başarısının yol açtığı sevinç hem de Zekiye’nin yıllardır görmediği babası ve sevgilisi İslam Bey’le kavuşması dramatik bir çerçevede ele alınır.

Zavallı Çocuk, Namık Kemal’in Magosa’da sürgün olduğu yıllarda yazdığı eseridir. Eserde geleneksel aile yapısı içerisinde görülen aksaklıkların gençlerin hayatında trajik bir faciaya sebep olabileceği üzerinde durulur. Çocuklarının gelecekleri ile ilgili karar alırken onların fikirlerini önemsemeyen bir ailenin kızlarının ölümüne sebep oluşları anlatılır. Üç perdelik oyunda dil, genel anlamda dönemin diline göre sade olmakla birlikte karakterler arasındaki diyalogların uzunluğu göze çarpar. Yalnızca Zavallı Çocuk oyunu konusunu tarihten almaz.

Âkif Bey de Namık Kemal’in Magosa’da yazdığı piyeslerdendir. Tezli bir oyun olan ve ahlaki yozlaşmanın toplumu nasıl etkilediği üzerinde duran eser, beş perdelik dramdır. Toplumun esasını teşkil eden ailenin sağlam temeller üzerine kurulması ve ahlaki değerlerin bu temelde başköşede olması oyunun tezi niteliğindedir. Namık Kemal, Âkif Bey adlı tiyatro eserinde hece ile şiirler yazarak divan şiirinin, ölçüsüne, veznine tavrıyla tepki gösterir.

Namık Kemal’in Râz-ı Dil (Gönüldeki Sır) olarak isimlendirmesine rağmen sonra sansür tarafından Gülnihâl ismi verilen oyunu beş perdelik romantik dramdır. Vatan aşkı ve bireysel aşkın paralel biçimde işlendiği eser, Vatan yahut Silistre ile aynı dönemde yazılmasına rağmen Namık Kemal’in sürgüne gönderilmesi ile daha geç basılır. Oyunun konusu Osmanlı tarihinde özellikle 18 ve 19. yüzyılın başında sık sık geçen yerel zorbalık ve isyan olaylarından alınmıştır. Gülnihâl oyununda diğer tema ise esarettir. Esere adını veren Gülnihal’ın şahsında Namık Kemal, ilk defa çok bilinçli olarak esarete karşı gelir ve esirlerin çevrelerine karşı nefretle dolu olmalarını tabii bulur.

Namık Kemal’in tiyatroları içerisinde ayrıcalıklı bir yer edinen eseri şüphesiz Celâleddin Harzemşah’tır. Piyesin kendisinden çok edebiyat tarihlerinde mukaddimesi ile ön plana çıkışının temelinde Namık Kemal’in tiyatro ve roman türü hakkında verdiği bilgiler ile sanat görüşünü ortaya koyması önemli etkendir. Konusunu tarihten alan eser, bir sahne romanı anlayışı ile kaleme alınır. Moğol istilasının Asya topraklarının neredeyse tümünü yok etmek üzere olduğunu yansıtan tarihî bir gerçeklik üzerine kurgulanan eser on altı perdedir. Namık Kemal, eserleri içerisinde en üstünü olarak da Celâleddin Harzemşah’ı görür. Okunmak için yazıldığı gerekçesiyle Celâleddin Harzemşah’ta kişiler arasındaki diyaloglar çok uzun tutulmuştur. Eser, bu anlamda Hugo’nun Cromwell’i ile benzerlik gösterir.

Namık Kemal’in Magosa’da yazdığı diğer bir oyunu Kara Bela’dır. Tek taraflı bir aşkı konu edinen eser, Tanpınar tarafından Namık Kemal’in en zayıf eseri olarak görülür. Hindistan’da Babürlüler Devleti zamanında yaşanan bir olayı anlatan eserde sınıf farklılığı yüzünden kavuşamayan gençlerin dramı anlatılır.

Namık Kemal’in hem kendi dönemini hem de sonraki dönemleri etkileyen bu görüşleri şunlardır:

  1. Tiyatro bir eğlencedir; eğlencelerin en faydalısıdır.
  2. Edebiyatın en büyük kısmı olan tiyatro, kitap ve gazetelerden daha etkilidir.
  3. Tiyatro aracılığıyla halk eğitilebilir.
  4. Tiyatromuzun dili, tiyatro yazarlarımızın kaleminde ağır ve ağdalı bir hâl almakta; aktörlerimizin ağzında ise bozulmaktadır. Sadeleşmeye ve düzeltmeye yönelmeliyiz. Kurulan Osmanlı tiyatrosu zevk bakımından çok önemli ve ciddi bir girişimdir.
  5. Yabancı dilden tiyatro eseri çevirmenin bir sakıncası söz konusu değildir.

Tanzimat Dönemi’nde Namık Kemal’in izinden eser veren yazarlar Manastırlı Mehmet Rifat, Hasan Bedrettin, Hasan Nefi ve Mehmet Şemsettin’dir.