TARİH FELSEFESİ II - Ünite 5: Pozitivist Tarih Kuramı Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 5: Pozitivist Tarih Kuramı

Pozitivizmin Tarih Görüşü

19. yüzyılda ortaya çıkan pozitivizm akımı “Ortaçağ’ da felsefenin teolojinin hizmetinde bulunması gibi, doğa biliminin hizmetinde bulunan felsefe diye tanımlanabilir”. Bu görüşün tarih tasarımında hem Hegel ve Marx’da ortaya çıkan tarihin yasalı bir süreç ve bir ilerleme olarak görülmesi sonucu ilerlemenin belirli yasalara göre aşama aşama ortaya çıkan bir süreç olduğu anlayışı görülür; hem de 18. yüzyılda da görüldüğü gibi insanlığın ilerlemesine duyulan güven olarak bir ilerleme inancı görülmektedir. Bu bağlamda Auguste Comte gibi pozitivist düşünürler hem Aydınlanmanın tini içinde hem de 19. yüzyılın tini içinde görülebilir. Pozitivist felsefenin en büyük ismi kuşkusuz Auguste Comte’dur. Saint-Simon ise Bir Cenovalıdan Çağdaşlarına Mektuplar adlı yapıtında ilerleme ile bilimin ve aklın gelişmesi arasında gördüğü ilişkiyi dile getirmiştir. Pozitivist ontoloji tarihsel varlık alanı ile doğal varlık alanı arasında bir ayrım yapmaz. Buna göre tek bir gerçeklik vardır, doğa ve tarih bu tek gerçekliğin iki ayrı görünümüdür, bu nedenle tarih de doğa da bilimler tarafından aynı yönteme göre, bilimsel yönteme göre incelenmelidir. Böylece evrensel tarih yazma anlayışı bir kenara bırakılarak yalnızca Hegel’in deneysel tarih dediği olguları belirleme anlayışı yeni bir eğilim hâline geldi. Tarihsel yazım bir monografi biçimini aldı. Fakat pozitivist bilim anlayışı sadece olguları derlemekten oluşmuyordu, aynı zamanda olgular arasındaki yasa bağıntılarını da keşfetmeyi içeriyordu. Bu yüzden de pozitivist felsefeciler tarihçilerin sadece olguları belirleme ve derleme çabalarını kendi bilim idealleri açısından eksik görüyorlardı. Claud Henry comte De Saint-Simon’a göre bilimin gelişmesi ile insan aklının gelişmesi dolayısıyla insanlığın ilerlemesi arasında doğrudan bir ilişki vardır. Saint-Simon insanlığın ilerlemesinden de insanlığın refaha ve mutluluğa kavuşmasını anlar. Temel savı bilimlerin kaydettiği ilerlemeyle insanlığın da mutluluğa kavuşacağıdır. Marx tarafından ütopyacı sosyalizmin temsilcisi olarak görülen Saint-Simon toplumun mutluluğunu toplumbilimsel bir ülkü olarak belirler.

İlki olguları belirleme, diğeri ise yasaları formüle etme. Bu anlayış yeni bir tarih yazımına, pozitivist tarih yazımı denilen bir tarih yazımına götürdü. Tarihçiler pozitivist yöntembilgisinin ilk aşamasının etkisinde 19. yüzyılda olguları belirlemek için çalışmalar yapmaya başladılar. Böylece tarihsel bilgi artmaya başladı. Evrensel tarih yazma anlayışı bir kenara bırakılarak yalnızca Hegel’in deneysel tarih dediği olguları belirleme anlayışı yeni bir eğilim hâline geldi. Tarihsel yazım bir monografi biçimini aldı. Fakat pozitivist bilim anlayışı sadece olguları derlemekten oluşmuyordu, aynı zamanda olgular arasındaki yasa bağıntılarını da keşfetmeyi içeriyordu. Bu yüzden de pozitivist felsefeciler tarihçilerin sadece olguları belirleme ve derleme çabalarını kendi bilim idealleri açısından eksik görüyorlardı. Çünkü pozitivist bilim anlayışına göre yasalar bulunmadan salt olguları belirleme bilimsel olarak düşünülemezdi. Önemli olan olguları açıklamaktı. Böylece pozitivist varlık anlayışı tarihi doğaya indirgerken pozitivist bilim anlayışı da tarih bilimini doğa bilimine indirgemiştir. Doğa bilimindeki nesnelliği tarih bilimlerine de aktarmak amacı güden pozitivistler olguları toplamaya bu yüzden önem vermişlerdir. Olguları toplamak anlayışı ise basitçe şu varsayımdan hareket eder: Olgular nesneldir ve tarihçiler de tıpkı doğa bilimcileri gibi her türlü önyargıdan bağımsız olarak öncelikle olguları toplamaya, sonra da bunlar arasındaki ilişkileri kurmaya yönelmelidir. Bu yüzden pozitivizmin önde gelen düşünürü Auguste Comte olguları toplama işini tarih bilimine bırakırken bu olgular arasındaki ilişkileri kurma işinin, adına sosyoloji dediği yeni bir bilimin işi olması gerektiğini söyleyerek böyle bir bilimin kurulması gerektiğini söylemiştir.

Başlıca Pozitivist Düşünürlerin Tarih Tasarımları

Auguste Comte

Auguste Comte 19. yüzyılın pozitivist akıl ve bilim anlayışının en önemli temsilcilerindendir, Comte ilerleme anlayışı bakımından Aydınlanmanın ilerleme tasarımına benzer bir görüş ortaya koyarak, bilim ve aklın gelişmesiyle insanlığın da ilerlemesi zorunludur vurgusunu yapmıştır. Ama Comte felsefesinde aynı zamanda 19. yüzyılın tarih felsefelerinde olduğu gibi tarihsel varlık alanına ilişkin bir oluş açıklaması da görülür. Buna göre tarihsel oluş süreci bir ilerleme sürecidir. Başka bir ifadeyle Comte’un tarih felsefesi belirli bir akıl anlayışına ve bu akıl anlayışı üzerinde temellenen ilerleme kavramına dayanır. Pozitivizm doğabiliminin yönteminin iki aşamalı bir süreç olduğunu düşünüyordu. Comte’a göre neyin var olduğu sorusundan çok, bir şeyin nasıl olufştuğu sorusu önemlidir. Bu da olguların yasalarını arafltırmak demektir. Bilimin görevi olguların değişmez doğa yasalarına bağlı oldukları hakikatini kabul etmektir. Bilimin tüm amacı da bu yasaları keşfetmek ve bu yasaların sayılarını en aza indirmektir. Bu akıl anlayıflına göre gerçeklik, bütün çokluk en çeflitli görünümleriyle en aza, en yalın olana indirgenerek açıklanabilmelidir. Bu da önceden görmeyi, öndeyiyi olanaklı kılar. Olguları yöneten yasalar bilinirse eğer, gelecekte gözlenebilecek olguların bu yasalardan hareketle önceden bilinebilmeleri olanaklı olacaktır.

Comte insanlık tarihi boyunca işleyen bir ilerleme yasasından söz eder. Comte insan aklının gelişmesinin bir tarihi olduğunu pozitif felsefenin ne anlama geldiği anlaşılırsa anlaşılabileceğini, dolayısıyla insan aklının gelişimini ortaya koymanın yolunun da, bütün yönlerden ve bütün çağlar boyunca aklın geçirdiği aşamalar incelenirse olanaklı olduğunu söyler. Başka bir ifadeyle, Comte’a göre pozitif felsefenin doğasını ve kendine özgü karakterini kavrayabilmek için bir bütün olarak insan aklının aşama aşama ilerleyen gelişimine genel olarak göz atmak gerekir çünkü bir kavram yalnızca kendi tarihsel gelişmesi aracılığıyla en iyi biçimde bilinebilir.

John Stuart Mill ve Diğer Pozitivistler

J. S. Mill Comte’un anlayışına bilgi kuramsal bir temel kazandırmaya çalışmıştır. Mill’e göre pozitif dönemde farklılıklar azalarak toplumlar arası benzerlikler artmaya başlamıştır. Bu da tarih yazımı açısından daha bilimsel olmak adına kolaylıklar sağlamaktadır. Toplumların daha türdeş hâle gelmesi tarihin yasalarını bulmayı da kolaylaştıracak ve tarih yazımı sosyoloji olmaya doğru gidecektir.

Mill’e göre de Comte’un dediği gibi insanlık belirli evrelerden geçerek ilerlemektedir. İnsanlığın ilerlemesi ise insanlığın entellektüel gelişmesinin bir sonucudur ve Comte’un ileri sürdüğü üç hâl yasasının tarihsel gelişmeden çıkarılabileceği çok açıktır. Mill’e göre tarihsel gelişimi belirleyen yasalar birbirini izleyen toplum aşamaları arasındaki karşılıklı ilişkileri belirlerler. Bu yüzden de tarihin yasaları keşfedilmelidir. Tarihin genel olgularının analiziyle ilerleme yasasının keşfi ve gelecek olguların öndeyisi olanaklı olabilecektir. Bunun için de doğa biliminin yöntemi uygulanmalıdır. Doğa bilimlerinde tümevarma yoluyla nedenleri keşfederiz ve tümdengelim yoluyla da nedenlerden etkilere gidilmektedir. Bu yüzden tarihte etkilerden nedenlere gitmek gereklidir. Mill buna “ters dedüktif yöntem” der. Böylece tarihin olgularının incelenmesiyle tarihsel genelleştirmeler yapılabilecek ve tarihte toplum aşamalarının art arda gelişini belirleyen yasaların keşfi olanaklı olacaktır.

Comte ve Mill’den sonra gelen düşünürler bu düşüncelerin etkisinde tarihe ilişkin bazı savlar ortaya koymuşlardır. Buna göre Buckle ve Taine tarihçilerin doğa bilimini model alarak tarih yazmaları gerektiğini savunmuşlardır. Herbert Spencer ise biyolojik evrim kuramını tarihe uygulayarak tarihte de evrensel bir ilkeye varılabileceğini savunmuştur. Haeckel ise insanlık tarihinin aslında doğa tarihinin küçük bir aşaması olduğunu ileri sürmüştür.

Neopozitivizmin Tarih Görüşü

20. yüzyılda Mantıkçı Deneycilik olarak da bilinen neopozitivizm birleştirilmiş bilim ideali ile ortaya çıkıp tüm bilimlerin birliğini savunarak 19. yüzyıl pozitivist düşüncesini takip etmiş ama bazı bakımlardan ondan ayrılmıştır. Bununla birlikte neopozitivizmin genel eğilimi de olgulara ve deneye yönelmek ve olguların yasalarını keşfetmek yollu bilim anlayışı olmuştur. Neopozitivist bilim anlayışı bilim kavramını doğa bilimi kavramına indirgeyerek birleştirilmiş bilim ideali ile bütün bilimler için yöntem birliği anlayışını öne sürmüştür. Viyana Çevresi adıyla bilinen bir grup düşünürün geliştirdiği öğreti bilimsellik için de deneyle doğrulanabilir olma ölçütünü ortaya koymuştur. Carl Gustav Hempel tarihteki yasaların da doğa yasalarına benzediği görüşüyle öne çıkar. Hempel’e göre bir olayı açıklamak demek o olayı özel bir durumu olduğu genel bir yasanın altına koymak ya da bu olayı genel bir yasadan türetmek demektir. Bu açıklama anlayışı doğa bilimlerinden çıkarılmış bir açıklama anlayışıdır. Hempel doğa bilimlerinin ve tarih bilimlerinin açıklamaları arasında yapı bakımından hiçbir fark görmez. Her iki tür bilimde de açıklamaların yapısı bakımından yasaların kullandığı görülebilir; aradaki tek fark tarih bilimlerinin açıklamalarındaki yasaların örtük yasalar olmasıdır. Böylece neopozitivist düşünürler tarihi de bilim hâline getirmek için bir takım yöntem ölçütleri önermiş oldular.

Karl Raimund Popper’e göre ise tarih yasa bulmaz, kuramsal bilimlerin bulduğu yasaları kullanarak açıklamalar yapar. Popper bilimleri kuramsal bilimler ve uygulamalı bilimler olarak ikiye ayırır. Kuramsal bilimler yasa önermeleri kurarlar oysa uygulamalı bilimler kuramsal bilimlerin yasa önermelerini kullanırlar, işte bu anlamda tarih kuramsal bir bilim değildir. Bu yüzden kuramsal fizik gibi bir kuramsal tarih bilimi söz konusu değildir. Tarih olsa olsa kuramsal bilimlerin yasalarını kullanarak geçmiş olguları açıklayan bir bilim olabilir ama kuramsal fizik gibi geleceğe yönelik öndeyide bulunan kuramsal bir bilim olamaz. Bu yüzden de Hegel ya da Marx’ın yaptığı anlamda bir genel dünya tarihi olanaksızdır. Çünkü insanlık tarihinin gidişi insanların amaçlı eylemlerinden ve insan bilgisinin artışıyla sürekli değişir ve etkilenir. Böyle bir süreci önceden görmek ya da bu sürecin bütününü görmek olanaksızdır.