TARİH FELSEFESİ II - Ünite 7: Tarih Felsefesi Eleştirileri -2: Pozitivizm Karşıtı Tarih Felsefeleri Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 7: Tarih Felsefesi Eleştirileri -2: Pozitivizm Karşıtı Tarih Felsefeleri

Antipozitivist Tarih Anlayışı

Pozitivizme göre doğa ve tarih arasında hiçbir fark yoktur ve tek gerçeklik doğal gerçekliktir. Bu yüzden de tarihsel gerçeklik yalnızca insan doğasının yasalarıyla açıklanabilir. Antipozitivist tarih anlayışı, işte bu düşünceye karşıt olarak çıkmıştır. Antipozitivist tarih anlayışına göre tarih doğa bilimlerinden ayrı bir yöntemle incelenmelidir çünkü tarih ve doğa birbirinden tamamen farklı iki gerçekliktir. Doğa matematiksel yöntemlerle bir nedensellik vardır. Diğer bir fark ise, tarih biliminde olguları sadece anlamaya çalışmamız vardır. Doğa bilimlerinde olduğu gibi olguları açıklamaya çalışmayız.

Tarih Biliminin Olanağına İlişkin Görüşler

Wilhelm Dilthey

Wilhem Dilthey (1833-1911) Tarihin doğa yasalarına göre açıklanmaya çalışılmasının tarihi bilim olmaktan çıkardığını savunmuştur. Ona göre, bili olması gerekeni değil olanı söyler. Bu yüzden de tarih gibi insanitoplumsal olaylara ilişkin olanı söyleyen bilimlerde vardır fakat bu bilimler doğa bilimleri temel anılarak açıklanamazlar. Dilthey, tarih biliminin doğa bilimselkavramlarla açıklanabilmek uğruna çarptırıldığına inanmaktadır ve bu yüzden de tarihi temellendirebileceğimiz yeni bir tarih epistemolojisine ihtiyaç olduğuna inanmaktadır.

Dilthey’e göre insana ait felsefi sorunların çözümü tarihte yatmaktadır çünkü insanı felsefeye iten sorular kendisiyle ilgili sorulardır ve insan da tarihsel bir varlıktır. Doğal olanın tersine tarihsel olan her zaman daha kesin bir veridir. İnsan toplu olarak yaşamaya başladığı zaman, kendi kuralları ve normlarıyla tarih yaparken, kendi yaptıkları bu tarih tarafından belirlenmeye başlamışlardır. Dilthey bu tarihsel varlığı “tinsellik” olarak adlandırır ve insan yaşamını belirleyen önemli yapı olduğunu ileri sürer. Tinsellikte doğa bilimlerinin aksine açıklama değil anlama vardır ve Dilthey anlamaya dayalı yeni bir epistemoloji kurar.

Tarih yazılırken aynı zamanda aslında yapılır da. Tarih alanında yapılan bütün çalışmalar tarihi belirlemekte ve değiştirmektedir. Tarih asla doğa bilimleriyle açıklanamaz çünkü doğa bilimlerinde determinizm vardır tarih ise özgürlükçüdür. Dilthey’e göre her tarihsel dönem benzersizdir ve kendi içinde incelenmelidir. Bu yüzden tarih, doğa bilimlerinin aksine tümelleştirici değil tekilleştiricidir. Tarihe ilerleyen bir süreç olarak bakılamaz. Tarihte yükseliş dönemleri olduğu kadar, gerileme dönemleri de bulunmaktadır. Traihte genel geçerlilik kavramı aranmamalıdır çünkü tarih bu kavarama karsıdır.Yine Dilthey’e göre, tarihsel dönemleri incelerken başvurmamız gereken şey yazılı yapıtlardır çünkü tarih ancak dille anlatılabilir. Dilthey, bütün bu görüşleriyle, Hermeneutik tarih anlayışının da kurucusu olarak bilinmektedir.

Benedetto Croce ve Yeni Hegelci Anlayışı

Benedetto Croce (1866-1952) her e kadar temel anlamda Hegelci olarak görünse de Hegel’den bir noktada ayrılır. Croce’ye göre gerçekliği Hegel’in yaptığı gibi salt mantıkla açıklayamayız. Bu gerçekliğin bütün o karmaşık yönlerini basite indirgemek olur. Gerçekliği kavramada sezgi akıldan önce gelir ve insanın ilk ve dolaysız bilme etkinliği tekil olanı tanımaya yönelik etkinliktir.

Croce’ye göre insanoğlunun tekili tanıma etkinliği tarihsel bilmedir ve insanın bilme etkinliği tarihsel bilmeyle başlar. Bu tarihsel bilme etkinliği sırasında insan tini ortaya çıkar. Tinsellik her zaman olgulardan önce gelir. İnsan, tinselliğe her zaman tarih içinde ulaşır ve ona yeni kavramlar katarak tinselliğini zenginleştirir.

Croce “Her gerçek tarih şimdinin tarihidir” der çünk insan ancak yaşadığı zamandan yola çıkarak tarihi anlayabilir ve geçmişi sentezleyebilir. Her ne kadar tarihçinin incelediği olaylar uzak geçmişe ait olaylar olsalar da, bilinmelerinin tek koşulu tarihçinin o olayları şimdi bu zamanda inceliyor olmaları ve şimdide kanıtları bulunmalarıdır. Geçmişe ait kanıt şarttır. Sadece tanıklık tarih için yeterli değildir.

Croce’ye göre doğa biliminin kavramları sözde kavramlardır. Bu kavramları kullanarak doğayı yorumlarız ve doğaya dönüştürdüğümüz gerçeklik tarihin kendisidir.

Hem Croce hem de Dilthey tarihselci bir felsefeyi benimserler. Bir çok açıdan Hegel’le aynı görüşte olsalar da Hegel’in mutlak tin olgusuna karşı çıkmaktadırlar.

Robin George Coolingwood

Robin George Coolingwood (1889- 1943) İngiliz kökenli bir felsefecidir. Tarih her zaman düşüncelerin tarihi olmuştur. Belirli bir çağı ancak o çağa egemen olan düşünceler sayesinde anlayabiliriz. Collingwood’a göre de tarih asla bir doğa bilimi olamaz çünkü tarih bilimi doğal olguların değil, insani olguların bilimidir. Tarihin konusu nesneler değil öznelerdir. Tarihin yöntemi geçmiş yaşantıyı zihinde tekrar canlandırmaktır. Bu yüzden tarihsel yöntem zihni araştırmaktır, doğayı araştırmanın yolu ise bilimsel yöntemi kullanmaktır.

Colllingwood, bir tarihçinin tarihi araştırırken olayın içi ve dışı olmak üzere iki kavram üzerinden araştırmasını öngörür. Olayın dışı olayın cisimler ve nesneler üzerinden betimlenmesidir. Olayın içi ise olayın düşünce aracılığıyla betimlenmesidir. Tarih sadece olaylarla ilgilenmez, tarihsel kişiliklerin eylemleriyle de ilgilenir ve bu eylemler olayın dışı ve olayın içi dediğimiz kavramların sentezinden oluşur. Bir tarihçi asla olayın dışını kavrayıp olayı araştırmayı bırakamaz, Olayda geçen düşünceleri de anlamalıdır. Fakat doğa bilimi böyle değildir. Doğa bilimcileri olaylara dışarıdan gözlemlenebilen salt olaylar olarak bakarken, tarih bilimcileri olayın içini de incelemk zorundadırlar.

Collingwood’a göre, tarih bilimindeki “neden” kavramı doğa bilimine göre farklıdır. Doğa biliminde bir olayın nedeni ile o olaya sebep olan olay kastedilir: Oysa ki bir tarihçiye göre, bir olayın nedeni o olaya neden olan kişinin zihnindeki düşüncelerdir. Yani yine doğa bilimi olayın dışı ile ilgilenirken, tarih bilimi nedensellik kavramında da olayın içi ile ilgilenmektedir. Tarihçinin bu nedenselliğe sebep olan düşünceleri anlamasının tek yolu ise bu düşünceleri kendi zihninde canlandırması ve kendi kendine düşünmesidir. Tam da bu yüzden doğa bilimi olaylar süreciyle, tarih bilimi de düşünceler süreciyle ilgilenir. Colingwood’a göre tarihin tek öznesi insandır çünkü o tek düşünebilen varlıktır ama insanın karıştığı her eylem de tarih değildir. Tarih bilimi, insanların yeme içme gibi hayvansal dürtüleriyle yaptıkları eylemlerle değil de düşünceleri ve yarattıklarıyla ilgilenir.

Tarihsel bilgi aklın geçmişte ne yaptığının bilgisidir. Tarihsel bilgi deyince aklımıza, geçmişte yapılanın bugün yeniden yapılması ve geçmiş edinimlerin şimdide sürdürülmesi gelmelidir. Tarih geçmişle ilgili bir süreç olduğu için bir tarihçinin gelecekle ilgili gelişmeleri söylemesi ya da tarihe bir yasa koyması beklenemez.

Collingwood, pozitif bir bilim anlayışıyla bakılmasını eleştirir çünkü bir tarihçinin tarihsel olguları anlayabilmesi için genellemelere ihtiyacı yoktur. Tarihin bir kesiminde gerçekleşen olayları diğer kesimlere genellemek mümkün değildir çünkü insan doğası tarihseldir ve gelişir. Bu noktada doğa bilimi ve tarih bilimi arasında bir fark daha ortaya çıkar. Doğa bilimine göre geçmiş yerini başkasının aldığı ölü bir geçmiştir. Oysa tarihsel geçmiş, canlı olan ve bizzat hala yaşayan bir geçmiştir.