TARİHİ COĞRAFYA - Ünite 5: Kaynaklar Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 5: Kaynaklar

Ünite 5: Kaynaklar

Giriş

Tarihi coğrafya ile çağdaş coğrafya arasındaki en büyük fark, tarihi coğrafyanın geçmişi araştırmasıdır. Tarihi coğrafya için geçmiş önemlidir. Bu önemli noktanın araştırılmaya hakkıyla yansıtılması ise ancak üzerinde çalışılan döneme ait kaynaklara ulaşmak ve bu kaynaklardan faydalanmak ile olur. Aksi halde yani araştırılan döneme ait kaynaklar araştırılmadan o dönemin koşulları göz önünde bulundurmadan, olayı o döneme ait koşullar içerisinde değerlendirmeden, olayı doğru bir şekilde değerlendirmek mümkün değildir.

Tarihi coğrafya kaynak bakımından zengin bir kaynak alanına sahiptir. Butlin bu kaynak alanını şöyle tanımlar: “Tarihi coğrafyanın kaynakları yerel ve ulusal yöneticilerin elinden çıkan yönetime, nüfusa, vergiye ve mülkiyete ait her türlü raporları, toprak mülkiyetini ve kullanımını gösteren kayıtlar, kiliseye kayıtlı mallar, mali kayıtlar, yerel ya da ulusal mahkeme kayıtları ile özel kişiler tarafından tutulan ve günümüze ulaştırılabilen arşivlerdir.”

Genel anlam olarak kaynak, bilgi veren malzeme olup, insanın yazdığı ve ürettiği her şey kaynak kapsamına girer; ama bilgi veren her malzemede kaynak olarak kabul edilemez. Bir malzemenin kaynak olabilmesi için malzemenin ya devrinde meydana getirilmesi üretilmesi gerekir ya da devrine yakın bir dönemde devrinin kaynaklarından faydalanarak üretilmiş olması gerekir.

Birinci gruba giren malzemelere “ana kaynak” denir. Ana kaynağın bulunmadığı durumlarda birinci elden kaynaklar ortaya çıkar. Birinci elden kaynaklar ana kaynaktan faydalanılarak meydana getirilirler. Ana kaynağın ve birinci elden kaynakların olmadığı durumlarda ise birinci elden kaynaklardan faydalanılarak oluşturulan ‘’ikinci elden kaynaklar’’ ortaya çıkar ve önem kazanır.

İlk bakışta birinci elden kaynaklar daha üstün gibi görünse de kimi durumlarda ikinci kaynaklar daha önemli ve bilgi verici olabilir. Şöyle ki; kaynakların verdiği bilgileri doğrulama açısından bakıldığı zaman birinci kaynakların önemi bir eksikliğinin olduğunu gösterir. Birincil kaynaklar tanık ifadesi olduğu için anlamında yanılmaları söz konusu olabilir. Dolayısıyla birincil kaynakların diğer kaynaklarla tespit edilmesi gerekir.

Yazılı belge ve kitapların yanında araziden toplanabilecek topografik ve arkeolojik verileri, eski ve modern haritalar ve arazi verileri birinci kaynaklar içerinde verilir.Tarihi coğrafyanın kaynakları, kaynak türlerine göre ülkeden ülkeye değişkenlik gösterebilir. Bu bölümde ağırlıklı olarak Türkiye’deki birinci elden kaynaklar üzerinde durulacaktır.

Tarih Öncesi (Prehistorik) Dönem Kaynakları

Yazının icadından önceki devirlere tarih öncesi (prehistorik) çağlar, yazının icadından sonraki dönemlere ise tarihi çağlar adı verilir. İlk yazı MÖ 3.500 yıllarında Mezopotamya’da kullanılmıştır. Yazının icadından önceki kaynaklara tarih öncesi dönem kaynakları denir ve bunlar yüzeyden ve arkeolojik kazılardan elde edilen kaynaklar olmak üzere ikiye ayrılır. Tarih öncesi dönem kaynakları, tarihi dönemlere ait bilgilerde verir.

Yüzey Verileri

Yüzey araştırılmaları sonucunda yerleşmelerin konumları, boyutları ve nitelikleriyle, eski dönemdeki çevre koşulları, tarihi olaylar ve o dönem insanın ulaştığı teknolojik düzen hakkında bilgi edinilmektedir. Yüzeysel araştırması verilerin tespitinde, sismik sarsıntı kaynaklı dalga yayılması, magnetik ve elektro magnetik yöntemler, pusula, magnetik kuvvet çizgileri, zamansal değişkenlik gibi yöntemler kullanılır. Yüzey araştırılması mağaralar, akarsu yatakları göl yatakları, höyükler, tümülüsler gibi yüzeysel alanlarda yapılır. Havadan yapılan araştırılmalarda ise kıyılar, yollar, bitki örtüsü gibi alanların fotoğrafı alınır.

Geçmişe ait kolayca ulaşılabilen üç tür yerleşim biçimi vardır: Höyükler, tümülüsler ve mağaralar. Höyüklere Mezopotamya’da ‘’tell’’ İran ve Türkiye’de ‘’tepe’’ de denir. Anadolu’da evler tarih öncesinde genellikle kerpiçten yapılmış olup zamanla kültür katlarının üst üste yığılması sonucu topraktan büyük tepeler oluşmuştur. Höyüklere Orta ve Güneydoğu Anadolu’da çok rastlanır.Tümülüsler, şekil itibariyle yapay tepeciklerdir. Kral, kraliçe, prens, prenses gibi önemli kişiler için yapılmış anıt mezarlarıdır.Mağaralar ise yeraltında çeşitli nedenlerle oluşmuş boşluklardır. İnsanların sığınabileceği yerleşim alanıdır. Türkiye’de kayıt altına alınan mağara sayısı 2.707’dir.

Arkeolojik Veriler

Uygarlık tarihinin başlangıcından günümüze kadar ulaşılan topraklar, eski aletler, taş boncuklar, çanak çömlek gibi maddi kültür varlıkları,arkeolojik veriler arasında yer alır. Arkeolojik veriler özellikle yazılı belgelerin bulunmadığı dönemleri aydınlatmada büyük önem kazanırlar. Arkeolojik kaynaklar sonucu bulunan maddi kültür kaynaklarına ‘’kalıntı’’ yüzeysel araştırmalar sonucu ortaya çıkartılanlara da ‘’buluntu’’ adı verilir.

Butlin tarihi coğrafyanın kaynakları üzerine yaptığı bir değerlendirmede; hayvan ve insan kalıntıları, mezarlıklar, dini ve dünyevi törenlere ait eşyalar bitki polenleri gibi kalıntıların her biri olarak sıralamaktadır. Bu tür verilerle eski çağlardaki insanların yerleşim yerleri, sosyal faaliyetleri, ekonomik, dini ve kültürel yaşamları hakkında bilgi sahibi olunabilir.Osmanlı devletinde arkeolojik araştırmalar 19.yy da Avrupa’nın etkisiyle başlamıştır.

Tarihi Dönem Kaynakları

Tarihi dönem kaynakları yazının kullanılmaya başlamasından sonraki, yani 5.500 yıllık dönem kaynaklarıdır. Yazının icadından sonra geçmiş dönem kaynakları çeşitlenmiştir. Yazı ve tarih birbiriyle adeta özdeştir. S.M Kramer’in ‘’Tarih Sümer’de başlar’’ sözü yazı ve tarihin ilişkisini anlamamızda yardımcı olur.

Arazideki Kaynaklar

Arazi çalışması sadece tarihi coğrafya için değil aynı zamanda modern coğrafya içinde önemlidir. Arazide bulunanların tamamı kaynak olarak değerlendirilir. Hangi dönem araştırılıyor olursa olsun arazi mutlaka incelenmeli, gidip görülmelidir. Zira arazinin jeomorfolojisini görmek bile o bölgede yaşayan insanların hangi koşulları altında yaşamış oldukları konusunda bilgi verir.

Yerleşmeler ve yapılar

Yerleşim merkezleri, tarihi coğrafyanın en temel kaynakları arasında yer alır. Yerleşim yerleri ister şehirde ister kırda olsun buralardaki her türlü abidevi nitelikteki yapılar, ticari mekânlar, yollar, meskenler, sokaklar, su tesisleri gibi her türlü yapı ele alınır ve incelenir. Buralardan elde edilen verilerle, o dönemde orada yaşamış insanların sosyal, ekonomik kültürel hayatları hakkında bilgi sahibi olunur.

Bir kültür sürekliliği yaşayan ülkemizde yerleşim alanlarının oluşmasında, ulaşım, güvenlik, su, toprak, ekonomik faaliyetler gibi etkenler etkili olmuştur. Yerleşimleri kentsel ve kırsal olarak sınıflandırmak mümkündür. Kentsel yerleşmelerde güvenliğin ön planda tutulduğu, sağlam dayanıklı yapıların çokluğu dikkat çeker. Bu tür yapılardan yola çıkarak, bir binanın yapım tarzı, kullanılan malzemesi, yapıldığı yer, işlevi, dönemin mimarlık anlayışı ve özellikleri gibi durumları öğrenmek mümkün olur. Sonuç olarak yerleşim yerlerindeki yapılar ister mimarisi çok güzel olsun ister sıradan, tarihi coğrafya için kaynak olarak kullanılırlar.

Yer ve Yerleşme Adları

Yer adları tarih, arkeoloji, folklor, coğrafya gibi bilim dallarınınilgi alanına girer. Dilbilimin, özel isimleri inceleyen ve onların kökenlerini inceleyen dalına onomastik/adbilim denir. Onomastik bilimin yer adlarını inceleyen dalına toponomi denir. Toponominin; nehir, dağ, nehir adlarını inceleyen dalına hidronomi, şahıs adları inceleyen dalına antroponomi denir. İnsanların çevresindeki varlıklara veya yerleşim merkezlerine isim verilirken, kendi geçmişleri, kültürleri, gelenek ve görenekleri etkili olur. Dağlar, tepeler, ovalar, nehirler, sırtlar, mevkilerin isimleri toponominin ilgi alanına girer ve bunlar yer adlarıdır. İnsanlar tarafından oluşturulan şehirler, kasabalar, yaylalar yerleşme adlarıdır.

Yerleşme alanlarına ad verirken genellikle o merkezin yerleşen topluluğun önde gelen birinin ismi veya topluluğun boy, aşiret, cemaat gibi dağılımına bakılıp isimlendirme yapılır. Diğer bir yöntem, kırdan şehre gelişte gelinen yerin isminin mahalleye semte verilmesidir. Osmanlının son dönemlerinde ortaya çıkan diğer bir yöntem ise Osmanlı devletinin toprak kaybıyla kaybedilen topraklardan gelen göçmenlerin yerleşmesinde ortaya çıkmıştır. Bu yöntem göçmenlerin yerleştiği yeni yerleşim merkezlerin o dönemde padişahlarının isimleri verilmiştir. Aziziye, Reşadiye, Hamidiye gibi.

Yazılı Kaynaklar

Yazılı kaynaklar, yazının icadından sonraki kaynakları kapsar.Bunlar arşiv malzemesi, kütüphane malzemesi ve müzelik malzeme olarak üç grupta incelenir. Türkiye arşiv malzemesi bakımından engin ülkeler arasındadır. Kalıntılar, buluntular, kitabeler resmi belgeler bu kaynaklar arasında yer alır.

Arkeolojik Yazılı Malzemeler: Tarihi dönemlere ait yazılı belgeler müzelerde veya çıkarıldığı bölgede ören yerlerinde muhafaza edilirler. Tarihte bilinen ilk yazılı kaynaklar MÖ 3.500’lerde Sümerlere aittir. Çivi yazısı ile yazılmıştır.3 binli yıllarda Akkadlar, Asurlular, Babiller gibi birçok devlet yazıyı kullanılmış, Fenikeliler alfabe yazılmasına öncülük etmiştir. Mısırlıların kullandığı hiyeroglif yazısını Anadolu’da Hititler ve Luviler kullanmıştır.

Arşiv Malzemeleri: Fotoğraf, yazılı belgeler, haritalar, sesler, resimler gibi malzemeler, arşiv malzemeleri olarak değerlendirilir. Bu tür malzemeler tek nüsha olduğundan kütüphane malzemeleri olarak değerlendirilmezler.

Yazılı Arşiv Malzemeleri: Ferman, berat, emir, hükümdar imzası ya da tuğrasını taşıyan belgeler, zamanın hukuki ve adli kararları içeren dosya ve siciller, noter belgeleri, tahrir, avarız, cizye vb. askeri ekonomik ve idari belgeler bu sınıfa girer. Buna benzer belgeler en fazla Osmanlı dönemine ait belgelerdir. Osmanlı arşivinde 150 milyara yakın belge bulunmaktadır. Bu belgeler elbette diğer Türk İslam devletlerinde de mevcuttur ama birçoğu günümüze ulaşmamıştır. Osmanlı arşivi bir imparatorluk arşividir.

Tahrir Defterleri: Merkezi otorite kurmuş olan büyük devletler idare ettikleri yerlerin nüfusunu, ekonomisini bilmek,tanımak istemişlerdir.Bilhassa Akdeniz’de kurulmuş hemen bütün devletlerde vergi gelir ve nüfusunun tespiti amacıyla, arazi ve nüfus sayımları yapmışlardır. Osmanlı dönemi arazi ve vergi durumunun tespiti amacıyla yapılan sayıma; yazma, yazılma, kaydetme anlamına gelen tahrir, bukayıtların tutulduğu defterlere de tahrir defteri denilmiştir.

Mufassal Tahrir Defterleri: Ayrıntılı arazi defterleridir. Bu defterler hane üzerinden vergi veren şahısların isimlerini, hukuki durumlarını, mükellefiyetlerini, imtiyazlarını, ödedikleri vergilerin tamamını kapsar. Bir bakıma toprağın mülkiyet ve tasarruf sistemi, vergi nüfusu ve vergileri belirlemek için tutulan bu defterler, miri arazinin yani devlet toprağının esas kaydı olduğundan, tapu hükmünde kabul edilmişler ve aynı zamanda bunlara tapu tahrir defterleri de denilmiştir.Sancak esasına göre tutulan bu defterlerin başında o sancağın kanunnamesi yer alır. Mufassal defterlerden; sancağın bağlı olduğu eyaleti, sancağın merkezi, mahalleleri, kazaları, köyleri, mezraları ayrıntılı olarak öğrenilebilir.

İcmal Defterleri: Mufassal defterler kadar ayrıntılı olmayan, mufassal defterlerin müsveddesinden yararlanılarak hazırlanan defterlerdir. Bu defterlerde gelirlerin kimler tarafından tasarruf edildiği, gelir birimlerinin isimleri ve yıllık gelirlerin hâsılları yer alır.

Evkaf Defterleri: Sancaktaki vakıf sayısı az ise mufassal tahrir defterlerine kaydedilir, vakıf sayısı fazla ise ayrı defter tutulur. Bu ayrı defterlere evkaf defteri denir. Bu defterlerde; vakıfların sayısı, gelir kalemleri, harcama alanları bilgileri bulunur. Bu defter dönemin dini, siyasi ve ekonomik durumu hakkında bilgi edinmek için önemli kaynaklardır.

Avarız Defterleri: 16.yüzyılda sadece olağanüstü durumlarda, vergi muafiyetine sahip olanlar dışında herkesten toplanan vergilerdir.17 ve 18 yüzyıllarda hazinenin para ihtiyacını karşılamak için devamlı toplanan vergiler hale gelmiştir. Bu vergiler avarız olarak toplanmış ve bu vergilerin kaydedildiği vergilere de avarız defteri denmiştir.16.yüzyıldan sonra tahrir geleneği terk edilmiştir. Bunun için özellikle 18. ve 19. yüzyıllarda avarız defterlerinden faydalanma yoluna gidilmiştir.

Kanunnameler: Devletçe tanzim olunan usul ve kaidelere kanun adı verilmiştir. Osmanlı devleti zamanında uygulanma şekli ile kanunname, şer’i hukukun yanında idari, mali, cezai, muhtelif hukuk sahalarına ait olmak üzere, vaktiyle padişahların emri ve fermanları ile uygulanmaya konmuştur.

Şer ’iye Sicilleri: Mahkeme kayıtlarına şer’iye sicilleri denir. Osmanlı dönemi araştırmaları için önemli kaynaklar arasında yer alır. Mahkeme kararları, cezaları, verilen hükümler, fermanlar, beratlar bu alan içine girer.

Temettuat Defterleri: Temettu vergisi, Osmanlı döneminde esnaf ve tüccarların senelik kazançları üzerinden alınan vergilere denir. Tanzimat döneminde yayınlanan bir emirle Osmanlı devletleri sınırları içerisinde yaşayan bütün ahalinin isimleri, şöhreti, arazileri, hayvanları, tüccar ve esnafın yıllık gelirleri temettuat defterine kayıt edilmiştir. Bu kayıt üzerinden de temettu vergisi, sonraki adıyla “kazanç vergisi” alınmıştır. Osmanlı Arşivi’nde Maliye Nezareti defterleri arasında yer alan temettuat defterleri, tahrir defterlerinde olduğu gibi vergi amaçlı tutulmuştur, ancak sadece 1840-1845 yılları arasında tutulmuş olması ve bir defaya mahsus hazırlanmış olmalıdır.

Çizili Arşiv Malzemesi: Haritalar, planlar, krokiler, resimler, projeler, çizili kaynaklar içerisine girer. Çizili kaynaklar arazide muhafaza edilir. Eski dönemlerde yapılmış olan haritalardan ya da bir kroki veya plandan, dolan bir körfez, mecrası değişen bir nehir, yollar, geçitler ve yok olan veya ismi değişen yerleşme merkezleri gibi bilgilere ulaşmak da mümkündür.

Eski Haritalar

Dünyanın tamamının veya bir parçasının belirli bir ölçek dâhilinde küçültüp kâğıt üzerine aktarılmasına harita denir. Eski haritalar da o dönem insanlarının düşüncelerini bilgi birikimlerini tespit etmek mümkündür. Haritacılık Osmanlı’da 14. yy’da başlar. Osmanlı arşivlerindeki en eski tarihi haritalar 1739 tarihli haritadır.

Planlar ve Krokiler:Planlardan ve krokilerden yola çıkarak, zamanla mahalle ve sokak adlarında yaşanan değişmeler ya da yenilerinin kurulması, meskenler, idari, dini, sosyal ve ticari gayelerle inşa edilen yapılar ve dönemin teknik özellikleri hakkında bilgi sahibi olunabilir.

Görüntülü ve Sesli Arşiv Malzemeleri:Eski devirlere ait ister elle yapılsın, isterse o dönemin teknik imkânlarıyla elde edilsin, her türlü resim ve fotoğraf görüntülü arşiv malzemesi olarak değerlendirilmektedir. Dokümanter filmler, video bantları ve CD romlar, taş plaklar, ses kasetleri, DVD, CD’ler ve kaydedilmiş bilgiler bu kategori içindedirler.

Minyatürler: Genellikler el yazısı kitaplarda yer alan küçük boyutlu renkli resimlere minyatür denir. Minyatür kelimesinin gelişim süreci Ortaçağ Avrupa’sında metnin bölüm başlarının ilk harfinin turuncu ve kızıl renklere boyanması ile başlamış minyatür denmiş daha sonra minör(küçük) kelimesinin etkisinde kalarak ‘’küçük resim’’ anlamında kullanılmıştır. İslam dünyasında minyatüre ‘’tasvir’’ minyatür sanatçısına ‘’musavvir’’ yada ‘’nakkaş’’ denmiştir. Metni açıklamak için kitap sayfalarını sulu boya veya altın gümüş yaldızla yapılan küçük resimlerdir.İslam minyatürlerinin en eski örnekleri 12 ve 13 yüzyıllarına aittir. Minyatürlerde şenlikler, padişah olayları, savaşlar, culus, merasimler, elçi kabulleri gibi birçok olaylar resmedilir. Ayrıca çizildiği devrin kılık kıyafetleri, giyim kuşamı hakkında da önemli bilgiler verir.

Gravürler: Kazıma resim anlamına gelen gravür, ağaç metal yada taş yüzeye ayrı katlar halinde değişik renkleri boyaları sürdükten sonra üstteki katlar yer yer kazınarak alttaki renkler ortaya çıkarılarak oluşturulur.15. yüzyıldan sonra batılı sanatçılar tarafından kullanılmıştır.

Resimler ve Fotoğraflar: İnsanların duygu ve düşünceleri belirli estetik kurallar çerçevesinde kâğıda yansıtıldığı sanat olan resim sanatı, Avrupa’da ortaya çıkmıştır. 16.yy’da Osmanlı devleti resimle tanışmış, İstanbul’a Avrupa’dan gelerek İstanbul’u resmetmişlerdir. Böylelikle Avrupalı ressamların İstanbul’a gelerek resimler çizmeleri önemli bir kaynak grubunun oluşmasına sebep olmuştur.

Kütüphane Kaynakları: Seyahatnameler, hatıralar, biyografiler, otobiyografiler, yıllıklar vb. bu kapsam içerisine girerler.

Takvimler ve Yıllıklar: Takvimler önemli siyasi ve tabii olayların günü gününe kaydedildiği cetvellerdir. Türk İslam devletinde ve Osmanlı devletinde de bu gelenek devam etmiştir. Osmanlı devletine ait takvimlerin ilki 1421 yılına Farsça olarak yazılan 2. Murat dönemine ait olan takvimdir. Bu takvimlerin birçoğu 2.Murat dönemine aittir.

Vekayinameler: Tarihi olayları kronik bir sırayla ve yazarın özel görüş düşüncelerini kullanarak yazdığı tarihi belgedir. İlk örneğini Kayseri piskoposu Eusbios (MS 260-339) vermiştir. Piskopos Eusbios 325 yılına kadarki olayları kronojik bir sırayla yazmış, bu tür tarih yazıcılığın ilk örneği olmuştur. Vekayinameler daha sonra İslam dünyasında ve Avrupa’da sık bir şekilde kullanılmaya başlanmıştır. Sosyal, siyasi, dini ve kültürel araştırmalar için vekayinameler önemli bir kaynaktır.

Biyografiler ve Otobiyografiler: Tarihe mal olan kişilerin hayatlarının başkaları tarafından yazıldığı türlere biyografi veya tercüme-i hal denir. Biyografi, Avrupa ve İslam dünyasında çeşitli müellifler tarafından değişik zamanlarda kullanılan sık türlerdendir. Osmanlı Devleti’nde; sadrazamlar, şeyhülislamlar, ulema, kaptan-ı derya gibi meslek gruplarında isim yapmış kişilerin hayatları kaleme alınmış, biyografileri yazılmıştır. Biyografi Osmanlı Devleti’nde 16.yüzyılda yazılmaya başlanmıştır.Taşköprülüzadenin Arapça Nevadir-ulAhbar’ıve Eş-Şekaıku’nNu’maniyyesi ile Mustafa Ali’nin Menakıb-ı Hunerveran’ı bu türün ilk örnekleridir. Otobiyografi ise kişinin hayatının kendisi tarafından kaleme alınmasıdır. Otobiyografiler kaynak kullanırken, kişilerin otobiyografileri yazarken hissi davranabilecekleri dikkate alınarak tenkit süzgecinden geçirilmesine ihtiyacı vardır.

Seyahatnameler: Gezilip görülüp yerlerin anlatıldığı seyahatnameler İlkçağdan örnekleri olan bir türdür (Heredot,Strabon). Anadolu ve Türklerden bahseden ilk seyahatnameler arasında 5.yüzyılda Arap Seyyah İbniFadlan, 13.yüzyılda Asya’ya seyahat eden Marco Polo, Moğol devrinde seyahat eden PlanoCarpini ve Rubruk’tur. Seyahatnameler kaynak olarak kullanılırken, çok değerli bilgiler vermesine karşın, seyyahın gezip gördüğü yerleri yazarken eserin cazibesini arttırmak için abartmaya başvurabileceği dikkate alınmalıdır.

Salnameler:Farsça sal “sene” ve name “kitap” anlamına gelen iki kelimeden oluşan salnameler, geçmiş yıllardaki önemli olayların kaydedildiği eserlerdir. Osmanlı salnameleri devlet, kurum, kuruluş, vilayet salnameleri, özel konulu kişi veya kuruluşlara ait salnameler ve resmi ve özel kurumlara ait salnameler şeklinde sınıflandırılabilir. İlk devlet salnamesi,1847 yılında Hayrullah Efendi Ahmet Vefik Paşa ve Ahmet Cevdet Paşa tarafından yayınlanmıştır.

Süreli Yayınlar: Süreli yayınlar dediğimiz gazeteler ilk olarak Strasburg’da (1609) Almanca olarak yayınlanmıştır. Daha sonra Londra, Roma gibi ülkelerdeki gazete yayınları takip etmiştir. Osmanlı Devleti’nde yayınlanan ilk gazete Fransızca olarak yayınlanmıştır. Daha sonra Mısır’da 1828 yılında Vaka-ı Mısriyye gazetesi Arapça-Türkçe olarak yayınlanmıştır. Takvim-i Vekayi Devletin resmi gazetesi olarak 1831 yılında yayınlanmıştır. İlk özel gazete Türkçe olarak Fransızlar tarafından yayınlanan Ceride-i Havadis’tir.

Sözlü Kaynaklar

Ağızdan ağza söylenerek günümüze gelen kaynaklardır. Bunlar; menkıbeler, şiirler, efsaneler, hikâyeler vb. türlerdir. Ülkemizden sözlü kaynaklara gereken önem verilmemekte ve önem verenlerde eleştirilmektedir. Hâlbuki batıda yazılı kaynaklara verilen önem sözlü kaynaklara da aynı önem ve değer verilmiştir. Yazılı ve görsel kaynakların yeterli olmadığı durumlarda, bir söz dizini yardımcı olabilir.

Tarihi Şiirler ve Türküler:Sözlü kültürün en önemli taşıyıcılardır. Halk şairleri tarafından bir hatıranın yaşatılması için söylenir ve kulaktan kulağa aktarılır. Destan, mani, tekerleme, ağıt vb. türler bu gruba dâhildir. Bu türler yöreye, kişiye ve topluma ait özellikler hakkında bilgi veririler.

Hikâyeler: İçerisinde tarihi bilgi bulunan hikâyeler, Tarihi Coğrafya için kaynak olarak kullanılabilir. İki grupta sınıflandırılabilir: Mahalli ve milletlerarası hikâyeler. Mahalli hikâyelerde gerçekçilik payı bulunabilir, fakat milletler arası hikâyelerde kişi isimleri değişebilir ve hikâye, ülke ya da kıta değiştirdiği için hikâye güvenilir olmayabilir.

Efsaneler ve Destanlar: Halk Edebiyatı türlerinden olan efsaneler, olağanüstü olaylar, kaynaklar içeren, kulaktan kulağa aktarıla gelen sözlü edebiyat ürünleridir. Dini konular, bitki ve ağaçlar, doğal çevre gibi konuları işlerler. Milli ve milletler arası efsaneler olmak üzere iki grupta incelenebilir. Milli efsanelerden, milletlerin karakterleri hakkında bilgi edinilebilir ama milletler arası efsanelerde böyle bir durum söz konusu değildir. Destanlar ise bilinen en eski edebiyat ürünleri olup kahramanlıkların, kahramanların olağanüstü bir şekilde anlatıldığı bir türdür. Destanlar her ne kadar olağanüstü ögeler içerse ve abartmanın fazla olduğu eserler olsa da tarihi hakikatlere dayanması açısından Tarihi Coğrafya için kaynak olarak kabul edilir.

Menkıbeler: Yazıldığı dönemin dini, siyasi ve sosyal hayatını yansıtan menkıbeler şeyhlerin, evliyaların, azizlerin gösterdikleri kerametleri, mezarlarının yerini anlatan eserlerdir. Menkıbeler yazılı hale getirilip menakıpname adını alır. Türk edebiyatında ilk menakıpname Karahanlı Hükümdarı Saltuk Buğra Han için yazılan Tezkire-i Saltuk Buğra Han’dır

Anket-Mülakatlar: Yapılan araştırma ister Tarihi Coğrafya ister Modern coğrafya için olsun, araştırmacının yapacağı ilk işlemler, arazi gözlemlemesi, anketler ve mülakatlardır. Coğrafyacı arazi araştırması yaparken sahada yaşayan insanlardan yazılı belgelere geçmemiş bilgiler öğrenebilir.