TARİHİ COĞRAFYA - Ünite 3: Köken ve Gelişim Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 3: Köken ve Gelişim

Ünite 3: Köken ve Gelişim

Giriş

Her konunun bir tarihinin varlığından söz edilebileceği gibi tarihi coğrafyanın tarihini ele almanın, aslında göründüğünden daha zor ve karmaşık bir konu olduğu söylenebilir. Bunun nedeni aslında bu bir isimlendirme veya kimlik sorunu olmasıdır. Bu durumda, böyle bir problemi ve günümüzdeki müthiş bilgi birikimi ve yayım sayısının fazlalığı dikkate alınarak sadece burada, tarihi coğrafya adının kullanıldığı çalışmalar dikkate alınacaktır.

Tarihi coğrafya, aslında çok daha önceki yıllarda ortaya çıkmasına rağmen, coğrafyanın konularından biri olarak üniversite sistemindeki yerini alması 19. yüzyılda gerçekleşmiştir. Bundan dolayı tarihi coğrafya bir araştırma alanı olarak ülkemize geç girmiş ve bu arada yanlış ve eksiklikler ortaya çıkmıştır. Akademik hayatta bu dalın olmaması hiç kuşkusuz ortaöğretime de yansımıştır. Örneğin; “Damascus”la “Şam”ın ayrı yerler olduğu sanılmaktadır. Ayrıca Türk çocuğunun o kadar ezberlediği Atatürk’ün, İtalyanlara karşı savaştığı “Trablusgarp”, havaalanlarımız ve bazı basın organlarında “Tripoli” olarak anılır.

Ülkemizde tarihi coğrafyanın durumunu oldukça dramatik bir şekilde tasvir eden bu örneklerden sonra, Dünya’da tarihi coğrafyanın ne zaman ve nasıl ortaya günümüze kadar olan gelişimini kısaca ele alacağız.

Dünya’da Tarihi Coğrafya

Coğrafyanın bütününde olduğu gibi, bu alanda da en eski yazılar yine İlkçağ Yunan dönemine aittir. Örneğin, aynı zamanda tarihçi olan Heredothos’un MÖ5. yüzyıldaki yazıları, özellikle Nil Deltası’nın nasıl oluştuğunu ele alan açıklamaları tarihi coğrafyanın ilk örneği veya ilk habercisi sayılabilir. Yine aynı şekilde Ortaçağ İslam coğrafyacılarının eserlerinde de İlkçağ coğrafyacılarının eserlerinden alıntılar bulunmaktadır.

İlkçağ’da olduğu gibi Ortaçağ’da da müelliflerin günümüzdeki gibi tek bir bilim dalında değil de birçok sahada çalışması, tarihi coğrafyanın biraz daha ileri gitmesine yol açmıştır. Örneğin, Yakut (ö. 1229) eserlerinde tarih ile coğrafya arasında yakın bir ilişki bulunduğunu ileri sürmüştür. Ömeri (ö. 1349) tarafından telif edilen ‘Mesalikü’l-ebsar fi memaliki’l-emsar’ adlı ansiklopedik eser, tarih ile coğrafya konularına ayrılmıştır. Hemedani’nin (ö. 1318) ‘Cami’ut-tevarih’ adlı eseri, tarihi coğrafya sahasında da bilgiler içerir.

İslam bilim adamlarından Biruni (973-1050) tarafından kaleme alınan, “Kitab-ı Tahkik ma li’l-Hind” isimli kitap, bu anlamda da önemli bir çalışma sayılmalıdır. Biruni bu eserde, Hint tarih ve kültüründen başka Hint alt kıtasının oluşumu, stratigrafik yapı, fosiller, deniz kabukları topraktaki ve iklimdeki değişimler hakkında da önemli bilgiler vermiştir. Tarihi bölgesel çalışmalar en iyi ve en eski coğrafi geleneği sergilemektedir. 17. yüzyılda Cluverius tarih öncesi Almanya ve İtalya hakkında son derece kayda değer ve başarılı bir şekilde, İlkçağ’ın klasikleri bilgisi ile alan bilgisini sentezlemiştir. Tarihi bölgesel uzmanlaşma konusu ‘Forschungen zur Deutschen Landes und Volkskunde’ de çok iyi bir şekilde ifade edilmiştir.

Dünya’da ilk kez Edward Wells tarafından yazılan bir kitaba, ‘tarihi coğrafya’ adının verilmesi, tarihi coğrafya için bir başlangıç sayılmaktadır. 1701 yılında Edward Wells (1667-1727) tarafından hazırlanan ‘A Treatise of Antient and Present Geography’ adlı kitap ile -tarihi coğrafya ismi kullanılmadan- tarihi coğrafya çalışmalarının başladığı kabul edilir. Yine O’nun ‘Historical Geography of the *New Testament* (1708)’ ve üç ciltten oluşan ‘Historical Geography of the *Old Testament* (1710, 1711, 17129)’ kitabı, tarihi coğrafya adını taşıyan ilk kitaplardır. Old Testament (Eski Ahit) ve New Testament (Yeni Ahit) olarak bilinen kitaplar, Hıristiyanlık için kutsal kabul edilen “Kitab-ı Mukaddes”i oluşturan dini metinlerdir. Kitab-ı Mukaddes’in ilk bölümünü oluşturan ve Tevrat ve Zebur’u da kapsayan 39 kitaba Eski Ahit; 27 bölümden oluşan ve Matta, Markos, Luka ve Yuhanna incillerini kapsayan ikinci bölüme de Yeni Ahit adı verilmektedir. Bu alanda Wells’ten sonraki diğer önemli bir çalışma Karl Spruner’in (1803-1892) 1846 yılından 1853 yılına kadar yayınlanan ‘Historisch-Geographischer Hand-Atlas’ isimli eseri olmuştur.

Tarihi coğrafyanın geçmişi, Avrupa’da kavram ve terim olarak en azından 18. yüzyıla kadar uzanmasına rağmen, akademik anlamda ancak 19. yüzyılın ikinci yarısında önemli bir coğrafya çalışma alanı olarak görülmeye başlandı. İlk ortaya çıktığı dönemlerde, henüz modern formunu kazanmadan önce tarihi coğrafya, tarihin bir kolu, insanların, devletlerin, imparatorlukların, medeniyetlerin toplumsal deneyim, kronoloji ve temel politik çalışmalarına gerekli olan coğrafi ve çevresel bilgileri sağlayan yardımcı bir kol olarak gelişti.

Coğrafya gibi zamanla bazı değişikliklere maruz kalan tarihi coğrafya, uzun bir klasik dönemden sonra 1920-1950 yılları arasında yapılan çalışmalar ile ‘modern tarihi coğrafya’ dönemine girmiştir. Dünya’daki diğer çalışmalar da dikkate alındığında kuruluşu 1700 yılı olan tarihi coğrafya, bu tarihten 1920 yılına kadar uzun bir ‘klasik tarihi coğrafya’ dönemi, yani modern tarihi coğrafyaya ‘hazırlık dönemi’ geçirmiştir. Tarihi coğrafyanın 1930’lardan sonra girdiği yeni dönem bazı kaynaklarda kendi içerisinde dönemlere ayrılmakta ve üç evreye bölünmektedir. 1930’larda başlayan ve 1960’lara kadar süren ilk evre jeomorfoloji ve tarihi coğrafyaya dayalı olarak yapılan çalışmalardan meydana gelmektedir. İkinci evreyi 1960-1970 arasındaki ‘kuantitativ devrim’ adı verilen ve daha çok ampirik çalışmaların ağır bastığı dönem oluşturur. 1970’den günümüze devam eden son evre ise tarihi materyalizm ve idealizmin humanist perspektifini yansıtan çalışmalardan meydana gelmektedir. 1975 yılında ise Journal of Historical Geography adlı en önemli dergi kuruldu ve buna benzer isimlerle birçok dergi ABD, Japonya, Eski Çekoslovakya ve Hollanda’da yayına başladı. Tarihi coğrafyacılar 1980’li yıllarda, kolektif çalışmaları ile önemli başarılara imza attılar. Bunların başında Mitchell ve Groves’un editörlüğünde 17 tarihi coğrafyacı tarafından hazırlanmış olan ‘The Historical Geography of a Changing Continent’ isimli eser gelmektedir. İngiliz ve Fransız tarihi coğrafyacılığını eserlerinde birleştirmiş olan Baker ve Billinge editörlüğünde yayınlanan tarihi coğrafyada kaynak ve metot açısından oldukça önemli olan ‘Periodand Place Research Methods in Historical Geography’ isimli eser de modern tarihi coğrafyanın klasikleri arasına girmeyi başarmıştır.

Türkiye’de Tarihi Coğrafya

Ülkemizde tarihi coğrafya araştırmaları ne yazık ki Batı’ya göre daha geç dönemlerde başlamıştır. Türkçede tarihi coğrafyadan ilk bahsedenlerden biri tarihçi ve coğrafyacı Ahmed Rifat’tır. Yağlıkçızade Ahmed Rifat, 1881 yılında basılan 7 ciltlik “Lügat-ı Tarihiye ve Coğrafiye” isimli ansiklopedik sözlüğü içinde tarihi coğrafyayı da bulunduracak bir şekilde coğrafyayı şöyle tanımlamaktadır: “Coğrafya; küre-i arzın ahvâl ve keyfiyetinden bahs eder bir ilim olub aksam-ı adideye taksim olunmuşdur.”Coğrafya sahasında birçok eser veren dönemin ünlü isimlerinden Abdurrahman Şeref de aynı şekilde kitaplarında tarihi coğrafyayı tanımlamış ve konudan haberdar olduğunu göstermiştir. Ali Cevad, 1897 yılında basılan ‘Fezleke-i Fenn-i Coğrafya’ isimli kısa ve öz eserinde, coğrafyanın tarifini yaptıktan sonra coğrafyanın, “coğrafya-yı riyazi, coğrafya-yı tabii, coğrafya-yı politiki ve siyasi, coğrafya-yı tarihi ve coğrafya-yı askeri” olmak üzere beş önemli dala ayrıldığını belirtmiştir.

Celal Nuri [İleri] (1881-1938) tarafından 1918 yılında hazırlanan ‘Coğrafyayı Tarihi Mülk-i Rum’ isimli kitap, ülkemizde bir Türk tarafından hazırlanmış tarihi coğrafya alanında ve tarihi coğrafya adını taşıyan ilk çalışma niteliğindedir. Tarihi coğrafya adını kullanarak hazırlanan ilk eser bir yabancı tarafından hazırlanmıştır. Bahsedilen eser, W. M. Ramsay’in ‘The Historical Geography of Asia Minor’ isimli çalışması olup hazırlandığı tarih itibariyle Celal Nuri’den çok önce tamamlandığı belirtilmelidir. Başka bir yabancı Martin Vivien de Saint-Martin’in ‘Description historique et geographique de L’Asie Mineure’ isimli eseri de konumuzla yakından ilgili ve önemli bir çalışmadır. Her ne kadar kitap ismi tarihi coğrafya olmasa içerik itibariyle konumuzla ilgilidir.

Türkiye’nin yabancılar tarafından yapılan tarihi coğrafya araştırmaları bir yana bırakılırsa, tarihi coğrafya tabiri hiç kullanılmadan yapılan çalışmalar arasından ilk sayılabilecek isim, Cumhuriyet döneminin ilk ve önemli Türk coğrafyacılarından olan Besim Darkot’tur. Darkot’un Cumhuriyet’ten sonra yaptığı araştırmalardan bazıları, özellikle Milli Eğitim Bakanlığı İslam Ansiklopedisi’ne yazdığı şehir ve bölge maddeleri, konumuz açısından önemlidir. O, araştırdığı yerlerin geçmişteki durumları hakkında bilgiler verirken tarihi kaynaklara da başvurmuştur ki, bu haliyle Darkot, bu konuda çalışma yapan ilk coğrafyacı sayılabilir. Daha sonra H. S. Selen, N. Tunçdilek ve M. Tuncel tarafından yapılan bazı araştırmalar da yine tarihi coğrafya bakış açısına yakın çalışmalar sayılmalıdırlar. H. S. Selen’in konu ile ilgili ilk çalışması, 1923 yılında Viyana’da tamamladığı ‘Tarihi Belgelere Göre Anadolu’da Türklük’ isimli doktora tezidir.

Tarihi coğrafya adı ile araştırma yapan ilk Türk ilim adamlarından birisi Zeki Velidi Togan’dır. Alman coğrafyacı W. D. Hütteroth tarafından 1968 yılında yayımlanan ‘Landliche Siedlungen im Südlichen Inneranatolien in den Letzten Vierhundert Jahren’ isimli Konya ve yakın çevresini araştıran eser, tarihi coğrafya adını taşımasa da Türkiye için bir coğrafyacı tarafından Osmanlı arşiv belgelerine dayanarak hazırlanmış ilk tarihi coğrafya eseri durumundadır.

Bir tarihçi olan Ramazan Şeşen tarafından hazırlanan ‘İslam Coğrafyacılarına Göre Türkler ve Türk Ülkeleri’ (1985) isimli eser, adında tarihi coğrafya olmasa da içerik olarak tarihi coğrafyadır. Eskiçağ tarihçisi Ekrem Memiş 1990 yılında ‘Tarihi Coğrafyaya Giriş’ isimli bir kitap yayımlamıştır. Bülent İplikçioğlu, ‘Eskibatı Tarihi’ (1997) isimli eserinde, Eskibatı tarihinin temelleri ve bunları araştıran bilimler başlığı altında coğrafya ve tarihi coğrafyaya da değinmiş ve konu hakkındaki fikirlerini belirtmiştir.

2000 yılında ise Murat Ağarı ‘Tarihi Coğrafyacılığın Doğuşu ve Gelişimi (M. 610-1000)’ adını verdiği doktora tezinde; tarihi coğrafya adı altında tamamen ‘coğrafya tarihi’ yapmıştır. Veli Sevin, 2001 yılında ‘Anadolu’nun Tarihi Coğrafyası I’ isimli kitabında Klasik dönemin yazılı kaynakları kullanılarak konu incelenmiştir. Bu konuda Türkiye’de yayımlanmış eserlerden sonra, üniversitelerde ‘tarihi coğrafya’ adı ile verilen derslere de bakılmalıdır. Bunlardan bazıları; Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih bölümünde Anadolu’nun Tarihi Coğrafyası, Troas Tarihi Coğrafyası ve Arkeolojisi, Gelibolu Tarihi Coğrafyası ve Arkeolojisi, Trakya Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, arkeoloji yüksek lisans programında Klasik Arkeoloji Tarihi Coğrafyası, Çankırı Karatekin Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Coğrafya bölümünde Türkiye’nin Tarihi Coğrafyası I ve II, Fatih Sultan Mehmed Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Tarih bölümünde Anadolu’nun Tarihi Coğrafyası, Nevşehir Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Tarih bölümünde İslam Dünyasının Tarihi Coğrafyası gibi derslerdir.

Lisans ve lisansüstü derslerden sonra, bu isimle yapılan lisansüstü tezlere de bakmak faydalıdır. Gerçekten de YÖK’ün web sayfasında ‘tarihi coğrafya’ ibaresi ile tarama yapıldığında karşımıza Şubat 2005 tarihi itibariyle 26 tane tez ismi çıkmaktadır. Aynı tarama Nisan 2012 itibariyle yapıldığında 39 tane tez adı çıkmaktadır. En erken tarihlisi 1990 (Irak-Suriye) ve en yeni tarihlisi 2010 yılına ait olan “Yeni arkeolojik ve epigrafik veriler ışığında Karia bölgesi tarihi coğrafyası” isimli bu tezlere bakarak da ülkemizde tarihi coğrafyanın çok yeni ve az ilgi duyulan bir saha olduğu söylenebilir.