TARİHİ COĞRAFYA - Ünite 1: Temel Kavramlar ve İlgili Alanlar Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 1: Temel Kavramlar ve İlgili Alanlar

Ünite 1: Temel Kavramlar ve İlgili Alanlar

Giriş

Tarihi coğrafya, İngilizce ‘historicalgeography’ kelimesinin çevirisinden dilimize geçmiştir ve uzunca süredir bilinen bir kavramdır. Dünya’da 18. yüzyıl başlarında ortaya çıkmıştır, fakat ülkemize yüz elli yıldan biraz fazla gecikmeyle ilk defa 19. yüzyıl sonlarına doğru girmiştir.Ülkemizde ilk defa, AhmedRifat ve Şemseddin Sami gibi büyük oranlarda batılı kaynaklardan çeviri yoluyla eser hazırlayanlar tarafından tarihi coğrafyanın tanımı yapılmış ve önemi vurgulanmıştır. O dönemde sadece, tercümeler vasıtasıyla ülkemize giren bu isim doğru anlaşılmadığı ve algılanamadığı için uzun bir aradan sonra yeniden ortaya çıktığında, beraberinde birçoksorunu da getirmiştir.Bahsedilen sorunların başında ülkemizdeki bilimsel faaliyetlerin nitelik ve nicelik açısından yeterli bir seviyeye çıkmaması bulunmaktadır. Bize göre tarihi coğrafyanın doğru algılanması için ön şart, bilimselsistematikteki yerinin belirlenmesidir. Böylece, daha ilk adımda tarihi coğrafyanın ne olduğu/ne olmadığı ve kimlerin tarihi coğrafyacı olduğu/olmadığı tespit edilirse, zaten geriye çok fazla sorun kalmayacaktır. Batıdaki durumuna ve düşüncemize göre tarihi coğrafya, tarihi sosyoloji’nin sosyoloji içinde, tarihi jeoloji’nin jeoloji içinde, tarihi dilbilim’in dilbilim içinde olduğu gibi coğrafyanın içerisindeki bir sahadır. Tarihi coğrafya ile coğrafya tarihi arasındaki bağın belirlenmesinde önemli bir rol oynar. Dolayısıyla, burada geçen tarihi ibaresinden başka anlamlar, yorumlar, çıkarımlar yapmanın hiçbir gereği ve mantığı yoktur.Bazen birbiriyle karıştırılan ve İngilizce’de‘history of geography’den farklı olarak ‘historicalgeography’ şeklinde olan bu isim, acaba Türkçeye nasıl çevrilmelidir? Daha doğrusu dilimize ‘tarihicoğrafya’ ve ‘tarihsel coğrafya’ şeklinde iki türlü çevirisi bulunan bu ismin hangisi daha uygundur? Bize göre tarihsel coğrafya değil tarihi coğrafya şeklinin daha uygun olduğu belirtilmiştir.

Temel Kavramlar

Coğrafya ‘insan ve doğal ortamın karşılıklı etkileşimini araştıran ve bunu yaparken de özellikle dağılış ilkesini uygulayan’ birbilimdir. Bu konuyu E.Tümertekinşöyle dile getirir: Dağılış’lar, doğal olarak, coğrafyada daima enönemli konu olmuş ve bununla ilişkili olarak da haritalar ve haritalama teknikleri geliştirilmiştir. Souza tarafından kaleme alınan bir yazıda coğrafyanın, birbirinden ayrılamayan ve birbiri ile ilişkili üç unsurdan oluştuğu belirtilmiştir: Konu, coğrafi beceriler ve dünyaya bakış açısı (perspektif). Konu, coğrafi standartlar için önemli bir temel olup zaruri bilginin arıtılmasıdır. Coğrafi beceriler ve bakış açısı bir araya getirildiğinde konu faydalı olur. Coğrafi beceriler, coğrafi sorular sorma, coğrafi bilgi eldeetme, coğrafi bilgiyi organize etme, coğrafi bilgiyi analiz etme ve coğrafi sorularıcevaplamayı içerir. Dünyaya bakış açısı ise hem mekânsal hem de çevre yönündedir. Coğrafyada herhangi bir dağılışı oluşturan eleman ya da kalıpların türlerininsaptanması ve de ona bağlı olarak açıklanmasında ‘ölçek’ en önemli unsurdur. Coğrafi çalışmalarda üç farklı ölçekten bahsedilir; kartografik,metodolojik ve mekânsal ölçek. Kartografik ölçek, doğal ve beşeri unsurların harita düzlemine aktarılması sırasında kullanılan küçültme oranıdır. Metodolojikölçek, coğrafi araştırma konusunun niteliğine ve amacına göre çalışılmak istenenalanın sınırlanmasıyla ilgilidir. Mekânsal ölçek ise belirli bir mekân/alanınboyutlarını ve algılanmasını ifade eder. Mekânsal ölçekle ilgili dikkat edilmesi gerekenen önemli husus, olayların çalışıldıkları ölçeğe bağlı olarak farklı anlam içermeleridir. Ölçek değişikliği, inceleme düzeyi değişikliğine ve kavramlaştırma düzeyinde bir değişikliğe de tekabül etmelidir. Bu bilgilerden sonra coğrafya disiplini için temel nitelikte olan bazı kavramları açıklamakta büyük fayda bulunmaktadır. Bunların başlıcaları konum, mekân, yer,bölge, harita ve değişimdir.

Konum: Coğrafya çalışmalarında olay ya da yerin nerede olduğunun belirlenmesiönemlidir. Bu da konum analizi ile gerçekleştirilir ki, bu da iki boyutta yapılır. Birincisi mutlak konumun belirlenmesi anlamına gelen, Dünya üzerinde herhangibir yerin ya da olayın konumunun standart olarak kullanılan koordinat sistemiylebelirlenmesidir. İkincisi ise göreceli konum olarak adlandırılır ve zaman, mesafe,yön, ilişkiler, maliyet, coğrafi unsurlar (yollar, denizler, önemli ülke ya da kuruluşlarlailişki ve yakınlık vb.) gibi değişkenler bağlamında bir yerin başka bir yeregöre durumunun ya da o yerin konumsal özelliklerinin belirlenmesi demektir.

Çevre: Coğrafi açıdan çevre, insan ve diğer canlıların içinde yer aldığı ve yaşam şartlarını oluşturan tüm organik ve inorganik unsurlardan oluşan, süreç ve etkileşimleringerçekleştiği ortamdır.

Mekân: Mekân, insanın bütün faaliyetleriningerçekleştirildiği, tüm deneyimlerinin yaşandığı yerdir.Coğrafya eğitimi ile öğrencilerin Dünya’yı tanıması amaçlanır. Ancak mekânın sadece fiziksel bir doğası olduğunu düşünmemekgerekir. Çünkü bu kavram psikolojik, sosyal, ekonomik, siyasi boyutlar ilegüç ilişkilerini de içerir. Mekânın bu şekilde algılanması, öğrencilere coğrafi bilinç kazandırılmasında olay ve olguların çok yönlü olarak değerlendirilmesini gerektirmektedir

Yer: Yer tıpkı bölge ve peyzaj kavramları gibi bir mekânsal metafordur. Bubağlamda yeri kısaca “mekânın bir parçası” şeklinde tanımlamak mümkündür.

Bölge: Geleneksel olarak coğrafya çalışmalarının temelini oluşturan kavrambölgedir. Klasik olarak bölge, sahip olduğu karakteristik özellikleri bakımındançevresinden farklılık gösteren alanların gruplanmasıyla oluşan alandır. Geleneksel kullanımı ile bölge, sahip oldukları bazı niteliklerle ve belirginleşensınırlarıyla küçük veya büyük alanlardır ki, bunlar, diğer bölgelerden kabul edilenilkeler ile ayrılmaktadırlar.

Değişim: “Aynı nehirde iki kere yıkanılmaz” deyişiyle anlatılmak istenilen şey,klişeleşmiş bir ifade ile “değişmeyen tek şeyin değişim” olduğudur. Bu bağlamdacoğrafya da oldukça güçlü bir tarihi boyut mevcuttur. Dolayısıyla coğrafya belli mekân ve yerlerin zamaniçinde nasıl ve neden, hangi genel ve özel süreçler ve faktörler bağlamında değiştiği ile de ilgilenir.

Harita: Harita, yeryüzünün tamamının ya da bir bölümünün, belli bir ölçeğegöre küçültülmüş ve az çok yalınlaştırılmış olarak kâğıt üzerine aktarılmışizdüşümdür. Harita, yeryüzünün seçilmiş bir tarafını temsil eden grafiklerdir. Haritalar,seçilmiş olan fiziki ve beşeri özellikler hakkındaki coğrafi bilgiyi temsil eder.Bu yönüyle haritalar, coğrafya eğitiminin en kritik elementlerinden birini oluşturmaktadır. Harita hazırlamak, bölgesel araştırmalardaki durumun tespit edilerek eksiklikleri ortaya çıkarmanın en iyi yöntemi olması nedeniyle araştırmacıları yeni mekânve konularda çalışma yapmaya yöneltir. Haritalar, çok miktarda bilgiyi yoğun olarak içerdiklerinden, çalışılan konuya açıklık getirmek için son derece önemlidir.

İlgili Alanlar

Tarih Disiplini

Fransız tarihçi MarcBloch (1886-1944), tarihi “zaman içinde insanların ilmi”olarak açıklarken daha çok tarihi olaya vurgu yapmaktadır. Alman tarihçi ErnestBernheim (1850-1952), “tarih bilimi, insanların zaman ve mekân çerçevesindemeydana getirdikleri evrimlerini ve bunların toplumsal bir varlığın bireyleri vetoplulukları sıfatıyla yaptıkları fiiller” olarak tanımlarken olay ve olguyu bir aradaverir. Amerikalı tarihçi F. Jackson Turner (1861-1932) ise tarihi “geçmişten bizeulaşan, günümüzde ortaya çıkan, tenkitçi ve yorumcu bir anlayışla incelenen kanıtlardır”diyerek daha modern bir tanım yapar. Yaygın bir şekilde tarih, “geçmişte yaşamış insan topluluklarının yapıp ettikleriniyer ve zaman göstererek belgelere dayalı bir biçimde anlatan bilim dalı” biçimindetanımlanır.

Coğrafya Tarihi

Barzun ve Graff’ın belirttiği gibi, yapılan her araştırma, hazırlanan her metin aslında bilinçli veya bilinçsizcehazırlanmış bir tarihtir. Barzun-Graff’ın ifadesiyle, “her konuşma,rapor, araştırma veya uygulama geçmişi ile başlar; daha önce olup bitenleri bilmedenbir konunun anlaşılabilmesi olanaksızdır”.Bilim tarihi araştırmalarında, dikkat edilmesi gereken en önemli noktalardan biri,Fuat Sezgin’in ‘üstünde çalışılacak ilim dalının muhtevasını bilmek de zorunludur’ şeklinde ifade ettiği husustur. Yani üzerinde çalışılanbilimi bilmeden bilim tarihçiliği yapılamaz veya yapılsa da eksik ve yanlışlardankurtulmak mümkün olmaz. Ancak, bu husus ülkemizde yeterince dikkate alınmadığından ortaya eksik araştırmalar çıkmaktadır. Yunanca ‘geo-yer’ ve ‘graphien-yazmak’ kelimelerinden meydana gelen ve yerintasviri, yazımı anlamında kullanılan coğrafya kelimesi bu haliyle İslam literatüründeilk defa 12. yüzyılda Muhammed b. Ebu Bekir ez-Zühri ve 13. yüzyıldaİbn Said el-Mağribi gibi Arap müellifler tarafından ‘cuğrafiya’ şeklinde Arapçalaştırılarak kullanılmıştır. Arapçaya bu şekilde giren coğrafya, Türkçeye muhtemelenilk defa Fatih’in Batlamyus’un coğrafya isimli eserini aynı isimle çevirttirmesi ile15. yüzyılda girmiştir. Böylece Arapçaya daha önce giren bu isimle tanışıklık, dahasonraki çeviriler ile iyice pekişmiş olmalıdır. Coğrafya farklı zaman dilimlerinde farklışekillerdealgılanmış ve dönüşüm geçirerek içerik ve yöntemlerde farklılıklar ortaya çıkmıştır. Coğrafyada konular daima bir olayın mekân, yer ve çevre boyutuna odaklanmış olmakla birlikte özellikle 20. yüzyılda geçirdiği süreç içinde bu boyutlar farklı şekillerde ele alınmış ve yorumlanmıştır. İşte insanlar, bu bağlamda yaşamını sürdürdüğü yerleri, gelip-gittiği güzergâhlarıöğrenip buna göre yön tayini yapmaya; oraları bilmeyen başka insanlaraanlatmak ve sonraki nesillere bırakmak amacıyla, çeşitli şekillerle belgelemeye vetarif etmeye gayret etmişlerdir.Eski Yunan devrinin seçkin bilim adamlarından Miletli Anaksimander (MÖ 611-547) ilk harita yapımcısı ve matematiki coğrafyanın kurucusu kabul edilmektedir.Bu dönemde, başlıca temsilcileri Miletli Thales (MÖ 580 dolayları), bir dünyaharitası da çizen Miletli Hekataios (MÖ550-480), Platon (MÖ 427-347), Eratosthenes(MÖ 275-195) olan; güneş, güneş sistemi, gezegenler, yıldızlar, dünyanınşekli, hareketleri, boyutları ve dünya üzerindeki yerlerin konumunu belirleyerekharitacılığa zemin hazırlayan ‘matematiki coğrafya’ görüşü ileri sürüldü. Adı geçenilim adamlarından Eratosthenes’in, dünyanın yuvarlaklığına inandığını ve hatta şaşırtan bir kesinlikle dünyanın çevresini (250.000 stadium, bir stadium 158 m olduğuna göre 39.816 km olarak) hesapladığını biliyoruz. Çok yönlü bir bilim adamı olan Eratosthenes, aynı zamanda kitabında “dünyanın-yeryüzünün tasviri anlamında“coğrafya” sözcüğünü başlık olarak kullanan ilk kişi”, yani coğrafyanın isim babasıdır. İlkçağ Yunan coğrafyacılarından sonra, coğrafya sahasında ileri gidenve birçok eser telif edenler, İslam coğrafyacıları olmuştur. 9. yüzyılın ortalarında Irak’ta ‘tasviri coğrafya’ okulu, 10. yüzyılda da Orta Asya’daBelh’de ise Belhi tarafından kurulan ‘bölgesel coğrafya’ okulu ortaya çıktı. Biruni(973-1048), İbn-i Sina ile çağdaş olan ve onunla tartıştığı bahisler olduğu bilinen astronomi, matematik ve coğrafyayaorijinal katkılar yapan ünlü müelliftir. Dünyanın şekli veboyutları hakkında doğru fikirleri olan Biruni, “ufuk derinliği” kavramından yola çıkarak Dünya’nın çevresini 41.297 (bugün 40.000 kabul edilir) km olarak hesaplamıştır.Coğrafya teriminin dilimize girmesi, Osmanlı döneminde bizzat Fatih eliyle gerçekleşmiştir.Onun İstanbul’u fethetmesinden sonra Bizans kütüphanelerinde bulunanbirçok eseri çevirttiği bilinmektedir. Fatih, Trabzonlu G. Amirutzes (ö. 1475)ve oğlu Mehmed’denBatlamyus’un‘GeographikeHyphegesis’ adlı eserini Arapçayaçevirttirip (Tercüme-i Coğrafya-yıBatlamyusadıyla), onun haritalarından dafaydalanarak yeni bir dünya haritası çizmesini istemiştir. Böylece bu eser ile Helenistikbilim mirasının etkileri de Osmanlı coğrafyasına kazandırılmıştır. Osmanlı Klasik coğrafya döneminde hazırlanan coğrafya eserlerine bakıldığında, 17. yüzyıla kadar ‘biri medreseden yetişen âlimlerin temsil ettiği İslam/doğu coğrafya ekolü, diğeri denizcilerin ve medrese çevresi dışında olan kişilerintemsil ettiği Batılı coğrafya ekolü’ olmak üzere iki farklı ekol ayırt edilmektedir

15.-16. yüzyıllarda büyük bir gelişme vegenişleme devresi yaşayan coğrafya, böylece ‘modern coğrafya’nın kurulduğu,sonraki ‘Aydınlanma Çağı’ adı verilen 18. yüzyıla oldukça iyi bir hazırlık yapmıştır. Alexander vonHumboldt(1769-1859), modern fizikicoğrafyanın kurucusu ve 5ciltlik Kosmos adlıtamamlanamayan ünlücoğrafya kitabınınmüellifidir. Tutkulu birbitkibilimci ve coğrafyacıolarak özellikle Yeni Dünyakaralarında oldukça uzunseyahatler yapmış ve coğrafyada neden ve etkiilişkisine dikkat çekmiştir. Carl Ritter(1779-1859), modern beşeri coğrafyanın kurucusu ve 19 ciltlik DieErdkunde adlı tamamlanamayan ünlü coğrafya kitabınınmüellifidir. Fazla seyahat etmediği halde coğrafya yazmış ve tarih ile ilgilenerek, tarih ve coğrafyayı “biri olmadan diğerinin yaşayamayacağı kız kardeşler” olarak görmüştür.Klasik coğrafya dönemini 1874’te Almanya ve onu takiben diğer Avrupa ülkelerive ABD üniversitelerinde coğrafya bölümlerinin açılmasıyla ilişkilendirilebilecek“modern coğrafya”nın ortaya çıkışı takip eder. 1970’ler Amerikan coğrafyasında ve aslında coğrafyaya yakın bilimlerde yenibir devrimin başlangıcını ifade eder. Bu tarih, “çevresel duyarlılıklar”ın ilk kez çokönemli bir şekilde gündeme geldiği “çevresel devrim” yılları olmuştur. Doğal kaynakların sonlu olduğu ilk kez bu yıllarda fark edildi ve bunların akılcı kullanımı vekorunması konusunda tedbirler alınmaya başlandı.

Paleocoğrafya

Paleocoğrafya, günümüzdeki coğrafi ve jeolojik olguların geçmişeyönelik yorumlanmasına dayanır; bu yorumlarla ulaşılan sonuçlardan hareketle, o yörenin incelenen jeolojik geçmişteki coğrafi özelliklerinin haritası hazırlanır. Paleocoğrafya haritaları, yalnızca incelenen geçmişteki kara ve deniz dağılımını gösterecekkadar basit olabilir. Ama fosil, bitki ve hayvan topluluklarının yerleşimini vedağılımını; tortullaşma ortamlarını (örneğin deltalar, resifler, çöller, derin deniz havzaları); yükselme, aşınma ya da alçalma ve çökelme bölgelerini; başlıca mevsim kuşaklarını gösteren karmaşık ve ayrıntılı haritalar da vardır.A. Özçağlar, ‘Coğrafyaya Giriş’ isimli kitabında paleocoğrafyayışöyle tanımlamıştır: “İnsanın yeryüzüne ayak basmadan önceki jeolojik devirlerde doğal ortamdameydana gelen faaliyetleri ve değişimleri inceleyen bilim dalıdır”. J. Whittow ünlü Penguin coğrafya sözlüğünde paleocoğrafyanın tanımını, ‘bu terim, jeolojik zamanların belirli dönemlerindeki eski akım şekilleri, su kütleleri ve yer altı sularının, mekansal olarak yeniden inşaası ile ilgilenir’. Sonuç olarak paleocoğrafya kavramı iki farklı yaklaşımla yorumlanabilir:

\1. Jeolojide olduğu gibi çok eskilerden, bir yerdeki en eski jeolojik formasyonlardan başlayıp bugüne kadar meydana gelen gelişme ve değişmeleri daha çok fasies kavramına uygun olarak göz önüne almak,

\2. Daha coğrafi bir yaklaşımla bugünü tanımlayıp, belirlenenözelliklerin ne zamandan beri ve nasıl geliştiğini, gerektiği kadar, genellikleyakın dönemler içinde geriye giderek değerlendirmek.

Görüldüğü üzere, hem tanımı hem de incelediği konular açısından fiziki coğrafya ile jeoloji arasında bir yerde olan paleocoğrafya, bu özelliklerinden dolayı farklı kaynaklarda her iki bilimin de alt dalı sayılmaktadır. Dolayısıyla paleocoğrafyanın araştırdığı dönemin Holosenöncesi dönem olduğunu kabul etmek doğru bir yaklaşım olacaktır.