TARIM EKONOMİSİ VE TARIMSAL POLİTİKALAR - Ünite 2: İktisadi Kalkınmada Tarımsal Sektörün Rolü Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 2: İktisadi Kalkınmada Tarımsal Sektörün Rolü

Ünite 2: İktisadi Kalkınmada Tarımsal Sektörün Rolü

Tarım Sektörünün İktisadi Kalkınma Sürecine Temel Katkıları

Ekonomik kalkınmada tarımın rolü yadsınamaz bir gerçektir. Günümüzde gelişmiş ülkeler olarak tanımladığımız uluslar öncelikle tarım sektöründe kalkınmayı sağlamış, elde edilen sermaye birikimini sanayi sektörüne aktararak endüstrileşmeyi sağlamıştır.

Bu bağlamda geri kalmış ekonomilerden gelişmiş ekonomiye geçerken GSMH içinde sektörlerin dağılımı tarım sektörünün aleyhine ve sanayi ve hizmet sektörlerinin lehine olarak tanımlanabilir. Ancak sanayi ve hizmet sektöründen elde edilen sermaye günümüzde daha kaliteli, sağlıklı tarım ürünlerinin üretimini artırmak için tarım sektörüne de dönmektedir. Ancak gelişmiş ekonomilerde geri kalmış ekonomilere göre tarım sektöründe çalışan kişi sayısı daha az, tarımda teknoloji kullanım daha yaygındır.

Herhangi bir ülke ekonomisinin kalkınma sürecinde tarım sektörünce sağlanması gereken bazı işlerler şunlardır:

  • Ülke, bölge veya dünya ölçeklerinde nüfusun beslenmesi ve gıda güvenliğinin sağlanması (Ürün Katkısı)

  • Diğer sektörlerin hammadde ve bazı hallerde işgücü ihtiyaçlarının karşılanması (Üretim Faktörü Katkısı)

  • Diğer sektörler tarafından üretilen mal ve hizmetler için talep oluşturulması (Piyasa Katkısı)

  • Ekonominin döviz ihtiyacının karşılanmasına katkı sağlanması (Döviz Katkısı)

  • Tarım sektörünün sermaye birikim süreçlerinin önünü açması (Sermaye Birikimi Katkısı)

  • Gelir dağılımının iyileştirilmesine ve yoksulluğun ortadan kaldırılmasına yönelik çabaların odağı olması (Sosyal Eşitlik ve Adaletin Gerçekleştirilmesi Katkısı)

Kalkınmanın Finansmanının Sağlanmasında Tarım Sektörünün Rolü ve Ülke Örnekleri

Kalkınma genel itibariyle tarım toplumundan sanayi toplumuna, sanayi toplumundan da bilgi toplumuna doğru evrilmektedir. Ancak gelişmekte ülkeler kalkınma hamlesini gerçekleştirmek için onları sanayi ve bilgi toplumuna eriştirecek fiziki, beşeri ve sosyal sermaye eksikliklerini gidermek zorundadırlar.

Bununla beraber iktisatçılar arasında kalkınmada hangi sektöre öncelik verileceğine ilişkin tartışmalar mevcuttur. Çoğunluk iktisadi kalkınmanın sanayiden geçtiğini iddia ederken bir kısım iktisatçılar iktisadi kalkınma için tarıma öncelik verilmesi gerektiğini öne sürmektedirler. Bu duruma ilişkin savlar şu şekildedir:

  • Kalkınmada tarıma öncelik verilmesi lehindeki görüşler

  • Tarım sektörünün geliştirilmesi için sanayi sektörüne kıyasla daha az yatırıma ihtiyaç duyulabilmesi

  • Gelişmekte olan ülkelerin geleneksel yetersizlikleri ve eksiklikleri nedeniyle yaptırımların sanayi yerine tarıma kanalize olabilmesi için politik ve popülist güdüler
  • Kalkınmanın erken aşamalarında ortalama gelir artışının ilk etapta tarım ürünlerine yönelik talebi artırması

  • Kalkınmada sanayiye öncelik verilmesi lehindeki görüşler

  • Sanayi sektörünün teknolojik gelişmelerin uygulanmasına daha yatkın ve uyumlu olması

  • Sanayi sektöründe artan verimler ilkesinin geçerli ve arz esnekliğinin yüksek olması
  • Sanayi sektörünün yatay-dikey entegrasyonlara ve pozitif dışsallık meydana getirmeye daha yatkın olması
  • Sanayi sektörünün kalkınma için daha elverişli bir toplumsal yapı ve ortam oluşturması

Kalkınmanın genel olarak tarımdan elde edilen sermayenin sanayiye aktarılması başka bir deyişle tarımdan sanayiye kaynak aktarılması şeklinde gerçekleştiği ifade edilmişti. Fakat bu düzenlemeler devlet eliyle yapılmaktadır. Bu durumda devlet kamu kaynaklarını kullanarak kalkınmanın finansmanını sağlamaktadır. Gerekli olan finansman ya vergi yoluyla ya da borçlanarak sağlanmaktadır. Günümüz koşullarında borçlanma pek de tercih edilmemektedir. Yapılan akademik çalışmalar ve entelektüel çevredeki tartışmalar bağlamında bu kapsamda bir uzlaşı mevcuttur. Yani kalkınmanın finansmanının vergilendirme uygulamalarıyla sağlanması daha iyi bir yol olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu doğrultuda bazı devletlerin ne gibi vergilendirme usullerine başvurdukları maddeler halinde sıralanmıştır:

  • Angarya (Emek Vergisi) – Fransa Örneği

  • Arazi Vergisi – Japonya Örneği

  • Devletin Bedelini Ödemek Suretiyle Tarımsal Ürünlere El Koyması (İstimval) – Sovyet Rusya Örneği

  • İç Ticaret Hadlerinin Tarım Aleyhine Döndürülmesi Suretiyle Sanayiye Kaynak Transferi Örneği

Tarımsal Kalkınma Modelleri

Genel anlamda kalkınma toplumun refah düzeyinin tüm kesimleri kapsayacak şekilde artış göstermesi olarak tanımlanabilir. Özellikle 1930’lardaki büyük buhrandan sonra 1970’lerde ortaya çıkan stagflasyona kadar kalkınma ekonomisi en popüler dönemini yaşamıştır. Kalkınma iktisadının nasıl gerçekleştirilebileceğine dair bazı stratejiler geliştirilmiştir. Bunlar üç kategoriye ayrılmaktadır:

  1. Eksojen kalkınma yaklaşımı

  2. Endojen kalkınma yaklaşımı

  3. Sürdürülebilir kalkınma yaklaşımı

Eksojen kalkınma yaklaşımına göre kalkınma gelişmiş bölgelerden geri kalmış bölgelere (merkezden çevreye) doğru yayılma gösterir ve dışsal olarak belirlenir. Endojen kalkınma yaklaşımına göre kalkınma süreci yerel/bölgesel aktör, kaynak, içsel potansiyeller ve dinamiklere göre şekillendirilmeli ve kalkınma alternatifleri yerel unsurlara göre belirlenmelidir. Sürdürülebilir kalkınma stratejisine göre kalkınma insan ihtiyaçları ile tabiatın bugünü ve yarını arasında denge kurarak gelecek nesillerin gelişmesini ve ihtiyaçlarının karşılanabilirliğini tehlikeye atmadan yeryüzündeki tüm insanların yaşam kalitesini göz önünde bulundurarak hayata geçirilmelidir.

Tarımsal kalkınma modelleri de kalkınma iktisadına bağlı olarak 1950 ve 1970 yılları arasında oldukça revaçta kalmıştır. Bu modeller tarım sektörüne ket vurmadan sanayi sektörüne elde edilen artık değer sonucu oluşan sermayenin sanayi sektörüne aktarılmasın yolları ve mekanizmalarını içermektedir.

Tarımsal kalkınma modelleri klasik ve neoklasik olmak üzere başlıca iki kategoride incelenebilir. Neoklasik modeller, klasik iktisat ekolüne yönelik eleştiriler göz önünde bulundurularak geliştirilmiştir:

  • Klasik modeller

  • Fei-Ranis modeli

  • Birinci aşama

  • İkinci aşama

  • Üçüncü aşama

  • Kuznets ters u modeli

  • Tarım ile sanayi arasındaki tamamlayıcılık perspektifinden kaldor modeli
  • Lewis Modeli

  • Dual (ikili) ekonomik yapı

  • Tarımsal üretimin kısırlığı

  • Marjinal verimi sıfır, sonsuz esnek işgücü arzı

  • Sanayide verimin yüksekliği

  • Ücret yapısının farklılığı,

  • Neoklasik modeller

  • Jorgerson modeli

  • Kelley, Eiliamson ve Cheetham (KWC) modeli
  • Harris-Todaro göç modeli

Yukarıda ifade edilen modellere ilişkin bazı eleştiriler getirilmiştir. Bunlar beş maddede toplanabilir:

  1. Hizmet sektörünün tarım ve sanayi sektörlerini geride bırakarak ekonomilerde tartışmasız ve ezici bir oranda ağırlıklı konuma gelmesi dolayısıyla bu sektörü ve karakteristik özelliklerini hesaba katmadan yapılacak analizlerin gerçekliğinin tartışmalı hale gelmesi

  2. İkili kalkınma modellerindeki kapalı ekonomi varsayımı, açık ekonominin iktisadi kalkınmaya sağladığı yadsınamaz katkıların görmezden gelinmesine yol açması ve iktisadi büyümede gerek uluslararası ticaretin gerekse de tarımsal ara mallara yönelik talep artışlarının dikkate alınmaması

  3. Üretim dönemi içerisinde ve dışında tarım işgücündeki marjinal verimliliğin değişkenlik göstermesi, tarım işgücünde yer alanların aynı zamanda üretim dönemi dışında da para kazanmasına rağmen tarım sektöründe işgücünün marjinal verimliliğinin sıfır kabul edilmesinin geneli kapsayan bir varsayım hâline dönüştürülmesi sebebiyle tereddütler ortaya çıkması

  4. Gelişmekte olan ülkelerde yalnızca kırsal alanda değil kentlerde de atıl işgücü bulunması dolayısıyla öncelikle kentsel alanlardaki atıl işgücünün tamamının istihdam edilmesinden sonra tarımdan sanayiye işgücü transfer edilebileceği hususunun varsayımına dâhil edilmesi gerekliliği

  5. Hem sanayi hem de tarım sektörlerinde emek yoğun yatırımlardan çok sermaye yoğun yatırımlara olan yönelimin analizlerde dikkate alınmaması dolayısıyla işgücünün marjinal verimliliğindeki artışların simetrik olamaması ve modellerin güvenilirliğinin tartışılır hale gelmesi

Küresel Ölçekteki Tarımsal Kalkınma Politikaları ve Türkiye’ye Yansımaları

Küreselleşme son birkaç on yılın sıkça kullanılan terimlerinden biri olmasına rağmen tarımsal kalkınma politikalarının geçmişi daha önceye dayanır. Sanayi devrimiyle beraber kır-kent ayrımının ekonomik faaliyetleri daha fazla bir görünürlük kazanmıştır. Kırda tarım, kentte de sanayi, işgücünün yoğunlukla iştigal ettiği ekonomik faaliyetler olmuştur.

Kır-kent ayrımı bağlamında nüfus da farklılaşmaktadır. Sanayi devrimiyle beraber kentleşme ve kentteki işgücü artış göstermiş, kırdan kente göç dalgaları yaygınlaşmıştır. Dünya Bankası’nın 2000-2001 raporuna göre 1995 yılında kentte yaşayanların oranı %45, kırda yaşayanların oranı %55 iken, bu oranların 2025 yılanda kentte %55 ve kırda %39 olacağı belirtilmiştir. Aynı raporda kırsal alanların boşalmaya devam etmesiyle kentte yaşayan fakir insan sayısının 1995’te 1,6 milyardan 2025 yılında 3,1 milyara ulaşacağı belirtilmiştir.

Bu doğrultuda, özellikle de II. Dünya Savaşından itibaren dünya, ülke ve bölge ölçeklerinde özel olarak tarım sektörlerine yönelik politikaların desteklenmesi, yönlendirilmesi, tecrübe ve bilgi paylaşımı ve koordinasyon sağlanması amacıyla faaliyet yürütecek kurumlar oluşturulmaya başlanmıştır. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (Food and Agriculture Organization-FAO), Dünya Bankası (World Bank-WB), Avrupa İşbirliği ve Kalkınma Bankası (European Bank for Reconstruction and Development-EBRD) ve Asya Kalkınma Bankası (Asian Development Bank-ADB) başta olmak üzere çok sayıda uluslararası kuruluş tarafından tarımsal kalkınmaya yönelik çok sayıda proje geliştirilerek hayata geçirilmiştir.

Başka bir uygulama türü ise tüm dünyada yaygın olan kooperatifçilik uygulamalardır. Toplum kalkınması, küçük yerleşme merkezlerinin içinde bulundukları ekonomik, sosyal ve kültürel koşulları iyileştirmek amacıyla giriştikleri çabaların devlet tarafından desteklenmesi olarak tanımlanabilir. Bu bağlamda küçük yerleşme merkezlerinde halk, kendi yaşam düzeylerini iyileştirmek için ekonomik, sosyal ve kültürel projelerin yürütülmesinde yörelerindeki projelerde çalışacaklardır. Devlet bu çabaları özendirici şekilde projeler için gerekli kapital mallarının (makine, araç ve gereçler) sağlanmasında yardımcı olacaktır.

Ülkemizde Cumhuriyet’in ilk kuruluş yıllarından itibaren tarımsal kalkınmaya çok büyük önem ve öncelik verilmiştir. Tarım ülkemizde bitkisel ve hayvansal ürünler üretiminin yanında bu ürünlerin yetiştiricileri tarafından işlenmesi, ormancılık ve balıkçılık faaliyetleri, tarımsal ürünlerin yetiştiricileri tarafından taşınması ve saklanması mağazalara devredilmeden üreticileri tarafından satılması faaliyetleri ile tarım alet ve makinelerinin diğer tarım üreticilerinin üretimle ilgili faaliyetlerinde bir bedel karşılığı kullandırılmasını kapsayacak şekilde geniş anlamda algılanmıştır.

Bunun yanı sıra ortaklarının belirli iktisadi çıkarlarını korumak, özellikle de meslek veya geçimlerine ilişkin gereksinimlerini işgücü ve parasal katkılarıyla karşılıklı yardım, dayanışma ve kefalet yoluyla karşılamak amacıyla gerçek ve tüzel kişiler tarafından kurulan değişir ortaklı ve değişir sermayeli tüzel kişiliğe sahip kuruluşlar olan kooperatiflerden de tarımsal kalkınma alanında geniş ölçüde istifade edilmiştir. Son dönemde Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu’nun çalışmaları ön plana çıkmaktadır.

Bunların dışında uluslararası kuruluşlara üyeliklerimizle birlikte bu kuruluşların Türkiye temsilcilikleri de tarımsal ve kırsal kalkınma alanında ülkemizde yürütülen çabalara destek vermişlerdir.