TEMEL GERONTOLOJİ - Ünite 3: Yaşlanma Kavramına İlişkin Yaklaşımlar ve Yaşlılığı Etkileyen Faktörler Özeti :
PAYLAŞ:Ünite 3: Yaşlanma Kavramına İlişkin Yaklaşımlar ve Yaşlılığı Etkileyen Faktörler
Giriş
Günümüzde tüm dünyada nüfus yapısı ve dinamikleri göz önüne alındığında, yaşlı nüfus giderek artmaktadır. Bu artış, özellikle gelişmiş ülkeler başta olmak üzere bir bütün olarak dünyanın en önemli toplumsal sorunlarından birisi olarak önem kazanmaktadır. Diğer bir deyişle, yaşlı nüfus artışı başta bakım ve sağlık hizmetleri olmak üzere, sadece gelişmiş değil, aynı zamanda gelişmekte olan ülkelerin de önemli sosyopolitik ve sosyoekonomik sorunlarından birisi haline gelmektedir.
Mevcut demografik eğilimlerin devam edeceği varsayımından hareketle yapılan hesaplamalar, 21. yüzyılın tüm dünyadaki beklentilere paralel olarak Türkiye’de de yaşlı yüzyılı olacağına işaret etmektedir. Değişen yaş yapısı ile birlikte, özellikle yüzyılın ikinci yarısında, yaşlı nüfusun, sosyal, demografik ve ekonomik açıdan Türkiye’de de önem kazanması beklenmekte, 2050 yılında Türkiye nüfusunda 16 milyon civarında yaşlının bulunacağı öngörülmektedir.
Yaşlanma doğumdan ölüme kadar devam eden bir süreçtir ve evrensel bir nitelik taşımaktadır. Kısaca yaşlılık göreceli ama yaşlanma süreci evrenseldir.
Yaşlanma Kavramına İlişkin Yaklaşımlar
“Yaşlanma” dünyaya gelen her canlının zaman içerisinde aldığı mesafe olup, ölümle sona ermektedir. Bir başka deyişle yaşlanma, bireyin ilerleyen kronolojik yaşının bir sonucu olarak hayatı boyunca karşı karşıya bulunduğu biyolojik, psikolojik ve sosyal değişiklikleri kapsayan devamlı bir değişim sürecidir.
Ekonomik yaşlanma; Parasal koşullardaki değişikliklerin etkisi ile yaşlı kişinin yaşam tarzının değişmesi sonucu ortaya çıkan yeni durumdur.
Patolojik yaşlanma; Yaşlılık döneminde ya da çocukluktan başlayarak maddi nitelikli sıkıntıların doğurduğu beslenme ve sağlık sorunları gibi nedenlerle ortaya çıkan bir durumdur.
Psikolojik yaşlanma; Yaşa bağlı olarak bireyin davranışsal uyum yeteneklerinde ortaya çıkan değişimlerdir.
Yaşlanmayı etkileyen dört neden saptanmıştır:
- Verimli bir işten yoksun kalmak, pasif kalmaya zorunlu olmak,
- Fiziksel gücün zayıflaması ve bedensel yakınmaların ortaya çıkması,
- Eğlenceden yoksunluk, yaşamın zevk veren deneyimlerinden ve sevinçlerinden vazgeçmek veya bunların dışında bırakılmak,
- Ölüme yaklaşımın bilincinde olmaktır.
Aktif yaşlanma; Ekonomik, toplumsal, siyasal, kültürel anlamda etkin olarak yaşlanılan süreç olarak ifade edilmektedir. Aktif yaşlanma kavramı, salt işgücüne katılan yaşlı nüfus olarak algılanmamalıdır. Aktif yaşlanma kavramında, yaşlıların gönüllülük sayesinde topluma katılımları, uygun konutlar ve altyapı sayesinde yaşlıların bağımsız yaşayabilmelerini de içeren bir yaklaşım bulunmaktadır. Aktif yaşlanma kavramı kuşaklar arası dayanışma kavramından bağımsız düşünülemeyecektir. Bu kapsamda, yaşlanmanın tecrübe kazanmak ve bu tecrübenin gelecek nesillere aktarılması gibi bir niteliğe sahip olması dikkati çekmektedir.
Başarılı yaşlanma: Yalnızca sağlık yönünden değil, aynı zamanda tam bir iyilik halinin varlığını işaret eden bir kavramdır. Yaşam uzunluğu, biyolojik ve zihinsel sağlık, bilişsel yeterlilik, sosyal yeterlilik ve üretkenlik, kişisel kontrol ve yaşamdan zevk alma başarılı yaşlanmanın alanyazında ortak kabul gören temel göstergeleridir.
Yaşam kalitesi; Kişinin yaşamdaki pozisyonunu, yaşadığı yer ve hedefleri, beklentileri, standartları ve kaygıları ile ilişkili olarak kültür ve değer sistemleri kapsamında algılamasıdır. Yaşlılık açısından kaliteli bir yaşam “iyi sosyal ilişkiler, yardım ve destek olanakları, kişiye mutluluk veren ve güvende hissetmesine neden olan bir çevrede ve evde yaşamak, ulaşım, hobilerin tatmini ve boş zaman aktiviteleri için olanak sağlayan bir çevre ve destekleyici unsurlar, iyi bir dış görünüme sahip olmak ve değişmesi mümkün olmayan bazı gerçekleri olduğu gibi kabul etmek, sağlıklı olmak ve hareketinde engel olmaması, temel ihtiyaçların karşılanabilmesi için gereken paranın olması, insanların topluma katılmalarını sağlamak, yaşamdan keyif almalarını ve bağımsızlığını koruyabilmek” şeklinde tanımlanabilir. Yaşam memnuniyeti, kişinin sürdürdüğü hayatı bir bütün olarak olumlu bir şekilde değerlendirmesi anlamında kullanılmaktadır. Doyum; beklentilerin, gereksinimlerin, istek ve dileklerin karşılanmasıdır. Yaşam doyumu ise; bir insanın beklentileri (ne istediği) ve elinde olanların (ne elde ettiği) karşılanması ile elde edilen durum ya da sonuçtur. Literatürde yaşam doyumunu etkileyen bazı etmenler olarak; cinsiyet, yaş, eğitim, gelir, sosyal köken, medeni durum, sağlık, sosyal ilişkiler ağı, sosyal etkinlik düzeyi ve huzurevi yaşantısı sayılmaktadır.
Yaşlanma Kuramları
Demografik ve Ekonomik Kuramlar
Yaşlanma üzerine geliştirilen çeşitli kuramlar bulunmaktadır. Demografik ve ekonomik bakış açısı ile yaşlılık sürecini ele alan en önemli modeller kısaca şöyle açıklanabilir:
- Yakınsama kuramı: Yakınsama kuramına göre, gelişmiş ülkelerde ailelerin geniş aileden çekirdek aileye dönüşmesi süreci aileler tarafından sağlanan, bakım hizmetlerinin özel sektör ve/veya kamu sektörü tarafından sağlanması gerekliliği ortaya çıkacaktır.
- Yaşam döngüsü kuramı: Yaşam döngüsü kuramına göre, kişiler yaşamlarına net tüketici olarak başlayıp net üretici olarak geçirdikleri bir dönemden sonra, yeniden net tüketici oldukları bir döneme girerler.
- Varlık akışı kuramı : Bu kuram kuşaklar arası kaynak akışına odaklanarak doğurganlık ile ilgili kararların hangi temelde alındığını açıklamaya çalışır.
Psikolojik, Sosyolojik ve Siyasal Kuramlar
Yaşlılık sürecini psikolojik, sosyolojik ve siyasal açıdan ele alan kuramların en önemlileri kısaca şöyle açıklanabilir:
- Yaşamdan kopma (disengagement) kuramı: Sosyolojide yaşlılık üzerine geliştirilen ilk kuramdır ve yaşlıların toplumsal rollerinden geri çekilmesine odaklanır. • Etkinlik kuramı: Yaşamdan geri çekilme kuramından farklı olarak, etkinlik kuramı bireylerin sosyal olarak aktif olduğu ölçüde yaşamdan duyacakları doyumun artacağını savunur. Gençler ya da orta yaşlılar gibi yaşlıların da bazı psikolojik ve toplumsal ihtiyaçları vardır ve toplumsal yaşamda aktif olmak için çeşitli biçimlerde mücadele ederler.
- Süreklilik kuramı: Bu kuram, etkinlik kuramının biçimsel olarak daha gelişkin bir modelidir. Her iki kuram da yaşlılardaki toplumsal rollerden uzaklaşma durumunun geri çekilme kuramındaki gibi toplumsal işlevsizlikle değil, ciddi sağlık sorunları gibi kişilerin denetiminde olmayan zorunluluklarla açıklanabileceğini belirtir.
- Sosyal yapılandırmacılık: Sosyal yaşama ilişkin pek çok olgunun verili bir özü olmadığını, toplum tarafından kurgulandığını belirtir. Buradan şu sonuca varabiliriz; dünyanın biçimini bizim anlayışımız ya da kavrayışımız resmeder. İşte bu damgalama, kalıp yargılar ve imajlar, yaşlılığı yorumlama açısından birincil öneme sahiptir.
- Söylem analizi: Modern dünya (hastalıklı, engelli, kusurlu, zafiyet içinde) bir yaşlı söylemi üreterek, bir yandan yaşlıyı dışa iter, bir yandan da yaşlıya olumlu özellikler atfederek pozitif ayrımcılık yoluyla yaşlı bireylerin de bu söylemi içselleştirmesini ve yeniden üretmesini sağlar.
Yaşlılığı Etkileyen Faktörler
Yaşlılığı Etkileyen Antropolojik, Sosyolojik ve Kültürel Faktörler
Yaşın kurumsallaştırılması sürecinde, toplumsal konumu belirlemede; kültürel etmenler, biyolojik etmenlerden daha önemli görülmektedir. Tüm toplumlar insan hayatını pek çok devreye ayırır ve bu devrelerin nasıl tanımlandığı kültüre göre değişiklik gösterir.
Yaş Grubu: Yaşı temel alarak üyeliğini belirleyen örgütlü insan sınıfına denir. Uygun yaşa ulaşan herkes, koşulsuz olarak belirli bir yaş grubuna dâhil olur.
Yaş Kümesi (Yaş Sınıfları): Belirli bir zaman diliminde doğmuş ve yaş grupları içinde birlikte ilerleyen yerleşik bir gruptur. Yaş kümelerinin yaş gruplarından farkı, belli bir dönem sonra da varlığını sürdürebilmesidir.
Yaş grubunda ilerleme, bir yaş kümesinin kapanıp diğerinin üyeliğe açıldığı 15 yıllık dönemlerde gerçekleşir. Her yaş grubunun kendi görevleri ve sorumlulukları vardır. Geleneksel olarak yaş grupları ve görevleri şöyledir:
- 1.Yaş Grubu “Savaşçılar”: Ülkeyi korumakla sorumludur.
- 2.Yaş Grubu “Büyük Savaşçılar”: Yönetsel sorumluluk üstlendiklerinde gerek duyacakları becerileri öğrenmekle sorumludur.
- 3.Yaş Grubu “Yargıç Büyükler”: Yönetimle ilgili görevlerin çoğundan ve yerel çatışmaların çözümlenmesinden sorumludur.
- 4.Yaş Grubu “Manevi Büyükler”: Törenlerde, ibadetlerde rahip görevini üstlenir ve yöneticilik yapar. Yaş gruplandırmasının gücü, bağlayıcılığı ve düzenliliği halen antropologlar tarafından tartışılmaktadır.
Yaşlılık Döneminin Ayrıcalığı ve En Büyük Kazancı: Bilgelik
Yaşlanma ve bilgelik ilişkisi bilimden önce sanatta, sanatta da öncelikle edebiyat alanında dile getirilmiştir. Bilgelik-yaşlanma ilişkisi açısından bakıldığında batıda, “Yaşlılık” (De Senecute) isimli yapıtıyla toplumdan soyutlanmamış, bilişsel becerilerine ihtiyaç duyulan bilgeyaşlı modelini öneren antik çağ filozoflarından Cicero öncü olarak kabul edilebilir. Doğuda ise 1069 yılında Yusuf Has Hacib tarafından yazılmış olan ve Türk edebiyatının ilk siyasetnamesi niteliğindeki Kutadgu Bilig’te ideal devlet ve insan anlayışı, sembolik anlam taşıyan dört kişi arasındaki konuşmalarla islenmiştir. Bu dört kişi, doğru yolu temsil eden Kün Togdı, devleti ve mutluluğu temsil eden Ay Toldı, akıl ve mantığı temsil eden Ögdilmis ve akıbeti temsil eden Odgurmıs’tır. Odgurmıs, aynı zamanda bilgeliğin, yaşlılığın ve olgunluğun da simgesidir.
Psikoloji bağlamında ise yaşlanma hüzün, depresyon ve durgunluk hali, dönemin beraberinde getirdiği biyolojik temelli kayıplar ile psikolojik kayıplara (esin, yakınların, işin kaybı gibi) verilen insanca ve doğal tepkiler olarak kabul edilir. Bu durum, “yaşlanmanın depresyonu taklit ettiği” şeklinde de ifade edilmektedir. Ölümle sonlanan bir yaşam sürdüğünü fark eden kişi nihai başarı, kendini gösterme, mükemmeliyetçilik fantezilerini terk edip, geçmişin yanılsamalarından uzaklaşarak şu anı yaşamayı öğrenir. Sözü edilen öğrenme yaşantısı yaşlılık döneminde en üst noktaya erişir. Bu ölçütlerden ilk iki tanesi, bilgeliğin temel ölçütleri iken, diğerleri bilgeliğin üst düzey ölçütlerdir. Üst düzey ölçütler, yaşamın baskın ve dayatmacı doğasına karsı oluşu ve/ veya karsı durusu simgeler.
Yaşlılık ve yaşlılar bazı toplumlarda bir “değer” olarak yüceltilirken kimi toplumlarda “istenmeyen” bir “yük” olarak algılanmıştır. Toplumların sahip oldukları kültürel kodlar doğrultusunda şekillenen yaşlılık ve yaşlanmaya dair bu algılar, yaşlılara dair tutumların belirlenmesinde de önemli bir rol oynamaktadır.
Yaşlı ayrımcılığı, yaşlıya yönelik olumlu ya da olumsuz tavır, tutum ve ön yargıları kapsayan, sosyal ve toplumsal bir sorun olarak değerlendirilmektedir. Yaşlı ayrımcılığı terimi ilk defa 1969 yılında Robert Butler tarafından kullanılmıştır. Butler yaşlı ayrımcılığını; cinsiyet ve ırk ayrımcılığına benzeyen ve kişilere sadece yaşı nedeni ile yapılan ayrımcılık olarak tanımlamıştır.
Yaşlı ayrımcılığının bir başka tanımı da Palmore tarafından yapılmıştır. Palmore’e göre yaşlı ayrımcılığı; ileri yaştaki bireylere yaşı nedeni ile gösterilen ön yargı, tutum ve davranışları içeren bir terimdir. Yaşlı ayrımcılığı, cinsiyet ve ırk ayrımcılığı kadar yaygın bir ayrımcılıktır. Cinsiyet ve ırk ayrımcılığı yalnızca belli bir cinsiyet veya ırka özgü yapılan bir ayrımcılık iken, yaşlı ayrımcılığı tüm insanlar için geçerli olan ve yapılan bir ayrımcılıktır.
Aile, “biyolojik ilişkiler sonucu insan türünün devamını sağlayan, toplumsallaşma sürecinin ilk ortaya çıktığı, karşılıklı ilişkilerin belirli kurallara bağlandığı, o güne dek toplumda oluşturulmuş zenginlikleri kuşaktan kuşağa aktaran, biyolojik, psikolojik, ekonomik, toplumsal, hukuksal vb. yönleri bulunan toplumsal bir birim” olarak tanımlanmaktadır.
Yaşlılık sorunları içinde, en önemli sorunlardan biri de kuşkusuz yaşlının bakım sorunu dur. Tüm disiplinlerin (tıp, sosyal hizmet, gerontoloji, sosyoloji, psikoloji, antropoloji, kent planlaması vb.) ortak çabası ile yaşlının bakım sorununu çözüm noktasında birleşmektedir.
Türkiye’de geniş aileden çekirdek aileye geçişin yaşlı nüfus üzerinde üç temel olumsuz sonucu bulunmaktadır:
- Bunlardan ilki aile içindeki iş bölümünde yaşlıların işlevsiz kalması,
- İkincisi yaşlıların işlevsiz kalması ile birlikte iç göç sürecinin de dışında kalması ve yalnızlaşması,
- Üçüncüsü de Türkiye’de geleneksel olarak yaşlıların bakımı ve korunması konusunda tampon kurum niteliğinde olan ailenin giderek bu özelliğinden uzaklaşmasıdır.
Yaşlılığı Etkileyen Psikolojik Faktörler
Toplumların gelişimi ile birlikte yaşlılık, geleneksel toplumlardaki algılandığı “olgunluk ve bilgelik” yerine, “yoksunluk, zayıflık ve bağımlılık” olarak algılanmaya başlamaktadır. Bu nedenle yaşlılık deneyimi yanında, yaşlı bireylerin yaşlılığa yönelik tutumu, sağlıklı yaşlanma için önemli bir belirleyicidir. Yaşlı bireyler yaşlılık döneminde toplumla sosyal uyum problemi yaşamaktadırlar. Sosyal uyum sorunu denildiğinde yaşlı bireyin yaşamdan geri çekilmesi, yaşamdan zevk almaması, yaşama aktif olarak katılmaması, kısacası yaşamdan doyum sağlayamaması anlaşılır.
Yaşlı İstismarı ve İhmal i
Bilimsel literatürde bakıma muhtaç bir yaşlının, kendisine bakan bir aile üyesi tarafından fiziksel istismara uğramasını tanımlayan bir vakayla ortaya çıkmıştır. Wiehe (1998), yaşlı suiistimalinin;
- Fiziksel,
- Cinsel,
- Duygusal ve
- Ekonomik istismar ile
- İhmal olmak üzere beş temel kategoride incelenebileceğini önerir.
Fiziksel İstismar: Yaşlı bedenine yönelik vurma, yumruklama, sallama, saç çekme, zorla besleme gibi her türlü fiziksel şiddeti içermektedir.
Cinsel İstismar: Yaşlı insanlara rızası olmadan yapılan cinsel taciz ve tecavüz gibi fiziksel edimlerle birlikte, cinsel içerikli tehdit, alay gibi sözlü edimleri de kapsamaktadır.
Duygusal ya da Psikolojik İstismar: İncitici isimler takma, aşağılayıcı yorumlar yapma, usandırma, yıldırma, yaşlıya çocuk muamelesinde bulunma gibi türleri olduğu söylenebilir.
Ekonomik İstismar: Genellikle aile üyeleri tarafından yaşlının maaş, nakit para, değerli eşya, gayrimenkul gibi sahip olduğu varlıklarına tümden el koyması veya bunları zaman zaman kullanması şeklinde tanımlanabilir
Yaşlı İhmali: Wiehe (1998) bu ihmali ayrı bir kategoride değerlendirir ve olguyu pasif ve aktif ihmal , ayrıca sıklıkla karşılaşılan yaşlının kendi kendini ihmali (selfneglect) gibi türlere ayırır.
İhmal , bakım yapan kişinin bilerek veya bilmeyerek, yaşlının gereksinin duyduğu bakım işlerini ve hizmetlerini (yemek yemek, kişisel bakım, tuvalet ihtiyaçları, ilaç alma, sağlığı ile ilgilenme) gerçekleştirmemesi durumunda ortaya çıkar.
Kendi kendini ihmal olarak adlandırılan durumlarda ise yaşlının kendisi, çevresinden gördüğü ihmalin sonucu olarak kendi kendini ihmal etmeye başlayabilmekte ve yapma imkânı olduğu günlük aktivitelerini bile yapmamaktadır.
Yaşlılığı Etkileyen Ekonomik Faktörler
Yaşlıların bu dönemde yaşamış oldukları kritik süreçlerden biridir. Gelirin azalmasına ve alışılmış toplumsal statünün kaybına, ilişkilerin ve etkileşimlerin değişimine yol açmaktadır. Emeklilik durumuna uyum sağlamak yaşlı insanlar için önemli bir sorun oluşturmakta, yaşlılığın neden olduğu olası sıkıntılara, bir de emekliliğe özgü toplumsal, kültürel ve ekonomik sorunlar eklenmektedir.
Yaşlılığı Etkileyen Ekonomik ve Politik Faktörler
Yaşlılar emekli olmaları, ekonomik koşullarının yetersiz olması ve üretkenliklerinin azalması nedeniyle başkalarına yük olduklarını düşünmekte ve bu durum onlar için büyük psikolojik baskıya dönüşmektedir.
Özellikle yaşlı erkekler kendilerini yaşamın “yaşlı ve yorgun isçi”leri olarak nitelendirilebilmektedirler. Ayrıca herhangi bir sosyal güvenceye sahip olmayan ve yalnız yaşayan yaşlılar için de bu durum toplumdan izole olmalarına; hatta hiç kimsenin haberi olmadan “sessizce ölme”lerine bile neden olabilmektedir.
Aktif yaşlanma politikaları, yaşa dayalı ayrımcılığı ortadan kaldırmanın yanı sıra aktif yaşlanmayı ilgilendiren planlama, programlama ve uygulamanın geliştirilmesi aşamalarına yaşlıların katılımını sağlamayı hedeflemektedir.
Yaşlı nüfusun oranının ve sayısının artması, aynı zamanda genel nüfusun da yaşlanması demektir. 21. yüzyıl tüm toplumlarda nüfusun yaşlanmasına tanıklık edecektir. Toplumsal yaşlanma, günümüzde küresel bir olgu haline gelmiştir.