TEMEL İNSAN HAKLARI BİLGİSİ II - Ünite 3: Birleşmiş Milletler Çerçevesinde İnsan Haklarının Korunması Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 3: Birleşmiş Milletler Çerçevesinde İnsan Haklarının Korunması

Birleşmiş Milletler ve İnsan Hakları

İnsan haklarına saygının uluslararası anlamda kurumsallaştırılıp geliştirilmesinin başlangıcı Birleşmiş Milletler Şartı’dır. Ekim 1945’te yürürlüğe giren Birleşmiş Milletler Şartı günümüzde bu derece önemli olan insan hakları açısından tam bir dönüm noktası olmuştur.

Birleşmiş Milletler Şartı, insan haklarına ve temel hürriyetlerine ırk, cinsiyet, din veya dil ayrımı yapılmaksızın her şart altında saygı gösterilmesi ve uyulmasını sağlamak amacı ile devletleri milletlerarası bir iş birliğine zorlayarak yeni bir dönem başlatmıştır.

Birleşmiş Milletler Şartı incelendiğinde insan haklarına ilişkin hükümlerin hemen daha başlangıç bölümünde dile getirildiği görülebilir.

Şartın geri kalanı incelenecek olursa insan haklarına değinilen maddeleri iki grupta toplamak mümkündür:

Birinci kategoride yani insan hakları kavramına doğrudan yer verilen maddeler toplamda altı tanedir:

Birleşmiş Milletlerin amaçlarından birisi(mad. 1/3): “Ekonomik, sosyal, kültürel ve insancıl nitelikteki uluslararası sorunları çözmede ve ırk, cinsiyet, dil ya da din ayrımı gözetmeksizin herkesin insan haklarına ve temel özgürlüklerine saygının geliştirilip güçlendirilmesinde uluslararası işbirliğini sağlamak” tır.

Genel Kurul “ekonomik, sosyal, kültürel alanlarda, eğitim ve sağlık alanlarında uluslararası işbirliğini geliştirmek ve ırk, cinsiyet, dil ya da din ayrımı gözetmeksizin herkesin insan hakları ile temel özgürlüklerden yararlanmasını kolaylaştırmak için araştırmalar yapılmasına önayak olur ve bu amaçla tavsiyelerde bulunur (mad. 13/1b).”

Birleşmiş Milletler “ırk, cinsiyet, dil ya da din ayrımı gözetmeksizin herkesin insan haklarına ve temel özgürlüklerine bütün dünyada etkin bir biçimde saygı gösterilmesini, kolaylaştıracaktır (md. 55c).”

Konsey “herkesin insan haklarına ve temel özgürlüklerine etkin bir biçimde saygı gösterilmesini sağlamak üzere tavsiyelerde bulunabilir (mad. 62/2).”

“Ekonomik ve Sosyal Konsey, ekonomik ve sosyal konularda ve insan haklarının ilerletilmesi için komisyonlar kuracağı gibi, görevlerini yerine getirmesine yarayacak başka komisyonlar da kurar (md. 68).”

Vesayet rejiminin temel hedefleri arasında şunlar vardır; “ırk, cinsiyet, dil ya da din ayrımı gözetmeksizin herkesin insan haklarına ve temel özgürlüklerine saygı gösterilmesini teşvik etmek ve dünya halklarının karşılıklı bağımlılığını geliştirmek (mad. 76c)” (Bozkurt, s. 517538).

İkinci kategoride yani Şartta insan hakları kavramına dolaylı yoldan yer veren maddeler doğrudan insan hakları terimini dile getirmemekle birlikte, bu maddeler ya yukarıda insan hakları kavramının doğrudan yer aldığı maddelerle ilişkili olan hükümlerdir ya da dolaylı yoldan insan hakları ile ilgili olan barış, kuvvet kullanımından kaçınma, halkların kendi kaderlerini tayin hakkı gibi kavramları düzenleyen maddelerdir (mad.1, 2, 10, 13, 55, 87 vb.). Hukuki açıdan değerlendirildiğinde ise bu hükümler, ister doğrudan ister dolaylı yoldan insan haklarından bahsediyor olsun, Birleşmiş Milletler Şartı’nın tüm diğer hükümleri gibi bağlayıcıdır.

Öte yandan insan haklarına dair hükümler incelendiğinde bu hükümlerin başkaca hiçbir eylem, yorum, adım gerektirmeyecek kadar açık, net ve koşulsuz olduğunu söylemek zordur. İnsan haklarının korunmasında evrensel sistem içerisinde başta İnsan Hakları Evrensel Bildirisi olmak üzere hayata geçirilen insan haklarına dair diğer Birleşmiş Milletler sözleşmeleri düzenlendikleri alandaki eksiklikleri giderip insan hak ve özgürlüklerinin korunmasında standartları yükseltme amacındadır.

Birleşmiş Milletler Şartı insan haklarına dair içerdiği hükümlerin yanında mad. 62 ve mad. 66’da “Ekonomik ve Sosyal Konsey” (Ekosok) adı ile bir organın oluşturulmasını öngörmüştür. Konsey insan haklarının geliştirilmesine yönelik kararlar almak, faaliyet alanında kendisine yardımcı olması için komisyonlar kurmakla yetkilendirilmiştir. EKOSOK’un görevi “Şart ile insan haklarına ve temel özgürlüklere ırk, cinsiyet, dil ya da din bakımından farklılık gözetmeksizin evrensel ölçekte saygı gösterilmesini ve bunlara uyulmasını geliştirmekle görevlendirilmiştir.” (Gemalmaz, s. 11) Ekosok da Şubat 1946’da gerçekleşen ilk oturumunda da kendisine çalışmalarında yardımcı olmak üzere “İnsan Hakları Komisyonu” ve “Kadının Statüsü Alt Komisyonu”nu oluşturmuştur. Günümüzde İnsan Hakları Komisyonu “İnsan Hakları Konseyi” adı altında çalışmaktadır. Komisyon Mart 2006’da çalışmalarına son vermiş onun yerine İnsan Hakları Konseyi ihdas edilmiştir. Konsey, bölgeler esasına göre belirlenen 47 üyeden oluşmakta (Afrika’dan 13, Asya-Pasifik’ten 13, Latin Amerika ve Karayiplerden 8, Batı Avrupa’dan 7, Doğu Avrupa’dan 6 devlet olmak üzere) ve devletlerarası bir yapı olmakla birlikte gerekli durumlarda hükümet dışı örgütlerin de katkı sağladığı eylemlerle tüm dünyada insan haklarının korunması ve geliştirilmesi için çalışmaktadır.

Gerek Ekosok’un gerek ona bağlı olarak oluşturulan organların gerekse Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun hatta Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin faaliyetleri açısından Birleşmiş Milletler Şartı tek başına yeterli zemini sağlamaktan uzaktır. İşte bu eksikliğin ortadan kaldırılması yolunda atılan ilk adım Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından hazırlanıp ilan edilen İnsan Hakları Evrensel Bildirisi’dir.

İnsan Hakları Evrensel Bildirisi

İnsan Hakları Evrensel Bildirisi (İHEB) çalışmalarına Birleşmiş Milletler Şartı uyarınca oluşturulan Ekosok’un kurduğu İnsan Hakları Komisyonu Ocak 1947’de başlamıştır. Komisyon çalışmalarına bir bildiri, bir antlaşma ve bu ikisinin içerdiği hükümlerin uygulanması tedbirlerini içeren diğer bir antlaşma metninden oluşan üç ayaklı bir taslak hazırlama amacıyla başlamıştır. Ancak bunlardan sadece İnsan Hakları Bildirisinin taslağını Birleşmiş Milletler Genel Kuruluna sunmuştur. Genel Kurul ise bu taslağı 10 Aralık 1948’de 48 olumlu ve 8 çekimser oy ile kabul etmiştir.

1948’de Birleşmiş Milletler üyesi devletlerin toplamı 58’dir. Çekimser devletler; Sovyetler Birliği, Polonya, Beyaz Rusya, Yugoslavya, Ukrayna, Çekoslovakya, Suudi Arabistan ve Güney Afrika Cumhuriyeti’dir. Oylamaya katılmayan iki ülke ise Honduras ve Yemen’dir.

İHEB insan haklarının uluslararası alanda korunması yolunda büyük bir adımdır. Modern insan haklarının kurucu belgesi ve temel kaynağıdır. Çünkü İHEB ile ilk kez, temel insan hak ve hürriyetlerinin, milletlerarası düzeyde, üzerinde tartışılan bir tanımı olmuştur.

Günümüzde insan haklarının değişik anlamları tarihsel süreci yansıtmaktadır ve güncel anlamlarının şekillenmesine yardım etmektedir ve 1948’de Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından kabul edilen İHEB’in şekillenmesine yardım etmiştir. Bildirinin hazırlayıcılarından Rene Cassin Bildiriyi bir tapınağın sütunlu girişine benzeterek insan haklarının temel prensiplerinin altını çizmiştir. Cassin Bildiride “İnsan onuru, özgürlük, eşitlik ve kardeşlik” olmak üzere dört sütun tanımlamaktadır.

İHEB’in, teknik açıdan diğer bütün Genel Kurul kararlarının bağlayıcılığı olmadığı gibi, hukuken de bağlayıcı değildir. Lakin Bildirinin hukuki niteliği ve bağlayıcılığı, üzerinde oldukça fazla fikir üretilen bir konudur. Bu konuda bir yaklaşım İHEB’in bağlayıcı bir düzenleme olmadığını, bu bildirgede yer alan hükümlere devletler tarafından uyulup uyulmadığının takip edilemeyeceğini, dolayısıyla Bildirinin genişletici bir yaklaşımla yorumlanmasının doğru olmadığını iddia eder .

Bir diğer yaklaşım ise teknik anlamda diğer tüm Birleşmiş Milletler Genel Kurulu kararları gibi bağlayıcı nitelikte olmayan bir bildiri olarak İHEB zaman içerisinde, insan hakları anlayışının gelişmesiyle de paralel olarak bağlayıcılık kazanmıştır.

Zaman içerisinde insan hakları konusunda yaşanan ilerlemeler ve gelinen nokta Bildirinin hukuki etkisini ve önemini artırmıştır. Zaten kendisinden sonra yapılan gerek evrensel gerekse bölgesel insan haklarına dair düzenlemelere temel teşkil etmesi bunun göstergesidir. Esasen Bildiri daha çok kendinden sonraki millî ve milletlerarası düzenlemeleri ciddi şekilde etkilemiş, onlara kaynaklık etmiş, hukuken bağlayıcı birtakım standartların gelişiminin başlama noktası olmuştur. Bu başlangıç noktasından sonra Birleşmiş Milletler içerisinde insan hakları ve özgürlükleri ile ilgili temel olarak dokuz sözleşme vardır. Birleşmiş Milletler bu dokuz sözleşmeye “uluslararası çekirdek insan hakları enstrümanları” nitelemesi yapmaktadır.

Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Çekirdek Sözleşmeleri

Her Türlü Irk Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılmasına Dair Uluslararası Sözleşme

Sözleşme, Genel Kurulun 21 Aralık 1965 tarihli ve 2106 A (xx) sayılı Kararıyla kabul edilmiş ve imzaya, onaya ve katılmaya açılmıştır. Sözleşme Ocak 1969’da yürürlüğe girmiştir. Sözleşmeye günümüzde 179 devlet taraftır. Türkiye ise 1972’de imzaladığı Sözleşme’yi Avrupa Birliği’ne uyum yasaları çerçevesinde 2002 yılında onaylamış ve Sözleşme’ye taraf olmuştur.

Sözleşme maddi yükümlülükler, denetim mekanizması ve genel hükümler olmak üzere üç bölüme ayrılmaktadır. Sözleşme ilk maddesi ile “ırk ayrımcılığı”nın tanımını yapmıştır. Sözleşme’ye göre her bir taraf devlet kişilere, kişi gruplarına veya kurumlara karşı ırk ayrımcılığı şeklindeki herhangi bir eylem veya uygulamaya girmemeyi ve bütün kamu makamları ile ulusal veya yerel kamu kuruluşlarının bu yükümlülüğe uygun davranmalarını sağlamayı taahhüt eder ve kişiler, gruplar veya örgütler tarafından yapılan ırk ayrımcılığını, şartların gerektirmesi hâlinde yasa çıkararak, gerekli her türlü vasıtayı kullanarak yasaklar ve buna son verir.

Sözleşme’nin denetim mekanizması olarak 18 üyeden oluşan Irk Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılmasına Dair Komite oluşturulmuştur.

Bu Sözleşme’yi, Genel Kurul tarafından 30 Kasım 1973’de kabul edilip 1976’da yürürlüğe giren Irk Ayrımı Suçunun Ortadan Kaldırılmasıyla İlgili Uluslararası Sözleşme ve 1985’de Sporda Irk Ayrımına Karşı Uluslararası Sözleşme izlemiştir.

Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi

Sözleşme Aralık 1966’da imzalanmış, Mart 1976’da yürürlüğe girmiştir. Sözleşme, İnsan Hakları Evrensel Bildirisi ile bağlantılı şekildedir. Medeni ve siyasal haklara ilişkin olarak “İnsan Hakları Evrensel Bildirisinde” öngörülen hak ve özgürlükleri daha ayrıntılı bir şekilde, sözleşme formunda yeniden düzenlemektedir.

Sözleşme’nin içeriğine değinecek olursak sözleşmeci devlet, kendi ülkesinde bulunan ve yargı yetkisine tabi bütün bireylere hiçbir ayrım gözetmeksizin Sözleşme’de tanınan hakları sağlamak ve bunlara saygı göstermekle yükümlüdür. Bununla birlikte Sözleşme’de olağanüstü hâllerde devletlerin bu Sözleşme’den doğan yükümlülüklere aykırı olarak haklarda sınırlamalara gidebileceği öngörülmüştür. Fakat bu sınırlamaların sınırı olarak da “demokratik toplum gereklerine uygunluk” ölçütü kabul edilmiştir.

İHEB’de yer verilmiş klasik hakların düzenlendiği Sözleşme’de, İHEB’de düzenlenmemiş olup da Sözleşme’de yer alan haklar da göze çarpmaktadır. Bunlar self determinasyon hakkı ve her türlü savaş propagandasının yasaklanmasına ilişkin hükümler ve azınlıklar konusunda devletlere yükümlülükler getiren hükümlerdir.

Ayrıca İHEB’de olup da Sözleşme’de yer verilmeyen haklar da vardır; bunlardan bazıları sığınma hakkı, bir vatandaşlığa sahip olma hakkı, mülkiyet hakkı’dır.

Bunların haricinde Aralık 1989’da Sözleşme’ye ek ikinci bir ihtiyari protokol imzalanmıştır. Bu protokol her şart altında ölüm cezasının kaldırılmasını amaçlamaktadır.

Sözleşme’nin denetim mekanizması hususunda Sözleşme’nin 28. maddesiyle, Sözleşme’de düzenlenen hak ve özgürlüklere saygı gösterilip gösterilmediğini denetlemek amacıyla 18 üyeden oluşan bir İnsan Hakları Komitesi öngörülmektedir. Komite üyeleri dört yıllık bir süre için yüksek ahlaki karakterleri ve insan hakları alanındaki kabul edilmiş uzmanlıklarından dolayı seçilirler.

Türkiye, Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi’ne uzun süre, çeşitli nedenlerle imza atmamış ve onaylamamıştır. Bilhassa AB’ye üyelik şartları arasında uyum yasalarında öncelikle, 15.08.2000 tarihinde Sözleşme imzalanmıştır. 17.06.2003 tarihli, 4868 sayılı, “Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun” çıkarılarak Sözleşme iç hukukumuzun bir parçası hâline getirilmiştir.

Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi

Sözleşme ile ekonomik, sosyal ve kültürel haklara ilişkin olarak İHEB’de öngörülen hak ve özgürlükler ayrıntılı bir şekilde düzenlenmektedir. Sözleşme Aralık 1966’da imzalanmış, Ocak 1976’da yürürlüğe girmiştir. Sözleşme başlangıç bölümünü izleyen 31 maddeden oluşmaktadır.

Sözleşme’de yer alan bu 31 madde, 5 bölümde ele alınmıştır. Sözleşme’nin birinci bölümünde Medeni ve Siyasal Haklar Sözleşmesi’nde olan self determinasyon hakkı düzenlenmiştir. İkinci bölümde Sözleşme’de yer alan hakların herhangi bir nedenle ayrım yapılmaksızın uygulanması öngörülmüştür. Üçüncü bölümde ekonomik ve sosyal haklar ayrıntılı bir şekilde düzenlenmiştir. Dördüncü bölümde Sözleşme’ye taraf ülkelerin, Sözleşme’deki hükümlerin uygulanmasına dair yaptıkları hakkında rapor vermesi ve konu ile ilgili uzman kuruluşlardan yararlanma ve bunlara başvuru şekilleri düzenlenmiştir. Beşinci bölümde ise Sözleşme’nin yürürlüğe girmesi ve Sözleşme’nin kabulüne yönelik düzenlemeler ve biçimsel koşullar yer almaktadır.

Sözleşme’nin denetim mekanizması olarak, Sözleşme’ye uyulup uyulmadığının denetlenmesi için sadece devletlerin belirli aralıklarla Ekonomik ve Sosyal Konseye sunmak zorunda oldukları rapor usulü getirilmiştir. Ayrıca Ekonomik ve Sosyal Konsey kendisine yardımcı olmak üzere, Birleşmiş Milletler Antlaşması’nın 68. maddesi uyarınca “Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Komitesi” (ESKHK) kurmuştur.

Günümüzde Sözleşme’ye 166 devlet taraftır. Türkiye tarafından Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi’nde olduğu gibi, Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi de yapılışından 34 yıl sonra, AB’ye üyelik şartları arasında uyum yasalarında öncelikle, 15.08.2000 tarihinde imzalanmıştır. 17.06.2003 tarihli, 4867 sayılı, “Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşmesinin Uygun Bulunduğuna Dair Kanun” çıkarılmak suretiyle Türkiye taraf olmuştur.

Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılmasına Dair Sözleşme

Sözleşme 3 Eylül 1981 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Sözleşme her şeyden önce “kadınlara karşı ayrımcılık” teriminin anlamını açıklığa kavuşturmuştur. Buna göre kadınlara karşı ayrımcılık, “siyasal, ekonomik, sosyal, kültürel, kişisel veya diğer alanlardaki kadın ve erkek eşitliğine dayanan insan haklarının ve temel özgürlüklerin, medeni durumları ne olursa olsun kadınlara tanınmasını, kadınların bu haklardan yararlanmalarını veya bu hakları kullanmalarını engelleme veya hükümsüz kılma amacını taşıyan ya da bu sonucu doğuran cinsiyete dayalı herhangi bir ayrım, dışlama veya kısıtlama anlamına gelir” (mad. 1). Sözleşme böylece ayrımcılığın ne olduğunu ortaya koymuş ve bu Sözleşme’nin amacının bu durumları ortadan kaldırmak olduğunu belirtmiştir.

Sözleşme denetim organı olarak da “Kadınlara Karşı Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılmasına Dair Komite” öngörülmüştür.

Günümüzde Sözleşme’ye 189 devlet tarafken, Türkiye Aralık 1985’te Sözleşme’yi onaylayarak kabul etmiştir.

İşkenceye ve Diğer Zalimane, Gayri İnsani veya Küçültücü Muameleye ve Cezaya Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi

Kısaca İşkence ve Diğer Zalimane Davranışlara Karşı Sözleşme olarak tanımlanan sözleşme, Birleşmiş Milletler Genel Kurulunca 10 Aralık 1984 tarihinde kabul edilmiş, 26 Haziran 1987’de yürürlüğe girmiştir.

Günümüzde Sözleşme’ye 162 devlet taraftır, Türkiye ise Sözleşme’yi Ocak 1988’de imzalamış, 2 Ağustos 1988’de onaylamıştır.

Sözleşme “kimseye işkence veya zalimane, insanlık dışı veya onur kırıcı bir davranış veya ceza uygulanamayacağını” öngören İHEB’in 5. maddesiyle, Medeni ve Siyasal Haklar Sözleşmesi’nin aynı nitelikteki 7. maddesinin işlerlik kazanmasını sağlamak, tüm dünyada işkence ve fena muameleye karşı etkin bir savaş yürütmek amacıyla hazırlanmıştır.

Sözleşme, denetim mekanizması olarak zorunlu rapor usulünü, ihtiyari olarak da bireysel ve devletler arası başvuru usullerini kabul etmiştir. Bu mekanizmanın denetim organı olarak da bir komite kurulmuştur. “İşkenceye Karşı Komite” adını taşıyan bu komiteye diğer sözleşmelerde var olan denetim organlarınkinden farklı olarak bir yetki de verilmiştir. Bu da Komitenin herhangi bir başvuruya gerek kalmaksızın taraf devletlerden birinin ülkesinde işkencenin sistematik olarak uygulandığına dair inandırıcı bir bilgi alması hâlinde, re’sen incelemelerde bulunma yetkisidir.

Çocuk Hakları Sözleşmesi

Sözleşme 20 Kasım 1989 tarihinde Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından kabul edilerek imzaya açılmış ve 20 Eylül 1990’da yürürlüğe girmiştir.

Çocuk Hakları Sözleşmesi, Türkiye tarafından 14.9.1990 tarihinde imzalanmış, 9.12.1994 tarih ve 4058 sayılı Kanun’la onaylanması uygun bulunmuş ve Bakanlar Kurulu tarafından 23.12.1994 tarih 94/6423 sayılı kararla onaylanmıştır.

Sözleşme adından da anlaşılacağı üzere genel insan haklarına yönelik garantilerin yanında toplumun zayıf ve güçsüz bireyleri olan çocukların bu özel durumlarına yönelik özel hak ve özgürlükleri de kapsamaktadır. Bu nedenle Sözleşme’nin geneline “çocuğun yararı ilkesi” hâkimdir.

Sözleşme denetim mekanizması olarak yalnızca “zorunlu rapor” usulünü öngörmektedir. Sözleşme’de devletlerin sunacakları raporları incelemek üzere “Çocuk Hakları Komitesi” adıyla, Sözleşmenin 43. maddesi uyarınca 10 üyeden oluşan bir komite öngörülmüştür.

Evrensel sistem içerisindeki çekirdek insan hakları sözleşmeleri içerisinde hâlihazırda ek 3 protokol ile en çok ek protokole sahip olan sözleşme, Çocuk Hakları Sözleşmesi’dir. Bu ihtiyari protokollerden birincisi çocukların silahlı çatışmalara dâhil olmaları konusundadır. Çocuk Hakları Sözleşmesine ek bir diğer protokol ise çocuk satışı, çocuk fahişeliği ve çocuk pornografisinin önlenmesine ilişkindir. Sözleşme’ye ek bir diğer ihtiyari protokol ise denetim mekanizmasını devlet raporlarına dayanmaktan bir adım ileriye taşımayı amaçlayan başvuru usulüne dair ek ihtiyari protokoldür.

Tüm Göçmen İşçilerin ve Aile Üyelerinin Korunmasına İlişkin Sözleşme

Sözleşme 1 Temmuz 2003 tarihi itibariyle yürürlüğe girmiştir. Sözleşme’ye günümüzde 51 devlet tarafken, Türkiye Sözleşme’yi 1999 yılında imzalamış, 2004 yılında da onaylayarak Sözleşme’ye katılmıştır.

Sözleşmeyle, temelde taraf devletler kendi ülkelerinde vatandaşları ile göçmen işçiler arasında çalışma şartları, sosyal güvenlik hakları gibi konularda hiçbir suretle ayrımcılık yapmamayı taahhüt eder. (ayrımcılık yasağı mad. 8) Hatta ötesinde sözleşme ile göçmen işçilerin ve aile fertlerinin yaşama hakları (mad. 9), işkenceye ve diğer zalimane muameleye maruz kalmama hakları (mad. 10), zorla çalıştırılmama hakkı (mad. 11) din ve vicdan hürriyeti (mad. 12), özel hayatlarının dokunulmazlığı (mad. 15) gibi hakları garanti altına alınmıştır.

Sözleşmede zikredilen tüm bu hakların uygulanmasının takibi için “Tüm Göçmen İşçiler ve Aile Fertlerinin Haklarının Korunması Komitesi” kurulmuştur.

Tüm İnsanların Zorla Ortadan Kaybolmaya Karşı Korunması İçin Uluslararası Sözleşme

Sözleşme adından da anlaşılacağı üzere insanların zorla ortadan kaybolmasını bir insan hakkı olarak değerlendirmiş ve bunun önlenmesine ilişkin hükümleri düzenlemiştir. Sözleşmeye göre hiç kimse gizli olarak gözaltında tutulamaz, gözaltında iken ortadan kaybedilemez.

Sözleşme hükümlerinin taraflarca yerine getirilip getirilmediğinin izlenmesi için, bir denetim mekanizması olarak “Zorla Kaybetme Komitesi” adı altında bir komite kurulması öngörülmüştür.

Sözleşme Aralık 2006’da imzaya açılmış, Aralık 2010’da yürürlüğe girmiştir. Günümüzde 58 devlet Sözleşme’ye üyedir. Türkiye ise Sözleşme’yi imzalamamıştır.

Engelli Bireylerin Haklarına İlişkin Sözleşme

Aralık 2006’da imzalanıp Mayıs 2008’de de yürürlüğe giren Sözleşme’nin amacı engellilerin tüm insan hak ve temel özgürlüklerinden tam ve eşit şekilde yararlanmasını teşvik etmek ve insanlık onuruna saygıyı güçlendirmektir.

Sözleşmeye günümüzde 175 devlet tarafken Türkiye Sözleşme’yi 2007’de imzalamış, 2009 yılında yürürlüğe koymuştur.

Sözleşme’de yer alan hükümlerin taraf devletlerce takibi için bir komite kurulmuştur. Bu komite 18 üyeden oluşan “Engelli Hakları Komitesi”dir.

Birleşmiş Milletler Sisteminde İnsan Haklarına Dair Diğer Bazı Sözleşmeler

Apartheid Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılmasına Dair Uluslararası Sözleşme

Ayrılıklık anlamına gelen” Apartheid”, Güney Afrika’nın bir devlet politikası olarak uyguladığı ırk ayrımcılığıdır. Bu ırk ayrımcılığı Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından 1952’den, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi tarafından da 1956’dan itibaren düzenli olarak her yıl kınanmıştır. Bu eğilim doğrultusunda Apartheid Sözleşmesi 30 Kasım 1973’te Birleşmiş Milletler Genel Kurul’u tarafından kabul edilmiştir.

Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılmasına Dair Sözleşme

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından 9 Aralık 1948’de kabul edilmiş, 12 Ocak 1951’de yürürlüğe girmiştir.

Sözleşme soykırım suçunun uluslararası hukuki tanımının yapılması bakımından önemlidir. Sözleşme ile imzacı devletler soykırımda bulunanları, bulunulması için işbirliği yapanları, bulunulmasını doğrudan ve aleni olarak kışkırtanları, bulunmaya teşebbüs edenleri, iştirak edenleri (mad. 3), ilgili ülkelerin anayasalarına göre yetkili yöneticiler veya kamu görevlileri veya özel kişiler de olsa cezalandırmakla yükümlüdür.

Birleşmiş Milletler Sisteminde İnsan Haklarının Korunmasına Dair Sözleşme Dışı Usuller

Birleşmiş Milletler tarafından insan haklarının korunmasına yönelik düzenlenmiş sözleşmeler çerçevesinde insan haklarının uluslararası düzeyde korunmasının yanında Birleşmiş Milletler sistemi içerisinde insan haklarının korunmasına yönelik olarak alınmış karar, yapılmış deklarasyon, açıklanmış usul ve prosedürler de vardır. Birleşmiş Milletlerin yetkili organlarınca alınan bu kararlar uyarınca işletilen insan hakları koruma mekanizmaları da vardır. Bu koruma mekanizmalarını nitelemek için Birleşmiş Milletler sisteminde insan haklarının korunmasında “sözleşme dışı” usuller terimi kullanılır.

1235 Usulü

Sözleşme dışı usullerden ilki insan haklarının uluslararası alanda korunması için Birleşmiş Milletler tarafından oluşturulan Ekonomik ve Sosyal Komitenin 1967 tarihli 1235 sayılı kararına dayanır. Bu nedenle insan haklarının korunmasının denetlenmesinden geliştirilen bu yöntem 1235 usulü olarak nitelenir.

Bu usule göre İnsan Hakları Komisyonu önüne gelen bildirimden sonra, ilgili devletteki durum hakkında araştırmalar yaparak, ilgili durumu tespit edip kendi tavsiyeleri ile birlikte Ekonomik ve Sosyal Konseye bildirmektedir. Bu usul doğrultusunda söz konusu ülkelerdeki insan hakları ihlallerinin Komisyonda değerlendirilmesi kamuya açık toplantılarla yapılmaktadır.

1503 Usulü

Bu usulün adı da tıpkı 1235 usulünde olduğu gibi, Ekonomik ve Sosyal Konseyin 27 Mayıs 1970 tarihli 1503 sayılı kararına dayanır. Bu karar ile Komisyona bir devlet içerisinde “genel olarak birbiriyle ilişkili, delillere dayanan, ağır ve sistematik insan hakları ihlallerini içeren şikâyetleri” inceleme yetkisi verilmiştir.

Bu usule göre bireysel başvurunun sonunda, özel nitelikli olaylarda insan hakları ihlalinin ve tazmin yükümlülüğünün tespiti söz konusu değildir. Bu yöntemde sadece sistematik ve genel ihlallerin görüldüğü olaylar kapsama dâhil edilmiştir. Usulde başvurular; bireyler, birey grupları, hükûmet dışı örgütler tarafından Cenevre’de bulunan Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Merkezine yapılabilmektedir.

Şikâyet Prosedürü (Usulü)

İnsan Hakları Konseyi 18 Haziran 2007’de almış olduğu “Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyinin Kurumsal Yapısı” başlıklı 5/1 sayılı kararı ile “şikâyet prosedürü” olarak isimlendirdiği bir prosedür hayata geçirmiştir. Şikâyet prosedürü daha önce var olan 1503 usulü olarak bilinen prosedürün üstlendiği görevleri yerine getirmeye başlamıştır.

Şikâyet Prosedürü dünyanın herhangi bir yerinde hangi şart altında gerçekleşmiş olursa olsun insan haklarının ve temel özgürlüklerin geniş kapsamlı ve ciddi ihlallerini tespit etmek maksadıyla oluşturulmuştur.

Şikâyet Prosedürünün 1503 usulünden farkları Birleşmiş Milletler tarafından şu şekilde belirtilmiştir:

  • Tarafsızlık ve Şeffaflık: Dilekçeler Çalışma Grubu Başkanı, Çalışma Grubu üyelerine ilk taramada reddedilen dilekçelerin listesini ve red nedenlerini sunmaktadır.
  • Zaman Odaklı Süreç: Çalışma gruplarının her biri yılda bir kez iki haftalık oturumlar yerine, yılda 2 kez 1 haftalık oturumlar için bir araya gelir. Böylece Konsey, Durumlar Çalışma Grubu tarafından gerekli sıklıkta gönderilen dosyaları değerlendirmeye alabilmektedir.
  • Mağdur Odaklılık: Mağdurlar, ana aşamalarda, süreçle ilgili olarak devletler gibi bilgilendirilirler. Her iki çalışma grubu, ilgili devletlerden talep ettikleri gibi mağdurlardan da bilgi talebinde bulunabilmektedir.
  • İş Birliği ve Diyalog: İlgili devlete teknik iş birliği, kapasite inşa desteği ve tavsiye hizmetleri sağlaması için İnsan Hakları Yüksek Komiserliğine Konsey tarafından tavsiyede bulunulabilir.

Özel Usuller (Konusal-Thematic)

İnsan Hakları Konseyinin Özel Usulleri, insan haklarını tematik veya ülkeye özgü bir bakış açısıyla bildirme ve tavsiyede bulunma yetkisine sahip bağımsız insan hakları uzmanlarınca yürütülen faaliyetlere verilen isimdir. Özel Usuller Sistemi, Birleşmiş Milletler insan hakları mekanizmasının merkezî bir unsurudur ve tüm insan haklarını kapsar: sivil, kültürel, ekonomik, politik ve sosyal.

Özel prosedür olarak adlandırılan mekanizmada ya bir birey (“Özel Raportör” veya “Bağımsız Uzmanlar” olarak adlandırılır) veya beş Birleşmiş Milletler bölgesel gruplandırmasının her bölgeden bir tane olmak üzere beş üyeden oluşan bir çalışma grubu vardır. Beş üyeden oluşan çalışma grupları: Afrika, Asya, Latin Amerika ve Karayipler, Doğu Avrupa ve Batı gruplarıdır.