TEMEL SAĞLIK HİZMETLERİ - Ünite 2: Hastalık Belirtilerini Gözlemleme, Takip Etme ve İlk Önlemler Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 2: Hastalık Belirtilerini Gözlemleme, Takip Etme ve İlk Önlemler

Hastalık Belirtileri Nelerdir?

Beden veya zihinde meydana gelen ve görev bozukluğuna yol açan normal dışı durumlar hastalık olarak adlandırılır. Tıpta hastalıklar, enfeksiyon, dejenerasyon, travmatik, psikolojik, tümoral, enflamatuvar, metabolik ve genetik olmak üzere ayrılır. Bu şekilde hastalıklar daha kolay tanınabilmekte ve tedavi edilebilmektedir. Hastalık durumlarını bildiren işaretlere ise hastalık belirtileri veya semptomlar denir. Bu belirtiler hastalığın bulunduğu organ veya sistemin işlevine göre değişir. En sık görülen hastalık belirtileri ağrı, ateş, halsizlik, kilo kaybı, iştahsızlık, öksürük, nefes darlığı, titreme, ağız kuruluğu, morarma, uykusuzluk, bulantı-kusma, terleme, çarpıntı olarak sıralanabilir. Bu belirtiler hastalığın tutulduğu sisteme göre değişir. Örneğin enfeksiyon hastalıklarının en önemli belirtisi ateştir. Çoğu enfeksiyon hastalığında ateş görülür.

Hastalık Belirtilerini Takip Yöntemleri

Hastalıklar akut (ani ortaya çıkan) hastalıklar ve kronik (uzun yıllar seyreden) hastalıklar olmak üzere ikiye ayrılabilir. Akut hastalıklara nezle, grip, damar tıkanmaları örnek verilebilir. Şeker hastalığı, yüksek tansiyon, felç, kalp hastalığı, romatizma gibi hastalıklar ise kronik hastalıklardır. Hastalık belirtilerinin seyri, veri tabanları, elle veya bilgisayarla doldurulan formlar, dosyalar vb. yöntemlerle takip edilir. Örneğin, ateşi olan bir hastanın ateşi gün içinde takip edilerek ateş takip çizelgesine kaydedilir. Böylelikle ateşin seyri, yüksek veya düşük oluşu, hangi saatte yükseldiği takip edilir. Aynı durum tansiyon, nabız, solunum, ağrı gibi belirtiler içinde söz konusudur. Sayısal ölçüm tekniği en iyi takip yöntemidir. Ölçeker (skala) ise sayısal ölçüm yapılamayan durumlarda kullanılır (Glaskow koma skalası gibi).

Tansiyon, Nabız, Ateş Ölçümü

Tansiyon kısaca damardaki kanın dolaşım sırasında oluşturduğu basınçtır Tansiyon sistolik basınç (büyük tansiyon) ve diyastolik basınç (küçük tansiyon) olarak iki ölçümle ifade edilir. Tansiyon düzeyi, tansiyon aleti (sfigmomanometre) denilen aletlerle tespit edilir. Tansiyon aletleri havalı, cıvalı ve elektronik cihazlar olarak ayrılabilir. Tansiyon ölçülürken kolun gergin olması, manşetin çok uzun veya kısa olması, manşetin yavaş veya fazla şişirilmesi, manşet havasının çok yavaş veya hızlı boşaltılması gibi nedenlerle ölçüm sonucu yanlış çıkabilir.

Nabız ise kalbin bir dakika içinde kaç kere kasıldığını gösterir. Kalp kasıldığında bir miktar kan atardamara fırlar ve damar genişler. Bu genişlemenin ardından damar tekrar eski durumuna döner. Bu şekilde nabız dalgası oluşur. Nabız, hem kalp hızı hem de ritmi hakkında bilgi verir. Ateş, vücut ısısının normal değerlerin üzerine çıkmasıdır.

Ateş kendi başına bir hastalık olmayıp bir hastalık belirtisidir. Ateş doğal bir savunma aracı olarak kabul edilir. Normal vücut sıcaklığı koltuk altından ölçüldüğünde 36,4°-36,7°C, ağızdan ölçülen ise 36,6°- 37° C olmalıdır. Vücutta enfeksiyon, ödem veya aşı gibi nedenlerle ateş yükselebilir. Ateş ölçümü için termometre kullanılır.

Solunum Sayısını Belirleme

Havadan oksijen alınarak vücuda zararlı olan karbondioksitin havaya geri verilmesi olayına solunum denir. Solunum organları burun, gırtlak, yutak, soluk borusu, bronş ve bronşçuklar, akciğerlerdir. Sağlıklı bir insan dakikada 12-16 soluk alıp verir. Yaş, nabız, vücut ısısı, ağrı, sigara kullanımı, egzersiz, heyecan, korku, sevinç gibi nedenler solunum sıklığını etkiler.

Şeker Ölçümü ve Takibi

Kan şekeri glikoz olarak adlandırılır. Bu madde kan aracılığıyla tüm hücrelere ulaştırılır ve vücuda enerji verir. Normal kan şekeri değeri 70-110 (mg/dl) arasındadır. Kan şekerinin düşmesine hipoglisemi, yükselmesine hiperglisemi denir. İnsülin hormonu kandan glikozu toplar ve depolar, glukagon hormonu ise depolardan tekrar kana verir.

Kan şekerinin değeri yenilen yemeğe göre oldukça değişir. Yemeklerden sonra kan şekeri geçici olarak yükselir. İnsülin hormonu gerekli miktarda salgılanarak, şeker seviyesini normale getirir. Kan şekerinin yüksekliği ile giden hastalığa şeker hastalığı (diyabetes mellitus) adı verilir. Kan şekeri ölçümü şeker hastalığının takibinde ve tedavisinde oldukça önemlidir. Son yıllarda şeker ölçümü evde şeker ölçüm aletleriyle yapılabilmektedir.

Tansiyon, Nabız, Solunum Sayısı Ve Ateşin Normal Değerleri ve Yüksek Çıktığında Alınacak İlk Önlemler

Tansiyon, nabız, ateş, solunum ve kan şekerinde oluşacak değişiklikler önemli hastalıkların belirtisi olabilir. Bu nedenle bunların normal değerlerini bilmek, takip etmek, değişikliklerine hemen müdahale etmek sağlıklı yaşamanın en önemli kurallarındandır.

Tansiyon

Tansiyonun normal değeri küçük tansiyon için 80 mm cıvanın (veya 8), büyük tansiyon için ise 120 mm cıvanın (veya 12) altındadır. Büyük tansiyonun 140-150 mmHg üzerinde olmasına sistolik tip hipertansiyon, küçük tansiyonun 90 mmHg üzerinde olmasına ise diastolik tip hipertansiyon denir. Tansiyon normal değerlerin altında ise hipotansiyon denir.

Kalbin pompalama gücü, kanın akışkanlığı, damar duvarının esnekliği gibi nedenler tansiyonu etkiler. Hipertansiyon hastalığının farklı nedenleri vardır. Kalıtım, yaş, cinsiyet ve şeker hastalığı bu nedenlerdendir. Genellikle 35-50 yaş arasında görülür. 50 yaşından küçük erkeklerde, kadınlara göre daha sık görülür. 50 yaş üstünde ise kadınlarda daha sıktır. Şişmanlık, sigara, stres, hareketsizlik, fazla alkol ve tuz tüketimi de hipertansiyonun diğer nedenleri arasındadır. Hipertansiyonun tanı ve tedavisi kolaydır. Ense ağrısı, nefes darlığı, çarpıntı, baş dönmesi, baş ağrısı, sık idrara çıkma hipertansiyon belirtilerindendir. Hipertansiyonu önlemek için tuz tüketimi azaltılmalı, fazla kilolar verilmeli ve katı yağlardan kaçınılmalıdır. Düzenli tempolu yürüyüş yapma tansiyonun düşürülmesinde oldukça yararlıdır. Ayrıca sigara bırakılmalı ve alkol tüketimi azaltılmalıdır. Bunlara rağmen hipertansiyon devam ederse doktorun önereceği antihipertansif ilaçlar kullanılmalıdır. İlaçlar düzenli alınmalı, doktor kontrolü ihmal edilmemelidir. İlacın azaltılması veya kesilmesi durumunda tansiyonun tekrar yükseleceği unutulmamalıdır.

Hipotansiyonu anlamak çoğu zaman kolay değildir. Hipotansiyon nedeniyle beyin ve böbreklerde kalıcı hasarlar oluşabilir. Düşük basınç değeri kişiden kişiye değişebilir. Bazı kişilerde 8/5 bir tansiyon her hangi bir bulgu vermezken; normalde yüksek tansiyonu olan kişilerde 10/5 düşen bir tansiyonda düşük tansiyon bulguları oluşabilir. Hipotansiyon durumunda kalp tarafından atılan kan miktarı arttığından kalbin hızı artar. Damarlara gelen toplam kan miktarını arttırılarak kan basıncı yükseltilmeye çalışılır. Toplardamarların kendini daraltması ve kalbe gelen kan miktarının artımıyla da tansiyon yükseltilebilir. Hipotansiyon durumunda vücutta oluşan bir diğer değişim ise böbreklerin devreye girerek idrar miktarını azaltması ve tansiyonun bu yolla düşürülmesidir.

Genellikle, sporcular ve ideal kilosunu koruyan ve sigara içmeyen kişiler düşük kan basıncına sahiptirler. Bu durum herhangi bir yakınma olmadığı sürece istenilebilir bir durumdur ve tedaviye gerek yoktur. Fakat kan basıncı kısa süre içinde belirgin şekilde düşerse bir şikayet olmasa da incelenmesi gerekir. Tedaviden önce sebep ortaya konulmalıdır. Hipotansiyona neden olan bir ilaç ise ilaç dozu azaltılır veya kesilir. Tansiyon düşüren ilaçlar ve idrar sökücülerin dozu ayarlanmalı veya kesilmelidir. Bu durumlarda mutlaka doktora danışılmalıdır. Susuzluk düşük kan basıncına neden olabilir. Bu durumda ağızdan alınacak sıvılarla ya da bazen damardan sıvıyı vererek tansiyon normale döndürülür. Tansiyon düşüklüğü kan kaybına bağlı ise damarda sıvı veya kan transfüzyonu yapılmalıdır. Yüksek kalp hızı nedeni ile olan hipotansiyonlarda ilaç tedavisi uygulanabilir veya elektrik uyarımı ile kalp hızlandırılabilir. Postural hipotansiyonda su tuz alımı arttırılabir ve varis çorapları kullanılabilir.

Nabız

Nabız sağlıklı bireylerde istirahat halinde dakikada 60-100, ortalama ise 70 civarında olmalıdır. Nabzı etkileyen birçok etken vardır. Çeşitli hastalıklar, ateşli hastalıklar, şok, kanama, alkol, egzersiz, stres, yaralanma gibi durumlar nabzın artmasına neden olur. Sarılık, beslenme yetmezliği, yorgunluk, yaşlılık, uyuşturucuuyutucu ilaç alma ve bazı beyin hastalıklar ise nabzın azalmasına neden olur. Kız çocukları ve kadınlarda nabız, erkek çocuk ve erkek yetişkinlere göre daha hızlıdır. Koşucularda nabız genellikle daha düşüktür.

Nabız sayısı, aralığı ve dolgunluğu normal olarak devam ederse bu nabza düzenli nabız denir. Aralıkları, dolgunluğu ve sayısı düzenli olmayan nabza da düzensiz nabız (aritmi) denir. Düzensiz nabız, kalp hastalıklarında, hipertansiyonda ve kafeinli içeceklerin fazla içilmesinde görülür. Nabzın dakikada 60 ve altında olması bradikardi, 100-120 ve daha üstte olması taşikardi , dakikada 130'un üzerinde hızlı ve zayıf nabza filiform nabız adı verilir. Nabızla ilgili problemlerin çözümü için öncelikle nedenin iyi bilinmesi gerekir. Bunun için nabzın hızı (sayısı), nabzın ritmi ve nabzın hacmi hesaplanmalıdır. Hastanın öyküsü, kullandığı ilaçlar, geçirdiği hastalıklar incelenmelidir. Ritmi bozulmuş nabızlara yönelik ilaçlar vardır. Bu tür ilaçlara antiaritmik ilaçlar adı verilir. Bu ilaçlar doktor kontrolünde alınmalıdır. Yatarken ve otururken nabız hızı değişir. Yatarken nabız yavaş, otururken ve ayakta iken hızlıdır.

Solunum

Kişinin bir dakikada alıp-verdiği soluk sayısı solunum hızını belirler. Solunum sayısındaki artışa taşipne, azalmaya ise bradipne denir. Solunumun tamamen durmasına ise apne denir. Solunum hızlı, yüzeysel ve güçlükle yapılan solunum ise dispne olarak adlandırılır.

Solunum sayısı yaş, nabız hızı, egzersiz, vücut ısısı, ağrı, anksiyete, sigara, vücudun pozisyonu, ilaçlar, beyin travması, kansızlık ve akciğer hastalıklarına bağlı olarak değişir. Vücut ısısı yükseldiğinde yine solunum hızlanır. Vücutta solunum bozukluğu olması vücut için gerekli oksijenin yetmediği, zararlı karbondioksitin ise fazla olduğu anlamına gelir. Bu nedenle solunum yetmezliği olan bir hastaya ilk olarak oksijen verilmelidir.

Ateş

Vücut ısısı cinsiyete, kişinin hareket etme durumuna, yeme-içme tüketimine, günün saatine göre ± 6°C farklılık gösterebilir. Amerikan Sağlık Birliği, normal değer 36,5 - 37,2°C arasında kabul eder. Ayrıca koltuk altı, ağız, kulak ve rektumdan ölçülen derecelerde küçük farklılıklar gösterebilir. Beyindeki hipotalamus vücut ısısını düzenleme merkezidir. Vücut ısısı deri ve ter bezlerinin kontrolü altındadır.

Vücut sıcaklığının normal sınırların üstüne çıkmasına ateş denir. Ateş başlarken hastada, üşüme, titreme, soğukluk, solukluk, nabız hızında ve solunum hız ve derinliğinde artma gibi belirtiler görülür. Ateş yükselmesinde deride ısınma, kızarıklık, vazodilatasyon, susama, huzursuzluk, iştahsızlık, halsizlik ve kas ağrısı görülür.

Vücut ısısının 41°C’ye yükseldiği duruma hiperpreksi ; ısı düşüklüğüne ise hipotermi denir. Donucu soğukta kalma durumlarında hipotermi, güneş çarpmalarında ise hiperpreksi görülür. Ateş 42 °C’ye ulaştığında beyinde sinir hücreleri ölür. 44 °C’de ise solunum merkezi hasar görür. Doku proteinleri yıkılarak, enzimler inaktive olur ve ölüm gerçekleşir.

Hiperpreksi ile karşılaşıldığında öncelikle yaşamsal bulgular sık aralıklarla kontrol edilmelidir. Hastadan kültür örneği alınmalıdır. Çevre ısısı kontrol edilerek düzenlenmelidir. Titreme evresinde olmamak koşuluyla soğuk uygulama yapılmalıdır. Hastanın yeterli sıvı alması sağlanmalı, beslenmesine önem verilmelidir. Ateş düşürmek için uygulanan bir diğer tedavi oksijen tedavisidir. Hastanın ağız bakımı yapılmalı ve aktivitesi kısıtlanmalıdır. Ateş düşürücü ilaçlar (antipretik ilaçlar) verilerek ilaç tedavisi uygulanabilir.