TİCARET HUKUKU - Ünite 1: Ticari İşletme, Tacir, Ticari İş, Ticari Yargı Özeti :
PAYLAŞ:Ünite 1: Ticari İşletme, Tacir, Ticari İş, Ticari Yargı
Ticari İşletme
Ticari İşletmenin Tanımı ve Unsurları
Ticari İşletme temel bir kavramdır. Ekonomi bilimi açısından ise işletme, bir girişimcinin kazanç sağlamak amacıyla emek ve sermayeyi bir organizasyon içerisinde bir araya getirmesi ile oluşur fakat bu genel tanım, Ticaret Hukukunun ticari işletme tanımına uymaz. Çünkü ekonomik anlamdaki her işletme, aynı zamanda bir ticari işletme değildir ancak her ticari işletme ekonomik anlamda da bir işletmedir. Neticede, Ticari işletme, esnaf işletmesi için öngörülen sınırı aşan düzeyde gelir sağlamayı hedef tutan faaliyetlerin, devamlı ve bağımsız şekilde yürütüldüğü işletmedir. Bu tanımdan üç alt unsur oluşturulabilir, bunlar:
- Esnaf işletmesi için öngörülen sınırı aşan düzeyde gelir sağlama amaçlı faaliyetlerde bulunması (yani, gelir sağlama amacının varlığı ve gelir düzeyine göre esnaf işletmesi ticari İşletme Ayrımının yapılması gerekliliği),
- Devamlılık
- Bağımsızlıktır.
Ticari İşletmenin Malvarlığı
Bir kişiye ait olup, para ile ölçülebilen hak ve borçların tümü, o kişinin malvarlığını oluşturur. Malvarlığının aktif kısmında haklar (mülkiyet, rehin, intifa, alacak, fikri ve sınai haklar vb.), pasif kısmında ise borçlar bulunur. Ticari işletmenin malvarlığı, tacirin işletmeye ayırdığı (ticari faaliyetlere özgülediği) değerlerin toplamını ifade eder.
TTK “Aksi öngörülmemişse, devir sözleşmesinin duran malvarlığını, işletme değerini, kiracılık hakkını, ticaret unvanı ile diğer fikri mülkiyet haklarını ve sürekli olarak işletmeye özgülenen malvarlığı unsurlarını içerdiği kabul olunur” denilmek suretiyle işletmeye özgülenmiş malvarlığı unsurlarının bir kısmına, devrin kapsamı vesilesiyle değinilmiştir. İşletmenin malvarlığı unsurları, genellikle, maddi-maddi olmayan unsurlar şeklinde iki ana gruba ayrılarak incelenmektedir. Maddi unsurlar, el ile tutulan, göz ile görülen, yani somut varlığı olan değerleri ifade eder. Tesisat, işletme sermayesi, ham madde, üretilen/stok mallar gibi. Gayri maddi unsurlar ise, özellikle ticaret unvanı, işletme adı, marka, patent, knowhow, endüstriyel tasarım, fikir ve sanat eserleri üzerindeki haklar gibi ekonomik değeri olan, fakat cismani varlığı olmayan veya varlığı bir bütün olarak görülemeyen hakları ifade eder.
Ticari İşletmede Merkez ve Şube
Bir ticari işletmenin işleri giderek genişleyebilir; değişik bölgelerde veya yabancı ülkelerde, kendisine bağlı olup da bulunduğu yerdeki müşteriler ile işlemler yapabilme yetkisine sahip birimler (şubeler) açma gereksinimi doğabilir. Merkez, bir işletmenin idari, ticari ve hukuki yönden faaliyetlerinin toplandığı ve işlemlerinin yürütüldüğü yerdir. Bazen bir işletmenin çeşitli birimleri derli toplu şekilde bir arada bulunmaz. Teknik birimler, depolar veya şantiyeler, idari ve hukuki birimlerin olduğu yerden başka bir yerde olabilir. Böyle bir durumda idari ve hukuki işlemlerin yürütüldüğü yer merkezdir. Şube ise, bir ticari işletmeye bağlı olup ister merkezinin bulunduğu sicil çevresi içerisinde isterse başka bir sicil çevresi içerisinde olsun, bağımsız sermayesi veya muhasebesi bulunup bulunmadığına bakılmaksızın kendi başına sınai veya ticari faaliyetin yürütüldüğü yerler ve satış mağazalarıdır. Şubeler iç ilişkilerde bağımlılık, dış ilişkilerde bağımsızlık ve yer ve yönetim ayrılığı ilkelerine uygunluk gösterir.
Bir yer şube sayıldığı durumda:
- Merkezi Türkiye’de olan şubeler bulundukları yer siciline tescil edilir.
- Her şube, şube olduğunu da belirterek merkezin unvanını kullanmalıdır; bu unvana, şube ile ilgili ekler yapılabilir.
- Ticari temsilcinin yetkisi, şube ile sınırlandırılır.
- İşletme devirlerinde, devrin kapsamına şubeler de dâhildir.
- Bir şubenin işlemlerinden doğan uyuşmazlıklarda, şubenin olduğu yerde de dava açılabilir ve takip yapılabilir. Fakat iflâs davası, merkezin olduğu yerde açılır.
Ticari İşletme ile İlgili Önemli Bazı Hukuki İşlemler
Ticari işletmenin devri ve başka bir işletme ile birleşmesine ilişkin hükümler, TBK m.202-203’de yer alır. TBK m.202’de, bir malvarlığı veya işletmenin aktif ve pasifleri ile birlikte devredilmesi, TBK m. 203’de ise bir işletmenin diğer bir işletme ile birleşmesi ve şekil değiştirmesi düzenlenmiştir. Bu iki maddenin ortak yönü, işletmeler düzeyinde kalan birleşme ve devralmalara ilişkin olup işletme sahibini veya ortaklarını etkilememesi ve her iki maddede düzenlenen hallerde aynı hükümlerin uygulanmasıdır. Oysa TTK’da düzenlenmiş olan ticaret şirketlerinin birleşmelerinde yalnızca malvarlıkları değil, işletme sahibi olan tüzel kişiler de bundan etkilenmekte, birleşen şirketler tek çatı (ya içlerinden birisinin veya yeni kurulan bir ortaklığın çatısı) altında toplanmaktadır.
Şirket birleşmeleri konusunda TTK’da külli halefiyet ilkesi yürürlükte olduğundan, birleşmenin kesinleşmesiyle, birleşen şirketlerin tüm hak ve borçları, çatısı altında birleşilen şirkete geçer. Buna karşılık TBK m.202-203, aktife dâhil unsurların, devralana geçişi açısından özel bir düzenleme içermemesine karşılık, pasiflerin devralana geçişini ve borçlardan sorumluluğu özel olarak düzenlemektedir. Çünkü borcun nakli konusunda normalde uygulanan TBK m.195-197, naklin alacaklıya karşı hüküm ifade edebilmesini, onun rızasına bağlamıştır. Alacaklının rızasının aranmasının gerekçesi de borçlunun kişiliği ve ödeme gücünün alacaklı açısından arz ettiği önemdir.
Ticari işletmenin bir bütün olarak devri kapsamında, pasiflerin geçişi bakımından da bu kural uygulansa idi, işletmeyi devralanın tüm işletme alacaklılarını teker teker bulup onlara kendi durumunu anlatması ve onları ikna ederek devir için rızalarını alması neredeyse olanaksız olur, dolayısıyla işletmenin devri gerçekleşemez veya oldukça güçlük ve karışıklık yaratabilirdi. Bu nedenle, TBK m.202 işletmenin devri hâlinde alacaklıların rızasını aramaksızın borçların da devrini mümkün kılmış fakat işletme alacaklılarını korumak için bir önlem olarak devralan ile birlikte işletmeyi devredenin de iki yıl süre ile müteselsilen sorumlu olmasını hükme bağlamıştır.
Tacir veya esnafın kredi ihtiyacının zamanında ve istenilen miktarda karşılanabilmesi, alacaklıya yeterli güvencelerin verilmesine bağlıdır. Borçlunun karşı tarafa sağlayabileceği güvenceler, genel olarak, ya kişisel güvence (örneğin kefalet ve garanti) ya da aynî güvence (örneğin taşınır rehni ve taşınmaz rehni) şeklinde olur (rehin: bir borcun ödeneceğine teminat olarak, ödenince geri alınmak şartıyla borçlu tarafından alacaklıya bir malın verilmesidir). Taşınır rehninin kurulabilmesi için, rehin konusu taşınır malın zilyetliğinin alacaklıya devredilmesi şarttır.
Rehinin taraflarına bakıldığında ise: Rehin veren taraf; tacir, esnaf, çiftçi, üretici örgütü ve serbest meslek erbabı olabilir. Üçüncü kişiler; TİTRK kapsamında rehin verebilecek kişiler lehine teslimsiz taşınır rehni kurabilirler. Rehin alacaklısı ise; kredi kuruluşları, tacir ve esnaf olabilir.
Ticari işletmenin malvarlığına dahil olan bütün unsurlar rehin kapsamına dahil edilmemiş, kapsam sınırlandırılmıştır. Örneğin, alacaklar, hammaddeler, hayvanlar, kira gelirleri, ticari projeler rehin verilebileceklere örnek olarak sayılabilir. Buna karşılık, taşınmazlar üzerinde de kural olarak TİTRK kapsamında rehin hakkı kurulmayacağı kabul edilmelidir. Ayrıca nakit para ve müşteri çevresinin de kapsam dışında olduğu söylenebilir.
Rehin hakkı, rehin sözleşmesi Rehinli Taşınır Sicili’ne tescil edilmesiyle kurulur. Dolayısıyla TİTRK’ya göre, rehnin kurulması için taraflar arasında bir rehin sözleşmesi akdedilmeli; sonrasında ise, rehin sözleşmesi Rehinli Taşınır Sicili ’ne tescil edilmelidir. Yazılı olarak düzenlenen rehin sözleşmesinin sicile tescil edilebilmesi için tarafların imzalarını noterce onaylanması veya sözleşmenin Sicil yetkilisinin huzurunda imzalanması şarttır. Rehin hakkı, asıl alacağa bağlı fer’i bir hak niteliğinde olduğundan, asıl borç ifa veya başkaca nedenle sona erer ise, rehin hakkı da sona erer.
Tacir Sıfatı ve Tacir Olmanın Sonuçları
Tacir Sıfatının Kazanılması
Bir ticari işletmeyi, kısmen de olsa, kendi adına işleten kişiye tacir denir. Şu hâlde, bir gerçek kişinin tacir sıfatını kazanabilmesi için şu üç koşulun birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir: Bir ticari işletmenin mevcut olması, bu işletmenin çalıştırılması (faaliyet göstermesi, işletilmesi) ve nihayet “kısmen de olsa kendi adına” işletilmesi.
Öyle meslekler vardır ki bunların ticaret yapmaları, bağlı oldukları özel mevzuat gereği yasaktır: Devlet memuru, öğretim üyesi, yargıç, noter ve avukat gibi. Eğer kişi yasak olduğu hâlde ticaretle uğraşırsa yine de tacir sayılır.
Sahip oldukları ticari işletmeyi yasal temsilci (veli veya vasiler) aracılığıyla işleten küçük ve kısıtlılar da tacir sayılır, fakat cezai sorumluluk yasal temsilcidedir. Bu nedenle, örneğin hileli iflâs halinde cezai yaptırım, yasal temsilciye uygulanır.
Ticaret şirketleri ise ticaret siciline kayıt yapıldığı anda tüzel kişilik ve aynı anda tacir sıfatını kazanırlar. Dolayısıyla ticaret şirketlerine ait işletmeler doğrudan ticari işletme niteliğinde sayılır.
Dernekler manevi amaçlı olmalarına rağmen ticari işletme işletebilirler. Derneklerin tacir sıfatını kazanabilmeleri için, amaçlarına varmak için ticari işletme işletmeleri ve ayrıca, kamu yararına dernek olmamaları gerekir.
Vakıflar tacir sıfatını kazanabilmek için ise vakıfların amaçlarına varmak için ticari işletme işletmeleri ve ayrıca gelirlerinin yarısından fazlasını kamu görevi niteliğindeki işlere harcamamaları gerekir.
Ayrıca devlet, il özel idaresi, belediye ve köy ile diğer kamu tüzel kişileri tarafından kurulan kurum ve kuruluşlar da tacir sayılırlar.
Tacir Olmanın Sonuçları
Tacir olmanın beraberinde getirdiği sonuçların bir kısmı hak, bir kısmı ise yükümlülük niteliğindedir. Bunları saymak gerekirse:
- İflasa tabi olma,
- Basiretli bir iş adamı gibi davranma,
- Ücret ve faiz isteme hakkı,
- Ücret ve cezai şartın azaltılmasını isteyememe
- Fatura düzenleme,
- Fatura ve teyit mektubuna itiraz etme sayılabilir.
Her İki Tarafın Tacir Olmasına Bağlı Özel Hükümler
- Bir takım ihbar ve ihtarlar için şekle uyma gereği,
- Hapis hakkını kullanmada kolaylıktan yararlanma,
- Ticari satış ve mal değişimi sözleşmelerinde özel hükümlere tabi olma.
Ticari İş ve Sonuçları
Ticari iş, adi nitelikte olmayan işleri ifade eden bir kavramdır. Bu ayrımın temel önemi, adi işlerin başta TMK ve TBK olmak üzere genel hükümlere, ticari işlerin ise ticari hükümlere tabi olmasında görülür.
Ticari İşin Ölçütleri
Hangi işlerin ticari nitelik taşıdığı konusunda TTK düzenlemelerinde yer almaktadır. Bu düzenlemeler uyarınca, bir işin ticari sayılabilmesi için aşağıda belirtilen dört ölçütten en az birisine uygunluk taşıması gerekir.
- TTK’da düzenlenen işler olması,
- Bir ticari işletmeyi ilgilendiren işler olması,
- Ticari iş karinesi bulunması,
- Taraflardan birisi için ticari olan sözleşmeler olması yeterlidir.
Ticari İşlere Bağlı Sonuçlar
Ticari İşlerde Teselsül Karinesi (Müteselsil Borçluluk Kuralı) bunlardan ilkidir. TTK uyarınca, “İki veya daha fazla kişi, içlerinden yalnız biri veya hepsi için ticari niteliği haiz bir iş dolayısıyla, diğer bir kimseye karşı birlikte borç altına girerse kanunda veya sözleşmede aksi öngörülmemişse müteselsilen sorumlu olurlar”. Hükümden de anlaşıldığı üzere, taraflar bu kuralın aksini kararlaştırabilirler. Adi borçlarda ise bu durum tam tersidir.
Bir diğer sonuç ticari işlerde faizdir. Ticari nitelikteki tüketim ödüncü (karz) sözleşmesinde, taraflarca öngörülmemiş olsa bile anapara faizi istenebilir. Oysa adi işlerde faiz istenebilmesi, bunun sözleşmede kararlaştırılması şartına bağlıdır. Bunun mantığı, ticari işlerde her şeyin bir bedeli bulunması, hiçbir şeyin karşılıksız olmaması gereğidir.
Ticari İşlerde Zamanaşımı Süreleri de TTK da “Ticari hükümler koyan kanunlarda öngörülen zaman aşımı süreleri, Kanun’da aksine düzenleme yoksa sözleşme ile değiştirilemez”. Hükmü ile bir sonuç doğurur.
Ticari Yargı
Bir davanın ticari olması, davanın görüleceği mahkeme, davada uygulanacak ispat kuralları ve mahkemenin uygulayacağı yargılama usulü yönlerinden önemlidir.
Ticari Davaların Türleri ve Ölçütleri
Öncelikle vurgulamak gerekir ki ticari iş kavramı ve ölçütleri ile ticari dava ve türleri, birbirlerine paralel kavramlar değildir. Yani her ticari iş, doğrudan ticari dava konusu olmaz. Bazen iş ticari olmasına rağmen ticari davanın konusuna girmez. Şu hâlde, ticari işin ölçütleri ile ticari davanın ölçütleri birbirinden farklıdır. Bu nedenle ticari dava ölçütlerinin (türlerinin) şematik olarak incelenmesi gerekir.
Mutlak Ticari Davalar: Uyuşmazlığın ticari olup olmadığına veya tarafların niteliğine bakılmaksızın ticari sayılan bu davalar iki grupta ele alınmalıdır.
İlki TTK ’da düzenlenen hususlardan doğan davalar (Taşıma, ticaret sicili, acentelik, kıymetli evrak, ticaret şirketleri, cari hesap gibi) başta gelmek üzere, hangi düzenlemelere ilişkin hukuk davalarının ticari olduğu kanunda, altı bent hâlinde sayılmıştır.
İkincisi ise, özel kanun hükümleri gereği ticari sayılan davalardır. Örneğin: Kooperatifler Kanunu’na dayanan davalar, iflâs davası gibi.
Her İki Taraf İçin Ticari Sayılan Hususlardan Doğan (Nispî Ticari) Davalar: Yukarıda sayılan iki grup ticari davanın kapsamı dışında kalan hususlardan doğan davalar ancak her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili ise ticari dava sayılır. Hüküm gereği, bu kapsama giren ve uygulamada çok sık kullanılan satım, kira, ödünç, eser, hizmet gibi sözleşmelerden doğan uyuşmazlıkların ticari davaya konu olabilmesi için her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili olmaları şarttır. Şu halde, her ticari işten doğan uyuşmazlık, doğrudan ticari davaya konu oluşturmamaktadır. Örneğin, bir tacir başka bir tacirden evi için klima satın alırsa TTK uyarınca bu iş, ticari nitelikte olmakla birlikte; bu işten, diyelim satış bedelinin ödenmemesinden doğan uyuşmazlık, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili bulunmadığı için ticari davaya konu olmaz.
Ticari Davaların Görüleceği Yerel Mahkemeler
Ticari davaların görüleceği mahkemeler konusunda, TTK‘da, “Aksine hüküm bulunmadıkça, dava olunan şeyin değerine veya tutarına bakılmaksızın, asliye ticaret mahkemesi tüm ticari davalara da bakmakla görevlidir” denilmiştir. Aksine özel bir hüküm bulunmayan hâllerde, ticari davalar, eğer Ticaret Mahkemesi varsa orada; yoksa Asliye Hukuk Mahkemesinde görülür.
Ticari Davalarda İspat
Ticari davalarda ispat, adi davalardaki gibidir. Bununla birlikte, ticari davalarda farklı ya da ek bazı ispat araçlarından yararlanma olanağı vardır. Örneğin, yazılı delil ile kanıtlanması gereken hususlarda ticari defterlerle ispat olanağı vardır.
Ticari Davalarda Uygulanacak Usul
Ticari davalarda uygulanacak usul de HMK hükümlerine tabi olmakla birlikte, bazı ticari davaların daha hızlı karara bağlanabilmesi için basit yargılama usulü uygulanacağı öngörülmüştür.