TOPLUM VE İLETİŞİM - Ünite 4: Düş mü, Gerçek mi?: Sinema Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 4: Düş mü, Gerçek mi?: Sinema

Bir Kitle İletişim Aracı Olarak Sinema

Sinema hem bir sanat hem de kitle iletişim aracıdır. Sinemanın kitle iletişim aracı olarak kabul edilmesinin sebepleri aşağıdaki gibidir:

• Seyircinin kolay tükettiği popüler filmler yığınlara ulaşır.

• Sinema kitlelere ucuz bir eğlence sunar.

• Sinema; görüntü ve ses teknolojilerini kitlesel ortamlarda (salon, açık alan vb.) iletileri gönderebilecek şekilde kullanır.

  • Film seyretmek insanın boş zaman etkinliklerinden biridir.
  • Sinema, medya kültürünün başlıca öğelerinden biridir.
  • Sinema, diğer kitle iletişim araçlarındaki içeriklerden biridir.
  • Diğer kitle iletişim araçları ve ortamları film endüstrisinin ürünlerinin filmlere ulaşmasında rol oynar.
  • Filmler uzmanlaşmış kişiler tarafından pahalı ve karmaşık teknolojiler kullanılarak üretilir.
  • Sinema; üretimi, dağıtımı ve gösterimiyle bir endüstridir.
  • Sinema, toplumların pek çok konudaki modalarını etkiler.

Sinemanın Doğuşu ve Teknolojik Gelişimi

Sinemanın öncüsü olan fotoğraf ile sinema arasındaki fark fotoğrafın tek bir durağan görüntüden oluşması sinema filminin ise art arda dizilmiş görüntülerden oluşmasıdır.

Fotoğrafta durağan görüntüler kaydedilirken insanlar hareketi kaydetmenin yollarını aramış ve bu arayış sonucunda 19. yüzyılda optik oyuncaklar ortaya çıkmıştır.

Sinemanın ortaya çıkışında pek çok bilgi ve deneyden faydalanılmıştır. İnsan gözü bir nesneye baktığı zaman ağ tabaka üzerinde o nesnenin görüntüsü oluşur ve göz başka bir nesneye bakmaya başladığında o ilk nesnenin görüntüsü ağ tabaka üzerinde kısa bir süre kalmaya devam eder. Buna ağ tabaka izlenimi adı verilir. Bir nesnenin art arda çekilmiş fotoğrafları belirli bir hızla göz önünden geçirildiğinde o nesne hareketli gibi görünür. Bu yanılsama sinemanın doğuşunda etkili olur.

Sinema tarihinden bazı ilkler:

  • İlk film kamerası 1888 yılında Thomas Edison tarafından geliştirilir.
  • Lumiere Kardeşler halka açık ilk film gösterisini 1895 yılında Paris’te yapar.
  • 1889’da geliştirilen bir ses sistemiyle 1922 yılından itibaren haber filmleri daha sonra da öykülü filmler sese kavuşur.
  • Caz Şarkıcısı adlı filme 1927 yılında sesli bölümler eklenir.
  • 1930’lu yıllarda renkli filmler çekilir ve 1950’li yıllarda renkli film standart hale gelir.
  • Sinematograf Amerika ve Avrupa’yla aynı yıllarda İstanbul’a gelir ve ilk gösterinin 1896 ya da 1897 yılında İstanbul’da yapıldığı kabul edilmektedir.
  • İlk sinema salonu 1908 yılında Beyoğlu’nda açılmıştır.
  • Kentleşme ve yerli film üretiminin çoğalmasıyla 50’li yıllardan itibaren sinema Türkiye’de kitlesel bir eğlence haline gelmiştir.
  • Film endüstrisi özellikle televizyonun yaygınlaşmasıyla azalan bilet satışlarını artırmak için Sinerama, Sinemaskop, 3 Boyutlu film gibi teknikler üretmiştir.
  • Yirminci yüzyılın son çeyreğinde bilgisayar teknolojisi film yapım sürecinde yoğun olarak yer almaya başlar.
  • Özel efektler, etkileşimli film, bilgisayar ortamında üretilmiş sanal figürlere dayalı filmler elektroniği sinemaya taşıyan örnekler arasındadır.

Film Endüstrisi

Maliyeti ne kadar olursa olsun her filmin üretim süreci üç temel aşamadan oluşur:

  1. Ön hazırlık
  2. Çekim
  3. Kurgu

Bu üç aşamada uzmanlaşmış emek gücü ve para kaynakları rol oynar. Yapımcı şirket kendi kaynaklarını kullanarak ve filme para yatıracak başka yatırımcılar bularak filmi finanse eder. Üretimdeki uzmanlaşmış emek ise senaryo yazarı, yönetmen, görüntü yönetmeni, oyuncu, sanat yönetmeni, kamera, ışık ve ses operatörleri, dekor ve kostüm uygulayıcıları, set işçileri, elektrik teknisyenleri ve filmde özel efekt varsa özel efekt uzmanları ve bilgisayar operatörlerinden oluşur.

Ön hazırlık ve çekim tamamlandıktan sonra kurgu yapılır. Ayrı zaman ve mekânlarda çekilen film parçaları kurgu adı verilen işlemle senaryodaki sıraya göre birleştirilir. Filmin seyirciye gösterilecek son halini oluşturma aşamasına post prodüksiyon adı verilir.

Bir ülkede belli bir dönemde çekilen film sayısı sektördeki gelişmeler, seyirci talebi, toplumsal, ekonomik koşullar gibi pek çok etmene bağlıdır.

Türkiye’de altmışlı yıllarda film dağıtım pazarı 6 bölgeye ayrıldığından işletmeciler kendi bölgelerindeki sinema salonlarında en çok iş yapan filmleri yapımcılara ısmarlıyordu. Bu durum sonucunda birbirine çok benzeyen aynı oyuncuların yer aldığı filmler üretilmiştir. Bu benzer filmlerin dışında Kanun Namına, Acı Hayat, Sevmek Zamanı, Haremde Dört Kadın ve Gurbet Kuşları gibi daha estetik ve teknik düzey bakımından gelişmiş filmler de yapılmıştır.

Türk sinemasında film üretimi 1960’larda ve 70’li yılların ilk yarısında yüksek sayılara ulaşmıştır. Sinemadaki bu yükselişin 1970’li yılların ikinci yarısında sona ermesinin sebeplerinden bazıları şunlardır:

  • Televizyon yayınlarının başlaması ve yaygınlaşması
  • Ekonomik bunalım
  • Dövizdeki artışla birlikte film hammaddesinin pahalılaşması
  • Siyasal kargaşa ve terör
  • Filmlerin seyircinin değişen beklentilerine ve beğenilerine karşılık verememesi

Türkiye’de çekilen film sayısı 1940’ta 4 iken 1960’lı yıllarda 200’e kadar yükselmiş ve 80’li 90’lı yıllarda ekonomik, toplumsal ve sektörel nedenlerle film sayısı 100’ün altına düşmüştür. Seyirci sayısı 1978’de 58,2 milyon iken 1994’te 0,3 milyona kadar düşmüştür.

Filmin seyirciye gösterimi sinema salonları, televizyon, video ve cd şirketleri aracılığıyla gerçekleşir. Türkiye’de 90’lı yıllarda yerli filmlerin kalitesiz oluşu ve Amerikan filmlerinin gösterimde önceliği alması nedeniyle az sayıda Türk filmi seyirciye ulaşmıştır. Bununla birlikte, 1993 yılında Amerikalı, 1996’da Eşkıya ve 2000’de Vizontele’nin elde ettiği ticari başarı seyircinin yerli filmi tercih etme eğilimini artırmış ve iki binli yıllarda seyircinin yerli film tercihinde artış görülmüş ve yerli filmler listelerde ilk sıraları almaya başlamıştır.

Büyük sermayeli şirketlere bağlı olan film endüstrileri yüksek maliyetli ve daha fazla seyirci çekme hedefiyle filmler üretir. Bu endüstrilerin dışında yapılan filmlere bağımsız filmler adı verilir. Bağımsız filmler üç açıdan ana akım sinemadan uzaklaşmaktadır (King, 2005):

  1. Bütçe: Bağımsız filmler düşük bütçeli üretim çerçevesinde yapılır.
  2. Biçem: Ana akım tarzın dışında biçimsel anlatım yöntemleri uygular.
  3. Politik duruş: Bağımsız filmler toplumsal sorunlarla ilgili ana akımda çok ender rastlanan aykırı, meydan okuyan bakış açıları sunar.

Türkiye’de 90’lı yıllarda film yapmaya başlayan ve büyük yapım şirketleri veya yapımcılardan para almadan çalışan yönetmenler bağımsızlar olarak adlandırılmaktadır. Nuri Bilge Ceylan, Zeki Demirkubuz, Reha Erdem, Derviş Zaim bağımsız yönetmenler arasındadır.

Seyirci

Seyirci; oldukça farklı gruplardan insanların oluşturduğu heterojen bir kalabalıktır. Seyirci kitlesini oluşturan bireyler tek bir kültürel ya da sınıfsal çevreye ait değildir.

Film seyretmek insanın ruhsal dünyasını etkileyen ve zihinsel süreçleri harekete geçiren bir eylem olarak kabul edilir. Film seyretmenin insana verdiği hazlar üzerine yapılan çalışmalarda üzerinde durulan iki kavram vardır:

  • Özdeşleşme: Seyirci kendini filmdeki karakterin yerine koyar. Karakterin yaşadığı iyi, kötü olayları, öfkeleri ve sevinçleri kendisi yaşıyormuş hissine kapılır.
  • Kaçış: Birey, sorunlarından ve günlük hayatın sıkıcı gerçeklerinden uzaklaşmak için popüler eğlence aracı olarak film izlemeye yönelir.

Popüler Sinema

Kitlelerin ilgisini çeken, kolay anlaşılır ve yaygın olarak tüketilen filmler popüler sinema ögeleridir. Popüler sinemada tür filmleri ve anlatı kalıpları, yıldız oyuncular, gerçeklik izlenimi satışı garantilemede kullanılan yollar arasındadır.

Güldürü, melodram, korku, gerilim, bilim kurgu, müzikal, kovboy, serüven, polisiye, savaş filmleri ve kara film başlıca tür filmleridir.

Tür filmlerini birbirinden ayıran başlıca ögeler şunlardır:

  • Olay örgüsü
  • Durumlar
  • Karakterler
  • Karakterlerin giyim ve davranış biçimi
  • Müzik • Diyaloglar
  • Öykünün geçtiği mekân
  • Nesneler, araçlar
  • Görsel biçem (ışıklandırma, kamera açıları vb.)

Tür filmlerindeki toplumsal ve kültürel göstergelerin ruhbilim ve toplumbilim açısından çözümlenmesiyle şu yargıya ulaşılmıştır: Tür filmleri egemen ideolojileri yeniden üretir. Toplumda egemen olan ekonomik, toplumsal, kültürel kavramlar, düşünceler, pratikleri tür filmlerinde doğallaştırılır, meşrulaştırılır, doğrulanır.

Filmde oynayan oyuncular filmin izlenmesine etki eden başlıca ögelerdendir. Yıldız olarak nitelendirilen oyuncular toplumun sevdiği, ortak dedikodu nesnesidir. Bir yıldız imgesi kitle iletişim araçlarındaki aşağıdaki iletiler aracılığıyla inşa edilir:

  • Tutundurma ve reklam: Oyuncuyla yapılan gazete, dergi röportajları, katıldığı televizyon programları gibi iletiler yıldızın topluma sevdirilmesini, gündemde kalmasını sağlar.
  • Roller: Oyuncunun filmlerde canlandırdığı karakterler yıldız simgesinin bir parçasıdır.
  • Eleştiri-yorum: Oynadığı rollere ve oyunculuk becerilerine ilişkin değerlendirmelerden oluşan eleştiri ve yorumlar oyuncu ile yıldız imgesini birbirine bağlar ve imgeyi gündemde tutar.

Film endüstrisi seyircinin dikkatini film boyunca toplamak için kullandığı yöntemler arasında gerçeklik izlenimi yaratmak yer alır. Gerçeklik izlenimi ortaya çıkaran anlatım biçiminin temel özellikleri şunlardır:

  • Anlatım araçları gizlenir.
  • Olaylar neden-sonuç ilişkisi içinde anlatılır.
  • Anlatım karmaşık değildir.
  • Seyircinin karakterlerle özdeşleşmesi sağlanır.