TOPLUM VE İLETİŞİM - Ünite 5: Evdeki Dünya Televizyon Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 5: Evdeki Dünya Televizyon

Televizyonun Kısa Tarihçesi

İrlandalı telgraf operatörü Joseph May 1873 yılında televizyonun keşfi yolunda ilk adamları atan kişi olarak bilinmektedir. Yaptığı deneyler sonucunda selenyum çubuklarının güneş ışığına karşı tepki verdiğini bulan May, güneş ışığındaki değişimleri elektromanyetik sinyallere dönüştürmeyi başardı. Bu gelişme ses gibi görüntünün de elektromanyetik dalgalarla iletilebileceğini ortaya çıkardı.

Aynı dönemlerde farklı yerlerde televizyonla ilgili çalışmalar yapan kişilerin olması nedeniyle televizyonun mucidi kimdir sorusuna net bir cevap verilememektedir. Ancak televizyon tarihinde üç önemli keşif oldukça önemlidir. Bunlar mekanik televizyon çalışmaları, katot ışın tüplerinin keşfi ve elektronik televizyon üzerine çalışmalardır.

Alman bilim adamı Paul Nipkow mekanik televizyon çalışmalarının önde gelen ismi olarak bilinmektedir. Döner disk adını verdiği üzerindeki deliklerden ışığı geçirerek görüntü oluşmasına neden olan bir sistem geliştirmiştir. Bu sistemi İngiltere’de geliştiren John Loige Baird , günümüzdeki elektronik televizyonların ilk adımını atmıştır. Aynı dönemde Amerika’da Charles Francis Jenkins Radiovision adını verdiği sistemle hareket eden siluet görüntüleri elde etmiştir.

Televizyon ekranlarının çalışma prensibinin dayandığı katot ışın tüplerinin temelleri 1897 yılında Alman bilim adamı Karl Ferdinand Braun tarafından atılmıştır. İkenokop adlı cihazla elektronik taramayla ilk görüntüyü elde eden kişi ise Zworykin ’dir. Televizyon konusunda farklı ülkelerde farklı çalışmaların eş zamanlı yürütülmesi farklı televizyon sistemlerini ortaya çıkarmıştır.

İlk televizyon yayın denemeleri 1935 yılının Mart ayında Almanya’da gerçekleştirilmiştir. Aynı yılın Kasım ayında Paris’te bir televizyon stüdyosu kurulmuştur. 1936 yılında Berlin olimpiyatları ilk defa televizyon yayını olarak verilmiştir. Aynı yıl Londra’da da televizyon yayınları başlamış ve 1939 yılına dek sürmüştür. Ancak ikinci dünya savaşının devletler üzerinde yarattığı olumsuz etkiler televizyon çalışmalarını olumsuz etkilemiş ve çalışmalar yavaşlamıştır. İkinci dünya savaşını izleyen yıllarda televizyon çalışmaları tekrar hız kazanır. Amerika’da özel sektörün ilgisiyle televizyon yayıncılığı hızla gelişirken, Avrupa’da radyoda olduğu gibi televizyonda da devletçi bir yapı söz konusudur.

Farklı çalışmalar neticesinde farklı görüntü oluşturma sistemleri gelişmiştir. Bu sistemler PAL , SECAM ve NTSC olarak adlandırılmaktadır. PAL sistemi görüntüyü 625 satırda oluştur. SECAM sistemi de 625 satır kullanır ancak renkleri oluşturma sistemi diğerlerinden farklıdır. NTSC sistemi ise 525 satır sayısı olan bir sistem kullanmaktadır. Günümüzde hala dünya genelinde kabul görmüş tek bir yayın standartı bulunmamaktadır.

Türkiye’de Televizyon Yayınları

Türkiye 1953 yılında İstanbul Teknik Üniversitesinin Elektronik laboratuvarında gerçekleştirilen televizyon çalışmalarıyla Avrupa’dan daha sonra televizyon yayınlarıyla tanışmıştır. Sadece İstanbul Beyoğlu’nda iki haftada bir yarım saatlik sürelerle yapılan bu yayınlar televizyonculuğun teknik anlamda gelişmesine katkıda bulunmuştur. 1963 yılına gelindiğinde ise düzenli olarak yayın yapması amacıyla Türkiye Radyo Televizyon Kurumu kurulmuş ve 2 Ocak 1964 yılında çıkarılan kanunla Türkiye’de yayıncılık hakkı bu kuruma verilmiştir. 1968 yılında deneme yayınlarına başlayan kurum 1977 yılında ülkenin %60’ına yayın yapabilir bir düzeye ulaşmıştır.

  • İlk renkli yayın 1 Temmuz 1984 tarihinde
  • İkinci televizyon kanalı 1986 yılında
  • Trt 3’ün yayına başlaması 1989 yılında
  • İlk özel televizyon yayını Türkiye’de o tarihte yasak olduğu için Almanya’dan uydu üzerinden Star Tv ile 1990 yılında
  • 1994 yılında ise yasal olarak Türkiye’de ilk özel tv yayını başlamıştır.
  • 1993 yılında ilk şifreli ve ödemeli kanal yayına başlamıştır
  • 1999 yılında bünyesinde bir çok kanal ve radyo yayını barındıran ücretli bir platform yayına başlamıştır.

Bir Kitle İletişim Aracı Olarak Televizyon

Televizyonda oluşan görüntü sinema ve fotoğraf görüntüsünden farklı biçimde oluşmaktadır. Sinema ve fotoğrafta kimyasal bir sürecin sonunda oluşan görüntünün bir yüzeye yansıtılmasıyla görüntü elde edilirken televizyonda görüntü elektronik olarak üretilir. Ekranda bulunan küçük piksellerin farklı renklerde yanıp sönmesiyle görüntüyü oluşturan televizyon sesi ve görüntüyü aynı anda iletebilmesiyle diğer kitle iletişim araçlarından ayrılmaktadır.

Televizyon (television), Yunanca tele (uzak) ve Latince visio’dan gelen vision (görüş) kelimelerinin birleşimiyle uzagörüm, uzaktan görüntü¨ anlamına gelen bir terimdir. Televizyonu kendi çağının en etkili iletişim aracı yapan özellikler şöyle sıralanabilir:

  • Televizyon sesli ve hareketli görüntüler üretir.
  • Televizyon, ürettiği görsel ve işitsel iletileri kaynaktan çok uzak mekanlara aktarabilir.
  • Televizyon aktardığı görsel ve işitsel iletiler uzak mekanlarda bulunan ve bir kitle oluşturacak kadar çok alıcı tarafından aynı anda izlenebilir.
  • Televizyon tarafından yayınlanan görsel ve işitsel iletiler, yayınları alan televizyon alıcısı kadar çoğaltılmış olur.

Televizyonun bir kitle iletişim aracına dönüşmesinde radyonun izlediği süreç bir rehber olarak hizmet etmiştir. Radyo yayınları televizyonla birlikte görsel bir hal almıştır. Televizyonun yaygınlaşma nedenlerinden bir tanesi de erişimin ve kullanımın kolaylığıdır. Sinema veya gazete gibi araçlar düşünüldüğünde her an yayına hazır halde olan televizyon ücretsiz bir içerik sunmaktadır. Televizyon yayınlarının ücretsiz olarak insanlara sunulması insanlarda gönüllü olarak bir davranışta bulunmaya ikna ederek ticari bir kazanç elde etmeyi hedefleyen reklamların televizyon yayınlarında verilmesiyle mümkün olmaktadır. televizyonlar yayın masraflarını reklam gösteriminden elde ettikleri gelirle sağlar.

  • Aile içindeki geleneksel ilişkilerin ve hiyerarşik yapının çözülmesi.
  • Aile içerisinde, kadın ve erkeğin rollerine bakış açısının değişmesi.
  • Toplumun daha fazla tüketmeye özendirilmesiyle, tüketim alışkanlıklarının değişmesi ve çalışmaya daha çok zaman ayırarak birlikte geçirilen zamanın azalması
  • Evlerde bulunan televizyon alıcılarının, televizyon kanallarının ve program çeşidinin çoğalmasıyla; aile bireylerinin ayrı odalarda, farklı programlar seyretmesi ve böylece aile içi iletişimin azalması.

Televizyonun giderek daha geniş kitlelere yayılması iki önemli değişime neden olmuştur. Bunlardan ilki televizyonda hangi programın hangi saatte yayınlanacağının planlandığı yayın akışıdır. İkicisi ise televizyonda farklı zevk ve kitlelere hitap eden farklı yayın türlerinin ortaya çıkmasıdır. Haber, eğlence, öğrenme vs gibi işlevlere yönelik farklı programlar oluşturulur.

Frankfurt okulu temsilcileri olarak anılan kimi kuramcılar televizyonu tüketim kültürü çerçevesinde eleştirmişlerdir. Tüketim kültürü sanayi toplumuyla birlikte ortaya çıkan aşırı üretime talep oluşturmak için ihtiyaçtan fazla tüketimin özendirilmesi şeklinde tanımlanabilir. Bu kuramcılar yalnızca fabrikada üretilen malların tüketimini değil, kitle iletişim araçların aracılığıyla sanat veya kültür ürünlerinin de birer meta gibi tüketim nesnelerine dönüştürülmesini eleştirirler. Kültürün bir meraya dönüşmesi bu kuramcılardan Max Horkheimer ve Theodor Adorno tarafından kültür endüstrisi olarak adlandırılmıştır.

Televizyon yayınlarının saatlerinin uzaması, farklı tipte yayınların çoğalması gibi faktörler kitleleri televizyon başında daha çok zaman harcamaya itmiştir. Bunun yanı sıra televizyon yayınlarının küresel düzeyde içeriklere sahip olması izleyicileri sadece yakın çevreleriyle değil dünyanın farklı yerleriyle etkileşim içine sokmaktadır.

Marshall McLuhan , bu gerçeği Küresel Köy adlı kitabında dile getirmiştir. McLuhan’a göre, kitle iletişim araçları, oluşturdukları enformasyon ağıyla birlikte, ülkeler arasındaki fiziksel mesafeleri ortadan kaldırmış, kültürel etkileşimlerin gerçekleşmesinde önemli rol oynamış ve iletişim sınırlılıklarını ortadan kaldırarak dünyayı küresel bir köy haline dönüştürmüştür.

Televizyon teknolojisinin yaygınlaşması ve ucuzlaması sonucu artan yayın süreleri, sayısı çoğalan program ve kanallar yoğun bir enformasyon akışını da beraberinde getirmiştir. Aşırı enformasyon bilgi kirliliği yaratmakta ve bu da dezenformasyonla neden olmaktadır.

Televizyon Amerika ve Avrupa’da serbest Pazar ekonomisi koşullarında gelişimini tamamlamış ve güçlenmiştir. Mevcut sosyoekonomik ve politik sistem varlığını devam ettirebilmek için televizyonun gücünden faydalanmıştır. Kitle iletişim araçları iktidarı elde etmek ve toplumu yönlendirmek gibi etkileri nedeniyle eleştirilmiştir. Bu konudaki en sert eleştirileri İdeoloji ve devletin İdeolojik Aygıtları eserinde Louis Althusser yapmıştır.

Televizyon dizilerinde izleyicinin stereotip olarak adlandırılan karakterler oluşturulur. Stereotip , toplumsal gruplar arasındaki farklılıkları kategorize etmek amacıyla, belirli toplumsal gruplardaki kişilerin tümünü¨ temsil eden ve bu temsil ilişkisi basite indirgenmiş fiziksel özelliklerle kurulan, klişe karakterlerdir. Üretilmiş bu karakterler toplumda kalıp yargıların yerleşip değişmesi zor bir hal almasına neden olabilir.

1950’li yıllardan bu yana televizyonda şiddet konusu tartışılmaktadır. Ancak televizyondaki şiddetin izleyiciyi nasıl etkilediğine dair görüşler bu gün dahi farklılık göstermektedir. Televizyonda şiddetin etkilerini açıklamaya çalışan kuramlardan üç tanesi ön plana çıkmaktadır. bunlardan ilki televizyondan şiddetin nasıl uygulanacağının öğrenilebileceğini ileri süren öğrenme ve kolaylaştırma kuramıdır. Arınma kuramına göre ise televizyonda izlenen şiddet görüntüleri insanların içindeki şiddet duygusundan arınmasına yardımcı olmaktadır. İnsanın içindeki şiddeti uyararak açığa çıkmasına neden olduğunu ileri süren kuram ise uyarı kuramı olarak adlandırılmaktadır.

Canlı Yayın: Şimdi Burada ve Anında

Televizyon canlı olarak ses ve görüntü iletimi yaparak diğer kitle iletişim araçlarından farklılaşmaktadır. Örneğin gazete haberinden farklı olarak canlı bir televizyon haberi olayın gerçekleşmekte olduğu an izleyiciye aktarılabilmektedir. Bu durum televizyon haberini daha çekici ve heyecanlı bir hale getirmektedir. Canlı yayın özelliğinden dolayı, televizyonda yayınlanan iletilerin diğer kitle iletişim araçlarında iletilen mesajlardan önemli bir farklılığı vardır. Harold Laswell, kitle iletişimi sürecinde kullanılan aracın iletinin içeriğini de etkilediğini vurgulamak için şu ifadeyi kullanmıştır; “kim, kime, hangi araçla ve nasıl bir etkiyle, ne söylüyor”.

Televizyon Haberciliğinin Yeni Yüzü: Infotainment

Televizyonlar çeşitli sınırlılıklar ya da etkilerle gerçeği her zaman olduğu gibi yansıtmayabilmektedirler. İnsanların kendilerinin bizzat şahit oldukları olaylar ile televizyondan izledikleri arasında bir bakış açısı farkı olacaktır. Ekrana yansıyan görüntüler kameramanın ya da televizyonun bakış açısıyla bizlere iletilmektedir. Başka bir değişle televizyon bizlere olayın ne kadarını aktarmak istiyorsa bizler olayı kadar görebilmekteyiz. Ayrıca haberin efekt, montaj, gibi müdahalelerle değişime uğramaktadır. Televizyonda izlediğimiz gerçeklik kurgusal bir gerçekliktir.

Televizyonlar ticari kuruluşlardır ve kar etmeyi amaçlarlar. Bunun yolu da daha fazla izlenme oranı elde etmek ve daha fazla reklam yayını alabilmekten geçmektedir. Televizyon haberciliği ile ilgili bir başka nokta ise daha çok izlenme oranı elde edebilmek için haberlerin eğlenceli bir içeriğe dönüştürülmesidir. Bu anlayış öyle geçerli bir hale gelmiştir ki, İngilizce information (malumat) ve entertainment (eğlence) kelimelerinin birleşmesinden oluşan ve infotainment olarak adlandırılan yeni bir kavram ortaya çıkmıştır. Haberler bu formatta magazin, moda ve güncel konularla birlikte verilerek daha eğlenceli bir hale getirilir.