TOPLUMSAL CİNSİYET SOSYOLOJİSİ - Ünite 5: Emek, Üretim ve Yeniden Üretim Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 5: Emek, Üretim ve Yeniden Üretim

Üretim ve Yeniden Üretim Kavramları

Bu bölümde üretim ve yeniden üretimin ne olduğu, kavramların içeriği ve unsurları ilk olarak Marksist kuramsal çerçeveye dayanarak ele alınacaktır. Daha sonra, feministler açısından üretim ve yeniden üretim kavramlarının ne anlama geldiği ortaya konulacaktır.

Üretim, yani maddi hayatın üretimi, geçimlik ihtiyaçların ve bu ihtiyaçların üretilmesi için gerekli aletlerin üretilmesi anlamına gelir ve bu tarz üretimde yer alan emek erkek emeğidir. Yeniden üretim alanı ise insan türünün, soyun devamının sağlandığı yer olan ailedir.

Marksist kuramda yeniden üretim, “bir üretim tarzının ve o üretim tarzına özgü toplumsal ilişki biçimlerinin varlığını sürekli kılan mekanizmaların bütününü ifade eder”.

Feminist kuramcıların yeniden üretime yükledikleri anlam ise özel alan/aile/hane içinde doğurganlık/akrabalık/evlilik ilişkilerinin düzenleme biçimleriyle ilişkili olarak kullanılır.

Sonuç olarak, kapitalist toplumda kadınlar üretim ve yeniden üretim süreçlerinde emeklerini kullanmaktadır. Kadınların toplum içindeki eşitsizliklerini ve ezilmelerini anlamak için kadınların emeklerini Ne şekilde? Hangi koşullar altında? Niçin? Kullandıklarının çözümlenmesine ihtiyaç duyulmaktadır.

Üretim Sürecinde Ücretli Kadın Emeği

Gelir getiren işlerde çalışan kadın emeğinin konumunu içermektedir.

Ücretli Kadın Emeğinin Ayırıcı Unsurları

Ücretli kadın emeğinin emek piyasasındaki konumu, ücretli erkek emeğinden farklıdır ve ücretli kadın emeği ve ücretli erkek emeği kavramları aynı şeyi ifade etmezler. Ücretli kadın emeğinin kendine özgü ayırıcı unsurları vardır ve kadın emeğinin bu özgüllüğü genel olarak toplumsal ilişkilere ve daha özel olarak emek piyasasına nüfus etmiş c insiyete dayalı eşitsizliklerle ilgilidir.

Kapitalist üretim ilişkilerinin hâkim olduğu gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde ücretli kadın emeğinin özelliklerini şu şekilde sıralamıştır:

  1. Mesleki ayrışma
  2. Vasıfsız emek
  3. Terfide engeller
  4. Düşük ücret
  5. Enformelleşme
  6. Ev eksenli çalışma
  7. Düşük sendikalaşma
  8. İşsizlik

Emek Piyasasına Katılım

Kadınların işgücüne katılmasını engelleyen en önemli unsurlardan biri t oplumsal cinsiyete dayalı işbölümüdür. Cinsiyetçi işbölümü kapsamında kadınların temel rolleri ev işlerinden ve aile üyelerinin bakımında sorumlu “ideal ev kadınlı”, “iyi bir eş” ve “iyi bir anne” olarak tanımlanmaktadır. Bu sorumluluklar da kadınların emek piyasasına katılmasına engel olur. Ataerkil yapı ve ilişkiler kadınları gelir getiren işlerin dışına iter.

Toplumsal Cinsiyete Dayalı Yatay ve Dikey Mesleki Ayrışma

Emek piyasasının en önemli yapısal özelliklerinden biri, mesleklerin, iş kollarının ve sektörlerinin toplumsal cinsiyet temelinde “kadın işi” ve “erkek işi” olarak ayrışmasıdır.

Yatay ayrışma, kadınların istihdam edildiği sektörler ile erkeklerin istihdam edildikleri sektörlerin/iş kollarının/ mesleklerin farklı olması anlamına gelmektedir.

Dikey ayrışma ise kadın ve erkeğin aynı işyerinde çalışmasına rağmen kadınların daha düşük statülerde yer almasını ve daha düşük gelir elde etmesi anlamına gelmektedir.

Toplumsal Cinsiyete Dayalı Ücret Farkı

Kadınların daha az ücret kazanmasının önemli nedenlerinden biri ayrımcılıktır. Birincisi, kadınlar erkeklerden farklı işlere yönelirler. Ücret farklılığı kadınların işe başlamasından işte yükselmesine kadar devam eder. Bu duruma, dağılım ayrımcılığından kaynaklanan ücret farklılığı denir. İkincisinde, aynı işyerinde çalışan kadının ve erkeğin yaptığı iş aynı olmasına rağmen kadının aldığı ücret düşüktür. Buna işten kaynaklı ücret ayrımcılığı denir. Üçüncüsü, “erkek işi” olarak kabul edilen yerde çalışan kadınlar, işin gerektirdiği bütün vasıflara sahip olmasına rağmen; sırf erkek egemenliği olduğu için düşük ücret alır. Bu durum değersel ayrımcılık olarak ifade edilmektedir.

Sonuç olarak, hem sermaye hem de ataerkillik kadınların emeklerini değersizleştirmekte ve kadının düşük ücretinden faydalanmaktadır.

Kadın İşsizliği

Türkiye’de kadın işsizliği resmi istatistiklerin ortaya koyduğu orandan daha fazladır. Türkiye İstatistik Kurumu’nun işsizlik tanımına göre, sadece aktif olarak iş arayanlar işsiz olarak nitelendirilmektedir.

Erkeklerle karşılaştırıldıklarında kadınların işsiz kalma olasılıkları daha fazladır. Ekonominin krize girdiği dönemlerde işten ilk çıkarılanlar kadınlardır. Yapısal uyum programlarının piyasa ve ticari ilişkileri serbestleştirerek yeni yatırımlar aracılığıyla daha fazla iş olanakları açmadaki başarısızlığı ve sermaye birikim sürecinde yaşanan krizler küresel ölçekte işsizliğin artmasıyla sonuçlanmıştır. Bunların istihdam yaratmadaki başarısızlığı özellikle de durgunluk ve kriz dönemlerinde küresel düzeyde kadınların işsizliğini de artırmıştır.

Enformelleşen Kadın Emeği

Gelişmekte olan ülkelerde, enformel sektör erkeklerden daha çok kadınların istihdam edildikleri alanlardır.

Küresel düzeyde gelişmekte olan ülkelerde kadınların yüzde 60’ından daha fazlası tarım dışı enformel alanlarda istihdam edilmektedir.

Esnekleşen üretim süreçlerinde, kadınlar düşük ücretli, geçici, güvencesiz ve örgütsüz çalışarak enformelleşen emek sürecinin bir parçası haline gelmektedir.

Türkiye’de de ekonominin formel ve örgütlü sektörlerinde iş bulamayan, işten çıkarılan ve ekonomik krizler sonrası yaşanan geçim sıkıntısı, erkeğin kazandığı ücret miktarının ailenin yeniden üretimi için gerekli miktarın altında kalması, kadınların enformel sektörde geçici, düzensiz, güvencesiz, örgütsüz işlerde düşük ücretli ve kötü koşullarda çalışmalarına neden olmaktadır.

Ücretli Kadın Emeğine Yönelik Kuramlar

Klasik Sosyolojik Kuramlar

Kadınların üretim sürecine katılmasıyla ilgili sosyolojik çalışmaların başlangıcı savaş sonrası 1950’li yıllara dayanmaktadır.

Yapılan araştırmalarda, meseleye kadınların ev içindeki roller açısından bakmışlar ve ev işlerinin nasıl düzenleneceğine yönelik sorulara cevaplar aramışlardır. Gelişen teknolojinin ev işlerini hafifleteceği; sosyal hizmetlerin ve kadınların çalışma saatlerinin evli kadınların ihtiyaçları temelinde düzenlenmesi; aile içi ilişkilerin eşitlikçi bir şekilde yeniden paylaşılması (erkeklerin ev işlerinde kadınlara yardımcı olması vb.). Bu yıllarda, Amerikalı sosyolog Talcott Parson’ın kuramı ücretli kadın emeği ile ilgili yapılan bu tartışmalar üzerinde etkili olmuştur. Parson’a göre, aile içindeki cinsiyete dayalı rol ayrımlaşması toplumsal bütünleşme açısından önemli işlevlere sahiptir.

Sonuç olarak, klasik sosyolojik yaklaşımlar kadınların üretim sürecindeki konumunu, çalışma koşullarını, kazancını ve bunun gibi diğer meseleleri ikinci plana ittiği için ücretli kadın emeğini çözümlemede yetersiz kalmışlardır.

İnsan Sermayesi Kuramı

İnsan sermayesi yaklaşımı, cinsiyet körü bakış açısına sahip olduğu için işgücü piyasalarının cinsiyetçi yapısını dolayısıyla da ücretli kadın emeğinin konumunu açıklamada başarısızdır. Birincisi, kadınların ve erkeklerin işgücü piyasalarındaki konumları aynı değildir ve işgücü piyasaları toplumsal cinsiyete dayalı eşitsizlikleri içermektedir.

İkincisi, neo-klasik iktisadın “yeni hanehalkı ekonomisi” yaklaşımı kadınların işgücü piyasasında ve ev içindeki konumunu ideolojik olarak meşrulaştırır. Bu yaklaşıma göre, hanehalkı bireyleri hanenin faydasını çoğaltmak için emeklerini ev içinde ve işgücü piyasalarında akılcı bir şekilde bölüştürürler. Kadınların emeklerini evde, erkeklerin de piyasada kullanmaları rasyonel ve hanehalkının faydası için idealdir.

Yeni hanehalkı yaklaşımı, kadınların işgücü piyasalarındaki konumlarına -düşük ücret, mesleki ayrışma ve cinsiyetçi ayrımcılık konularında- yönelik herhangi bir açıklama getirememektedir. Kadınların “kadın işi” olarak belirlenen işlerde çalışmaları ve düşük ücret almaları arasındaki ilişkiye önem verilmez.

Cinsiyetçi roller, kuramın kendi mantığı içinde; kadın ve erkeğin hane halkının çıkarına/faydasına uygun bir şekilde hareket ettikleri, rasyonel davrandıkları varsayımına dayanarak meşrulaştırılır.

İkili İşgücü Piyasası Kuramı

İkili işgücü piyasası kuramı, işçinin üretim sürecindeki koşullarını ve/veya işgücü piyasasındaki olumsuz koşullarını iki ayrı katman altında inceler.

Birincil işgücü piyasası, sürekli istihdam biçimi ya da iş güvencesi, görece yüksek maaş, mesleki eğitim olanakları ve güçlü sendika gibi özellikleri sergilerken; ikincil işgücü piyasası, sürekli olmayan istihdam koşulları, düşük iş güvencesi, düşük ücret, düşük terfi ya da mesleki eğitim imkânı ve sendikasızlık gibi özellikleri içermektedir.

Görüldüğü gibi, kadınların ikincil işçi konumunda kalma nedenleri; çalıştıkları işlerden kolay vazgeçebilmeleri, açık bir şekilde kendini belli eden sosyal farklılıklar, mesleki eğitim alma konusundaki ilgisizlikleri ve dayanışmadan yoksun olmaları gibi nedenlerle açıklanmaktadır. Sıralanan nedenler kadınların sadece işgücü piyasasında görünenlerin betimlenmesiyle sınırlı kalmıştır.

Marksist Kuramlar

Marksist kuramlar için kapitalist üretim ilişkilerinin çözümlenmesi kapsamında emek ve sermaye ilişkileri her zaman merkezi bir öneme sahip olmuştur. Bu kuramlar, kadın emeğini emek-sermaye ilişkileri kapsamında yani sermayeye kattığı değer açısından ele almaktadır.

Vasıfsızlaşma kuramı, Harry Braverman (1974) tarafından geliştirilmiştir. Ona göre, kapitalizmin tekelci aşaması ciddi bir vasıfsızlaşma sürecidir. Dolayısıyla, vasıflı işgücü vasıfsızlaşma sürecinin sonucu olarak üretim sürecinden dışlanmaktadır.

Braverman’a göre, vasıfsızlaşma süreci kadınların daha fazla oranda üretim sürecine katılmalarını sağlamış ve ücretlerin düşük olması ücretli kadın emeğinin değersizleşmesine neden olmuştur. Gelişen teknolojinin ev işlerine uygulanıyor olması yani ev işlerini kolaylaştırıyor olması da kadınların ücretli emek hâline gelmelerini etkilemiştir.

Marksist kuramın yedek sanayi ordusu kavramını ücretli kadın emeğinin konumunu açıklamak için kullanır. Kadın emeği yedek sanayi ordusun önemli bir unsurudur. Kadın emeği ekonominin kârlılığı için ihtiyaç duyulduğunda ücretli işgücüne çekilen, kriz dönemlerinde ise rahatlıkla işten çıkarılabilen esnek işgücü olarak görülmektedir. Ücretli kadın emeği kolaylıkla kontrol edilebilen yarı zamanlı çalışabilen, düşük ücretli, işgücünün zayıf ve örgütsüz halkasıdır. Özellikle de evli kadınlar evdeki işlerinden dolayı bu konuma razı gelmektedir. Yani sanayinin yedek ordusu olmaları ile kadınların eviçi emeği arasında ilişkisi kurulur.

Kadınlar yedek sanayi ordusunun bir unsuru olarak sermaye açısından hem çalışmaya hazır bekleyen hem de üretim sürecinde hak ettiğinden haz az kazanan bir kesimdir.

Marksist parçalı emek piyasası kuramı temsilcilerinden Reich, Gordon ve Edward (1973) yazdıkları makalede, kapitalizmin tekelci aşamasında “Neden emek gücünün hala çok fazla parçalandığı?” sorusunu tartışırken emek piyasasının nasıl cinsiyetçi, ırksal ve etnik temelli katmanlara ayrıldığını ortaya koymuşlardır.

Feminist Kuramlar

Feminist kuramlar ücretli kadın emeğini, -ana akım sosyoloji ve iktisat kuramlarının analiz dışı bıraktığıtoplumsal cinsiyet ve ataerkillik kavramlarını merkeze alarak çözümler. Feminist kuramlar arasında özellikle radikal ve sosyalist feminist kuram ücretli kadın emeğinin analizinde etkili olmuştur.

Ataerkillik maddi bir temeli olan ve erkeklerin kadınlara egemen olmalarını sağlayan erkekler arası hiyerarşik ilişkiler ve erkek erkeğe dayanışmayı içeren bir toplumsal ilişkiler dizisidir.

Radikal feministlerin ataerkillik kavramı , emek piyasasında yaşanan cinsel taciz ve ücretli kadın emeği arasında ilişki kurmak açısından faydalı bir kavramdır. Emek piyasasında cinsel tacize uğrayanlar erkek değil kadın çalışanlardır.

Toplumsal cinsiyet ücretli kadın emeği analizinde merkezi bir konumdadır çünkü cinsiyete dayalı işbölümü kadının ev içinde ve emek piyasasında emek kullanma biçimlerini belirlemektedir.

Sosyalist feminist kuram ise, “ataerkil kapitalizm”, “kapitalist ataerkillik” gibi kavramlarla sınıf ve ataerkillik arasında bir senteze giderek ücretli kadın emeğini çözümler. Sosyalist feministlerin sınıf ve ataerki çözümlemesi ikili sistem kuramları olarak isimlendirilir.

Hartmann’a göre, emek piyasasının toplumsal cinsiyete dayalı ayrışması ancak kapitalist güçlerin ve ataerkilliğin birlikte ele alınmasıyla mümkündür.

Walby’ye göre (1989) kapitalizm ve ataerkillik, kadın emeği üzerinde çatışmalı çıkarlara sahiptir. İşverenler kadın emeği de dâhil bütün emeği sömürürler.

Emek piyasasındaki ataerkil ilişkilerin temel özelliği, erkeklerin kadınların ücretli işlere katılmasına karşı olmalarıdır. Dışlama ve ayrışma emek piyasasında kadınlara yönelik uygulanan ataerkil stratejiler arasındadır. Dışlama kadınların belirli sektörlerin dışına itilmesi, itilen sektörlerden tamamen dışlanması anlamına gelir. Ayrışma ise kadınların belli sektörlerde yani “kadın işi” diye tanımlanan iş kollarında istihdam edilmesini ifade eder. “Kadın işi” ve “erkek işi” tanımlaması meslekleri kendi içinde hiyerarşik bir sırlamaya tabi tutar ve bu şeklide kadın işi daha düşük statüye yerleştirilir ve “erkek işi” adına üstünlük kurulur.

Yeniden Üretim Sürecinde Karşılığı Ödenmeyen Kadın Emeği

Ev-İçi Görünmeyen Kadın Emeği

Kadınların eviçi emeğinin ayırıcı unsuru görünmeyen bir emek türü olmasıdır. Acar-Savran (2012, s.10-16) kadın emeğinin neden görünmediğini şu şekilde ortaya koyar:

  1. Kadın emeği doğallaştırılmış bir emektir.
  2. Ev içi çalışma düzeni kadın emeğinin miktarını gizler.
  3. Kadın emeği karşılıksız bir emek türüdür.

Sonuç olarak, kadınların evde yaptıkları işler doğallaştırıldığı, miktarı belirlenemediği ve karşılıksız bir emek türü olduğu için toplumda görünemeyen bir emek türüdür.

Ev-İçi Kadın Emeğine Yönelik Yapılan Tartışmalar

Inman’a göre, kadınların sömürüsü yasal, kültürel, psikolojik, ekonomik ve politik olmak üzere çok boyutludur ancak kadınların ezilmişliğinin özü ev içinde harcadığı emekle doğrudan ilişkilidir.

Margaret Benston 1969 yıllında yazdığı “Kadınların Özgürleşmesinin Ekonomi Politiği” makalesi ile eviçi kadın emeği tartışmalarını başlatan ilk kişi olmuştur. Aslında bu çalışmalar temelde kapitalist toplumda kadınların ezilme nedenleri açıklama çabalarıdır. Benston’a göre, kadınların ezilmesinin analiz birimi eviçi emeğidir ve bu emeğin maddi temeli kapitalizmdir. Ev emeğinin gerçekleştiği birim olan aile tüketim değil bir ekonomik/üretim birimidir.

Benston kadının ezilmişliğini yeniden üretim alanı içinde sınırlarken, Peggy Merton ise bir yıl sonra yazdığı “Bir Kadının İşi” adlı makalesinde kadının yeniden üretim alanındaki eviçi emeğiyle kapitalist üretim ilişkileri arasında kurduğu ilişki ile tartışmaları bir üst noktaya sıçratır. Ailenin esas işlevlerinden biri emek gücünün devamlılığını ve sürekliliğini sağlamaktır.

Dalla Costa ve James’in 1972’de yazdığı “Kadınların Gücü ve Topluluğun Yıkımı” makalesinde, ücretli bir işte çalışan çalışmayan kadınların ev işlerine yönelik bağımlılıklarını çözümler. Kapitalizmde işçi sınıfının varlığı aileye dayanır. Kadının eviçi emeği kapitalizmden ayrı, özel, kişisel bir hizmet türü olarak emek gücü denen bir mal üretir ve Marksist anlamda da artı değer yaratır. Kadın emeğinin ürettiği bu mal işçinin iş kapasitesidir yani emek gücünün özüdür.

Bu tartışmalar içinde, kadın emeğinin piyasada yaratılan anlamıyla artı-değer yaratmadığını ancak yine de değer yasasına tabii olduğunu düşünen yaklaşımlarda bulunmaktadır.

Sonuç olarak buraya kadar yapılan tartışmaları toparlarsak görünmeyen ve karşılığı ödenmeyen eviçi emeği tartışmalarının temel noktaları şunlardır:

  • Hane tüketim birimi olmasının yanı sıra aynı zamanda bir üretim birimidir.
  • Kadınlar bu emek sürecinde ev işlerini ve çocuk bakımını gerçekleştirir.
  • Eviçi emeği erkeğin emek gücünün yeniden üretimini sağlar.
  • Gelecek kuşakların yetiştirilmesinden sorumludur.
  • Eviçi emeği hem kullanım hem de değişim değerine sahiptir.
  • Eviçi emeği erkeğin emek gücünün değerini düşürür. Bu anlamda ev emeği sermayenin değerlenmesine hizmet eder.
  • Ev kadınları ev içindeki emek sürecinin işçileri olarak ayrı bir sınıf oluşturur.
  • Ayrı bir sınıf olarak kadınları hem sermaye hem de ataerkillik sömürür.

Ev-İçi Kadın Emeği Tartışmalarının Sınırlılıkları

Eviçi emeği tartışmaları feminist kurama önemli katkılar sağlamıştır ancak bu tartışmalar bazı problemleri de içermektedir. Birinci problem, kadınların eviçi emeğinin üretken bir emek olup olmadığı meselesi; ikincisi problem, eviçi emeğinin erkeğin emek gücünün değerini belirlediğine yönelik tez; üçüncü problem, kadınların özellikle de ev kadınlarının ayrı bir sınıf oluşturmasına yönelik yaklaşım; dördüncü problem ise kadınların ezilmesinin belirleyici unsuru olarak ev emeğine yapılan aşırı vurgudur.

  • Kadınların ev emeği üretim dışında kaldığı ve artı değer üretmediği için üretken emek olarak kabul edilmez.
  • Eviçi emeğinin işçinin ücretini aşağıya çektiği yönündeki işlevsel yaklaşımın aksine; emek gücünün değeri içinde bulunulan özgül bir dizi tarihsel, toplumsal, kültürel ve politik koşullar altında belirlenir ki sınıf mücadelesi bunun en önemli unsurudur.
  • Kadınların ev emekleriyle ve evlilik yoluyla ayrı bir sınıf oluşturdukları ve erkekler (kocaları) tarafından sömürüldüğü tezi; yalnız anneleri, evli olmayanları, üst sınıf ve yoksul ev kadınlarının durumunu, ailesini bırakıp başka şehir ve ülkelere çalışmak için giden göçmen işçi kadınları ve hatta bekâr ve yalnız yaşayan erkeklerin (göçmen işçileri) durumlarını dikkate almamaktadır.
  • Kadınların ezilmesi cinsiyetçi işbölümünü, psikolojik, cinsellik, kültürel, dil, ideoloji gibi çok boyutlu, karmaşık ilişkileri ve süreleri de içermektedir. Sadece ev emeğine yoğunlaşmak kadın emeğini yeniden üretim faaliyetine sıkıştırır. Oysaki kadın emeğinin bütünsel analizi kadın emeğinin ekonomi politiğine ilişkin kapsayıcı bir kuramsal çerçeveyi içerir.

Toplumsal Yeniden Üretimde Kadın Emeği

Toplumsal Yeniden Üretim Kavramı

Toplumsal yeniden üretim analitik olarak üretim ve yeniden üretim süreçlerinin diyalektik birliğini, üretim ve yeniden üretimin birbirinden kopuk ve ayrı yapılar olmadığını içerir ve kadın emeğinin analizi açısından kapsayıcı bir çerçeve sağlar.

Cohen’in belirtiği gibi, toplumsal yeniden üretim hanedeki yeniden üretimi de içine alan ancak kapitalist gelişmenin özgül aşamalarına bağlı gerçekleşen sayısız faaliyetleri içerir. İnsanların fiziksel, toplumsal, kültürel ihtiyaçlarının (toplumsal yeniden üretimlerinin sağlanması) doğrudan karşılanmasında kadınların, erkeklerin, piyasanın, devletin, hanenin, topluluğun ve bireyin çok çeşitli faaliyetlerini kapsar.

Toplumsal yeniden üretim zihinsel, duygusal ve fiziksel bütün emek çeşitlerini içerir ve bu emek hanenin içinde ve dışında, karşılığı ödenen ve ödenmeyen, değişim değeri ve kullanım değerine sahip emek olabilir.

Kapitalist koşullar altında insanların kendilerinin ve hanelerinin yaşamlarını sürdürebilmeleri (ihtiyaçlarını karşılayabilmeleri) ücrete tabi bir işte çalışmaya ve karşılığı ödenmeyen ev emeğine yani bu iki tür emeğin işbirliğine/birlikteliğine dayanır. Hanelerin yaşamını sürdürmeleri sürecinde de üretim ve tüketim süreçleri birbirine bağlıdır. Toplumsal yeniden üretim ücretli/ücretsiz emeğin, üretimin/tüketimin birlikteliğini içerir ve bu kavramsal çerçevede iki emek türü de tek bir toplumsal ve ekonomik sürecin parçası haline gelir.

Devlet eğitim, sağlık, konut, ulaşım, altyapı hizmetleri, bakım hizmetleri, doğum yardımları, izinleri, iş kanunları, sosyal güvenlik yasaları, işsizlik parası, göç yasaları, gelir desteği, yardımlar gibi koruyucu, önleyici uygulamalarla emek ile sermaye arasındaki çelişkiyi hafifletme çalışır. Aile ise yetişkin birey(ler)in ücretli maaşı ve karşılığı ödenmemiş kadın emeği ile varlığını sürdürmeye çalışır.

Toplumsal yeniden üretim sınıf, ırk ve toplumsal cinsiyet ilişkilerini, eşitsizliklerini ve çatışmalarını içerdiği gibi bu ilişki ve yapıların yeniden üretilmesini sağlar.

Toplumsal Yeniden Üretimin Krizi ve Yoksulluk

Değişen çalışma biçimleri (esnek çalışma), reel ücretlerin azalması, ekonomik krizler hanelerin geçimlerini zorlaşmasına neden olmuştur. Piyasada temel geçimlik mal ve hizmetlerin fiyatlarının yükselmesi, reel ücretlerin düşmesi, hanede işsizlik; devletin eğitim, sağlık, konut, altyapı, ulaşım, işsizlik yardımları, bakım hizmetleri gibi alanlardaki desteğini azaltması hanelerin yoksullaşmasına neden olmuştur.

Bu süreçten en çok etkilenen kadın emeği toplumsal yeniden üretim sürecinin (hane bireylerinin fiziksel- toplumsal-kültürel ihtiyaçlarını vb.) aktif öznesi haline gelmiştir.

Kadınlar bir yandan ev işlerini yerine getirmiş, diğer yandan sınırlı kaynakların tüketilebilir hâle getirilmesi, çocuk, hasta yaşlı bakımı, ev eksenli gelir getiren işlerde yoğun emek harcamışlardır.

Yoksullukla Mücadelede Metalaşan Kadın Emeği

1980 sonrası ekonomik krizlerin olumsuz etkilerine karşı kadın emeğinin ücretli çalışma hayatına katılması, yoksullukla başa çıkmak için geliştirilen bir strateji olarak değerlendirilmiştir (Gonzalez de la Rocha, 1994).

Yoksullukla mücadele kapsamında kadınlar aynı zamanda ev dışında gelir getiren işlerde düzensiz, geçici, örgütsüz ve güvencesiz olarak çalışmaktadır.

Yoksulluk Koşullarında Ev-İçi Kadın Emeğinin Artan Yükü

Kadınlar yaşanan ekonomik krizler sonucunda hane içinde ailenin toplumsal yeniden üretimi için emeklerini daha yoğun olarak kullanmışlardır.

Kadın emeği ve yoksulluk üzerine yapılan başka bir alan araştırmasında (Güneş, 2006) kadın ve erkeğin düzenli ve düzensiz gelir kazandığı ve işsiz hanelerin büyük çoğunluğunda kadınların ev içinde yaşam maliyetlerini aşağıya çekmek için yoğun emek ve zaman harcadıkları ortaya koymaktadır.

Türkiye’de de yapılan araştırmalar kadınların aile bütçesini idareli kullanabilmek için parayı ailenin ve çocukların gereksinimlerini (gıda, giysi, okul masrafları, ev eşyası vb.) karşılamak için kullandıkları ve kendi kişisel/özel ihtiyaçlarından vazgeçtiklerini ortaya koymaktadır (Türkyılmaz, 2002; Baysu; 2002, Güneş, 2006).

Geçim sıkıntısı ve yoksullukla başa çıkmak için toplumsal ilişki ağlarının yaratılmasında kadın emeği önemli bir role sahiptir. Kadınlar ailenin ihtiyaçlarının karşılanmasında aile, akrabalar ve komşular arası dayanışma ve yardımlaşma ilişki ağlarını kullanılmaktadır.

Kadınlar ev dışında formel/enformel ilişki ağlarını kullanarak haneye kaynak aktarma süreçlerinde emeklerini kullanmaktadırlar.

Reel ücretlerin düşmesi, işsizlik, geçim için gerekli mal ve hizmetlerin fiyatlarının yükselmesi sonucunda oluşan yoksulluğun yükünü ev içinde kadın emeği çekmektedir. Kadınlar üretim sürecinde hak ettiği değerin altında gelir kazanmakta hem de yeniden üretim sürecinde hanenin geçimi için yoğun emek harcamaktadır. Sonuç olarak, toplumsal yeniden üretim süreçlerinde kadın emeği çift yönlü değersizleştirilmektedir.