TOPLUMSAL TABAKALAŞMA VE EŞİTSİZLİK - Ünite 7: Postmodernist Sınıf(sızlık) Yaklaşımları Özeti :
PAYLAŞ:Ünite 7: Postmodernist Sınıf(sızlık) Yaklaşımları
Giriş
Kültürel farklılık ve çoğulculuğu ön plana çeken postmodernizm, sosyolojik açıdan yalnızca toplum içinde var olan geleneksel hiyerarşilere meydan okumakla kalmayıp sınıf ayrımlarına ilişkin bazı öneriler ileri sürmektedir. Postmodernizm çerçevesi içinde sınıfa yönelik türdeş bir yaklaşım mevcut değildir.
Çağdaş Sınıf Kuramlarına Genel Bir Bakış
Modern toplumların sınıf yapısına ilişkin en temel kuramlar Marx ile Weber tarafından geliştirilmiş, daha sonra ortaya çıkan yaklaşımların çoğunun kuramsal temelleri de genel olarak bu teorisyenlerin düşüncelerine dayandırılmıştır.
Yeni Marksist Sınıf Kuramları
Marx’ın çözümlemesinin temel ilkelerini benimseyerek çağdaş toplumdaki sınıf ilişkilerinin doğası hakkında daha detaylı analizler geliştirmişlerdir. Sınırlılıklarını kabul etmekle birlikte, bu teorisyenler sınıfın üretim ilişkilerine dayalı olduğu varsayımının yanı sıra sınıf mücadelesi, sınıf çatışması ve sömürü kavramı gibi Marx’ın yaklaşımının bazı temel ögelerini muhafaza etmişlerdir.
Braverman (1974), Miliband (1969) ve Therborn (1980) gibi birçok yazar, işçi sınıfı içinde devrimci bilincin yokluğunu ya da zayıflığını açıklamaya çalışmışlardır. En önemli sınıflar olarak sermaye ve emek üzerinde yoğunlaşmalarına karşın, Carchedi (1977) ve Wright (1985), bu iki sınıf arasında yer alan sınıf gruplaşmaları hakkında çözümlemeler geliştirmişlerdir.
Yeni Weberci Sınıf Kuramları
Weberci sınıf yaklaşımını benimseyenler arasında da kavramsal fikir ayrılıkları mevcuttur. Ancak bunlar kendi içlerinde ortak bir dizi görüşleri de paylaşırlar. Yeni Weberciler, sınıflar arasında sömürüden kaynaklanan bir çatışmanın olduğu anlayışından çok, sistem içinde daha iyi yaşam şanslarına sahip olabilmek amacıyla sınıflar arasında rekabetçi mücadelelerin süregittiğini kabul ederler.
Weber’in izini takip edenler, daha çok mesleki farklılıklar üzerinde durmuşlardır. Mülksüz sınıflar, üyelerinin piyasaya sunabilecekleri eğitimle ilgili dereceler, beceriler, nitelikler gibi edinimlerine göre farklılaşmışlardır. Bu durumda, mülksüz sınıfların sınırsız bir çoğulculuğu ön plana çıkmaktadır.
Yeni Marksist ve Yeni Weberci Sınıf Kuramlarının Değerlendirmesi
Marx ve Weber’in sınıfa ilişkin orijinal yaklaşımları ile onları takip eden teorisyenlerin yaklaşımları arasında ve içinde bazı farklılıkların bulunduğu kuşkusuzdur. Bu farklılıklara rağmen, Marx’ın ve Weber’in nosyonları ana hatlarıyla muhafaza edilmiştir.
Modern kapitalist toplumlar sınıflı toplumlardır ve sınıflar toplumsalın çalışılmasında analitik ve ampirik bir öneme sahiptir. modern toplumların kültürel ve politik analizlerinin yanı sıra var olan eşitsizliklerin ele alınmasında sınıf hâlâ anahtar olmaya yetkindir; bu nedenle sosyal değişime yönelmiş ya da değişime karşıt eylemler sınıf temeli üzerinden kavramsallaştırılmalıdır.
Postmodernizm ve Sınıf: “Katı Olan Her Şey Buharlaşıyor”
Postmodernizm, İkinci Dünya Savaşı sonrasında Batı toplumlarının eski yerleşik sosyal ilişkilerin çözüldüğü ve daha karmaşık iç içe geçmiş sosyal gruplar ağına dönüştüğü ayırt edici bir “postmodern” toplumsal değişme aşamasına geçtiği düşüncesini ön plana çeken yeni ve geniş bir yaklaşımlar yelpazesini ifade eder.
Yeni tüketim tipleri; planlı modası geçmişlik; çok daha hızlı bir moda ve biçemsel değişim ritmi; genel olarak reklamcılık, televizyon ve medyanın şimdiye kadar benzersiz bir derecede topluma baştan sona nüfuz etmesi; kent ve kır, merkez ve taşra, yerellik ve evrensel bir örnekleşme arasındaki eski gerilimin yerini yenilerin alması; büyük ölçekli süper karayolları ağının büyümesi ve otomobil kültürünün gelişi eski savaş öncesi toplumdan köklü biçimde ayrılmaya işaret ediyor görünen bazı ayırıcı özelliklerdir.
Postmodernizm içerisinde bazı bakımlardan birbiriyle örtüşmesine rağmen sınıfa ilişkin en azından iki yaklaşımı belirlemek olanaklıdır. Bu yaklaşımlardan ilki, günümüzde sınıfların çözüldüğü ve ileri kapitalist toplumların artık sınıflı toplumlar olma özelliğini kaybettiği bir süreç yaşandığını ileri sürerken; ikincisi, sınıfın hâlâ geçerli olduğunu, fakat üretimden çok tüketimle ilişkilendirilerek kavramsallaştırılması gerektiğini önermektedir.
Posmodernizm ve Sınıfların Çözülmesi
Sınıfların çözüldüğünü temsil edenlerin argümanları Pakulski (1996) tarafından şöyle dile getirilir:
- Birçok ülkede hükümetler tarafından gerçekleştirilen özelleştirme programları mülkiyetin kapsamlı biçimde yeniden dağılımıyla, küçük mülk sahiplerinin çoğalmasıyla, dolayısıyla mülk sahibi ve mülksüz kategorileri arasındaki ayrımların belirsizleşmesiyle sonuçlanmıştır.
- Vasıfların geliştirilmesi ve mesleklerin profesyonelleşmesi süreci eski sınıf ayrımlarını, özellikle de mülk sahibi olanlarla işçiler arasındaki uzlaşmazlığı belirgin bir şekilde zayıflatmıştır.
- Yurttaşlık haklarının genişlemesi, yaşam şanslarının siyasi açıdan tanımlanan ve yasal olarak korunan haklarla ilişkilendirilmesi durumunu ortaya çıkarmıştır.
- Korporatist politikayı oluşturan sınıf kimlikleri, sınıf ideolojileri ve sendikalar gibi sınıf örgütlenmelerinin değerinin azalması ve piyasaların küreselleşmesi eski sınıf ayrımlarını belirsiz hâle getirmiştir.
- Giderek artan bolluk ve buna paralel olarak gelişen kitlesel tüketim, değerler üzerinde önemli etkilerde bulunmuştur. Kitlesel tüketimin genişlemesi, tüketim mallarının fiyatlarındaki düşüşler ve gelirdeki artışlarla birlikte oluşan bir durumdur.
- Medyanın etkisiyle birlikte sınıf temelli olmayan “hayali cemaatler”in oluşması sınıfların çözülmesine yol açmıştır. Hayali cemaatler her zaman için var olmasına karşın bunlar son yıllarda çoğalmıştır.
- Yeni toplumsal hareketlerin ve yeni politikaların harekete geçirilmesi de bu sürece katkıda bulunmuştur. Çağdaş politik çözümlemelerin en önemli konularından biri yeni toplumsal hareketler ve yeni politika adı altında çalışılan siyasi aktivizmin ortaya çıkmasıdır.
Eski sınıf topluluklarının gözden yittiğine ve sınıfların toplumsal öneminin azaldığına işaret ettiği ileri sürülen bu değişimlerin yanı sıra postendüstriyel bir bakış açısını temsil eden Daniel Bell’in görüşlerinden esinlenen Beck ve Crook, teknolojik değişmeyle birlikte mesleki yapının farklılaştığını, profesyonel mesleklerin ve beyaz yakalı işlerin arttığını vurgular.
Postmodernist sınıf(sızlık) yaklaşımlarına yöneltilebilecek en genel eleştirilerden biri, her şeyden önce modernin kurumsal bağlamının ötesine geçilmediği nosyonu temelinde ortaya konulabilir. Postmodern kuram çeşitli biçimlerde, toplumsal ve kültürel olarak selefinden çok farklı, yeni, postmodern bir dünyaya geçildiği düşüncesine dayanır. Ancak üretim sistemi hâlâ kapitalist bir sistemdir ve modern kapitalist sanayi toplumlarının bütün özellikleri günümüz toplumları için temel teşkil etmektedir.
Postmodernist sınıf(sızlık) yaklaşımları, yeni dünya düzeninde sınıf ayrımlarının varlığını kanıtlamak için çoktan yeterli olan sınıf analizlerinin ve veri toplamada oldukça karmaşık teknikler kullanan sayısız araştırmaların bulgularını göz önüne almayı ihmal etmektedir. Çağdaş sınıf analizlerinin ortaya koyduğu ampirik kanıtlar, eşitsizliklerin azalmak bir yana giderek arttığına işaret etmektedir. İşsizlik ve yoksulluk işçi sınıfı üyelerini derin bir şekilde etkilemekte, en yoksul kesimin milli gelirden aldığı pay düşerken en varlıklı kesimin aldığı pay artmaktadır.
Sınıfları Tüketimle İlişkilendiren Postmodernist Yaklaşımlar
Sınıfın üretimden çok tüketimle ilişkili olarak kavramsallaştırılması gerektiğini ve eşitsizliklerin doğasının yeni bir okunuşunu öneren postmodernist bakış açısını temsil eden birçok yazar, İkinci Dünya Savaşı sonrasındaki dönemlerde ortaya çıkan ekonomik eğilimlerle birlikte, eski sınıf topluluklarının tüketici merkezli yaşam tarzları karşısında çözüldüğünü ve tüketim temelli bölünmelerin ön plana çıktığını ya da biraz daha farklı bir şekilde, çeşitli sınıf kategorilerinin ve toplumsal eşitsizliklerin üretimden çok tüketim modelleri tarafından yapılanmasıyla ayrışmaya başladığını ileri sürer.
Sınıfın geçerli olduğunu kabul etmekle birlikte, bunun üretimden çok tüketimle ilişkili olarak kavramsallaştırılması gerektiğini ileri süren ve postmodern topluma ilişkin en etkili açıklamaları ortaya koyan Bauman, öncelikle böyle bir toplumun temel özelliğinin, sermayenin kendisini önemli bir dereceye kadar emekten özgürleştirmesi olduğunu ileri sürer. Bauman’ın (2000) argümanına göre, sermayenin emeği üreticiler olarak değil de tüketiciler olarak işe koşmasından dolayı, sermaye ve diğer sosyal sınıflar arasındaki temel bağlantı değişmiştir.
Sınıf, Kimlik ve Postmodernizm
Postmodernizmde irdelenen yalnızca sınıfın kendisi değil, özellikle Marksist kuramın temel ögelerinden biri olan sınıf bilinci kavramıdır. Marx, sınıf bilincinin temelinin sömürü gibi maddi deneyimler olduğuna vurgu yaparken, Weber ve takipçileri, sınıf bilincinin yalnızca maddi koşullardan değil, bir dizi faktör tarafından etkilendiğini işaret ederler. Ayrıca Weberciler açısından sınıf bilinci, bireylerin sınıfa ilişkin tahayyül ve düşünceleri değerlendirmeye alınarak ampirik olarak ele alınması gereken bir konudur.
Postmodernizmde Sınıf Bilinci Yerine Kimlik
Postmodernist yaklaşım, sınıf bilinci kavramı yerine daha çok kimlik kavramını kullanmakta ve geleneksel olarak tanımlanan şekliyle sınıfın artık kimliğin (önemli) bir kaynağı olmadığını ileri sürmektedir.
Sınıf bilinci nosyonunu reddeden postmodernist sosyal kuramcılarla aynı düşünceyi paylaşan Pakulski postmodern toplumda “üyeliğin bir zevk, seçim ve bağlılık işlevi olduğu (ve bu yüzden) kategorilerin birbirleriyle akışkan ve sınırları belirsiz bir ilişki içinde çok yönlü ‘hayali cemaatler’de aynı düzeyde bulunan ve birbirleriyle kesişen kimliklerin simülasyonuyla” sonuçlandığını ifade eder.
Postmodern yaşam stratejisinin özü, kimliğin kararlı hâle getirilmesi değil, sabitlikten kaçınmaktır. Ardı ardına giyilen maskeler olarak karşımıza çıkan kimlikler atfedilen (ascribed) bir mesele olmaktan çıkıp edinim (achievement) meselesine dönüşmüştür. Bu yüzden kişinin kendi kimliğini yaratması gerekliliği şiddetle hissedilen bir ihtiyaç ve bütün bir yetkin kültürel medya tarafından açıkça teşvik edilen bir faaliyettir.
Postmodernizm Koşullarında Kimliğin Kaynakları
Postmodernizmin temel karakteristiklerini açığa vuran popüler kültürün bireysel kimlik düzeyinde (ailenin kontrolünün reddedilişi, cinsellik üzerinde kısıtlamaların azalması) ve kolektif kimlik düzeyinde (işçi partisi ve sendika ile özdeşleşmenin azalması, merkezsizleşmiş işçi eylemleri gibi) önemli etkilere sahip olduğu varsayılmıştır.
İşbölümünü ön plana çıkaran Durkheim ve üretim ilişkilerine özel bir önem atfeden Marx’ın klasik çalışmalarında görüldüğü gibi, kapitalizmin gelişme seyrinin başlarında, bireyler açısından kimlik için en temel etken olarak üretim sürecindeki iş rolleri ön plana çıkarken, postmodern koşulları altında mesleklere ilişkin üyelikler, çalışma yaşamı, kişisel başarı, karakter ve mizaçtan çok kimliğin arandığı bir alan ve onu belirleyen bir etken olarak harcama kalıpları ve tüketim büyük bir önem kazanmıştır.
Postmodernist Yaklaşımın Sınıfa Bakışının Değerlendirmesi
Çağdaş sınıf kuramları kapitalist toplumların sınıflı toplumlar olduğunu, sınıfın eşitsizliklerin çözümlenmesinde ve toplumun dinamiklerini anlamada kavramsal bir gereklilik olarak temele alınması gerektiği düşüncesini öne çeker. Diğer taraftan, postmodernist yaklaşım, sınıf kuramının ve analizinin içinde barındırdığı temel görüşleri ampirik olarak sağlam bir temele oturtamadığını ve bunların toplumsal hiyerarşiyi, ayrımları ve çatışmaları açıklama kapasitesinin azaldığını ileri sürmektedir.
Postmodernist bakış açısını benimseyen bazı kuramcılar, sınıfların varlığını kabul etmekle birlikte, sınıfın tüketim olgusu ile ilişkili olarak kavramsallaştırılması gerektiğini ileri sürerler. Bu kuramcılar çalışmanın bireylerin yaşamlarının merkezinde olmadığını iddia ederek bir yaşam tarzı oluşturucusu olarak tüketimin gittikçe artan rolü üzerinde yoğunlaşmıştır.
Postmodernizm eşitsizliğin dinamiklerini çözümlemede mevcut yaklaşımların yerini alabilecek düzeyde bir açılım getirmemiştir. Ayrıca, ele aldığımız postmodernist bakış açılarının hiçbiri, kendi mantığı içinde ve kendi başına sosyal ayrımlara ilişkin ikna edici bir çözümleme sunamamıştır. Postmodernizm eşitsizliğe ilişkin çok yönlü bir açıklamayı vaat etmekte ise de bu vaat henüz yerine getirilmiş değildir. Ancak bu, toplumsal değişmeye ve eşitsizliğe ilişkin farklı içgörüleri içinde barındıran söz konusu bakış açılarının reddedilmesi anlamına gelmemelidir.