TOPLUMSAL YAŞAMDA AİLE - Ünite 3: Ailenin İşlevleri Özeti :
PAYLAŞ:Ünite 3: Ailenin İşlevleri
Giriş
Aileye yönelik tanımlamalar çeşitlilik arz etmektedir. Aile yalnızca bireylerden oluşan görüntü değil, bireylerin bütünle kaynaşmış şekli diye tanımlanabilir. Ailenin toplumsal açıdan merkez unsur yapan özellikleri incelemek gerekir. Aile yapısının incelenmesinde sözü edilen bu yapısal-işlevselci yaklaşım, en yaygın yaklaşım olma özelliğine sahiptir. Yapısal-işlevselci yaklaşım, sistemdeki en ufak bir aksaklık birbirini etkileyeceği gerçeğine dayanır. Bu sistem, insanın biyolojik yapısındaki herhangi bir bozukluk diğer organların fonksiyonunu engellemesi gibi engeller. İnsanın, dünyaya geldiği ilk anda hiçbir donanımı bulunmamaktadır. Hem bireysel hem de toplumsal yaşamını sorunsuz devam ettirmesi için en büyük görev aileye düşmektedir. Gelmiş geçmiş bütün toplumlar aile yapısının güçlü olmasını istemiştir. Aile yapısı güçlendikçe toplumda huzur mutluluk yayılacağı ve toplumuz sonsuza kadar yıkılmayacağı görüşü hâkim olmuştur. Bu nedenle toplumlar, kendi görüşleri çerçevesinde aileyi korumak, desteklemek ve aile yapısını muhafaza etmek için çeşitli tedbirler almışlardır. Ailenin temel işlevi bireyin psikolojik gelişimini psikolojik gereklerini gidermektir. Aile bireyin kişilik oluşturmasında etkili olmaktadır. Aile bireye öğrettiği rol ile ona hem aile içinde hem de toplumsal yapıda statü kazandırmaktadır. Bütün toplumlarda olduğu gibi Türk toplumunda da bireye rol kazandırma işlemi aileni temel görevlerinden biridir. Bu ünitede aileni işlevlerinin neler olduğunu nasıl görev yaptıklarını ve toplumdaki üstlendiği görevler anlatılacaktır.
Ailenin İşlevleri ve Sınıflandırılması
Ailenin toplumdaki yerini belirlemede, üzerine düşen görevler ve bunları yerine getirmesi noktasındaki fonksiyonlar belirlemektedir. Defleur, ailenin iki temel daimi amacı vardır. Bu amaçlar toplumun biyolojik ve kültürel devamlılık sağlamaktır. Murdock, çekirdek aileyi temel aile yapısı olarak kabul eder ve dört temel görevi olduğunu söyler. Bu görevleri kimsenin üstlenemeyeceğini belirtir. Bu görevler şunlardır:
- Cinsel ihtiyaçların karşılanması
- İnsan soyunun devamı
- Ekonomik iş birliği
- Çocukların eğitimi ve sosyalleşmesi
Lewis, Beavers, Gosselt ve Philips ise görevlerini istenilen düzeyde yerine getiren ailelere fonksiyonel aile, aile içi etkileşimde sorunlar olduğu için görevlerinin yerine getiremeyen ailelere de fonksiyonel olmayan aileler olarak gruplandırmışlardır. Fonksiyonel yapıya sahip olan ailenin özellikler şu şekilde sıralanabilir:
- Bireyleri arasında açık iletişim ve kendiliğinden etkileşim,
- Bireysel fikirlere ve kişisel farklılıklara saygı duyulması,
- Bireylerin birlikte olmaktan zevk almaları,
- Aile bireylerinin hemen her konuda birbirlerini desteklemeleri,
- Ailenin çok basit görüntüsü içerisinde son derece kompleks, karmaşık bir yapısı bulunması
- Ailede katı kuralların, aşırı, bireyleri bıktırıp isyan noktasına getiren kontrollerin olmaması ve bireylerin birbirlerine üstünlüklerinin bulunmaması
Fonksiyonel olmayan yapıya sahip ailenin özelliklerini ise şu şekilde sıralamak mümkündür:
- Aile bireylerinde egoizmin hakim olması,
- Aile bireyleri arasında iletişimin ve duygusal sorunların saklı kalması,
- Aile bireyleri arasında açık ve net etkileşimin olmaması,
- Aile bireylerinin birbirlerine karşı olan davranışlarının gerçek ve samimi olmayıp sahte olması,
Yurttaş, aileyi; anne, baba ve çocuklardan oluşan en küçük sosyal birim olarak tanımlamaktadır. İnsanların biyolojik, psikolojik, kültürel, sosyal ve ekonomik ihtiyaçları bulunmaktadır. Bu ihtiyaçlarını en iyi şekilde karşılayabileceği yapı ise ailedir. Yurttaş, ailenin fonksiyonlarını esas olarak beş gruba ayırarak incelemektedir. Söz konusu bu sınıflandırma aşağıdaki gibidir.
- Biyolojik fonksiyon: Aile bu sayede soyunu devam ettirir.
- Ekonomik fonksiyon: Aile bu fonksiyonla temel gereksinimlerini giderir ve topluma katkı yapar.
- Sosyal fonksiyon: Aile bu fonksiyonla hem bireylerinin hem de kendisinin sosyal güvenlik, eğlence, eğitim, sağlık gibi ihtiyaçlarını gidermektedir.
- Kültürel fonksiyon: Aile bu fonksiyonla kültürünü bir sonraki nesle aktarır. Bu şekilde ailevi değerleri korunarak nesillerce devam eder.
- Psikolojik fonksiyon: Bu fonksiyon aile bireylerinin birbirlerine karşı sevgi ve güven duymalarını sağlar.
Bireyleri mutlu olan toplumun, ekonomik ve sosyal hayattaki başarısı aynı zamanda güçlü bir devletin oluşmasını da sağlayacağı daima hatırlanmalıdır (s: 48, Şekil: 3.1).
Aile Çeşitleri ve İşlevleri
Geleneksel geniş aile ve işlevleri, geniş aile az gelişmiş ülkeler ve kırsal bölgeler ile ilişkilendirilen geleneksel aile çeşididir. Geniş aile birkaç kuşak bir arada, çoğu zaman aynı çatı altında beraber yaşayan, çoğunlukla tek bütçeye katkı ve tek bütçeden harcama yaparak yürüttükleri bir aile türüdür. Aile üyeleri arasında hiyerarşik bir düzen söz konusudur. Büyükler evlenecek gençleri, mülkiyetin bölünmemesi, malın dışarı gitmemesi, ekonomik güç, toplumda daha fazla itibar kazanma, statü yükseltme gibi ögelere göre birbirlerine eşleştirirler. Bu nedenle geleneksel aile için bir ekonomik birimdir denebilir. Kongar, geleneksel geniş ailenin işlevlerini altı ana başlık altında incelemiştir:
- Ekonomik işlev: İhtiyaç duyulan mal ve hizmetler bu aile tarafından üretilir ve tüketilir. Gelir tek bütçede toplanır ve giderler tek elden yapılır. Aile bireyleri arasında gelişmiş bir iş birliği vardır.
- Saygınlık işlevi: Aile üyeleri toplumsal statülerini ailelerinden alırlar. Örneğin, soyluluk, rençberlik gibi.
- Koruma işlevi: Kişinin korunma işlevini aile üstlenmiştir. Bu bağlamda aile hem maddi hem manevi anlamda koruyucu bir işlev görür.
- Dinsel işlev: Aile, üyelerine sadece dinsel bir eğitim vermekle yetinmez, aynı zamanda, tam bir dinsel birlik olarak üyelerinin ibadetlerini de denetler.
- Eğlenme ve dinlenme işlevi: Aile üyeleri tüm boş zamanlarını diğer aile üyeleriyle paylaşırlar. Eğlenme ve dinlenme işlevi aile tarafından organize edilir.
- Eşler arasında sevgiyi sağlama ve çocuk yapma işlevi: Kuşakların sürekliliği işlevi tüm aile biçimlerinin temel işlevidir. Bu işlev, aile üyeleri arasında sevgiyi ve saygıyı, bireylerin psikolojik doyumunu sağlamaktadır.
Çekirdek aile ve işlevleri, Batı toplumunda en yaygın görülen aile tipilerinden biri olan çekirdek aile; anne, baba ve çocuktan oluşur. Sanayileşme ile birlikte insan gücüne olan ihtiyaç sonucunda kırsal kesimden insanların göç etmesi ve yeni kentleşmeler, kültür oluşturmaları aile yapısında değişikliğe sebep olmuştur. Aile nüfus olarak küçülmüş ve kadın gelir getirici olarak görev yapmaya başlamıştır. Literatür, “çekirdek aile, birbirini özgürce seçen eşler tarafından, ebeveyn ailelerinden bağımsız bir yerde ve akrabalık ilişkilerinden büyük ölçüde yalıtılmış olarak kurulur.” olarak tanımlamıştır. Ülkemizde bu durum eşlerini özgür seçme kısmı geçerli olmamaktadır. Yani büyüklerin yönlendirmesi en azından onayı ile çekirdek aile kurulur ve geleneksel büyük aileden farklı olarak ebeveyn ailelerin yanında oturmayıp bağımsız bir evde yaşamaktadır. Kandiyoti’ye göre çekirdek aile iki toplumsal görev üstlenmektedir:
- Soyun sürekliliği ve toplumsallaşma işlevi: Üreme, çocuk yapma ve buna bağlı olarak çocukların sosyalleştirilmesi,
- Psikolojik dengenin (doyumun) sağlanması: Birey tüm ihtiyaçlarını tek başına karşılamak zorundadır. Bu nedenle, birey yalnızlaşmıştır ve duygusal ihtiyaçlarını karşılayamaz hale gelmiştir. Çekirdek aile bu duygusal ihtiyaçları karşılamaktadır.
Geçiş ailesi, toprağa bağlı üretiminde sanayileşmeye hızlı geçişin olduğu, nüfusun hızlı artması, toplumsal yapı ve yaşama biçimlerinin geliştiği yerlerde oluşan aile tipidir. Nüfusun artması, toprağın parçalara ayrılması, makinaların kullanılmasıyla insan gücüne olan ihtiyacın azalması, toprağın aileyi doyuramaması ve yaşanan maddi güçlük insanları göçe zorlamıştır. Göç eden insanlar göç ettikleri kentlerde kontrolsüz ve plansız yerleşim göstermişlerdir. İşte tüm bu sebeplerden meydana gelen geçiş aile, geniş ve çekirdek aile arasında duran ve bazı noktalarda farklılaşma gösteren bir aile tipidir. Bir yandan kentin gerek duyduğu iş gücünü karşılarlar bir yandan da kent kültürüne en kısa alışmaya çalışırlar.
Parçalanmış aile, evlilik birliğinin yasal olarak bitirilmesinin sonucunda, sahip olunan çocuk ya da çocuklar hakim kararıyla eşlerden birine verilir. Bu durumda eşlerden biri ile çocuk ya da çocuklardan oluşan bir aile ile ilk anda tek başına kalan diğer bireyden oluşan bir yapı ortaya çıkar. Bu tip ailelere parçalanmış aile denir. Evlenmeden çocuk sahibi olan bireyler ve çocuklar ve eşlerden birinin vefat etmesiyle kalan ailelere de parçalanmış aile denir.
Ailenin İşlevlerini Yerine Getirmesi Ailenin bazı temel fonksiyonları; insan neslinin devamı, çocuk yetiştirme, aile üyelerinin bakımı, sevgi, gelişme, disiplin sağlamak ve destekleyici bir çevre sağlamaktır. Eğitim, sağlık ve beslenme gibi sosyal uğraşıların yanı sıra değerlerin kuşaklara aktarılması ve korunması, iletişim, problem çözmede bu fonksiyonlar arasında sayılabilir. Ailenin fonksiyonlarını etkileyen ögeler; ailenin yaşam döngüsü, çocuksuzluk, hamilelik, özürlü çocuk sahibi olma, çocuk yetiştirme ve okul sistemiyle bütünleşme gibi olgulardır. Ailenin işlevlerini etkisi altına alan faktörler iki ana grupta toplanır:
-
Aileye ait faktörler:
- Ailenin tipi,
- Ailenin içinde bulunduğu fiziki ortam,
- Ailenin sosyo-ekonomik durumu,
- Ailenin toplumdaki statüsü, dinamikleri, aile yaşam döngüsü.
-
Topluma ait faktörler:
- Toplumsal hizmetler imkânlar, gelenekler ve görenekler,
- Cinsel davranış modeli, cinsiyete yüklenen roller,
- Çocuk bakımı ile eğitimine yönelik davranışların belirlediği toplumsal normlardır.
Ailenin işlevleri yukarda bahsedilen faktörlere göre değişmektedir. Bu sebepten ailenin işlevleri; ekonomik ihtiyaçları karşılamak, statü sağlamak, çocukların eğitimini planlamak, din eğitimi vermek, boş zaman faaliyetlerini gerçekleştirmek, aile üyelerinin birbirlerini korumalarını sağlayacak alt yapıyı oluşturmak, karşılıklı sevgi ortamı oluşturmak olarak şeklinde açıklanabilir. Öte yandan aileyi fonksiyonlarına göre sınıflandırıldığında;
Sağlıklı/Fonksiyonel olan aileler, bu tip aileler “sağlıklı”, “iyi işlevsel”, “güçlü” veya “optimal” aileler olarak adlandırılırlar. Ebert Stinnett ve Defain sağlıklı ailenin fonksiyonlarını şöyle sıralamaktadırlar:
- Duyguları paylaşma: Aile bireylerinin birbirlerine karşı olumlu ve olumsuz duygularını açıkça ifade etme özgürlükleri vardır.
- Duyguları anlama: Ailenin her bireyi, diğer aile bireyleri tarafından anlaşıldığı duygusunu taşır.
- Bireysel farklılıkları kabullenme: Ailede bireysel farklılıklar hoşgörülü karşılanır.
- İlgi ve sevgi duygularının gelişimi: Aile bireyleri, ilgi ve sevgiyle etkileşimde bulunurlar. Bu durum, aile bireylerinin değerli oldukları duygusunu ve aileye ait olma duygusunu destekler.
- İşbirliği: Her aile bireyi, üzerine düşeni yapmak için işbirliği yapmaya gönüllüdür.
- Mizah duygusu: Aile bireyleri ailedeki olaylarla ilgili olarak şakalaşma ve espri yapma yeteneğine sahiptirler.
- Temel gereksinimleri karşılama: Yaşam için gerekli temel ihtiyaçların sağlanması için aile bireyleri üzerlerine düşen görevleri memnunlukla yerine getirmek için çaba harcarlar.
- Problem çözme: Sorunlar genellikle demokratik şekilde çözülür.
- Geniş bir felsefi düşünce: Aile hayatının temelini bir değerler sistemi oluşturur.
- Taahhüt: Aile üyeleri birbirlerinin rahatı, huzuru için üstlerine düşeni yapacaklarını söz verirler.
- Taktir duygularını ifade etme: Aile bireyleri düzenli olarak birbirlerini takdir ederler.
- İletişim: Ailenin bireyleri arasında iyi iletişim kalıpları kurulur.
- Birlikte zaman geçirme: Ailenin bireyleri olumlu ilişkiler ve aile birliği duygusunu geliştirmek için birlikte vakit geçirirler.
- Maneviyat: Ailenin bireyleri kendi maneviyatlarından güç alırlar.
- Başa Çıkma Becerileri: Aile sorunlarını çözmeye çalışırken gerekli olan baş etme becerilerine sahiptir.
Sağlıksız/Fonksiyonel olmayan aileler, ailenin rolü çok belirsiz, roller arasında koordinasyon azdır ve zayıftır. Bireyler arasında ilişkinin temelinde korku ve nefret vardır sevgi ve bağlılıktan söz edilmez. Eşler birbiri ile ilgilenmez ve aile bireyleri birbirine yabancılaşmış durumdadır. Çocuklar uyuşuz ve suç işlemeye meyillidirler. Aile içi dengesizliğin kurbanı olan çocuklarda kişilik bozukluk ve bunalım görülür. Anne ve baba çocuklarına harçlık vererek görevlerini tamamladıklarını düşünürler. Bu tür ailelerde, sömürücü davranışları olan ve gerçek isteklerini kendinden bile gizlemeye çalışan, içten pazarlıklı, karşısındakinin çıkarlarını kendi çıkarlarından üstün tuttuğunu savunan aile bireyi bulunur. Diğer aile bireylerini kendilerine bağımlı yaparlar. Bu ortamda yaşayan ve büyüyen çocuklar nefret ve saldırganlık duyguları gelişir. McMaster aile işlevlerini altı boyutta değerlendirerek, ayrıntılı bir model ortaya koymuştur. McMaster’in modelinde ortaya koyduğu bu boyutlar;
1. Sorun Çözme: Ailenin işlevlerinden biri, karşılaştığı sorunları çözebilmesidir. Ailelerde, genellikle pratik, ailenin günlük gereksinimlerinin karşılanmasına yönelik ve duygusal, genellikle geçmişe ilişkin yaşantıların izlerini taşıyan ve daha karmaşık olan olmak üzere iki tip sorun vardır. Bu iki tip sorun olumlu ya da olumsuz olarak birbirini etkilerler. İyi işlev gören, sorunlarını çözebilen bir ailede herhangi bir sorunun çözümü şu aşamalardan geçer:
- Önce sorun tanımlanır,
- Seçenekler ortaya konur,
- Seçeneklerden biri benimsenir,
- Eyleme geçilir,
- Zaman zaman durum değerlendirilir.
Her ailede sorun ve kriz dönemleri olabilir. Kriz sonrasında bazı aileler eski hallerine dönebilirlerken bazı ailelerde ise önemli yapısal ve işlevsel değişikler ortaya çıkabilmektedir.
2. İletişim: Barker, aile üyelerinin birbirleriyle ya da çevreleriyle bilgi alışverişini iletişimle sağladıklarını belirtmektedir. Ailede bireyler birbirlerine açık, dolaysız ve karşılıklı bir iletişim içinde olmalılar. İletişim güç dengelerinin belirlenmesinde önem taşır. Bazı ailelerde herkes fikrini söyleyebilirken bazılarında evde güç sahibi kimsenin düşünceleri kabullenilir. Becvarlar iletişimin sözel ve sözel olmayan yollar ile iki biçimde kurulabileceğini belirtmektedir. Sözel iletişim sözcüklerle ifade edilenleri kapsar. Sözel olmayan iletişimde ise jestler, mimikler ve ses tonu gibi öğeler bulunur. En iyi iletişim şekli açık ve doğrudan olandır. Buna karşılık en sorunlu iletişim şekli de maskeli ve dolaylı olandır.
3. Roller: Aile içi rolleri, işlerin nasıl paylaşılıp yürütüldüğünü belirleyen davranış kalıpları olarak tanımlamak mümkündür. Bu roller arasında kuşaklar arasında cinsiyete dayalı olanlar dikkat çekicidir. Ailenin yapısı gelenekselleştikçe kız ve erkeğin görev sınırları keskinleşir. Bu ve bunun gibi sınırlar ailede bir sorun kaynağıdır. Aynı şekilde sınırların belirsiz olması da çoğu kez sorun olur. En uygun rol dağılımı, bireylerin içinde olduğu kültürle çok çelişmeyen, bireylerin kabul ettiği, etkin biçimde işlev gören, ortaya sağlıksızlık belirtisi çıkarmayan paylaşımlardır.
4. Duygusal tepkiler: Barker, bireyin ailede haz alma, sevgi, hoşgörü, kabullenilme gibi olumlu duyguların yanı sıra özellikle önemli durumlarda üzüntü, öfke, elem gibi duyguları da yaşayabilmesinin gerekli olduğunu belirtmektedir. Aile bireyleri duygusal tepkilerini sözel ve sözel olmayan yollarla ifade eder. Sağlıklı bir ailede bu duygusal tepkiler uygun ve çeşitlidir; olmayan ailede ise duygusal tepkiler nitelik ve nicelik açısından bozulmuştur.
5. Duygusal katılım: Epstein ve Bishop, aile bireylerinin birbirlerinin ilgi ve etkinliklerine katılmalarını, duygusal destek vermelerini, duygusal katılım olarak değerlendirmektedir. Ailede bireylerin duygusal katılımı çeşitli düzeylerde olabilir. Bunlar şu şekilde sıralanabilir:
- Katılım olmayabilir: Böyle bir durumda aile bireyleri, birbirleriyle ilgilenmezler.
- Zorunlu katılım vardır: Burada aile bireyleri birbirlerinin etkinliklerine göstermelik olarak katılırlar.
- Narsistik katılım vardır: Burada katılım ben merkezcil düzeydedir.
- Empatik katılım vardır: En sağlıklı katılım biçimi olarak ifade edilmektedir. Çünkü bireyler birbirlerinin yaşamı ve etkinlikleriyle empati yapabilme yeteneğindedirler.
- Sembiyotik katılım olabilir: İki ya da daha fazla aile bireyleri arasındaki sınırların bulanık ve ilişkilerin yoğun oluşuyla dikkati çeker.
6. Davranış kontrolü: Barker aşağıda belirtilen durumlarda ortaya çıkan davranış şekillerinin ailenin davranış kuralları hakkında bilgi vereceğini söylemektedir:
- Fiziksel olarak tehlikeli durumlar: Aile üyelerinin ansızın karşılaştığı durumlardaki sorunlara karşı verdikleri tepkileridir.
- Psikobiyolojik kontrol ve sorunları: Yeme, içme, boşaltım, uyku, cinsellik ve saldırganlık konusundaki eğilimleri içermektedir.
- Toplumsal kontrol: Aile bireylerinin kendi aralarındaki ve ailenin, aile dışındaki kişilerle ilişkilerini kapsar. Dört tarz kontrol görülmektedir; kuralların katı, değişmez biçimde uygulandığı katı kontrol, her koşulda duruma göre değişebilen akla uygun kontrol yollarının kullanıldığı esnek kontrol, çok serbestliğe izin vermeyen ancak sınırları önceden çizilmemiş biçimdeki gevşek kontrol, aynı durum karşısında bile her seferinde farklı uygulanan, önceden belirlenemeyen bazen de hiç uygulanmayan kaotik kontroldür.
Aile İşlevlerini Etkileyebilecek Etmenler
Aile işlevlerini etkileyebilecek etmenler şunlardır: Ailenin temel nitelikleri, her birey içinde doğup büyüdüğü sosyo-ekonomik çevrenin bir ürünüdür. Farklı sosyo ekonomik gruplar, kültürel ve toplumsal konularda farklı düşünmektedirler. Evlilikte eğitim düzeyi, yaşların uyumu ve belli bir olgunluğa gelip öyle evlenmeleri sağlam evlilik dolayısıyla aile için önemlidir. Aile içi ilişkiler, aile içinde iletişim, karşılıklı sevgi - saygı ve işbirliği, işlevlerinin yerine getirilmesinde önemlidir. Evlilik biçimi, eşler arasındaki işbirliği, duyguların ifade edilmesi, aile içi kavgalar, eşlerin çocuk bakımı–eğitimi ve cinsel yaşamda anlaşmaları, sosyoekonomik düzey ve eğitim durumları gibi bazı değişkenler aile ilişkilerini ve uyum düzeylerini etkilemektedir. Ailede ruhsal sorunlar, ailede ruhsal sorunları olan bir bireyin olması aile işlevini olumsuz etkiler. Ailenin ekonomik nitelikleri, ekonomik durum ailenin sağlıklı ya da sağlıksız olmasını etkileyen önemli bir unsurdur. Ailede ekonomik ihtiyaçlar zamanında ve yeterince karşılanmaktadır. Eğer her dönemde ihtiyaçlar karşılanırsa bir sıkıntı ortaya çıkmaz. Ailenin gelişimsel niteliği (aile yaşam döngüsü), aileyi zaman süreci içinde bir sistem olarak gösteren ve bir ailenin yaşamında önemli olan aşama ya da olaylar dizisidir. Aile yaşam döngüsü; evlilik yılı, çocuk sayısı, işlevleri gibi değişiklikler esas alınarak çekirdek, başlangıç, genişleyen ve daralan aileler olarak çeşitli şekillerde sınıflandırılmaktadır. Eğer aile bireyleri içinde bulundukları bu dönemlere uygun düzenlemeler yaparlarsa aile işlevleri sağlıklı yönde gelişmektedir.