TURİZM COĞRAFYASI - Ünite 4: Coğrafya ve Turizm Planlaması Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 4: Coğrafya ve Turizm Planlaması

Giriş

18. yy’da İngiltere merkezli başlayan Sanayi Devrimi, zaman içinde önce Kuzeybatı Avrupa ülkelerinin, daha sonra da dünyada geri kalan ülkelerin sanayileşme çabası içine girmelerine neden olmuştur. Endüstrileşme çabalarının sonuçlarından biri de, başta doğal çevre olmak üzere, kıt olan kaynakların bu gelişmelerden olumsuz etkilenmeleridir. 20. yüzyılın son çeyreğine gelindiğinde endüstriyel faaliyetlerin doğal kaynaklar üzerindeki olumsuz etkilerinin en aza indirilebilmesi için Birleşmiş Milletler nezdinde gerçekleştirilen çeşitli girişimler sonucu “Sürdürülebilirlik” ve “Sürdürülebilir Gelişme” kavramları ortaya çıkmıştır. Sürdürülebilirlik kavramı, başta tarım ve sanayi olmak üzere turizm sektörüne de uyarlanarak, “Sürdürülebilir Turizm” kavramı ve ilkeleri geliştirilmiştir. Son yıllarda çok daha sık olarak gündeme gelen kavramlardan biri de sürdürülebilirliktir. Herhangi bir olayın kendiliğinden devam etmesi ‘‘sürme’’ olarak nitelendirilirken, ‘‘sürdürme’’ ise herhangi bir olaydaki devamlılığın başkası tarafından gerçekleştirilmesini ifade etmektedir. Yapısında devamlılık taşıyan olaylar ise sürdürülebilirdir. Sürdürülebilirlik, sürekliliği olan herhangi bir doğal veya beşerî olaydan devamlı fakat değiştirilmeden ve aşırı kullanımla tüketilmeden yararlanmayı gerektirmektedir. Kaynaklar sürekli olarak kullanılıp değerlendirilirken, kaynağın sürekliliğinin sağlanabilmesi için de koruma bilinci daima ön planda tutulmaktadır. Dünya Turizm Örgütü sürdürülebilir turizmi; “insanın etkileşim içinde bulunduğu çevrenin bozulmadan korunarak, kültürel bütünlüğün, ekolojik süreçlerin, biyolojik çeşitliliğin ve yaşamı sürdüren sistemlerin idame ettirildiği ve aynı zamanda tüm kaynakların ev sahibi bölgedeki insanların ve turistlerin ekonomik, sosyal ve estetik ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde ve gelecek nesillerin de aynı ihtiyaçlarını karşılayabilecekleri biçimde yönetildiği bir kalkınma biçimidir” (WTO, 1996) şeklinde tanımlamaktadır.

Sürdürülebilir Gelişme

20. yüzyılın ortalarından itibaren günümüze kadar geçen süre içinde yaşanan endüstriyel, teknolojik ve toplumsal gelişmeler turizmin ekonominin önemli bir sektörü olarak karşımıza çıkmasına neden olmuştur. Turizm endüstrisinde yapılan harcamaların genel ekonomi üzerindeki olumlu etkisi nedeniyle sektör, ulusal ve uluslararası düzenlemelerle desteklenmektedir. Dünya turizm sektöründe yaşanan gelişmeler gerek turizm hareketine katılan kişi sayısı gerekse, bu hareketin varlığının neden olduğu ekonomik hareketin büyüklüğü sebebiyle, dikkatleri daima üzerine çekmiş ve gelecekte de çekmeye devam edecek gibi görünmektedir. Turizm sektörü varlığını tamamen doğal veya beşerî çevre ile insan üzerine odaklamıştır. Bu durumda turizmde süreklilik olayı ancak uzun vadeli planlamalarla düzenlenebilecek bir kavram halini almaktadır. 1992 yılında Turizm Birliği ve Dünya Doğa Fonu, sürdürülebilir turizmi, hem günümüz hem de gelecekle ilgili turizm ve buna bağlı altyapı olarak; doğal, sosyal ve kültürel kaynakların gelecekteki üretkenliği ve canlanması için doğal kapasiteler içinde hareket eden, geleneklerin ve yaşam biçimlerinin, geçmişin ve şimdinin yapacağı katkıların farkında olarak, turizmin ekonomik kârında adil bir paya sahip olduklarını kabul eden yatırım sahiplerince ve yerel topluluklarca yönlendirilen bir olgu olarak nitelendirmektedir. Sürdürülebilir turizm tanımlanması, uygulanması ve değerlendirilmesi zor bir süreçtir. Sürdürülebilir turizm faaliyetinden söz edebilmek ve bu kavramın gereklerini hayata geçirebilmek için, öncelikle toplumsal sorumluluğun geliştirilmesi gerekmektedir. Bu kavram, turizmin gelişigüzel, plansız, programsız ve uygun olmayan bir şekilde gelişerek, turist kabul eden ev sahibi toplum üzerinde yarattığı olumsuz etkilere bir cevap olarak ortaya çıkmıştır. Sürdürülebilir turizm; turizm endüstrisi, ziyaretçiler, çevre ve ev sahibi toplum arasındaki çok yönlü, karşılıklı etkileşimlerden kaynaklanan anlaşmazlık ve olumsuzlukların azaltılmasını amaçlayan olumlu bir yaklaşımdır. Bu yaklaşım, doğal kaynakların ve insan kaynaklarının kalitesi ve daha uzun süre devamlılığı için yapılacak çalışmaları kapsar. Sürdürülebilir turizm; yerel yönetimlerin de sürece katıldığı, çevre sorunlarına karşı duyarlı, yapılaşmada yerel mimari karakterin korunmasına özen gösterildiği, tarihi ve arkeolojik mirasın bozulmadan ve özgün ortamla uyumlu kullanımını dikkate alan, mevcut yapı stokunun kullanımına öncelik veren ve yerel ekonomik faaliyetlerin sürdürülmesini destekleyen ve koruyan bir turizm şekli olarak kabul edilmektedir. Sürdürülebilir turizmin temel hedefinin, geleceğin turizm alanları olarak kırsal ve doğal bölgeleri turizmin olumsuzluklarından koruyarak sektörde değerlendirilmesi, çekiciliklerinin arttırılması ve turistlerin çevre sorunlarından uzak ve doğal ortamlarda tatillerini geçirmelerinin sağlanması olduğu belirtilebilir. Farklı isim veya kavramlarla da anılan sürdürülebilir turizm olayının, özellikle son yıllarda daha fazla gündeme gelmesinin başlıca nedenleri olarak; günümüzde dünya nüfusunun yarısından fazlasının şehirlerde yaşaması ve nüfusu artan şehirlerde ortaya çıkan ve gün geçtikçe artan çevre sorunları olduğu ileri sürülebilir. Kalabalık şehirlerdeki sorunlarla birlikte yaşamını devam ettirmek zorunda kalan insanların; tatillerini veya tatillerinin bir kısmını kırsal alanlarda geçirme isteğinin ortaya çıkması, sürdürülebilir turizm ve şekillerinin varlığının başlıca sebebi olarak düşünülebilir. Sürdürülebilir turizm; mekân dâhilinde, yani coğrafi bir yöre, bir bölüm, bir bölge, bir dağlık kütle, bir havza, bir delta, bir kıyı bölgesi, bir yayla gibi sınırları coğrafi esaslara göre çizilen alanda; âdeta turizme sunulan tabii ve beşerî imkânlar arasında dengenin bozulmadan devam ettirilmesidir. Böylece bir coğrafi mekanda oluşmuş bulunan ekolojik denge bozulmadan, turizm faaliyetleri devam ettirilir; neticede tabii ve beşerî ortam bozulmadan, tahrip olmadan ve bu suretle devre dışı kalmadan gelir elde edilebilir. Tabii bir plaj sahasında kıyı boyunca aşırı yapılaşma dolayısıyla ortamın bozulması; keza gölün kıyılarında yoğun yerleşmenin zemin hazırladığı yapısal ve görsel bozulma; başka kelimelerle oluşturulan olumsuz çevre; zaman zarfında tesislerin eskimesi ve bakımsızlığı neticesinde konaklama ortamının turistler açısından cazip ve tercih edilir olmasını yitirmesi gibi çok çeşitli hususlar; mutlaka dikkate alınarak belli bir planlama ve koordinasyon sağlanmalıdır. Sürdürülebilir turizm, turizm sektörünün olduğu kadar kamu kesiminin ve yöre halkının uyum içinde ve koordineli bir şekilde faaliyet göstermesini gerektirmektedir. Süreci meydana getiren faktörlerden herhangi birinin sisteme dâhil edilmemesi durumunda sürdürülebilir turizmin varlığı bile tartışmalı hale gelebilir. Buna bağlı olarak, bir taraftan sektörün varlığına neden olan ekonomik beklentiler göz ardı edilmeksizin, diğer taraftan kaynakların kullanılırken korunması ve geliştirilmesi ilkelerinden de ödün vermeksizin, turizm planlaması yapılmasını gerektirmektedir. Turizm, gelir yaratma özelliği nedeniyle ekonominin ilgi alanına, uluslararası turist hareketi dolayısıyla dış ilişkiler ilgi alanına girip, uluslararası nitelik kazanırken, yerel doğal ve kültürel olanakları kullanması nedeniyle de yerel karaktere sahiptir. Böylesine geniş kapsamlı etki alanına ve öneme sahip bir olay düzenlenirken planlama disiplininin dışlanması mümkün değildir. Bu durum ise hem bugünü dikkate alan hem de geleceği göz önünde bulunduran turizm politikalarıyla başarılabilir. Planlama, bir ülkenin tüm insanlarının turizme katılarak maddi ve manevi dinlenme olanaklarını sağlamak, çevreyi koruyarak turizm ihtiyaçlarının karşılanması için gereken en uygun alt ve üstyapıyı kurmak amacıyla kamu yönetiminin turizm alanına dolaylı veya dolaysız her türlü müdahalesi şeklinde tanımlanabilir. Turizm planlaması yapılmaksızın gerçekleştirilecek faaliyetler, belki kısa süreli ve geçici bazı kazanımların elde edilmesine imkân tanıyacaktır. Ancak uzun vadeli düşünüldüğünde, uğranılacak kayıpların elde edilen yarardan çok daha fazla olacağı öngörülebilir. Turizm politikası birçok faktör dikkate alınarak, ulaşılması istenen amaç doğrultusunda belirlenmelidir. Örneğin bir bölgede turizmin sosyal hayat ve kültür üzerindeki olumsuz etkileri en aza indirilmek isteniyor ise burada uygulanacak turizm politikası daha sıkı kontrolleri gerektireceği gibi, turizmin gelişmesinin sınırlandırılması bile söz konusu olabilir. Daha geniş bir ifadeyle turizm politikası, ülkedeki diğer turizm politikalarıyla ve turizm sektörüyle bağlantılı olan sektör politikalarıyla uyumlu olmalıdır. Sürdürülebilir turizmin yerel halka, dolayısıyla yöre ekonomisine katkı sağlaması temel hedefler arasında belirtilmesine rağmen, bazı uygulamalarda turistlerin neredeyse yerelde hiç harcama yapmadan tatillerini tamamlamaları, sürdürülebilir turizmin yerel ekonomiyi destekleyen hedefiyle örtüşmemektedir. Yerelde nasıl harcama yapılacağı (ve yapılmayacağı) tur operatörleri tarafından örgütlenmektedir. Harcama yapılacak yerler önceden belirlenmektedir. Bu nedenle bazen yerel girişimcilere çok az ve yerel halka yok denecek kadar az ekonomik fayda getirilmektedir. Sürdürülebilirlik kavramı, turizm sektöründe birbirinden oldukça farklı şekillerde uygulanmaktadır. Bu farklılık genellikle sürdürülebilir turizmin yapısıyla ilgili olup, kamu, özel sektör, uluslararası, ulusal veya yerel ölçekteki farklı uygulamalardan kaynaklanmasına rağmen, sürecin odak noktasını çevre meydana getirmektedir. Kaynakların tüketilmesi, orman, toprak, kıyı ve plaj gibi doğal çekiciliklerin yıpranması veya zarar görmesi, turizm faaliyetlerinin neden olduğu kirlilik ve atıkların ortaya çıkması, tatlı su kaynaklarının tüketilmesi, tarihi ve kültürel değerlerin olumsuz etkilenmelerinin yanı sıra gürültü kirliliği de turistik faaliyetlere bağlı olarak artmaktadır. Özellikle gelişmekte olan ülkelerde bu gibi sorunların ortadan kaldırılması için gereken altyapı olanaklarının çoğunlukla bulunmadığı gerçeği dikkate alındığında, turizm sektörünün ve turistik faaliyetlerin sorunsuz olduğu ileri sürülemez. Doğal ve beşerî çevre kaynaklarının korunması ve kayıpların en aza indirilmesinde, turizm faaliyetlerinin gelecekte de yapılabilirliğinin sağlanabilmesi için sürdürülebilir turizm en iyi yol gibi görünmektedir. Sürdürülebilir turizm kavramının uygulamadaki en iyi şekillerini ise bazen biri diğerinin yerine kullanılsa bile, “ekoturizm” ve “kırsal turizm” meydana getirmektedir. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu 1998 yılında aldığı bir kararla 2002 yılını “Dağlar Yılı” ilan ettikten sonra Dünya Turizm Örgütü 2000 yılı kararıyla “Ekoturizm Yılı” olarak ilan etmiştir. Doğal ve beşerî çevrenin geliştirilerek korunması ve turistik çekiciliğinin arttırılması düşüncesinin bu kararların alınmasında etken rol oynadığı bilinmektedir. Son yıllarda daha fazla gündeme gelen, yakın gelecekte ise önemini daha da arttıracağı öngörülen ekoturizmin varlığı, çevreyle paralellik taşımaktadır. Ekoturizm, sürdürülebilir turizm felsefesi adı altında turistlerin dikkatlerini çevreye çekerek turizme hizmet etmektedir. “Ekoturizm; ekonomik, toplumsal ve estetik gereksinimleri karşılarken çevresel kaynakların sürekliliğini sağlayarak turizme yönelik kazançlar aramayı amaç edinen bir turizm yaklaşımıdır”. Çoğunlukla ekoturizm ve sürdürülebilir turizm kavramları birbirleriyle eş anlamlı olarak kullanılmaktadır. Ekoturizm, sürdürülebilir turizm şekillerinden biridir ve onun bir alt bölümünü oluşturmaktadır. Ekoturizm çevreyi koruyan ve yerel halkın refahını gözeten, doğal alanlara karşı duyarlı bir seyahattir. Sürdürülebilir turizm politikaları sayesinde, ekoturizmin var olma ve geliştirilebilme şansı vardır. Sürdürülebilir turizm, sürdürülebilir kalkınmanın bir parçası olarak kabul edildiğinde ekoturizm de sürdürülebilir turizmin farklı bir şekli olarak değerlendirilebilir. Doğa turizmi olarak da isimlendirilebilecek ekoturizm, turistik faaliyetlerin doğal ve geleneksel çevreye verdiği zararın en alt seviyeye indirilmesini, turistlere ve yerel halka, doğal çevre ve beşerî dokunun korunmasına yönelik eğitim verilmesini, turizm faaliyetlerinden yerel halkın ekonomik kazanç elde etmesini sağlayan, yerel yönetimlerin de sürecin içine katıldığı ve halkla iş birliği içinde gelişen bir sektör yapısına sahip olmayı hedeflemektedir. Bu doğrultuda, doğal ve sosyo-kültürel koruma alanlarının yönetimi için kaynak ayrılması, turizmin olumsuz etkilerinin en aza indirilmesi için doğal ve sosyo-kültürel çevreye yönelik uzun vadeli takip-değerlendirme programlarının desteklenmesi, çevreyle uyumlu, doğal ve geleneksel sosyo-kültürel yaşamla iç içe geçen, yöresel bitki örtüsünü ve yaban hayatını koruyan turizm altyapı çalışmalarının gerçekleştirilmesini gerektirmektedir. Sürdürülebilir turizmin içeriğine ve felsefesine paralel uygulamaların gerçekleştiği diğer bir turizm şekli olarak kırsal turizmden söz edilebilir. Kırsal turizm; kırsal kültür, doğal çevre ve tarımla bütünleşen ayrıca diğer turizm türleriyle de son derece kolay entegre olabilen bir turizm türüdür. O yüzden çeşitli yerel, ulusal ve uluslararası girişimlerle içeriği zenginleştirilen kırsal turizm, dünyanın pek çok ülkesinde insanları tatil için kırsal alanlara çekebilmektedir. Kırsal turizm de sürdürülebilir turizm gibi, esas olarak kırsal mekânları oluşturan dağlar, yaylalar, akarsular, deltalar, mağaralar, polyeler ve benzeri doğal ortama özgü bir turizm faaliyetini içermektedir. Buna bağlı olarak genelde açık havada gerçekleştirilebileceği gibi bir köy, yayla veya çiftlik evi de kırsal turizm mekânı olarak değerlendirilebilir. Kırsal turizm, özelliği gereği dört mevsimde uygulanabilmektedir. Kırsal turizm sayesinde, ağırlıklı olarak kıyılarda gerçekleşen günümüz turizm uygulamaları dağlar, göller, akarsular, yaylalar ve ormanlar gibi farklı coğrafi ortamlara da taşınarak, turizm faaliyetlerinin mekânsal dağılımına sebep olmaktadır.

İklim Değişikliği ve Turizm

Küresel ölçekte gerçekleştirilen turizm faaliyetlerinin varlığı esas olarak doğal çevre kaynakları ile beşerî kaynaklara bağlı olduğu bilinen bir gerçektir. Doğal çevrenin ortaya çıkmasında olduğu gibi şekillenmesinde de, diğer faktörlerin yanı sıra, yağış, sıcaklık, basınç, rüzgâr ve nem gibi iklim parametrelerinin ayrı ayrı veya birlikte etkisi bulunmaktadır. Diğer taraftan, insanların yeryüzünde gerçekleştirdiği faaliyetlere bağlı olarak ortaya çıkan beşerî çevre de, doğrudan veya dolaylı olarak iklim koşullarından etkilenerek biçimlenmektedir.

İklim Değişikliği

İklim, yeryüzünün herhangi bir alanında uzun yıllar boyunca egemen olan hava koşullarının ve atmosfer öğelerindeki değişkenliklerin ortalama değerlerinin tamamını içeren bir kavram olarak tanımlanabilir. İklim değişikliği ise nedeni ne olursa olsun, güneşlenme süresi, yağış miktarı, sıcaklık değerleri, nem ve bulutluluk gibi iklim parametrelerinde uzun süreli ve oldukça yavaş gerçekleşen değişimleri içermektedir. Günümüzde iklim değişikliği sürecinin gerçekleşmekte olduğu gerçeği kabul edilmesine rağmen, tartışma değişimin “nedenleri”, “hızı” ve “büyüklüğü” üzerinde yoğunlaşmaktadır. İklim değişikliği üzerinde etkili olan faktörler genel olarak değerlendirildiğinde, bunların iki büyük başlık halinde toplanması mümkündür. Bu gruplardan biri doğal faktörler olarak karşımıza çıkarken, diğeri de beşerî faktörler olarak ifade edilebilir. İklim değişikliği birçok alanda olduğu gibi doğal çevre koşullarının da değişmesine sebep olmaktadır. Değişen doğal çevre koşullarının da insanın yeryüzünde gerçekleştirdiği birçok faaliyet üzerinde olduğu gibi, turizm üzerinde de etkileri bulunmaktadır. İklim, çevre ve turizm bir zinciri oluşturan halkalar olarak düşünüldüğünde, herhangi birinde oluşan olumlu ya da olumsuz değişim, diğer bileşenleri de hızla etkilemesi son derece doğaldır. Birçok turizm şeklinin doğrudan veya dolaylı olarak hava sıcaklığının artması, ozon tabakasının incelmesi veya delinmesi ve buzulların erimesi gibi doğal çevrede meydana gelen değişimlerden az veya çok etkilenmesi beklenmektedir.

İklim Değişikliğinin Muhtemel Etkileri

Yukarıda da belirtildiği gibi, küresel ısınmaya bağlı olarak yeryüzünde yaşanması olası değişiklikler, kara ve denizlerin dağılışı ile hidrolik döngünün değişmesinden, iklim kuşaklarının kaymasına kadar faklı zeminlerde ortaya çıkacaktır. Ancak yaşanması öngörülen değişiklerin yeryüzünün her tarafında aynı şekilde gerçekleşmesi de beklenmemektedir. Dünyanın bazı bölgeleri seller, taşkınlar ve kasırgaların zararlı etkileriyle mücadele etmek zorunda kalırken, bazı bölgelerinin de uzun süreli yüksek sıcaklık ve kuraklık gibi sorunlarla baş etmesi gerekeceği öngörülmektedir. İklim değişikliğinin, yeryüzünde insanın faaliyet gösterdiği bütün sektörleri olduğu gibi, turizm sektörünü de etkilemesi kaçınılmazdır. Günümüzde bir milyardan daha fazla kişinin uluslararası turizme katılması sonucu, turizm ekonomisi 2014 yılında 1,2 trilyon dolardan daha büyük bir güce ulaştığı gibi, son yıllarda gelişim hızı en yüksek olan sektör konumundadır. Turizm sektörünün ülkelerin ekonomilerindeki rolü sadece sağlanan döviz gelirleriyle de sınırlandırılamaz, çünkü istihdam olanakları yarattığı gibi bölgesel kalkınma üzerinde de etkisi bulunmaktadır. Turizm sektörünün ekonomideki önemi ve büyüklüğü dikkate alındığında iklim değişikliğine bağlı olarak ortaya çıkacak muhtemel sorunlardan etkilenmeyeceği düşünülemez. Ancak öngörülere rağmen, turizm sektörünün paydaşlarının beklenen bu değişimlere karşı gerekli stratejileri benimseyip, hayata geçirilmesi konusunda yeterli bir çaba içinde olduğu da ileri sürülemez. Küresel ısınmanın direkt etkisine bağlı olarak artan sıcaklık deniz turizmi sezonunu uzatacaktır. Klasik yaz mevsimini içeren deniz turizmi, ilkbahar ve sonbahar mevsimlerinin de ılımanlaşmasıyla bu aylara doğru genişleme gösterecektir. İklim değişikliğinin kitle turizmine en önemli etkileri deniz seviyesindeki yükselme nedeniyle turistik tesislerin ve plajların sular altında kalma riski, kıyı erozyonu nedeniyle plaj alanlarının yok olma tehlikesi, uç hava olaylarına bağlı olarak seller, su baskınları ve fırtınaların görülme sıklığının artması, kuraklık, çölleşme ve bunlara bağlı olarak temiz su kaynaklarına erişimin azalması ve aşırı sıcaklar sebebiyle ortaya çıkan sağlık sorunlarıdır. İklim değişikliğinin bölgesel etkileri, turizm sektörü üzerinde hem olumlu, hem de olumsuz etkiler oluşturacaktır. Ancak bu etkilerin daha çok turistik yöre ve coğrafi bölgelere göre değişeceği öngörülebilir. Fakat etkilerin, ılıman iklime sahip olan ülkelerde en çok tercih edilen turizm bölgeleri ile dağlık alanlarda yavaş yavaş yaşanması beklenebilir.

Kalkınma Stratejileri ve Turizm Planlaması

Karşılaşılan birçok olay, diğer birçok sektörde olduğu gibi turizmde de istikrarlı gelişmenin sağlanabilmesinin belirli bir strateji doğrultusunda hazırlanan planlar olmaksızın gerçekleştirilemeyeceğini göstermektedir.

Planlama ve Turizm Planlaması

Dünya genelinde yapılan akademik çalışmaların, disiplinlerarası bir içerik ve yaklaşım ile incelenmesine ilişkin uygulamalar giderek yaygınlaşmaktadır. Özü itibari ile disiplinler arası bir alan olan turizmin çeşitli bilim dallarının kuramsal açıklamalarına referans verilmeden anlaşılması ve gelişmesi de mümkün değildir. Kuşkusuz planlama sürecinin doğası gereği içinde yer alması gereken birçok kurum ve kuruluşun da bulunacağı son derece aşikârdır.

Turizm Planlamasının Çeşitleri

Turizm planlamasının çeşitleri ve boyutları birbirinden oldukça farklı olabilmektedir. Ülkelerin siyasi ve idari yapılarından, planların kapsamına kadar birçok faktörün bu sürece etki ettiği bilinmektedir. Dünya Turizm Örgütüne göre, turizm planlamasının çeşitleri “analiz edilen alanın ölçeğine, planlamanın yapıldığı süreye ve planlamanın örgütsel yapısına göre üçe ayrılmaktadır. Turizm planlarının farklı çeşitlerinin bulunması onların birbirinden bağımsız planlar şeklinde değerlendirilmesini gerektirmez. Bu sınıflandırma daha çok planların hiyerarşik ayrımlarının bir sonucu olarak ortaya çıkmaktadır.

Sürdürülebilir Turizm Planlaması

Sürdürülebilirlik, kaynakların günümüz ve gelecek kuşakların ihtiyaçlarını karşılayabilme olanağından yoksun bırakmadan karşılayabilme yeteneği olarak tanımlanabilir. Bunun başarılabilmesi için kaynaklardan sürekli olarak yararlanırken, bu yararlanma esnasında maksimum koruma ilkesinden ödün verilmemesini de gerektirmektedir. Turizm faaliyetinin sürdürülebilir olarak değerlendirilebilmesi için belirli bir uyum ve düzene sahip olmasının yanı sıra, planlı bir gelişme sürecini içermesi ve gelişiminin sınırlandırılabileceği fikrinin kabul edilmesi gerekmektedir. Kalkınma sürecinde önemli bir ekonomik sektör olarak değerlendirilen turizm, beşerî ve doğal çevreye olan bağımlılığı nedeniyle kalkınma ve çevre etkileşiminin birbiriyle uyumlu olması gereğini ortaya koymaktadır. Toplumsal sorumluğu olduğu kadar ekonomik verimlilik ve ekolojik duyarlılığı da içeren bir süreç olan sürdürülebilir turizm, belirtilen kaynak değerlerin bozulmadan veya değiştirilmeden korunarak, bölge insanlarının ve turistlerin ekonomik, sosyal ve estetik gereksinimlerini karşılayacak ve gelecek nesillerin de benzer gereksinimlerini karşılamaya devam edecek biçimde yönetilmesini gerektirmektedir.