TÜRK ANAYASA HUKUKU - Ünite 4: Hükûmet Sistemi ve Devletin Hukuki Fonksiyonları Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 4: Hükûmet Sistemi ve Devletin Hukuki Fonksiyonları

Hükûmet Sistemi

Hükûmet sistemleri, başkanlık sistemi, parlamenter hükûmet sistemi, meclis hükûmeti sistemi ve yarıbaşkanlık sistemi biçiminde tasnif edilmektedir.

Başkanlık Sisteminin Özellikleri

  1. Başkanlık sistemi, sert kuvvetler ayrılığı ilkesine dayanır. Yasama ve yürütme kuvvetleri birbirinden kesin olarak ayrılmıştır.
  2. Başkanlık sisteminde, yürütme yetkisi halk tarafından seçilen başkana, yasama yetkisi ise parlamentoya aittir. Yasama ve yürütme birbirinden bağımsız olup aynı kişiler her iki organda görev alamazlar.
  3. Başkanlık sisteminde başkan, yürütme yetkisinin tek sahibidir. Dolayısıyla yürütme tek-başlı (monist) karakterlidir. Bu sistemde başbakan yoktur. Başkanlık sisteminde yürütme yetkisinin kaynağı tek kişi olmakla birlikte, başkanın “sekreter” adı verilen bakanları, danışmanları ve diğer görevliler yürütme yetkisinin kullanılmasına katılırlar.
  4. ABD ve diğer bazı ülkelerin başkanlık sistemlerinde başkan yasama organını feshedemez, yasama organı da güvensizlik oyuyla başkanının görevine son veremez. Türkiye modeli başkanlık sisteminde ise, parlamento veya başkan, her iki organın seçimlerinin birlikte yenilenmesine karar verebilmektedir.
  5. Amerikan başkanlık sisteminde, federal sistemin de etkisiyle, yasama ve yürütme arasındaki ilişkilerde kopukluğu gidermek üzere bir “kontrol ve denge” sistemi geliştirilmiştir. Yürütmenin bazı işlemleri, örneğin; üst düzey yöneticilerin atanması Senatonun onayına bağlıdır. Buna karşılık, Başkanın da Kongrede kabul edilen kanunları veto etme yetkisi vardır.

Parlamenter Hükûmet Sisteminin Özellikleri

  1. Parlamenter hükûmet (kabine hükûmeti), yürütme iktidarının, yasama iktidarından kaynaklandığı ve ona karşı sorumlu olduğu hükûmet sistemidir. Hükûmet, yasama organına karşı sorumludur, yani yasama organının güvenine dayanır ve güvensizlik oyuyla görevinden uzaklaştırılabilir. Buna karşılık, devlet başkanının da meclisi feshetme yetkisi vardır.
  2. Parlamenter sistemde yürütme organı ikibaşlı (düalist: devlet başkanı ve başbakan) dır. Cumhuriyetlerde devlet başkanı cumhurbaşkanı, monarşilerde ise hükümdardır. Bununla birlikte, yürütmede asıl yetkinin, yasama organına karşı sorumlu olan bakanlar kuruluna ait olduğu kabul edilmektedir.
  3. Parlamenter hükûmet sisteminde devlet başkanının siyasal sorumluluğu yoktur. Dolayısıyla devlet başkanının görevine parlamento veya başka bir anayasal organının son vermesi mümkün değildir. Devlet başkanının görevinden uzaklaştırılmasının tek yolu vatana ihanet veya anayasayı ihlal gibi ağır suçlardan dolayı cezai sorumluluğunun ortaya çıkarılmasıdır.
  4. Parlamenter hükûmet sisteminde, başbakan yasama organı içinden seçilir. Bakanlar kurulu üyelerinin dışarıdan da seçilmesi mümkün olmakla birlikte, çoğunlukla bunlar da yasama organın içinden seçilirler. Dolayısıyla başkanlık sisteminden farklı olarak parlamenter sistemde aynı kişiler hem yasama hem de yürütme organı içinde görev alabilmektedirler.
  5. Parlamenter sistemde başbakan ve kabine kolektif bir yürütme organıdır.

Yarı-Başkanlık Sisteminin Özellikleri

Yaygın ismiyle yarı-başkanlık sistemi, başkanlık sistemiyle parlamenter sistemin bazı unsurlarını birleştiren bir “ara” ya da “melez” rejim olarak kabul edilmektedir. Buna göre, yarı-başkanlık sistemi, cumhurbaşkanının doğrudan halk tarafından seçilmesi ve önemli anayasal yetkilere sahip olması bakımından başkanlık sistemine, yasama organına karşı sorumlu bir başbakan ve bakanlar kurulunun varlığından dolayı da parlamenter hükûmet sistemine benzemektedir. Yarı-başkanlık sisteminin varlığı için cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi, tek başına kullanabileceği önemli anayasal yetkilerinin bulunması ve cumhurbaşkanı ile aynı politikaları benimseyen bir parlamento çoğunluğunun güvenine dayanan bir başbakan ve kabinenin bulunması gerekir. Cumhurbaşkanı halk tarafından seçilmekle birlikte, yetkileri önemsiz ve sembolikse, ya da yetkileri geniş olup da bunların kullanılması ülkenin siyasal kültürü ve anayasa gelenekleri nedeniyle mümkün değilse, bu sistemin aslında bir parlamenter rejim olduğunu kabul etmek gerekir. Bir rejimin, parlamenter ya da yarıbaşkanlık rejimi olması, cumhurbaşkanının anayasal yetkilerine ve bunların ne ölçüde kullanıldığına bağlıdır. Parlamentoda, cumhurbaşkanının da mensup olduğu bir siyasal çoğunluğun bulunması, sistemin yarı-başkanlık karakterini güçlendirecektir. Bir ülkede bütün bu şartlar zaman zaman değişebileceğinden, hükûmet sisteminin de yarı-başkanlık ve parlamenter rejim arasında gidip gelmesi mümkündür. Yarı-başkanlık sisteminin başlıca örneği olarak bilinen Fransız hükûmet sisteminin 1958’den bu yana daha çok bir yarı-başkanlık sistemi gibi işlediği, parlamenter sisteme benzeyen kısa bir dönemin de (1986- 1988), yarı-başkanlığa yeniden dönüşü hazırladığı kabul edilmektedir.

Türk Hükûmet Sistemi

Cumhurbaşkanlığı (Başkanlık) Sistemi Öncesi Yürürlükte Olan Hükûmet Sistemi

1982 Anayasası, ilk düzenlemesinde Cumhurbaşkanını çok fazla güçlendirmesine rağmen, parlamenter sisteme ağırlık veren bir model öngörmüştü. Ancak Anayasa’da 2007 yılında yapılan değişiklikle kabul edilen ve ilk uygulaması Ağustos 2014’te gerçekleşen Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi yönteminin, Cumhurbaşkanının Anayasal yetkileriyle birlikte düşünüldüğünde, bu dönemde hükûmet sistemini yarıbaşkanlık modeline yaklaştırdığı söylenebilir.

Hükûmet isteminin yarı-başkanlık gibi işleyebilmesi halk tarafından seçilen Cumhurbaşkanı ile Meclis çoğunluğunun (dolayısıyla hükûmetin) aynı siyasi parti/eğilime mensup olması ve hükûmetin, Anayasal yetkilerini kullanmak isteyen Cumhurbaşkanının üstün konumuna rıza göstermesi durumunda mümkün olabilir. Buna karşılık Cumhurbaşkanı ile Meclis çoğunluğunun farklı siyasi partilerden/eğilimlerden olması hâlinde (Fransa’da cohabitation olarak adlandırılan durum), siyasal sistem, Cumhurbaşkanı pasif konumda kalmayı kabullendiği ölçüde parlamenter sistem gibi işleyebilir. 2014 ile 2018 yılları arasında hükümet sistemi yarıbaşkanlığa benzer bir şekilde işlemiş olmakla birlikte, hükümet sistemi ile ilgili bir değişiklik yapılmamış olsaydı, bu şartların değişmesi dolayısıyla da hükûmet sisteminin de yarı-başkanlık ve parlamenter rejim arasında gidip gelmesi mümkündü.

2017 Anayasa Değişikliğine Göre Türk Hükûmet Sistemi

Anayasaya göre, yürütme yetkisi ve görevi (m.8) doğrudan halk tarafından seçilen (m.101) Cumhurbaşkanına aittir. Cumhurbaşkanı, Devlet başkanı sıfatıyla Türkiye Cumhuriyeti’ni ve Türk Milletinin birliğini temsil eder; Anayasanın uygulanmasını, Devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını temin eder (m104). Cumhurbaşkanının başlıca yetkileri; yürütme organı olarak görev yapmak, bakanları ve Cumhurbaşkanı yardımcıları ile üst kademe yöneticilerini atamak, belli sınırlar çerçevesinde kararname çıkarabilmek, olağanüstü hâl ilan etmek ve bütçe kanunu teklifini Meclise sunmaktır. Cumhurbaşkanı, seçildikten sonra bir veya daha fazla Cumhurbaşkanı yardımcısı atayabilir (m.106/1). Cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanların, milletvekili seçilme yeterliliğine sahip olanlar arasından atanması gerekir. Anayasaya göre, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri, Cumhurbaşkanı yardımcısı veya bakan olarak atanırlarsa üyelikleri sona erer (m.106/4). Aynı şekilde bir milletvekilinin Cumhurbaşkanı seçilmesi durumunda, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliği sona erer (m.101/4). Dolayısıyla aynı kişinin hem yasama hem de yürütme organında görev alabilmesi mümkün değildir. Cumhurbaşkanı bütçe kanunu teklifini Meclise sunar, bunun dışında Cumhurbaşkanı veya bakanlar TBMM’ye kanun teklifi sunamaz. Başkanlık sisteminin bir gereği olarak Anayasada, Cumhurbaşkanının cezai ve hukuki sorumluluğu da kabul edilmiş ve gerekli denetim mekanizmaları oluşturulmuştur. Cumhurbaşkanlığı sisteminde Cumhurbaşkanının halka karşı siyasi sorumluğu da vardır. Bu sorumluluk seçimler yoluyla işleyecektir.

Yasama yetkisi ise, Anayasanın 7. maddesine göre, Türk Milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Kanun koymak, değiştirmek ve kaldırmak; bütçe ve kesinhesap kanun tekliflerini görüşmek ve kabul etmek; para basılmasına ve savaş ilânına karar vermek; milletlerarası andlaşmaların onaylanmasını uygun bulmak, genel ve özel af ilânına karar vermek Türkiye Büyük Millet Meclisinin görev ve yetkileri arasındadır (m. 87). Meclis ayrıca, Meclis araştırması, genel görüşme, Meclis soruşturması ve yazılı soru yollarıyla bilgi edinme ve denetleme yetkisini de kullanır (m.98/1). Temelde başkanlık sistemine ilişkin unsurları bünyesinde barındırmakla birlikte, Türk hükümet sisteminin (Cumhurbaşkanlığı sistemi), Amerikan başkanlık sisteminden bazı önemli farklılıkları vardır. Cumhurbaşkanlığı Sisteminde, Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin eşzamanlı olarak yapılması kuralı benimsenmiştir. Bu çerçevede TBMM’nin daha önce 4 yıl olan seçim dönemi 5 yıla çıkarılmış, böylece yasama dönemi ve Cumhurbaşkanının görev süresi eşitlenmiştir. Cumhurbaşkanlığı Sisteminde Türkiye Büyük Millet Meclisi veya Cumhurbaşkanının kararıyla, her iki organın birlikte seçimlerinin yenilenebilmesi öngörülmüştür. Başkanlık sisteminin önemli dezavantajlarından biri de yasama ve yürütme arasında ortaya çıkabilecek uyuşmazlıkların çözümünün olmamasıdır. TBMM ve Cumhurbaşkanına gerekli görmeleri halinde yasama ve yürütme organlarını birlikte erken seçime götürebilme yetkisinin verilmesi, bu organlar arasında çıkabilecek krizlerin aşılmasına yardım edecektir. Cumhurbaşkanı iki turlu çoğunluk sistemine göre seçilecektir. Cumhurbaşkanı birinci turda seçilemediği takdirde, iki hafta sonra en fazla oy alan iki adayın katılacağı ikinci turun yapılması öngörülmüştür. Amerikan sisteminde Başkanın atamalarının Kongrenin onayına tabi olması Başkanı bütünüyle güçsüz hale getirdiğinden, Cumhurbaşkanlığı Sisteminde Cumhurbaşkanı ile Meclisin yetkileri çatışmaya yol açmayacak şekilde ayrıştırılmıştır. Amerikan sisteminin en önemli zaafı bütçenin kabulünde Başkanın tamamen devre dışı olması nedeniyle yaşanan bütçesiz kalma durumudur. Türk sisteminde bütçenin kabul edilmemesi halinde önceki yılın bütçesi belli bir artışla uygulanabilecektir.

Devletin Hukuki Fonksiyonları

Kuvvetler Ayrılığı ve Fonksiyonlar Ayrılığı

Kuvvetler ayrılığı sistemini, yasama, yürütme ve yargının kendi alanlarında mutlak egemen ve bağımsız oldukları şeklinde anlamak yanlıştır. Devlet kudretinin kullanılmasında başvurulan bütün işlemler devlet iradesinin farklı görünümlerinden ibarettir ve bu işlemleri yapan farklı organlar arasında bir iş birliği vardır. Devlet kudretinin farklı fonksiyonlarını ve organlarını birbirinden ayırmak mümkündür. Bu anlamda, yasama, yürütme ve yargı işlemlerinin yapılması, devlet kudretinin değişik kullanım biçimlerini, yani iktidarın fonksiyonlarını oluşturur. İktidarın organları ise bu fonksiyonları yerine getirmekle görevli kişi ve kuruluşlardır. Dolayısıyla günümüzde kuvvetler veya iktidarlar ayrılığı deyimi kullanılırken pozitif hukuka göre anlaşılması gereken, gerçekte fonksiyonlar ayrılığıdır.

Fonksiyonlar ayrılığı, iktidarın çeşitli fonksiyonlarının, aralarında bir iş birliği bulunan değişik organlar tarafından yerine getirilmesidir. Burada fonksiyon deyimi hukuki anlamda kullanılmaktadır. Hukuki açıdan önemli olan devlet faaliyetlerinin hukuk alanındaki etki ve sonuçlarıdır. Buna göre, devletin hukuki sonuçlar doğuran faaliyetleri, devletin hukuki fonksiyonlarını oluşturur.

Devletin hukuki fonksiyonları, yasama, yürütme ve yargı olmak üzere üçe ayrılmaktadır. Yasama, yürütme ve yargı fonksiyonlarının tanımlanması konusunda ise iki kriter bulunmaktadır. Maddi kriter ve şeklî-organik kriter.

Devletin Hukuki Fonksiyonlarının Tasnifi

Maddi Bakımdan

Maddi kriter, devletin hukuki fonksiyonlarının tasnifini, bu fonksiyonların yerine getirilmesinde başvurulan işlemlerin hukuki mahiyetine göre yapmaktadır. Maddi mahiyetlerine göre hukuki işlemler, kural-işlem, subjektif işlem ve yargı işlemi olmak üzere üçe ayrılır. Bu işlemlerden her birinin yapılması, devletin üç hukuki fonksiyonundan birini oluşturur.

Maddi kritere göre devletin hukuki fonksiyonları şöyle tanımlanmaktadır:

Yasama fonksiyonu: Maddi kritere göre yasama fonksiyonu, kural koymak, yani kişisel olmayan (gayrişahsî), genel, sürekli ve objektif işlemler yapmaktır. Dolayısıyla devletin hangi organı tarafından yapılırsa yapılsın, kural-işlem mahiyetine sahip olan bütün işlemlerin yapılmasında yasama fonksiyonu icra edilmektedir. Örneğin, yasama organınca yapılan kanunlar ve içtüzükler ile yürütme organınca yapılan Cumhurbaşkanlığı kararnameleri ve yönetmelikler maddi kriter bakımından yasama fonksiyonuna dahildirler.

Yürütme (idare) fonksiyonu: Maddi kritere göre yürütme fonksiyonu, kişisel, somut ve subjektif işlemler yapılmasını ifade eder. Yürütme işlemlerinde devlet, subjektif bir hukuki durum doğuracak veya objektif bir hukuki durumun şartını gerçekleştirecek bir irade açıklamasında bulunur. Yasama işlemi, her zaman genel ve soyut bir düzenlemedir. Yürütme işlemi ise her zaman bireysel, somut ve bir defa kullanılmakla tükenen bir işlemdir. Yasama işlemi, bir hukuk kuralının ifadesidir; yürütme işlemi ise bir hukuki durumun yaratılması veya bir hukuki durumun gerçekleşmesinin şartıdır. Örneğin, bir memurun atanması, bir binaya ruhsat verilmesi, bir öğrenciye diploma verilmesi ve bir vergi yükümlüsüne vergi tarh edilmesi birer yürütme işlemidir.

Yargı fonksiyonu: Maddi kritere göre yargı fonksiyonu, hukuki uyuşmazlıkların çözümlenmesi ve hukuka aykırılık iddialarının karara bağlanması anlamına gelir. Yargı organlarının idari nitelikteki işlemleri bu kritere göre yargı fonksiyonuna dahil değildir. Yargı fonksiyonu yerine getirilirken, birinci olarak, bir hukuka aykırılık iddiası ileri sürülür; ikinci olarak, mahkeme bu iddianın doğru olup olmadığını tespit eder; üçüncü olarak da, hukuka aykırılığın giderilerek bozulan hukuk düzeninin yeniden tesisi için bir müeyyide uygulanmasına karar verir.

Şeklî ve Organik Bakımdan

Şeklî ve organik kriter, devletin hukuki fonksiyonlarını bu fonksiyonları yerine getiren organa ve yapılış şekillerine göre tasnif etmektedir. Bu kritere göre, yasama fonksiyonu, yasama organı tarafından yapılan işlemleri; yürütme fonksiyonu, yürütme organı tarafından yapılan işlemleri; yargı fonksiyonu ise, yargı organı tarafından yapılan işlemleri ifade eder. Örneğin, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından çıkarılan Medeni Kanun, TBMM İçtüzüğü, milletvekilliğinin düşürülmesine ilişkin kararlar yasama işlemi; Cumhurbaşkanı tarafından çıkarılan kararnameler, yönetmelikler ve kararlar ile diğer idare organlarınca yapılan işlemler yürütme işlemi; yargı organlarınca verilen kararlar ile yapılan diğer işlemler yargı işlemidir.

Şeklî ve organik kriterin en önemli savunucusu Fransız anayasa hukukçusu Carre de Malberg’e göre, devletin hukuki işlemlerinin tasnifi pozitif anayasa hukuku verilerine dayanılarak yapılmalıdır. Devletin hukuki işlemlerinin mahiyetleri ve hukuki kuvvetleri, ancak bunları yapan organa ve yapılış şekillerine göre belirlenebilir. İşlemin maddi mahiyetinin, yani genel veya bireysel oluşunun bu belirlemede hiçbir rolü yoktur. Yasama organının kanun adıyla ve kanun şeklinde çıkardığı her işlem her zaman kanundur ve kanun değerindedir. İdarî veya yargısal bir organın yaptığı bir işlem, içeriği ve niteliği itibarıyla kanunlarla aynı olsa bile, kanun değildir ve kanun değerine sahip olamaz. O hâlde, şeklî anlamda fonksiyonlar, devletin üç organı tarafından değişik şekillerde yerine getirilen çeşitli faaliyetleri ifade eder. Burada fonksiyonu belirleyen, onu yerine getiren organ ve yerine getiriliş şeklidir. Şeklî ve organik kriterci Carré de Malberg’e göre, kanunlar ve idari işlemler maddi mahiyetleri bakımından tanımlanamazlar ve mahfuz alanlara da sahip değildirler. Bununla birlikte, idare fonksiyonunun ayırıcı özelliği kanunlara bağımlı oluşudur. Bunun iki önemli sonucu vardır: Birinci olarak, idari makamlar, bir kanuni dayanak olmaksızın genel veya bireysel ya da vatandaş haklarıyla veya idarenin iç işleyişiyle ilgili hiçbir işlem yapamazlar. İdarenin alanı sadece kanunların uygulanmasından ibarettir. İkinci olarak, mahfuz bir alanı olmamakla birlikte, idare, bir kanuna dayanmak ve kanunlara aykırı olmamak şartıyla her konuda her tedbiri alabilir. Dolayısıyla yasama ve yürütme fonksiyonları arasındaki fark, kanunun üstünlüğüne ve idarenin kanuna tâbi oluşuna dayanan hiyerarşik bir güç farkıdır.

1982 Anayasası’na Göre Devletin Hukuki Fonksiyonlarının Paylaşılması

Devletin üç temel hukuki fonksiyonu olan yasama, yürütme ve yargı fonksiyonlarının yerine getirilmesi görevi, Anayasa ile devletin üç ana organı olan yasama (TBMM), yürütme (Cumhurbaşkanı) ve yargı (bağımsız mahkemeler) organlarına verilmiştir. Anayasa’ya göre, “Yasama yetkisi Türk Milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Bu yetki devredilemez” (m.7); “Yürütme yetkisi ve görevi, Cumhurbaşkanı tarafından, Anayasa’ya ve kanunlara uygun olarak yerine getirilir” (m.8); “Yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız ve tarafsız mahkemelerce kullanılır” (m.9). Anayasa, devletin üç temel fonksiyonunu ayrı ayrı düzenlemek ve farklı organlar tarafından yürütülmesini öngörmek suretiyle hukuki anlamda “fonksiyonlar ayrılığı”nı kabul etmiştir. Yürütme yetkisi ve görevi, Cumhurbaşkanı tarafından, Anayasaya ve kanunlara uygun olarak kullanılır ve yerine getirilir (m.8). 1982 Anayasası’nın yürütme organını güçlendirmek amacıyla 1961 Anayasası’ndan farklı olarak yürütmeyi sadece bir görev değil, görev ve yetki olarak nitelendirmesi, idarenin kanuniliği ilkesini ve yürütmenin aynı zamanda görev olma niteliğini ortadan kaldırmamaktadır. Dolayısıyla kanuni düzenlemelerin mevcut olduğu hallerde, idare bu kanunu uygulamak zorundadır ve bu anlamda yürütmenin yasamaya bağımlılığı devam etmektedir. Buna karşılık, Anayasa’nın yürütmeyi aynı zamanda bir yetki olarak kabul etmesinin önemi ve anlamı, yürütme organının doğrudan Anayasa’dan kaynaklanan ve kullanılması için daha önce bir kanun çıkarılmasına gerek olmayan cumhurbaşkanlığı kararnameleri bakımından kendini göstermektedir. Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile, yürütme organının ilk elden düzenleme yapabilmesi mümkündür. Bu durum Anayasadan kaynaklanan istisnai bir yetkidir. Başka bir ifade ile Cumhurbaşkanlığı kararnameleri, 8. madde ile düzenlenen idarenin kanuniliği ilkesine, yine Anayasadan kaynaklanan bir istisna oluşturmaktadır. Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin tabi olduğu sınırlar ise Anayasada belirlenmiştir (m.104/17). Buna göre, Anayasada münhasıran kanunla düzenlenmesi öngörülen konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamaz. Kanunda açıkça düzenlenen konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamaz. Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile kanunlarda farklı hükümler bulunması halinde, kanun hükümleri uygulanır. Türkiye Büyük Millet Meclisinin aynı konuda kanun çıkarması durumunda, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi hükümsüz hale gelir. Yürütmenin, asli düzenleme yetkisi niteliğindeki düzenleyici işlemlerden biri de olağanüstü hallerde çıkarılan Cumhurbaşkanlığı kararnamelerdir. Bu kararnameler kanun hükmündedir ve yalnızca olağanüstü halin gerekli kıldığı konularda çıkarılabilir. Ancak bu kararnameler, Meclis onayına sunulduktan sonra üç ay içinde Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşüp karara bağlanmazlarsa, kendiliğinden yürürlükten kalkar (m.119/6-7). 2017 Anayasa değişikliyle ortaya çıkan duruma göre Cumhurbaşkanının doğrudan Anayasadan kaynaklanan yetkisiyle çıkaracağı Cumhurbaşkanlığı kararnameleri de kural olarak kanunlara eşdeğer normlar olup, yürütme bakımından uyulması zorunlu düzenlemelerdir. Bu durumda idare işlem yaparken kanunlara ve Cumhurbaşkanlığı kararnamelerine dayanmak ve bunlara uygun işlem yapmak zorundadır. Ancak idare işlem yaparken, aynı konuda hem kanunda hem de Cumhurbaşkanlığı kararnamesinde hüküm bulunması durumunda kanundaki hükümleri uygulayacaktır. Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin yanı sıra, yürütme organının doğrudan Anayasa’dan kaynaklanan başka işlemleri de vardır. Bu işlemlerin yapılabilmesi için de bir kanuna dayanılması zorunlu değildir. Örneğin, Cumhurbaşkanının Anayasa’da yer alan (m.104) yasama ve yargı ile ilgili yetkilerini kullanırken yaptığı işlemler bu niteliktedir.