TÜRK BASIN TARİHİ - Ünite 9: Basından Medyaya Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 9: Basından Medyaya

Basın-Yayın Alanında Güncel Gelişmeler ve Sorunlar

“Medya” kelimesi 1990’lardan önce kullandığımız kelimeler arasında yer almıyordu. Genel olarak reklam sektörü tarafından kullanılan bir sözcüktü. 1990’larla birlikte hayatımıza girmesi o dönemden önce toplumumuzun kitle iletişim araçlarını kullanmadığı anlamına gelmemektedir.

Canlı basın hayatı, gazeteler, dergiler, kitaplar, radyo gibi kitle iletişim araçlarını söylemek mümkündür. Ancak 1990’larda kitle iletişim araçlarının tamamen ticari hale gelmesi onların devlet tekelinden çıkıp yeni sahipler altında toplanmasına ve medyalaşmasına neden olmuştur. Bu gelişme toplumsal, siyasal ve kültürel hayat üzerinde etkili olmuş ve beraberinde “medya” kelimesi yaygın kullanılmaya başlanmıştır.

1990 Türkiye’de ilk radyo ve televizyon istasyonunun açıldığı bir kırılma noktasıdır. Çünkü devamında sayısız radyo ve televizyon kanalı yayına geçmiştir. Reklam ticari açıdan önem kazandı. Bu değişim sadece Türkiye’ye özgü değildir.

Neo-liberal politikanın hakimiyeti altında olan Dünya da medyayı merkezi haline getirmiştir.

Neo-liberalizm, ekonomide devlet müdahalesinin azaltılıp piyasaların serbestleştirilmesini, ticaretin önündeki engellerin kaldırılmasını, özelleştirmeleri ve her alanda özel girişimciliği savunan ekonomik politikalardır.

1970’lerde mikro-elektroniğe dayalı enformasyon sistemi yükselişe geçmiştir. Bu gelişme beraberinde sektörün küresel ekonomik çarkın döndürülmesinde başrol oynamasına neden olmuştur. Örneğin eve bir televizyonun alınması beraberinde uydu sistemi, oyun konsolu vb. araç gereçlerin de alınmasını getirmektedir.

Kısacası televizyon yenidünya düzeninde merkezde yer alan medya haline gelmiştir. Günümüzde ise bunu kişisel bilgisayarlar ve internet ağı ile örneklendirmek mümkündür.

Avrupa, 1980’lerde devlet tekelini radyo ve televizyon üstünden kaldırdı. Amaç gerçekleşen gelişmelere ayak uydurmaktı. 1990’larada Türkiye’de radyo ve televizyon tekelinde gerçekleşen gelişmeler büyük resme bakıldığında küresel gelişmelerin ülkemizdeki yansıması olarak değerlendirilmektedir.

Avrupa’da 1980’li yıllarda ki gelişmeler Türkiye’de var olan iktidarın çalışmalarıyla da 1990’larda gerçekleştirilecek gelişmelerin habercisiydi. TRT’nin renkli yayına geçmesi, kanal sayısını arttırması, uydu üzerinden yayın yapmaya başlaması, kablolu yayın sisteminin yaygınlaşması insanların televizyonla olan ilişkisini kuvvetlendirmiştir. Bu durum görsel-işitsel medyanın yazılı-basılı medya karşısında etkinliğini de arttırmıştır.

1990’da ilk özel televizyon yayını yurt dışından uydu aracılığı ile Türkiye’ye yapılmaya başlandı. 1992’den itibaren kanal sayısı çığ gibi büyüdü. 1994 yılında “Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanun” özel radyo ve televizyonları için bir düzenleme getirdi ve denetleme kurulu olarak Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK)’ü kurdu.

1990’larda gerçekleşen radyo ve televizyon sayısının artmasının başlıca önemi reklam gelirlerinin paylaşımında ortaya çok sayıda rakibin çıkmasıdır. Bu durum yazılı basınının oldukça saldırgan rakipler karşısında reklam pastasında elde ettiği payı korumasını zorlaştırmıştır.

Sektörde pasta ve pasta dilimi olarak kullanılan terimi oldukça sık duymak mümkündür. Bir ülkede yıllık reklam harcamalarının artışı medya için iyi bir haberdir, düşüşü kriz doğurur. Yıllık reklam harcamaları ise ülkedeki genel ekonomik durum, gelir ve harcama düzeyleri ve küresel göstergelere bağlıdır.

Gazete ve dergiler gelirlerini satış ve reklam-ilandan sağlar. Bu nedenle reklam ve ilan sayılarını arttırma çabası içindedirler. Başlangıçta 10-12 olan günlük gazete sayfası, günümüzde 50-70 sayfa arasında değişmektedir.

Günümüz gazetelerini yazı, görsel ve reklam-ilan olarak üçe ayırmak mümkündür. Bu durum gazetenin sayfa sayısının artmasıyla doğru orantılı bir şekilde değişmektedir. Sayfa sayısının artması ayrıca gazetenin içeriğinin de çeşitlenmesine neden olmaktadır.

“Üçte bir” denklemini kullanarak, görsel malzeme ile reklamların görselliğini bir arada düşündüğümüzde, esasen yazılı bir medya olan gazetelerde yaklaşık yüzde 60-65 oranında fotoğraf, resim, grafik ve benzeri görsel malzeme bulunduğunu hesaplamak ise çarpıcıdır. Sonuç olarak okunan medya yerine bakılan medya ile karşı karşıya kaldığımız da kaçınılmazdır.

Bilgisayar, basında geleneksel gazetecilikte önemli olan pek çok evreyi ortadan kaldırmıştır. Gazete ve dergiler bilgisayarda hazırlanmaya başlamış, daha zahmetsiz ve kısa sürede ve kaliteli biçimde gerçekleşmiştir. Gerçekleşen bu değişiklik “masaüstü yayıncılık” olarak adlandırılmıştır.

Günümüz gazetelerinde şekil olarak bazı değişiklikler gözlenmektedir. İlk sayfaların büyük punto ve kısa sözcüklerle oluşturulması, sütun uygulamasının kısmen ortadan kalkması gibi. Gerçekleşen değişiklikler gazetenin daha kolay okunmasını sağlamaya yöneliktir.

Masaüstü yayıncılığın gazete basım-yayımını dönüştürmesi gibi, bilgisayarlı gazeteciliğin mesleği dönüştürmesi de söz konusudur. Bilgi çağının, teknolojinin, internetin nimetlerinden faydalanmak gazeteciliği kuşkusuz geliştirip zenginleştirmektedir ama bunun gazeteciyi sadece masa başından üreten bir operatör haline dönüştürmemesi beklenir.

Futbol büyük kitlelere ulaşabilen ticari bir özellik kazanarak eğlence sektörünün bir parçası haline gelmesi medya ile gerçekleşmiştir.

Futbol ve diğer spor gösterilerinin kitleselleşmesi ve küreselleşmesinin başlıca aracı televizyondur. Çeşitli programlar oluşturulmuş ve bu sayede daha fazla kitleye ulaşmıştır.

Basın bütün bu gelişmeler ışığında spora ayırdığı yer ve içeriği, futbol ekseninde yeniden şekillendirmiştir. Günümüzde ise kimliğinde spor gazetesi yazan yayımlar, at yarışlarına ayrılan sayfaları hariç birer futbol ve taraftar gazetesi niteliği taşımaktadır.

Fanatizme varan taraftarlık ve tarafgirlik, futbol gazeteciliğinin yeni anlayışı haline gelmiş, objektiflik eskide kalmamıştır. Gazeteler yanında televizyon ve diğer medyayı bir arada ele aldığımızda genel manzara, sporun futbollaştığı ve futbol medyasının seviye kaybettiği yolundadır. Ancak 1990’ların kaotik medya ortamından bugüne bu alanda belli bir rasyonelleşmenin yaşandığı da yadsınamaz. Ayrıca, küreselleşme süreçleri, teknolojinin getirdiği yenilikler, görsel kalitenin evrimi, gazeteciliğin her alanını olduğu gibi spor yayımcılığını da olumlu yönde geliştirmektedir.

Yakın dönem gazeteciliğinde önemli alanlardan biri de ekonomidir. Yaşamımızdaki ağırlığı oranında gazete ve dergi sayfalarına yansımaktadır. 1980’lerden sonra dışa açılma politikaları ile “piyasalar” sözcüğüne medya üzerinden adeta canlı bir varlık kazandırılmıştır.

Bu gelişmeler gazetelerde ekonomi sayfalarının artmasına neden olmuştur. Benzer gelişmeler televizyonda da gerçekleşmiştir.

Ekonomi gazeteciliğinde yer alan kişiler genellikle bankacı, bürokrat, iş adamı, akademisyen, danışman gibi iyi eğitim almış, yazı yazma ve söz söyle konusunda yetkin kişilerdir. Ancak kişisel bağlantıları nedeniyle tarafsız olma konusunda problemler yaşanabilmektedir.

Diğer bir nokta ise holding medyası ile siyaset arasındaki bağımlılık ilişkisidir. Her türlü parasal işlem gazeteleri habercilikten önce holding çıkarları bağlamında ilgilendirir hale gelmiştir.

Görsel medya görsel olması ve hızı nedeniyle yazılı-basılı medya karşısında önemli bir avantaja sahiptir. Dolayısı ile günümüzün alabildiğine hızlı, rekabetçi ve çok medyalı iletişim ortamı içinde gazeteler, gecikmeli haber sunmak zorunda kalmaktadır. Bu durum gazetelerde köşe yazarlığında ve yazılarında çeşitlenmeye neden olmuştur.

Gerçekleşen bu değişim tüketim kültürü ve bireycilikle yakından ilgilidir. Medya ve onun aracılığıyla reklamlar, tüketici kitleleri şekillendiren birincil odaktır.

Köşe yazarlığı, görsel medyanın etkisiyle olabildiğince “görsel” bir nitelik kazanmıştır. Köşe yazarlarının fotoğraflarının yer alması hatta popüler şöhretlere de gazetelerde köşe açılması yazılı basının görsel medya ile rekabet edebilme, onun şöhretlerinden yazar olarak faydalanma isteğine bağlı olduğu gibi “sinerji oluşturma stratejisine” de bağlıdır.

Sinerji , güç birliği anlamını taşımaktadır. Medyada sinerji, bir kuruluşun çatısı altındaki farklı medya organlarının ortak hareket etmesi sonucu toplam verimin ve gücün artması sonucunu verir.

Basında holdingleşme olgusu 1990 öncesinde gazetecilik dışından sermayedarların alana girmesi ve bunların basın dışı yatırım ve şirketlerinin bünyesinde gazete yayımcılığının ticarileşmesi anlamını taşımaktaydı. 1990’larda “basın holdingleri” yerine “medya holdingleri” tanımlaması tercih edilmeye başlandı. Günümüzde medya holdinglerinin, yazılı ve elektronik medya dışında “kültür endüstrisi” veya “eğlence endüstrisi” olarak tanımlanan geniş bir çerçeve içinde hemen her alanda yatırımları olduğu bilinmektedir.

Medyanın ticarileşmesi, holdingleşmesi, kurumsal çıkarlara tabi olması, belli ellerde yoğunlaşması, siyasetle karşılıklı çıkar ilişkileri geliştirilmesi gibi unsurlar medyanın;

  • Tarafsızlığı,
  • Bağımsızlığı,
  • Çoğulculuğu,
  • Çeşitliliği ve
  • Kamusal niteliği bakımından sorunlara yol açmaktadır.

Türkiye’deki nüfus oranı, eğitim seviyesi gibi göstergeler dikkate alındığında gazete tiraj ve satışlarının oldukça düşük olduğu görülmektedir.

75 milyonluk bir ülkede 5 milyon dolaylarında bir tiraj, batılı ölçütlere göre oldukça düşük bir rakamdır. Ancak, internet medyasının yükselişi ile yazılı basın tiraj kaybı arasında açık bir neden-sonuç ilişkisi vardır. İnternet ortamında gazetelerin okunurluğu giderek artmaktadır. Bu nedenle her gazete internet üzerinden de yayın yapmaktadır.

Türkiye’de yayımlanan gazete ve dergilerin sayısının oldukça yüksek olduğunu kaydetmek gerekir. Ancak hem gazeteler hem de dergiler bakımından ticari tirajı ve reklam değerini elinde tutan asıl grup yine ulusal düzeyde dağıtılan günlük gazeteler ile “çok satan” dergilerdir.

Küreselleşmenin bir göstergesi de, bütün dünyada birbirine benzer satış mekanlarındaki raflara dizili dergilerin belki farklı dillerde, ama aynı başlıklar, aynı görseller ve aynı içeriklerle kitlelere sunulmasıdır.

Türkiye’de 1995 yılından itibaren temel olarak üç biçimde gazete yayımı yapılmaya başlanmıştır:

  • Cumhuriyet gibi basılı gazetenin aynısını internette abone ücreti karşılığında sunan gazeteler,
  • Günlük gazete içeriğinin büyük kısmını ve gazeteden farklı ekstra bir içeriği (fotoğraf, video, gün içinde yenilenen haber vb.) reklamlarla birlikte açık erişimle sunan gazeteler,
  • Basılı versiyonu olmayan ve yalnızca internet gazetesi sunan siteler.

İnternetin giderek yeni bir kitle iletişim aracına dönüşmesi, yeni bir medya olarak değer ve rekabet gücü kazanması karşısında geleneksel bir medya olan gazetenin de kendi içinde şekil değiştirdiği söylenebilir.

İnternet, klasik gazeteciliğin geleneksel sınırlamalarını yok etmektedir.

İnternetin ciddi gelişim gösteren bir reklam medyası olduğu düşünülürse, internette gazeteciliğin şüphesiz ki geleneksel gazetecilik gibi reklama endeksli, büyük ölçüde reklamla beslenen bir yapı olacağı da öngörülebilir.

Türkiye’de internet reklamlarının genel reklam harcamalarından elde ettiği pay son beş yıl zarfında yüzde 1,5’den yüzde 10’a ulaşmıştır. Bu büyümenin süreceği de anlaşılmaktadır.