TÜRK BASIN TARİHİ - Ünite 6: Cumhuriyet Dönemi (1980 Öncesi) Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 6: Cumhuriyet Dönemi (1980 Öncesi)

Cumhuriyet Dönemi (1980 Öncesi)

Bu ünitede, Cumhuriyet Dönemi basını ana çizgileri ile ele alınacaktır. Zaman akışı içinde basının gelişim evreleri ve etkilendiği sosyo-politik olaylar gösterilecektir.

Tek Partili Yıllar

Cumhuriyetin ilanın ardından girişilen inkılâplar sayesinde Türkiye hızlı bir kalkınma sürecine girer. Cumhuriyetin kurucuları cephelerde kazandıkları başarıyla cephe gerisinde yaptıkları kalkınma hamleleriyle de kazanmayı hedeflerler. Bu hedefe ulaşmak için tek partiye dayanan yönetme anlayışından vazgeçip çoğulcu demokrasiye geçmenin yollarını ararlar.

1930-1945 Arası

Harf Devriminin, ardından açılan Millet Mektepleri’nin yaygınlaşmasıyla birlikte resmî yazışmalarda yeni harfler kullanılması zorunlu hale getirilir (1 Haziran 1929). Harf Devrimi Anadolu basınında beş-altı yıl kadar etkisini sürdürür. Devrimden sonra yayımlanan ilk ürünler de valilikler, Halk Partisi veya Öğretmenler Birliği tarafından çıkarılan gazete ve dergiler olur. İsyanlardan, politik çekişmelerden, ekonomik sıkıntılardan en fazla etkilenen basın-yayın sektörü olur.

Mecliste bulunan ve üçü de gazeteci kökenli olan F. Ahmet Aykaç, A. İhsan Tokgöz ve A. Süreyya Ağaoğlu bir gensoru verirler. Gensorunun konusu basındaki suiistimallerdir. Buna göre bazı gazeteler tehlikeli bir yol izlemekte ve vatandaşları zehirlemektedir. Bir an önce bu zararlı yayınlara “dur” denilmelidir. Nitekim birkaç gün içinde bu gensoru görüşülür ve meclis 25 Temmuz 1931 tarihinde yeni Matbuat Kanunu’nu kabul eder. Bu kanunun 50. maddesine göre memleketin genel siyasetine dokunacak yayınlar bakanlar kurulu kararı ile kapatılacak ve sahipleri kapatılma süresince başka bir isim altında gazete çıkaramayacaktır. Yönetim, yalnız kanunlarla değil, kâğıt, ilan, her türlü matbuat araç gerecinin temini yönünde de birtakım kısıtlamalara gider.

Bölgeler arasındaki okur-yazar oranının dengesizliği basının gelişimini doğrudan engellemektedir. Samsun ve Diyarbakır gibi uzak şehirlerde İstanbul gazetelerinin satış oranı, yerel gazetelerin üçte biri kadardır. Eskişehir gibi İstanbul’a daha yakın illerde basın olumlu bir gelişim içine girer. Bu olumlu duruma karşın basın sektöründe çalışanlar sosyal güvenceden yoksun ve oldukça düşük gelirle çalışmak durumundadırlar.

26-29 Mayıs 1935 tarihlerinde, basının içinde bulunduğu sorunları görüşmek üzere büyük bir “Basın Kurultayı” gerçekleştirilir. Kurultayda basın ve yönetim arasındaki iş birliğinin artırılması konusu ele alınır. 27 Haziran 1938 tarihinde 3511 sayılı kanun la “Basın Birliği Kuruluş Kanunu” kabul edilir. Kanunun Resmî Gazete ’de yayımlanmasıyla basına resmî bir yön çizilmiş olur.

1920-1938 yılları arasında, farklı dönemlerde TBMM’ye vekil olarak giren gazetecilerin sayısı 40’a ulaşır. Doğal olarak bunlar iktidar yanlısı yayın yapan gazetecilerden oluşmaktadır. Bu aynı zamanda basın (medya)-siyaset arasındaki bugün de var olan ilişkinin köklerini göstermesi bakımından önemlidir. İktidar kendi tarafını tutan basını yüceltirken, muhalif tarafı fişleyerek potansiyel bir suçlu gibi değerlendirmektedir.

II. Dünya Savaşı Yılları

II. Dünya Savaşı’nın yarattığı tedirgin ortamda, CHP iktidarda kalabilmek ve ülkeyi olası bir savaş tehlikesinden kurtarmak için yönetimde kontrolü ön plana çıkarır. Bu da ülkedeki demokratik açılımları engeller ve basın normal gelişimini sürdüremez. Basın kanunu değiştirilir, millî duyguları inciten ve tarihi yanlış yansıtan yayınlar yasaklanır (29 Nisan 1940). Kâğıt yokluğu ve savaş gerekçe gösterilerek gazetelerin sayfa sayılarına sınırlama getirilir. Bunun yanında, bütün yurtta genel karartma uygulanmaya başlanır. CHP’nin sözcüsü konumundaki Ulus gazetesi hariç, diğer gazetelerin sayfa sayısı altı olarak dondurulur.

Bu tarihlerde basında Alman taraftarı yazılar da çıkmaktadır. Hükümet bu yıl içinde ayrıca Matbuat Umum Müdürlüğü’nü Başbakanlık bünyesine alarak, basın üzerindeki etkinliğini iyice artırır. Böylece, söz konusu müdürlük marifetiyle gazeteleri her an kapatma ve susturma yetkisine sahip olur. Bu ortam içinde çok sayıda milliyetçi dergi yayın hayatına atılır. Bunlar arasında Bozkurt, Gök-Börü, Çınaraltı, Ergenekon, Orhun gibi radikal milliyetçi dergiler yanında Millet, Türk Yurdu, Çığır gibi milliyetçi yayınları saymak mümkündür. Bunların karşısında ise Yurt ve Dünya, Adımlar, Yürüyüş, Yeni Edebiyat gibi sol görüşlü dergiler yer almaktadır.

II. Dünya Savaşı’nın kaderini belirleyecek olan AlmanRus Savaşı 22 Haziran1939’da başlar. Türk hükümeti bu ortam içinde gazetelerin sayfa sayılarını dörde indirmesini kararlaştırır (15 Temmuz). Cumhurbaşkanı İnönü, Türkiye’yi II. Dünya Savaşı’na sokmamak için tarafsız görünmeyi yeğler. II. Dünya Savaşı yıllarında CHP milletvekili olarak mecliste bulunan gazete sahibi, başyazar ve yazarların sayısı bir hayli fazladır. Bu grup, gazetelerinde iktidar yanlısı bir tutum sergilemektedir.

Tan Olayı

Tan gazetesini yayımlayan Serteller, bugünlerde demokratik hakları savunacak bir dergi çıkarmaya karar verirler. Görüşler adıyla çıkarılacak bu derginin ilk sayısı 1 Aralık 1945’te yayımlanır. Kapağında Celal Bayar, T. Rüştü Aras, Fuat Köprülü, Adnan Menderes, Cami Baykurt ve Sabiha Sertel’in fotoğrafları vardır. Tan gazetesinden daha sert bir muhalefet çizgisi izleyen dergi kısa zamanda geniş bir okur kitlesi bulur. İkinci sayıda Zekeriya Sertel’in yayımladığı “Zincirli Hürriyet” başlıklı yazıda basın özgürlüğü eleştirilmektedir. Bu yazılar, Ankara’da büyük yankı uyandırır. Gazete bayilerinden Tan, Yeni Dünya gazeteleri ile Görüşler dergisinin dağıtılmaması, devlet memurları ve öğrencilerin bunları okumaması istenir. Tan ’a yazı yazan CHP’li milletvekilleri partiden çıkarılır. Celal Bayar ve arkadaşları Görüşler ’e yazı vermeyeceklerini açıklasalar da olanlar olur.

Hüseyin Cahit, Tanin’de Rusya ve Bolşevikler aleyhinde yazdığı yazıların dozunu iyice artırır. 3 Aralık 1945 günkü yazısında: “Kalkın ey ehli vatan, bir vatan cephesine lüzum vardır!” demesi, gençleri galeyana getirmeye yeter. Büyük puntolarla, bütün sayfayı kaplayan bu yazının ertesi günü, 4 Aralık’ta üniversite gençleri bir araya gelerek Tan gazetesinin Cağaloğlu’ndaki binasına doğru ilerlerler. Bu arada yol üstünde bulunan ve sol yayınlar satan A.B.C. Kitabevi’ne saldırırlar. Ardından, Tan gazetesinin altını üstüne getirirler. Tan gazetesiyle birlikte Berrak Kitabevi, La Turquie ve Yeni Dünya gazeteleri de saldırılara uğrar.

Böylece, CHP gençlik kollarının desteği ve basının teşvikleri ile yapılan “Komünizmi Tel’in” mitingiyle, sol muhalefet önemli ölçüde susturulur. Saldırı sonunda Tan gazetesi kendiliğinden yayın hayatına son vermek zorunda kalır.

Çok Partili Yıllar (1946-1960)

Türk basınında gerçek uyanış ve canlanma çok partili demokratik hayata geçildikten sonra gerçekleşir. Tek partinin izlediği politika ve baskılardan bıkan halk, CHP’nin bölünmesiyle ortaya çıkan DP’yi desteklemeye başlar. CHP yanlısı Ulus gazetesinin başyazarı Falih Rıfkı, DP’yi yıkıcılık ve bölücülükle suçlamaya başlar.

Seçimlerin ertesi günü basına demeç veren Celal Bayar, seçim işlerine fesat karıştırıldığını ve seçime halkın iradesinin yansıtılmadığını söyler. Bu demeci yayınlayan Yeni Sabah ve Gerçek gazeteleri kapatılır. Söz konusu demeci yayımlayan Tanin gazetesine ise hiç dokunulmaz. Aynı şekilde İzmir’de seçim sonuçlarını eleştiren İzmir ve İleri Demokrasi adlı gazeteler seçim ihlâli ve halkı isyana teşvik suçlarından mahkemeye verilir.

Yine seçimlerden birkaç ay sonra “İnsan Hakları Cemiyeti” kurulur. Bu cemiyet de vatandaşların hak ve hürriyetlerini korumak, demokratik ortamın tesisine yardımcı olmak amacındadır. Bu oluşumu CHP yanlısı gazeteler sert bir şekilde eleştirir ve Moskova güdümünde olmakla suçlar. Gelen yoğun tepkiler üzerine cemiyet kısa zaman içinde dağılmak zorunda kalır.

25 Kasım 1946’da ilk sayısı çıkarılan Marko Paşa adlı mizah dergisinde, Aziz Nesin, Sabahattin Ali, Rıfat Ilgaz gibi genç yazarlar Türkiye-ABD ilişkilerini, karaborsayı ve anti-demokratik kanunları şiddetle eleştirirler. Birkaç kez kapanan dergi Merhum Paşa, Bizim Paşa, Ali Baba, Öküz Mehmed Paşa, Yedi-Sekiz Hasan Paşa vs. gibi isimler altında yayınını sürdürmeye çalışır. Ancak yazarları sürekli kovuşturmaya uğrar ve mahkûm edilir. Bunun gibi 1946 yılının sonuna doğru Sendika, Ses, Nor Or, Gün, Yığın ve Dost adlı süreli yayınlar sol içerikleri, Büyük Doğu dergisi ise irticai yayınlarından dolayı yasaklanır.

Yalnız İstanbul basını değil, Anadolu’daki basın da sıkıntılı günler geçirmektedir. Siyasi rahatlamadan yararlanan İslamcı çevreler, önce Selamet ardından da Sebilürrreşad adlı dergileri yeniden yayımlamaya başlar. Sedat Simavi’nin sahibi olduğu Hürriyet gazetesi, 1 Mayıs 1948 tarihinde yayın hayatına atılır. Hürriyet, geniş halk kitlelerini ilgilendiren ilginç haber ve kısa yorumlarla, politik ortama uygun liberal bir anlayışla okurlara seslenir.

Bu yıllarda İstanbul basınından Vatan ve Cumhuriyet gazeteleri DP’yi destekleyen bir tutuma girer. Mareşal Fevzi Çakmak ve Osman Bölükbaşı, DP’den ayrılarak “Millet Partisi” (MP) adında yeni bir parti kurarlar ve basında seslerini duyurabilmek için gazetelerden yararlanırlar. Başta İstanbul olmak üzere, Anadolu’nun birçok şehrinde partilerini destekleyen gazeteler çıkarırlar. Seçim ve demokratikleşme ortamından yararlanan Ali Naci Karacan 3 Mayıs 1950’de Milliyet gazetesini çıkarır. DP’yi ve onun yaptığı demokratik açılımları destekleyen Milliyet de bir kitle gazetesi olmak niyetindedir. 14 Mayıs’ta yapılan milletvekili seçimlerinde yeni kurulan DP çoğunluğu kazanır.

Seçim sonuçları hemen kendini belli etmeye başlar. Arapça ezan yasağı kaldırılır, radyoda Kur’an-ı Kerim yayınlarına izin verilir. Yine bu yıl içinde İstanbul İktisat Fakültesi’nde Gazetecilik Enstitüsü açılır (20 Haziran). Türk basınında sansürün kaldırıldığının yıl dönümü olan 21 Temmuz 1950 tarihinde DP, basın özgürlüğü için önemli bir yasayı onaylar. Buna göre basında ön izin ve ruhsat zorunluluğu kaldırılır. Gazete sahiplerinin cezai sorumluluğuna son verilir ve sektörle ilgili suçlara bakacak “Basın Mahkemeleri” kurulması kararlaştırılır.

Basın emekçileri yasa ile sosyal güvenlik sistemi kapsamına alınmaktadır. İşverenlere, çalıştırdıkları elemanlarla sözleşme yapma mecburiyeti getirilir ve gazetecilerin sendika kurmalarına izin verilir. 10 Temmuz 1952 tarihinde “İstanbul Gazeteciler Sendikası” adı altında kurulan meslek örgütüyle, basında çalışanların bir çatı altında toplaması amaçlanır.

2 Mayıs 1954 tarihinde yapılan milletvekili genel seçimleri sonunda Adnan Menderes tekrar başbakan olur. DP’nin yeniden iktidarı ele geçirmesi ve gerçekleştirilen demokratik açılımlar basını da etkiler. Özellikle Anadolu’nun farklı bölgelerinde yerel gazeteler çıkarılır. Cumhuriyet, Milliyet, Hürriyet, Akşam, Tasvir, Yeni Sabah, Yeni İstanbul, Gece Postası, Vatan gibi gazeteler iktidarının ilk dönemlerinde DP’yi destekler. Ancak kısa zaman sonra bunlardan önemli bir kısmı bu desteğini geri çeker. Ulus ve Halkçı (Yeni Halkçı) gazeteleri CHP’nin, Zafer gazetesi DP’nin, Kudret ise MP’nin yayın organı olarak faaliyetini sürdürür. Dünya, Vakit ve Tercüman CHP’ye, Son Posta ve Hergün ise DP’ye bağlı bir yayın politikası benimserler.

1954 yılı başlarında mecliste “Neşir yoluyla veya radyoyla işlenecek cürümler” konusunda bir yasa tasarısı görüşülmeye başlanır. Tasarıda aşağıdaki hususların cezaya tabi olması istenir:

  • Kişilerin namusuna, şeref ve haysiyetine tecavüz edilmesi veya hakarette bulunulması.
  • Kişinin itibarına ve şöhretine zarar verecek yayınlar yapılması.
  • Kendi rızası olmaksızın özel hayatının ve aile ahvalinin teşhir edilmesi.
  • Bu hususlar ileri sürülerek kişilere tehdit yapılması.

Bu tasarı 9 Mart 1954 tarihinde yasallaşarak yürürlüğe girer. Yasaya göre söz konusu suçlar savcılar tarafından takip edilip kovuşturulacaktır. DP muhalifi yayın yapan gazeteciler sık sık kovuşturmaya uğrarlar. Uzun yıllar yürürlükte kalan bu kanun çerçevesinde cumhuriyet savcıları ve yardımcıları tarafından basın aleyhinde yüzlerce dava açılır.

6-7 Eylül Olayları

Kıbrıs sorunu Londra’da görüşülecek ve bir karara bağlanacaktır. Bu günler öncesinde, gazetelerde Selanik’te bulunan Atatürk’ün evine ve Türk konsolosluğuna bomba atıldığı haberleri yayımlanır. Bunu protesto etmek için DP tarafından başlatılan gösteride olaylar çıkar. 6 Eylül 1955 günü başlayıp, 7 Eylül sabahına kadar süren gösterilerde İstanbul ve İzmir başta olmak üzere, ülkenin farklı yerlerindeki azınlıklara ait dükkânlar ve kiliseler tahrip edilir. Saatler süren bu trajik olaylar ancak ordunun yardımıyla sıkıyönetim ilân edilerek durdurulabilir.

Basın Yasakları

Bütün kısıtlamalara rağmen muhalefet etkinliğini korumaya çalışmaktadır. 19 Eylül 1955 tarihinde, Ulus gazetesinde İsmet İnönü’nün “Çetin bir imtihan!” başlıklı yazısı yayımlanır. Bu yazıda, meclisin toplanması, hükümetin olaylar hakkında vekillere bilgi vermesi ve meclis denetiminin harekete geçirilmesi istenmektedir. Ertesi gün, yani 20 Eylül’de, bu yazı sebebiyle Ulus gazetesinin basılması ve dağıtılması süresiz olarak yasaklanır. Aynı yazıyı iktibas eden Hürriyet ve Tercüman gazeteleri 15 gün süre ile kapatılır. Sıkıyönetim komutanı “Nurettin Aknoz”, adeta bir basın celladına dönüşür. Bu gazeteler dışında Hergün, Medeniyet, Dünya, Vatan, Zafer ve İstanbul gazeteleri de çeşitli bahanelerle kapanmak zorunda kalır.

Dokuz ay süren sıkıyönetim 7 Haziran 1956 tarihinde kaldırıldığında basınla ilgili iki kanun tasarısı ele alınır. 6733 sayılı kanun a göre örtülü sansüre gidilmekte ve basın özgürlüğü daha da kısıtlanmaktadır.

Çok partili dönem, basın gibi matbaacılık sektörünü de etkiler. Türkiye’de uzun süre hizmet eden, bugün bile varlığını devam ettiren çoğu matbaa ve gazete bu dönemde kurulur. Yalnızca İstanbul, Ankara, İzmir’de değil, Türkiye’nin hemen her şehrinde, hatta ilçelerde bile gazete çıkarılmaya başlanır.

Yayınlarda demokrasi, hak, hürriyet fikirlerinin açık bir şekilde işlenmesi isteğiyle Türk basını daha yoğun bir siyasi nitelik kazanır. Gazete sayısında olduğu gibi, gazeteci ve matbaa işçisi sayısında da büyük bir ilerleme kaydedilir. Basında kullanılan teknik araçların kalitesi gün geçtikçe artar.

Bütün bu olumlu faaliyetler bize Türk basınının gerçek gelişme sürecine çok partili hayata geçtikten sonra girdiğini göstermektedir.

Darbeler Ve Düzenlemeler Dönemi (1960-2000)

1960’lı Yıllar

DP, iktidar olmanın verdiği rahatlıkla rakibi CHP ve taraftarları üzerindeki baskıları artırır. Üniversite hocaları bu durumu eleştirerek, Tahkikat Komisyonu’na olağanüstü yetkiler verilmesinin anayasaya aykırı olduğunu iddia eder. İstedikleri zaman yayın yasağı koyup siyasal eylemleri engelleme durumundadır.

Tahkikat Komisyonu, farklı sebepler ileri sürerek basını susturmaya çalışır. Yasaklamalar çerçevesinde Dünya, Cumhuriyet, Ulus, Demokrat İzmir, Sabah Postası gibi gazeteler ve Akis, Forum, Kim dergileri kapatılır veya yayınları geçici süre ile durdurulur.

28 Nisan 1960 tarihinde İstanbul Üniversitesi öğrencileri büyük bir gösteri yaparak sokaklara dökülürler. Aynı gün sıkıyönetim ilân edilmesine rağmen, ertesi gün Ankara’da benzeri olaylar yaşanır.

Bütün bu olaylar basında geniş ölçüde yer alınca sıkıyönetim ve Tahkikat Komisyonu tarafından yayın yasağı getirilir. Söz konusu yasak dâhilinde Yeni Sabah ve Milliyet gazetelerinin iki hafta süreyle kapatılmasına karar verilir.

27 Mayıs Darbesi

Cumhuriyet tarihinin ilk darbesi askerlerin 27 Mayıs 1960 sabahı yönetime el koymasıyla gerçekleşir. Anayasa feshedilir, TBMM kapatılıp siyasi faaliyetleri askıya alınır. Başta Cumhurbaşkanı Celal Bayar ve Başbakan Adnan Menderes olmak üzere dönemin siyasi, bürokrasi ve askerî kanadından çok sayıda tutuklama gerçekleşir.

Yeniyol adlı sosyalist eğilimli dergi daha birinci sayısı basılır basılmaz toplatılır (20 Eylül). Basında önemli bir tiraja sahip olan Hürriyet, Ağustos ayı içinde lotarya furyasını başlatır. “Hürriyet İstikrazı” adı altında okurlarına tahviller vermek için bir milyon liralık kuponlar dağıtır.

Hürriyet ’in başlattığı bu uygulamaya kısa zaman içinde Akşam gazetesi de katılır. Kupon biriktiren okuyucuya pardösülük kumaştan Kur’an dağıtmaya kadar farklı bir yöntem denenir. Gazetelerin tirajını önemli ölçüde etkiler ve Hürriyet bu yılın ortalarında bir ilke imza atıp satışını 1 milyona çıkaran ilk gazete olarak basın tarihindeki yerini alır.

Sağ-Sol Ayrışması

20 Aralık 1961’de yayına başlayan sol içerikli Yön dergisinde, “Aydınlar Bildirisi” adıyla bir bildiri yayımlanır. Yöncüler kendilerini gerçek demokrasinin ve sosyal adaletin temsilcisi olarak görmektedirler. Bu yapılanma ile sol kanat içinde Devletçi-Seçkinci Cephe’yi oluştururlar. Sol kanatta bunlar olurken, sağda, özellikle de muhafazakâr İslamcı kesimde önemli gelişmeler olur.

İhtilâl sonrasında Düşünen Adam adlı dergi yayın hayatına atılır. Basın sektörüne nitelikli eleman yetiştirmek amacıyla Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde Basın-Yayın Yüksekokulu açılır (8 Kasım). Bilhassa sağ ve sol ideolojileri benimseyen öğrenciler arasındaki tartışmalar sokak kavgalarına dönüşür.

Bu yıl içinde basın sektöründe önemli bir değişim gerçekleşir. Sektörün bir numarası olan Hürriyet gazetesi ortakları Simavi kardeşler birbirinden ayrılırlar. Hürriyet’ i Erol Simavi’ye bırakan Haldun Simavi bu yıl içinde Günaydın g azetesini çıkarmaya başlar.

1970’li Yıllar

12 Mart 1971 tarihinde sıkıyönetim çerçevesinde ünlü “Balyoz Harekâtı” başlatılır ve çok sayıda gazeteci-yazar tutuklanarak hapse gönderilir. Bu dönem içinde gazete kapatma cezası 39 kez uygulanır. CHP Merkez Yönetim Kurulu, Ulus gazetesinin yayınına son verir.

Olumsuzluklarla dolu bu dönemde İstanbul’da toplanan Uluslararası Gazeteciler Federasyonu’nun (FIJ) toplantılarında basın özgürlüğünün kısıtlanmasıyla ilgili önemli kararlar alınır. Temmuz ayı içinde, 22 yayınevi sahibi gözaltına alınır ve 2.100 kitaba el konulur.

1 Şubat 1979 tarihinde Türk basınında acılı bir gün yaşanır. Milliyet gazetesi genel yayın yönetmeni gazeteci Abdi İpekçi evine giderken, silahlı saldırganlar tarafından öldürülür. Milliyetçi yayınları ile tanınan Hergün gazetesi taranır ve yoldan geçen bir kişi hayatını yitirir.

Söz konusu dönemde büyük şehirler dışında, Anadolu’nun farklı yerlerinde paket televizyon yayınları faaliyete geçer. Bu belki de iletişim alanında Anadolu halkının gördüğü ilk büyük mucizevi değişimdir. Basın-yayın hayatında önemli değişikliklerin yaşandığı 1980’li yıllara girilir.