TÜRK DIŞ POLİTİKASI I - Ünite 1: Osmanlı İmparatorluğu'nun Çöküşünden Kurtuluş Savaşı'na Kadar Türk Dış Politikası Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 1: Osmanlı İmparatorluğunun Çöküşünden Kurtuluş Savaşı’na Kadar Türk Dış Politikası

Çöküşe Doğru Osmanlı İmparatorluğunda Dış Politika

1699 Karlofça Antlaşması’yla Gerileme Dönemine giren Osmanlı İmparatorluğu, hızlanan toprak kayıplarını önlemek amacıyla, antlaşmayı takip eden iki yüzyıl boyunca, Britanya İmparatorluğu, Fransa ve Çarlık Rusya gibi devletlerin kendi aralarındaki çıkar çatışmalarından yararlanarak uluslararası planda “denge politikası” izlemiştir. Fakat 1878 Berlin Antlaşması sonrası Britanya İmparatorluğunun Osmanlının toprak bütünlüğünün korunması politikasından vazgeçmesi üzerine, Osmanlının, Çarlık Rusya’ya karşı Britanya ile iş birliği yapmak üzerine inşa edilen dış politikasında ciddi bir değişikliğe gidilmiş ve strateji yükselen güç olan Almanya ile uzlaşma üzerine kurulmuştur.

Dönemin Tarihinin Ana Hatları : 1699 tarihinde imzalanan Karlofça Antlaşması Osmanlının topraklarını paylaşmaya yönelik ilk uluslararası antlaşmadır ve bu antlaşma sonrası Osmanlı İmparatorluğunun Orta Avrupa’daki egemenliği, başında Britanya İmparatorluğu, Fransa ve Çarlık Rusya’nın bulunduğu Avrupa devletlerine geçmiştir.

1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı ile Britanya İmparatorluğunun Osmanlı’ya karşı izlediği dış politika değişikliğe uğramış ve Osmanlının toprak bütünlüğünün savunulması politikasından vazgeçilmiştir. Bu yeni stratejiye göre Britanya imparatorluğu artık kolayca kontrol edebileceği küçük devletlerin veya yeni devletlerin kurulmasını destekleme politikası izlemeye başlayacaktır Bu amaçla ilk olarak Osmanlı-Rus savaşı sonrası imzalanan ve Rusların güneye doğru inmesine imkân sağlayan Ayastefanos Antlaşmasının hükümlerini değiştirmeyi hedeflemiştir. 3 Mart 1878 yılında imzalanan bu antlaşmanın hükümlerinin Çarlık Rusya’ya Balkanlar’da ve Doğu Anadolu’da büyük çıkarlar sağlaması Almanya ve Avusturya-Macaristan İmparatorluğunu da rahatsız etmiş ve Almanya’nın öncülüğünde Rusya, Berlin’de yeni bir antlaşma yapılmasına razı edilmiştir.

13 Temmuz 1878 tarihinde Berlin’de Almanya’nın başkanlığında Osmanlı, Çarlık Rusya, Britanya, Avusturya-Macaristan, İtalya ve Fransa ile yeni bir antlaşma imzalanmıştır. Berlin antlaşması ile Ayastefanosun koşulları diğer ülkeler açısından yumuşatılmış olsa da Osmanlı için iç işlerine karışılması ve topraklarının paylaşımı gibi süreçler başlamıştır. Toprak talebinde bulunmak yerine ekonomik ve askeri iş birliği yapmayı tercih eden Almanya ile özel bir durum ortaya çıkmış, 1918 yılına kadar Almanya olumlu ve özel bir anlam kazanmıştır.

Berlin Antlaşmasıyla, Bosna-Hersek Avusturya-Macaristan’a bırakılmış, Bulgaristan üçe bölünmüş, Rusya Doğubeyazıt ve Eleşkirt’i Osmanlı Devleti’ne geri vermiş, Sırbistan, Karadağ ve Romanya’nın bağımsızlıkları koşullu olarak onaylanmış ve Girit Osmanlılara bırakılmıştır. Bu antlaşmayla Osmanlı devleti Vilayet-i Sitte adı verilen yerde, Avrupa devletlerinin gözetiminde, Ermenilerin korunmasına yönelik reformlar yapmayı kabul etmiştir, Osmanlı Devletinin iç işlerine karışılmasına başlanmıştır ve Ermeni meselesi uluslararası platforma taşınmıştır.

Berlin antlaşması sonrasında, İngiltere Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğünü artık korumayacağının ilk göstergesi olarak öncelikle Kıbrıs’ı daha sonra da Mısır’ı işgal etmiştir.

Osmanlı Dış Politikasında Almanya’nın Tarih Sahnesine Çıkışı:

Alman İmparatorluğunun kurucusu ve ilk şansölyesi Otto von Bismarck Fransa tehdidine karşı AvusturyaMacaristan ve Çarlık Rusya ile anlaşmalar yapmıştır. Bölgesel çatışma-denge sistemi için önem arz eden Osmanlı ile ilişkilerde, Çarlık Rusya ile arasını bozmak istemiyor ve Avrupa’da statükonun devamından yana yani mevcut düzeni korumaya yönelik politika izliyordu.

II. Abdülhamit Dönemi Dış Politikası:

Çarlık Rusya karşısında alınan ağır yenilgi Osmanlıyı kendi topraklarında gözü olmayan, yalnızca ekonomik imtiyazlar isteyen Almanya ile yakınlaştırmıştır. Bu dönemde Almanya ile özellikle ordunun modernizasyonu, silah tedariki ve eğitim gibi askeri alanda iş birliğine gidilmiştir. II. Wilhelm döneminde Weltpolitik yani emperyalist bir dış politika izleyen Almanya için Osmanlı önemli bir Pazar ve hammadde kaynağı olarak görülmüştür.

Bu dönemde özellikle topraklarında gözleri olması ve iç işlerine karışmaları sebebiyle İngiltere, Fransa ve Rusya’ya güven duyulmamıştır.

II. Meşrutiyet Dönemi Dış İlişkileri: 1908-1918

II. Meşrutiyet’in İlanı ve Dönemin Dış Politikasının Genel Özellikleri:

II. Abdülhamit döneminde geniş bir muhalefet cephesiyle karşı karşıyaydı. Bunların başında Jön Türkler gelmekteydi. Jön Türkler, II. Abdülhamid döneminde özellikle yurt dışında siyasal muhalefet hareketine katılan kişilere ve bunların kurduğu örgütlere verilen ortak addır. Öncelikle Padişah Abdülaziz’e karşı bir siyasal muhalefet yürüten Yeni Osmanlılar daha sonra Jön Türkler adıyla bu harekette 1. Jön Türk Hareketi olarak anılmıştır. Jön Türk deyimi asıl II. Abdülhamit döneminde rejimi devirmek için batıda etkinlikte bulunmuş bütün Osmanlı örgütlerine, geniş anlamda ise ülkelerindeki rejimi yurt dışında siyasal girişimlerde bulunarak devirmeye çalışan örgütlerle bunların üyelerini tanımlamakta kullanılır. Jön Türklerin temel siyasal amacı meşruti bir yönetim kurmaktır. Jön Türkleri en çok etkileyen siyasal ve sosyolojik düşüncelerin başında pozitivizm gelir. Jön Türkler amaçlarına 1908 yılında II. Meşrutiyetin ilanı ile ulaşmışlar ve Abdülhamit’i tahttan indirmişlerdir. Bu dönemde izlenen dış politikadaki genel amaçta önceki ile aynı olup, imparatorluğun ayakta kalabilmesini sağlamak için büyük devletlerden destek almak yönünde olmuştur. Ancak Osmanlı uluslararası alanda yalnızlığa itilmiştir. Almanya ile ittifak 1918 I. Dünya Savaşı sonuna kadar sürmüştür.

II. Meşrutiyet Dönemi Dış İlişkileri

  • 1908-1909 Dönemi
  • 1909-1912 Dönemi
  • 1912-1914 Dönemi

olarak üçe ayrılarak incelenmiştir.

1908-1909 Dönemi: Bu dönemde Osmanlı devlet adamları Balkanlarda ortaya çıkan krizlerin çözümü için dış güçlerin desteğini aramış fakat istenilen desteği bulamamışlardır. Büyük devletlerin dönemin hassas dengelerinin bozulmasını istememelerine rağmen dengeler bozulmuştur ve başta Balkan Savaşları olmak üzere birçok felaketin gelmesi de hızlanmıştır.

1909-1912 Dönemi: Bu dönemde yönetim kuvvetli bir idari mekanizmayla devletin bütünlüğünü korumayı hedeflemiştir.

Osmanlı devleti bu dönemde İngiltere, Almanya ve Fransa ile kapitülasyonlar ve Bağdat demir yolu sorunu ile uğraşırken içeride 31 Mart Olayı ortaya çıkmıştır. Bu olay İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne muhalefet edenlerce çıkarılmıştır. Bu ayaklanma neticesinde, olayların sorumlusu tutulan Abdülhamit tahttan indirilmiştir.

İttihat ve Terakki Cemiyeti (İTC): 1889’da kurulmuştur. İkinci Meşrutiyet’in ilan edilmesinde büyük rol oynamıştır. 1908-1918 yıllarında devlet yönetimine hakim olan siyasi örgüttür. 1913-1918 yılları İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin tam iktidar olduğu dönemdir. 1908-1913 yılları arasında ise iktidarı denetleyen bir fırka (parti) haline gelmiştir. Başlangıçta gizli bir dernek olarak kurulan örgüt, anayasal yönetimi savunmakta idi. 2. Meşrutiyet’in ilan edilip anayasanın kabul edilmesiyle bu amacına ulaşmıştır. Cemiyetin 1918’de kendini feshetmesinden sonra üyelerinin çoğu Anadolu’ya geçerek Milli Mücadele’ye katılmıştır. İttihatçılar, kendilerinden önce gelen Genç Osmanlıların devamıdır. Daha sonra “Jön Türkler” olarak da adlandırılmışlardır.

Bütün bunların yanı sıra bu dönemde Uşi antlaşmasıyla Kuzey Afrika’daki son toprak parçası olan Trablusgarp İtalya’ya bırakılmıştır. Ayrıca bu antlaşmayla Ege’deki On İki Ada da geçici olarak İtalya’ya bırakılmıştır.

Bu dönemde İtilaf devletleriyle iyi ilişkiler kurulmak istense de başarılı olunamamıştır. Balkanlardaki bölgesel güçler Osmanlı’nın zayıflığından yararlanıp kendi aralarında ittifaklar kurmuşlardır. Bu dönem aynı zamanda Balkanlarda ayrılıkçı ve milliyetçi hareketlerin arttığı yıllardır.

İtilaf Devletleri (Müttefik Devletler): Başlangıçta Britanya İmparatorluğu, Fransa ve Çarlık Rusya tarafından oluşturulan savaş blokudur. İtilaf Devletleri Birinci Dünya Savaşı’nda Almanya’nın başını çektiği İttifak Devletlerine karşı savaşmış ve galip gelmiştir. Birinci Dünya Savaşı’nda İtalya daha sonra İtilaf Devletlerine katılmıştır. Çarlık Rusya ise 1917’de Bolşeviklerin iktidara geldiği Ekim Devrimi sonrasında bloktan ayrılmıştır.

İttifak devletleri (Bağlaşma Devletleri): Başlangıçta Almanya, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ve İtalya’dan oluşan devletler grubudur. Kökeni 1882’de kurulan Üçlü İttifak Antlaşması’na dayanır. I. Dünya Savaşı’nda İtalya bu ittifaktan ayrılmıştır. İttifak Devletlerine I. Dünya Savaşı’nda önce Osmanlı İmparatorluğu ardandan Bulgaristan katılmıştır.

1912-1914 Dönemi

Balkan Savaşları ve Sonuçları: Balkan Savaşları’na genel olarak bakıldığında bu savaşlar sonrasında Osmanlı’nın Meriç Irmağı’nın batısındaki tüm topraklarını kaybettiği görülmektedir. Kaybedilen bu topraklarda azınlık olarak kalan Türk ve Müslüman unsurların dil, din, eğitim hakları İstanbul ve Atina Antlaşmalarıyla güvence altına alınmıştır. Balkan topraklarının Osmanlı tarafından kaybedilmesiyle buralarda yaşayan Türklerin bir kısmı Anadolu’ya göç etmiştir. Balkan Savaşları aynı zamanda Ege Adaları’nın Osmanlı’nın kontrolünden çıkmasına neden olarak günümüze kadar gelen bazı ihtilaflara da kaynaklık etmiştir.

Bu dönemde içeride Bab-ı Ali Baskını adı verilen darbe ile İttihat ve Terakki mensupları yönetimi tamamen ele geçirmişlerdir.

Bab-ı Ali Baskını: 23 Ocak 1913 tarihinde İttihat ve Terakki Fırkasının önde gelenlerinin Bab-ı Ali’yi basarak iktidara doğrudan el koymalarıyla sonuçlanan hükümet darbesidir. Darbeyi İttihat ve Terakki’nin liderleri Enver ve Talat Paşalar yönlendirmiştir. Bab-ı Ali Baskını, Kamil Paşa’nın görevden istifa ettirilmesi ve Hareket Ordusu komutanı Mahmut Şevket Paşa’nın sadrazamlığa getirilmesiyle sonuçlanmıştır. Sonraki süreçte İttihat ve Terakki tüm yönetime hâkim olmuştur.

Osmanlı-Alman İttifakına Giden Yol: Bab-ı Ali Baskını sonrasında Osmanlı dış ilişkilerinde Almanya yanlısı bir politika izlendiğine dair genel kanılar bulunmaktadır. Bu dönemde büyük devletlerle iyi geçinilmeye çalışılmıştır. İngiltere ve Rusya’ya imtiyazlar verilmiştir. Fransa ile ilişkilerde yumuşama görülmüştür. Bu dönemdeki en büyük krizlerden biri Ermenilerle ilgili olarak yaşanmıştır. Yaşanılan bir diğer kriz ise 1. Ordu’nun başına Alman bir generalin getirilmesi olmuştur.

İngiltere, Rusya ve Fransa ile yapılan ticari antlaşmalara rağmen bu ülkeler Osmanlı ile ittifak yapmak istememişlerdir. Bunun üzerine İttihat ve Terakki Hükümeti Almanya’ya ittifak teklifi götürmüştür. Önceleri Alman hükûmeti söz konusu teklife sıcak bakmamış, fakat 1914 yılının Temmuz ayında Almanya’nın Çarlık Rusya’ya savaş ilan etmesinden sonra Osmanlı-Alman ittifakı 2 Ağustos 1914’te imzalanmıştır.

I. Dünya Savaşı Dönemi Dış Politikası

I. Dünya Savaşı’nın Çıkış Nedenleri:

  1. Sömürgecilik ve emperyalizm,
  2. Almanya’nın güvenlik sorunu,
  3. Avrupa’da bozulan güç dengesi ve uluslararası güvensizlik,
  4. Fransız devrimi ve sonrası gelişmelerin etkileri,
  5. Osmanlı mirası üzerinde çatışma.

Osmanlı Devleti ve I. Dünya Savaşı:

Osmanlı yöneticileri bu tarihte Almanya ile ittifakın neredeyse alternatifsiz olduğu düşüncesindeydi. İttihat ve Terakki yöneticileri Avrupa’nın geleceğinin de Almanya’da olduğuna inanıyorlardı. Dolayısıyla Almanya ile ittifak imzalanmıştır.

I. Dünya Savaşı Sırasında Osmanlıda Yaşanan “Ermeni Sorunu”:

Ermeni Sorunu;1870’lerin başından itibaren başlayan ve özellikle 1877 Osmanlı-Rus Savaş’ından sonra Ermeni milliyetçiliğinin gelişmesi ile daha da kronikleşen bir sorundur. Osmanlı devletinde yaşayan Ermeniler büyük güçlerin kendi çıkarları doğrultusunda kışkırtılmışlar ve bağımsız bir devlet kurma hevesiyle ayaklanma ve benzeri eylemlerde bulunmuşlardır. Bu sebeple Tehcir Yasası çıkarılmış ve bu yasa ile savaş ortamı ve Ermenilerin Ruslarla iş birliği yapma ve bağımsızlık için isyanlar çıkarma gerekçeleri gösterilerek yerel mülki ve askerî yöneticilere, uygun görecekleri kişileri başka yere nakletme yetkisi verilmiştir. Ermeni tehciri ile ilgili uluslararası alanda birçok tartışma bulunmaktadır.

Sovyet Devrimi ve Rusya’nın Savaştan Çekilmesi:

“Bolşevik Devrimi” ya da “Ekim Devrimi” olarak da bilenen “Sovyet Devrimi” Çarlık rejiminin devrilmesinin ardından eski takvime göre Ekim 1917’de başlayan büyük değişimdir. Bolşevik Devrimi’nden sonra, yeni hükûmet, İttifak Devletleri ile 3 Mart 1918’de Brest-Litovsk Antlaşması’nı imzalamıştır. Bu antlaşma ile Rusya, Doğu Anadolu’yu boşalttığı gibi 1878 Berlin Antlaşması’yla Çarlık Rusya’nın işgal ettiği Kars, Ardahan ve Batum’u Osmanlı Devleti’ne geri vermiştir.

Amerika Birleşik Devletleri’nin Savaşa Girmesi ve Wilson’un 14 İlkesi: Almanya’nın Amerikan gemilerini uluslararası sularda batırması ve Meksika ile Japonya’yı Amerika’ya karşı kışkırtması sebebiyle Amerika Almanya’ya 6 Nisan 1917’de savaş ilan etmiştir.

ABD Başkanı Wilson daha savaş sonrası düzen ile ilgili ilkeler yayınlamıştır. Bu maddeler; barışta ve savaşta açık denizlerde seyir serbestliği, uluslararası ticarette engellerin kaldırılması, ulusal silahlanmanın iç güvenliğin gerektirdiği ölçü ve düzeyde tutulması, sömürge yönetimi altındaki ulusların hak ve isteklerinin, sömürgeci devletlerin hak ve istekleri ölçüsünde dikkate alınması ve büyük küçük her devletin bağımsızlığını ve toprak bütünlüğünü karışlıklı güvence altına almak amacıyla uluslararası bir örgütün kurulmasını içermektedir. Osmanlı Devleti ile ilgili olan 12. maddede ise Türk bölgelerinin egemenliğinin güvence altına alınmasını, imparatorluk içindeki öteki uluslara can güvenliği ve özerk gelişme olanaklarının sağlanmasını, Boğazlardan sürekli geçiş özgürlüğünün uluslararası güvence altına alınmasını önermektedir.

I. Dünya Savaşı’nın Sonu:

Amerika’nın savaşa girmesinin etkisiyle savaş İtilaf Devletlerinin lehine sonuçlandı. İtilaf Devletleri Osmanlı Devleti ile 10 Ağustos 1920’de çok ağır şartları olan 433 maddelik Sevr Barış Antlaşmasını imzalamıştır. Antlaşma imzalandığı dönemde devam eden Mustafa Kemal liderliğindeki Türk Kurtuluş Savaşı Türklerin galibiyetiyle sonuçlanınca koşullar değişti. Sevr yerine 24 Temmuz 1923’te Lozan Antlaşması imzalanıp, uygulamaya konduğundan Sevr Antlaşması yürürlüğe girmemiştir.