TÜRK DIŞ POLİTİKASI II - Ünite 4: 1997’den Lüksemburg Zirvesi’ne Türk Dış Politikası Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 4: 1997’den Lüksemburg Zirvesi’ne Türk Dış Politikası

Yunanistan ve Kıbrıs İle İlişkiler

Soğuk Savaş sonrasında Balkanlar, Kafkaslar ve Orta Asya ülkelerinin pek çoğu Batı ile yaklaşmayı politikaları izlemiş ve bunun için Batı kökenli kurumlarda yer almayı önemseyen bir politika izlemişlerdir. Türkiye’nin Yunanistan ile arasındaki ilişkilerdeki gerginlik, Türkiye’nin AB ile olan ilişkilerini de olumsuz etkilemiştir.

1997 yılında yapılan NATO zirvesinde, Türkiye ile Yunanistan arasındaki sorunların çözülmesi için yapılan toplantıda, her iki ülke pozisyonlarını değiştirmeden birer adım geri çekilerek tansiyonun düşürülmesini sağlamışlardır. 1997 AB Lüksemburg zirvesinde, Türkiye’nin AB ile ilişkileri kopma noktasına gelmiştir. Yunanistan, Türkiye ile olan sorunların çözülmesi için AB değerli olduğunu anlamıştır ve AB içerisinde olan muhalif durumunu yumuşatma kararı almıştır.

PKK terör örgütü liderinin Kenya’da Kıbrıs Rum Kesimine ait bir pasaport ile yakalanması, iki ülke arasındaki ilişkileri ciddi bir krize sokmuştur. 1999 yılında olan Marmara depreminde, Yunanistan yardım göndererek iki ülke arasında olumlu bir havanın esmesine neden olmuştur.

Türkiye’nin Kıbrıs politikası, 1997 sonrası AB ile ilişkilerini çerçevesinde şekillenmiştir. Yunanistan ile Güney Kıbrıs ortak bir savunma sistemi kurmak istemiştir ve Rusya’dan füze savunma sistemi sipariş vermişlerdir. Bu durum NATO ve ABD’nin tepkisini çekmiştir. Türkiye, KKTC’ye yönelik bir saldırıyı kendisine yapılmış sayılacağını açıklamıştır.

ABD, Kıbrıs sorununun çözümü için bir konfederasyon tezini ortaya atmıştır. BM de bu konu hakkında yoğun çaba harcamıştır. Rumların AB’ye tam üyelik başvurusu, Rumların çözüm için ellerini güçlendirmiştir. Rumların AB üyeliği, KKTC ile Türkiye’nin ilişkilerini daha da güçlendirmesine neden olmuştur.

Refah-Yol İktidarı ve Dış Politikada Çeşitlilik

1995 seçimlerinden sonra Necmettin Erbakan’ın partisi birinci olmuştur. TBMM’de hükümetin kurulması için koalisyon kurulması gerekiyordu. Necmettin Erbakan ile Tansu Çiller birlikte hükümeti kurmuşlardır. Hükümetin dış politikası, İslam ülkeleri ile olan ilişkilerin ön plana çıkarılması ve aynı zamanda AB ile olan ilişkileri daha da geliştirmesine hedefliyordur.

Başbakan Erbakan ilk yurtdışı gezisini İran’a yapmıştır ve bazı ikili anlaşmalar imzalanmıştır. Bu durum ,ABD’nin tepkisini çekmiştir. Erbakan hükümetinin dış politikaları ülkede tepkiler doğurmuş ve 11 ay sonra Erbakan görevden istifa etmek zorunda kalmıştır.

Erbakan hükümetinin dış politikaları ABD ve İsrail tepkisine de neden olmuştur. Erbakan hükümeti bu dönemde İsrail’e karşı sert eleştiriler yapmıştır.

Erbakan hükümeti İslam ülkeleri ile olan ilişkileri kurumsallaştırmak amacıyla birtakım girişimlerde bulunmuştur. İslam ülkeleri arasında kalkınmanın gerçekleşmesi, ekonomik ve siyasi işbirliklerinin artması amacıyla D-8 örgütü kurulmuştur. İş birliği çerçevesinde sağlık, ekonomik, sanayi ve daha birçok konularda çalışmaların yapılması hedeflenmiştir. D-8 birliği bölgesel bir yapılanmadan daha çok küresel bir yapılanmadır. Erbakan hükümetinin dış politikaları, iç politikada rejim tartışmalara neden olmuştur.

AB’nin Gelecek Planı: Gündem 2000

Orta ve Doğu Avrupa ülkeleri güvenlikleri için NATO üyesi olmayı, demokrasi ve insan hakları için de AB’ye üye olma çabası içerisine girmişlerdir. NATO, Rusya’nın itirazlarına rağmen bu ülkelerin üyeliğini desteklemiştir. Fransa-Almanya liderliğinin egemen olduğu AB de bu ülkelerin ilgisini gayet olumlu karşıladı. 1993 yılında AB’ye üye olmak için ön koşulların açıklandığı “Kopenhag Kriterleri” yayımlandı.

AB vizyon çalışması nedeniyle bir komisyon kurulmasını kamuoyu ile paylaştı. Bu vizyon çalışmasının “Gündem 2000” olarak isimlendirilmiştir. Sunulan rapor, AB’ye üye olmak isteyen ülkelerin bir çoğunda olumu bir şekilde karşılanmıştır. Fakat Türkiye, bu durumu hayal kırıklığı ile karşılamıştır. Bu komisyon Türkiye ve Güney Kıbrıs için diğer aday ülkelerden ayrı değerlendirme yapmıştır. Komisyon Kıbrıs adasının tek otoritesinin Güney Kıbrıs olduğu vurgulayarak üyelik görüşmelerinin başlayacağını duyurmuştur.

Gündem 2000’de yapılan değerlendirmelerde Türkiye’nin iç politikaları ile alakalı eleştiriler yapılmıştır. Türkiye ile olan ilişkilerin Gümrük Birliği alanında ilerlemesinin istendiği belirtilmiştir. Gündem 2000 raporunu AB için remi bir belgeye dönüşmesi 1997’deki Lüksemburg Zirvesinden kesinleşmiştir.

Lüksemburg Zirvesi ve AB İle Kriz

Refahyol hükümetinin düşmesinden sonra kurulan Mesut Yılmaz hükümeti, AB ile ilişkilerin iyi olması için AB üyesi ülkelere geziler gerçekleştirmiştir. Almanya’nın Türkiye’ye destek vereceğine ilişkin beklenti iki ülke arasında daha sonra bir krize dönüşmüştür. AB, Lüksemburg Zirvesinden sonra Türkiye’nin üyeliğinin gerçekleşmesinin zor olduğunu belirtmiştir.

Lüksemburg Zirvesinden sonra Orta ve Doğu Avrupa ülkelerini bir çoğu için üyelik görüşmelerine başlanmıştır. Ayrıca 1998 sonunda “ilerleme raporları” oluşturulması kararlaştırılmıştır. Türkiye için bu zirve tam bir hayal kırıklığı olmuştur. Türkiye’ye aday statüsünün verilmemesinin nedeni olarak politik ve ekonomik durumlar gösterilmiştir. Zirve sonucunda Kıbrıs konusunda alınan kararlar da Türkiye’yi rahatsız etmiştir. Yunanistan, Güney Kıbrıs’ın üyeliğini bir şantaj aracı olarak AB’ye uygulamıştır. AB üyesi ülkeler Türkiye ile özel ortaklık kurulmasına yönelik öneriler getirdikleri zaman ise Türkiye bu öneriye şiddetle karşı çıkmıştır. AB ise Türkiye’nin zirveden çıkan kararları doğru bir şekilde analiz edemediğine dair açıklamalar yapıyordu.

1998 yılından yayımlanan AB ilerleme raporunda Türkiye’nin genişleme sürecinde yer alacağı ifade edilirken Ankara’nın memnun kalacağı bir metin yazılması fikri benimsenmiştir. 1998 yılında Almanya’da yapılan seçimler sonucunda iktidarın değişmesi, Türkiye’nin AB üyeliğine daha olumlu bakabilecek bir hükümetin kurulması, Türkiye-AB ilişkilerini olumlu etkilemiştir Almanya’da yeni hükümetin kurulmasından sonra gerçekleşen Köln zirvesinde Türkiye’nin adaylığı resmi olarak onaylanmamıştır.

İlerleme raporunda Türkiye’nin Kopenhag Kriterleri çerçevesinde çok eksiklileri olduğu ifade edilmiştir. Raporda ana konular demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan hakları ve Kıbrıs meselesi olmuştur.

Terör, Su ve Suriye

1984’de terör örgütü PKK’nın silahlı eylemleri ve Komşu ülkelerin terör örgütüne lojistik destek, Türkiye’nin ciddi tepki göstermesine neden olmuştur. Suriye ile olan ilişkiler bu dönemde çok ciddi zarar görmüştür. İki ülke arasında terör dışında su yoları ve sınırlar konusunda önemli tartışmalar yaşanmıştır. Suriye’nin PKK’ya yönelik desteğini sürdürmesi durumunda Türkiye’nin askeri güç kullanımını içeren kararlı tutumu 1998 yılından dile getirilmiştir. Suriye’nin Abdullah Öcalan’ın Suriye’de olmayacağını açıkladıktan sonra Türkiye ile Suriye arasında teröre karşı iş birliği anlaşması başlamıştır.

Abdullah Öcalan Suriye’den Rusya kaçmıştır. Daha sonra İtalya’ya gitmiştir. İtalya hükümeti Türkiye’de idam cezası olduğu için Abdullah Öcalan’ı geri iade etmek istememiştir. AB bu konuda İtalya’ya destek vermiştir. ABD, İtalya’nın bu tutumunu açıkça eleştirmiştir. İtalya terör örgütü liderini Almanya’ya göndermek istemiş ama Almanya kabul etmemiştir. Abdullah Öcalan sırasıyla Yunanistan ve oradan da Kenya’ya gönderilmiştir. AB’nin Türkiye aleyhine olan bu tavrı ilişkiler üzerinde ciddi zararlar oluşturmuştur.

Almanya’da İktidar Değişikliği: KOHL, SCHRÖDER, FISCHER

Türkiye ile Almanya ile olan ilişkiler her zaman çok yönlü olmuştur. Almanya, AB’nin içerisinde en önemli olan ülkelerin başında gelir. Almanya’da ki yoğun iş gücü zamanla Almanya tarafından bir tehdit olarak görülmüş ve ilişkiler değişime uğramasına neden olmuştur.

Almanya’da olan Hristiyan Demokratlar, Türkiye’nin Avrupa’dan farklı değerlere sahip olduğunu söyleyerek, Türkiye’nin AB üyesi olmasını engellemek istemişlerdir.

Almanya’da iktidara gelen SPD ve Yeşiller Türkiye’nin AB üyeliğinin Almanya için bir sorun olmayacağını dile getirmişleridir. Alman Hükümeti, Avrupa’yı din eksenli bir birlik olarak görmediklerini AB’nin bir değerler ve çıkarlar birliği olduğunu söylemişlerdir. Türkiye ile AB ilişkileri Almanya’daki seçimlerden sonra daha olumlu bir hava içinde sürdürülmüştür.