TÜRK HALK ŞİİRİ - Ünite 4: Dini-Tasavvufi Türk Edebiyatının Oluşumu,Gelişimi Ve Orta Asya'daki Temsilcileri Özeti :
PAYLAŞ:Ünite 4: Dinî-Tasavvufî Türk Edebiyatının Oluşumu, Gelişimi ve Orta Asya’daki Temsilcileri
“Dinî-Tasavvufî Türk Edebiyatı” Kavramı
Türklerin Müslümanlığı kabulüyle birlikte bu dini, medeniyetlerini, ilmini ve ideolojisini tanımak ve anlamak için Kur’an dili Arapça ve edebiyat dili Farsçayı öğrenme gerekliliği ortaya çıkmıştır. Bu dilleri öğrenmek Türklerin İslam Dünyasındaki “liderlik” hamlelerini de kolaylaştırmıştır.
Bu çağlara kadar koşuk (şiir/nazım), ilahî (dini, ahlaki şiir) ve destan lar (kahramanlık edebiyatı türleri) üreten Türkler, artık İslamiyet’ i kabul eden milletlerin ortak bir edebiyatı haline gelen bambaşka bir edebiyat yaratmışlardır. Bu edebiyat; dilde, şekilde, edebî türde, sanat anlayışında, konu seçiminde, kültür ve ideolojide önemli ölçüde ortaklıklar sergilemiş, millîliği ise ancak bu ortak değerler arasında gösterilen milli şahsiyetlerle sağlanmıştır.
Bu devirde Türkler için hâkim unsur olan Türklük, beraberinde Müslüman olan herkese uluslarası bir tolerans ve hoşgörüyü de getirmiş, böylece Türk-İslâm medeniyeti kurulmuştur. Bu İslâmi dönemde ortaya çıkan Türk edebiyatı dinî, tarihî, kültürel, edebî, coğrafî, sosyal bakımlardan farklı bir hayatı yansıtmıştır.
Bu Edebiyatı Oluşturan Unsurlar: Fikir Kaynağı: İslami inancını fikrî düşünceyle birleştiren tasavvufun Türkler arasında da yaygınlaşmaya başlaması fikrî ve zühdî (zevkten uzak, ibadete dayalı) açıdan önemlidir. Orta Asya’ daki şiirlerin fikrî kaynağı tasavvuftan gelmektedir. Tasavvuf, vahdetî vücud ve vahdetî şuhûd prensibine dayanır ve “varlığın birliği” fikrini işler. Vahdetî vücud prensibi, Allah’ tan başka varlığın olmadığı, her şeyin onun tecellisi olduğu görüşünü; vahdetî şuhûd prensibi ise sâlikin her şeyi Allah’ın tecellisi olarak görmesi durumunu vurgular.
Hikmet geleneğinin ortaya koyduğu dinî tasavvufî eserler, Dinî Tasavvufî Türk Edebiyatı disiplininin temelini oluşturmuştur. Bu edebiyatın temel ideolojisi; inanmak, birlik ve beraberlik, millî mefkûreyi merkezden muhite götürmek ve genişletmek, paylaşmak, paylaştırmak, hoşgörülü, müşfik ve adaletli olmaktır. Bu edebiyat, Orta Asya’ da mutasavvıf-şair Ahmed Yesevî ile yerleşmiş ve kabul görmüştür. Ahmed Yesevî ve dervişleri göçebe çadırlarında ilahîler, nâ’ tlar (Hz. Muhammet’ e övgü eserleri), münâcaat lar (Allah’ a yakarış eserleri) söylemişler; Kur’ an ayetleri okumuşlar; Allah rızası için iyilikler yapmışlardır. Bunlar, Oğuzlarda kopuzla şiir söyleyip destan anlatan sanatçılar olan ozan lara benzetilerek kabul görüyor ve dediklerine kolayca inanılıyordu. Ahmed Yesevînin ortaya koyduğu tavvufî normlar sonraları Anadolu ve Balkanlara da geçmiştir. Anadolu’ya gelen; Yesevî ve Hayderî dervişleri, Yesevî etkisini Mevlâna Celâleddini Rûmî, Hacı Bektaş Velî, Sultan Veled, Ahmet Fakih, Şeyyad Hamza, Yunus Emre, Abdal Mûsâ, Kaygusuz Abdal gibi şairlere de taşımışlardır. Bu tassavufî etki altında, Anadolu’da bu dönemde çeşitli tarikatlar ortaya çıkmıştır. Bu rüzgâr, artık “alp tipi” kahramanlara “gaza mübarekliği” de katarak “gazi tipi”ni yaratmıştır.
Mevlâna Celâleddin Rûmî ve oğlu Sultan Veled’in paralelinde Anadolu’ da XIII. yüzyıl ortalarında ortaya çıkan güçlü mutasavvıf şairler arasında Yunus Emre ve onun takipçileri Âşıkpaşa, Said Emre, Kaygusuz Abdal sayılabilir.
Bu Edebiyatı Oluşturan Unsurlar: Hedef Kitlesi: Her sınıf ve sosyal statüden insana hitap eden bu edebiyatın oldukça heterojen bir hedef kitlesi vardır. Bu yüzden; dil, vezin, nazım şekilleri, nazım türleri bakımından zaman zaman milli zevklere zaman zaman da yüksek zümrenin zevklerine hitap edebilir.
Bu Edebiyatı Oluşturan Unsurlar: Aslî Temaları: Allah’ ın birliği, peygamberler, din ve tasavvuf büyükleri, dinî inanç, vecd, tasavvufî aşk, insan-ı kâmil (olgun kişi), dünyanın faniliği, nefis ve nefis terbiyesi, ferdî ahlâk ve toplum ahlâkı, velayet (velilik), seyh-mürid, ricâlü’l gayb (görünmeyeni görenler), kerâmet, zikir, zühd (dünyadan yüz çevirmek), hâlvet (dünyadan çekilip Allah’a yönelmek), ehl-i beyt (Hz. Muhammet ve ailesi), tayy-i zaman tayy-i mekân (uçmak), çile erbâin (halvete çekilme)
Bu Edebiyatı Oluşturan Unsurlar: Kadrosu: Peygamberler, veliler, bilim adamları, mutasavvıf şairler, nasirler
Bu Edebiyatı Oluşturan Unsurlar: Kaynakları:
- Dini kaynaklar: Kur’an-ı Kerim, tefsir, hadis, akâid, fıkıh, kelam, siyer ve kısas
- Edebi kaynaklar: Göktürk Kitabeleri, eski Uygur metinleri, Divan-ü Lügati’t-Türk, Kutadgu Bilig, Atabetü’l Hakayık, Nehcü’l-Feradis, Divan-ı Hikmet, Fakrnâme, Bakırgan Kitabı, Dedem Korkut Kitabı, atalar sözü kitapları, cönkler ve mecmualar, menakıbnâmeler, velâyetnâmeler, destanlar (Alp Er Tunga, Oğuz Kağan, Ergenekon, Türeyiş, Manas, Battalnâme, Danişmendnâme, Hamzanâme, Saltuknâme, Hz. Ali cenknâmeleri) Hızırnâmeler, mesneviler, fetvalar ve fermanlar
Tasavvuf Kavramına ve Türklerde Tasavvufun Oluşumuna Kısa Bir Bakış
Tasavvuf Kavramı: Kavramın sözlük anlamı ‘Gönlünü Allah sevgisine bağlama’, teknik anlamı ise ‘Zühd ve takva (dinî yasaktan kaçınma) ile ruhu temizleyip Hakk’ın ahlakı ile ahlaklanmak; kendi varlığını Hakk sevgisinde eriterek mâsivâdan ilgiyi kesmek ve bu hal içinde onun emir ve yasaklarına tam bir uyuşla sonsuz mutluluğa ermek’ olarak açıklanabilir.
Tasavvuf İslam dinini yaşama geçirir. Mistisizmle bağıntılıdır. Mistisizmde yaratıcıyı aracısız sezmek vardır. Tasavvufta da Allah, varlığın dışında görülmez, nesnelleştirilmez, onunla oluş bünyesinde beraberlik tesisini gerektirir. Tasavvufta kişinin Hakk’a boyun eğmesi, dünyasını ona göre düzenlemesi, onu duyması, onu yaşaması, kendisini hem dünya hem de ahiret için eğitmesi, Allah’a giden yolda insan-ı kâmil mertebesine ulaşacak yola yönelmesi beklenir. Tasavvuf önce ferdi bir hareket olarak başlamış, sonra sistemleşmiş ve bağımsız bir bilim dalı haline gelmiştir. Tasavvufun merkezini oluşturan ve kişiyi insan-ı kemal mertebesine götüren on kural şöyle sıralanabilir: tevbe (pişmanlık / Hakk’ a dönme), zühd (dünyadan yüz çevirme), tevekkül (Allah’a güvenme), kanaat (tok gözlülük), uzlet (toplumdan ayrı yaşama), zikir (Allah’ı anma), Hakk’a dönme (Allah’a yönelme), sabır (sızlanmama), murakabe (Allah’ın her şeyi gördüğüne inanma), rıza (hoşnut olma)
İslamda tasavvuf dört dönem geçirmiştir:
- Hz. Muhammed ve Asr-ı Saadet Dönemi: Hz. Muhammed hayattadır ve tek mürşittir. Tam bir zühdî hayat hüküm sürer. Daha sonraları Hz. Ali, Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Ebû Derdâ, Ebâ Zer, Abdullah b. Amr, Bilâl-i Habaflî, Selman-i Fârisî, Süheyb-i Rûmî bu hareketin protipleri olarak kabul göreceklerdir.
- Tâbiûn Dönemi: Hz. Muhammed bu dünyadan göç eder; Kur’an, sünnet, kıyas gibi kaynaklar miras bırakılır; Hasan-ı Basrî, Süfyan-ı Sevri, Üveys Karânî, Said b.Cübeyr, Abdullah b. el-Mübarek çevresinde tasavvufî hayatın temelleri atılır.
- Tâbe-i Tâbiun Dönemi: Tabi olanlara tabi olandır ve asr-ı saadetin üçüncü kuşağını oluştururlar.
- İlk Sûfiler Dönemi: İlk sûfî Ebu Haşim el-Kûfi, Şam’da kendi adıyla anılan tekkesini açar. Zunnûn-ı Mısrî, Bâyazid-i Bistâmî, Cüneydi Bâğdâdî, Hâllac-ı Mansur gibi mutasavvıflar onu takip eder. Muhyiddin-i Arabî’nin varlığın tekliği şeklindeki ifade edilen vahdet-i vücûd teorisiyle tasavvuf sistematik bir hâl alır. Tasavvuf düşüncesini esas alan bu gruplar, takip ettikleri yollarla birbirlerinden ayrılmaya başlarlar. Sözlük anlamı ‘yol’ olan tarikatlar da, bu zamandan sonra oluşmaya başlar.
Türklerde Tasavvufun Oluşumu ve Gelişimi: Türkler, İslamiyete tasavvuf hareketinin İslamda kurumsallaştığı ve tarikatların ortaya çıktığı dönemde girmiştir. Tasavvuf, önce Semerkant, Buhara, Fergana gibi çevrelerde oluşmuş, Muhammed Ma’flûk Tûsi, Emir Ali Abû gibi mutasavvıflar yetişmiştir. Ahmed Yesevî ile birlikte tüm Türk çoğrafyasında yaygınlaşmıştır. Karahanlılar’ın X. yüzyılda İslamiyeti kabulü, Türkistan’dan Doğu Anadolu’ya kadar siyasî ve kültür tarihimizi etkilemiştir. Bu dönemde Horasan sûfî hareketinin merkeziydi. Mâverâü’n-nehr İslamlaştıktan sonra Türkistan’da görülmeye başlamıştır. Hicrî III. Yüzyılda Hemedan, Nişabur, Merv’den sonra IV. yüzyılda Buhâra ve Fergana da da mutasavvıflar artmıştır. Buralardan gelen dervişler, göçebe Türkler arasına girip onlara şiirle yaklaşmış, zühd ve takva öğretmişlerdir. Bunlar eski ozanların yerini almış “Baba”, “Ata” olarak anılmışlardır. Bunlardan en etkili olan sûfî, öz Türkçe şiirler yazan ve şöhreti tüm Türkİslam dünyasına yayılan Hoca Ahmed Yesevî olmuştur. Yesevî halifeleri, Cengiz istilası sırasında Anadolu’ya gelmiş, Türklere islamiyeti sevdirmişlerdir. Yesevî’ nin manzumeleri Anadolu’da Yunus tarzı’nın doğmasında etkili olmuştur. Onun takipçileri olan Yunus Emre ve Kaygusuz Abdal, Türk düşünce tarihinde önemli bir yer edinmişlerdir. XIII. yüzyılın bu tasavvufî faaliyetleri, beylikler döneminde de sürmüş, dönemin beş büyük tarikatini ortaya çıkarmıştır: Mevlevîlik, Nakşıbendilik, Bektâşilik, Rifaîlik ve Hâlvetîlik.
Dinî-Tasavvufî Türk Edebiyatının Orta Asya Sahasındaki Tarihî Seyrine Kısa Bir Bakış
Türkler göçebe dönemlerinde Gök Tanrı inancını güderken kendilerini Allah’a adamış olan mutasavvıfların gücü ve kerametine de saygı duymaktaydılar. VIII. asır itibariyle de boy, kabile, aşiret gibi farklı gruplar halinde İslamiyeti kabul etmeye başlamışlardır. Karahanlıların İslamiyeti kabul edip ilk Türk-İslam devletini kurmasını takip eden dönemlerde Türkler kitleler halinde müslüman olmaya başlamışlardır. Artık hayatlarında tasavvufî düşünce ve inanış da etkili olmaya başlamıştır. Sufîliğin yayılması, tarikat mensuplarının toplanıp tören yaptıkları yerler olan tekke lerin devlet adamları tarafından desteklenmesiyle hız kazanmıştır.
Dinî-Tasavvufî Türk Edebiyatı’nın ilk örnekleri Yusuf Has Hacib’in Kutadgu Bilig ve Ahmed Yesevî’nin Divan’ı Hikmet ile Fakr-nâme adlı eserleridir. Bu edebiyatın ilk eseri olan Kutadgu Bilig , didaktik ve alegorik bir tarza sahiptir. Siyasetname özelliği de gösteren eser, kutlu ve mutlu olmak için öğütler vermektedir. Türk toplumunun dini yaşayışı, Allah’ın varlığı ve birliği, devlet-i ebed müddet ülküsü, adaleti, birlik ve beraberliği, vatan ve millet sevgisi, hoşgörüsü, devlet başkanının teb’asına karşı olan görevleri ve adaletli davranması, teb’aanın da devletine karşı her konuda kusur yapmaması gerektiği konularında bilimsel verilerle doludur. Ahmed Yesevî’nin Divân-ı Hikmet’ i, “hikmet” adı verilen şiirlerini içerir, Fakr-nâme’ si ise tarikat adabını, usulünü, erkânını, olgun bir şeyhin ve dervişin özelliklerini anlatır.
Dinî-Tasavvufî Türk Edebiyatının Orta Asya’ daki başlıca temsilcileri şöyle sıralanabilri: Necmeddin Kübra, Yusuf Hemedani, Cafer Sadık, Yusuf Has Hacib, Ahmed Edib Yükneki, Ahmed Yesevi, Mansur Ata, Muhammed Danişmend, Hakîm Süleyman Ata, Abdulhalik Gücdevani, Nasuriddin Rabgûzî, fiah İsmâil Safavî/Hatayî, Devlet Mehmed Âzadî, Mahdumkulu.
Dönemin Belli Başlı Mutasavvıfları
Ahmed Yesevî: İslam esaslarını, tarikat âdab ve erkânını sade bir dille ve Türk halk edebiyatından alınmış nazım şekilleriyle yazdığı manzumelerle anlatmıştır. “Hikmet” adı verilen bu manzumeler, dervişleri aracılığıyla Türk coğrafyasına yayılırken, Yesevîlik de bir tarikat hâlini almıştır. Yesevî tarikatında şiirlerin sazla söylenmesi, dini danslar yapılması, güzel sanatlara eğilimi olan Türkleri etkilemiş ve İslamiyet’e ilgi duymalarına sebep olmuştur. Yesevî’nin şiirleri didaktik (öğretici)tir. Ayrıca lirizm de taşıyan bu şiirlere “Hikmet” adı verilmiş ve bunların tamamı “Divân-ı Hikmet” adı altında toplamıştır. Diniahlakî öğütler, Allah’a olan kulluk borcunu ödemesi, Allah ve Hz. Muhammed sevgisi, ahiret âlemi gibi konuların ele alındığı bu şiirler, Hakâniye Türkçesi ile yazılmıştır. Anadolu’nun Türkleşmesi ve İslamlaşması bağlamında görevlendirilen Alp Erenlerden Horasanlı Hacı Bektaş Velî de Ahmed Yesevî’nin etkisi altında idi. Hacı Bektaş Velî’nin tasavvufî içerikli eseri Makalât , ‘Ahmed Yesevî’nin Divân-ı Hikmet’i niteliğindedir. Her ikisi de, Türk milletinin birlik ve beraberlik içinde olmaları için çalışmışlardır. Anadolu ve Balkanlar’da yetişen diğer mutasavvıflar da Ahmed Yesevî yolunda yürümüşlerdir.
Ahmed Yesevî’nin iki önemli eseri vardır: Divân-ı Hikmet ve Fakrnâme’dir.
- Divân-ı Hikmet: Ahmed Yesevî’nin “Hikmet”lerini içerir. Hikmetler, Türkler arasında bir düşünce birliği sağlaması bakımından çok önemlidir. Eserde dini telkinlerin yanı sıra, bütün şiirlerin millî unsurlarla örülü olduğu görülür. Örneğin, Yesevî’nin adı veya mahlâsı her Hikmet’in son dörtlüğünde verilmiş olmakla beraber şiirin mesajı son dörtlüğe bırakılmıştır.
- Fakr-nâme: Edebiyatımızda Fakr-nâme geleneği, Ebu’l-Hasan Harakani ile başlamış, Ahmed Yesevi ve Âşık Paşa ile devam etmiştir. Bu bakımdan eserin önemi on birinci asır itibariyle süregelmiştir.
Süleyman Hakim Ata: Hoca Ahmed Yesevî’nin halifesi ve mürididir. Süleyman Hakim Ata (Bakırgan)’ya ait olduğu söylenen üç eser vardır: Bakırgan Kitabı, Âhir Zaman Kitabı ve (Bibi) Meryem Kitabı. Süleyman Bakırganî’nin şiirlerinde hâkim olan üslup, Yesevî’nin “Divân-ı Hikmet” üslûbudur. Sade bir dille şiirler yazmış ve bu şiirlerde Allah,peygamber ve Veliyullah’a duyduğu sevgi, vecd ve muhabbetten söz etmiştir. Ayrıca, cennetin nimetlerinden ve hoşluğundan, cehennemin korkunç azaplarından da söz etmiş; Hızır Aleyhisselâm’a da oldukça önemli bir yer ayırmıştır.
Şâh İsmâil Safavî Hatayî: Şah İsmâil, hem Divân tarzında, hem halk şiiri, hem de dini-tasavvufi Türk Edebiyatı sahasında şiirler vermiştir. Anadolu’daki Şii-Alevî kesimi üzerinde etkili olup imajı bugün de devam eden bir şair ve devlet adamıdır. Hurûfi inanışların etkisi altında da kalmıştır.
Devlet Mehmed Âzâdî: Türkmenlerin büyük şairi Mahdumkulu’nun babasıdır. Firdevsî, Hoca Ahmet Yesevî, Nizamî, Sâdî, Câmî, Nevaî gibi şairlerin etkisinde kalmıştır. Şiirleri “Vagz-ı Azad” adlı eserde toplanmıştır. Bu eser, “Hekayatı Cabir Encar”, “Rubagıyet Ezruyı ve Doga” adlı bölümlerinden ve birkaç şiir, mesnevî, rubaî ve gazelden ibarettir. Vagz-ı Azad dört bölümden oluşmaktadır. Eserin üçüncü bölümü âlimler ve âli ilim üzerinedir. Şâir, âlimlerden insanlığı, şeriatı halka anlatmalarını ister.
Mahdumkulu: Devlet Mehmed Azadi’nin oğludur. XVIII. yüzyıl Türkmenistan’ında yaşamıştır. Bir Ahmed Yesevî ve Yunus Emre takipçisidir. Mahdumkulu’nun Divânı, Yunus Emre Divânı ile büyük benzerlikler gösterir. Eserlerinde İslam dininin itikat, ibadet ve ahlakî ilkelerini işlemiştir.