TÜRK HALK ŞİİRİ - Ünite 10: XIX.ve XX.Yüzyıllarda Aşık Şiiri Özeti :
PAYLAŞ:Ünite 10: XIX. ve XX. Yüzyıllarda Aşık Şiiri
XIX. Yüzyıl Âşıkları Ve Özellikleri
Bu yüzyılda divan şiiri alanında İzzet Molla, Enderunî Vasıf, Lefkofçalı Galib, Hâlet, Leylâ Hanım, şeref Hanım, vb. yetişmiştir. Tasavvufî Türk halk şiiri alanında ise Zekâî Mustafa, Selâmi Mustafa, Kuddusî Ahmed, Türabî dikkatimizi çekmektedir. Bu yüzyılın belki de en önemli özelliği, bat› etkisinde kalarak şiirler yazan pek çok şairin ortaya çıkmasıdır. Âkif Paşa, Namık Kemal, Ziya Paşa, İbrahim Şinasi, Abdülhak Hamid, Recaizade Mahmud Ekrem, bu şairlerdendir. Âşık edebiyatı alanında da; Agâhî, Bedrî, Beyoğlu, Bezmî, Celalî, Cevrî, Ceyhunî, Dadaloğlu, Deliboran, Dertli, Devamî, Erzurumlu Emrah, Gedaî, Hengamî, Kamilî, Kemterî, Kusurî, Minhacî, Muhibbî, Nigârî, Nuri, Pesendî, Pinhanî, Ruhsatî, Seyrânî, Seyyid Osman, Serdarî, Sümmanî, fiem’i, fienlik, Tahirî, Tıflî, Veli, Zihnî, vb. yetişmiştir. Bu yüzyılın aşıkları bilim adamları tarafından yüksek lisans, doktora, doçentlik ve profesörlük tezlerinde değerlendirilmiştir.
XIX. Yüzyıl Âşıkları Ve Önemli Temsilcileri
XIX. yüzyılda çok sayıda âşık yetişmiştir. Bu ünitede bunların öne çıkan bazıları etraflı bir şekilde anlatılacaktır.
Bayburtlu Zihnî
1212/1797 tarihinde Bayburt’ta dünyaya gelen Zihnî’nin asıl adı Mehmed Emin (Muhammed Emin)’dir. Hece ve aruz vezniyle yazdığı bütün şiirlerinde Zihnî mahlasını kullanmıştır. Hem aruz hem de hece vezniyle şiirler yazan Zihnî, sağlığında divan tertip ederek bunu saraya sunan ender halk şairlerindendir. Âşıklık ve şairliğinin yanında iyi bir nesir yazarıdır. Gazellerinde Fuzûli, Bakî, Nedîm, şeyh Galip, Erzurumlu Sıdkî, Vecdî ve Hamdî’nin etkisi görülür. Hece ile yazdığı şiirleri fazla değildir. Tokatlı Gedayî ve Bayburtlu Celâlî gibi âşıklar onun etkisinde kalarak şiir söylemiş / yazmışlardır. Eserleri:. Divan-› Zihnî: Oğlu, Sergüzeştnâme-i Zihnî, Kitab-ı Hikâye-i Gâribe.
Çıldırlı Âşık Şenlik
Doğu Anadolu Bölgesi ve Azerbaycan’da tanınan, ünlü saz şairlerimizdendir. Şenlik’in hayatını üç safhada değerlendirmek gerekir. Buna göre birincisi, saz çalmasını bilmeyen şenlik, ikincisi saz çalabilen ve türkülerini saz eşliğinde söyleyebilen şenlik, üçüncüsü ise sazı çıraklarına çaldırtan tarikat mensubu Şenlik’tir. Türk edebiyatına 180 kadar şiirin yanı sıra üç de güzel hikâye (Latif şah, Salman Bey, Sevdakâr şah) bırakan Şenlik’in şiirleri arasında yer alan divanî, koşma, destan, geraylı ve sicillemeleri yeniliklerle doludur. 1913 yılında bir mecliste mat ettiği âşıklar tarafından kendisine içirilen zehirli bir şerbet yüzünden vefat etmiştir.
Dadaloğlu
Oğuzların 24 boyundan birisi olan Avşar boyuna mensuptur. Dadaloğlu, göçebe Avşarlar arasında yetişmiş ve onların sözcüsü olmuş bir âşıktır. Bugün elimizde bulunan 130 kadar şiirinin tamamı hece vezniyledir.
Bunların büyük bir kısmı Avşarlardan yapılan derlemelerle ortaya çıkmıştır. Çok az bir kısmı da yazılı kaynaklarda (cönk) tespit edilmiştir. Şiirleri arasında karşılıklı konuşma havası içinde söylenenler de vardır.
Dertli
Asıl adı İbrahim olan Dertli, 1772 yılında Bolu ilinin Gerede ilçesinin, günümüzde ilçe olan Reşadiye (Yeniçağa) beldesinin Şahnalar köyünde doğmuştur. Dertli, badeli âşıklarımızdandır. İlk şiirlerinde Lütfî, Mısır dönüşü sonrasında söylediği şiirlerinde ise başından geçen çeşitli olaylar sebebiyle Dertli mahlasını kullanmıştır. Hem aruz, hem de hece vezniyle şiirler yazmıştır. Bunlar arasında hece ile söyledikleri daha başarılıdır. Fes ve saz üzerine söylediği şiirleriyle ünlenmiştir. Aruzlu olan şiirlerinin dili ağırdır. şiirlerinin ana temasını din ve tasavvuf, beşerî aşk, sosyal ve toplumsal konular, hiciv ve mizah, tabiat ve tabiat güzellikleri, gurbet, hasret, dert, sıkıntı, vb. oluşturmaktadır. Dertli biraz da mensubu olduğu Bektaşi tarikatının etkisiyle, Hazreti Ali’ye aşkla bağlanmıştır.
Erzurumlu Emrah
Âşığımız, Erzurum ilinin bugün ilçe olan Ilıca beldesinin Tambura (Yeşilyurt) köyünde doğmuştur. Erzurumlu Emrah’ın usta çırak ilişkisi yaşayıp yaşamadığı da bilinmezliklerle doludur. Genel kanaat bir ustaya çıraklık yapmadığı şeklindedir. şiirlerinde Emrah, Emrahî, Şikeste Emrah ve Biçare Emrah mahlaslarını kullanmıştır. Ayrıca, belli coğrafyalarda onun şiirleri halâ söylenmektedir. Erzurumlu Emrah’ın şiirleri, yazılı ve sözlü kaynaklarda yer almaktadır. Erzurumlu Emrah’ın şiirlerinde halk kültürü unsurlarını bulabiliriz. Âşıklık geleneğinin çok güçlü olduğu Doğu Anadolu Bölgesi’nde yetişmiş olan Emrah, saz şiiri tekniğine hâkimdir. Ayrıca medrese öğrenimi gördüğünden, klasik edebiyatın temel bilgilerine de sahiptir.
Seyrânî
1800 yılında Kayseri ilinin Everek (Develi) ilçesinin Oruza (Camîkebir) Mahallesi’nde doğmuştur. Asıl adı Mehmet’tir. Seyrânî hem hece, hem de aruz vezniyle şiirler söylemiştir. Bugün elimizde bulunan 650 kadar şiirinden 500’ü hece vezniyledir. Hece ile yazmış olduğu şiirlerinde dili oldukça durudur. şiirlerinde yaşadığı coğrafyanın dil özelliklerini de bulabiliriz.
Aruzla yazmış olduğu şiirlerinde daha çok gazel, divan, müstezad, kalenderi, şarkı, terci-i bend ve terkib-i bend nazım şekillerini kullanmıştır. Bu tarz şiirlerde dili ağırdır. Seyrânî’nin şiirlerinde bazı edebî sanatların güzel örneklerine de rastlanır. Cinas, Seyrânî’nin şiirlerinde önemli bir yer tutmaktadır. Seyrânî, şiirlerinde atasözleri ve deyimleri ustalıkla kullanmıştır. Bu özellik, onun dile olan hâkimiyetini göstermesi bakımından önemlidir. Seyrânî halk şiirinin pek çok türünde şiirler yazmıştır / söylemiştir. Bunlar arasında ilk sırayı taşlamalar alır. Onun taşlamaları ferdî boyutta değil, toplumsaldır.
Şiirlerinde iki yüzlülük, rüşvet, haksızlık, fakirlik, adalet, bilgisizlik gibi sosyal temaları da işlemiştir. Seyrânî şiirlerinde kendisine yardım eden şahsiyetleri de işlemiştir. Bu özellik, Seyrânî’nin vefa duygusunu göstermesi bakımından son derece önemlidir. Seyrânî’nin yetişmesinde Fuzulî, Yunus Emre, Karaca Oğlan, Âşık Ömer ve Gevherî’nin etkisi büyüktür.
Sümmânî
1860 (bazı kaynaklara göre 1862) yılında Erzurum ilinin Narman ilçesinin Samikale köyünde doğmuştur. Şiirleri hem sözlü hem de yazılı (cönkler) kaynaklarda yer almaktadır. Sümmanî’nin öğrenim durumu hakkında bilgimiz yoktur. Bununla beraber şiirlerinden hareketle iyi bir öğrenim gördüğünü söyleyebiliriz. Badeli âşıklarımızdandır.
XX. Yüzyıl Âşıkları Ve Özellikleri
XX. yüzyıl, âşık şiirinin çok güçlü olduğu bir dönemdir. Bu yüzyılda yüzlerce âşık yetişmiştir. Bunların bir kısmı XIX. yüzyılda doğmuş, XX. yüzyılda ise sanatlarının zirvesine çıkmışlardır.
Bu yüzyılda doğan Ali Gürbüz (1924), Kemalî Bülbül (1928), Âşık İhsanî (Erzurum 1928), Zülfikar Divanî (1928) ve Mustafa Ruhanî (1931) ise hâlen hayattadırlar. Bu yüzyılın en önemli özelliği, âşıkların büyük bir kısmının hakkında sağlıklarında kitaplar, makaleler yayımlanmış, bildiriler sunulmuş ve tezlerin hazırlanmış olmasıdır. onların tanınmasını hızlandırmıştır. Yüzyılın âşıkları şiirlerini çeşitli iletişim araçlarıyla geniş kitlelere ulaştırmışlardır. şiirler başlangıçta plak, daha sonra kaset, en son olarak da CD’lere kaydedilmiştir. Ayrıca internet ortamında da pek çok âşığın sayfası ve şiirleri yer almaktadır.
Âşıklar şiirlerinde geleneğe bağlı kalarak bütün konuları ele almışlar, ayrıca İstiklal Savaşı, Mustafa Kemal Atatürk ile silah arkadaşlarını ve inkılâpları da işlemişlerdir. Âşıkların tamamı şiirlerinde millî bütünlüğü ve ülkenin bölünmezliğini öne çıkarmışlardır. XX. yüzyılda yaşayan âşıkların büyük bir kısmı yurt dışına da çıkmış ve gittikleri ülkelerde programlar yapmışlar ve iletişim araçları aracılığıyla mesajlarını iletmişlerdir.
XX. Yüzyıl Âşıkları Ve Önemli Temsilcileri
Doğu Anadolu Bölgesi
Âşık Murat Çobanoğlu
Çobanoğlu, 01 Kasım 1940 yılında Kars’ın Kaleiçi Mahallesi’nde doğmuştur. Murat Çobanoğlu’nun ustası, babası Gülistan Çobanlar’dır. O, saz çalmasını, âşık makamlarını ve geleneğin edebini, erkânını babasından öğrenmiştir. Babasının dışında Şavşatlı Deryamî, Kağızmanlı Cemâl Hoca, Arpaçaylı Hamit ilhamî ve Ardanuçlu Efkârî onun yetişmesinde emeği olan diğer âşıklardır.
İç Anadolu Bölgesi
Âşık Veysel Şatıroglu
Âşık Veysel, Şatıroğlu soyundandır. Onun doğum tarihi halk takvimine göre güz mevsimidir. Âşık Veysel Soyadı Kanunu’ndan sonra aile lakapları olan Şatıroğlu soyadını almıştır. Yedi yaşında bir gözünü çiçek hastalığından kaybeden Veysel bir süre sonra da diğer gözünü de ahır temizlerken, sarı öküzün boynuzuna kurban vermiştir. Veysel’in âmâ olmasından dolayı ona hayatı boyunca, Kasım, Halil, İbrahim, Küçük Veysel ve oğlu Ahmet yoldaşlık yapmışlardır.
Âşık Veysel’in, İstanbul Radyosu’nda yaptığı canlı yayın büyük beğeni toplamıştır. Ancak bu yayının asıl önemi Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün de onu dinlemesidir. Âşık Veysel, İstanbul Radyosu’nda program yaptığı yıllarda bir de plak doldurmuştur. Kısa bir zamanda plakları çok tutulan Veysel artık her evde, her kahvede, kısacası insanın olduğu her yerde aranan bir âşık olur. Plağa okuduğu ilk türkü ise Emlek yöresinin ünlü ozanlarından Âşık İzzetî’ye aittir. 1950 yılında Âşık Veysel’in hayatını konu alan ve senaryosu Bedri Rahmî Eyuboğlu tarafından yazılan bir film yapılmıştır. Filmin rejisörü Metin Erksan, başrol oyuncuları ise Aclan Sayılgan ve Ayfer Feray’dır. Türk Folklor Araştırmaları Dergisi’nden öğrendiğimize göre 20 Nisan 1952 tarihinde Âşık Veysel için Ankara’da da Aşık Veysel Jübilesi” tertiplenmiştir.
Âşık Veysel, Sivas Maarif Müdürü Ahmet Kutsi Tecer’in yardımıyla Arifiye (Adapazarı), Hasanoğlan (Ankara), Çifteler (Eskişehir), Göl (Kastamonu), Pamukpınar (Sivas) ve Akpınar (Samsun) Köy Enstitüleri’nde saz öğretmenliği yapmıştır. Savaştepe (Âşık, Çanakkale demektedir, Balıkesir olması gerekir.), Erzurum, İstanbul, Malatya ve Adana Köy Enstitüleri’nde ise konserler vermiştir. Âşık Veysel, 1965 tarihinde Türkçeyi güzel kullanmak ve millî kültüre hizmetinden dolayı dönemin Cumhuriyet hükümeti tarafından 500 lira maaşla bağlanır. Veysel bu maaşı ömrünün sonuna kadar alır. Ömrünün sonuna kadar alır. Veysel, son konserini 15 Ağustos 1971 tarihinde Nevşehir’in Hacı Bektaş ilçesinde vermiştir.
Veysel’in elimizde 170 civarında şiiri bulunmaktadır. Veysel bu şiirlerinde köy enstitülerini, halkevlerini, Atatürk ve Cumhuriyeti, içinde yaşadığı toplumun kültürel değerlerini, Sivrialan’ı, Kızılırmak’ı, tabiatı, okul ve hastaneyi, ayrılığı, gurbeti, eşi ve çocuklarına olan sevgisini, hayatında yer eden önemli devlet adamlarını ve vatan sevgisini işlemiştir. Bu arada zaman zaman taşlama türünde de güzel örnekler vermiştir. O sadece şiir yazmamış aynı zamanda konserlerinde halk nesrinin de örneklerini vermiştir. “Tebessüm ederken, düşünme” şeklinde tanımlayabileceğimiz, kısa, nesir şeklinde ve bir tipin etrafında teşekkül eden fıkraların en iyi anlatıcılarından birisi de âşıklarımızdır.
1894 yılında dünyaya gelen ve 1973 yılında iki kapılı hanın kapısını kapatan Âşık Veysel, şu veya bu kesimin âşığı değil 70 milyon Türk halkının saz şairidir. Hatta 70 milyonun değil Türk dünyası dediğimiz Adriyatik’ten Çin Seddi’ne kadar uzanan coğrafyanın, kısacası 300 milyon Türk’ün âşığıdır.
Çukurova Bölgesi
Âşık Osman (Taşkaya) Feymânî
2 Mayıs 1942 tarihinde Osmaniye ilinin Kadirli ilçesinin Afşarlar (Azaplı) köyünde doğmuştur. Osman Taşkaya, daha çok Doğu Anadolu Bölgesi âşıklarında görülen ustaçırak ilişkisi geleneğinde yetişmemiştir. O, Karaca Oğlan geleneğinden yetiştiği için, kendisinin manevî ustası olarak Karaca Oğlan’ı kabul etmiştir. Yazdığı ilk şiirlerini Kadirli’den Âşık Mehmet Cihangiroğlu’na göstermiş, Cihangiroğlu da ona eksiklerini öğretmiştir. Âşık Osman Taşkaya ilk şiirlerinde Çoban Osman mahlasını kullanmıştır.
Bir yaz günü söğüt gölgesinde yattığı sırada rüyasına yaşlı zat girmiş ve üç defa mahlasının Feymânî olduğunu bildirmiştir. Bu saatten sonra da bu mahlasla şiir söylemeye başlamıştır. Feymânî halk şiirinin sevilen türlerinden güzelleme, koçaklama, taşlama, nasihat, mektup, destan ve devriye tarzında yüzlerce şiir söylemiştir. Atışmaları başarılı olup, öğretici niteliktedir. Şiirlerinde işlediği temalar arasında tabiat ve ormanın ayrı bir yeri vardır. Bu konuda yazılmış onlarca şiiri vardır. Şiirlerinde pek çok âşığın dile getirmediği konuları işlemiştir. Feymânî’nin taşlamaları da ünlüdür, hemen hemen her konuda taşlama söylemiştir. Feymânî, Çukurova âşıklık geleneği içerisinde önemli bir yere sahiptir. Fermani ile birlikte yörede saz eşliğinde şiir söyleyen ilk âşıktır. Yine Ferrahî ile birlikte “nisbet î”sini mahlasında o kullanmıştır. Sağlığında adına şenlikler yapılan ilk âşık olma özelliğine sahip olmuştur.