TÜRK İSLAM EDEBİYATI - Ünite 9: Dini Tür ve Konular Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 9: Dini Tür ve Konular

Giriş

Edebiyatımızda tür ve şekil konusu üzerinde tam bir uzlaşma sağlanabilmiş değildir. Bununla birlikte bir edebî ürünün dış yapısı ile ilgili unsurların şekil; muhtevası ile ilgili unsurların da tür kapsamında değerlendirilmesi yaygınlaşmıştır. Dinî türler denildiğinde dinî içeriğe sahip ve türe adını veren aynı konudaki edebî ürünler kastedilmiş olur.

Tarih boyunca din, kimi zaman amaç olarak, kimi zaman da araç olarak edebiyata konu olmuştur. Sanat gayesiyle dini araç olarak kullananlar bir tarafa; dini amaç olarak görenlerin vasıtasıyla zengin bir dinî edebiyat meydana getirilmiştir. Dinî duyguların etkisiyle doğup gelişen bu edebiyatta, çok defa dini tebliğ etme, öğretme gibi pratik hedeflere yönelik olarak sanat değeri zayıf eserlerin yanı sıra fevkalâde sanatkârane bir üslûpla dinî lirizmin zirvesine yükselen eserler de meydana getirilmiştir.

Türk-İslâm edebiyatında dinî türlere baktığımızda en çok türün Hz. Peygamber ile ilgili olarak geliştiği görülür. Allah ile ilgili daha az tür gelişmiştir. Hz. Peygamber’in bir beşer olması sebebiyle kendisini hiç görmeyenler tarafından dahi kolayca anlatılabilmesine karşılık Allah’ın yüceliği ve varlığının insan idrakini aşması, ne kadar çaba gösterilirse gösterilsin O’nun hakkıyla anlatılmasını imkânsız kılmıştır. Dolayısıyla bu alanda gelişen edebî türler, O’nun vahdâniyeti, esma ve sıfatları ile O’na karşı sığınmayı, af dilemeyi içeren edebî ürünlerle sınırlı kalmıştır.

Konusu Allah ve peygamber olan edebî eserler dışında dinî hayatın pek çok veçhesi ile ilgili hayli eser yazılmıştır. Klasik edebiyatın ürünlerini verdiği tarihî ve kültürel ortam, yüzyıllar boyu dinî karakteriyle temayüz ettiğinden, din, edebiyatın hem ilham hem de bilgi kaynağı olagelmiştir. Şairler, yaşadıkları dönemlerde üzüldükleri sevindikleri ve heyecan duydukları her hadiseyi edebî bir form içerisinde kültür dünyamıza kazandırma gayreti içerisinde olmuşlardır. Ramazan ayının coşkusundan, ölen kimsenin ardından duyulan üzüntüye kadar insanı ilgilendiren her hadise, dinî edebiyatımız içerisinde yerini almıştır. Klasik şiir ustalarının birçoğu, asırlarca toplum hayatında yer etmiş ve özellikle törensel içeriğe sahip dinî hadiselerin heyecanını hissedip duygularını nazma dökmüşlerdir. Günümüzde de bu vadide eserler yazılmaya devam etmektedir.

Allah ve Hz. Peygamber ile ilgili türler müstakil üniteler halinde işlendiği için bu ünitede diğer dinî tür ve konular ele alınacaktır. Bu tür ve konuları üç başlık halinde tasnif etmek mümkündür. Birincisi, Mersiye, Maktel, Ramazâniye gibi ortak bir ad altında anılan türler; ikincisi , Kısas-ı enbiyâ, Tezkiretü’l-evliyâ ve Menâkıbnâme gibi biyografik bilgi ihtiva eden yaşam öyküleri etrafında gelişen türler ile Kur’ân-ı Kerîm’in tercüme ve tefsiri, itikat, ibadet, ahlâk vb. konularında yazılan eserler; üçüncüsü de destânî anlatım tarzının benimsendiği dinî konulu eserlerdir.

Dinî Türler

Mersiyeler ve Makteller

Diğer dini tür ve konuları üç başlık halinde tasnif edersek;

a. Mersiye, Maktel, Ramazaniye gibi ortak bir ad altında anılan türler,
b. Kısası enbiya, Tezkiretül evliya ve Menakıbname gibi biyografik bilgi ihtiva eden yaşam öyküleri etrafında gelişen türler ile Kuranı Kerim’in tercüme ve tefsiri, itikat, ibadet, ahlak vb. konularında yazılan eserler,
c. Destani anlatım tarzının benimsendiği dini konulu eserlerdir.

Mersiye: Dini edebiyatımızda bir kimsenin vefatı üzerine duyulan üzüntüyü ifade etmek üzere, ölenin meziyetlerini anlatmak suretiyle yazılan duygu yoğunluğu yüksek manzumelere denir.

Ölenin arkasından söz söyleme geleneği Türk şiirinde “sagu”, Türk halk şiirinde “ağıt” olarak isimlendirilmiştir.

Klasik edebiyatımızda mersiye yazmış önde gelen şairler: Şeyhi, Ahmet Paşa, Necati, Zati Baki, Fuzuli, Hayali, Taşlıcalı Yahya, Nevi, Naili ve şeyh Galib’dir.

Mersiye genel olarak vefat hadisesini ele alırken, maktel sadece Hz Hüseyin’in Kerbela’da şehit edilmesini konu edinir. Mersiye genel anlamda kullanıldığı için aslında her maktel bir mersiye sayılır.

Hadikatüs Süeda isimli eseriyle Fuzuli Maktel türünün en güzel örneğini vermiştir. Lami Çelebi’nin Makteli Hüseyin’i de önemli öneklerdendir.

Ramazaniyye: Ramazan ayı dolayısıyla şairlerin, Padişaha veya devlet büyüklerine yahut dostlarına sunmak amacıyla yazdıkları kaside nazım biçimindeki şiirlere “Ramazaniyye” denir. XVI. Yy’dan itibaren yazılmaya başlanmıştır. Klasik edebiyatımızda bu türün en güzel örneklerini Sabit, Nazım, Nedim, Enderunlu Fazıl ve Enderunlu Vasıf vermiştir. Ramazan münasebetiyle toplumun dindar kesimlerindeki hareketlilik ve buna ilaveten ramazan öncesi ve sonrasında dini hayata mesafeli kişilerin, Ramazanın girmesiyle birlikte Ramazana özgü dindarlıkları şairlerin gözünden kaçmamıştır. Bu tip kimseler “ramazan sofusu” olarak nitelendirilmiş ve dindar kimseleri kıskandıracak derecede alışılmadık davranışları iğneleyici bir üslupla dile getirilmiştir.

Gazavatname: Düşmanlara karşı mukaddes değerler uğruna yapılan savaşların anlatıldığı eserlere denir. Tek bir savaş anlatılmışsa gazaname, birden fazla savaş anlatılmışsa gazavatname şeklinde isimlendirilir. İlk örnekleri Arap edebiyatında görülür. Arap edebiyatında savaşları ve bu savaşlarda gösterilen kahramanlıkları anlatan eserlere megazi denmiştir.

Gazavatnameler edindikleri konulara göre üç grupta incelenebilir:

a. Padişahlardan birinin hayatını esas alarak onun zamanında meydana gelen olayları mensur ya da manzum olarak anlatan Selimname, Süleymanname gibi eserler,
b. Vezirlerin veya ünlü komutanların gazalarını tasvir eden gazavatnâmeler. Bu tip eserlerde çoğunlukla Barbaros Hayrettin Paşa, Köprülü Fazıl Ahmet, Özdemiroğlu Osman gibi bazı paşaların şahsiyetleri ele alınmıştır.
c. Bir seferi veya bir kalenin fethedilmesini konu edinen gazavatname, fetihname ve zafernameler.

Fetihnameler: İslam ve Türk İslam devletlerinde fethedilen beldeleri, kazanılan zaferleri haber veren mektup ve fermanlarla bu fetihleri anlatan tarihi eserlerin genel adıdır. Fetihnameler bazen “zafername”, “beşaretname” bazende “tehditname” diye anılmıştır.

Osmanlı Devletinde fetihler, büyük zaferler, özellikle Hristiyan dünyasına karşı kazanılan başarılar “name-i hümayun” kategorisinde değerlendirilebilecek fetihnamelerle İslam devletlerinin hükümdarlarına bildirilmekteydi.

  • Kıvami’nin Fetihname-i Sultan Mehmet’i
  • Sa’yi’nin Fetihname-i Bağdat’ı
  • Muradi’nin Fetihname-i Hayrettin Paşa’sı

Nabi’nin Fetihname-i Kamaniçe’si fetihname türüne örnekler olarak gösterilebilirler.

Kısas-ı Enbiya: Hz Âdem’den Hz Muhammed’e kadar gelip geçen peygamberlerin hayat hikâyelerinin anlatıldığı eserlere verilen isimdir. Arap edebiyatı yazılan ilk kısası enbiyalar, Kisai’nin Kitabu Kısasıl Enbiya ile ondan sonra yazılan Salebi’nin Kısasül Enbiya (Araisul-Mecalis) eseridir. Son dönemlerde yazılan Peygamber kıssalarının e meşhuru, Ahmet Cevdet Paşa’nın Kısası Enbiya ve Teravihi Hulefa’sıdır.

Tezkiretül Evliya: Tezkire, bazı meslek sahipleri için yazılan biyografik eserlere verilen isimdir. Veliler tezkiresi anlamına gelen Tezkiretül evliya da İslam velilerinin hayat hikâyelerinin yazıldığı eserlerdir.

Tezkiretül Evliya türünde yazılan ilk eser, Feridüddin Attar’ın Tezkiretül evliya adını taşıyan eseridir. Tespit edilen ilk Tezkiretül evliya çevirisi XIV. yy’da Aydınoğlu Mehmet Bey’e sunulmuştur.

Lami Çelebi’nin Nefehatül Üns çevirisi Türk edebiyatında meşhur olmuş diğer evliya tezkiresidir. Lami Çelebi, Molla Cami’nin eserini çevirmekle yetinmemiş, kendi zamanına kadar yaşamış olan tasavvuf büyüklerini de ekleyerek ilaveli bir çeviri meydana getirmiştir.

Menakıbnameler: Menakıbnameler, tasavvufun yaygınlaşmasıyla birlikte tarikat pirlerinin hayat hikâyelerini ve kerametlerini müritlere anlatma ihtiyacından doğmuştur.

Hacı Bektaşi Veli, Emir Sultan, Hacı Bayramı Veli, Eşrefoğlu Rumi, İbrahim Gülşeni, Şemseddini Sivasi, Niyazi Mısri. Ayrıca Fatih’in hocası Akşemseddin ve veziri Mahmut Paşa gibi bilge kişilikleriyle meşhur olmuş bazı devlet görevlileri hakkında da menakıbnameler bulunur.

Dinî Edebî Eserler

Kur’ân-ı Kerîm’in Türkçe’ye Tercüme ve Tefsirleri Kuranı kerim önce Samanoğulları döneminde Emir Mansur b. Nuh un oluşturduğu bir kurul tarafından Taberi Tefsiri esas alınarak Farsçaya çevrilmiştir. Kuranı Kerim’in Türkçeye ilk tercümesi yine Farsçaya yapılan tercüme ile aynı dönemde muhtemelen aynı heyetin Türk üyesi tarafından yapılmıştır. Bu tercüme satır arası bir tercümedir.

Anadolu’da Türkçe tefsir ve tercüme faaliyetleri mevcut en eski nüshalara göre Osmanlı Devletinin kuruluşundan bir asır sonra yani 14.yyda başlamıştır. Bu faaliyet satır arası tercüme ve uzun tefsirlerle tercüme şeklinde iki koldan ilerlemiştir. Mevcut tefsirlerin çoğu Ebu Leys Semerkandi’nin tefsiri esas alınarak yapılmış veya onun aynen tercümesidir.

Akâid ve Fıkıh Kitapları

Akaid alanında yazılan eserlerin en meşhuru Mehmet İlmi Efendi’nin Manzum Akaid’idir.

Fıkıh alanında bilinen ilk manzum eser Gülşehri’nin Manzum Kuduri Tercümesi’dir.

Namaz ibadetinden bahseden şurutis-salat, orucun çeşitlerini ve faziletini anlatan Fezalüs-sıyam, hacca dair bilgilerin yer aldığı Menasikül-hac, miras konularının ayrıntılı bir şekilde anlatıldığı manzumei-feraiz türü eserler, fıkhın bazı konularında yazılan müstakil manzumelere örneklerdir.

Ahlâk ve Nasîhate Dair Eserler

İnsanların sahip olması gereken iyi huyları ve uzaklaşması gereken kötü huyların anlatıldığı müstakil eserlere örnekler:

Kınalızade Ali Çelebi’nin Ahlak-i Alai’si, şemseddin Ahmed Sivasi’nin Miratül Ahlak’ı ve Muhyi i Gülşeni’nin Ahlakul Kiram’ı bu tür eserlerdir.

Ahlak kitaplarının büyük bir bölümünü nasihat/öğüt tarzı kitaplar oluşturur. Feridüddin Attar’ın Pendname isimli eserinin tesiriyle çok sayıda eser yazılmıştır.

Dinî Destanî Metinler

Dinî-Destânî Eserler

Haricilerin ünlü kahramanı Hamza’nın adı etrafında gelişen Hamzanâmeler ile Horasanlı Ebu Müslim’in destani hayatını anlatan Ebu Müslim Kitabı en eski destanlara örneklerdir.

Cenknâmeler ve Muhtelif Dinî Hikâyeler

Hz Ali ve oğlu Muhammed Hanefiyye’nin katıldığı çeşitli savaşları anlatan dini destani mesnevilere verilen isimdir. Türk edebiyatında 14.yy’dan itibaren görülmeye başlanan cenknamelerin en önemli temsilcileri bu yy’da yaşamış olan Yusufı Meddah, Tursun Fakih, Kirdeci Ali ve Begpazarlı Maazoğlu Hasan isimli müelliflerdir.

Kesikbaş Destanı, Güvercin Hikâyesi, Geyik Hikâyesi, Ejderha Destanı, ıbrahim Destanı, ısmail Destanı, Fatıma Destanı, Ukkaşe Hikâyesi vb. kütüphanelerde destan mecmualarında kayıtlı bazen de mevlid metinlerinin arkasına ilave edilmiş halde bulunan hikâyelerdir.