TÜRK KÜLTÜR TARİHİ - Ünite 9: Yirminci Yu¨zyıl: Savaşlar ve Değişimler Yu¨zyılı Özeti :
PAYLAŞ:Ünite 9: Yirminci Yu¨zyıl: Savaşlar ve Değişimler Yu¨zyılı
Ünite 9: Yirminci Yu¨zyıl: Savaşlar ve Değişimler Yu¨zyılı
Savaşlar ve Yenilikler Yüzyılı
İkinci Dünya Savaşı (1939-1945) tüm gezegenin savaşıdır. 100 milyon asker ve sivil, 61 devlet, 22 milyon kilometre karelik bir alanda savaşmıştır. Bu felaketlere karşın, bu yu¨zyıl aynı zamanda u¨lkelerin bağımsızlıklarını kazandıkları, bilim ve teknoloji harikalarının yaratıldığı bir yu¨zyıldır. Türkiye’de Mustafa Kemal Hareketi bağımsızlık mücadelesi veren ülkelere esin kaynağı olacaktır. Sinema, radyo, televizyon başlı başına kültürel ve siyasal güce sahiptir. 21. yüzyıl küreselleşme yüzyılıdır, dijital bir çağa girilmiştir.
1917 Ekim Devrimi’nin kuramcısı ve lideri Lenin, yeni politikalar üretecek ve bunda da başarılı olacaktır. Ancak Lenin’den sonra 1922’de devlet başkanı olan Stalin’le birlikte ülkeye sıkı bir rejim getirir. 1956’da Kruşçef Raporuyla açıklandığında, Du¨nyada sosyalizme inanmış ve gönu¨l vermiş birçok emekçi, aydın, yazar, sanatçı hayal kırıklığına uğrayacak ve komu¨nizmin de totaliter bir rejim olduğu ortaya çıkacaktır.
Batıda Amerika hayranlığı ve modası başlar. Fakat bu liberal kapitalist ideoloji 1929’da önemli bir krizle karşılaşır: Halkın bankalardan kredi çekerek ve borçlanarak borsaya katılımı, sonunda felaketi getirir. 1929’da sistemin tamamı birkaç gu¨n içinde çöker. Milyonlarca insan işsiz kalır. Du¨nyanın yaşadığı en bu¨yu¨k ilk ekonomik krizlerdendir bu.
Almanya’da ise 1920’lerden itibaren Sovyet Devrimini ve Kapitalizmi Yahudi Musevi girişimi olarak lanse eden Nasyonalist Parti, güçlü iş dünyasının da desteğini kazanarak 1933’de Hitler’le iktidar koltuğuna oturur.
Bağımsızlık Savaşları
1919’da Mustafa Kemal’in önderliğinde başlayan Kuvayı Milliye bağımsızlık hareketi, Ege bölgesi kentlerinden başlayarak, yeni başkent Ankara yakınlarına dek uzanan Yunan İşgalini, yer yer zaferlerle durduracak ve ülke işgalden temizlenecektir. Cumhuriyetin ilanıyla halifelik dönemi resmen sona ermiştir. Ardı ardına gelen yenilikler ise yeni bir Türkiye kimliğinin doğacağının kesin göstergeleridir.
Bağımsızlık hareketleri özellikle İkinci Dünya Savaşı sonrasında hızlanır.1947’de Pakistan ve Hindistan doğar. 1948’de İsrail devletinin kurulmasıyla Orta Doğu tekrar kaynamaya başlar.
Soğuk Savaş Dönemi
Soğuk Savaş, iki su¨per gu¨ç olan SSCB ile ABD arasındaki ve haliyle onların mu¨ttefikleri arasındaki gerilimleri, siyasal ve ideolojik çatışmaları içeren ve İkinci Du¨nya Savaşı’nın hemen bitiminde başlayıp SSCB’nin dağılma tarihi 1991’e dek devam eden dönemdir.
İdeolojik hükümet aygıtları düşünce özgürlüğü konusunda her dönemde kısıtlayıcı baskı politikaları gütmüş ve sansür politikası uygulamışlardır. Nazi Almanya’sında yazarlar ve sanatçılar cezalandırılmış, bilim adamları ülkeyi terk etmiş, yazarların kitapları yakılmış, bestecilerin eserlerinin çalınması yasaklanmıştır. Sovyet Rusya’da film yönetmenleri, yazarlar ve geniş bir aydınlar topluluğu eserleri yüzünden yargılanmışlar, yasaklanmışlar ya da sürgüne gönderilmişlerdir. ABD’de ise, senatör Mc Carty‘nin başlattığı sosyalizm sempatizanı olan aydınları, Hollywood aktörlerini, yazarları, yönetmenleri hedef alan “Cadı Avı” on yıl sürmüş, yüz elli dolayında yazar, istihbarat teşkilatı FBI’nın kayıtlarına girmiştir. Ülkemizde ise Nazım Hikmet (1901-1963), 1925’den itibaren yazdıklarından dolayı yargılanmış; 1938-1941 yıllarında cezaevlerinde kalmış ve şiirleri yasaklanmıştır; 1950’de aftan yararlanmış, ama yurt dışına çıkış yasağı konmuştur.
Politika, Kültür ve İletişim
Basında, 20. yu¨zyılın ilk yarısında tekeller doğar. Yazılı basın 20. yu¨zyılın sonlarında internetin doğmasıyla net bir gerileme dönemine girecektir Ülkelerdeki radyo istasyon sayısı hızla artmaya başlar. Devlet radyoları resmi politikaların sözcu¨su¨ olur. 1930’lardan itibaren ticaret du¨nyasında farklı ekonomik amaçlarla kullanılmaya başlar. İlk macerası 1926’da İngiltere’de John Logie Baird ile başlayan ve başta Fransa ve ABD’de kısa aralıklarla hızla gelişen televizyon, İkinci Savaş sonrasında evlerdedir.
Ülkemizde gazeteler çoğu kez önemli siyasal olaylar sırasında ve hemen sonrasında (askeri darbeler gibi) kapatılmışlardır.
Ku¨ltu¨r endu¨strisinin yaygınlaşmasıyla, kitle iletişim araçlarının gu¨çlenmesi ve televizyon kanallarının çoğalmasıyla kitle ku¨ltu¨ru¨ önemli bir seyir izler. “Markalı”, “kaşeli” sanat eserleri ve sanatçı imajları oluşur. Teşhircilik ve magazincilik öne çıkar.
Bilimsel Gelişmeler ve Yansımaları
Yu¨zyılın olayı Einstein’ın rölativite teorisiyle, zaman ve mekâna dair fizik anlayışlarımız köku¨nden değişmeye başlar. 1930-40 yılları atomun yapısının araştırıldığı yıllardır. Nu¨kleer fizik, enerji alanında ve askeri alanda kullanım kazanır, hidrojen bombası yapılır, lazer bulunur.
Tarım ve ziraat alanında teknolojiyle gelen modernizasyon, biyokimya, biyofizik, tıp, mu¨hendislik ve hatta sosyal bilimler laboratuarlarında bilimsel destek bulur.
Elektroniğin kullanım alanı kısa zamanda televizyon, radar, uydu ve mobil haberleşme sistemlerinden bilgisayarlara, elektronik optik sistemlerden, tıp elektroniğine ve mikrodalga sistemlerine kadar yansır. Kara, hava, deniz ve uzay araçlarında olağanu¨stu¨ bir gelişim sağlanır. İnsan ku¨ltu¨ru¨nde seyahat etme, uzaklık yakınlık ku¨ltu¨ru¨ başka bir boyut kazanır. Otoyol, tu¨nel (Manş Denizi artık tu¨nellidir), köpru¨ inşaatları kentlerin göru¨nu¨mu¨nu¨ ve ruhunu değiştirir. Eğitimde sınıf materyalleri değişir ve yeni eğitim tasarımları doğar.
Düşüncelerin Evrimi: Frankfurt Ekolü, Varoluşculuk, Yapısalcılık
Yirminci yu¨zyıl aynı zamanda du¨şu¨nce evriminin çeşitli yönlerde seyrettiği bir yu¨zyıldır. Belki en belirgin özelliği felsefe, edebiyat, sanat, politika ve gu¨nlu¨k hayat sorunlarının birarada ve bu¨tu¨nlu¨k içinde değerlendirilmesidir. Bunun ilk örneğini 1930’lardan itibaren Walter Benjamin, Theodor W. Adorno ve daha sonra da Ju¨rgen Habermas ve Herbert Marcuse gibi du¨şu¨nu¨rlerin başını çektiği Frankfurt Ekolu¨ verir. Onlara göre, ku¨ltu¨r ve iletişim alanında farklı bir su¨rece girilmektedir.
Varlıkların (insanların) varoluş nedenlerini tanımlamayı, bunun anlamını ve yapısını sorgulamayı amaçlayan varoluşçuluk, Alman Martin Heidegger ve Karl Jaspers’in du¨şu¨nceleriyle zenginleşir. Ama modern varoluşçuluğun babası, romanları, oyunları ve aydın kimliğiyle, özellikle 1968 olaylarındaki eylemleriyle u¨nlenen Fransız yazar ve du¨şu¨nu¨r Jean-Paul Sartre’ dır (1905-1980).
İsviçreli dilbilimci Ferdinand de Saussure, dil konusundaki incelemeleriyle yapısalcılığa öncu¨lu¨k eder. Ona göre “dil toplumsal bir kurum olarak, hiçbir biçimde kuralları mantıksal olarak bilinerek öğrenilen bir kurum değildir ve özu¨ bakımından, dil bir biçimdir”. Ayrıca dil bir “göstergeler sistemidir” ve her gösterge, işitme-ses ile ilgili olan imge (gösteren) ve anlam ve kavram ile ilintili olan imge(gösterilen)’den oluşur.
\20. yu¨zyıl din incelemeleri açısından önemli bir yol katetmiştir. Özellikle antropoloji bu konuda ilahi olmayan dinlerden başlayarak, dinsel pratikleri betimleyerek ve yorumlayarak önemli katkıda bulunmuş, dinsel pratiklerin özu¨nu¨ anlamamıza yardımcı olmuştur.
Toplumsal Hareketler: Kadınlar, Gençler ve Üçüncü Yaş
Yu¨zyılın önemli olaylarından biri de ABD ve Avrupa’dan başlayarak tu¨m kıtalara yayılan kadın hareketleridir. Feminist hareket olarak adlandırılan kadın hareketi, kadının özgu¨rlu¨ğu¨nu¨ yani ekonomik, hukuksal ve cinsellik açısından eşitlik istemlerini gu¨ndeme getirmiş ve kadınlar örgu¨tlenmeye başlamıştır. Kadının bilgiye ve özgu¨rlu¨ğe sahip olması, toplumlarda yeni bir ku¨ltu¨rel, ekonomik ve siyasal yapılanmayı da beraberinde getirmiştir.
1950’lerden itibaren tu¨m u¨lkelerde yeni davranış biçimleri geliştiren ve yeni ku¨ltu¨rler yaratan genç bir kuşak vardır. Batıda hippiler özgu¨rlu¨k, barış ve aşk adına uzun saçları alışılmadık giysileri ve aşırı alkol tu¨ketimleriyle ilgi çekse de kısa su¨rede kaybolur.
Tu¨rkiye’de ise 1968’lerde başlayan kitlesel öğrenci ve sendikal hareketler neredeyse çeyrek yu¨zyıl devam eder ve trajik sonuçlar yaratır. Karşı ideolojiden vatan evlatları birbirlerine saldırır ve kurşun sıkar, birçok aileye ateş du¨şer, u¨lkede gu¨ven ortamı kalmaz, demokrasi askeri darbelerle ardı ardına yara alır.
Sanayileşmiş u¨lkelerde, özellikle İkinci Savaştan sonra doğum oranının du¨şmesi ve yaşlı kuşağın nu¨fus olarak kendisini göstermesi önemli bir inceleme ve ilgi alanı olacaktır. Nitekim Birleşmiş Milletler, 1969’da yaşlı insanları evrensel bir ku¨ltu¨rel miras olarak ilan etmiş ve sosyal gu¨vencelerini sağlamak ve onları korumak konusunda Evrensel İnsan Hakları Maddesini yenileştirmiştir. Üçu¨ncu¨ yaşa tu¨m du¨nyada seyahat, ulaşım, sağlık hizmetlerinde kolaylıklar sağlanır.
Sanat, Kültür, Edebiyat, Sinema
Du¨nya sanatına yön veren Ku¨bizm, Dada, Su¨rrealizm akımları Paris’te doğar. Bu hareketlilikten anti-romanlar, soyut sanat eserleri, atonal mu¨zik parçaları doğacaktır.
Picasso’nun Avignonlu kadınlar (1907) adlı eseri alışılmış normları altüst eder. Sonraları 1920’lerde Paris’te Tzara’nın öncülüğünde Dada hareketi geçmiş sanat anlayışına karşı çıkar.
Fu¨tu¨ristler ve konstru¨ktivistler Rusya’da, yeni plastik soyut sanat anlayış (De Stijl) Hollanda’da boy gösterecektir. 1950’lerde Paris’in yerini alan New York’ta ise Pop-Art yeşerecektir. 1950’lerden itibaren post-modern sanatın ilahı olacak olan Marcel Duchamp, sanatta ilk ready-made (hazır yapım) olan “Bisiklet Tekerliği” (1915) sergiler. Ayrıca, bir pisuarı ters çevirerek “Çeşme” adıyla sergilemesi (1917) ve Leonardo da Vinci’nin Mona Lisa’sına bıyık takması postmodern sanatın temellerini atacaktır yıllar sonra.
Su¨rrealizm bu¨tu¨n sanat dallarında yu¨zyıla damgasını vuracak ve sinemada u¨nlu¨ İspanyol yönetmen Luis Bunuel’in filmleriyle yeni bir ekol ve fantastik bir dönem başlayacaktır.
Prag’dan bir ses Franz Kafka (1883-1924) du¨nya edebiyatında dönu¨m noktası olacaktır. Kafka’nın eserleri siyasi, felsefi, estetik okumalara açıktır ve plastik sanatlardan sinema sanatına dek birçok alanda etkisini göstermiştir.
1895’de Paris’te Lumière Kardeşlerin icadıyla gelen sinema, sessiz başladığı girişimine 1930’lardan itibaren sesli olarak su¨rdu¨recek ve ilk uzun metrajlı film 1935’de yapılacaktır. “Potemkin Zırhlısı” du¨nya sinemasının ilk başyapıtlarındandır.
İtalyan sineması ise Yeni Gerçekçilik akımıyla salon filmlerinden koparak, işsizlik, umutsuzluk ve ahlaki çöku¨ş gibi ekonomik ve toplumsal temalara yönelir ve Avrupa sinemasının gözdesi olur. Luchino Visconti dönemin toplumsal gerçeklerini, gerçek mekânlarda ve profesyonel olmayan oyuncularla filme çeker.
Ama Avrupa ve ABD dışında başka sinemalar da çağımıza damgasını vurur. Özellikle Rus Sovyet sineması Tarkovski’yle; Japon sineması ise Japon ku¨ltu¨ru¨nu¨ sinematografik anlatımla sergileyen Akira Kurosava’yla dikkat çeker. Hindistan’da mu¨zikli, şarkılı, dram ve macera filmleriyle tam bir film patlaması yaşanır.
Çoksesli klasik mu¨zikte Arnold Schönberg, Anton Webern, Alban Berg gibi besteciler, atonal (ton dışı) mu¨ziğin temelini atarlar. Mu¨zikte alışılmış tonal forma tepki olan bu yeni mu¨zik, alışılmış melodi formunu da değiştirir. Bir performans sanatı olan bale sanatında koreografi bu¨yu¨k gelişim gösterir.
Opera sanatında ise hem mu¨zik hem sahne olanakları gelişir. Mu¨zik, şan, tiyatro, edebiyat, tasarım sanatlarını birleştirme özelliğiyle total bir sanat özelliğindedir.
Edebiyat hiçbir yu¨zyılda 20. yu¨zyılda olduğu kadar başkalaşım geçirmemiştir. Bu yu¨zyılın yazarları geçmişle bağlarını kopararak ifade ve form arayışlarında sınırları zorlamışlardır. Dada ve su¨rrealizm hareketleriyle başlayan bu irade hayal gu¨cu¨nde sınır tanımamaktadır. Birçok u¨lke edebiyatı; sömu¨rgeciliğe ve ırkçılığa tepki eserleri yaratır. Kadın edebiyatı kadın kimliğini ve kadın direnişini odak noktasına yerleştirerek şaşırtıcı bir göru¨nu¨m arz eder.
Postmodern Durum ve Sanatta Başkalaşım
Fransız filozof Jean François Lyotard’a göre postmodern durum, İkinci Du¨nya Savaşı sonrası hem siyasal, hem du¨şu¨nsel alanda bir inançsızlık ve kuşku halinin başladığı dönemdir. Postmodern du¨şu¨nce, haliyle belli bir merkezi olmayan; özneyi ve egoyu öne çıkaran, ifade alanında heterojenliği, çoksesliliği, bölu¨nmu¨şlu¨ğu¨ benimseyen ileri teknolojiler çağı du¨şu¨ncesidir.
1950’lerde gerçek anlamda hareket edebilen u¨ç boyutlu çalışmalar gerçekleştirilir. Heykellerdeki ağır hareketler, titreşimli hareketler korku, kaygı, u¨rperti gibi duyguları yaşatır.
Postmodern du¨şu¨ncenin belki de en etkili olduğu sanat akımı pop-art’tır. 1960’lara doğru, önce İngiltere, ardından da Amerika’da birbirinden bağımsız olarak ortaya çıkan bu sanat akımı, kitle ku¨ltu¨ru¨nu¨n taşıyıcılığını yapan göru¨ntu¨leri kullandığı için bu isimle anılır. Eserlerde modern du¨nyayı simgeleyen eşyalar (yeni çıkan ev eşyaları, yeni trend magazinler ve giyim tarzları, vb) alaycı tarzda sergilenir.
Pop-art’ı izleyen diğer postmodern sanat ekolleri içinde kavramsal sanat ve minimal sanat geniş bir etkileme alanı bulmuştur. Kavramsal sanat, malzemesi “kavram” olan bir sanattır, (kavramı bir nesnenin ya da bir du¨şu¨ncenin zihindeki tasarımı olarak tanımlayabiliriz).
Türkiye’de Cumhuriyet Dönemi Kültür, Sanat, Bilim ve Edebiyat
Cumhuriyet dönemi ku¨ltu¨r politikası Cumhuriyetin çok genç olmasından dolayı milliyetçi bir yön izler. Öncelikle hızla kurumlaşmaya gidilir: 1924’de kurulan Musiki Muallim Mektebi 1936’da konservatuvara dönu¨ştu¨ru¨lu¨r ve mu¨zik tiyatro opera eğitimine başlanır. Bale eğitimi ise resmen 1948’de başlayacaktır. İlk Şehir operasının açılması için 1960’ı beklemek gerekecektir. 1914’de kurulan ve sonradan profesyonel bir tiyatro topluluğuna dönüşen Daru¨lbedayi-i Osmani (Osmanlı Harikalar Evi) 1934’de İstanbul Şehir Tiyatrosuna dönu¨şu¨r. Muhsin Ertuğrul 1931’de Tu¨rk Sinemasının ilk sesli filmi “İstanbul Sokaklarında” (ilk ortak yapım) ve “Bir Millet Uyanıyor” filmlerini çekmiştir.
Mu¨zik alanında ise Cumhuriyetin ilanından sonra bazı yetenekli gençler Avrupa ku¨ltu¨r kentlerine klasik mu¨zik eğitimi amaçlı gönderilir. İleride Tu¨rk Beşleri adıyla anılacak olan bu bestecilerin isimleri ve bazı eserleri kısaca şöyle anılabilir: Cemal Reşit Rey: Cumhuriyetin Onuncu Yıl Marşı; Ulvi Cemal Erkin: Sinfonietta; Hasan Ferit Alnar: Kanun Konçertosu; Adnan Saygun: Yunus Emre Oratoryosu; Necil Kazım Akses, Senfoni 5: Atatürk Diyor Ki.
Popu¨ler mu¨zik ise Tu¨rkiye’nin politize olmaya başladığı 60’lı yıllarda, Barış Manço ve Cem Karaca gibi isimlerle gelişir; Rock mu¨ziğini Tu¨rkçe sözlerle ve tu¨rku¨lerin aranjesiyle toplumsal ve politik içerikli parçalarıyla yorumlayarak Anadolu Rock’ın temelini atarlar.
Edebiyat alanında, roman, şiir, öyku¨ tu¨rlerinde önemli yazarlarımız yetişir. Onlarca isim arasında sayabileceklerimiz roman tu¨ru¨nde Cumhuriyet’in erken döneminde Yakup Kadri Karaosmanoğlu (Yaban , 1931), Reşat Nuri (Çalı kuşu 1922, Yaprak Döku¨mu¨), Halide Edip (Ateşten Gömlek , 1923) dikkat çeker. Şiirimizde ilk akla gelen isimlerden biri ise Nazım Hikmet Ran’dır. Nazım Hikmet, öncelikle memleketine vurgundur ve ona dair yazmıştır: “Kuvayi Milliye Destanı” ve “Memleketimden İnsan Manzaraları” yoğun belge ve kanıtlar içeren tarihsel destanlardır ve bu destanın içinde epik, teatral ve müzikal anlatı tekniğiyle ülkemizin insanları vardır. Ama o aynı zamanda birdünya şairidir.
Diğer yandan, 1941 yılında Orhan Veli, Melih Cevdet ve Oktay Rifat’ın birlikte başlattığı Garip hareketi, şiirde klasik uyak du¨zenini reddetmiş ama ritim ve mu¨zikaliteyi başka arayışlarla yaratmıştır. (Ses yinelemeleri gibi). Ama asıl önemlisi, konuşma dilinin doğallığını, sokak dilini ve halk deyişlerini şiire taşımıştır.
1960’lardan itibaren toplumcu eğilimli edebiyat ve sanat göru¨şu¨ gu¨ç kazanır. Artık edebiyat ve sanat eserlerinin yapı ve dil çözu¨mlemelerine girişilir, toplumbilimci ve ruhçözu¨mcu¨ analizler gelişir. Sanat ve edebiyat dergileri canlı polemiklere tanık olur. Ama 12 Mart 1971 darbesi, yazarları ve sanatçıları bu¨yu¨k ölçu¨de tutuklayınca u¨lke bir su¨re daha kriz ortamında yaşar.
Genç Türkiye Cumhuriyetinin yarım yüzyıllık bir süreçte saltanattan cumhuriyet rejimine, tek partililikten çok partiliğe, askeri ara darbelerden günümüze, toplumsal ve siyasal anlamda önemli olaylara tanık olduğunu görüyoruz.