TÜRK TİYATROSU - Ünite 6: Cumhuriyet Dönemi, 1923-1946 Dönemi Tiyatromuz Özeti :
PAYLAŞ:Ünite 6: Cumhuriyet Dönemi, 1923-1946 Dönemi Tiyatromuz
Dönemin Siyasi Ortamı
Osmanlı Devleti’nin, 1914’te girdiği I. Dünya Savaşı sonunda Mondros Mütarekesi’ni imzalamak zorunda kalması üzerine Mustafa Kemal önderliğinde Milli Mücadele başlamıştır. Elde edilen başarılar neticesinde imzalana Lozan Barış Antlaşması ile Atatürk’ün Türkiye Cumhuriyeti, milletlerarası münasebetlerdeki tarihî yerini almıştır. Bununla beraber Lozan’ın bıraktığı çözülmesi gereken bazı meseleler vardır.
İngiltere ile Musul meselesi, 5 Haziran 1926’da yapılan antlaşma ile, Fransa ile Lozan’dan arta kalan Osmanlı borçları meselesi, Türkiye-Suriye sınırının tespiti meselesi ise 18 Şubat 1926’da yapılan antlaşma ile çözüme ulaştırılır. İtalya ile 30 Mayıs 1928’de bir Tarafsızlık Ve Uzlaşma antlaşması imzalanmıştır.
17 Aralık 1925’te 1945 Mart’ına kadar devam TürkSovyet Dostluk ve Saldırmazlık Antlaşması imzalanmıştır. Yine bu yıllarda Doğulu devletlerle de iyi ilişkiler kurulmaya çalışılmıştır.
Türkiye’nin 1931’e kadar dış ülkelerle ilişkisi yeni bir devletin oluşması sırasında çıkan sorunların çözülmesi ile ilgilidir. Bu tarihten sonra Avrupa yeni bir buhranın içine girer. Ancak Türkiye “Yurtta sulh, cihanda sulh” politikasına bağlı kalmıştır. 1932’de Türkiye, Milletler Cemiyeti’ne üye olur. 20 Temmuz 1936’da imzalanan Yeni Boğazlar Sözleşmesi ile Türkiye’nin Boğazlar üzerindeki egemenliği tam olarak kurulmuş olur.
Türkiye farklı ülkelerle yaptığı antlaşmalara sadık kalarak hiçbir devletten yana tutum sergilememiş, 1939’da başlayan ve bütün dünyayı saran II. Dünya Savaşı’ndan uzak durmayı başarmıştır. Ancak savaş sonrası değişen dünya düzeninde Türkiye, yeni oluşumlardan uzak kalmış ve yeni sorunlar baş göstermiştir.
Dönemin Toplumsal Ortamı
Cumhuriyetin ilanının ardından Atatürk, savaş meydanlarında kazanılan başarıyı ekonomi, eğitim, teknik, sosyal, sağlık ve kültürel alanda da kazanmak istiyordu. Yapılan inkılâplara karşı Şeyh Sait isyanı, Mustafa Kemal’e suikast girişimi gibi bazı tepkiler baş göstermeye başlamıştı.
Hukuk inkılabını eğitim ve öğretim inkılapları izledi. Tevhidi Tedrisat Kanunu, yeni harf inkılabı gibi yenilikler gerçekleştirildi. Atatürk, kültür alanındaki gelişmelere de girişti. Amacı, Türkler arasında tam bir kültür, tarih ve dil birliği yaratmaktı. 28 Nisan 1930’da Türk Ocakları Kurultayı’nda kurulan, Türk Tarih Kurumu’nun çekirdeği olan Türk Ocağı Türk Tarihi Tetkik Heyeti “Türk Tarihinin Ana Hatları” adlı eserini hazırladı. Bu eser, “Tarih tezi” olarak anılmıştır. 12 Temmuz 1932’de ise Türk Dili Tetkik Cemiyeti’ kurulmuştur.
Güzel sanatlar alanında da çalışmalarda bulunan Atatürk, çağdaş uygarlığa ulaşma yolunda büyük inkılâplar gerçekleştirirken sanata ve sanatçıya ayrı bir değer vermiştir.
Bu yıllarda Gazi Eğitim Enstitüsü Resim Bölümü, Güzel Sanatlar Akademisi, Resim ve Heykel Müzesi açılmış ve bunlara benzer gelişmelerle resim ve heykel alanında toplumun bakış açısının değiştirilmesi sağlanarak diğer gelişmelere ortam hazırlanmıştır. Sahne sanatları alanında da bu dönemde önemli gelişmeler olmuştur. 29 Ekim 1938’de Ankara radyosu hizmete girmiştir.
Kısaca bu dönemde yeni devlet her şeyi ile Batılı olacaktı. Bunun için önce ilkeler konmuş, sonra da modern toplumun gereksinimleri olan inkılâplara başlanmıştır.
1923-1946 Yıllarında Tiyatro Sanatımız
1923 yılı, Türk siyasî ve toplumsal hayatında olduğu kadar sanat hayatında da bir dönüm noktasıdır. 19. yüzyılın ikinci yarısında ve 20. yüzyılın başlarında sahne sanatlarımızda görülen canlılık, Millî Mücadele’nin verdiği sıkıntılar ile bir hayli durgunlaştıysa da Cumhuriyet döneminde tiyatromuz yeni bir atılım gerçekleştirir ve gelişmeler çağdaşlaşma çerçevesinde yapılır.
Batı’nın yüksek yaşam düzeyine erişmeyi, hatta onu geçmeyi amaç edinen Atatürk döneminde en öncelikli mesele, Batı medeniyetine yaklaşmaktı.
Sanatın toplumun temel ihtiyaçlarından biri olduğunu, bir ulusun ancak sanatla yücelebileceğini bilen Atatürk, resim, heykeltıraşlık, mimarlık, Türk süsleme sanatları ile ilgili okulların açılmasına önderlik etmiş, musiki ve temsil sanatları ile de özel olarak ilgilenmiştir. Üzerinde durulan kültür konuların başında müzik ve sahne sanatlarının modernleştirilmesi, Batı zevkinin benimsenmesi gelmiştir.
Atatürk cumhuriyet rejiminin yerleşmesi, ilke ve inkılâpların yurdun en ücra köşelerine kadar ulaştırılmasında tiyatro sanatından istifade etmiştir. Tiyatronun bir kamu hizmeti olduğu ve kamu eliyle korunması, desteklenmesi görüşündeydi.
O dönemde musıki sanatıyla ilgili tek kurum olan Darülelhan’ın adı 1926’da “Konservatuar” olarak değiştirildi.
1927’de, Darülbedayii’nin başına sinema ve tiyatro adamımız Muhsin Ertuğrul getirildi. Avrupa’ya giderek değişik alanlarda kendini yetiştiren Muhsin Ertuğrul, yerli yazarları yüreklendirmiş, kadın ve erkek oyuncuların yetişmesini sağlamış, çağdaş oyunları çevirterek Batı ile aynı yıllarda aynı oyunların bizde de oynanmasını sağlamıştır. Sahneleme, oyunculuk ve dekor kullanımında güncel anlayışı yerleştirmeye çalışırken tiyatromuzu yurdun her köşesine yayma teşebbüslerine de girişerek bugünkü Türk tiyatrosunun temellerini atmıştır.
1931’de İstanbul Şehir Tiyatroları’nda Tiyatro Meslek Mektebi açılır ancak iki yıl sonra kapanır. Darülbedayi adı, 1934’ten sonra İstanbul Şehir Tiyatrosu olarak değiştirilir. Temsil Akademisinin, konservatuarın tiyatro bölümü olarak kurulması için Almanya’dan davet edilen Carl Ebert ’in belirlediği sorunlar çerçevesinde gerekli çalışmalar yapılmaya başlandı.
1935-1936 sezonunda Darülbedayi içinde Muhsin Ertuğrul önderliğinde bir çocuk tiyatrosu kurulur. 1940’da Devlet Konservatuarı Kanunu çıkarılır. Eğitimli tiyatrocuların yetişmesinde büyük hizmet veren Ankara Devlet Konservatuarı, Musiki ve Temsil Akademisi’nin bir bölümü olarak açılır.
1932-1952 yılları arasında hizmet vermiş olan Halkevleri’nin tiyatro şubeleri ile amatör gençlik kuruluşları; 1940’da açılan Köy Enstitüleri, tiyatromuzun bütün Anadolu’ya yayılıp sevilmesinde önemli görev üstlenmiştir. Cumhuriyet döneminde tiyatro faaliyetleri İstanbul’dan Ankara ve diğer Anadolu şehirlerine de kaymaya başlamıştır.
Halkevleri’ndeki temsillerde kadın rollerini erkekler oynamayacak, konuları yeni Türk toplumundaki çağdaş yaşamı destekleyecek, ulusal duyguları doyuracak, devrimler ışığında ulusal sorunları işleyecek, her sınıfa seslenebilecek ve eğitici olacaktı.
Cumhuriyet’in ilk yıllarında Meşrutiyet döneminden kalan tiyatro toplulukları etkinliklerini sürdürmüştür. Atatürk’ün başlattığı tiyatro faaliyetlerini ölümünden sonra İsmet İnönü aynı doğrultuda devam ettirmiştir.
1923-1946 Yıllarında Yazılan Tiyatro Eserlerimiz, Konuları ve Yazarlarımız
Tiyatro Eserleri
Cumhuriyet’in ilk on yılında yazılan tiyatro eserlerimizin çoğu, gündemde olan siyasî görüşleri ve sanat anlayışımızı yansıtır. Melodram özelliği taşıyan bu oyunlar didaktiktir.
Atatürk yeni kurduğu cumhuriyet rejiminin yerleşmesi, inkılâp ve ilkelerin halka benimsetilmesi, Türk milletinin değerlerinin yeniden halka tanıtılmasında tiyatrodan yararlanmış ve tiyatro yazarlarına piyesler sipariş etmiştir. Faruk Nafiz’in “Akın, Özyurt ve Kahraman” piyesleri, Münir Hayri’nin Bayönder , Bir Ülkü Yolu ve Taş Bebek; Faruk Nafiz’in Akın eserleri örnek olarak verilebilir.
1924-1925 sezonunda Ahmet Vefik Paşa’nın Molyer’den adapteleriyle birlikte Vedat Nedim Tör’ün İşsizler adlı telif oyunu oynanan ilk yerli eserlerdendir. Yabancı eserlerin yanında sahnelenen başlıca yerli eserlerimizden bazıları şunlardır: Faruk Nafiz’in Canavar, Refik Nuri Bey’in Kördüğüm, Hüseyin Suat’ın Harman Sonu, Halit Fahri Bey’in Sönen Kandiller, Abdülh’ak Hamid’in Tezer eserleri gibi.
Özellikle 1930’lu yıllarda, Atatürk’ün belirlediği amaç doğrultusunda, konusunu Türk tarihinden, Cumhuriyet’in erdemlerinden, devrimlerinden alan birçok oyun yazılmıştır. Bu oyunlardan bazılarını şöyle sıralayabiliriz: Faruk Nafiz Çamlıbel; Akın, Özyurt, Kahraman, Yangın, Münir Hayri Egeli; Bayönder, Bir Ülkü Yolu, Taş Bebek, Behçet Kemal Çağlar; Çoban, Ergenekon, Attilâ, Yaşar Nabi Nayır; Mete, İnkılâp Çocukları, Beş Devir, Köyün Namusu eserleri.
Oyunların Konuları
Kurtuluş Savaşı öncesi, sonrası ve savaş yıllarında görülen savaşa inananlar ve inanmayanlar arasındaki çekişmeleri konu alan eserler olmuştur. Örneğin, Ülküme Doğru, Yaman, Tipi, Hürriyet Apartmanı gibi.
Kurtuluş Savaşı’nda halkın gösterdiği fedakârlık, kahramanlık, tutucu kesime karşı verilen mücadele eserlerde yer alır. Örneğin, Nihat Sami; Kızıl Çağlayan, Bürkün Cahit; Gavur İmam, Celal Edip; Uzun Mehmet.
Eski-yeni kurumları karşılaştıran eserlerin bazıları şunlardır: Musahipzâde Celâl; Pazartesi Perşembe, Bir Kavuk Devrildi, Reşat Nuri; Hülleci, Ertuğrul Şevket; Şeriatçası gibi.
Tarih, mitoloji ve masalları konu alan eserlerden bazıları şunlardır: Yaşar Nabi; Mete; Faruk Nafiz; Akın, Özyurt; Behçet Kemal; Çoban; Münir Hayri; Öz Soy ; Ahmet İsmet Ulukut; Sümer Ülkerleri gibi. Bu konulu oyunlarda aynı zamanda Türk milliyetçiliği de aşılamaya çalışılmıştır.
Cumhuriyet’in bu ilk yıllarında Batılılaşma, sosyal değerlerdeki değişimler de tiyatro eserlerine konu edilmiştir. Başkut; Büyük Şehir (1942), Küçük Şehir (1946), Koca Bebek (1947), Sabahattin Kudret Aksal; Evin Üstündeki Bulut (1947), Ahmet Muhip Dranas; O Böyle İstemezdi (1947) eserleri örnek olarak verilebilir.
Türk’ün yüce karakterini öven eserlere Münir Hayri’nin Bayönder, Özsoy, Necip Fazıl’ın Sabır Taşı, Tohum, Yaşar Nabi’nin Mete eserleri örnek oluşturur.
Balaban Ağa, Pazartesi Perşembe, Aynaroz Kadısı, İstanbul Efendisi, Bir Kavuk Devrildi, Mum Söndü gibi eserler Osmanlı’yı yeren eserlerdir.
1930’lu yıllardan sonra geleneksel halk tiyatrosuna ilgi duyan yazarlarımız, Karagöz oyunları da yazmışlardır. Ahmet Süleyman; Karagöz’ün Açıkgözlülüğü, Karagöz’ün Evden Kovulması, Karagöz’ün Evlenmesi gibi.
Oyun Yazarlarımız
Eski dönemlerde eser veren yazarlarımız dışında (Abdülhak Hâmit Tahran, İbnürrefik Ahmet Nuri Sekizinci, Behzat Butak, Aka Gündüz) bu dönemde pek çok yazarımız tiyatro eseri yazmıştır. 1923-1946’lı yıllarda eser veren başlıca yazarlarımız ve bazı eserleri aşağıda özetlenmiştir.
Hüseyin Rahmi Gürpınar; oyunlarından çok tiyatro eleştirilerden dolayı onu eleştirmen olarak değerlendirebiliriz. Sahneye konan tek tiyatro eseri (1933) Kadın Erkekleşince ’dir.
Musahipzade Celâl; Meşrutiyet Dönemi’nin önemli oyun yazarlarından olup Cumhuriyet Devrinde de devam eden yazarın oyunlarından bazıları Köprülüler (1912),
Demirbaş Şarl, İtaat ilamı, Fermanlı Deli Hazretleri, Aynaroz Kadısı (1936) eserleridir.
İsmail Hakkı Baltacıoğlu; son derece özgün ve hâlâ önemini koruyan görüşler üreten yazarın İnanmak, Ölüler, Salt Çelebi, Hayvanlar (1939), Akıl Taciri (1940) oyunlarından bazılarıdır.
Vedat Nedim Tör; İşsizler (1924), Fevkâlasriler, Hayvan Fikri Yedi, Kör (1928), Köksüzler (1934) gibi eserleri; Nahit Sırrı Örik ise Sönmeyen Ateş (1933), Muharrir (1934) gibi eserleri vermiştir.
Faruk Nafiz Çamlıbel; Beşhececiler grubuna dahil olan yazar Canavar (1925), Özyurt, Akın (1932), Atatürk’ü konu alan Kahraman (1933) Yayla Kartalı (1945), İlk Göz Ağrısı gibi oyunlar vermiştir.
Nazım Hikmet; 20. yüzyılın en büyük şair ve oyun yazarlarındandır. Bu dönemde yazdığı başlıca oyunları: Kafatası, Bir Ölü Evi (veya Merhumun Hanesi) (1932), Unutulan Adam (1935)’dır.
Necip Fazıl Kısakürek; tiyatro eserleri dönemin tiyatrolarında aylarca kapalı gişe sahnelenmiştir. On yedi oyun yazan Kısakürek bu dönemde Tohum (1935), Künye, Sabır Taşı (1940), Para (1942) eserlerini yazmıştır.
Münir Hayri Egeli; Kadın Geçerken, Yiğit Hamza, Yörük Emine, Bayönder, Öz Soy gibi eserleri vardır.
Dönemin Tiyatrosuna Eleştiri
Atatürk döneminde tiyatro sanatına bakış açısı, yerli sanatın yerine Batılı sanatı hâkim kılmaktı. Bu durum yerli eserleri arka plana itmiştir. Devlet Tiyatroları’nın bu tutumu bazı aydınlarımızca eleştirilmiştir.
Bu yıllarda tiyatromuzda yazar, eser, ya da gösterim olarak çok fazla gelişme kaydedememişse de Batılı anlamda Türk tiyatrosunun temelleri atılmış, sorunlar ortaya konmuş, çözümler tartışılmış ve bir tiyatro ortamı oluşturulmuştur.
1923-1946 yıllarında başta Reşat Nuri, Hüseyin Rahmi Gürpınar olmak üzere pek çok sanatçının tiyatro üzerine yazıları, eleştirileri yayınlanmıştır. Gürpınar, Hazan Bülbülü ’nün önsözünde ve gazetelerde, Tiyatro müelliflerinde görüşlerini açıklamıştır. Ülkü ve yücel dergilerinde, Ulus gazetesinde çeşitli yazarlarımızın tiyatro üzerine yazıları yayınlanmıştır.