TÜRK TİYATROSU - Ünite 10: Cumhuriyet Dönemi, 1980 Sonrası Tiyatromuz Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 10: Cumhuriyet Dönemi, 1980 Sonrası Tiyatromuz

Dönemin Siyasal Ortamı

12 Eylül 1981 askeri darbesi sonucunda sağ ve sol partilerin hepsi kapatılmış, devlet yönetimi Genel Kurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanlarından oluşan Milli Güvenlik Konseyi’ne bırakılmıştı. Pek çok yazar ve sanatçının yurt dışına gönüllü sürgüne gittiği, üniversite öğretim üyelerinin işlerine son verildiği, anti-demokratik uygulamalara karşı çıkanların tutuklandığı, işkencelerin, ‘faili meçhul’ cinayetlerin gerçekleştiği, yaşı tutmayan gençlerin de idam edildiği, üniversite özerkliğinin ortadan kalktığı bir aşamaya girilmişti. Dönemin başında Turgut Özal liderliğindeki Anavatan Partisi (AP) iktidara gelmiş, ardından Özal’ın Cumhurbaşkanı olduğu koalisyonlar dönemi yaşanmış, Özal’ın ölümü ile Demirel ve Ahmet Necdet Sezer Cumhurbaşkanlığını yürütmüştür. Bu sıralarda PKK eylemi terör olaylarına dönüşmüş, ekonomik kriz olmuştu. Petrol savaşları’, Batı ülkelerinin Ortadoğu’nun haritasını yeniden çizmesini hızlandırmış, “globalleşme” söylemi oluşmuştur.

Dönemin Toplumsal Durumu

1980-2000 dönemi, siyasetle ilgilenmekten caydırılmış, yalnızca kendi çıkarlarını kollamaya koşullandırılmış, yasal haklarını korumakta çekingen, geçim sıkıntısına çıkar yol olacak her çareyi kucaklayan, toplumda olup bitenle -kendisine ve ailesine dokunmuyorsailgilenmeyen, çok satan gazetelerin ve televizyon haberlerinin manşetlerinden ötesini okumayan, sanat olaylarına uzak, düşünmeyi ve eylemeyi dört yılda bir oy verdiği politikacılara bırakmış, her duyduğuna inanan, içine kapanık bir toplum manzarası oluşturuyor.

Tiyatromuz 12 Eylül darbesinden önemli oranda pay almıştır. Yurt dışına gitmek zorunda kalan, hapiste yatan, çalıştıkları resmi kurumlardan çıkartılan sanatçılar birbirini izledimiştir. Seyirci-tiyatro ilişkisi bu yirmi yıllık dönem içinde yavaş yavaş gevşemiştir.

Dönemin Tiyatro Ortamı

1980-2000 dönemine bakıldığında, ülke düzeyinde yaygınlaşması yavaş olan, seyirci tarafından beslenmeyen / yönlendirilmeyen, seyircisini peşinden sürüklemeyi başaramamış bir tiyatro eyleminin, var olan kurumlarıyla deneye yanıla yol almaya çalıştığı görülür.

Devlet Tiyatroları’nın ülke düzeyinde yaygınlaştırılması gündemdedir. Ülke düzeyinde tiyatro sanatçısı/kuramcısı yetiştirmeyi hedefleyen üniversite bölümlerinin sayısı 30’a yaklaşmıştır. Yerel yönetimlerin tiyatroya katkısı ise, son bu dönemde son derece sınırlı olmuştur.

Tiyatromuzda son 30 yıl içinde görülen durgunluğa karşın, ortaya çarpıcı sahne olayları da çıkmış ancak sorun bunların sürekli olmayışıdır. Bu dönemde tiyatro alanında uluslararası ilişkilerin gelişmiş, tiyatro şenlikleri düzenleme eylemi, ülkemizde yükseköğretim kurumlarının, belediyelerin ve ödenekli tiyatro kuruluşlarının yüzyıl dönümünde benimsediği bir kültürsanat etkinliği olmuştur.

Nicel gelişmenin yeterince nitelikli olmasını zorlaştıran sorunlar arasında, ülkemizde tiyatro yönetmeni yetiştiren eğitim kurumlarının sayıca çok az olması ve tiyatro eğitimi veren kurumların çoğalmasıyla, yetişmiş eğitici sıkıntısının baş göstermiş olması yer almaktadır.

Bu dönemin en önemli tiyatro olayları arasında yer alan ve çoğu ödüllü olan oyunlardan birkaçı; Rutkay Aziz’in yönettiği ‘Yaz Misafirleri’, Basil Coleman’ın yönettiği, Shakespeare’in ‘Kral Lear’, Başar Sabuncu’nun yönettiği ‘Bir Ata Krallığım’ başlıklı Shakespeare kolajıdır. Popüler müzikal’ biçemindeki sahne olaylarından en çok tutulanlar, Sadık Şendil’in ‘ Yedi Kocalı Hürmüz’ ve ‘Kanlı Nigar’ oyunları ile Haldun Dormen’in ‘Hisseli Harikalar Kumpanyası’ oyunu olmuştur.

Dünya Tiyatrosundaki Hareketlerin Etkileri

1980-2000 dönemi, dünya tiyatrosunun sahne olaylarında tazelenme gereksinmesini duyduğu bir süreci gösterir. Bu çaba 20. yüzyılın ilk çeyreğinde Antonin Artaud’nun ‘kıyıcı’ tiyatro anlayışını savunduğu yaklaşım ile başlamıştır.

Batı tiyatrosu, yüzyıl dönümünde ‘post-modern’ (modern sonrası) dönemini yaşamaktadır. ‘Çok kültürlülük’ ya da ‘etnik özellikler’ ön plana çıkarılmaktadır. Batı tiyatrosunun benimsediği deneysel/ değiştirici/ dönüştürücü yaklaşımın yansımaları, İBBŞT bünyesinde kurulan Tiyatro Araştırma Laboratuvarı (TAL) çalışmalarında görülür. Bu arada ‘performans’ temelli ‘dans tiyatrosu’, yeni bir tür olarak hızlı bir yükselişe geçmiştir.

1980’lerde, Batı’da tiyatrosunda kullanılan multi-medya (çoklu ortam) araçları, yüzyıl dönümünde bizde de kullanılmaya başlanmıştır. 1990’lı yıllarda İngiltere ve ABD’de yeni bir tiyatro hareketine dönüşen ‘Suratına Tiyatro’, ülkemizde de tutulmuştur. Örnek olarak Özen Yula’nın ‘ Gözükara Alaturka’ oyunu verilebilir.

Dönemin Oyun Yazarları

Söz özgürlüğünün denetim altında olduğu bu dönemde yazarlar çoğunlukla içe dönük, soyutlamayı uç boyutlara götüren, görsel-işitsel zenginlikten yoksun, tiyatroda yeni bir açılıma ışık yakmayan oyunlar üretirler.

Eski ve Yeni Yazarlar

Turgut Özakman, 1960’lı ve ‘70’li yıllardaki oyunlarındaki yaklaşımı bir dolu zekice yenilikle zenginleştirerek, çağdaş tiyatroyla geleneksel tiyatromuzu özgün bir potada eriten, geçmişe dayanarak, bugün için kıssadan hisse çıkardığı oyunlar yazar. Tuncer Cücenoğlu bu dönemde ‘Kadıncıklar’ oyunuyla büyük bir çıkış yapar. 1980’ler, Ferhan Şensoy’un ‘Şahları da Vururlar’ oyunu ile günümüze uzanan, “Ferhanca” sivri dilli, bereketli oyun yazarlığını atağa geçirdiği dönemdir.

1980’ler Memet Baydur’un dilsel ve kurgusal açıdan çok özel olan yazarlık uğraşına başladığı dönemdir. Bizim coğrafyamızın kültürüne eğilen, benzer türde araştırma ve oyun yazma eğilimlerinin en önemli ürünlerini ise Murathan Mungan kotarmıştır. 1980’lerde bir önceki dönemin yazarları Ülker Köksal ve Bilgesu Erenus’un deneyimli yazarlar arasına girmiştir. Bu dönemin diğer bazı yazarları Ülkü Ayvaz ve Erhan Gökgücü, Yeşim Dorman, Yıldırım Türker, Melih Cevdet Anday, Kerem Kurdoğlu, Ferdi Merter, Adalet Ağaoğlu, Refik Erduran, Sevim Burak, Özen Yula, Cuma Boynukara, Civan Canova, Behiç Ak, Savaş Dinçel, Ali Berktay, Turgay Nar’dır. Bu dönemde yazılan oyunlarda konular değişken, işleniş biçimleri genellikle vurucu olmaktan uzaktır.

Theope’ ile Coşkun Büktel, ‘ Miletos Güzeli’ ile Coşkun Irmak, klasik tiyatro anlayışını bugünün gözlükleriyle değerlendirmektedir.

Oyun Yazarlarını Yönlendiren Kimi Özellikler

1980’li yıllarda tek kişilik oyun türünde bir patlama yaşanır. Güngör Dilmen’in ‘ Ben Anadolu’ ve Dinçer Sümer’in ‘ Maviydi Bisikletim’ oyunları, Ataol Behramoğlu, Işıl Özgentürk ve Macit Koper’in, oyuncuyorumcu Deniz Türkali için yazdıkları tek kişilik oyunlar da bu dönemin ürünüdür.

Belgesel tiyatro örnekleri de başlı başına bir eğilim oluşturur. Erhan Bener’in kitabından oyunlaştırdığı ‘Bürokratlar’, Faruk Erem’in ‘ Bir Ceza Avukatının Anıları’ kitabının Rutkay Aziz tarafından uyarlaması örnek verilebilir. Belgesel oyunlar 2000’li yıllara da ulaşır. Ali Berktay’ın kaleminden çıkan ‘ Benim Meskenim Dağlardır’ , Genco Erkal ‘ Sivas 93’ , Serdar Doğan’ın ‘ Yangın Yeri Maraş ’ oyunları örnek verilebilir.

Yazar tiyatrosu olgusu da sürmektedir. 1994’te Necati Akpınar ile BKM Oyuncuları topluluğunu kuran Yılmaz Erdoğan da Şensoy gibi ‘yazar tiyatrosu’ oluşumuna sıcak bakmaktadır.

2000’li yıllarda ‘performans ağırlıklı tiyatro’ da gündemdedir. Yekta Kopan, Övül-Mustafa Avkıran, Murathan Mungan, Ayşe Selen ve Şehsuvar Aktaş bu alanda eser veren yazarlara örnektir.

Öne Çıkan Konular, Konulara Yaklaşımlar

12 Mart dönemini 12 Eylül ile buluşturan ve şiddet uygulaması, işkence, baskı, ceza olgularını sorgulayan oyunlar da bu dönemde gündemdedir. Dönemin öne çıkan konuları arasında, politik baskılar karşısında -özellikle ‘aydın’- bireyin çevreden soyutlanmışlığı yer alır. 90’lı yılların ikinci yarısında Kurtuluş Savaşı ve Atatürk oyunları birbirini izlemeye başlar.

Dönemin Öne Çıkan, Etkili Olan Oyunları

Dönemin üretkenlikleriyle ve/ya da yapıtlarının yarattığı etki nedeniyle öne çıkan beş yazar, Turgut Özakman, Ferhan Şensoy, Tuncer Cücenoğlu, Murathan Mungan ve Memet Baydur’dur.

Özakman’ın pek çok ödül kazanmış olan ‘Resimli Osmanlı Tarihi’ (1983), 1981 Anayasası’nın oluşturduğu güncel tartışmalardan yola çıkarak yazılmıştır. Tuncer Cücenoğlu’nun ‘ Kadıncıklar’ oyunu 1983-84 tiyatro döneminin en çok ödül alan tiyatro yapıtı olarak öne çıkar.

Ferhan Şensoy’un Ortaoyuncular yapımı olarak yazıp sahnelediği ve oynadığı ‘Şahları da Vururlar ’, Şensoy’un zaman içinde oluşturacağı ‘yazar tiyatrosu’nun profesyonel sahnedeki ilk örneğidir. Kalabalık kadrolu ve çok tablolu bir ‘kabare oyunu’ biçeminde dile getiren oyunda, dil kullanımının içerdiği ‘Ferhanca’ gülmece ve politik taşlama yaklaşımı, sanatçının daha sonraki yapıtlarının da vazgeçilmezi olacaktır.

Memet Baydur ‘Arı gülmece’den ‘kara güldürü’ye ulaşan bir çizgide, ‘alaycı’ bir yaklaşım ile ‘hüzün’ arasında gidip gelen bir anlatımla biçimlendirir yapıtlarını. Çok ödüllü yapıtı ‘ Yangın Yerinde Orkideler’ (1989) yazarın bu özelliğinin çarpıcı bir ürünüdür.

Murathan Mungan, ‘Mezopotamya Üçlemesi’ ile, oyunlara biçimsel açıdan destansı bir estetik, içerik açısından da trajik bir derinlik katmıştır. Bu oyunlardan ikincisi ödüllü bir yapıt olan ‘Taziye ’dir.

Örneklenen bu beş yapıt, 1980-2000 dönemi oyun yazarlığının genel çizgilerini de belirlemektedir.

Dönemin Tiyatro Eleştirisi

Seyirlik geleneğimizin örgelerini kullanarak ‘açık biçim’ ve ‘göstermeci’ biçeme yönelen, bir anlamda epik tiyatro ile de buluşmayı deneyen, politik-toplumsal vurgusu çoğunlukla ‘gülmece’nin gözlükleriyle yapılan oyunların açtığı çığır içinde Haldun Taner, Turgut Özakman, Vasıf Öngören ve Oktay Arayıcı’nın yapıtlarının çağdaş tiyatromuzun dağarının vazgeçilmezleri arasına girdiğini görüyoruz. Ancak bu yönelişin içerdiği parlak buluşların daha sonraki yazarlar tarafından çoğunlukla hiçbir yenilikle desteklenmeden yinelendiği görülmektedir.

Belki en üretken yönelişin, ‘absürd tiyatro’ya ilişkin özelliklerin çeşitli boyutlarının birbirinden farklı yaklaşımlarla değerlendirildiği, ‘soyutlama’yı içeren yazarlık çabaları olduğu söylenebilir.

Tiyatro seyircisiz yapılamadığına göre, ortalama seyircinin -son 25 yıl içinde epeyce aşağıya çekilmiş olansanatsal beğenisinin düzeyini yükseltme adına, oyun yazarlığı geçmişimizi oluşturan her türlü yönelişin, tüketici değil, üretici olmayı amaçlayan bir yaratıcılıkla, titizlikle, özenle yeniden değerlendirilmesi yanında, yazarlarımızın yeni yönelişlere de açılması gerekiyor.