TÜRKİYE'DE DEMOKRASİ VE PARLEMENTO TARİHİ - Ünite 3: Milli Devletin Doğuşu ve Millet Egemenliğine Geçiş Özeti :
PAYLAŞ:Ünite 3: Milli Devletin Doğuşu ve Millet Egemenliğine Geçiş
TBMM’nin Açılışına Giden Süreç
Osmanlı Mebusan Meclisi’nin 28 Ocak 1920’de Misak-ı Milli’yi kabul ve 17 Şubat 1920’de ilan etmesi, İtilaf Devletleri’nin tepkisine neden olmuştu. İtilaf Devletleri temsilcileri İstanbul’un hukuken işgali düşüncesini uygulamaya koymaya karar verdi. İstanbul’un işgaliyle Osmanlı Devleti olağanüstü bir döneme girdi. Mustafa Kemal Paşa, İstanbul’u tamamen saf dışı etmek, Heyet-i Temsiliye’yi geçici bir hükümet gibi çalıştırarak, Ankara’da ulusal iradeyi gerçekleştirecek bir meclis toplamak üzere harekete geçti. 19 Mart 1920’de vilayetlere, bağımsız livalara, kolordu komutanları ile bütün kuruluşlara bir genelge gönderdi.
İstanbul’un işgali ve Meclisi Mebusan’ın bu koşullarda görev yapamayacağını resmi olarak hükümete belirterek dağılması üzerine Devlet başkentinin korumasını, ulusun bağımsızlığını ve devletin kurtarılmasını sağlamak amacıyla ulusça olağanüstü yetki verilecek bir meclisin Ankara’da toplantıya çağırılmasının zorunlu görüldüğünü duyurdu. Mustafa Kemal’in “Kurucu Meclis” yerine “Olağanüstü Yetkili Meclis” kavramını kullandığı bu genelgesi ile ülke seçim atmosferine girdi. Seçimlerde; sancaklar seçim bölgesi olacak, her sancaktan beş üye seçilecek ve milletvekilleri en geç on beş gün içinde Ankara’da toplanacaklardı. Bir yanda emperyalist devletlerinin ülkenin bağımsızlığını ve bütünlüğünü ortadan kaldırıcı eylem ve düşünceleri, öte yanda İstanbul Hükümeti’nin onlarla işbirliği yaparak Avrupa Devletleri’nin her isteğine olumlu cevap vermesi, halkı, halka karşı silahlandırıp kitlesel eylemleri tırmandırmaya yöneltmesi, Ankara’da meclisin bir an evvel açılmasını zorunlu kılıyordu. 11 Nisan 1920’de Ankara’da bulunan milletvekilleriyle yapılan görüşmeler sonucunda meclisin 22 Nisan Perşembe günü açılması kararlaştırıldı.
Milli Meclisin Toplanması ve Ülke Yazgısına El Koyması
Amasya Genelgesi’nde açıklanan, Erzurum ve Sivas Kongreleriyle meşruiyet kazanan ulusal direnç, Ankara’da Büyük Millet Meclisi’nin açılmasını sağlamıştı.
22 Nisan 1920 Perşembe günü açılması kararlaştırılan meclisin 23 Nisan Cuma günü yapılacağını duyurdu. Mustafa Kemal, tam İslamcı içerik taşıyan bir bildirgeyi yayınlamıştı. Zira o, Türk toplumunun dinsel inançlara, geleneksel ve dinsel kurumlara ne kadar içten bağlı olduğunu biliyordu. Bu nedenle yurdun kurtarılması, ulusun özgürlüğünün sağlanması amacının vurgulanması yanında, hilafet ve saltanat kurumlarının yabancı baskısından kurtulması konusuna da değinerek padişaha karşı olunmadığının, tersine padişahı dahi tutsak alan emperyalist güçlere karşı olunduğu kanısının halkta uyandırılmasına özen göstermekteydi. Kuşkusuz bu bir inkılâp stratejisiydi. Meclis’in açılmasının arifesinde Ankara heyecanlı günler yaşıyordu. İstanbul’dan kaçanlar, gruplar halinde, çeşitli yollardan Ankara’ya ulaşırken, yeni seçilen milletvekilleri de kente ulaşmaya başlamıştı. Meclis, önceden belirlenen programa göre 23 Nisan 1920 Cuma günü Ankara’da bulunan 115 milletvekilinin katılımıyla saat 13.45’te açıldı. Ankara milletvekili Mustafa Kemal Paşa, Meclisin yeni seçilen üyelerle birlikte, İstanbul’dan gelen mebusların da katılımıyla toplanmasının doğal olduğunun tutanağa geçirilmesini önerdi ve isteği oy birliği ile kabul edildi. Meclisin adının başına “Türkiye” sözcüğünün eklenmesi açılıştan “9,5” ay sonra gerçekleşti. Türkiye Büyük Millet Meclisi adı, ilk önce 8 Şubat 1921 günkü Bakanlar Kurulu kararnamesinde kullanıldı. Bunu 23 Nisan’ın “Ulusal Bayram” kabul edilmesine ilişkin yasa izledi. 23 Nisan 1921 günlü bu yasanın ilk maddesinde de TBMM adı yer aldı. Böylece Türkiye Büyük Millet Meclisi adı yasalara da geçerek süreklilik kazandı. 24 Nisan 1920 günü saat 10.00’da toplanan BMM “5” birleşim olarak devam etti. İlk sözü alan Mustafa Kemal Paşa, açık ve gizli oturumlarda 30 Ekim 1918’den 23 Nisan 1920’ye kadar yaşanan olayları belgelere dayalı olarak anlattı. 24 Nisan’da yapılan beşinci ve son birleşimde başkanlık seçiminde Mustafa Kemal Paşa başkan seçildi.
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Nitelikleri
Türkiye Büyük Millet Meclisi, olağanüstü yetkilere sahip olarak Anadolu’da yeniden seçilenler ile İstanbul’dan Ankara’ya gelebilenlerden oluşmaktaydı. I. TBMM, o güne kadar Osmanlı parlamentolarının hiçbirinde olmadığı kadar geniş bir halk tabanına dayanmaktaydı.
Yasama, yürütme ve yargı yetkisi TBMM’de toplanmıştı. “Güçler Birliği İlkesi”nin benimsendiği bu sistem “Meclis Hükümeti Sistemi” olarak adlandırılmıştı. I. TBMM, “kurucu” ve genç bir meclisti. Milletvekillerinin çoğu yabancı dil biliyordu. I. TBMM çok sesli “demokrat” bir meclisti. I. TBMM açılışından hemen sonra halkın sorunlarına eğilip ona, olanakları ölçüsünde çözüm üretmeye çalıştı. Bu yönüyle “Halkçı” bir meclisti.
Okul-medrese, yenilikçilik-tutuculuk, cumhuriyetçilikmeşrutiyetçilik, Türkçülük-Turancılık, ırkçılıkümmetçilik gibi siyasi tartışmanın her türü; Birinci Meclis’te üstelik yoğun ve sert biçimde yaşandı. Sertliğin giderilmesinde, ulusal davada kararlı milletvekilleri kadar, Meclisin Mustafa Kemal gibi bir başkan tarafından yönetilmesinin de önemli katkısı oldu.
Hükümetin Kurulması ve Çalışmaları
Hükümetin Kurulması
Mustafa Kemal ve arkadaşları daha BMM açılmadan, kurulacak hükümetin şekli ile ilgili tartışma ve görüş alışverişinde bulunmuşlardı. Başta İstanbul’da Anayasa Profesörü olan Celalettin Arif olmak üzere, düşünceleri batıya açık olanlar şöyle bir şey istiyorlardı: Bir yasama meclisi, bir kabine, bir de yürütme kurulu (icra heyeti) kurmak ve bunun başına Meclis Başkanını getirmek. Güç’ün bölünememesi ve halkın elinde olması sorunu üzerinde uzun tartışmalardan sonra varılan karar, bir çeşit convention (uyuşma) şekliydi. İşte Mustafa Kemal’in 24 Nisan’da Meclise yazılı olarak sunduğu öneriler, daha önce varılan bu ortak kararlar doğrultusunda hazırlandı. Yeni kurulacak hükümet, memleketin bu günkü bunalımlı durumunun gereklerine uygun olmalıydı. Türkiye Büyük Millet Meclisi, milli iradenin biricik belirlenme yeriydi. Meclis, milleti temsil ediyordu. Meclis hem “Yasama” hem de “Yürütme” organıydı. Ancak milletvekillerinin hepsi “Yürütme”nin ayrıntılarıyla uğraşamayacakları için, kendi aralarından seçecekleri üyelerle bir “Yürütme Kurulu” (İcra Vekilleri Heyeti) kuracaklardı. Ülkeyi bu kurul yönetecekti. TBMM’nin başkanı, bu kurulun da başkanı olacaktı. Yürütme Kurulu ve onun başkanı, Büyük Millet Meclisi’ne karşı sorumluydu. Cumhuriyetin ilanı savaş sonrasına kalmakla birlikte sistem yapısı gereği bir cumhuriyetti. Meclis başkanı Mustafa Kemal Paşa, uygulamada devletin başkanı idi. Hükümetin kurulma biçimiyle ilgili olarak Mustafa Kemal’in 24 Nisan’da sunduğu önerge olmak üzere, üç öneri arasından Celalettin Arif Bey’in önerisi kabul edildi. 25 Nisan 1920’de “Muvakkat İcra Encümeni (Geçici Yürütme Kurulu)” adıyla hükümet kuruldu. Geçici Yürütme Kurulu iki önemli kararı uygulamaya koydu. Önce, 28 Nisan’da bir genelge yayınladı. Ardından 29 Nisan 1920’de Vatana İhanet Yasasını kabul etti. Bu yasa ile Meclis’in kararına karşı gelenler, meclis otoritesinin yurtta egemen olmasını engelleyenler, düşmana hizmet eden ve bozgunculuk yapanlar vatan haini sayılacaktı (2 sayılı yasa). İcra Vekilleri’nin seçimi ile ilgili yasa, aynı gün Mecliste tartışılarak onaylandı (2 Mayıs 1920, Kanun no: 3).
Hükümetin Çalışmaları
Yeni hükümet gerek oluşum şekli gerekse içerdiği bakanlıklar açısından İstanbul Hükümeti’nden oldukça farklı, daha çağdaş bir nitelik taşıyordu. Hükümetin ilk işlerinden biri 6 Mayıs günü yayınladığı kararnameyle İstanbul’la her tür resmi haberleşmeyi yasaklamak oldu. 9 Mayıs 1920’de, Büyük Millet Meclisi’nin özgür oylarıyla seçilen Yeni Türkiye’nin ilk hükümeti, izleyeceği politikayı belirlemek üzere bir hükümet programı hazırlayarak BMM’nin onayına sundu. Birincisi; Misakı Milli sınırlarıyla yetinildiğinin ve bu sınırlar içinde Türkiye’nin bağımsızlığının tanınması zorunluluğunun sömürgeci devletlere hatırlatılmasıydı. İkincisi; dostluk elini uzatacak ve bunu kanıtlayacak yabancı devletlerle, Türkiye’nin milli çıkarları ile çatışmamak kaydıyla ekonomik ilişkiler kurulmasının kabul edilmesiydi.
Milli Mücadeleyi yürütmek için başta para ve savaş araçları olmak üzere çok şeye muhtaç olan hükümet için bu çağrı şüphesiz gerçekçi bir davranıştı. Programda yer alması önemsenecek üçüncü nokta ise Kuva-yı Milliye’nin başıbozuk düzenine parmak basılmasıydı. 29 Nisan’da çıkarılan Vatana İhanet Yasası’ndan sonra, “Askerlikten Kaçışların Önlenmesi” için Dr. Tevfik Rüştü Aras ile Mustafa Necati beylerin önerisi ile 18 Ağustos 1920’de “Telkin ve Tedhiş Kanunu” (Uyarma ve Yıldırma) Meclis’e getirildi. Müdafaa-i Milliye Vekâleti (Milli Savunma Bakanlığı) “Firariler Kanunu” adı altında bir yasa tasarısı hazırladı. İstiklal Mahkemeleri’nin kurulmasına karar verildi (11 Eylül 1920 Kanun no: 21). İstiklal Mahkemeleri yurt çapında 17 Şubat 1921’e kadar çalıştı. O tarihte Ankara dışındakilerin görevine son verildi. Bu arada İstiklal Muhakimi (Mahkemeleri) adlı yasa ile görevleri yeniden düzenlendi. Vatana ihanet yasasının suç saydığı eylemleri yapanlara, siyasal amaçlı suikastta bulunanlara, asker ailelerine tecavüz edenlere ve seferberlikte taşıt aracı komisyonlarında görevlerini kötüye kullanan görevlilere ilişkin davalara bakacaklardı.
Halkçılık Programı’ndan Anayasaya: Teşkilat-ı Esasiye Kanunu
23 Nisan 1920’de açılan BMM, her şeyden önce kendi varlığına yasal dayanak bulmak durumundaydı. Olağanüstü şartlar altında oluşmuş bir meclisin, 1876 Kanun-? Esasi hükümlerine göre çalışması mümkün değildi. Mustafa Kemal Paşa, 14 Ağustos 1920’de de Büyük Millet Meclisi’nin yeni sistem konusundaki düşüncesinin “kuvvetin, kudretin, hakimiyetin, idarenin” doğrudan halka verilmesini kapsayan Halkçılık olduğunu açıklamıştı. Halkçılık Programı; 13 Eylül 1920’de BMM Reisi Mustafa Kemal imzasıyla Meclis Başkanlığına sunuldu. Halkçılık Programı üç bölüm ve 31 maddeden oluşuyordu.
Yeni Türkiye Devleti’nin temel yapısını belirleyen bu belgeyi Özel komisyon, ikiye ayırdı; amaç ve öğreti bölümünü Meclis Bildirisi olarak yayınladı, diğer bölümü ise Teşkilat-ı Esasiye Kanunu (Anayasa) olarak düzenledi.
Uzun tartışmalardan sonra TBMM, 20 Ocak 1921’de Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nu kabul etti. Yeni Türkiye Devleti’nin bu ilk anayasası 23 madde ve bir ekten oluşuyordu. “Halkçılık Programı”ndan Anayasa’ya gidilen süreçte teokratik-monarşik Osmanlı egemenlik sistemi yıkılırken, egemenliği halkın bütününe veren demokratik bir esas benimsendi. 1921 Anayasası “ulusal egemenlik”, meclisin üstünlüğü gibi çok önemli kavramları siyasal yaşamımıza yerleştirdi. Ancak eksik bir anayasa idi.
Mecliste İktidar-Muhalefet Ayrışması
İktidar: I. Müdafaa-i Hukuk Grubu
23 Nisan 1920’de Millet Meclisi açılıp çalışmalarına başladığı zaman ülke gerçekten olağanüstü bir dönem yaşamaktaydı. Bir yanda emperyalistlerin işgalleri, onların kışkırtma ve desteği ile bağımsız devletlerini kurmaya çalışan çeşitli etnik gurupların başkaldırıları; öte yanda padişah ve çevresinin Avrupa büyük devletlerinden birisine dayanarak kendi hanedanının geleceğini güvence altına alabilmek için ulusun özgürlüğünden ve bağımsızlığından ödün verir tavır ve davranışları, ülkenin bütünlüğünü, ulusun onurunu ve özgürlüğünü tehlikeye atmaktaydı. Ağustos 1920’de iç politikada izlenecek yolu saptamak amacıyla hazırlanan Halkçılık Programı Meclisin özünde var olan gruplaşmaları da su yüzüne çıkardı. Grupların bu olumsuz tavrından rahatsız olan milletvekilleri de kendi aralarında toplanıp yeni bir grup kurarak meclis çalışmalarını daha düzenli bir hale getirmeye yöneldi.
Mustafa Kemal Paşa, Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Grubu adı altında meclis içinde büyük bir grup kurmaya karar verdi. 10 Mayıs 1921’de TBMM’de Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Grubu (I. Grup) adı altında kitlesel bir meclis grubu kuruldu. Müdafaa-i Hukuk Grubu’nun kurulmasıyla meclis bir yanda liberaller, öte yanda muhafazakârlar olmak üzere ikiye ayrıldı. Müdafaa-i Hukuk Grubu’nun kurulmasından sonra meclis çalışmaları daha düzenli hale geldi. Yasaların çıkarılması ve kararların alınması hızlandı. Ancak bir yıl sonra grup üyesi kimi milletvekillerinde kişisel hırsların ön plana çıkması, grup disiplinini bozmaya ve ulusçu politikanın da engellerle karşılaşmasına yol açtı. Mustafa Kemal Paşa’nın oluşturduğu Birinci Grup ve onun iç örgütlenmesi Selamet-i Umumiye Komitesi dönemin şartları gereği oluşturulmuş yapılardı. Her ne kadar bunlar, mecliste bir siyasal parti oluşumuna gitmemişlerse de çeşitli yönleriyle siyasal parti işlevini gören I. Grup, 1923 seçimlerinden sonra siyasal parti biçimine dönüşecek ve Halk Fırkası olarak çağdaş Türkiye’nin oluşumuna damgasını vuracaktı.
Muhalefet: II. Müdafaa-i Hukuk Grubu
Mustafa Kemal’in ulusal varlığı ve bağımsızlığı korumak için ulusal bütünlüğün sağlanması gerektiğine, muhafazakâr güçlerle birlikte sol kesimi de denetimini sağlamaya yönelik 1921 baharına kadar izlediği gruplar üstü politikadan vazgeçtiğini ve Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Grubu’nu kurduğuna yönelik yaptığı açıklamalar Meclis’teki milletvekillerini üçe böldü. Muhalefet; 1921 sonu ile 1922 başlarında örgütlü bir hale geldi. Belli bir zaman isimsiz çalıştıktan sonra; “Biz de Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’ne mensubuz. Biz de o cemiyet tarafından seçildik. Bizim de ismimiz aynı, fakat iki numaralı grubuz” diyerek, kendilerine “II. Grup” adını verdiler. II. Grup’un siyasal tutumu, devlet mekanizması, otoritesi ve İcra Vekilleri Heyeti’nin yetkileri çerçevesinde odaklanmakta idi. Abdülkadir Kemali Bey’in, “Masuniyet-i Şahsiye Kanunu” teklifinin TBMM’ce kabul edilmesi bu grubun en önemli başarısı oldu.
I. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin demokratik bir nitelik kazanmasında önemli bir görev yapmış olan sınıf ve zümre çıkarlarından çok, kişisel çıkar temeli üzerine kurulan İkinci Grup, mecliste yoğun bir muhalefet sınavı verdi ve bu sınavdan da başarıyla çıktı. Ancak 1923 seçimlerine katılmayarak siyasal yaşamdan silindi.
Birinci Dönemin Sona Ermesi
TBMM’nin açılmasından 1921 başına dek geçen sekiz ay; dış saldırıların, ekonomik siyasi baskıların, ayaklanmaların ve bunlara karşı direnişin yoğunlaştığı bir dönemdir. Yapılmak istenen her iş, oylamalarla oluşturulan çoğunluk kararıyla uygulanmıştı. Milletvekilleri vatanın kurtuluşu ilkesinde birleşmiş, ideolojik ayrılıklar su yüzüne çıkmamıştı. Saltanatın kaldırılması ve Lozan’da başlayan barış görüşmeleri Meclis’te iktidar ile muhalefet arasındaki ilişkileri kopma noktasına getirmişti. Öte yandan I. Grup da kendi içinde siyasal eğilimlere göre parçalanmaya başlamıştı. 31 Mart 1923 akşamı tüm Vekiller Heyeti Rauf Bey’in İstasyondaki evinde toplandı. Kısa bir tartışmadan sonra Hükümet üyeleri “memleketin selameti adına seçimlerin yenilenmesi” kanaatine vardı.
Üç yıl aradan sonra ülkede seçim çalışmaları yeniden başladı. Mustafa Kemal Paşa başkanlığındaki I. Grup, seçimlere Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti (A.R.M.H.C) adıyla girilmesine ve cemiyetin isminden yararlanılmasına karar verdi. Grup, hükümet olmanın da avantajıyla yoğun bir faaliyet içerisine girdi. Seçimlere İttihatçılarla, II. Grup’un da katılacağı kimi basın organlarına yansıdı ancak onlar seçimlere katılmadılar. Seçimler yurt genelinde Temmuz ayı içinde tamamlandı.
2 Ağustos 1923’te açılması planlanan II. Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi çalışmalarına 11 Ağustos’ta ancak başlayabildi. “İhtilal Meclisi” olarak tanımlanan I. TBMM’den sonraki bu döneme, gerçekleştirilen yoğun devrimler nedeniyle “İnkılâp Meclisi” adı verilecekti.