TÜRKİYE'DE FELSEFENİN GELİŞİMİ II - Ünite 6: Türk Düşüncesi-Türkçe-Eleştiriler Özeti :
PAYLAŞ:Ünite 6: Türk Düşüncesi-Türkçe-Eleştiriler
Giriş
Türkiye’de felsefecilerin en çok göz ardı ettikleri konulardan biri de, ait oldukları toplumun düşünsel yapısına ilişkin araştırma yapmaktır. Toplumun düşünce tarihine ilişkin felsefi bir tutumla yapılmış araştırmalar, yok denecek kadar azdır.
Türk Düşüncesi
Bir toplumun düşüncesinden söz etmek, çok karmaşık bir durumdur. Çünkü toplumun yapıp ettiği her şey anlamına gelen kültür, düşünceler yumağından başka bir şey değildir. Bu sebeple ele alınan konular ait oldukları topumla ilgili ne türden çalışmalar yapıldığıdır.
Fuad Köprülü
Fuad Köprülü (1890-1966) yaşadığı dönemde devlet, toplum, kurumlar, aydınlar en kötü şartlarındayken Darülfünun’a müderris olmuş Türk tarihçiliğinin en önemli kişilerinden birisidir. Köprülü Türk tarihçiliğinin bulunduğu durumdan hiç memnun değildir ve ona göre memleketimizde tarih, hâlâ muharebe ve zafer hikayeleri, hükümdar ve vezir menkıbeleri, müsaleha-nameler akdi, isyan ve ihtilal vakaları, ricalin katli ve idamı gibi telakki olunduğunu belirtmiştir. Fuad Köprülü ayrıca, kendi tarihi hakkındaki bilgilerin yabancılardan öğrenilmesini, en utanç verici şeylerden biri olarak tanımlamıştır.
Fuad Köprülü tarihi, geniş manasıyla, mazide cereyan eden bütün işlerin ve vakaların heyeti mecmuasıdır. Bu genel tanımın devamında, tarihin insanlık fikir ve faaliyetlerinin tezahürü olduğunu belirtmiştir. Bu anlama göre de tarihçi, toplumların ilerleyip gelişmesi, nadiren ortaya çıkan rastlantısal özellikler taşıyan olaylarla değil, sürekli ve muntazam vakalarla tayin ve izah etmelidir. Tarihçi, geçmişe ait vakalarını nakl ve yaşatmak istediği cemiyetin evvela ırk menşeini, fiziki ve coğrafi çevresinin teşekkülünde yer alan amilleri, siyasi kuvvetinin saha ve nüfusunu, aile iktisadını, halk hayat ve teşkilatını, bu teşkilatın resmi teşkilat ile münasebetlerini, mülkiyet şeklini, ziraat, ticaret, sanayi, lisan ve edebiyatını, dini, ilmi tekamülünü, komşu kavimlerle maddi ve manevi münasebetlerinin derecesini vazıh hatlarla göstermelidir.
Köprülü’nün kaygıları ve tarih anlayışı çerçevesinde çalışmalarına bakıldığında, tutarlı bir seyir izlediği kolaylıkla görülür. Türk tarihçiliği ve düşüncesi açısından Köprülü’nün ortaya koyduğu en önemli şeylerden biri, Türk tarihinin sürekliliğinin dayandığı verileri ortaya koyarak, onun bütünlüğünü göstermesidir. Köprülü Türk düşüncesini Türk edebiyatı temeline oturtmak istediğinden, bu çalışma alanı önemsenmiştir. Bu başlıklardan hareketle, Türk tarihinin bütünlüğünü ve sürekliliğini kurmayı başarmıştır.
Ümit Hassan
Her somut gelişmenin tarihsel anlamı, toplumun ilk örgütlenişiyle ilişkili olduğunu belirten Ümit Hassan’a göre asıl olan, gelişim-değişmedir, teori bu değişimin incelenmesinin sürekliliğiyle oluşur. Herhangi bir olayı tanımlamak için geliştirilmiş olan ölçütler, önermelerin sınanmasıyla varılmış olan sonuçlardır; bu bakımdan teorik metodolojik bir kapsam içinde yer alırlar.
Ümit Hassan Türklerde Şamanlığı, kökenleri ve değişimi, göçebe hayat tarzı, Şamanlığın tarihsel gelişimi, Türklerde ve Asya Kandaşlığında şaman inanç sistemi, Şamanlığın genel nitelikleri, hayat tarzının kavimler arası genelliği, Şaman tiplerini, anaerkil kökenlerini, efsaneleri, yer ve gök kavrayışı, örgüt kutsallığının temelleri, orman kültünün inanç temelleri ve boyutları, dağ kültü, geleneklerin görenekleşmesi, çağdaş kalıntıların tarihsel anlamı bağlamlarında ele alıp incelemiştir.
Türkçe
Bir toplumun düşünce yapısını çok açık bir şekilde ortaya çıkarmak için, o toplumun dilinin özelliklerinin de sergilenmesi gerekmektedir. Türkçe’nin yapısına ilişkin felsefe çevrelerinde yok denecek kadar az çalışma yapıldığı söylenebilir. Türkçe hakkında yazanların büyük bir çoğunluğu, siyasi eğilimler doğrultusunda dilin nasıl biçimlenmesi gerektiğine ilişkindir. Bir takım yazılar da Türkçe’nin felsefe bilim dili olamadığına ilişkin önyargılar tarzındadır. Çok az yazı Türkçe’nin yapısını ve düşünce üretime ilişkin özellikleri üzerinde durmuştur.
Nermi Uygur
Türkçe tutkunu olan Nermi Uygur, Türkçe’nin önemli Türkçe’nin önemli bir özelliği olan konuşma, Türk kültür çevresinde başlı başına bir amaç olduğunu belirtir. Türklerde konuşma nın önemini, “Türkler için yaşamak, anlatmaktır. Yaşarken anlatır Türkler, anlatarak yaşar dost çevrelerinde. Bu davranışta, köklerini günübirlik yaşamın derinlerine salan eski bir yaşama geleneği iş başındadır” sözleriyle açıklamaktadır.
Uygur, sesleniş biçimleri de üç açıdan ele almaktadır. Birincisi ilk sesleniş tarzı özaddır (ad). Türkçede, özadla (adıyla) seslenilir. Türk için kendi olan şey, insanın özü olan şey, onun adıdır. İkinci sesleniş tarzı: Başkalarına hitaplar büyük ölçüde akrabalık terimleriyle yapılır. Bütün bu niteleme seslenişlerinde dostça bir davranış dile getirilmektedir. Hepsi de konuşanları, içten bir birlik, karşılıklı bir güven ortamı yaratmak amacıyla, akrabalık sıcaklığına bürünen bir anlatım katıyla birbirlerine bağlamaya yönelmiştir. Üçüncü sesleniş tarzı: Kişilere hitap ederken Siz yerine Sen’i tercih etmektir.
Dillerin farklılığına değinen Uygur’a göre inceliklere kadar inersek, hem söyleyiş hem içerik bakımından, hem biçim hem anlam bakımından her dil öbürlerinden derin ayrılıklar gösterir. Her dilin başka bir görkemi, başka bir körlüğü, başka bir yaratıcılığı, başka bir aptallığı vardır. Her dil başka bir temellendirilmezlik, başka bir hesaplanamazlık, başka bir zenginlik, başka bir yoksulluk, başka bir güçlülük, başka bir tutuculuk, başka bir devrimcilik, başka bir oyun severlik, başka bir canlı görme, başka bir nesnellik, başka bir serbestlik, başka bir bağlılık, başka bir neşeyle ortaya çıkar.
Ömer Naci Soykan
Ömer Naci Soykan Türkçenin yapısını incelemiştir. Özelikle Türkçe’nin söz dizimine (sentaksı) ilişkin tespitleri Türkçe araştırmalarında önde gelmektedir.
Soykan’a göre, her dilin kendine özgü düşünce yapıları ürettiğini bildirmektedir. Her doğal dil, doğaya farklı bir şekilde bakıyorsa, bu farklılıkları ortaya çıkaran doğal dillerdeki yapı farklılıkları nelerdir? Bu soru Türkçe’de anlama sorununu incelemede kılavuzluk yapmaktadır.
Soykan, cümlenin söz dizimi yetkin olduğu takdirde yani hiç bozulmaması, matematik cümlelerinde olduğu gibi söz birimlerinin -moleküler sözcük birimlerinin- cümledeki yerlerinin istenildiği gibi değiştirilebilir olması demektir. Bu da, bu dizilişin hiçbir kuralı olmaması anlamına gelir. Bu noktada Türkçede kurallı basit cümle, özne, zarf, tümleç (yer tamlayıcısı), nesne, yüklem olmak üzere, beş öğeden oluşur. Bu beş öğenin beşini de içinde barındıran bir cümle alır, cümledeki olası tüm söz dizimi değişikliklerini yaparsak, her defasında cümle anlamını korursa, o zaman söz diziminin Türkçede anlamı belirlemediği biçimindeki savımız kanıtlanmış olduğunu belirtir.
Türkçe sentaktik esnekliğinden dolayı, herhangi bir olay ya da nesne -durumu karşısında, o olay ve durumun oluş ve yapı tarzına kendini rahatça uydurur. Bu özellik Batı dillerinin hiçbirinde yoktur. Soykan bu tespitini de şimdi hayal olsa bile gelecekte, Türkçe bilgisayar programlarında çok başarılı uygulanacak ve çok yaygın kullanılacağından, önde gelen uluslararası dil olacaktır. Hatta diller arası iletişimde odak dil konumuna gelecek şekliyle örneklendirmektedir.
Eleştiriler
Felsefenin ilkelerinden biri olan eleştiriyle Türkiye’deki felsefe anlayışına bakıldığında, önemli sorunların da bulunduğu görülmektedir. Felsefedeki sorunlar, şu sorular çerçevesindedir;
- Felsefecilere göre Türkiye’de felsefenin durumu nedir?
- Türkiye’de üretilen felsefe çalışmaları, felsefecilerin ihtiyaçlarını karşılayabilmekte midir?
- Toplumsal sorunların felsefi temellendirmeleri ne kadar yapılmaktadır? Sıralanan bu soruların çizdiği genel çerçeve, Felsefenin Durumu ve Felsefe Anlayışındaki Sorunlar başlıkları altında çeşitli yönleriyle tartışılmıştır.
Felsefenin Durumu
Türkiye de felsefenin durumu ile ilgili görüşler genelde olumsuzdur. Yaratıcı ulusal felsefenin sınırlarını çizmek zordur ve Türkiye’de çağdaş felsefe bakımından özgünlük yoktur. Türkiye’de özgün felsefe olmamasının nedenleri olarak, büyük bir felsefe geleneğinin olmaması, Cumhuriyet döneminde felsefeci sayısının azlığı ve yeterli düşünce özgürlüğünün bulunmaması sayılmışlardır.
Felsefenin gerektiği gibi gelişememesinin en büyük nedeni ise, gereği kadar özgürlük olmamasıdır. Çünkü felsefe, en radikal, en köke kadar inen soru demektir. Bunun için de mutlaka özgürlük gereklidir ve yasalar ile töreler buna elverişli olmalıdır.
Felsefenin temel sorunları ve tarihi hakkında kaynak eserlerin oluşturulamaması, felsefecilerin kitap ihtiyacının karşılanamaması, kaynak kitaplar üretilemediğinden gelenek oluşturacak alt yapının ortaya çıkamaması, toplumsal ve dünya sorunları hakkında felsefi tartışmaların yapılmaması, yukarıda çizilen olumsuz resmin içeriğinin somut unsurları arasındadır.
Felsefe Anlayışındaki Sorunlar
Felsefe anlayışı, felsefenin temel ilkelerine bağlı kalarak, yani felsefi bir tutumla, sorunların temellendirilmesinde ortaya çıkan kişisel yaklaşım tarzıdır. Felsefe, insana ilişkin temel sorulara verilen cevapların sorgulanması ve aynı sorulara yeni ilkelere dayanılarak yeni cevaplar verme denemelerinden oluşmaktadır.
Felsefe yapmak, esas olarak, felsefe sorunlarını, felsefi bir tutumla temellendirmektir. Felsefi tutumun en önemli özelliklerinden biri, ya da özü, felsefe konularıyla ilgili olarak öne sürülmüş düşüncelerin, ilkece yetersiz, eksik, çelişik ya da yanlış olduklarının kabulüdür.
Türkiye’de görülen genel tutum ise, sorunun kişinin kendine sorması değil, soruları n filozoflara sorulmasıdır. Soru, varlık nedir? şeklinde dile getirildiğinde, sorunun muhatabı soruyu soran kişidir. Felsefe yapmanın şartı, soruyu başka bir kişiye değil, konunun kendisine sormaktır. Varlık nedir? sorusuna cevap verilirken, konuya ilişkin daha önce verilen cevapları malzeme olarak kullanılmalıdır.
Ayrıca, Türkiye’de, felsefenin ortaya çıkış şartları, yapısı ve hedefleri yeterince sorgulanıp içselleştirilmediğinden, felsefe, hakikati içeren bir düşünce biçimi olarak algılamıştır. Bu algılayışın başlıca sonucu, filozof metinlerini yorumlayarak aktarmanın, felsefe yapmak olduğu sanısıdır. Esas olan, felsefe sorusunun sorumluluğunu yüklenmektir. Felsefe yapmak ya da düşünce üretmenin önemli şartlarından biri de hiç şüphesiz, düşünce özgürlüğüdür. Düşünce özgürlüğü, eleştiriyle doğrudan ilgili olduğu gibi, felsefe sorusunu oluşturma ve sorunu tez çalışmalarında temellendirmeyle da yakından ilişkilidir.
Felsefeciler, ihtiyaç duydukları kaynak eserleri, sayıca, içerikçe ve nitelikçe üretememişlerdir. Böylesine önemli bir konunun göz ardı edilmesinin sebepleri 4 bağlamda açıklanabilir:
- Üretilen eserlerin sayıca yetersiz olmalarıdır.
- Türkçede üretilmiş felsefe yayınlarının güvenilir olmadıklarına ilişkin inanç.
- Bir başka sorun olan dil, kurum olarak üniversitenin yanlış kabullerinden kaynaklanmaktadır.
- Felsefenin temel sorunlarıyla uğraşmak yerine, tali sorunlar üzerine çalışmak, derleme, aktarma, tasvir temelli çalışmalar, kaynak eserlerin oluşmasının önündeki diğer bir engeldir.
Felsefeci Toplum İlişkisini incelediğimizde ise Felsefeciler, temel felsefe sorunlarına Türkiye’de karşılık gelecek düşünceler üzerinde durmamışlar ve toplumun yaşadığı sorunları felsefi bir temellendirmeyle incelememişlerdir. Başka bir deyişle, bilgi, ahlak, varlık, mantık, devlet gibi temel felsefe sorunlarının yapıları bütünlüklü bir şekilde ortaya konulmadığı gibi, bu sorunların Türkiye’de, nasıl anlaşıldığı, bu konularda neler düşünüldüğü, üzerinde de durulmamıştır.
En önemli sorun ise, kaynak eser üretmek ile gelenek oluşturma süreçleriyle yakından ilgili olduğu görülmektedir. Söz konusu sorunların üstesinden gelmek için, felsefe öğrencileri de dahil olmak üzere, felsefecilerin felsefeye karşı sorumluluklarını yerine getirmeleri gerekmektedir. Felsefecinin, felsefeye karşı, dolayısıyla kendine karşı sorumluluğu, öncelikle felsefi tutumun içselleştirilmesidir. Ayrıca benimsenmesi gereken şey, felsefi tutumu içselleştirerek felsefe sorularının sorumluluğunu yüklenmektir.