TÜRKİYE'DE SOSYOLOJİ - Ünite 4: 1950-1960 Döneminde Türk Sosyolojisi Özeti :
PAYLAŞ:Ünite 4: 1950-1960 Döneminde Türk Sosyolojisi
1950-1960 Döneminde Türk Sosyolojisi
Türkiye’de siyasal gelişmeler toplumsal gelişmeleri ve toplumsal gelişmeler de sosyoloji çalışmalarını yakından etkilemektedir. II. Dünya Savaşı’ndan 1950’li yıllara kadar yaşanan ulusal ve uluslararası gelişmeler sosyoloji anlayışında da değişimlere neden olmuştur. 1950 – 1960 döneminde başlangıçta köy sosyolojisi, kültür değişimleri ve Batılılaşma konularına, sonraları din ve laiklik konuları çalışma konusu olmuştur
1950’li Yıllarda Sosyolojide Etkili Olan Ekoller, Sosyologlar ve Eserleri
1950’lerde Ziya Gökalp’in benimseyip temsil ettiği sosyolojizm ekolü devlet kurumlarında, lise ve kısmen üniversitelerde hâkim olan ekol olarak görülmektedir. Bu dönemde sosyolojik görüşleri ve özellikle yöntem anlayışı ile öne çıkan Prens Sabahattin, bireyciliğe dayalı görüşleri ile neredeyse tüm sosyologları etkilemiştir.
1950 döneminde Science Sociale ekolünün etkisindeki sosyologlar, toplumsal sorunları alan araştırmaları ve tecrübi sosyolojinin rehberliği ile çözme önerisinde bulunmuş ve yoğun bir şekilde alan çalışmalarına yönelmişlerdir. Bu dönemdeki sosyologlar, toplumculukla bireycilik arası çözümler önermiş, bir denge oluşturacak görüşler ortaya koymuşlardır. 1950- 1960 yılları çeşitli eğilimlerin özellikleri arasında gidip gelen sosyologların, Science Sociale ekolüne yakınlığı ile açıklanmaktadır. Bunun yanında bireyci görüşlere de tam sahip çıkmayan sosyologların kamucu yapıdan da uzaklaştığı söylenemez.
Köy Sosyolojisi
1950-1960 dönemi için Science Sociale ekolünün etkisiyle başlıca uğraşı alanı köy sosyolojisi olmuştur. 1950’li yıllarda en verimli dönemini yaşayan köy sosyolojisi çalışmaları, tarıma dayalı nüfus yapısı, toplumsal değişim hareketleri ve makinelerin tarımda kullanılması ile dönemin sosyologlarının çoğunun araştırma konusu haline gelmiştir. Cahit Tanyol o dönemde yaptığı çalışmalarında köyleri hakim olan kişi ve coğrafi konumlarına göre ayırmıştır. Genel olarak bu çalışmaların genel amacı; köy yaşam biçimlerini belirlemek, toplumsal değişim düzeyini ve hangi köylerin değişime daha yatkın olduğunu belirlemektedir. Sonuç olarak, köylü nüfusunun teknik değişmelere soğuk bakmadığı, toplumsal değişme ve Batılılaşma açısından gelecek vaat ettiği belirtilmiştir. Bu dönemdeki çalışmalara bakıldığında köylerin Batılılaşmaya eğilimleri ve dirençli yanları ile bu yönlerin yumuşatılması için yapılması gerekenler araştırılmaktadır.
Kültür Değişmeleri ve Batılılaşma
Osmanlı’nın son dönemlerinden itibaren ülkenin yüzünün dönük olduğu Batı, zaman zaman farklı eğilimlerle kendini göstermiştir. 1950’li yıllarda hakim olan AngloSakson Batı fikirleri toplumu liberal-demokrat eğilimler üzerinden dönüştürmeye çalışmıştır.
1950-60 arası Türkiye’nin Batılılaşma konusundaki başarısızlığı sosyologların üzerinde tartıştığı bir konu olarak görülmektedir. Bu bağlamda, egemen olan zihniyeti temsil eden Mümtaz Turhan, batılılaşmanın zorunlu olduğunu düşünmektedir. Toplumsal değişmenin hızının nasıl olması gerektiğini ve köylerin bu değişime karşı duruşuna dönük çalışmalar yürütmüştür. Turhan’a göre baskın kültür olan Batı uygarlığına dönüşmenin yolu etkileşimden geçmektedir. Zorunlu kültür değişiminin karşısında olan Turhan, serbest kültür değişmesini önermektedir. Bir başka deyişle kültür ekonomik ihtiyaçlar ve bazı düzenlemelerle kültürel değişimin kendiliğinden gerçekleşmesi desteklenmelidir. Bu bağlamda köyde yaşayanların kendi kültürlerini köylüye yarar ve kolaylık sağlaması durumunda değiştirebilecekleri fikrinde olan Turhan, bu dönüşümün kentlerde kimi sorunlara yol açabileceğinden bahsetmekte ve zamanla manevi anlamda da kapsamının genişleyeceğinden söz etmektedir. Batılılaşmak için Batı’dan bilim, bilimsel zihniyet ve tekniğin ülkemize gelmesi gerektiğini belirten Turhan’a göre bu yol dışındaki bütün çabalar taklit, kısır ve iğreti kalmaya mahkûmdur. Batı medeniyeti ile olan bağımıza bağlı olarak bir şeyler almak ve bir şeyler vermek doğal olarak görülmektedir. Yapılması gereken en doğru eylem Batı uygarlığını doğrudan doğruya halk kültürüne aşılamak ve halkın temsil ettiği kültürün ortak unsurlarını temel alan yeni ve canlı bir kültürün oluşmasına yardımcı olmaktır. Yapılacak en temel yanlış ise Tanzimat’ta olduğu gibi Türk Devrimi’nde Batının ikincil unsurlarını alarak temel ilkelerini göz ardı etmek olacaktır. Dönemin sosyologlarından Hilmi Ziya, batının bilimsel zihniyetine vurgu yaparak, onları almadıkça Batılı olmanın mümkün olamayacağını söylemiştir.
Eğitim Sosyolojisi
Eğitim anlayışı, okul ve öğretmen sayıları gibi eğitim sorunları her dönemde sosyolojinin önemli konuları arasında yer almaktadır. Toplumsal yapının istenen yönde dönüştürülmesinde en büyük görevin düştüğü eğitim kurumlarının görevlerinden biri de Batılılaşma sürecine rehberlik edecek bireylerin yetiştirilmesidir. Dönemin sosyoloji anlayışında Batılılaşmanın araçlarından biri olarak görülen eğitim, ortaya çıkan başarısızlığın da nedenleri arasında gösterilmiş olup yetişmiş bilim insanlarının niteliği ile Batılılaşma başarısı ile paralel göstermektedir. Bu sorunun çözümünde dönemin koşullarında gelişmiş Batılı ülkelere gönderilen bilim insanları, bilim zihniyetini ve faaliyetleri geliştirme adına zorunlu görülmektedir. Bazı sosyologlar eğitimdeki aksaklıkları, yetişmiş insan ve öğretmen açığına bağlamaktadır. Bu sorunların çözümüne dönük olarak gelişmiş eğitim sistemlerini alarak gidermekten ziyade bir eğitim felsefesi geliştirerek, toplumda etkin öğretmenler yetiştirmek ve ders içeriklerinin yeniden düzenlenmesi olacaktır.
Din Sosyolojisi Kapsamında Yapılan Tartışmalar
1950’lerde sosyologların tartışmaya açtıkları konular arasında Türkçenin sadeleştirilip sadeleştirilmemesi, dilin özellikleri, Türkçeyi etkileyen faktörler, meslek dili ve terminolojisi, Türkçenin kısırlaşması, bozulması gibi dil merkezli yaklaşımlar bulunmaktadır. Dilin devrimle ilişkisine ilişkin sosyologların ayrılan görüşleri doğrultusunda, Doğu kökenli kelimelerin atılıp atılmamasına ilişkin tartışmalar dönemin önemli konuları arasında yer almaktadır. Bir dil sosyolojisi kurma yaklaşımı ile farklılaşan Hilmi Ziya Ülken, dilin sosyolojik yapısından bahsederek, yabancı toplumlarla etkileşimin dilin ve toplumsal yapının değişimine olanak sağlayacağını belirtmiştir.
Dönemin Başat Ekonomi – Politik Anlayışı
II. Dünya savaşı ve sonrasında dünyada yaşanan gelişmelere bağlı olarak, 1950’li yılların sosyologlarının düşüncelerinde de kimi dönüşümler yaşanmaktadır. Bu dönemde özellikle ekonomi ve politika ile ilgili konularda liberal ekonomi önde gelen ilgi alanı iken, orta sınıfların geliştirilmesine dönük düşünce birliği dikkat çekmekteydi. Tahir Çağatay’ın İçtimai Nizam ve Bugünkü Durumu adlı eseri sosyologların doğrudan ekonomi ile ilişkili sınırlı yayınlarından biridir. Bununla birlikte, bol miktarda küçük üreticiye sahip olan ülke koşullarında dönemin önemli konuları arasında kooperatifçilik yer etmiştir. Dönemin sosyolojik sınıf tanımlamaları, çalışan kesimin bilinçlendirilmesine dönük bütün hareketler dar gelirli grupların sosyalizme kaymasını önlemek amacıyla gerçekleştirilmiştir. Sosyalizme karşı liberal ekonomi dönemin ağırlıklı politikaları olarak sosyologların bireysel girişim ve demokrasiye katkı bağlamında savundukları politik duruş olarak görülmektedir. Bu anlamda Tanyol, devletin değil bireysel teşebbüslerin toplumsal açıdan daha yararlı olacağını belirtmiştir. Ekonomik olarak ülkenin sanayileşmesi adına ise Fındıkoğlu ve Kurtkan’ın çeşitli makale ve çalışmaları problemin çözümünde önemli görülmektedir.
İletişim Sosyolojisi ve Diğer Konular
1950-1960 dönemi iletişim araçlarının toplum üzerine etkilerine bakarak, iletişim sosyolojisinin temellerini atmışlardır. İlk defa bu anlamda kitap ve makaleler bu dönemde yazılmıştır. Sonraki dönemlere ışık tutan bu çalışmalar sosyoloji disiplinlerine başlangıç olarak görülmektedir.
Göç Sosyolojisi
Türkiye için 1950-1960 yılları iç ve dış göçlerin yarattığı toplumsal sorunlar ve bu göçlerin nedenleri temel araştırma konuları arasında görülmektedir. Ekonomik nedenlerle gerçekleşen bu göçlerin zaman zaman içe doğru zaman zaman dışa doğru yaşandığı dönemler bulunmaktadır. Bu dönemde ise göçlerin ticaret, orta sınıfın güçlenmesi, kültürel yapının ve toplumsal bütünleşmenin olumlu etkileneceği varsayılmıştır. İç göçlerle ilgili yapılan çalışmalarda sosyo-ekonomik nedenler ve teknik nedenlerin ön plana çıktığı görülmektedir. Bu dönemde tarım işleri için traktörün kullanılması az gelişmiş bölgelerden endüstri ve yoğun tarım alanları bölgelerine bir hareketin yaşanmasına neden olmuştur. Bu anlamda sosyologlara göre, bu göçler geleneksel örf ve adetlerin etkisinin kırılmasına yardım etmekte, bölgeler arası zihniyet farklılıklarını azaltarak modernleşmeye yardımcı olmaktadır. Ekonomik nedenler başta olmak üzere iyi yaşam koşullarına sahip olma isteği, kültür, ticaret, eğitim ve sağlık olanakları göçleri tetikleyen etkenler arasında gösterilmektedir. Göçler şehirlerin büyümesine, gelenek-görenek ve sert zihniyetlerin yumuşamasına olanak sağlarken diğer yandan şehirlerde yeni sorunlara neden olmaktadır. Konaklama, eğitim kültürel uyumsuzluklar biçiminde özetlenebilecek bu sorunların varlığı bir gerçekliliktir. İşçi ihtiyacının endüstrinin gelişmesiyle şehirlere doğru artması nüfus hareketlerinin zorunlu kılmıştır. Bazı köylerde ise traktörün kullanımı ile bir zenginleşme durumu yaşanmıştır. Bu köylerde ise nüfus azalmasından çok artışından bahsedilmektedir. Tersi durumda ise efendi ve ağa tipi köylerde topraksız köylülerin şehirlerde iş olanakları araması göçlerin nedenleri arasında gösterilmektedir.