TÜRKİYE'NİN KÜLTÜREL MİRASI I - Ünite 3: Dünya Mirasında Türkiye: Göreme Milli Parkı ve Kapadokya Kayalık Sitleri Özeti :
PAYLAŞ:Ünite 3: Dünya Mirasında Türkiye: Göreme Milli Parkı ve Kapadokya Kayalık Sitleri
Giriş
Kapadokya, coğrafi açıdan yeryüzünde tek ve karekteristik özelliklere sahip önemli bölgelerdendir. Bizans döneminde İmparatorluğun önemli dini merkezlerinden biri olan bu bölgede çok sayıda Bizans Dönem’ine ait kaya yerleşimi bulunmaktadır. Bu yerleşimlerde Bizans kaya mimarisinin örnekleri olarak manastırlar, kiliseler, keşiş hücreleri, sivil yapı örnekleri olarak çiftçi meskenleri, şarap işlikleri, fırınlar, güvercinlikler ve mezarlar yer alır. Çoğu resimlerle süslenmiş olan kaya kiliseleri, mimari açıdan olduğu kadar, Bizans resim sanatı açısından da çok önem taşımaktadır. Bölgede bulunan yaklaşık 230 yerleşmede 700’ü aşkın kaya kilisesi yer almaktadır. Göreme, Güzelyurt, Ihlara, Soğanlıdere, Kocamustafa Paşa, Zelve, Güzelöz, Konaklı, Derinkuyu, Kaymaklı, Uluağaç, Erdemli gibi yerleşmelerde dini yapıların yoğunluğu dikkati çekmektedir. Bu yerleşimler arasında Göreme, Ihlara, Soğanlıdere ve Zelve bilindiği gibi açık hava müzeleridir. 9.-13. yüzyıllara ait kiliselerin çoğu duvar resimleri ile süslenmiştir. Duvar resimlerinin en yoğun olduğu merkezlerden biri olan Göreme Vadisi, 1986 yılında UNESCO tarafından “Göreme Doğal ve Tarihi Milli Parkı” adıyla “Dünya Doğal ve Kültürel Mirası” listesine alınmış doğal ve arkeolojik sit alanıdır. Nevşehir’in 12 km. kuzeydoğusunda bulunan Göreme Vadisi, doğudan Damsa Çayı, batıdan Nevşehir Çayı, kuzeyden Kızılırmak, güneyden Kamil Dağı ile çevrilidir. Korunmaya alınan Göreme Doğal ve Tarihi Milli Parkı’nın, restorasyon geçiren bazı örnekler dışında bir çok yapısı tabiat şartları ile insan tahribatına terkedilmiş durumdadır.
Kapadokya’daki Kaya Yerleşimlerinin Oluşumundaki Etkenler:
Kapadokya Bölgesi’nin coğrafi ve fiziki yapısı ve burada yaşanan tarihi süreç, Bizans kaya yerleşimlerinin oluşumu ve gelişiminde etkili olmuştur. 4. yüzyılda önemli bir dini merkez olarak karşımıza çıkan Kapadokya Bölgesi’ndeki kilise ve manastırların kuruluşu hakkında kesin bir bilgi yoktur. Kayserili Büyük Basileos, Nazianzoslu Gregorios ve Nyssalı Gregorios gibi ünlü kilise babaları, bölgedeki etkinliklerini bu yüzyılda sürdürmüşlerdir. Kolaylıkla oyulabilen volkanik kayalarıyla Kapadokya Bölgesi’nin fiziki yapısı da bu yerleşimlerin oluşmasında ve hızla artmasında etkili olmuştur. Bu yerleşimlerin oluşumunda bölgenin tarihi de etkilidir.
Coğrafi ve Fiziki Yapı: Kapadokya, İç Anadolu’nun güneydoğusundan doğuya doğru uzanan volkanik faaliyetlerin oluşturduğu bir coğrafi kuşak üzerinde yer alır. Erciyes ve Hasan Dağı nedeniyle volkanik bir yapıya sahip olan Kapadokya önemli bir yerleşim bölgesi olup, Bizans Dönemi’nde batısından Galatya ve Lykaonia, kuzeyinden Pontus, güneyinden Commagene, doğusundan Armenia ile sınırlıydı. Bugün Kırşehir, Nevşehir, Aksaray, Niğde, Kayseri ve Malatya illerinin tümünü, Ankara’nın doğu, Yozgat ve Sivas’ın güney, Adana’nın ise kuzey bölümlerini kapsar. Aksaray, Nevşehir, Kayseri ve Niğde’nin coğrafi, jeolojik ve tarihi özellikleri ile “Çekirdek Kapadokya” yı oluşturduğu bilinir.
Küçük kum ve toz parçalarını taşıyan rüzgâr, önüne çıkan tepeleri alttaki sert tabaka ortaya çıkana kadar aşındırarak yassı ve sivri kaya tepecikleri olan “peri bacalarının” oluşmasına neden olmuştur.
Tarih: Perslerin kullandığı “Katpatuka” adından Yunanca’ya uyarlandığı bilinen “Kapadokya” adına ilk kez Herodes’in metinlerinde rastlanmakladır. MÖ 2300 yılına tarihlenen Hititçe bir metin, bölgedeki yerleşim merkezlerini belirten en erken tarihli kaynaktır.
8. yüzyıl başında başlayıp 9. yüzyılın sonlarına kadar süren İkonoklasmus dönemlerinde, bölgenin korunaklı yapısı nedeniyle manastır toplulukları gelişmiştir. 9. yüzyılın ikinci yarısından 1071 yılına kadar Bizans Kapadokya’sı altın sürecini yaşamış, kiliseler ve buradaki resimlerin çoğu bu dönemde yapılmıştır. 14. yüzyıldan itibaren Kapadokya’da din adamlarının azalmaya başladığı ve manastır bütünlüğünün bozulduğu düşünülmektedir.
Göreme Milli Parkı:
Kaynaklarda Göreme Vadisi’ndeki manastır ve kiliselerin oluşumu ile ilgili kesin bilgiler mevcut değildir. İlk kez 600 yılına tarihlenen Aziz Hieron’un yaşamını konu alan bir kaynakta Göreme’nin geç Antik Dönem adının “Korama” olduğu belirtmektedir.
Göreme’deki Yapı Tipleri ve Kiliseler: Göreme Vadisi’ndeki yapıları manastır ve kiliseler oluşturur. Yerleşim alanında İkonoklasmus dönemi ve öncesine tarihlenen kiliselerin sayıca az, daha sonraki dönemlere ait kiliselerin daha fazla olduğu bilinmektedir. Göreme Kızlar Kilisesi’nde 1055, Aziz Eustathios Kilisesi’nde 1148/1149 tarihlerini veren yazıtlar, en erken tarihli verilerdir.
Kiliseler, tek, iki, üç nefli, serbest ve kare içinde haç ya da kapalı Yunan Haçı planlılar olmak üzere beş grupta incelenebilir. Göreme Açık Hava Müzesi’nin girişinde bulunan Aziz Basileos Şapeli enlemesine dikdörtgen planlı bir örnektir. Bölgenin en büyük kaya kilisesi olan Tokalı Kilise, tek nefli Eski Kilise, Yeni Kilise, Eski Kilise’nin altında yer alan kilise ile Yeni Kilise’nin kuzeyinde bulunan şapelden oluşmaktadır.
İki nefli yapı tipi bölgede oldukça sınırlıdır. Tek örnek Aziz Eustathios kilisesidir. Üç nefli ya da bazilikal planlı yapılar da bölgede çok az tercih edilmiştir. Bunlar, Tokalı Aşağı Kilise ile Aynalı Kilise’dir. Kuzey, güney ve batıda üç serbest haç koluna sahip olan serbest haç plan tipi Kapadokya mimarisinde yaygınlaşmıştır.
Göreme’deki Kaya Kiliselerinin Duvar Resimleri: İkonoklasmus sonrasına ait Azize Barbara Kilisesi, yerleşimin en erken duvar resimlerini içerir. Göreme Açık Hava Müzesi’nin girişinde 11. yüzyıla tarihlenen Aziz Basileos şapelinin duvarlarında asker azizlerden Aziz Theodoros ve Georgios tasvir edilmiştir. Bölgede 11. yüzyıl ve sonrası, asker aziz tasvirleri yoğunlaşmıştır.
Göreme kaya kiliselerinin duvar resimlerinde “Başkent ve Eyalet üslubu” olarak tanımlanan iki ayrı üslubun hakim olduğu görülür. Tokalı Eski Kilise’de olduğu gibi 9-10. yüzyıllara ait Arkaik grup yapılarında yer alan eyalet üslubundaki resimler şerit halinde çerçevesiz ve öyküleyici bir anlatımla kronolojik olarak verilmişlerdir. Sütunlu kiliselerde olduğu gibi başkent etkili resimlerde, liturjik ve sembolik sahneler öne çıkmakta, özellikle İsa’nın çilesi dönemi vurgulanmaktadır. Sahnelerde öyküleyici anlatımdan çok birbiri ile ilişkili, seçici ve ifade gücü olan bir siklus vardır.
Kapadokya’nın Diğer Kayalık Sitleri:
Kapadokya Bölgesi’nde, Güzelyurt, Ihlara, Soğanlıdere, Erdemli, Kocamustafa Paşa, Zelve, Güzelöz, Konaklı, Derinkuyu, Kaymaklı, Uluağaç ve Tatlarin dini yapıların yoğunlaştığı diğer merkezlerdir. Bunlardan Ihlara, Soğanlıdere ve Zelve açık hava müzeleridir. Göreme çevresindeki Uçhisar-Ortahisar ve çevresi, Balkandere, Tavşanlı, Çavuşini, Ayvalıköy, Susumbayırı, Karşıbucak Vadisi gibi bölgelerde duvar resimleri ile süslü önemli yapılar bulunmaktadır
Ihlara civarındaki kilise resimlerinin yerli Kapadokya ve Bizans etkisinden uzak olduğu görülür. Diğer yandan Belisırama çevresindeki kiliselerin duvar resimlerinin açıkça Bizans özellikleri gösterdiği bilinir.
Kaya Yerleşimlerindeki Yapı Tipleri:
Keşiş Hücreleri: Bölgenin en basit kuruluşlu yapılarını keşiş hücreleri oluşturur. Keşiş hücreleri ile manastırlar arasında kesin bir ayırım olmadığı bilinir. “Manastır” daha büyük ve kapsamlı yapı toplulukları içerirken, “keşiş hücreleri” daha küçüktür. Bu tür keşiş hücrelerine Zelve’deki Keşiş Simeon’un hücresi ile Yeşilhisar Erdemli’deki yapılar örnek verilebilir.
Manastırlar: Kapadokya, Bizans manastırcılığının ilk örgütlendiği ve manastır yaşamı kurallarının Büyük Basileos tarafından oluşturulduğu bölge olarak önemli bir manastır merkezidir. Bölge, Bizans tarihi boyunca manastır merkezlerinden biri olarak önemini korumuştur.
Kapadokya’daki keşiş hücrelerinin manastırların kurulmasından çok önce mevcut olduğu bilinmektedir. Manastırların, özellikle bu hücrelerin yoğunlaştığı yerlerde kurulmuş olabileceği ileri sürülmektedir. Keşişleri manastırlara çekmek amacıyla, manastırların kendi gereksinimlerinden daha büyük olarak inşa edilmiş yemekhanelerinde keşişlere de yemek verildiği bilinmektedir.Yemekhaneli manastırlar genellikle Göreme Vadisi’nde yoğunlaşmıştır.
Kiliseler: Kapadokya Bölgesi’nin kaya kiliselerinde altı ana plan tipinin uygulandığı görülmektedir. Kaya kiliseleri plan tiplerine göre, tek nefli kiliseler, iki nefli kiliseler, bazilikalar, serbest haç planlı kiliseler, kare içinde haç ya da kapalı Yunan Haçı planlı kiliseler ve düzensiz planlı kiliseler biçiminde sınıflandırılırlar.
Tek Nefli Kiliseler: Bölgenin uzunlamasına tek nefli bazı kaya kiliselerini, Ihlara’da Eğritaş, Kokar ve Sümbüllü, Soğanlı’da Barbara, Erdemli’de Gülbayır, Çavuşin’de Büyük Güvercinlik (Nikephoros Phokas), Gülşehir’de Karşı Kilise yapıları temsil ederler.
7. yüzyıldan 13. yüzyıla uzanan geniş zaman süresinde tek nefli kilise plan tipinin kilise mimarisinde yaygınlaşması, sıkça kullanılan bu plan tipinin Kapadokya Bölgesi için ne denli önemli olduğunu gösterir.
İki Nefli Kiliseler: Bu tipe sahip Kapadokya kiliselerinde doğu batı doğrultusunda uzanan birbirine paralel iki nef vardır. Nefler arasında destek ve kemerlerden oluşan bir arkad sistemi bulunur. İki nefli kiliseler Soğanlı ve Ihlara Bölgeleri’nde yoğundur. Şahinefendi Kırkşehitler Kilisesi, Belisırma’da Ballı Kilise, Cemil’de Arkhangelos, Güzelöz’de Ağaçlık, Basileos, Panagia, ve Mikhael Kiliseleri, Göreme’de Aziz Eustathios, 6 No’lu Kiliseler, Mustafa Paşa’da Pentikost ve Basileos Kiliseleri, Kızıl Çukur’da Ioakim ve Anna Kilisesi, Güzelyurt’ta Ephthemios, Fırınlı ve Kızıl Kiliseleri bu tipin örnekleridir.
Bazilikal Planlı Kiliseler: Bu yapılarda, uzunlamasına dikdörtgen plan, birbirine paralel sütun dizileri ile ortadaki ana nef daha geniş ve yüksek olacak biçimde üç ya da daha fazla nefe ayrılır. Çavuşin, Göreme, ve Soğanlı’daki örneklerle, Güzelöz 3a ve 3b No’lu Kiliseler, Ortahisar Hallaç C, Selime Kale bu plan tipine sahip yapılardır.
Kapadokya’da bazilikal plan şemasının erken devirde özellikle piskoposluk kiliselerinde ve önemli manastırların ana kiliselerinde kullanıldığı bilinir. Araştırmacılar, piskoposluk kiliselerinde tercih edilen bu plan şemasının ve yapı tipinin, mimari elemanlarının zenginliği ve büyük boyutlu oluşu nedeniyle kaya kiliselerinde benimsenmediğini vurgularlar. Kaya içine sütun dizisi ile ayrılmış mekânın oyulmasındaki zorluklar, anıtsal boyutların getirdiği yüksek maliyet ve kaya kütlesinin büyük boyutlu yapıların oyulmasına elverişli olmaması gibi nedenlerle bazilika tipli yapıların bölgede kullanımının çok kısıtlı olduğu ileri sürülür.
Serbest Haç Planlı Kiliseler: Karadağ’da olduğu gibi Orta Anadolu’da da yoğun olarak benimsenmiştir. Özellikle Kapadokya Bölgesi’nde erken dönemlerden itibaren benimsenerek yaygınlaşmıştır. Bu plan tipine ait örnekler Göreme ve Ihlara’da bulunurlar. Ayrıca Taşkın Paşa Kiliseleri, Balkanderesi 1 no’lu kilise bu plan tipine sahiptir. Narteksler genellikle küçük boyutludur.
Kare İçinde Haç (Kapalı Yunan Haçı) Planlı Kiliseler: Bu plan tipinde, iç mekâna hakim olan kubbe ortadaki dört serbest destekle taşınır. Merkezdeki kubbeden ana eksenlerde dört yana doğru uzanarak naosu örten tonozlar, yapının planını üstte haça dönüştürürler. İkonoklasmus döneminin ardından, 9. yüzyılda liturji ve resim programında oluşan değişimler, Orta Bizans döneminde bu plan tipinin yaygınlaşmasını sağlamıştır. Bu plan tipi, Kapadokya Bölgesi’nde 10. yüzyıldan itibaren uygulanmış, 11. yüzyıldan itibaren yaygınlık kazanmıştır. Bu yapı tipinin mimari açıdan gelişmiş, başkent özelliklerinin uygulandığı örnekleri Göreme’de Elmalı, Çarıklı, Kılıçlar ve Karanlık Kilise yapılarında görülür. Kapadokya Bölgesi’nde bu plan tipinde oyulmuş otuz üç kaya kilisesi bilinmektedir. Bunlardan on dokuzu Ürgüp, on biri Hasandağı, üçü Soğanlıdere’dedir.
Düzensiz Planlı Kiliseler: Bölgenin kaya mimarlığında hiçbir plan grubuna girmeyen düzensiz plan tipleri oldukça sınırlıdır. Kaya kütlesinin doğal yapısından kaynaklanan bu plan tipine Belisırma’da Kırkdamaltı Kilisesi örnek gösterilebilir. Düzensiz çokgen planlı, düz tavanlı yapının duvarlarındaki mezar nişlerinden bir mezar şapeli olduğu anlaşılmaktadır.
Mezarlar: Bölgedeki dini yapılardan manastır ve kiliselerde, mezarların yoğun olması dikkat çekicidir. Bölgedeki bazı şapel ve kiliselerde ana ibadet mekânının duvarlarındaki nişlerde ve zeminde mezarlar bulunur. Kiliselerde, özellikle nartekslerin zeminine ve duvarlardaki arkosolium adı verilen mezar nişlerine gömü yapılmaktadır. Bölgedeki kaya kiliselerinin çoğunda neflere eklenmiş mezar odaları bulunmaktadır. Birden fazla nefli kiliselerin bir nefinin mezar şapeli olarak kullanıldığı bilinir.
Çiftçi Meskenleri: Çiftçi meskenleri genellikle güvenilir bir kaynak suyuna ya da dereye ulaşılabilir yakınlıkta bulunurlar. Ortahisar, Uçhisar, Zelve, Çavuşin ve Erdemli’deki kayaya oyma meskenlerin oluşturduğu köyler bir kaynak suyuna ulaşılabilir yakınlıktadır. Kayseri’nin Yeşilhisar ilçesi Erdemli Vadisi’ndeki meskenler, bu yapı grubunun en iyi örneklerini içerirler.
Yerleşimin nüfus yoğunluğu, kayaya oyma meskenlerin çokluğuyla kısmen ilişkilendirilebilse de kullanılmayacak duruma gelen meskenlerin, tamir edilmek yerine genellikle boşaltılması ve mesken sahiplerinin yakınlarda bulunan daha güvenli oyuklara geçmeleri bu ilişkilendirmenin yanıltıcı sonuçlar verebileceğini gösterir.
Şarap İşlikleri: Şarap üretimi ve bağcılık, Kapadokya için başlıca geçim kaynağıdır. Dolayısıyla şarap işlikleri bölge için önem taşırlar. Mimari veriler, Antikçağ’dan beri süregelen geleneksel şarap üretiminin Kapadokya Bölgesi’ndeki şarap işliklerinde de benzer bir biçimde yapıldığını gösterir. Ürgüp, Sinasos, Uçhisar, Güzelöz çevresinde, Soğanlı ve Erdemli Vadileri ile Derinkuyu yeraltı şehirlerinde benzer mimari özelliklere sahip şarap işlikleri vardır.
Fırınlar: Yerleşimlerde yöre halkı tarafından ortak kullanılan büyük fırınlar bulunmaktadır. Benzer örnekler Soğanlı Vadisi’nde de görülmektedir. Bu fırınlar, Karabaş Kilisesi’nin güneyinde ve Canavar Kilisesi’ne ait manastırın mutfak olarak değerlendirilen bölümünde yer alırlar.
Değirmenler: Kaya yerleşimlerinde bulunan değirmenlerin en iyi örneği Erdemli Vadisi’nde bulunur.
Ahırlar: Manastırların kendilerine ait ahırları haricinde kaya yerleşimlerinde bulunan diğer ahırlar, çiftçi meskenleriyle bağlantılı olabilmektedir.
Güvercinlikler: Yerel tarım için önemli bir unsurdur. Bölgenin tozlu toprağının seyrek organik yapısını güvercin dışkısı ile desteklemek Ortaçağ’da yaygın bir yöntemdi. Bu nedenle yerleşimlerdeki oyukların çoğunun insanların kullanımından ziyade güvercinliklere ayrıldığı bilinir.
Kaya Kiliselerindeki Duvar Resimleri:
Kapadokya bölgesi, Orta Bizans Dönemi duvar resimlerinin en yoğun bulunduğu bölgelerden biridir. Bu bölgede, pahalı olması ve iyi yetişmiş ustalar gerektirmesi açısından mozaik tekniği yerine fresko ve secco teknikleri uygulanmıştır.
Duvar Resim Teknikleri: Fresko, “intonaco” olarak adlandırılan yaş-taze kireç harcı ya da alçı sıva tabakası üzerine, su ile karıştırılan boyayla yapılan duvar resim tekniğinin adıdır. Sıvanın kimyasal içeriğinde bağlayıcı bir maddeye ihtiyaç olmadığı görülür. Dolayısıyla intonaco’nun boya pigmentlerini tutan aracı bir madde olduğu bilinir. Resmin uygulanacağı son tabaka intonaco’dur. Fresko tekniği, kuru sıva üzerine boyayla yapılan secco tekniğine nazaran daha dayanıklıdır. Secco tekniği, kaya üzerine düzgün bir yüzey oluşturulduktan ve bu yüzeye sürülen kireç, kum ve saman karışımı sıvanın kurumasından sonra üzerine resim yapılması yöntemidir.
Duvar Resimlerinin Özellikleri: Resimleri yapanların çoğunun yerel sanatçılar olduğu, bazen kayayı oyan mimar ya da rahiplerin de resim yaptıkları ileri sürülür. Bölgede 8. yüzyıl başlarına kadar süren erken Hristiyan dönemine ait çok az duvar resmi vardır. Kapadokya’daki anıtsal resim sanatı yoğun olarak ikonoklazma sonrasına aittir. Bölgede ikonoklazm öncesine ait çok az duvar resmi vardır. Balkanderesi’ndeki I No’lu Şapel’in kubbesinde, Çavuşin’deki Yahya Kilisesi’nin güney nefinde ve Cemil Aziz Stephanos Kilisesi’nin ikonoklast bezemesi altında bulunan figürlü resimler bu döneme aittir. Zelve 4 ve 5a No’lu Kiliseleri, Kızıl Çukur Stylites Niketas, Ioakhim ve Anna Kiliseleri ile Güzelöz Soğanlı’da ikonoklast öncesi duvar resimleri bulunmaktadır.
Mustafapaşa’daki Aziz Basileos Kilisesi ikonoklast resimler içerir. Bu resim tabakasının altında erken Hristiyan dönemi resimleri görülür. Örtü siteminde yaklaşık bütün tavanı kaplayan bir haç vardır. Eğritaş Kilisesi’nin kuzey şapelinin tavanındaki haç ile birlikte Kızıl Çukur’daki Ioakhim ve Anna Kilisesi’nin güney nef duvar resimleri de bu döneme aittir. İkonoklast dönemde, özellikle Kapadokya Bölgesi’nde çok sık kullanılan haç, İsa ve Tanrı’nın simgesi olup cenneti de sembolize etmektedir. Zelve’deki (Haçlı ve 1 ve 2 No’lu Kiliseler) tavana kabartma olarak yapılmış bezemeler bu dönemin ürünleridir. İkonoklazm, başkent denetiminin çok güçlü olmadığı Kapadokya’da çok fazla etkili olamamıştır. Çünkü bu döneme ait kiliselerdeki resimlerde figürler kısmen azalmış fakat tümüyle ortadan kalkmamıştır. Dolayısıyla araştırmacılar ikonoklasmus döneminde bölgede, figürlü bezeme yasağının tam olarak uygulanmadığını belirtirler.
Bu dönemden sonraki kaya kiliselerinin duvar resimlerinde “başkent ve eyalet üslubu” adı verilen iki üslup görülmektedir. Kapadokya Bölgesi’nde duvar resimleri 850 ile 950 yılları arasına tarihlenen bir grup kilise bulunur. “Arkaik grup” olarak isimlendirilen kiliselerin sayısı kesin olmamakla birlikte kaya kiliselerinin yüzde otuz beşini oluştururlar. Bu yapılar, El Nazar, Tokalı Eski, Ioannes Theotokos, Kılıçlar, Tavşanlı, Pancarlık, Çavuşin Ayvalı ve Üçhaçlı Kiliseleridir.
Arkaik grup yapılarında görülen eyalet üslubunda, İncil ve Tevrat’tan alınan sahneler şeritler halinde, çerçevesiz ve öyküleyici bir anlatımla, kronolojik sırayla verilir. Apokrif İncillerden alıntılar, anlatımcı ve gerçekçi sahneler belirgin karekteristik özelliklerdir. Arkaik dönemde Güllüdere Ayvalı Kilisesi (913- 920), bölgede kesin tarih bildiren en erken kilisedir. Ortahisar Tavşanlı Kilisesi ise 913 ile 950 arasına tarihlendirilir. Arkaik grubun en önemli özelliği çok sayıda konulu sahnenin bir arada tasvir edilmesidir.
Orta Bizans Dönemi kiliselerinin resim programlarının planlanmasında en önemli etken liturjidir. Artık duvar resimlerinin işlevi İncil’i sahnelerle anlatmak değil, önemli gün ve olayları kutlamaktır. Bu nedenle kronoloji gözeten öyküleyici anlatım düzeni zamanla çözülerek yerini, bu önemli olayları anımsatan ve kilisede gerçekleştirilen liturjik kutlamalarla bütünlük gösteren sahnelere bırakır.
“Başkent” üslubu yapılarından sütunlu kliliseler olarak anılan ve 11. yüzyıl sonrasına tarihlendirilen Karanlık, Elmalı ve Çarıklı Kiliseleri hemen hemen aynı program ve üsluba sahip olup, aynı atölyenin ustaları tarafından yakın tarihte yapılmış olmalıdırlar. Bu grubun üslup özelliklerine benzer diğer örnekler, Sarnıç, Karabulut, Cambazlı, Saklı, Yusuf Koç ve Meryem Ana Kiliselerinde bulunurlar.
11. yüzyılda Bizans İmparatorluğu’nun siyasi ve kültürel alanda yaptığı atılım sonucunda resim sanatında bölgede dönemin başkent zevkine uygun eserler yapılmıştır. Bu dönemde bağış yapmayı seven zenginler tarafından, bölgeye İstanbul’dan yetenekli sanatçılar çağrılmıştır.
Günümüze ulaşan sekiz kitabeli kilise belgeler, Göreme’deki Eustathios (1148-49), Gülşehir Karşı (1212), Şahinefendi Kırkmartirler (1216-17), Tatlarin II (1215), Suvasa (1222-54), Mavrucan Stratelates (1256-57), Ortaköy Georgios (1293) ve Belisırma Kırkdamaltı (1283- 95) Kiliseleridir.
Bu dönemde Hristiyanların Gülşehir-Soğanlı arasındaki bölgeyi tercih ettikleri görülür. Bunlar arasında en çarpıcı örnek, kitabesi ile birlikte Sultan II. Mesud ile İmparator Andronikos ve Amirazes Basil Giag Yakb’un eşi Gürcü asıllı Tamara Sultan’ın betimlemeleridir.
Yeraltı Yerleşimleri:
Kapadokya Bölgesi’nde bulunan Hitit İmparatorluk (MÖ 15-13.yy.) ve Geç Hitit dönemine ait bütün anıtların yanındaki yeraltı yerleşimlerinin muhtemelen Hititler tarafından yapıldığı ileri sürülür. MÖ 4. yüzyılın sonunda yazılmış olan Ksenefon–Anabasis kitabının bir bölümünde Greklerin, Derinkuyu-Kaymaklı yöresinde bir yeraltı şehrinde geceledikleri belirtilmektedir. Dolayısıyla en erken tarihli yeraltı şehirleri MÖ 4. Yüzyıla tarihlendirilmektedir.
Yeraltı yerleşimlerinin bir bölümünün Erciyes Dağı’nın doğu ve güneyinde, büyük bir bölümünün Toroslar, Melendiz, Hasan Dağları, Konya, Tuz Gölü, Kırşehir ve Yozgat olmak üzere güneybatı ve batıda yer aldığı söylenir.
Kapadokya’da turizme açılmış yeraltı şehirleri, Kaymaklı, Derinkuyu, Mucur ve Özkonak’tadır. Yozgat, Kırşehir, Nevşehir, Niğde ve Kayseri sınırları içerisinde 155 yeraltı şehrinin bulunduğu bilinmektedir. Bunlardan bazıları, Acıgöl, İğdeli, Özkonak, Yallı Damı, Belha Manastırı, Yeşilöz-Ören, Mazı ve Mahmatlar’dır. Kayseri, Nevşehir’den sonra yeraltı şehirleri bakımından ikinci önemli merkez olarak bilinir. Doğanlı, Develi, Tomarza, Süleymanlı, Bürüngüz, Gesi, Mimar Sinan, Endürlük, Tavlusun, Erciyes, Zincidere ve Talas yörelerinde birçok yeraltı yerleşimi bulunmaktadır.
Kaya Oyma Tekniği:
Çeşitli atmosfer olaylarının yeryüzünü aşındırması sonucunda oluşan büyük tüf blokları, kolay oyulabilme özellikleri nedeniyle bölge mimarisinin ham maddesini oluşturmuştur. Kaya oyma tekniği büyük farklılık gösteren duvar inşaatından çok farklı bir tekniktir. Ana farkı, oymanın bir ekleme işlemi değil, çıkarma işlemi olması oluşudur.
Kaya mimarlığı, kesme aletleri, çivi, külünk, balyoz, çok basit bir yapı iskelesi için kullanılacak direkler ve molozların taşınması için kullanılacak el arabaları dışında malzeme gerektirmez.
Araştırmacılar, bazı küçük şapellerin rahipler tarafından oyulmuş olabileceğini belirtir ve bitirilen yapının tanecikli kayanın izin verdiği ölçüde kaliteli olacağını dikkate alarak, manastır ve büyük kiliselerin genellikle kalifiye ustalar tarafından yapılmış olmasının gerektiğini ileri sürerler. Bir manastırın oyulması için iki ya da üç kalifiye duvar ustası, kaba işler ve molozların taşınması için aynı sayıda işçi yeterli olmuştur. Manastırlar, volkanik bölgede sonradan gelişen yapılar olduklarından bu yapıların yapıldıkları zamanda kaya oyma mimarisinin yeterli düzeyde geliştiği söylenir. Bitirilen eserin kalitesi çalışan ustaların kapasitesine çok fazla bağlıdır. Dolayısıyla strüktüel kaygılara dayatılan bazı sınırlamalarla birlikte, kayaya oyma mimari büyük bir özgünlük içermektedir.