TÜRKİYE'NİN KÜLTÜREL MİRASI I - Ünite 8: Türkiye’de Dini Mimari ve Mezar Yapıları Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 8: Türkiye’de Dini Mimari ve Mezar Yapıları

Giriş

Önemli stratejik konumuyla Anadolu, insanlık tarihi boyunca pek çok faklı kültüre ev sahipliği yapmıştır.

Bizans Dönemi Öncesinde Dini Mimari ve Mezar Yapıları

Hititler: En seçkin anıtları Boğazköy’de karşımıza çıkan Hititler, diğer İlkçağ toplumları gibi çok tanrılı bir dine sahipti. Tanrıları, Hurri, Hatti, Hint-Avrupa, Luvi, Kuzey Mezopotamya, Kuzey Suriye hatta îndo Ari ırktan oluşan değişik kökenlere sahiptir. Hititlerde tapınaklar ayrıca, ekonomik merkezlerdi. Günümüze ulaşan arkeolojik veriler tapınakların tahıl deposu olarak da kullanıldığını gösterir. Bu tapınaklardan en önemlilerini başkentleri Hattuşa (Boğazköy)’da bulunan Büyük Tapınak ile Boğazköy’ün 2 km kuzeydoğusunda yer alan ve MÖ 13. yüzyıla ait Yazılı Kaya Açık Hava Tapınağı oluşturur. Özellikle Yazılıkaya’nın, kent tapınakları yapılana kadar Hititlerin en önemli kutsal alanı olduğu bilinir.

Urartular: Anadolu’daki önemli uygarlıklardan biri olan Urartular da çok tanrılı inanca sahiptir. Tanrıları için tapınaklar inşa etmişlerdir. Günümüze gelen örnekleri çok iyi korunmamış olmakla birlikte Yukarı Anzaf, Toprakkale, Çavuştepe, Ayanis, Kayalıdere, Altıntepe gibi Urartu yerleşimlerinde tespit edilmektedir. Dönemin en büyük tapınağı Van Gölü havzasının güneyindeki Muşaşir’de yer alırdı. Bununla birlikte Urartuların açık hava kutsal alanlarını da dinsel amaçlı kullandıkları ve bu alanlarda stellerin (dikilitaş) yer aldığı bilinmektedir. Bu alanlar için Van Kalesi'ndeki Analı Kız kutsal alanı güzel bir örnek oluşturur.

Urartularda kremasyon ve inhumasyon olmak üzere iki ölü gömme geleneği vardır.

Frigler: Frig uygarlığının inanç sistemi için öne çıkan figür "Matar" olarak tanımlanan Ana Tanrıça’dır. En etkileyici örnek, Eskişehir yakınlarındaki YazılıkayaMidas Şehri’ndeki Midas Anıtı’dır. Tanrıya kurban kesmek ve adak sunmak amacıyla yapılan sunaklar ise kaya kütlesine oyularak biçimlendirilmiş üç boyutlu elemanlardır. Kutsal alanlarda bulunan kaya yüzeylerine oyulan nişler, çoğunlukla derinliği az dikdörtgen biçimlidir.

Frigler inhumasyon ve kremasyon tarzında iki tip ölü gömme şekline sahiptir.

Lidyalılar: Çok tanrılı dine sahip bir toplumdur. En önemsedikleri tanrıça "Kuvava" adıyla anılan Ana Tanrıça Kybele’dir. Lidyalılar, çok tanrılı inanca sahip olmakla birlikte öteki dünyanın varlığına inandıkları için ölülerini yakmadan, mezarların içine hediyeler koyarak gömü yapıyorlardı. Lidya tümülüsleri arasında en ihtişamlısı kral Alyattes'e aittir.

Antik Yunan Dönemi: Çok tanrılı inanca sahip Yunanlılar, doğayı insan görünümündeki tanrılarla simgeleştirmişlerdi. Olympos Dağı’nda yaşayan tanrıların en büyüğü Zeus’du. Tapınaklarda tanrıların heykelleri yer alır ve insanlar tanrılara kurban keser, adaklar sunardı. Anadolu’da Efes Artemis ve Didyma Apollon tapınakları da dönemin dikkat çeken örnekleri arasında yer alırlar. Helenistik dönemde mimar Hermogenes tarafından yapılan Menderes Magnesia’sındaki Artemis Tapınağı MÖ 2. yüzyıla tarihlenir. Toplumsal olarak daha üst sınıfa ait kişiler için sarkophagus olarak adlandırılan lahitler kullanılmıştır. Anadolu lahit imalatı açısından zengin bir coğrafyadır. Özellikle mermer yatakları açısından son derece zengin olan Afyonkarahisar yakınlarındaki Dokimeion (İscehisar)’da üretilen lahitler teknik ve sanatsal açıdan özgün eserlerdir.

Bu dönemde anıt mezarların da varlığı bilinmektedir. Mausoleum olarak da bilinen bu yapıların en iyi örneklerinden biri Halikarnasos (Bodrum) kentinin yöneticisi Mausoleus için, karısı Artemisia tarafından yaptırılmıştır ve dünyanın yedi harikasından biri olarak kabul edilmektedir.

Roma Dönemi: Kökleri Etrüsk ve Helenistik sanata dayanan Roma Dönemi’nde, sanatın merkezi Batı Anadolu ve Yunanistan’dan Roma’ya kaymıştır. Roma tapınakları arasında yuvarlak planlı olanlar da vardır. Roma’daki Pantheon bu tipin en çarpıcı örneklerindendir. Anadolu’daki Roma tapınaklarında Yunan geleneğinin devam ettiği izlenir. Örnekler arasında en dikkat çekicileri Ankara Augustus Tapınağı ile Aizanoi’deki (Çavdarhisar) Zeus Tapınağı’dır. “Tapınak Modelli Anıt Mezarlar” olarak adlandırılan türdeki örneklerde ölen kişinin hayatına ilişkin sahneler kabartma olarak veya duvar resimleriyle anlatılmıştır. Bu tipte mezarların Anadolu’daki örnekleri arasında Side Antik Kenti’ndeki mezar, Pergamon (Bergama) yakınlarındaki Niyazi Tepe anıt mezarları sayılabilir.

Musevilerde Dini Mimari ve Mezar Yapıları: Musevilerin ibadet yerlerine Sinagog denir. Sinagog sözcüğü Yunanca synagoge ’den gelir. Anlamı, “toplanma yeri” dir. Sinagog için kullanılan bir başka sözcük de “dua evi” anlamındaki proseukhe ’dir. Sinagog Türkçe’ de “havara” olarak bilinir. Gerek günlük, gerekse haftalık ibadetin yapılması, kutsal kitapların okunması ve dini emirlerin öğrenilmesi için Musevi cemaatinin toplandığı yapılardır. Toplanmalar Şabat (Cumartesi) günü ve günde üç defa yapılır.

Bizans Dönemi’nde Dini Mimari Ve Mezar Yapilari: Bizans İmparatorluğu, kuruluş tarihi olan 324 ile egemenliğinin sona erdiği 1453 yılları arasında varlığını sürdürmüştür. Bu adın kökeni, MÖ 7. yüzyılda, sonradan başkent olacak Konstantinopolis (İstanbul)’in ilk kurucusu olan “Byzas”a dayanır. Kent, “Byzantion” yani “Byzas’ın şehri” olarak anılmıştır. Hemen her toplumda olduğu gibi Hristiyanlar da ibadet ve vaftiz törenlerini gerçekleştirecekleri yapılar tasarlamışlardır. Özellikle erken dönemlerde ölülerini gömmek için mezar yapıları da inşa etmişlerdir.

Kiliseler: Hristiyanların ibadet mekânları olan kiliseler, Bizans döneminde farklı plan tipleri kullanılarak inşa edilmişlerdir.

Tek Nefli Yapılar: Doğu batı doğrultusunda dikdörtgen planlı bu tip yapıların doğusunda apsis yer alır.

Bazilikalar: Erken Hristiyanlık Çağı ve Bizans Dönemi’nde yaygın olarak görülen bir plan tipidir. Erken Bizans Dönemi mimarisinde bazilikalar kendi içinde farklı çeşitlemelerle karşımıza çıkarlar: Ahşap Örtülü (Helenistik) Bazilika, Ahşap Örtülü (Helenistik) Bazilika, Tonoz Örtülü Bazilika, Kubbeli Bazilika, Transeptli Bazilika

Merkezi Planlı Yapılar: Merkezde bir kubbe ile vurgulanan merkezi plan tipinin farklı çeşitlemeleri vardır: a. Rotonda (Daire Planlı), b. Oktagon (Sekizgen Planlı), c. Heksagon (Altıgen Planlı), d. Trikonchios (Üç Yapraklı Yonca Tipi), e. Tetrakonchios, f. Kare Planlı.

Serbest Haç Planlı Yapılar: Bizans mimarisinde kilise veya mezar yapısı gibi dini yapıların içten ve dıştan haç planını yansıtacak şekilde biçimlendirildiği plan tipine denir. ilinen örnekleri arasında Kayseri-Tomarza Panagia Kilisesi sayılabilir.

Kapalı Yunan Haçı Planlı Yapılar: Bu plan tipinde hakim olan haç biçimi, dikdörtgen bir zemin planı üzerinde yer alır. Özellikle Orta Bizans Dönemi mimarisinde, gerek başkent gerekse imparatorluğun diğer bölgelerinde yaygın olarak kullanılmış bir plan tipidir. Yapılar genellikle küçük ölçeklidir ve doğuda dışa taşkın üç apsis uygulaması görülür.

Sekiz Destekli Plan Tipi: Bu plan tipinde, orta nefin üzerini örten kubbe, sekiz destek üzerine oturur. Kubbe geçişleri genellikle tromp olarak biçimlendirilmiştir.

Dehlizli Tip: Merkezi mekân kare bir kule gibi kilisenin ana kitlesini aşarak yükselir ve üstü yüksek kasnaklı bir kubbe ile örtülüdür. Bizans mimarisinde mekânların içinde ağırlıklı olarak resim programına yer verildiği izlenir. Özellikle ikonoklast dönem sonrası ortaya konan Kapalı Yunan Haçı plan tipi kurgulanırken resim programı da dikkate alınmış ve mekânın içi İncil konulu sahnelerle bezenmiştir.

Vaftizhaneler: Vaftiz, inananların İsa Peygamber'e iman edip kutsal kitabı İncil'i Tanrı sözü olarak kabul etmesini ifade eder. Konstantinopolis’de İmparator Iustinianus tarafından yaptırılan Hagia Sophia Kilisesi’nin vaftizhanesi 532-537 yılları arasında inşa edilmiş önemli örneklerden biridir.

Manastırlar: Manastır, dünya ile ilişkisini kesmiş ve inzivaya çekilmiş Hristiyan din adamlarının yaşaması için çoğunlukla kırsal alanda yapılmış yapı veya yapı topluluğu olarak tanımlanabilir. Sözcük anlamı olarak Yunanca “tek başına yaşamak” anlamı taşımaktadır. Manastır yapımı 4.yüzyıl ortalarında ilk olarak Mısır’da karşımıza çıkar.

Mezar Yapıları: Erken Bizans Dönemi’nde diğer alanlarda olduğu gibi mezar yapıları ve gömü geleneği Roma’nın mirası üzerine devam etmiştir. Bizans Dönemi’nde, aileler için yer altı mezar mekânlarının (hipoje) inşa edildiği görülür. Anadolu’daki İznik, Elbeyli Köyü’ndeki örnek dikkate değerdir.

Özellikle merkezi plan tipinin tercih edildiği, imparator veya imparatorluk ailesine mensup kişiler için inşa edilen mausoleum’lar bulunur. Bizans Dönemi’nde görülen mezar yapılarından bir diğeri de martirium’dur.

Anadolu Selçuklu Ve Anadolu Türk Beyliklerinde Dini Mimari Ve Mezar Yapıları

Malazgirt Savaşı’nın ardından Türklerin Anadolu’da yaptırdıkları bilinen en erken tarihli cami yapısını 1091- 1092 yılında Büyük Selçuklu Sultanı Melikşah Diyarbakır’da inşa ettirmiştir.

Saltukluların kervansaray ve türbeden oluşan Tercan Mama Hatun Külliyesi, Danişmendlilerin Kayseri Kölük Camii ve Medresesi, Kayseri Hacı Kılıç Camii ve Medresesi, Mengüceklilerin Divriği’deki cami, şifahane ve türbeden oluşan külliyesi, Artukluların Mardin Emineddin ve Necmeddin Külliyeleri ile ana yapısını medresenin oluşturduğu mescit ve türbenin de yer aldığı Sultan İsa (Zinciriye) Külliyesi, Anadolu Selçuklularının cami-türbe birlikteliği sunan Konya Alâeddin Camii’nin çevresinde gelişen yapı topluğudur.

Cami ve Mescitler: Selçuklu ve Beylikler Dönemi’nde giderek artan bir tempoyla çok ayaklı mihraba paralel ya da dik sahınlı, çok ya da eş bölüntülü, tek tonoz ya da kubbe örtülü olabilen değişik plan şemalarına sahip çok sayıda kârgir kuruluşlu cami ve mescit yapıları inşa edilmiştir. Başlıca iki temel uygulama dikkati çeker: Mihraba Paralel Sahınlılar, Mihraba Dik Sahınlılar.

Eyvanlılar: Artukluların kubbeli mihrap önü bölümü bulunan tonoz örtülü mihraba paralel iki sahınlı Harput Ulu Camii, ortasında yer alan iç avlusu, bu avlunun doğu ve batısına açılan eyvanı hatırlatan iki birimi ve avlusunu çevreleyen sahınlarıyla dikkati çeker. Malatya Ulu Camii (1224) farklı mekân düzenine sahip olmakla birlikte Harput Ulu Camii gibi iç avluludur.

Çok Bölüntülüler: 1129 tarihli onarım kitabesine göre Büyük Selçuklulara bağlanan, eklemelerle çok bölüntülü bir hale dönüştürülen Siirt Ulu Camii’nin ilk kuruluşunda tek kubbeli bir yapı olduğu tespit edilmiştir. Siirt Ulu Camii’nin, güney duvarı boyunca sıralan üç kubbeli mekân düzeni, Nisanoğlu Ebu’l Kasım Ali’nin Diyarbakır Mardin Kapısı’nın üzerindeki mevcut mekâna kurdurduğu her biri kubbe örtülü üç birimden oluşan çok bölüntülü Hz. Ömer Camii’nde de görülür.

Eş Bölüntülüler: Bu günkü bilgilerimiz ışığında, her biri tonoz ya da kubbe örtülü modüler sisteme dayanan eş birimli camilerin ilki 1145 yılında inşa edildiği kabul edilen Danişmendli yapısı Niksar Ulu Camii’dir.

Merkezi Birimliler: Karahanlıların Hazer şehrinde bulunan Degaron Camii’nin merkezi birimli mekânını bazı farklılıklarla tekrarlayan Erken Dönem Türk Beyliklerinden Danişmendlilerin kurucu beyi Danişmend Gazi tarafından yaptırıldığı kabul edilen Tokat Garipler Camii, bugünkü bilgilerimiz ışığında Anadolu’da inşa edilmiş merkezi mekân düzenine sahip ilk cami yapısıdır.

Tek Tonoz ya da Kubbe Örtülüler: Araştırmalar, Büyük Selçuklulara bağlanan Siirt Ulu Camii’nin (1129 öncesi) mihrap önü bölümünü oluşturan tek kubbe örtülü ilk yapısının, bilinen en erken tarihli tek kubbeli cami yapısı olduğunu göstermiştir.

Köşk Mescitler: İki payesi duvara bitişik dört köşe payesinin taşıdığı kemerler üzerine yükselen Konya Beyşehir yolundaki Kızılören Han’da (1206) yer alan köşk mescit, bu tür mescitlerin bilinen en erken tarihli örneğidir.

Ahşap Direkliler: Ahşap direkli Selçuklu camilerinin en tanınmışlarını, Konya Lârende Sahip Ata Camii (1258), Sivrihisar Ulu (1274) Camii ve Ankara Arslanhane Camii (13.yy) gibi büyük boyutlu yapılar oluşturmaktadır.

Çok İşlevliler: Beylikler Dönemi’nin çok işlevli camilerini, Menteşeoğullarının Osmanlı yönetimine geçtiği tarihte inşa edilen Milas Firuz Bey Camii (1394), Gemiyanoğullarının Kütahya II. Yakup Çelebi İmareti (1411-1412) temsil ederler.

Medreseler: Eğitimi düzenleyerek ilk düzenli medreseleri Büyük Selçuklular inşa ettirmişlerdir. Büyük Selçukluların mirasçısı olan Artuklu, Danişmendli, Mengücekli ve Selçuklular, kapalı ve açık avlulu olmak üzere iki grupta toplanan medrese yapıları inşa etmişlerdir. Artuklular, Anadolu’nun en erken tarihli açık avlulu medreselerini inşa etmişlerdir. Beylikler Dönemi’nde, de açık ve kapalı avlulu medreseler inşa edilmiştir.

Hanikâh, Rıbat, Darülhuffaz ve Tekkeler: İnzivaya çekilenlerin konaklama ve barınma işlevini yerine getiren küçük ölçeklilerine Horasan’da olduğu gibi Selçuklu Dönemi’nde de hanikâh denilmiştir. Hanikâhlardan farklı olarak tasavvuf ehlinin konakladığı han benzeri büyük ölçekli korunaklı yapılara rıbat, hanikâhlarla irtibatlı olarak gelişen bir şeyh ve onun müridleri için inşa edilmiş, genel olarak konaklama, mescit ve toplantı mekânına sahip yapılara zaviye, zaviyelerin yanına şeyhin türbesinin de yapıldığı, eğitimin belli usullere bağlı olarak tarikatleştiği daha büyük yapı topluluklarına genel olarak tekke denilmektedir.

Mezar Yapıları: Anadolu Türk Dönemi’nin en erken tarihli mezar taşları ve sandukaları, mezar mimarisi açısından bir açık hava müzesi niteliğini taşıyan Ahlat’ın tarihi mezarlıklarda yer alırlar.

Beylikler Dönemi’nde figürlü süslemeli mezar taşlarının yerini dikdörtgen çerçeve içerisine alınmış kemer biçimi verilmiş mezar taşları almaya başlar.

Osmanlılarda Dini Mimari ve Mezar Yapıları

Osmanlı mimarisi erken, klasik ve geç olmak üzere başlıca üç ana dönemde toplanak incelenmektedir. Bursa, İznik ve Edirne’nin önemli merkezleri oluşturduğu, Osmanlı Dönemi’nin kuruluşundan Fatih Sultan Mehmet’in ölümüne kadar geçen süre Erken Osmanlı Dönemi (1299- 1481), II. Beyazid Dönemi’nin başlangıcından 16. yüzyılın sonuna kadar geçen süre Klasik Osmanlı Dönemi, 17. yüzyılın başından Osmanlı Devleti’nin yıkılışına kadar geçen süre Geç Osmanlı Dönemi olarak adlandırılır.

Erken Osmanlı Dönemi’nde genellikle bir caminin, ana yapısını oluşturduğu değişik işlevli yapıların birlikte düşünüldüğü külliyeler inşa edilmiştir. Klasik dönemde şehirleri büyük ölçülerde etkileyen büyük külliyeler yapılmıştır. Mimariye Batılı üslupların sızdığı, 18.-19. yüzyıllarda, eklektik (seçmeci) bir üslup hakim olur.

Cami ve Mescitler: Erken Osmanlı Dönemi’nde daha ziyade çok işlevli camilerle tek kubbeli camiler inşa edilmiş, Klasik Osmanlı Dönemi’nde anıtsal boyutlara ulaşan tek kubbeli camilerle büyük bir merkezi kubbe etrafında biçimlenen merkezi birimli camiler yeğlenmiştir.

Tek Kubbe Örtülüler: Büyük Selçuklu ve Karahanlıların tek kubbeli türbelerinden geliştiği ileri sürülen tek kubbeli mescitlerin Anadolu’daki ilk örneği Büyük Selçuklulara bağlanan Siirt Ulu Camii (1129 onarım)’nin ilk yapısıdır.

Çok İşlevliler: İlk kuruluşları cami ve medrese işlevinin aynı binanın içinde çözüldüğü Kayseri Kölük ve Kayseri Hacı K ılıç Camileri ile Selçuklu Dönemi hanikâh ve zaviyelerine kadar geri götürülebilen dinsel içerikli çok işlevli camilerin inşaatı, Orhan Gazi Dönemi’nden başlayarak (13261362) Kanuni Sultan Süleyman Dönemi’nin (1520-1566) sonuna kadar sürdürülmüştür.

Çok Bölüntülüler: Osmanlı Dönemi’nde bu gruba giren camilerden en erken tarihlisini Murat Hüdavendigâr’ın yaptırdığı Bursa Şehadet Camii (1366–1369) oluşturur.

Eş Bölüntülüler: I. Yıldırım Beyazit’ın yaptırdığı dikdörtgen biçimli bir alana oturan Bursa Ulu Camii (1396-1400), Hamidoğullarının Antalya Yivli Minare Camii (1374)’nden sonra bu tipinin Anadolu’da inşa edilmiş ikinci örneğidir.

Merkezi Birimliler: Merkezi birimli Osmanlı camileri içerisinde özel bir yere sahip olan Edirne Üç Şerefeli Cami (1437-1447)’nin, mihrap ekseninin iki yanında altıgen kesitli büyük boyutlu iki paye bulunmaktadır.

Sıbyan Mektepleri ve Medreseler: Osmanlı Devleti’nde eğitimin ilk basamağını oluşturan sıbyan mekteplerinde Kur’an okutulur ve namazla ilgili bilgiler öğretilirdi. Sıbyan mektepleri külliye yapıları içinde yer almışlar ve mahallelerde sokak köşelerine inşa edilmişlerdir. Genellikle tek dershaneleri bulunan sıbyan mekteplerinin iki derslikli olanlarına büyük külliyelerde rastlanmaktadır. Osmanlı medreseleri genellikle açık avluludurlar. Kapalı avlulu örnekler az sayıdadır. Açık avlulu örneklerden Bursa Yıldırım Beyazid Medresesi (1399), Çelebi Sultan Mehmet’in yaptırdığı Bursa Yeşil Medresesi (1419) ve Sultan II. Murad’ın yaptırdığı Bursa Muradiye Medresesi’nin avluları ana eyvan önü haricinde üç yönden revakla çevrelenmiştir.

Osmanlı Kilise ve Manastırları: Osmanlıların son iki yüzyılında (18. ve 19. yüzyıllar) İstanbul ve Anadolu’nun pek çok bölge ve şehrinde Gayrimüslimlere ait yeni sinagog ve kiliseler inşa edildi. Özellikle Kapadokya Bölgesi’nde inşa edilmiş çok sayıda Osmanlı Kilisesi bulunmaktadır. 1729 yılında yeniden inşa edilen Mustafapaşa Konstantin-Helena Kilisesi, 1838 yılında ibadete açılan Kutsal Haç’a adanmış Cemil köyü Kutsal Haç Manastırı, 1849 yılında ibadete açılan Meryem Ana’ya ithaf edilmiş Nevşehir Meryam Ana Kilisesi, Sultan Abdülmecid Han Dönemi’nde 1858 yılında ibadete açılan Aziz Thedoros’a ithaf edilmiştir.

Mezar Yapıları: Erken Osmanlı Dönemi’nde eyvanlı, önünde ayrıca bir eyvanı bulunan, kare, dikdörtgen ve çokgen tabana oturan prizma gövdeli türbelerle köşe payelerinin taşıdığı dört ya da altı kemerle oluşturulmuş baldaken tarzlı, kubbe örtülü türbeler inşa edilmiştir. ikdörtgen tabana oturan prizma gövdeli türbelere, Bilecik Şeyh Edebali (1324 sonrası), Bursa Geyikli Baba (14.yy ortası), Amasya Pir İlyas (1483), Balıkesir Paşa Sultan (15. yy sonları) Türbeleri örnek verilebilir.

Erken Osmanlı Dönemi Bursa Sultan Türbeleri’nde belirmeye başlayan revak kullanımı ve sekizgen tabana oturan türbe inşaatı 16. yüzyılda yaygınlaşır ve klasikleşir. Bu yüzyılın kare tabanlı türbelerine Mimar Sinan’ın yaptığı köşeleri yuvarlaklaştırılmış çift kubbeli II. Selim Türbesi (1577), dikdörtgen tabana oturan türbelerine ortadaki kubbesi iki yanda yarım kubbelerle desteklenen İskender Paşa Türbesi (1557) ve yanyana iki kubbeli hacimden oluşan 1572 Eyüp Pertev Paşa Türbesi (1572) örnek verilebilir

17. yüzyılın kare tabana oturan türbelerini Mimar Mehmet Ağa’nın yaptığı I. Ahmet Türbesi (1619), Yeni Camii yakınındaki revak ve duvarları çini kaplamalı Valide Turhan Sultan Türbesi (1682), sekizgen tabanlı türbelerini, Eyüp Sokullu Mehmet Paşa Türbesi, Mimar Dalgıç Ahmet Ağa’nın yaptığı Ayasofya haziresindeki dıştan sekizgen içten onaltıgen planlı İbrahim Paşa Türbesi (1602) ve çift kubbeli III. Mehmet Türbesi (1608) temsil ederler.

Türkiye Cumhuriyeti’nde Dini Mimari ve Mezar Yapıları

Cumhuriyetin kurulması ile yeni ihtiyaçlara cevap verecek kamu yapılarının inşaatına ağırlık verilmiş, cami mimarisinde tek kubbeli anıtsal cami tipleri yeğlenmiştir. İlkeleri Mimar Kemalettin ve Vedat Bey tarafından Osmanlı Dönemi’nin son zamanlarında belirlenen I. Ulusal Mimarlık akımı, ilk yıllarından başlayarak 1930’lu yıllara kadar Cumhuriyet Dönemi’nde de sürdürülmüştür. 1924’de halifeliğin kaldırılmasını, 1925 de Evkaf ve Şeriye Nezaretleri ile tekke, zaviye ve türbelerin kapatılması ve medrese eğitiminin sonlandırılması takip eder.

927 yılında yabancı uzmanlara Türkiye’de çalışma olanağı tanınınca, mimarlık alanında dönemin Avrupa mimarlık akımları ile 1930’lu yılların başından itibaren kaynağını geleneksel sivil mimariden alan II. Ulusal Mimarlık üslubu belirmeye başlar. 1950’li yılların başından itibaren çağdaş mimarlığa geçiş hızlanmıştır.

1942 yılında yapılan Anıtkabir proje yarışmasını kazanan II. Ulusal Mimarlık Dönemi mimarlarından Emin Onat ve Orhan Arda Anıtkabir’i (1942-1953), Feridun Kip, İsmail Utkular ve Doğan Erginbaş Çanakkale Zafer ve Meçhul Asker Anıtı’nı (1944) inşa ederler.

Düzce Akçakoca Camii (1989-2004) Türkiye Cumhuriyeti’nin modern cami mimarisini temsil ederler. Türkiye’nin ilk teknolojik camisi sayılan İhsan Doğramacı tarafından babası Ali Sami Paşa için yaptırılan, mimar Erkut Şahinbaş’ın tasarladığı Ankara Doğramacızade Ali Sami Paşa Camii (2008)’nde, seminer salonları bulunmaktadır.

Mimar Hüsrev Tayla’nın tasarladığı, Şakir ailesinin yaptırdığı İstanbul Şakiriin Camii (2005–2009) ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin konut şirketi KİPTAŞ tarafından yaptırılan, mimar Adnan Kazmaoğlu’nun tasarladığı Yeşilvadi Camii (2010) dönemin çağdaş mimarlık eserleri arasında yer alırlar.