ULUSLARARASI HUKUK I - Ünite 6: Uyuşmazlıkların Barışçıl Çözüm Yolları Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 6: Uyuşmazlıkların Barışçıl Çözüm Yolları

GİRİŞ

Uyuşmazlıkların barışçıl yollarla çözümü düşüncesi, uluslararası hukukta henüz kuvvet kullanma hakkında genel bir yasaklamanın olmadığı “klâsik” dönemde geliştirilmiştir. Ancak, BM Şartı’nın kabulü ile üye devletlerin aralarındaki sorunları uluslararası barış, güvenlik ve adaletin zarar görmeyeceği bir biçimde, barışçıl yollarla çözmeleri öngörülmüştür. Bununla birlikte, uluslararası hukukta, uyuşmazlıkların çözüm süreci ile bunun şekli ve hukuki yöntemleri tarafların rızalarına bağlıdır. Uluslararası uyuşmazlıkların barışçıl yollarla çözüm yolları genellikle;

  • Anlaşma usulleri,
  • Siyasi usuller
  • Yargı usulleri olarak sınıflandırılıp incelenmektedir.

Anlaşma usulleri, uyuşmazlığın taraflarının, ya kendi aralarında veya diğer üçüncü taraf ya da tarafların yardımıyla diplomasi görüşmeleri, iyi mesai, arabuluculuk, soruşturma ve uzlaştırma komisyonları suretiyle uyuşmazlığın çözümüne ilişkindir.

Siyasi usuller, siyasi teşkiller ağırlıklı olarak BM önündeki çözümü, yargı usulü ise ya bir mahkeme ya da bir hakem yargısı gibi sorunla ilgisi olmayan üçüncü bir tarafın soruna çözüm getirmesini içermektedir.

Uluslararası Barışçıl Çözüm Yollarının Gelişimi ve Önemi

Lahey Konferansları (1899- 1907) o tarihte zaman zaman bütün devletlerin katılması, sorunların soyut olarak ele alınması, savaş hukuku bakımından temel olan örf ve adet kurallarının kodlaştırılması, devletlerin üzerinde sürekli organların bulunması fikrinin ilk defa ortaya atılması gibi devletler hukuku bakımından önemli birtakım özelliklerin görüldüğü toplantılardır. Lahey Konferansları’nda savaş hukuku düzenlenmiş, bugün dahi yürürlükte olan kara, deniz, tarafsızlık, savaşın başlaması, esir ve yaralılara yapılacak muameleye dair antlaşmalar yapılmıştır. Uluslararası uyuşmazlıkların barışçıl çözüm yolları, kabul edilen birtakım sözleşmelerle düzenlenmiştir. Ancak bu yollara başvuru, tamamen devletlerin isteklerine bırakılmıştır. Devletler, gerek haklarını gerekse menfaatlerini korumak üzere savaşa başvuru yetkilerini saklı tutmuştur. Durum Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra değişmiştir. Amacı dünya barış ve güvenliğini korumak olan Milletler Cemiyeti teşkilâtı kurulmuştur. Bu teşkilâtın ortak güvenlik sisteminin temelini, devletlerin savaş yetkilerinin sınırlandırılması teşkil eder. Sınırlamalara rağmen, savaşa gidildiği hâllerde saldırgana karşı uygulanacak zorlayıcı tedbirler sistemi tamamlamaktadır. Savaş, uyuşmazlıkların çözümünde kanuni bir yol olmaktan çıktığı oranda yerini barışçıl yollar almaktadır. Milletler Cemiyeti Misakı ile sınırlanan devletlerin savaş yetkileri, Briand Kellog Paktı (1928) ile terk edilmiştir. Bu gelişme, Birleşmiş Milletler Şartı ile tamamlanmıştır. Birleşmiş Milletler Şartı uluslararası ilişkilerde yalnız savaşı değil, kuvvet kullanmayı ve kuvvet kullanma tehdidini de yasaklamıştır. Bu suretle uluslararası ilişkilerde temel bir değişme olmuştur.

Uluslararası hukuk düzeninde, bu düzen dâhilinde çıkacak uyuşmazlıkların barışçıl yoldan çözümünü öngören kurallar mevcuttur. 19.yüzyıldan itibaren uluslararası hukuk kuralları, en büyük gelişimi bu alanda göstermiştir. 1899’da uluslararası uyuşmazlıkların barışçıl usullerle çözümü hakkında bir sözleşme kabul edilmiştir ve 1907 tarihli II. Lahey Konferansı’nda bu sözleşme geliştirilmiş ve 18 Ekim 1907’de aynı ad altında yeni bir sözleşme yapılmıştır. Bu sözleşmeler, özellikle arabuluculuk ve soruşturma komisyonları kurulmasını ihtiva etmektedir. Bunun yanı sıra hukukî bir yol olarak da hakemlik müessesi ele alınır ve hakemlik yoluna başvurulmasına dair kuralları içerir.

Kuvvet kullanma, uluslararası hukuk itibariyle yasaklandığı için günümüzde uyuşmazlıkların çözümlenmesi konusunda başvurulacak tek yol barışçıl çözüm yolları olmaktadır. Zaten Birleşmiş Milletler Şartı, üye devletlere barışın bozulmasını doğuracak uluslararası mahiyetteki uyuşmazlıkların çözülmesini adalet ve uluslararası hukukun prensiplerine uygun olarak barış yollarıyla gerçekleştirme yükümü yüklemiştir (Madde 2/3).

Uluslararası Uyuşmazlıkların Tanımı ve Çeşitleri

Uluslararası Uyuşmazlık

Uluslararası Daimi Adalet Divanı Mavrommatis Davası’nda uluslararası uyuşmazlığı, hukukî bir noktada veya olay üzerinde anlaşmazlık, iki şahıs arasında hukukî tez veya çıkar çatışması olarak nitelendirir. Yakın zamanlara kadar uluslararası uyuşmazlıklar, sadece devletlerarasında meydana gelen uyuşmazlıklar iken, yeni gelişmeler, bireylere tanınan yetki, uluslararası kurumlardaki önemli gelişmeler neticesinde doğrudan doğruya bireyi ve kurumları ilgilendiren uluslararası uyuşmazlıkların çözümlenmesi sorununu da gündeme getirmiştir.

Barışçıl çözüm yolları, özellikle devletlerin dünya barışını tehdit veya ihlâl etmesi durumunda bu uyuşmazlıkların giderilmesi ihtiyacına cevap vermek üzere düzenlenmiştir.

Hukukî Uyuşmazlık ve Siyasî Uyuşmazlık

Uluslararası uyuşmazlıklar, niteliklerine veya önemlerine göre ayırıma tâbi tutulabilirler. Niteliklerine göre, bunlar hukuki uyuşmazlık ve siyasî uyuşmazlık olarak ayrılabilir. Bir meselenin bazı noktaları siyasî, bazı noktaları hukukî olabilmektedir. Bu durum çoğu kez tarafların takındıkları tavra bağlıdır. Hukuki uyuşmazlıktan anlaşılması gereken, tarafların karşılıklı hakları konusunda anlaşmazlığa düştükleri uyuşmazlıklardır. Hak, hukukun koruduğu çıkardır. Her çıkar, hukuk karşısında değer ifade etmez. Taraflar arasındaki uyuşmazlık noktası, eğer hukukun taraflar arasındaki çıkar uyuşmazlığını nasıl çözümlediği üzerine ise burada hukukî uyuşmazlık söz konusudur. Hukukî uyuşmazlık, daha çok bu kuralların yani pozitif hukuk kurallarının uygulanmasına ve yorumlanmasına ilişkin olan bir uyuşmazlıktır. Bu çeşit uyuşmazlıkların halli, yürürlükteki hukukun tarafların çıkarlarını nasıl hallettiğinin tespit ve tayininin açıklanmasına bağlı olduğu için hukukî uyuşmazlıkların hâlinde en uygun usuller tahkim ve adli yargı yollarıdır.

Hukukun suskun olduğu konularda çıkan uyuşmazlıklar ile bir hukuk normunun değiştirilmesi talebiyle ortaya çıkan uyuşmazlıklar siyasî uyuşmazlıklardır. Hukukun düzenlemediği alanlarda devletler, birbirlerinin çıkarlarını uzlaştıracak şekilde değil, çıkarlarına aykırı olarak hareket ederlerse taraflar arasında hukukun bu uyuşmazlığı nasıl çözümleyeceği konusunda bir anlaşmazlık yoktur. Zira uygulanacak bir hukuk kuralı mevcut değildir. Burada söz konusu olan, çıkar uyuşmazlığını, bu durumun uluslararası hukuka uygunluğunun kontrolü için değil, tarafları uzlaştıracak belli bir şekilde halletmektir. Siyasi uyuşmazlıklar, hukukun düzenlediği alanlarda da çıkabilir. Taraflardan biri, çıkarının hukukun düzenlediğinden başka bir şekilde düzenlenmesini istiyorsa bu da siyasi uyuşmazlık olur. Burada taraflardan biri, hukukun değiştirilmesini talep etmektedir. En önemli ve en tehlikeli siyasi uyuşmazlıklar, bunlardır. Siyasi uyuşmazlıklar, daha çok anlaşma usulleri ile halledilebilir. Hukuki uyuşmazlıklarda tahkim ve adli yargı usulleri uygun olsa da siyasi uyuşmazlıklar da hakeme götürülebilir. Hukuki uyuşmazlıklarda diğer çözüm usullerine tâbi tutulabilir. Uyuşmazlıkların önem derecesine göre halledilmesi daha çok anlaşma usullerinde, siyasî organlar önünde söz konusu olmaktadır. BM organlarının, BM Şartı m.33 uyarınca uzaması uluslararası barış ve güvenliği tehdit edebilecek mahiyette anlaşmazlık ve durumlara müdahale etmek görev ve yetkisi mevcuttur.

Barışçıl Uyuşmazlık Çözüm Yolları

Barışçıl uyuşmazlık çözüm yollarını üç başlık altında incelenebilir.

  • Anlaşma usulleri,
  • Siyasi usuller,
  • Yargı usulleri.

Anlaşma usullerinin ortak özellikleri, sonuçlarının ihtiyari olması, yani tarafların isteğine bağlı olmasıdır. Bu usuller çerçevesinde uyuşmazlığın çözülmesi yoluna gidilirse kısaca uyuşmazlığı taraflar çözecektir. Öngörülen bu usuller taraflar arasındaki anlaşmayı kolaylaştırmak için konulmuştur. Ama taraflar bir antlaşma yaparak bu usullerden birine başvurulmasını zorunlu hâle getirebilirler. Yargı usulleri denilen usuller ise bağlayıcıdır. Ama yargı yoluna başvurmak ihtiyaridir. Taraflar istediği takdirde ise anlaşma usullerinden farklı olarak bağlayıcıdır. Taraflar buna uymak zorundadır ama iç hukuktaki gibi cebrî icra meselesi yoktur. Ancak, bu kararın hukukî nitelik itibariyle bağlayıcı olması özelliğini değiştirmez.

Barışçıl çözüm yollarına, kısaca özellikle Birleşmiş Milletler Şartı’nın VI. Bölüm, m.33’te yer verilir. Madde, uyuşmazlıkların anlaşma usulleri, yargı yolu veya hakemlik ve siyasî teşkiller nezdinde çözülmesini söyler

Anlaşma Usulleri

Anlaşma usulleri, en eski, en klâsik uyuşmazlık çözüm türlerindendir. Bunları şu şekilde sıralamak mümkündür:

  • Diplomasi görüşmeleri,
  • Dostane teşebbüs (iyi mesai),
  • Arabuluculuk,
  • Tahkikat komisyonları (araştırma veya soruşturma komisyonları),
  • Uzlaştırma komisyonları.

Diplomasi görüşmeleri , en basit uyuşmazlık çözüm yolu budur. Devletlerin en kolay yapabilecekleri şey aralarında uyuşmazlık olan bir mesele hakkında karşılıklı görüşmede bulunmaktır.

İyi mesai veya dostane teşebbüs , uyuşmazlığa düşen ve bu uyuşmazlığı çözmek için karşılıklı görüşmeye başlamış ama birtakım sebepler dolayısıyla bu görüşmeleri kesilmiş olan devletlerin aralarındaki sorunu çözmek üzere tekrar görüşmeleri başlatmak ve devam ettirmeleri için teşvik etmek manasına gelmektedir. Bu bir devlet ya da devletler topluluğu veya bir teşkilât tarafından yapılabilir. Böyle bir girişimde bulunan uyuşmazlık taraflarıyla aynı masaya oturmazlar. Üçüncü devlet, taraflar arasında müsait bir ortam yaratmak suretiyle bunların görüşme imkânını hazırlar ve ilgili tarafları karşı karşıya getirir, kendisi çekilir.

Arabuluculuk , iyi mesainin bir adım daha ilerisidir. Burada arabulucu devlet ya da devletler topluluğu veya teşkilât, papalık olabilir. Bunu iyi mesaiden ayıran üçüncü kişi uyuşmazlık içinde olan taraflarla aynı masaya oturur; diğerinde onları bir araya getirip ayrılmaktaydı. Burada kendisi de masaya oturmaktadır. Diğerlerini dinler, kendi görüşünü belirtir ve iki tarafın da kabul edebileceği görüşler belirtir.

Araştırma komisyonları , uluslararası uyuşmazlıkta fiilî olan noktaların, vakıaların gerekliliğini araştırmakla görevli bir ihtisas komisyonudur. Bazen sorunun çözümlenmesi bakımından bazı konularda bunların yetkileri ve görevleri genişletilebilir. Sadece vakıaların gerekliliği veya fiilî noktaların gerekliliğini araştırmakla kalmaz, daha da genişletebilir, ara buluculuk yapma yetkisi de olabilir. Araştırma komisyonun rolü, olayın maddî unsurlarıyla ilgili tarafsız ve objektif bir araştırma yapmaktan, sonuçları ve niteliğiyle ilgili bir çözüm şekli belirlemekten, elde ettiği bulguları bir raporda tespit ederek bu şekilde en azından tarafların vakıayı veya sorun olan hususları görmek suretiyle bir çözüm tarzı üretmelerine yardımcı olmaktan ibarettir.

Araştırma komisyonları uyuşmazlığın sadece maddi yönleriyle ilgilenirken uzlaştırma komisyonları uyuşmazlığın çözümü için teklifte bulunur. Bunların kabulü mecburi değildir. Komisyonlar siyasî olmayan kişilerden oluşur. Bunlar ya önceden vardır ya da antlaşmayla oluşturulur ve taraflar arasında görüş ayrılığı olan noktaları aydınlatarak bunların üzerinde anlaşabilecekleri öneriler sunarlar. Arabuluculuğu siyasi etkilerden kurtarmak maksadı hedeflenir. Uzlaştırma komisyonları masaya oturur, tarafları dinler, önerileri tarafların anlaşabileceği şekilde biçimlendirir ve bir süre içerisinde bir rapor hazırlayarak sunar. Taraflar eğer söz konusu rapordaki çözümü kabul ederlerse bu rapor yayımlanır. Ancak, uyuşmazlığı çözen komisyonun hazırlamış olduğu rapor değildir; raporda önerilen çözüm üzerine tarafların anlaşmaya varmasıdır. Eğer taraflar rapor üzerinde anlaşamazlarsa uzlaşma komisyonunun bu noktada başarısız olduğu belirtilir.

Siyasi Teşkiller Nezdinde Çözüm Usulü

Siyasi usuller, özellikle uyuşmazlığın siyasi teşkiller önündeki çözümüdür. Milletler Cemiyeti, Bölgesel Anlaşmalar ve Birleşmiş Milletler’de öngörülen çözüm usulü, bu usullerdendir. Bu teşkilatlar, uyuşmazlıkların yalnız tarafları değil, uluslararası toplumu da ilgilendirdiği esasından hareket etmektedir. Günümüzde özellikle Genel Kurul, Güvenlik Konseyi ve Bölge Teşkilatlar uyuşmazlığın barışçıl yollarla çözümlenmesinden esinlenerek birtakım çözümler gerçekleştirmektedir.

Birleşmiş Milletler de uluslararası uyuşmazlıkların barışçıl yollarla çözümlenmesinde yeni bir dönem teşkil etmiştir. Taraflar klâsik barışçıl çözümlere başvurduklarında, Milletler Cemiyeti ve Birleşmiş Milletler uyuşmazlığa müdahale etmemiş ve etmemektedir. Yani, uzaması uluslararası barış ve güvenliği tehdit eden uyuşmazlık olduğunda, bu uyuşmazlıkta taraflar kendilerine bırakılan barışçıl çözüm yollarına müracaat etmezlerse teşkilatlar söz konusu uyuşmazlığa el koymaktadırlar. Birleşmiş Milletler’de çözüm mekanizmasına etkisi olabilecek organlar, Genel Kurul ve Güvenlik Konseyi’dir. Genel Sekreter’in de uyuşmazlıkların barışçıl yollarla çözülmesinde önemli bir rolü vardır.

Genel Kurul , genel yetkili bir organdır ve uluslararası uyuşmazlıkların barışçıl yollarla çözümünde yetkileri oldukça fazladır. Şart’ta belirtilen bütün konularda yetkisi vardır ve anlaşma çerçevesine giren her türlü mesele ve işleri görüşmek, 12. madde dışında, Genel Kurul’ca gerçekleştirilebilir. Güvenlik Konseyi bir uyuşmazlık veya durum karşısında antlaşmanın kendisine yüklediği görevleri yerine getirdiği nispette Genel Kurul, bu uyuşmazlık ya da durum hakkında tavsiyede bulunmamalıdır. Genel Kurul, uyuşmazlıkların barışçı yollardan halledilmesi için gerekli görürse uzlaştırma komisyonları, araştırma komisyonları veya arabulucu tayin edebilir ve uluslararası dostane ilişkileri tehlikeye sokacak herhangi bir durumun barış yoluyla düzelmesini sağlamak için birtakım önlemler tavsiye edebilir. Tarafların anlaşmasını sağlamaya çalışır; ama tarafların yerine karar veremez.

Güvenlik Konseyi’ nin olaya müdahale edebilmesi için uyuşmazlığın ciddi nitelikte olması gerekir. Herhangi bir uyuşmazlığın veya uluslararası bir anlaşmazlıkla sonuçlanabilecek ya da uyuşmazlık doğurabilecek bir durumun uzamasının uluslararası barış ve güvenliği tehdit etmesi durumu söz konusu olabilir. Bu durumda Güvenlik Konseyi devreye girebilir. Her BM Teşkilatı üyesi, taraf olduğu ya da olmadığı bu nitelikteki uyuşmazlık veya durum üzerine Güvenlik Konseyi’nin dikkatini çekebilir. Teşkilat üyesi olmayan bir devlet antlaşmada belirtilen barış yoluyla çözme mükellefiyetini bu uyuşmazlık için önceden kabul etmek şartıyla Güvenlik Konseyi’nin dikkatini çekebilir. Genel Sekreter, uluslararası barış ve güvenliği tehlikeye sokacak her türlü hususu Güvenlik Konseyi’ne sunabilir. Genel Kurul da meseleyi Güvenlik Konseyi’nin dikkatine sunabilir. Bu tür uyuşmazlıkları Birleşmiş Milletler Teşkilatı’na üye olan devletler her şeyden önce kendi seçecekleri barışçıl yollarla çözebilirler. Çözemedikleri takdirde Güvenlik Konseyi’ne getirebilirler. Güvenlik Konseyi, önce söz konusu uyuşmazlığın barış ve güvenliği bozacak nitelikte olup olmadığına bakacaktır. Uyuşmazlık ve durum, hakikaten barış ve güvenliği tehlikeye düşürüyorsa üç tür tavsiye kararı alabilir:

  • Taraflara 33. maddede yüklendiği yükümü hatırlatır. Maddeye göre uzaması uluslararası barış ve güvenliğin muhafazasını tehdit edebilecek nitelikteki bir uyuşmazlıksa taraflar, bu uyuşmazlığın çözülmesini her şeyden önce görüşme, soruşturma, arabuluculuk, tahkim ve yargı yoluyla veya bölge teşkil veya antlaşmalarına başvurarak yahut kendi seçecekleri barış yollarıyla aramalıdırlar.
  • Tarafların bu uyuşmazlığın çözümü için daha önce kabul etmiş oldukları bütün usulleri de göz önünde tutarak, onlara uyuşmazlığın çözümü için somut bir usul önerebilir.
  • Tarafları dinler ve uluslararası hukuku ve adaleti göz önünde bulundurarak arabulucu gibi bir çözüm yolu önerisinde bulunur. Yalnız bunun taraflarca Güvenlik Konseyi’ne getirilmiş olması gerekir. Çözüm yolu önerisine dair karar, bağlayıcı değil, tavsiye niteliğinde bir karardır.

Genel Sekreter , barışçıl çözümleri etkin kılmak için kendi çözüm önerilerini sunabilir. Bu karşılıklı etkileşim, Genel Sekreterin iyi mesai yapması istenen kararlarla da kanıtlanmaktadır. Genel Sekreter, olağan olarak bazen özel, bazen kamuya açık müzakerelerin sürdürülmesine yardımcı olmaktadır.

Yargı Usulleri

Uyuşmazlıkların barışçıl çözüm yollarından biri de yargı usulüdür. Yargı usulü, sorunun uyuşmazlığa taraf olanlar dışında bir organ tarafından zorunlu olarak kesin ve bağlayıcı bir şekilde çözülmesi demektir. Uluslararası yargı açısından, iki temel sorun vardır:

  • Zorunlu yargının gerçekleşmesi meselesi
  • Daimilik (süreklilik).

Daimilik, uyuşmazlık doğduğu anda uyuşmazlığın sunulabileceği önceden kurulmuş bulunan bir yargı organının bulunması demektir.

Hakemlik Usulü , uluslararası yargıdan önce hakemlik usulü bulunmaktadır. Hakemlik usulünün çeşitli şekilleri vardır. Bunlar imparator ya da papa olabilir. Karma komisyonlar oluşturulabilir. Hakem kararları bağlayıcıdır. İki tarafın seçeceği ajanlar anlaşamazlarsa, üçüncü bir komisyon kurulmaktadır.

Hakem mahkemesi, üç veya beş kişilik heyetlerden oluşur ve tarafsız üyeler işin başından itibaren vardır.

Hakem mahkemesi usulünde her şey tarafların iradesine göre belirlenir. Yani seçilecek kişiler, hangi hukukun uygulanacağı, seçimin nasıl yapılacağı gibi hususlar taraflarca belirlenmektedir. Hukuk dışına çıkma yetkisi yani hakkaniyet ve nısfete göre çözme yetkisi de verilebilir. Daimi Adalet Divanı’nın kurulması ile daimilik kısmen gerçekleştirilmiştir; ama mecburiyet meselesi bütün gelişmelere rağmen gerçekleştirilmiş değildir. Uyuşmazlığı yargı önüne götürme zorunluluğu ve mahkemenin uyuşmazlığa bakmak zorunda olması; yargı mecburiyeti denildiği zaman bu iki husus düşünülebilir. Her iki açıdan da uluslararası toplumda zorunlu yargı gerçekleşmiş değildir.

Sürekli Mahkemeler - Uluslararası Adalet Divanı, Divan’da dava açmak ehliyetini haiz olmak, uyuşmazlığı Divan’a götürmek mecburiyeti anlamına gelmemektedir. Divan, tarafların kendisine sunacağı uyuşmazlıklara bakar. Yani, taraflar anlaşarak bir uyuşmazlığı Divan’a götürebilirler. Bu anlaşma uyuşmazlık doğmadan önce olabileceği gibi, uyuşmazlık doğduktan sonra da olabilir. Taraflar önceden bir uyuşmazlığı Divan’a götürmeyi taahhüt etmişlerse uyuşmazlık çıktığı takdirde o anlaşma uyarınca uyuşmazlığı Divana götürme mecburiyetleri vardır. Antlaşma, sadece uyuşmazlığın barışçıl yollarla çözümü konusunda olabilir. Bu durumda diplomasi yoluyla çözülemeyen bütün uyuşmazlıkların çözümü için mecburi olarak uzlaştırma komisyonlarına başvurma zorunluluğu getirilmiştir. Antlaşma hükmünde, uzlaştırma komisyonlarında çözülemeyen hususların tarafların mutabakatı veya bu olmazsa bir tarafın talebi üzerine hakemliğe havale edilebileceği belirtilmektedir. Ya da herhangi bir antlaşmanın içinde bir kayıt olabilir. Bu kayda tahkim kaydı denir.

Divan Statüsü’nde ihtiyarî kayıt denilen bir kayıt daha vardır (Madde 36/2). Bu yetkiyi tanımış bir devletle uyuşmazlık çıkarsa herhangi bir antlaşma yapmaya gerek kalmaksızın o uyuşmazlık Divan’a götürülebilir. Bu durumda uluslararası sistemde kabul edilen ihtiyari adaletin dışında mecburi bir yargı yolu kabul edilmiş olur. Bu yetkiyi kabul eden devletin, artık tek taraflı bir irade beyanıyla aynı vecibeyi kabul eden bir başka devlete karşı Divan’ın hukuki uyuşmazlığı çözme yetkisini tanıması gerekir. Bu kabul belirli bir süre içinde yapılabilir. Süre şartı dışında karşılıklılık şartı konabilir. Belirli bir devlet grubunun katılımı şart koşulabilir. Bir devlet Divan’ın yetkisini tam olarak hiçbir sınırlama getirmeksizin kabul etmiş, bir başka devlet sınırlı olarak kabul etmişse bu durumda en dar olarak kabul eden devletin kabul ettiği uyarınca çözüm sağlanacaktır. Herhangi bir yetkisizlik kaydı ileri sürülmeden Divan’ın uyuşmazlığın esasına girmesi kabul edilirse Divan’ın yetkisi zımnen kabul edilmiş olur.

Güvenlik Konseyi’nin tavsiyesine uyularak yargı yoluna başvurulması söz konusu olabilir. Divan’ın kararı, kesin ve bağlayıcıdır. Aynı uyuşmazlık dolayısıyla iki defa yargılama yapılamaz. Bir defa karar verilmişse aynı olaya dayanılarak bir başka dava açılamaz. Ancak iki durumda uyuşmazlığın Divan’a tekrar götürülmesi mümkündür:

  • Kararın yorumu için taraflar anlaşarak Divan’a gidebilirler.
  • İade-i muhakeme denilen bir husus vardır. Bu da davanın görülmesi esnasında taraflarca ve Divan’ca bilinmeyen bir olay sonradan ortaya çıkarsa muhakemenin iadesinin istenmesidir. Olayın bu mahiyette olup olmadığına Divan karar vermektedir. Olayın bilinmemesi, anılan tarafın veya iadeyi isteyen tarafın kusurundan kaynaklanmamalıdır. İade talebi, hükmün verilmesinden itibaren on yıl, yeni olayın keşfinden itibaren en geç 6 ay içinde yapılmalıdır. Divan, önce bu talebin kabul edilip edilmeyeceğine karar verir. Ondan sonra kabul edilir bulursa esası hakkında karar verecektir.

Divan kararlarının icrasının nasıl olacağı sorununda yetki, Birleşmiş Milletler Şartı’na göre Güvenlik Konseyi’ne verilmiştir (Madde 94/2). Bir uyuşmazlığa taraf olan devletlerden biri Divan’ın verdiği hükme göre kendisine düşen görevleri yerine getirmezse, diğer taraf Güvenlik Konseyi’ne başvurabilir. Konsey, lüzum gördüğü takdirde hükmün yerine getirilmesi için birtakım tavsiyelerde bulunabilir ve birtakım tedbirler alınmasına karar verebilir. Ancak, Güvenlik Konseyi’nin bunu yapması için bir yükümlülüğü yoktur. Bu açıdan Şart’ta, Divan kararlarının icra edilmesi meselesi eksik düzenlenmiştir.