ULUSLARARASI HUKUK I - Ünite 4: Uluslararası Hukukta Kişilik Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 4: Uluslararası Hukukta Kişilik

Ünite 4: Uluslararası Hukukta Kişilik

Giriş

Uluslararası Hukukta kişilik, ulusal hukuklardakinebenzer bir biçimde, bellibir olayda hukuken uygulanabilir durumda olan kurallarlagetirilmiş haklar ve borçları yerine getirmesiistenen hukuk kişilerinin kimler olduğu bu kişilerinuluslararası hukuk düzeni tarafından söz konusukapasiteye haiz olduklarının kabul edilmesine bağlıdır. Uluslararası hukukadını verdiğimiz ve esas olarak devletlerarasındakiilişkileri bir düzene koymak üzere ihdas edilmiş olanhukuk dalının muhatabı devletlerdir. Dolayısıyla bu ünite özetinde devlet dediğimiz siyasiyapıların ortaya çıkışı, yetkileri, unsurları ve değişikşekillerde sona ermelerine ilişkin meselelerin uluslararasıhukukun kendisi tarafından düzenlenmiş olduğubiçimiyle ele alınmaktadır.

Uluslararası Hukuk Kişiliği ve Tanıma

Kişilik

Uluslararası hukukta sadece devletlerin, uluslararasıteşkilatların ve kısmen de özel kişilerin uluslararasıhukuk kişiliği vardır. Uluslararası hukukta kabulgören tanıma göre devlet, belirli bir ülke parçasıüzerinde teşkilatlanmış olan bir siyasi otorite altındayaşayan insan topluluğunun oluşturduğu sürekliegemen varlıktır. Bu unsurlara sahip olan devletinuluslararası hukuk kişiliğine haiz olduğu kabul edilir.

Uluslararası hukuk kişiliği devletlere öncelikle bağımsızlıkve eşitlik gibi iki temel hak bahşeder. Bukişiliğin uluslararası alanda devlete sağladığı diğerhak ve yetkiler ise şunlardır:

·Uluslararası alandahak sahibi olma ve bu hakkı ileri sürebilme ehliyeti,

·Borçlanma ve eylem ve işlemlerinden sorumlu tutulabilme ehliyeti,

·Diğer uluslararası hukuk kişileriile hukuki ilişki kurma ehliyeti

Uluslararası hukuk kişiliğinehaiz olduğu kabul edilen bir başka yapı uluslararasıteşkilatlardır. Uluslararası teşkilatlar, devletlerin hukuka uygun amaçlarını gerçekleştirmek üzere daimi olarakbir araya gelerek oluşturdukları, bu amaçları yerinegetirmek üzere bir takım organlarla donattıkları, hukukiyetkiler ve sorumluluklar bakımından teşkilat veüyeleri arasında bir ayrım bulunan ve bir uluslararasıantlaşma ile kurulmuş olan hukuk kişileridir. Teşkilatlar genellikle şu yetki ve imtiyazlara haizdir:

·Antlaşma yapma yetkisi,

·Uluslararası talepte bulunma yetkisi,

·Üye devlet ülkelerindetemsilci bulundurma ve bir takım muafiyetlere haiz olma,

·Uluslararası alanda sorumluluk.

Uluslararasıhukukta kişilikleri objektif olarak tanınan devletlerve teşkilatların dışında ihtiyaçlar doğrultusunda devletdışı bir takım siyasi yapılara da (sömürge halkları,ulusal kurtuluş örgütleri, muharip güç vb.) sınırlı birkişilik tanınması mümkündür.

Özel kişilerin uluslararası hukuk kişiliği konusunda her ne kadarhukukçular arasında hâlâ tartışmalar yaşansa dauluslararası uygulamaya baktığımızda devletlerinaralarında yaptıkları bazı antlaşmalarda özel kişilerebirtakım haklar bahşettiği ve özellikle insan haklarıve yatırımların korunması ile ilgili antlaşmalarda özelkişilere devletlere karşı doğrudan başvurabilecekleriuluslararası mahkemeler kurdukları görülmektedir.

Tanıma

Uluslararası hukukta bir devletinuluslararası topluma kabul edilebilmesi onunuluslararası hukuk kişiliğinin diğer devletlercetanınması şartına bağlıdır.Tanıma, yeni oluşmuş bir siyasi varlığın bir devletolduğunun diğer devletlerce tüm hukuki sonuçlarıylakabul edildiğini bildiren işlemdir.Tanıma tanıyan açısından tanınanın devlet olarakvarlığını hukuken kabul etme ve tanınan ile resmiuluslararası ilişkilere girme (elçi gönderme vb.) sonucunudoğurur. Ancak bu tanıma nispidir yani diğerdevletlere de tanıma yükümü yüklemez. Bir devletitanıma işleminin istisnaları olsa da geri alınamayacağıkabul edilmekte olup diplomatik ilişkilerin kesilmesitanımanın geri alınması anlamını taşımaz.

Uluslararası hukukçular arasında tanıma işleminin niteliği konusunda tartışmalar yaşanmıştır. Kimilerine göre bu işlem kurucu nitelikte bir işlem olup kişilik ancak bu tanıma işleminden sonra geçerlilik kazanır. Buna karşı diğer bazı hukukçular tanımanın hem bir vakıayı beyan edici hem de kişiliği kurucu bir işlem olduğu görüşünü benimsemiştir ki bugün uluslararası uygulamada ağırlık taşıyan bu görüştür. Bu açıdan bir devletin tanınmamış olması onun diğer devletlerle ilişkilerinde uluslararası hukuka tabi olmaması sonucunu doğurmaz.

Bir devlet için tanınmamış olmanın o devlet açısından bazı olumsuz sonuçları bulunmaktadır. Bunlar aşağıdaki şekilde sıralanabilir:

·Antlaşmalara taraf olamama veya eski devletinyaptığı anlaşmalara ve yabancı devletlerdekimallarına halef olamama,

·Uluslararası teşkilatlaraüye olamama,

·Büyükelçi gönderememe veya kabuledememe,

·Ulusal veya uluslararası yargı organlarına başvuramama,

·Devletlere yabancı ulusal hukuklardatanınan yargı bağışıklığından yararlanamama.

Tanıma konusunda belli bir şekil şartı yoktur. Dolayısı ile devletler bu konudaki niyetlerini açıkça ortaya koyan bir tanıma beyanında bulunabilecekleri gibi söz konusu devletle girişilen birtakım ilişkiler tanıma niyeti ile yapılmışsa bu takdirde de tanıma gerçekleşir. Ancak “örtülü tanıma” olarak da adlandırılan bu ikinci tip tanımada niyetin saptanması her zaman kolay olmayabilir.

Kural olarak bir devletin ülkesinin başka bir devletçeişgali, işgal edilen devletin kişiliğini kendiliğindensona erdirmez. Bu bakımdan tanıma hukukunda1931 yılında Japonya’nın Çin’i işgali nedeniyleABD tarafından “Stimson Doktrini” olarak bilinenaçıklamanın yapılması ile başlayan uygulama sonucunda“uluslararası hukuka aykırı biçimde kuvvetkullanımı sonucu oluşan devletlerin ve ülke kazanımlarınıntanınmaması” yönünde bir kural oluşmuştur.Bu kural daha sonra 1970 BM DevletlerarasındaDostça İlişkiler ve İşbirliği İlkeleri Bildirisive diğer birtakım uluslararası belgelerde uluslararasıhukukta yazılı hale getirilmiştir.

Tanınmış bir devlet ülkesinde isyançıkması hâlinde uluslararası hukukagöre isyancılara yardım hukuka aykırı, tanınmış hükümeteyardım ise hukuka uygundur. Fakat isyancılaro ülkede veya belli bir parçasında “etkin kontrolü”ele geçirir ve bu durum bir devamlılık arz etmeyebaşlarsa bu takdirde diğer devletler bu yeni devletitanıyabilir.Ancak bir ülkedeki isyancıların etkin kontrolü ele geçirirken uluslararası hukukun bu alandaki emredici kurallarına (juscogens) uygun davranmış olmaları gerekir. Aksi takdirde diğer devletler bakımından isyancıların kurduğu devleti tanımama yükümlülüğü ortaya çıkar

Tanıma ile ilgili bir başka durum “muhariplik” veya “ayaklanan sıfatının tanınması” durumudur. Bu sıfatın tanınmasıtanınan ile tanıyan arasındaki ilişkilerde savaş hukukununuygulanması sonucunu doğurur. Bu sıfatıntanınması için şu şartların bulunması gerekir:

·Yaygın bir çatışmanın, varlığı,

·Çatışanların belli bir bölgeyi ele geçirmeleri ve burada etkin olmaları,

·Silahlı kişilerin merkezi bir otoriteye tabi düzenli bir birlik oluşturmaları ve savaş hukukuna uygun davranmaları.

Tanıma konusunda yapılması gereken diğer bir ayrım devlet ve hükümet tanıması arasındaki ayrımdır. Kural olarak devlet tanınması hükümetin de tanınması anlamına gelir ve bu süreklilik arz eder yani devletin hükümetindeki değişiklik ne kadar köklü olursa olsun devletin uluslararası kişiliğini ve uluslararası alandaki hak ve borçlarını etkilemez.Ancak anayasaya aykırı yollarla hükümetin değişmesi hâllerinde çıkarları etkilenen devletlerin yeni hükümeti tanıyıp tanımayacağı sorunu uluslararası hukukta ele alınmış ve bu konuda farklı ölçütler ileri sürülmüştür. Bu ölçütlerden biri meşruluk ölçütüdür. Bu ölçüte göre bir hükümetin tanınması için meşruluğunun bir seçimle doğrulanması gerekir.İkinci ölçütuluslararası yükümlülükleri ifa ölçütüdür. Buna göre anayasaya aykırı yollarla gelen bir hükümetin tanınması için yeni hükümetin eskisinin yüklenmiş olduğu uluslararası yükümlere bağlı kalacağını açıklaması gerekir. Son bir ölçüt ise etkin kontrol ölçütüdür. Uygulamada çoğunlukla benimsenen bu ölçüte göre ülkenin büyük bir kısmı üzerinde etkin kontrol kuran bir hükümete karşı direnen başka bir gücün bulunmaması hâlinde tanıma yapılması uygun olur. Ancak bu konuda siyasi öncelikler de büyük rol oynamaktadır.Hükümetlerin tanınması konusunda yapılan bir ayrım “de facto” ve “de jure” tanıma ayrımıdır. Bu ayrımın temelinde yine etkinlik ölçütü bulunur. Bu bakımdan şayet rakip hükümet etkin kontrolü ele geçirmiş fakat devamlılığı konusunda kuşku varsa veya diğer devletlere karşı uluslararası yükümlülükleri üstleneceği yönünde şüpheler varsa diğer devletler önce de facto tanıma yapabilirler. De facto tanımanın özelliği geri alınabilmesidir.Ancak söz konusu hükümet devamlılık arz etmeye başlar ve üstlendiği yükümleri de gereği gibi yerine getirirse de facto tanıma de jure tanıma hâline getirilir. Bazen bir ülkede hem de jure tanınmış hem de de facto tanınmış iki rakip hükümet bulunabilir. Bu durumda uluslararası alanda hak ve borçları kimin üstleneceği konusunda bir sorun çıkar. Uluslararası hukuka göre resmi diplomatik ilişkiler ancak de jure hükümetle yürütülebilir ve yine o devletin yabancı ülkelerdeki malları üstündeki hak talebi yetkisi de jure hükümete aittir. Ancak fiilen de facto hükümetin elinde bulunan mallar bakımından tasarruf yetkisi bu hükümetin olur.Hükümetlerin tanınması ile bağlantılı bir başka mesele sürgündeki hükümet tanımıdır. Bu tanım genellikle self-determinasyon hakkını kullanan halkların ülke dışında kurduğu hükümetlere ve bir yabancı devletin işgali sonucu ülkesinden çıkartılan meşru hükümetlere uygulanmaktadır.

Devlet Türleri

Uluslararası hukukta devletler kendi aralarında farklı ölçütleregöre kategorilere ayrılmaktadır. Devletlerarasındakiayrımın bir nedeni devletlerin iç örgütlenmesindeki farklılıklaradayanmaktadır. Bu açıdan ilk kategoride basit devletleryer almakta ikinci kategoride; şahsi birlikler, gerçek birlikler,konfederasyonlar ve federasyonlardan oluşan bileşik devletler bulunmaktadır.

Şahsi birliklerdebirliğin içinde yer alan devletler uluslararasıhukuk kişiliğini korur.Şahsi birliklerin amacı genellikle uluslararası barış ve güvenlik, demokrasi, uluslararası ticaret, fakirlikle mücadele ve çevre gibi belli konularda uluslararası alanda iş birliği yapma ve bu konularda üyeler arasında ortak kurallar oluşturmaktır.

Genellikle monarşik devlet biçiminin benimsendiği hâllerde ortaya çıkan diğer bir yapı gerçek birliktir. Burada aynı hükümdarın emri altında farklı devletler mutlak olarak birleşirler.Bu devletler iç işlerinde bağımsız olup kendi parlamentoları ve kendi hukuk sistemlerine sahip olsalar da dış ilişkilerinde tamamı ile hükümdara bağlıdırlar ve kendilerine ait uluslararası kişilikleri yoktur.

Konfederasyonda bağımsız devletler uluslararası varlıklarını sürdürürler ve sadece ortak güvenlik ve dış ilişkiler gibi bazı amaçları gerçekleştirmek üzere bir uluslararası antlaşma yapmak suretiyle biraraya gelirler. Konfederasyonlarda üye devletler uluslararası hukuk kişiliklerini yitirmezler ve dolayısı ile konfederasyonun da kendine ait bir hukuki kişiliği yoktur. Burada üye devletler “diet” adı verilen ortak bir organda temsil olunur ve bu organda kararlar oy birliği ile alınır.

Federasyon adı verilen yapılarda yasama, yürütme ve yargı yetkileri federe devletlerle federal devlet arasında paylaşılmıştır. Bu paylaşma ülkesel ve fonksiyonel olarak iki şekilde yapılır. Federal devlet anayasası federe devlet yasalarının üstündedir ve uygunluk denetimini federal üst mahkeme yapar. Keza federal devlet kanunları federe devletler ülkesindeki kişi ve şeyler üzerinde doğrudan uygulanır ve uygulanmazsa federal devlet bunları zorla uygulatabilir. Uygulamada bazen federe devletlere sınırlı bir uluslararası antlaşma yetkisi tanınsa da bu yetkinin kaynağı uluslararası hukuktan ziyade federal anayasanın buna izin veren hükümleri ile antlaşmayı yapan üçüncü devletin buna ilişkin rızasıdır. Yani üçüncü devletlerin federe devlet ile antlaşma yapma zorunluluğu yoktur. Dolayısı ile federal devletlerde federe devletlerin yetkisi içine bırakılan alanlarda da antlaşma yetkisi nihai olarak federal devlete aittir. ABD, Almanya, Rusya, Avustralya federasyonudur

Diğer bir sınıflandırma devletlerin diğer devletlerleilişkilerini dikkate almakta ve bu kategoride bağımsız devletler,bağımlı devletler ve tarafsız devletler yer almaktadır.

Tam bağımsız devletler uluslararası hukuk uyarınca üstlendikleri hak ve borçlar dışında başka bir otoriteye tabi olmayan devletlerdir. Bağımlı devletlerde bir hami devlet ve bir de bu devletin vesayeti altındaki tabi devlet veya toprak parçası bulunmaktadır.

Tarafsız devlet statüsü, tarafsızlık esas olarakuluslararası hukuk tarafından düzenlenmiş bir statüolup bir savaş durumunda buna katılmak istemeyendevlete uygulanır. Tarafsız kalan devlet savaşanlararasında ayrım yapmamayı (ülkesini ve kaynaklarınıkullandırmamayı) taahhüt eder. Fakat ülkesinde bulunanyabancı özel kişilerin davranışlarını engellemez.Bunun yanında tarafsız devlet savaşanların serbestticareti ile ilgili getirilen kısıtlamalara (abluka, harpkaçaklarının önlenmesi) uymak zorundadır. Aksitakdirde savaşanların bu kısıtlamalara uyulup uyulmadığınıtarafsız devlet gemi ve araçları üzerindedenetleme hakkı vardır.

Devletlerarasındaki bu ayrımlar söz konusu devletin uluslararası hukukkişiliğini ve dolayısıyla uluslararası hukuk uyarınca kullanacağıhak ve yetkilerin kapsamını etkilemektedir.

Devletin Unsurları

Uluslararası hukuka göre bir devletin mevcut olabilmesi için;

·Kendine ait bir ülkeye

·Bu ülkede yaşayan bir insan topluluğuna sahip olması ve

·Kendi başına teşkilatlanarak kurduğu biregemen siyasi otoriteyi kullanması gerekmektedir.

Ülke

Devlet ülkesi bir devletin egemenlik yetkilerine sahip olduğu yeryüzü parçasıdır. Devletin ülkesidevlet yetkisinin yer ve kişiler bakımından temelhukuki dayanağını ve sınırlarını, yeryüzünde değişikdevletlerin yetki alanlarını ortaya koyar.Devlet ülkesi üç farklımekândan oluşabilmektedir:

·Kara ülkesi

·Deniz ülkesi

·Hava ülkesi

Bir devlet ülkesinin kara sınırları ilke olarak antlaşmalar yoluyla saptanır.Sınır antlaşmalarında sınırlar dağlar,akarsular veya göller gibi coğrafi öğelere göre ya daenlem ve boylam gibi doğal olamayan öğelere görebelirlenir. Sonrakiaşamada bir karma sınır komisyonu tarafındanişaretleme yapılır ve haritalar düzenlenir.

Uluslararası Hukukta Ülke Kazanma Biçimleri

Uluslararası hukukun yeryüzü konusunda getirmişolduğu hukuki düzen üç ayrı statüye ayrılmaktadır:

·Bir devletin ülkesel egemenliğine tabi olan ülke statüsü,

·Herhangi bir devletin ülkesel egemenliğine tabi olmamakla beraberdevlet egemenliğine tabi kılınabilecek sahipsiz ülkeler statüsü,

·Herhangi bir devletinegemenliğine tabi olmamakla birlikte devletlerinegemenlik iddia edemeyecekleri herkesin ortak kullanımınaaçık coğrafi alanlar statüsü.

Uluslararası hukuka göre bir devletin ülkesel egemenliğine tabi olan ülkeler ile sahipsiz ülkelerdeğişik usullerle kazanılabilir, devredilebilir veyaterk edilebilir. Bu açıdan incelenmesi gereken ülkekazanma yöntemleri şunlardır:

·Devir

·İşgal

·Kazandırıcı zamanaşımı

·Katılma

·Fetih

Ülke ile İlgili Uyuşmazlıklarda İleri Sürülen Bazı Esaslar

Devletlerin bir ülke parçasının kime ait olduğuna ilişkin uyuşmazlıklarda iddialarını güçlendirmekiçin başvurdukları esaslardan en önemlilericoğrafi yakınlık ilkesi, tarihi süreklilik ilkesi vekendi kaderini belirleme hakkıdır.

İnsan Topluluğu

Bir devletin ortaya çıkması için aranan ikinci unsur insan topluluğudur. Bunun için nüfusun kalabalık olup olmaması çok önem taşımamakta ancak bu nüfusun devamlılığı şartı aranmaktadır.

Devamlı nüfus bulunmadığı için Antarktika; evlenmek ve çocuk sahibi olmak yasak olması nedeniyle Vatikan bir devlet olamamaktadır. Devletin unsuru olan insan topluluğunun aynıırk ve dinden olması gerekmese de bir topluluğundevlet oluşturabilmesi için bunların o devletin uyrukluğundabulunması gereklidir. Uyrukluk bireyleribelli bir devlete vatandaşlık bağı ile bağlayansürekli hukuki ilişki olarak tanımlanmaktadır. Uyruklukilişkisi ilgili devlete vatandaşları kendi ülkesindebulunsun bulunmasın bu kişiler hakkındahukuki kurallar koyma ve bunları kendi ülkesindeuygulama yetkisi verir. Devletlerin iç hukuklarındavatandaşlık hukuku kapsamında incelenen uyruklukilişkisi kan bağı, doğum yeri, oturulan yer, evlenmegibi değişik kıstaslara göre düzenlenmektedir.

Egemen Siyasal Otorite

Devlet olmanın üçüncü unsuru söz konusu ülke parçasında yaşayan insan topluluğu üzerindeegemenlik icra eden siyasal bir otoritenin kurulmuşolmasıdır.

Bir devletin egemenliği onun siyasal otoritesini kullanma alanının sınırlarını oluşturur. Yani bir devlet ancak siyasal otoritesini kullandığı yerler ve kişiler bakımından kanun koyup bunları uygulayabilir ve uluslararası hukukun kişisi olarak kendi adına hareket edip, hak ve borç altına girebilir. Bu çerçevede devletin egemen olması için öncelikle ‘bağımsız’ olması gerekir. Bağımsızlık söz konusu devletin hukuken ve fiilen başka bir devletin yönetim ve himayesi altında olmaması demektir. Yine bir devletin oluşabilmesi için kullandığı siyasal otoritenin ‘etkin’ olması şarttır. Etkinlik ülkede düzen ve asayişin sağlanması, uluslararası taahhütlerin yerine getirilebilmesi gibi temel devlet fonksiyonlarını yerine getirebilme yeteneğini ifade eder.

Yeni Devletlerin Ortaya Çıkışı ve Halefiyet (Ardıllık) Meselesi

Uluslararası hukuk kişiliğine haiz bir devlet kimi sosyal ve siyasi nedenlerle bu kişiliğini kaybedebilir ve onun yerine ülkesinde yenibir veya birkaç devlet kurulabilir. Bu hallerde eski devletin yapmışolduğu uluslararası antlaşmalar ile üstündeki malvarlığı ve borçlarınhukuki akıbeti uluslararası hukukta halefiyet bahsinde elealınmaktadır.

Uluslararası hukukta yeni devletlerin ortaya çıkması değişik şekillerde olmaktadır. Bunlardan en yaygın görüleni eski kolonilerin bağımsızlıklarını kazanarak uluslararası hukuk kişiliğine kavuşmalarıdır.

Diğer bir usul mevcut bir devletin devri veya dağılması sonucu yeni devletlerin ortaya çıkmasıdır.

Bir başka usul devletlerin birleşmesi ile yeni bir devletin ortaya çıkmasıdır

Devletlerin halefiyeti hususundaki uluslararası kuralları düzenleyen iki antlaşmadan ilki 1978 tarihliDevletlerin Antlaşmalara Halefiyeti Sözleşmesive ikincisi de 1983 tarihli Devlet Malları, Arşivlerive Borçlarına Halefiyet Sözleşmesi’dir. Bu antlaşmalardahalefiyet daimi bir ülkesel değişim sonucubir ülkede uluslararası ilişkilerden sorumluluğun birdevletten diğerine geçmesi şeklinde tanımlanmıştır. Bu tür ülkesel değişiklikler yukarda ele aldığımızgibi ülkenin bir devletten diğerine devri ya da devletlerinbirleşmesi veya parçalanması gibi hukukiveya fiili nedenlerle ortaya çıkar. Bu nedenle halefiyethükümet ve rejim değişikliği ile ilgilenmez.Bunun sonucunda o ülkede önceki devletin varlığıkesintiye uğrayacağından halef olan devletin öncekidevletin uluslararası yükümleri ile bağlı kalıp kalmayacağısorunu halefiyet hukukunun konusunuoluşturur. Uygulamada halefiyetle ilgili sorunlarıönlemek amacıyla meseleyi düzenleyen bir halefiyetantlaşması yapılması yoluna gidilmektedir. Halefiyetle ilgili ele alınması gereken ilk sorunantlaşmalara halefiyet meselesidir. Bu konu ülkedevri, devletlerin parçalanması ve birleşmesi olarakayrı ayrı ele alınmıştır.Halefiyetle ilgili ikinci mesele malvarlığı, arşivve devlet borçlarına halefiyet konusudur.